Çevrimiçi Çocuk Projesi yaşama geçti…

Nisan 25, 2017

ISOC-Beyond the Net Destekleme Programı kapsamında ISOC-TR olarak yürütülen Çocukların Internette bilinçli ve etik davranışlar geliştirmesine yardımcı olmayı hedefleyen Çevrimiçi Çocuk projesi için bir süredir çalışmalarına devam ediyordu. Hazırlanan  içeriklerin bir kısmının hazırlık süreci tamamlanarak internet sitemize ve Youtube kanalımıza eklendi (www.cevrimicicocuk.org.tr https://www.youtube.com/channel/UCJF5V2fUqtuu6q2VLsMADBQ ).

Çevrimiçi Çocuk Projesi Komitesi içeriklerin yayılması için yardımlarınızı bekliyor. Çeşitli etkinliklerde çocuklarla buluşarak içerikleri anlatmayı hedefliyor Özel okullar ve çocuklarla ilgili STK’lardan  yönlendirebilecek birileri varsa info@cevrimicicocuk.org.tr adresinden Çevrimiçi Çocuk Projesi Komitesi ile iletişime geçebilir.

https://twitter.com/isoc_tr
https://www.facebook.com/isoctr/?fref=ts


20. İnternet Haftası Bilişim STK’ları Bildirisi

Nisan 24, 2017

İnternet, Kalkınma ve Demokrasi için Yaşamsal önemdedir.

Biz Bilişim STK’ları İnternet kültürünü yaymak, İnternetin Türkiye için önemini anlatmak, ülkemiz İnternet politikalarını tartışmak, yeni projeler başlatmak için İnternet Haftalarını yapıyoruz. Bu yılda, Türkiye İnternetinin 24 yaşı nedeniyle, 10- 23 Nisan tarihlerinde 20. İnternet Haftasını kutluyoruz.

ihafta17

Bizler, İnterneti, insanlığın yeni toplum biçimi olduğunu düşündüğümüz, Bilgi Toplumunu oluşturan araç ve kavramların temsilcisi olarak görüyoruz. Sanayi devrimi insanın kol gücünü çokladı, onun etkin kullanımını mümkün kıldı. İnternetin temsil ettiği devrim ise, insanın beyin gücünü çokluyor, onun ürünlerinin paylaşılmasını, yeniden üretilmesini kolaylaştırıyor.  Yaşam gittikçe artan bir şekilde bilgi ve enformasyon üzerine dönüyor. Artı değer yaratmanın ana unsuru, bilgi, ar-ge, inovasyon, yani eğitimli insanların beyinsel ürünleri oluyor. İnternet bireyi özgürleştiriyor, güçlendiriyor. Kitlelere örgütlenme ortamları sunuyor, onları güçlendiriyor. İnternet dünya üzerinde milyarlarca insanın katıldığı bir paylaşım, öğrenme, üretim ve eğlence ortamıdır. Biz, toplum olarak sosyal medya da kavga ederken pek fark etmiyoruz, ama İnternet, sektörleri yeniden yapılandıran, meslekleri değiştiren, kamu yönetimi, demokrasi, hizmet ve ticareti yeniden tanımlayan devrimsel bir gelişmedir. Birbirlerini hiç görmeyen insanlar, insanlığın ortak mülkiyeti için ürünler geliştirmekte; özgür yazılım, açık erişim, açık ders malzemeleri, açık bilim, açık tıp, açık biyoloji gibi projeleri hayata geçirmektedirler. Bu bağlamda İnternet, Sanayi devriminden daha önemli bir gelişmedir. AB’nin bir önceki Sayısal Gündem sorumlusu, toplumu yeniden yapılandırmak açısından, İnternetin elektrik, telgraf ve matbaadan daha önemli olduğunu söylemiştir. Büyük Veri, Nesnelerin İnterneti, 3 Boyutlu Yazıcılar, Yapay Zeka, 5G gibi yeni teknolojiler, 4. Sanayi Devrimi yada Sanayinin İnterneti konuları gündeme taşımaktadır. Bu teknolojilerin birbirini  beslemekte ve ekonomiyi  etkilemektedir.

Dünyada 3.6 milyara yakın insan İnternet kullanıcısı,  1.86 milyarı Facebook kullanıyor.   Ülkemizde   16-74 yaş grubunde kullanım %61, Erkekler %70, Kadınlar %51, Kent ve Kırsal arasında kadın erken a rasında fark var.  Bir başka deyişle halkımızım %40 interneti kullanmıyor.   TUİK 2013 verilerine göre Kent’te %61 Erkek -%42 Kadın ve Kırsalda bu %33 Erkek ve %14 Kadın internet kullanıyor.   Kabaca değerlendirirsek; dünya ortalamasını yakaladık ama Avrupa ortalamasını yakalayamadık.

Ülkeler, İnterneti ekonomiyi geliştirme, kamu hizmetlerini iyileştirme, toplumsal katılımı artırmak, demokrasiyi geliştirmek için kullanmak çabasında. Dünya bireyin gelişmesi, toplumun üretken bir parçası olması için İnternetin önemli olduğuna karar vermiş ve bilgiye ve İnternete erişimi temel bir yurttaşlık hizmeti olarak ilan etmiştir. Bu temel hak, anayasalara ve hükümet programlarına girmeye başlamıştır.

Önemli gelişmelere rağmen, maalesef, ülkemiz bir bütün olarak, İnterneti ekonomik kalkınmanın, bireysel gelişmenin, toplumsal katılımın motoru olarak görememiş, marjinal problemlere odaklanarak, İnterneti olanak değil, baş edilecek bir sorun olarak görmüştür.  Siyasi kadrolar, gündelik siyasi hesaplarını bir kenara koymalı ve yurttaşların temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermelidir.

Uluslarası indekslere durum, parçalı bulutlu; çoğunlukla bulutlu. Genellikle, 190 ülke arasında 60’ın üstündeyiz. İnsani gelişme 71/188, demokrasi 97/179, basın ve ifade özgürlüğü, (rsf 151/179; FH 156, özgür değil, ve internet: özgür değil 50/65) ve toplumsal cinsiyet indekslerinde çok kötüyüz;, 130/144 (Ekonomi: 129, Eğitim:109, Sağlık:1-38, siyaset: 113), . WWW vakfının sıralamasında 38/86 durumdayız: bu özgürlük, içerik ve yarar alt indekslerinde de aynı civarda. Rekabet indeksinde 55/138, Inovasyon indeksinde 42/128,  Network Readiness (GITR) 48/138 (Çevresel: 49, hazırlık:40, kullanım:59, Etki: 58). Dünya Telekom Birliği (ITU) Bilişim Gelişme indeksinde 70/175,  Avrupada  40 ülke arasında 38., kullanımda 76, erişimde 81, beceride 39. sıradayız.  İnternet.org ve Ekonomist (EIU) araştırmasında  31/75 deyiz;  erişim ve fiyatta 33/75, işe yarar içerikte 19/75 , yetkinlik (etkin kullanım) da ise 48/75 üzerindeyiz. Dünya geniş bant indeksinde 70/173 sıradayız.

Türkiye İnterneti gelişiyor. Mobilde ilginç uygulamalar var, en yeni cihazları alıyoruz. Finans sektörümüz İnternet işinde oldukça başarılı. Kamuda Maliye, Sağlık, Adalet sisteminde önemli projeler var. E-devlet hizmetleri sunumunda Avrupa ortalamasının üstündeyiz. Ülkemizde çeşitli ar-ge teşvikleri var, teknokentler çoğalıyor. İnternet ve Bilişimle ilgili bir kaç bakanımız var. Bütün bunlara rağmen:

Türkiye Gemisi Rotasını Bilgi Toplumuna Döndüremedi

Ülkemizde önemli gelişmelerde olsa, bütünsel bir bakış açısıyla koordineli bir çaba eksik. Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı ile e-devlet eylem planımız var, ama pek bir kimsenin haberi yok.  Yönetişim yapısı yok. Bilişim STK’ları olarak önerimiz:

Ülkemiz Bilişim ve İnterneti stratejik sektör ilan etmelidir. Bunun için en başta Bakan düzeyinde bir siyasal sahiplenme olmalıdır. Tüm paydaşları kapsayan, katılımcı saydam yapılar kurulmalı, kamuoyunca açık ortamlarda yeterince tartışılan, gözden geçirilen eylem planları yapılmalı ve hayata geçirilmelidir. Yurttaş ve sivil toplum bu gelişmelerin odağında olmalı, gelişmeler saydam ve katılımcı bir şekilde hayata geçmelidir.

