Yazan: Şeyma Yıldırım, H.Ü. S.B.E. İletişim Bilimleri Y.Lisans Öğrencisi
Günümüzde benlik kavramını dijitallikten bağımsız olarak ele almak, benlikle ilgili pek çok veçheyi kaçırmamıza neden olacaktır. Dijital şirketler ve ağlar, günümüz dünyasında öylesine güçlü bir hâkimiyet kurmuşlardır ki, yalnızca benlik konusunu değil, herhangi bir konuyu dijitallikten bağımsız düşünmek olanaksız hâle gelmiştir. Buna mukabil, dijital olanaklara erişim konusunda, her toplumun yahut her toplumsal tabakanın eşit erişim imkânına sahip olmadığına yönelik kuramlar da mevcuttur. Özellikle İnternet tabanlı bilgiye erişim konusundaki eşitsizlikleri vurgulayan ‘bilgi uçurumu kuramı’ bu kuramlar arasındadır (Hülür ve Yaşın, 2016:8) Sosyo-ekonomik eşitsizlikleri temel alan bu kuramlar, bize dünya nüfusunun tamamının dijital olanaklara ulaşamadığını hatırlatmaktadır. Ancak ne var ki, özellikle İnternet’in ortaya çıkışıyla birlikte dijitallik, dünyanın tamamını etkisi altına alacak kadar güçlenmiştir. Dolayısıyla, dijital olanaklara sosyo-ekonomik yetersizliklerden dolayı ulaşamamak bir yana, irâdî olarak uzak kalmayı seçsek bile, gündelik hayatımızı sürdürmekte oldukça zorlandığımızı görürürüz. İş/okul için bir e-mail adresine sahip olmamız ve e-maillerimizi sık sık kontrol etmemiz, ATM’lerden para işlemlerimizi halletmemiz gerekmektedir. Kısacası, çevremizdeki insanların ve olayların dâhil oldukları dijital ortamlara, hayattan geri kalmamak ve kent yaşamını sürdürebilmek adına bizim de dâhil olmamız beklenmektedir. Dolayısıyla benlik kavrayışımızı da sanal dünyayı içine alacak şekilde genişletmemiz gerekmektedir.
Benlik kavramı, en geniş anlamıyla “kişinin kendisi hakkında sahip olduğu ve onu diğer kişilerden ayıran imge”ye (Morva, 2016:41) atıfta bulunur. Benliğin bu çevrimdışı anlamından hareketle, çevrimiçi ortamdaki dijital benliğin “elektronik izleyicilerin ya da takipçilerin etkisi altında kendini tasarlayan/yaratan çevrimiçi birey” (Zhao, 2005:395) (akt. Morva, 2016:44) olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde, benliğin dijital ve dijital olmayan hâlleri, sürekli olarak birbirlerini etkileyip dönüştürmektedirler.
Spike Jonze’un yönetmeni ve senaristi olduğu, 2013 Amerikan yapımı Aşk (Her), öyküsü itibarıyla benlik ve dijital benlik kavrayışları üzerine düşünmemize olanak veren bir filmdir. Filmin ana karakteri Theodore, karısıyla boşanma aşamasında olan ve bir senedir yalnız yaşayan bir adamdır. Tanımadığı insanların ağzından tanımadığı başka insanlara mektup yazmakla görevlendirildiği ‘enguzelmektuplar.com’ isimli bir şirkette çalışmaktadır. Theodore, genellikle bir kadının/erkeğin eşine/sevgilisine karşı hislerini, anılarını detaylı olarak aktardığı bu mektupları yazarken, yakın plân çekimlerdeki mimiklerinden anlayabileceğimiz üzere, âdeta o kişilerin yerine geçmektedir. Örneğin, yazdığı mektuplardan bir tanesi, elli yaşlarındaki bir çiftin hayatına dairdir:
“Chris’ime…
Benim için ne kadar önemli olduğunu nasıl anlatacağımı düşünüp durdum. Sana aşık olduğun günü dün gibi hatırlıyorum. O küçük evde, yanında çırılçıplak yatışımı… Kendimi daha büyük bir şeyin parçası gibi hissetmiştim. Anne babalarımız gibi. Ya da onların anne babalarının. Daha öncesinde hayatımı sanki her şeyi biliyormuşum gibi yaşardım. Sonra parlak bir ışık gelip beni uyandırdı. O ışık sendin. Evleneli elli seneyi doldurduğumuza inanamıyorum. Hâlâ bu güne kadar, her gün, kendimi ışığı yakıp uyandırdığın o genç kız gibi hissediyorum. Seninle beraber bu macerayı yaşıyorum.