Telekom ve Bilişim sektöründe adil rekabet koşulları yok. Devlet ve tarafsız olması gereken kurumlar tekeli koruyorlar. Fiber altyapısında ülke olarak geri kaldık. Ağ tarafsızlığını sağlamak üzere hem ekonomik, hem siyasi önlemlerin alınması, bu önlemlerin bilginin serbest akışını güvence altına alacak politikalarla desteklenmesi gerekmektedir.

3G ve 4G gecikmeli olarak hayata geçmiştir. 4G için fiber altyapısı yeterli değildir. Fiber altyapısı konusunda ülke olarak oldukça geri kalmış durumdayız.  Türkiye’de sabit ve mobil genisbant değerleri  OECD ortalamasının yarısında.  189  ülkede arasında sabit de 73 sırada, mobil’de  75. sıradayız.  3G ve 4G ihaleleriinde göstermelik yerli araştırma şartı arandı, ama ülkede geliştirilen 4G için baz istasyonları, Ulak projesi, kenara konuldu.   Fiber altyapısının gelişmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Ülkemiz İnternetin devrimsel bir gelişme olduğunu algılayamamış  marjinal problemlerine odaklanarak, adeta İnternete savaş açmıştır. Ülkemiz, kalkınmanın, ar-ge ve inovasyonun ifade ve basın özgürlüğünün tam olduğu, farklı ve aykırı fikirlerin yeşerebildiği hoşgörü ortamlarında var olduğunu algılayarak, özgürlükçü bir çizgiye gelmelidir.   Ülkemiz  yasaklama  refleksinden kurtulmalıdır. Github, dropbox gibi weblerin yasaklaması sadece ülkemizin tanıtımına, turizmine ve ülkede şirketlere ve bireylere zarar vermektedir. Booking.com, ve trivago gibi  weblerin yasaklanması  öncelikle kendi istekleri ile üye olan şirketlere zarar verir. Aksine bu tür portalların  değişik sektörler için  geliştirilmesi için Türk firmaları teşvik edilmelidir.mYasaklanan web sayısı 3yıl önce 30 bin, 2 yıl  önce70 bin iken geçen yıl 110 bine çıkmıştır.  Bu yıl engelliweb de yasaklı.  Bu daha çok Türkiye’ye zarar vermektedir.  5651 ve ona bağlı yasal düzenlemeler iptal edilmeli ve STK’ların katılımıyla yeniden yapılmalıdır.

Yukarıda da belirtildiği gibi ülkemizde Kır-Kent ve kadın-erkek arasında İnternet kullanımında ciddi uçurumlar var ve nüfusun yaklaşık %40’ı ı İnternetin dışında. Sadece TÜİK rakamları değil, uluslararası gelişmişlik indekslerinde de Türkiye maalesef sonlarda yer almaktadır.    Türkiye’nin bu indekslerin altlarında yer alması sosyal eşitsizliklere, hatta uçurumlara işaret ediyor. Sayısal uçurum da bunların arasında en önemli başlıklardan birisidir. Sayısal uçurumu ortadan kaldıracak, tüm yurttaşları yeni medya okuryazarı yapacak çabalar, kamu, özel sektör ve STK işbirliği ile yapılmalıdır. Ulaştırma Bakanlığı öncülüğünde başlatılan  sayısal uçurumu kapatmaya yönelik Kars’ta başlatılan projeyi  sevinçle karşılıyoruz.  Evrensel hizmet fonu bu amaçla kullanılmalı, cihaz alımı, eğitim, ve varlığı unutulan  KİEM (Kamu İnternet Erişim Merkezleri) kullanılmalı, çaba diğer paydaşları kapsamlıdır. Sayısal uçurumu kapatma çabası  yurttaşları bilgi okuryazarı yapmalı; onları yeni medya etiği, mahremiyet ve  güvenlik konularında yeterli ve kendilerini geliştirebilen bir konuma  gelmelidir.

Bilişim teknolojilerin eğitimi ülkenin kalkınması, dünya ile rekabet edebilmesi içinde önemlidir. Bu kapsamda özgür yazılımların önemine işaret etmek isteriz. Özgür yazılımlar tasarruf, güvenlik, istihdam ve rekabet açılarından önemlidir.  Bilişimci yetiştirme ve yazılım geliştirme açılarından özgür yazılımlar çok önemlidir. İnsanlığın ortak mülkiyetinde olan 1.4 milyon olan özgür yazılım, Türkiye’de üretilen yazılımlar kadar “yerli ve milli”dir. Pardus ve Fatih projelerinin özgür yazılım temelinde yaygınlaştırılmasını öneririz.

Temel öğrenim kurumlarındaki “Medya Okuryazarlığı” ve “Bilgisayar” dersleri müfredatının dijital okuryazarlığı geliştirecek şekilde gözden geçirilmesi gereklidir. Bu yönde pilot çalışmayı destekliyoruz. Bütün dünya anaokulundan itibaren herkese programlama/yazılım kavramlarını öğretmeye çalışıyor. Webin kurucusu Tim Berners-Lee politikacılara programlama öğretelim diyor. Programlama düşünme ve planlama yetisini geliştiriyor.  Dünya gittikçe daha fazla bir şekilde yazılımın etrafında dönüyor. Ülkemizde, okullarda bu yönde ders konması konusunda çaba harcamaya başladı. Umarız, yakında bu konuda pilot çalışmalar başlar.

Herkese açık, özgür, güvenli, bütünsel İnternet tüm insanlığın yararınadır.

İnternet Yaşamdır!

Saygılarımızla kamuoyuna duyururuz.

23 Nisan 2017

http://internethaftasi.org.tr

Destekleyen STK’lar:

Alternatif Bilişim Derneği 

Alternatif Medya Derneği 

Bilgisayar Mühendisleri Odası 

Bilişim Teknolojileri Eğiticileri Derneği

EHD – Elektronik Ticaret ve Internet Hukuku Derneği 

EMO – Elektrik Mühendisleri Odası 

SOC-TR – Internet Derneği 

INETD – Internet Teknolojileri Derneği 

IYAD – Internet Yayıncıları Derneği 

Ankara Barosu Bilişim Hukuku Komisyonuy

İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Komisyonu 

Kadın Yazılımcı Oluşumu 

LKD – Linux Kullanıcıları Derneği 

PKD – Pardus Kullanıcıları Derneği 

TBD – Türkiye Bilişim Dernegi 

TELKODER- Serbest Telekomunikasyon İşletmecileri Der


Veri Gazeteciliği El Kitabı yayınlandı…

Nisan 24, 2017

Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği’nin Veri Okuryazarlığı El Kitabı Çıktı. Haziran -Eylül  2016 tarihleri arasında dernek tarafından yürütülen, “Açık Veri ve Veri Okuryazarlığı Eğitimi Projesi – Training Open Data and Data Literacy” kapsamında hazırlanan çevrim içi eğitimin basılı yayın halidir.

makale_resim_58f9dcdaab2241.27080821

Derneğin www.avvg.org.tr uzantılı internet adresi üzerinden tüm içeriklere video, test ve forum alt yapısına ulaşılabilir. Bu basılı yayına dijital içeriklerden bağımsız olarak bazı eklemeler yapılmıştır.

Veri Okuryazarlığı El Kitabına Nasıl Ulaşabilirsiniz?

https://goo.gl/forms/02EmUfeGDEJNmJv92 linkinde yer alan talep formunu doldurup, kitabın adresinize kargolanmasını isteyebilirsiniz. Kargolar karşı ödemeli yollanmaktadır.

Sorularınız için: info@avvg.org.tr ve schoolofdataturkey@gmail.com

“Bu kitap Sivil Düşün AB Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. Bu kitabın içeriğinin sorumluluğu tamamıyla Açık Veri ve Veri Gazeteciliği’ne aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.”

 


SORUMLU BÜYÜK VERİ ARAŞTIRMASI İÇİN ON BASİT KURAL

Nisan 23, 2017

Kaynak: Zook M, Barocas S, boyd d, Crawford K, Keller E, Gangadharan SP, et al. (2017) Ten simple rules for responsible big data research. PLoS Comput Biol 13(3): e1005399. https://doi.org/10.1371/journal.pcbi.1005399

Yazarlar:Zook M, Barocas S, boyd d, Crawford K, Keller E, Gangadharan SP, et al.

Büyük veri araştırma yöntemlerinin kullanımı, hem akademi hem de endüstride son beş yılda muazzam bir artış gösterdi. Mevcut veri kümelerinin boyutu ve karmaşıklığı arttıkça büyük veri araştırmasıyla ortaya çıkan etik sorularda artmaktadır. Veri ve araştırma gündemleri tipik sayısal ve doğal bilimlerin ötesine geçtikçe, insan davranışı, etkileşimi ve sağlığının hassas yönlerine daha doğrudan hitap etmek için bu sorular gittikçe aciliyet kazanmaktadır. Büyük veri araştırmasının araçları ekonomik ve bilimsel içgörüler için dijital tıbbi kayıt madenciliği, sosyal medya aracıyla ilişkilerin haritasını çıkarmak, sensörler aracılığıyla bireylerin eylem ve konuşmalarını yakalamak, uzamda hareketleri izlemek, “öngörücü politika” aracılığıyla güvenlik politikası ve güvenliği şekillendirmek ve daha fazlasını kapsayarak giderek gündelik hayatımızı sarmaktadır.

İlim ve endüstride büyük verilere yararlı olanakların etkisi araştırmacıların sıklıkla kendilerinin eğitim ve konfor alanlarının dışında karşılaştıkları yeni zorluklarla azaltılmaktadır. Bilgisayar bilimciler insan denek protokolleri ve hastane etik kuruluyla uğraşmak zorundayken, sosyal bilimciler artık veri yapıları ve bulut bilişimle uğraşmaktadır. Bireysel veri ve gerçek insanlar arasındaki bağlantı oldukça soyut görünebilirken, büyük verinin birçok türünün karmaşıklığı, kapsamı ve ölçeği insan katılımcılar ve toplulukların derine yerleştiği ve zarar görmeye duyarlı olduğu zengin bir ekosistem yaratır. Bu karmaşıklık herhangi bir normatif kurallar kümesine meydan okur ve evrensel yönergeler hazırlamayı zorlaştırır.

Bununla beraber, sorumlu büyük veri araştırmasında yönerge ihtiyacı aşikardır ve bu makale kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak karmaşık etik konulara hitap eden “on basit kurallar” dizisi sağlamaktadır. Makale, PLOS’un Sayısal/Hesaplamalı Biyolojisinin devam eden kuralların toplanmasını örnek almaktadır ve özetlenen öneriler “basit” ve “kurallar” kelimelerinin ima ettiğinden daha fazla nüans içermektedir. Bu nüans kaçınılmaz olarak makalenin başlangıç öncülüne bağlıdır: Sosyal, tıbbi, psikolojik ve ekonomik fenomen üzerine tüm büyük veri araştırması insan deneklerle yakın ilişki kurar ve araştırmacıların, potansiyel zararı minimize etmede etik sorumlulukları vardır.

Büyük verideki veri kaynakları, araştırma konuları ve metodolojik yaklaşımlardaki çeşitlilik herkese uyan bir kontrol listesini yalanlar. Sonuç olarak bu kurallar, bazılarının umduğundan daha az spesifiktir. Daha doğrusu, bu makale araştırmacıları insan katılımcıları ve onların verilerinde yer alan karmaşık sistemleri tanımayı ve standart iş akışlarının bir parçası olarak etik sorularla mücadele etmeye teşvik etmektedir. Makalede yer alan ilk beş kural büyük veri araştırmalarından kaynaklanan zarar verme olasılığının nasıl azaltılacağı çerçevesinde yapılandırılmaktadır. İkinci beş kural araştırmacıların kendi disiplinleri ve metodolojik yaklaşımlarına uygun en iyi pratikleri inşa etmeye katkıda bulunmaya odaklanmaktadır. Bu kuralların merkezinde, verilerinin, varsayımlarını yeniden gözden geçirmek için zarar verme yeteneğinden kurtulduğunu düşünen büyük veri araştırmacılarına meydan okunmaktadır. Bu çalışmadaki örnekler görünüşte zararsız ve anonim verinin ne sıklıkta istenmeyen etik sorular ve zararlı etkiler ürettiğini göstermektedir.

Bu çalışma sosyal, doğal ve sayısal bilimlerden 20 kişilik araştırmacıdan oluşan, Büyük Veri, Etik ve Toplum Konseyini kuran Ulusal Bilim Vakfı (UBV) destekli iki yıllık bir araştırmanın sonucudur. Konsey, UBV’ye bilimsel ve mühendislik araştırmalarında etik pratikleri en iyi nasıl teşvik edeceği, büyük veri araştırma yöntemlerini ve altyapılarını faydalı hale getireceği konusunda rehberlik yapmakla görevlendirilmiştir.

  1. VERİLERİN İNSANLAR OLDUĞU VE ZARAR VEREBİLECEĞİ KONUSUNDA BİLGİLENDİRME

Sorumlu büyük veri araştırmasının en temel kurallarından biri çoğu verinin insanları temsil ettiği ve etkilediği değişmez kabulüdür. Basit bir şekilde tüm verilerin kanıtlanıncaya kadar insanlar olduğu varsayımıyla başlarız. Aksi taktirde verilerin çok önemli konuma sahip belirli bireylerden ayırma güçlüğünü getirir. Bu mantık “riskli” veri kümeleri için halihazırda belirgindir. Örneğin kışkırtıcı diliyle sosyal medya, görünüşte iyi huylu gibi görünen verinin hassas ve kişisel bilgi içermesi.  Örneğin YouTube videolarındaki kişilerin tam kalp atış hızı hakkında veri elde etmek mümkündür. İnsanlarla bir ilgisi yokmuş gibi görünen veriler bile bireylerin hayatlarını beklenmedik şekillerde etkileyebilir. Örneğin toplulukların risk profillerini ve varlıkların değerini değiştirebilen oşinografik veri. Ya da  konum koordinatlarını içeren ve fotoğrafçının hareketlerini ya da evinin konumunu ortaya çıkaran fotoğrafların Değiştirilebilir Görüntü Biçimi (EXIF) kayıtları.

Nüfus boyu etkiler hakkında görünüşte zararsız veri kümelerinin genellikle prosedürlere başvurmadan bireylerin ya da damgalanmış grupların yaşamlarını şekillendirmesinde kullanıldığında zarar da sonuç olabilir.

  1. GİZLİLİĞİN İKİLİ BİR DEĞERDEN DAHA FAZLA BİR ŞEY OLDUĞUNU KABUL ETME

Gizlilik ihlalleri büyük veri araştırmasının zarar verebileceği araçlardır ve gizliliğin bağlamsal ve durumsal olduğunu, basit bir kamu özel ikiliğine indirgenemeyeceğini kabul etmek önemlidir. Çünkü bir şeyin kamusal olarak paylaşılması müteakip/sonraki kullanımının sorunsuz olacağı anlamına gelmemektedir. Gizlilik verinin niteliğine, oluşturuldukları ve elde edildikleri bağlama, etkilenenlerin beklentilerine ve kurallarına bağlıdır. Kabul edilebilir kullanım ve gizliliğe yönelik tavrının verisi kullanılanlarla uyuşmayabileceğini anlamalıdır, çünkü gizlilik tercihleri toplum içinde ve toplumlar arasında farklılık gösterir.