Nice yıldönümlerine,
Aşkım ve sonsuza dek dostum.
Loretta.” (Barnard vd., 2013)
Theodore ev ve iş yaşamı arasında mekik dokurken bir gün yoldaki billboardda dünyanın ilk yapay zekâ işletim sisteminin (OS1.) reklamıyla karşılaşır ve işletim sistemini satın almaya karar verir. Her filmi, Theodore’un bu işletim sistemi yapay zekâsıyla (Samantha) yaşadığı ilişkiyi anlatır.
Filmin isminin Türkçeye “Aşk” olarak çevrildiğini ve filmle ilgili yapılan kritiklerin, genel olarak, Theodore’un Samantha’ya olan aşkı ekseninde yürütüldüğünü görmekteyiz. Benlik inşasında, aşkın pekâlâ bir yerinin olduğunu düşünülebiliriz, fakat bu filmle ilgili yapılacak olan benlik tartışmaları yalnızca aşk ekseninde yapıldığında, tartışmanın iki açıdan eksik kalacağını düşünüyorum. Birincisi, kavramsal olarak “aşk”ın belirsizliği, bu eksende yürütülen benlik tartışmalarına sağlam bir zemin sunma konusunda yetersiz kalacaktır. İkincisi, aşk ilişkisi kısıtıyla filmdeki yalnızca iki karakteri (Theodore ve Samantha) merkeze almak, benlik inşası konusunda diğer karakterlerin katkılarını ve birbirleriyle olan etkileşimlerini tartışma dışı bırakacaktır. Bu açıdan yazımda, filmdeki çevrimiçi ve çevrimdışı karakterlerin birbirleriyle olan etkileşimlerine odaklanan bir benlik tartışması yürütmeye çalışacağım.
Bir insanın benliği, tüm yaşamı boyunca inşa hâlindedir. Tanıdığı tüm insanlar, okuduğu tüm kitaplar, izlediği tüm filmler, kısacası tüm karşılaşmaları kişi üzerinde az ya da çok iz bırakır. Tüm bu izlerden oluşan benlik, aynı zamanda kişiyi diğerlerinden de ayırır. İçinde yaşadığımız toplumun tüm değerleri, alışkanlıkları, kuralları zamanla öğrendiğimiz ve benliğimizi şekillendiren unsurlardır. Fakat bu unsurlar da sabit değildir, tarihsel ve toplumsal olarak değişime uğrarlar. Örneğin ulus devletler döneminde eğitim ve aile gibi günümüze göre daha sabit kurumlarıyla temellenen bir toplumsallaşma söz konusudur ve kişinin benliği bu yapı içinde şekillenir. Günümüzde ise dijital iletişim olanaklarıyla birlikte, dijital bir toplumsallaşma sürecinden bahsetmekteyiz (Dellaloğlu, 2015:21-22). Artık benliğimizi oluşturan parçalar arasında, kullandığımız sosyal medya ortamları, bilgisayar programları da yer almaktadır. Dolayısıyla yaşam alışkanlıklarımız, duygulanımlarımız ve benliğimiz, farklılaşan iletişim pratiklerimizle birlikte değişime uğramaktadır.
Filmdeki toplumsallaşma ortamına baktığımızda, kişilerin dijital cihazlarla yoğun olarak ilişki kurduğu, yüz yüze iletişimin az olduğu bir toplumsallaşma ortamı söz konusudur. Theodore’un çevrimdışı ortamına dâhil edebileceğimiz karakterler, boşanmak üzere olduğu karısı (Catherine) ve sosyal çevresindeki (yakın arkadaşı Amy ve iş arkadaşları) kişilerdir. Çevrimiçi ortamında ise, işyerinde mektup yazdığı bilgisayar, cep telefonu, evde oynadığı hologram oyun ve Samantha yer almaktadır. Filmdeki dijital cihazlar, tamamen dokunmatik ve işitsel komutlarla çalışmaktadır. Yolda, metroda gördüğümüz kişilerin hepsinin elinde bugünkü akıllı cep telefonu benzeri cihazlar vardır fakat bu cihazlarda veya bilgisayarlarda klavye bulunmamaktadır. Sözgelimi Theodore, cihaza “melankolik bir şarkı çal” şeklinde komut verdiğinde melankolik şarkı çalmaktadır, haberleri ve mailleri cihazdaki ses okumaktadır, mektuplar ve mailler de aynı şekilde sesli komutla yazıya dökülmektedir. Bütün bunlar içinde belki de en ilginci, kişiler günümüzdeki gibi arama yoluyla doğrudan konuşmamaktadır, sesli komutlarla birbirlerine mail yollamakta, maili de cep telefonlarındaki “ses” onlara okumaktadır. Bu açıdan film, okuma ve yazma gibi günümüz gündelik pratiklerinin dijital cihazlarla birlikte geçirdiği dönüşümü, “ses”e yaptığı vurgu üzerinden düşünmemize olanak sağlamaktadır. Nitekim Theodore, gündelik hayatında önemli bir yere sahip olan çevrimdışı ortamlarla, dokunma ve ses yoluyla etkileşim kurmaktadır. Filmde ayrıca, çevrimiçi ve çevrimdışı ortamların birbirleriyle etkileşim hâlinde olduklarına işaret eden örneklere de sık sık rastlanmaktadır. Sözgelimi bir sahnede hologram oyunundaki sanal karakter, Theodore ve Samantha’nın bir konuyu tartışırken kurdukları üçlü diyalog, çevrimiçi ve çevrimdışı dünyanın birbiriyle olan etkileşimini en net şekilde gösteren sahnelerden biridir.