  1. VERİLERİNİZİN YENİDEN TANIMLANMASINA KARŞI KORUMA

Verinin yeniden tanımlanamayacağını varsaymak sorunludur. İyi niyetlerle ve görünürde iyi yöntemlerle belirli bireylerin daha sonra tanımlanmasını önlemek için veriyi yeterince anonimleştirmede başarılı olamayan araştırmacılara ilişkin sayısız örnekler vardır. Diğer durumlarda bu çabalar son derece yüzeyseldir. Anonimleştirildiği düşünülen veri setleri diğer değişkenlerle birleştirildiğinde, beklenmeyen yeniden tanımlanmaya yol açabilir, bu durum son bileşenin eklenmesinden kaynaklanan bir kimyasal reaksiyona çok benzer.

Doğum tarihi, cinsiyet ve posta kodunun tanımlayıcı gücü iyi bilinirken, bireyleri tanımlamada daha yararlı olabilecek, özellikle dijital etkinlikle ilişkilendirilen meta veriler gibi, bir dizi başka parametreler vardır. Konum ve hareket gibi etiketsiz ağ grafikleri, DNA profilleri, mobil telefon verisinden çağrı kayıtları ve hatta dünyanın yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri bile insanları yeniden tanımlamakta kullanılabilir. Bu zayıf noktaları önceden tanımlamak zordur.

  1. ETİK VERİ PAYLAŞIMINI UYGULAMA

Bazı projeler için veri paylaşımı insan katılımcıların beklentisidir ve böylece etik araştırmanın önemli bir parçasıdır. Örneğin, nadir genetik hastalık araştırmasında biyolojik örnekler tedavi bulma umuduyla paylaşılır, paylaşma ya da yayma katılım şartı haline getirilir. Ancak kullanım ve paylaşma kuralları bilgilendirilmiş onam ve geri çekme hakkıyla iyi yönetilen projelerden farklı olarak bu durum büyük veri için kuraldan çok istisnadır. Dijital toplumumuzda, gündelik hayatımızın izlerinden oluşan veri bulutları tarafından izlenmekteyiz. Bu veri bulutları kredi kartı işlemleri, tıbbi test sonuçları, kapalı devre televizyon görüntüleri, akıllı telefon uygulamaları gibi üniversite uyum görevlileri tarafından denetlenen sorumlu araştırma tasarımı yerine zorunlu hizmet kullanım şartları kapsamında toplanan verilerden oluşmaktadır. Biz bilgilendirilmiş rıza ve çekilme hakkı standartlarını isterken, bu resmi olmayan büyük veri kaynakları özel yazılım şirketleri, devlet kurumları ve telekomünikasyon firmaları gibi araştırmacı dışındaki aracılar tarafından bir araya getirilmektedir. Bu veriler oluşturulduktan sonra araştırmacılar için erişilebilir olmakta, bu durum önceden bilgilendirilmiş onayı elde etmeyi imkansız hale getirmektedir. Bu durumda yazılım firmaları ve devlet kurumlarında bu veriyi toplayan araştırmacıların verilerin toplandığı şartları yerine getirmek için özel sorumlulukları vardır.

  1. VERİLERİNİN GÜÇLÜ VE SINIRLAYICI UNSURLARINI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMA, BÜYÜK KENDİLİĞİNDEN DAHA İYİ DEMEK DEĞİLDİR

Doğru ve sorumlu büyük veri araştırması yapmak için çıkar çatışmaları da dahil olmak üzere veri kümelerini uygun bağlama yerleştirmek önemlidir. Bağlam ayrıca veri toplamadan, temizlemeye, bulguların yorumlanması ve sonuçların yayılmasına kadar araştırmanın her aşamasını etkiler. Veri toplama aşamasında, hem veri kaynağını hem de toplandıkları kuralları ve düzenlemeleri anlamak çok önemlidir.

Verilerin bağlamına dikkat etmek kurumlara veri ve analizinin ne zaman çalıştığı ve ne zaman çalışmadığını açıklamanın temelini sağlar. Büyük verilere dayalı bulguları açık bir sonuç olarak yorumlamak cazip olsa da, bilimsel araştırmada önemli bir adım veri veya göstergeyi neyin temsil ettiğini ve neyin temsil etmediğini açıkça ifade etmektir.

  1. ZORU, ETİK SEÇİMLERİ TARTIŞMA

Kurumsal inceleme kurulları (IRB) tarafından yönetilen federal hükümet tarafından finanse edilen insan katılımcıların dahil olduğu araştırma iyi yapılandırılmış işlemler yoluyla zararı önlemekle görevlidir ve birçok araştırmacıya aşinadır. IRBler ancak etikte söz sahibi tek kuruluş değildir. Büyük veriyi içeren pek çok etik sorun yönetişim yetkilerinin dışındadır. Çünkü büyük veri araştırmacıları genellikle IRB’lerin etki alanlarına yabancı ya da bu alanların dışında olan durumlarla karşılaşırlar. Bu nedenle meslektaşların kendi içlerinde konuları tartışması önemlidir.

Net çözümler ve yönetişim protokollerinin eksikliği, hatadan ziyade araştırmacıların kendi çalışmalarında sahiplenmesi gereken bir özellik olarak anlaşılmalıdır. Etik konuların tartışılması hem disiplinler içinde hem de disiplinler arasında mesleki gelişimin önemli bir parçasıdır. Bu tartışma sorumlu uygulayıcılardan oluşan olgun bir topluluk oluşturabilir. Bu tartışmaları kurs ve eğitim haline getirmek, bu etik soruları artırmak için özellikle iyi yerleştirilmiş ve bu konuşmalara duyulan ihtiyacın fark edilmesini teşvik eden değerlendirme hakemleri üretebilir. Herhangi bir resmi etik kural ya da yönetmeliklerin ön koşulu, böyle açık uçlu tartışmalar yapma kapasitesidir.

  1. KURULUŞUNUZ, ARAŞTIRMA TOPLULUĞUNUZ YA DA SEKTÖRÜNÜZ İÇİN DAVRANIŞ KURALLARI GELİŞTİRME

Zorlu seçimleri tartışma süreci, etiği direkt olarak araştırmanın iş akışına ekler, “sahte/taklit etik”i sahte veri ve sonuçlar gibi kabul edilemez hale getirir. Onlara sonradan akla gelen düşünceler ya da dış kaynak kullanımı için bir sorun olarak davranmak yerine bu tartışmaları içselleştirmek özellikle insanlar tarafından iz verilerini kullanırken başarılı bir araştırmanın anahtarıdır. Bu durum dijital günlük yaşamın veri akışlarına ayrıcalıklı erişim olanağına sahip endüstridekiler de dahil olmak üzere tüm araştırmalar için geçerlidir. Bu verilerin etik kullanımı kamuoyunun dikkatinden kaçırılmamalıdır; ne de olsa, bu veri kümeleri milyarlarca insanın hayatlarını yaşamak için kullandıkları bir altyapı üzerine kuruludur ve araştırmanın sorumlu bir şekilde yapılmasında çok güçlü bir kamu yararı vardır.

Bunu gündelik uygulamalarda pekiştirmenin/sağlamlaştırmanın en iyi yollarından biri kuruluşunuzda ya da araştırma topluluğunda kullanılmak ve örgün eğitime ve süregelen eğitime dahil olmak için davranış kuralları geliştirmektir. Kurallar yayınların değerlendirme sürecinde ve fonlamada dikkate alınmada rehberlik sağlayabilir.

  1. VERİLERİNİZİ VE SİSTEMLERİNİZİ DENETLENEBİLİRLİK İÇİN TASARLAMA

Davranış Kuralları konuya ve araştırma topluluğuna bağlı olarak değişecek olmasına rağmen, özellikle önemli bir unsur, denetlenebilirlik için veri ve sistemler tasarlamaktır. Sorumlu iç denetim süreçleri denetim sistemlerine kolayca karışır ve ayrıca, sorunlu sonuçlara katkıda bulunabilecek faktörleri takip eder. Problemli sonuçların değerlendirilmesi için otomatik test süreçlerinin ve değerlendirme sürecinde diğerlerinin çalışmasının denetlenmesi için mekanizmalar geliştirilmesi bir bütün olarak araştırmayı güçlendirebilir.

  1. VERİ VE ANALİZ UYGULAMALARININ KAPSAMLI SONUÇLARIYLA YAKINDAN İLGİLENME

Sorumlu büyük veri araştırmacıları için iş dünyasında ve akademideki geleneksel başarı metriklerinin ötesinde düşünmek önemlidir. Örneğin dijital gündelik yaşam için enerji talepleri, sosyal bilim araştırmaları için önemli bir büyük veri kaynağı olan, iklim değişikliği döneminde önemlidir. Büyük veri araştırmaları, veri analitik çalışmalarının çevresel etkisini nasıl azaltabilir? Örneğin, araştırmacılar bulut depolama sağlayıcıları ve veri işleme merkezlerine sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmeyi sormada öncülük etmeliler mi? Bulutun önemli ve herkes tarafından görünür kullanıcıları olarak, büyük veri araştırmacıları böylesine bir değişim çağrısında bulunabilecek toplu bir çıkar grubunu temsil eder.

  1. BU KURALLARIN NE ZAMAN ÇİĞNECEĞİNİ BİLME

Son (ve mantıkdışı) kural, bu kurallardan ne zaman uzak durmanın uygun olacağının farkına varma yükümlülüğüdür. Örneğin, doğal felaket ya da halk sağlığı krizlerinde daha büyük bir kamu yararına hizmet için geçici olarak bireysel gizlilik sorunlarını bir kenara bırakmak önemli olabilir. Aynı şekilde, bilgilendirilmiş rıza olmadan toplanan genetik ya da biyolojik verilerin kullanımı ortaya çıkan bir hastalık salgınını yönetmede hayati önem taşıyabilir.

Ayrıca, veri kümenizdeki gizliliğin korunmasıyla ilgili düzenleyici beklentileri ve yasal talepleri gözden geçirdiğinize emin olun. Buna karşın, bu son derece riskli bir durumdur. Bu kuralı izleyerek diğer kuralları ihlal etmeden önce acil durumun basitçe bir uygun gerekçe olmadığı konusunda dikkatli olun. Bunu sağlamak için en iyi yol zor tartışmalarda yer almak için deneyim kazanmak (kural 6), davranış kuralları inşa etmek (kural 7) ve denetleme sistemleri geliştirmektir (kural 8).

SONUÇ

Bu on kural kümesinin amacı araştırmacıların daha iyi çalışmasına yardımcı olmak ve sonuç olarak kamu güvensizliği de dahil olmak üzere daha büyük komplikasyonları önlerken daha başarılı olmaktır. Bunu başarmak için, araştırmacılar tekniklere ve metodolojiye odaklandığında titiz, ahlak söz konusu olduğunda naif olan bu zihniyetten uzaklaşmalıdır.

Kısaca, sorumlu büyük veri araştırması araştırmayı engellemekle ilgili değil, çalışmanın doğru ve zararı en aza indirirken faydayı maksimize ettiğinden emin olmaktır. Araştırmacıların karşılaştıkları sorunlar ve tercihler gerçek, karmaşık ve zorlayıcıdır ve bu nedenle cevabımız olmalıdır.


İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik ile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken hususlar…

Nisan 20, 2017

Yazan: Av. Faruk Çayır-Ankara Barosu/Alternatif Bilişim Derneği

04/11/2017 tarihli resmi gazetede İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik yayımlanarak yürürlüğe girdi. (Bakınız :http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/04/20170411-3.htm)

Bu yönetmelik ile 1/11/2007 tarihli ve 26687 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Yönetmeliğin  4. Maddesi ile  İnternet toplu kullanım sağlayıcılarına,

  1. a) Konusu suç oluşturan içeriklere erişimi önleyici tedbirleri almak amacıyla içerik filtreleme sistemini kullanmak,
  2. b) Erişim kayıtlarını elektronik ortamda kendi sistemlerine kaydetmek ve iki yıl süre ile saklamak,
  3. c) Kamuya açık alanlarda internet erişimi sağlayan toplu kullanım sağlayıcılar, kısa mesaj servisi (sms) ve benzeri yöntemlerle kullanıcıları tanımlayacak sistemleri kurmak yükümlülüğü getirilmiştir.

(2) İnternet toplu kullanım sağlayıcılar, konusu suç oluşturan içeriklere erişimi önleyici tedbirleri almak amacıyla içerik filtreleme sisteminin yanı sıra, ilave tedbir olarak güvenli internet hizmeti de alabilirler.

Yönetmeliğin  5. Maddesi ile  Ticarî amaçla internet toplu kullanım sağlayıcılarına d) Erişim kayıtlarını elektronik ortamda kendi sistemlerine kaydetmek ve iki yıl süre ile saklama, e) (d) bendi gereğince kaydedilen bilgileri ve bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini teyit eden değeri kendi sistemlerine günlük olarak kaydetmek ve bu verileri iki yıl süre ile saklama yükümlülüğü getirilmiştir.

Yönetmeliğin  9. Maddesine göre (1) İşyerlerinde uyulması gereken kurallar şunlardır: ğ) Güvenlik amacıyla işyerlerinin giriş ve çıkışlarını görecek şekilde yüksek çözünürlüklü (en az 3 mega piksel)  ve “IR” (gece görüşlü) kamera kayıt sistemi kurulur. Bu sistem aracılığıyla elde edilen kayıtlar doksan gün süreyle saklanır ve bu kayıtlar yetkili makamlar haricindeki kişi ve kuruluşlara verilemez.

Yönetmelikle birlikte mülki idare amirinin onayı ile valilik veya kaymakamlıklarda bilgi işlem şube müdürlüğü, şefliği veya bu birimlerin bulunmadığı ilçelerde yazı işleri müdürlüğü başkanlığında sorumluluk bölgelerine göre emniyet veya jandarma, belediye başkanlığı veya il özel idaresi, milli eğitim müdürlüğü, sağlık müdürlüğü temsilcilerinden oluşan beş üyeli denetim komisyonu oluşturulmuştur. Denetleme komisyonu tarafından, 5 ve 9 uncu maddelerde yer alan yükümlülükler ve şartlar açısından denetlenir. Kolluk tarafından İnternet toplu kullanım sağlayıcıları genel güvenlik ve asayiş yönünden denetlenir ve tespit edilen hususlar gereği yapılmak üzere mülki idare amirliklerine bildirilir.

Çocukları internetteki zararlı içerikten korumak amacıyla çıkarılan bu düzenlemenin, özel hayatın gizliliği açık olarak ihlal ederek, özel işletmeler tarafından tüm kullanıcıların internet trafiği verilerini saklanması söz konusu olacaktır. İnternet veri trafiği bilgisi olarak örneğin lokasyon, internette hangi kullanıcının hangi adresi ziyaret ettiği, ne kadar süreyle kaldığı, IP adresi, toplu kullanım sağlayıcılar SMS ile kullanım sunulacağından telefon bilgisi, hatta kimlik bilgileri dahi 2 yıl süre ile saklanacaktır.  Oteller, cafeler, wifi hizmeti sunun tüm iletmeler yani kullanıcılara internet sağlayan tüm sağlayıcılar hem kameralar vasıtasıyla ve internet veri trafiğinin izlenmesi ile gözetim yapabilecek hem de sansür uygulayabilecektir. Tüm bu internet veri trafiği bilgisi Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı (BTK) tarafından denetlenecek ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına istek halinde verilebilecektir. Bu durum özel hayatın gizliliğini ihlal etmektedir ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanuna aykırıdır.

İnternet veri trafiği bilgisi Kişisel Verilerin Korunması Kanuna göre kişisel bir veridir ve bu kişisel verinin, Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 5. Maddesine göre verisi işlenen kişi tarafından açık rızası olmaksızın işlenmesi kaydedilmesi ve işlenmesi mümkün değildir. Ayrıca bu durumda bütün toplu internet sağlayıcıları (otel, cafe ve diğer ücret wifi sağlayıcılarının) Kişisel Verilerin Korunması Kanuna göre veri sorumlusu bulundurma yükümlülüğü altına olacaktır.

İnternet veri trafiğinin BTK tarafından denetlenmesi ise mümkün değildir. İnternet veri trafiği işlenen kişinin önce veri sorumlusuna, daha sonrasında ise Kişisel Verilerin Korunması Kurumuna başvuru yapması gerekecektir.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu 4. Maddesi kişisel verilerin “ilgili mevzuatta öngörülen ve işlendikleri amaç için ön görülen süre kadar muhafaza edilebileceği” öngörülmüştür. Kanundaki bu düzenlemenin  süre olarak çok geniş ve yoruma açık bir süreyi kapsadığı açık olmakla birlikte, İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik de belirtildiği gibi 2 yıl kadar uzunca bir süre saklanmasına ve işlenmesine sebep olacaktır.

Benedik/Slovenya davası internet erişim sağlayıcısının bir IP adresiyle bağlantılı kişisel bilgileri, abonenin rızası olmaksızın polise açıklaması yönündeki yasal yükümlülükle ilgili olarak AİHM, davalı Hükümet’e, Ceza Usul Kanunu’nda öngörülen sistemin haberleşmelerin gizliliği hakkıyla bağdaşmadığına karar vermiştir (Benedik/Slovenya, Başvuru no. 62357/14,). Yetkili mercilere internet sağlayıcılarından aboneleri hakkında bilgi edinme konusunda tanınan yasal imkân 8. madde kapsamında değerlendirerek hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması sırasında hakların özüne dokunulmaması ve ölçülü olunması gerekmektedir. Hakkın amacına uygun şekilde kullanımını son derece zorlaştıran, ciddi suretle güçleştiren, örtülü bir şekilde kullanılamaz hale koyan ve etkisini ortadan kaldıran sınırlamalar öze dokunur nitelikte olduğuna karar vermiştir. (Ringler/Avusturya, Başvuru no. 2309/10)

Copland davasında, “‘kanunen öngörülmüş’ biçimindeki ibareyle –ki 8. maddenin konu ve amacından da aynı sonuca varılmaktadır– kamu makamlarının 8(1). madde tarafından güvence altına alınmış olan haklara yönelik keyfi müdahalelerine karşı iç hukukta bir yasal koruma tedbiri bulunması gereğinin kastediliyor olduğu içtihatta yerleşik bir husustur. Kamusal denetimin olmadığı ve yetkinin kötüye kullanılması riskinin söz konusu olduğu somut olaydaki izleme gibi alanlarda bu durum daha da geçerlidir.

Bu ifade sadece iç hukuka uygunluğu gerektirmekle kalmayıp, aynı zamanda söz konusu hukukun üstünlüğü kuralına uygun olması gereken kanunun niteliğiyle de ilgilidir. Öngörülebilirlik şartının yerine getirilebilmesi için, kanunun bireyler açısından, resmi makamların hangi durumlarda ve hangi koşullar altında bu tür tedbirlere başvurmaya yetkili olduğuna dair yeterli bir gösterge oluşturmak konusunda yeterince net ifadeler içermesi gerekmektedir.”

İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakkındaki ulusal ve uluslararası hukuk kurallarına ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırıdır. En temel hak ve özgürlüklerden olan özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hiçe sayılarak yapılacak olan uygulamalar ölçülü olmadığı gibi, hakkın amacına uygun şekilde kullanılamaz hale koyan ve etkisini ortadan kaldıran bir yönetmelik ile yapılacak olan uygulamaların temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan uygulamalar olduğu açıktır.


KİTAP ELEŞTİRİ: FACEBOOK’TA FOTOĞRAF İNCELEMESİNE ETNOGRAFİK BİR ÖRNEK: VISUALISING FACEBOOK – A COMPARATIVE PERSPECTIVE

Nisan 8, 2017

 Yazan: Şerife ÖZTÜRK, Ankara Üniv. SBE. Gazetecilik ABD. Doktora Programı

Daniel Miller – Jolynna Sinanan  VISUALISING FACEBOOK  – A COMPARATIVE PERSPECTIVE, UCL Press, London, 2017, 238 sayfa

visualising-facebook-600px

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“WHY WE POST”/”NEDEN PAYLAŞIYORUZ”?

“Why We Post” serisi kitapların en önemli yönü, fiziksel satışı dışında UCL Press’ten ücretsiz olarak indirilebilmeleridir. Kitapların bu sayede, dünyada farklı kültürlere sahip, sosyal medya alanında çalışanlara ulaşması bakımından alana önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

“Why We Post” serisi, bir proje kapsamında 9 antropoloğun oluşturduğu bir ekip tarafından 15 ay süren bir çalışma sonunda elde edilmiş, 11 kitaptan oluşan bir araştırmadır. Araştırmalar, Endüstriyel Çin, Kırsal Çin, Güneydoğu Türkiye, Kuzey Şili, Trinidad, İngiltere, Kuzeydoğu Brezilya, Güney Hindistan, İtalya’da etnografinin yöntemlerinden olan görüşme ve gözlem ile gerçekleştirilmiştir. Kitaplar (proje), insanların sosyal medyayı nasıl ve neden kullandığını antropolojiye dayanarak etnografiyle açıklamaya çalışmaktadır. Çalışma, sosyal medyayı anlamak için içeriğe odaklanmak gerektiği ve dünyanın farklı bölgelerinde sosyal medya kullanımlarının farklılaştığını vurgulamaktadır (https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/turkish/research-sites).

“Why We Post” serisi, genel olarak küresel bir yaklaşımı amaçladığından araştırma için dünyanın farklı bölgelerinden yerler seçilmiştir. Araştırmayı gerçekleştiren antropologların her biri çalışma yapacakları sahaları kendileri belirlemiş ve bu bölgelerde 15-18 ay arası zaman  geçirmişlerdir. Antropolglar daha sonra ellerindeki bulguları birbirleriyle karşılaştırarak ortak noktaları ortaya koymuşlardır. Bu nedenle, araştırmayla ilgili kitapların hepsinin aynı bölüm başlıkları olmasına rağmen, bulguları son derece çeşitlidir.

Araştırmada sosyal medyayı, insanların ilişkileri ve günlük yaşamları bağlamında anlamak için, çoğu zaman çok özel konuların görüşülmüş ve bu bağlamda da etiğin sağlanması için görüşme yapılan kişilerin rızaları alınarak, kimlikleri anonimleştirilmiştir. Açık rızaların alındığı kişilerin fotoğrafları yüzleri açık şekilde kullanılmış; ancak, onlarla birlikte aynı fotoğrafta yer alan arka plandaki kişilerin yüzleri tanınmayacak şekilde kapatılmıştır.

“Why We Post” serisi için her sahada yaklaşık 100 kişi ile kısa anketler, İngiltere’de ise 2.496 okul çocuğu ile geniş anketler yapılmıştır (https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/about-us/how-we-did-it)

Serideki kitaplarda sosyal medyaya ilişkin akademik literatürn değerlendirilmesi temel olarak yeğlenmemiştir. Yazarlar, 11 kitabın hepsinde aynı konuları tartışmanın tekrardan ibaret olacağını, bu nedenle literatür tartışmalarının karşılaştırmalı kitap olan How The World Changed Social Media (Sosyal Medya Dünyayı Nasıl Değiştirdi?)’da olmasını tercih ettiklerini kaydetmektedirler.

“Why We Post” serisi için yapılan araştırmanın bulguları genel olarak şu şekilde sıralanabilir (https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/turkish/copy_of_discoveries):

Sosyal medya bizi daha bireyci yapmamaktadır.

-Bazı insanlar açısından sosyal medya eğitimden bir ayrılma değil – eğitimin kendisidir,

-Selfienin birçok farklı tarzı bulunmaktadır,

-Sosyal medyayı kullanan ve onu yaratan insanlardır; platformların geliştiricileri değildir,

-Herkese açık sosyal medya muhafazakar nitelikler göstermektedir,

-Çevrimiçi eşitlik çevrimdışı eşitlik anlamına gelmemektedir,

-Eskiden sadece konuşurduk; şimdi fotoğraflar aracılığıyla konuşuyoruz,

-Sosyal medya dünyayı daha homojen bir hale getirmemektedir,

-Sosyal medya sosyal ticareti teşvik etmektedir; ama her türlü ticareti değil,

-Sosyal medya, herkese açık ve özel alanlardaki gruplar için yeni alanlar yaratmıştır,

-İnsanlar, sosyal medyanın artık iletişim için bir araç olmanın yanında yaşadıkları bir yer olduğunu hissetmektedir,

-Sosyal medyanın cinsiyet ilişkileri üzerinde bazen sahte hesapları kullanarak derin bir etkisi olabilmektedir,

-Her sosyal medya platformu sadece, alternati̇f platformlara ve di̇ğer medyaya göre anlam kazanmaktadır,

-Capsler çevrimiçi yaşamın ahlak poli̇sleri̇ olmuşlardır,

-Sosyal medyayı özel yaşama bi̇r tehdi̇t olarak algılama eği̇li̇mi̇ndeyi̇z ancak bazen özel yaşamı da  besleyebilir.

VISUALISING FACEBOOK KİTABI HAKKINDA

Visualising Facebook’un amacı, El Mirador ve The Glades örneklerinden yola çıkarak, iki farklı popülasyon arasında doğrudan bir karşılaştırma yapmak, kültürel çeşitliliğin görmezden gelinmediği argümanını güçlendirmek, sosyal medyada fotoğraf paylaşımları üzerinden nüfus portresini çıkarmaktır. Kitapta, eleştirel olarak, etnografya, büyük oranda Facebook’ta insanlar tarafından paylaşılan imajlara dayanmaktadır.

Açık ve net bir üslupla konuşma dilinde kaleme alınan, metodolojik olarak nitel ve nicel yöntemlerin kullanıldığı kitapta, bulgular serideki diğer kitaplar gibi, görüşme ve gözlemler aracılığıyla elde edilmiştir.

Antropologlardan Miller, Londra’ya yakın, metropolitan yaşamı da olan kırsal alanlar ve yeni bir banliyö idealini temsil eden Highglade (11 bin nüfuslu) ve Leeglade’den (6 bin 500 nüfuslu) oluşan iki köye The Glades adını vermiş, saha çalışmasını 2012-2014 yılları arasında 18 ay boyunca nüfusun çoğunluğunu homojen beyaz İngilizlerin, yüzde ikisini Afro-Karayipler, Afrika, ve Asyalıların, yüzde sekizini ise Avrupalı göçmenlerin oluşturduğu bu alanda sürdürmüştür.

Sinanan ise çalışmasını 15 ay boyunca Karayip ülkesi Trinidad’ın küçük bir kasabası olan El Mirador’da gerçekleştirmiştir. Yaklaşık 18 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Venezuela’nın kuzeydoğusunun hemen kıyısındaki El Mirador’un, üçte birinden fazlası esir edilmiş Afrikalıların torunlarıdır. Aynı oran Güney Asya’dan Doğu Hindistan’dan göç edenler için de geçerlidir.

Araştırmada adı geçen yerleşimlerin, The Glades ve El Mirador’un isimleri takmadır. 9 bölümden oluşan kitapta, El Mirador ve The Glades’deki insanların yaşam biçimlerini sosyal medyada nasıl gözler önüne serdiklerini 20 bin Facebook fotoğrafına dayanılarak anlatılmaktadır.

Kitaba başlarken, sosyal medyadaki görüntülerin, geleneksel fotoğraflarla aynı olmadığının, ancak birbirleriyle aralarında radikal bir kopukluğun da bulunmadığının varsayıldığı, fotoğrafın her zaman dinamik olduğu, dönem dönem kendisini yeniden icat ettiği, dijital ve analog fotoğraf arasındaki ilişkinin tarih boyunca tartışıldığının altı çizilmektedir. Kitabın konusu, sosyal medya fotoğrafçılığının doğasını anlama girişimi değil, bu materyali kültürel farkın incelenmesi ve ifadesi için yeni bir araç olarak kullanmaya yönelik bir girişimdir.

Niteliksel ve niceliksel gibi terimler kendi içlerinde de ayrılmaktadır. Fotoğraflardaki “Gülümsüyor mu?,,Fotoğraf başkası tarafından mı çekilmiş yoksa bir selfie mi?” gibi soruların yanıtları, görüntü analizi kategorisinde niceliksel sayıların altındaki nitel bir yargıyı ifade etmektedir.

Kitapta, aynı görüntü setinin 10 farklı insan gösterilerek, onların fotoğraflarla ilgili düşüncelerini öğrenmek ve böylelikle insanların yaşadığı yerlere göre niyetlerinin ne kadar farklılaşabildiği ispatlanmaya çalışılmıştır.

Çalışma, fotoğraf antropolojisinin bir örneğini temsil etmekte olup, referans noktası sömürgecilik, tarih ve temsil kavramlarıdır.  Belki de El Mirador’un seçilme nedeni de budur: Sömürgecilik.

Kitapta El Mirador ve The Glades’teki bebeklerin, okul çocuklarının, genç erkek ve kızların, yetişkin erkek ve kadınların, eşcinsellerin, hangi mekanlarda, hangi özel günlerde, hangi tür fotoğraflarının yer aldığı, bu kişilerin resmi veya doğal görünmek için neler yaptıklarının altı çizilmekte, evcil hayvanların profil sahipleri tarafından nasıl fotoğraflandığı, her dine ait figürlerin ve kutsal günlerin Facebook görsellerinde nasıl ve ne şekilde yer bulduğu ayrıntılı olarak vurgulanmaktadır.

Fotoğraf yanında, görüşme yapılan kişilerin Facebook profillerinde çoğunlukla mizahi ve çarpıcı anlatımların kullanıldığı capsleri de paylaştıkları vurgulanmakta ve tıpkı fotoğraf gibi onların da analizi sunulmaktadır.

Kitapta, fotoğraf otantik bir sanat olarak kabul edilmektedir. Çünkü insanlar, fotoğraf çekilirken yaptıkları herşeyi o an için durdurur ve özel olarak poz verir. Dolayısıyla fotoğrafçılık, insanların fotoğraflarda nasıl poz verdiğinin geniş bir arşividir araştırmaya göre.

Visualising Facebook’ta, insanların fotoğraflarda doğal görünmeye çalıştıklarını ancak fotoğraflar incelemeye tabi tutulduğunda “doğal” görünüşün resmi poz verme kadar tekrarlayıcı ve bir kurala tabi olduğu kaydedilmektedir. İnsanların doğal poz vermek için dilini çıkardığı, el işareti yaptığı ya da yanındakiyle şakalaştığı fotoğraf görsellerinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bazı özel günlerde resmi görünmek gerektiği de insanlar tarafından kabul edilmiş durumdadır. Örneğin, okul balosu, mezuniyet töreni vb.

Kitapta, günümüz fotoğraflarında kalitenin çok önemli olmadığı, o anki eğlenceyi görüntülemenin daha ön planda yer aldığı vurgulanarak, eğlence, parti vb. etkinliklerde sık sık telefonların çıkarılarak fotoğraf çekilmesinin nedeni buna bağlanmaktadır: An’ı yakalamak.

Yaşlara ve mekana göre resmi poz verme veya doğal görünme yollarının değiştiğinin ve bunların neler olduğunun ifade edildiği kitapta, El Mirador ve The Glades’teki kültürün fotoğraflarda da baskın olduğu açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Örneğin, alkol şişesiyle poz vermek The Glades’teki gençlerin fotoğraflarında yaygınken, El Mirador’da bu tür fotoğraflar sayılıdır. Diğer yandan yetişkinler, gençler gibi parti ve eğlence fotoğraflarından ziyade, genellikle tatil fotoğraflarını paylaşmaktadırlar. Tatil fotoğraflarında dikkat çeken şey ise o yerin ünlü tarihi veya gezilmesi gereken yerleri önündeki fotoğraflardır.

Trinidadalılar’ın (El Mirador) Facebook’ta çoğunlukla dış görünüşleriyle ilgili fotoğrafları paylaştığını, İngilizler’in ise kendilerini fotoğraflarla anlatma konusunda daha farklı yaklaşımları tercih ettiğini, erkeklerin profil fotoğraflarında bira, kadınların ise şarap şişesi tercihleri gibi, Visualising Facebook’tan öğreniyoruz.

Kitapta, sosyal medyada yaygın olarak ifade edilen “gençlerin dış görünüşleriyle ilgili fotoğraflarını sık sık paylaşmalarının onların narsistik yapılarına işaret ettiği” yönündeki düşünceye de karşı çıkılmaktadır.  Bu davranışın ergenlerin doğal davranışları olduğu ve bu tür anlamlar yüklenmemesi gerektiği de üstü kapalı olarak ima edilmektedir.

Gençlerin Facebook’u sosyalleşme ortamı olarak gördüğü ve profil fotoğrafları hariç diğer fotoğraflarında pek yalnız olarak görünmemesi de bunun bir ispatı niteliğinde olduğu kitapta bahsedilen diğer önemli konular arasındadır.

Genç erkeklerin her Facebook fotoğrafında farklı kızlarla görüntülenmesi kendileri açısından popüler imaj yaratmanın bir yolu olduğunun ifade edildiği kitapta, profil fotoğraflarının cinsiyet ve yaşa göre de değişiklik gösterdiği, örneğin kızların renkli ojeli tırnakları, yeni alınan ayakkabılarıyla çekilmiş boydan fotoğrafları, genç erkekler içinse araba ve arkadaşlarıyla şakalaşırkenki fotoğrafları ön sıralarda yer almaktadır.

Kitapta, aile ziyareti, karnaval, ev hali, mezuniyet balosu, mezuniyet töreni, düğün vb. yerlerde kızlar ve erkeklerin neler giydiği, fotoğraflarında hangi kıyafetlerini ön plana çıkardığı ve bunun nasıl okunduğu hususları da aktarılmaktadır.

Selfielerin çoğunlukla arkadaşlarla birlikteyken çekildiği ve bunun da dostluğu simgelediği, The Glades ve El Mirador’daki kadınlarla erkeklerin selfielerinin ne kadar farklılaştığı kitapta üzerinde durulan bir başka nokta.

Kitapta, çocukları “sevimli” gösterme çabası içerisinde gözlükle, ellerinde kitapla veya arabanın arka koltuğunda vb. fotoğraflarının çekilerek paylaşıldığı, bazı fotoğraflarda özel efektlerin kullanıldığı kitapta aktarılmakta, çocukların yaşıtlarıyla ve aile bireyleriyle çekilmiş fotoğrafları da yorumlanmaktadır.

Cinsiyetçi fotoğraf gönderilerine de kitapta yer ayrılmıştır. Erkeklik ve kadınlık imgelerinin ön planda yer aldığı fotoğraflar ve capsler, ilk bakışta hemen hangi cinsiyet tarafından paylaşıldığının ipucunu vermektedir.

Kitapta LGBTİlerin de fotoğraf paylaşımları incelenmiş olup, El Mirador ve The Glades’teki bu tür  paylaşımların sayısında ciddi farklılıklar bulunmadığı görülmüştür. Araştırmaya göre capsler, genellikle gay karşıtı stereotiplere karşı kullanılmaktadır.

Farklı kimliklerin çeşitli parametreleri üzerinde durulan kitap sayesinde, insanların gelir durumları hakkında fotoğraflardan bilgi sahibi olunabilmektedir.

The Glades ve El Mirador’da evcil hayvanların Facebook fotoğraflarında yer alma şekillerinin farklılık gösterdiğini ortaya koyan kitapta, dini günlerin dini sembollerin de çoğunlukla capsler aracılığıyla aktarıldığı vurgulanmaktadır.

Visualising Facebook, kültürel normatifliğin nasıl oluşturulduğunu ve bunun nasıl sürdürüldüğünü açıklamakla birlikte, sanal benliklerin nasıl kurulduğu, bu benliklerin fotoğraflara nasıl yansıdığı ve bunların nasıl okunduğunu bize aktarmaktadır.

İncelenen fotoğrafların da yer aldığı kitap, etnografi ve sosyal medyanın en önemli unsuru olan fotoğraflar üzerinden kendine yeni bir alan açtığını ispatlamaktadır. Diğer bir husus da, etnografyanın her alanda çalışma yapabileceğine dairdir.

Genelde sosyal medya, özelde ise Facebook fotoğraflarının başlıklara ayrılarak bölüm bölüm incelenmesi, sonuçların detaylı bir şekilde ortaya konması daha sonraki çalışmalar için ufuk açıcıdır. “Why We Post” serisinin tüm kitapları için aynı şeyi söylemek mümkündür.

KAYNAKLAR

https://www.ucl.ac.uk/anthropology/people/academic-teaching-staff/daniel-miller, Erişim Tarihi: 05.04.2017

https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/about-us/how-we-did-it, Erişim Tarihi: 03.04.2017

https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/about-us/research-team/jolynna-sinanan, Erişim Tarihi: 29.03.2017

https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/turkish/copy_of_discoveries, Erişim Tarihi:  03.04.2017

https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/turkish/research-sites, Erişim Tarihi: 03.04.2017

YAZARLAR HAKKINDA KISA BİLGİ

Daniel Miller

Cambridge Üniversitesi Antropoloji ve Arkeoloji Bölümünde Profesör olan Miller, bu zamana kadar 37 kitap yazmıştır. Şu anda sosyal medya kullanımı ve sonuçlarını araştıran Avrupa Araştırma Konseyi’nin “Why We Post?” adlı projesini yürütmektedir. UCL yayınevi tarafından yayınlanan ve serbest erişime açılan 11 tane kitabı bulunmaktadır. Material World Blog’un editörüdür. Miller’ın kitaplarından bazıları şunlardır: Visulising Facebook, Webcam, Consumption And Its Consequences, Migration and New Media, Blue Jeans, Digital Antrophology, Tales From Facebook (Facebook’tan Masallar – 200 kişi ile Facebook kullanım alışkanlıkları üzerine.), Global Denim, Stuff, Clothing and Waste, Antrophology and The Individual, The Au-Pair Experiences, The Cell Phone (Jamaika’da düşük gelirli ailelerin cep telefonu alışkanlık ve kullanımı üzerine), Materiality, Clothing As Material Culture, The Sarı, The Dialectics of Shopping, The Internet: An Ethnographic Approach, Home Possessions, Commercial Cultures, Virtualism, A Theory of Shopping, Unwrapping Christmas, Material Culture and Mass Consumption (https://www.ucl.ac.uk/anthropology/people/academic-teaching-staff/daniel-miller)

Jolynna Sinanan

Jolynna Sinanan Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsü’nde doktora sonrası programında araştırma görevlisidir. 2011’den 2014’e kadar UCL Antropoloji’de araştırma görevlisiydi. ‘Webcam’ ve ‘Visualising Facebook’un ortak yazarıdır (D. Miller ile). Araştırma alanları, Trinidad, Avustralya ve Singapur’da yeni medya, göç ve cinsiyettir. (https://www.ucl.ac.uk/why-we-post/about-us/research-team/jolynna-sinanan)