Filmdeki iki karakterin (Theodore ve Theodore’un yakın arkadaşı Amy) yapay zekâ işletim sistemiyle (OS1.) ilişkilendiklerini görmekteyiz. Bu iki karakterin çevrimiçi ve çevrimdışı hayatlarında yaşadıkları benzer duygu ve deneyimler, filmi, Theodore merkezli salt bir “kent yaşamındaki yalnız ve mutsuz adam” temasından çıkararak, duygudurumlarını çevrimiçi dünyayla birlikte düşünmemize olanak sağlamaktadır. Theodore’ın boşanma sürecindeki sıkıntıları ve mutsuzluğu, Amy’nin kocasıyla olan ilişkisindeki sorunlar, iki karakterin çevrimiçi dünyaya dair hislerinde ortaklaştıkları noktadır. Theodore, sık sık karısıyla olan anılarını hatırlamaktadır ve ilişkileri üzerine düşünmekten, gündelik hayatın sadece gerekliliklerini yapan fakat hayattan zevk almayan bir hâline gelmiştir. Ayrıca zaman zaman evlilik hayatını sevdiğini hissetmekte ve o hayata buruk bir özlem duymaktadır. Amy ise kocasıyla olan ilişkisinde oldukça mutsuz bir hâldedir. Çünkü kocası kendisine üstten bir tavırla sürekli olumsuz eleştiriler yöneltmektedir. Örneğin Amy’nin tezi için hazırlamaya çalıştığı belgeselde, sadece annesini uyurken görürüz. Bir süre sonra kocası “Hareket etmeyecek mi?” diye sorar, fakat Amy tam da insanların kendilerini en özgür hissettikleri hâli, uyku hâlini çekmek istediğini ifade eder. Kocası ise annesiyle röportaj yapması gerektiğini söyler. Sonuç olarak Amy, kocasının tavırları nedeniyle kendisini ve yaptığı şeyleri değersiz hisseder ve benliği yaralanır.
Theodore ve Amy’nin ortaklaştığı çevrimdışına dair sorunlar, aynı şekilde çevrimiçi dünyanın onlara biraz nefes alma imkânı sağlaması açısından da benzerlik göstermektedir. Theodore, Samantha’ya hissettiklerini anlatarak rahatlamaktadır. Samantha’yla olan ilişkisi, Theodore’un gündelik yaşama bu kez çevrimiçi olarak yeniden tutunmasına, yaşamdan zevk almasına olanak tanır. Birlikte keyifli vakit geçirirler. Amy de aynı şekilde, bir kadın yapay zekâyla arkadaşlık kurarak çevrimdışı hayatın sıkıntılarından uzaklaşır. Amy ve Theodore’un, arkadaşlık kurdukları yapay zekâ işletim sistemi hakkındaki düşünceleri, kurdukları ilişkilerden nasıl etkilendiklerini açıklamaktadır:
“Amy: O çok harika birisi. Çok akıllı. Olayları sadece siyah ve beyaz olarak görmüyor. Gri yanları görüyor ve bana da gösteriyor. Birbirimize çok çabuk bağlandık. Başta sadece bu şekilde programlandığından dolayı olduğunu düşünüyordum ama hiç de öyle değil. Bir işletim sistemiyle bağ kurmam garip, değil mi?
Theodore: Kendimi ona çok yakın hissediyorum. Konuştuğumuzda sanki yanımdaymış gibi geliyor. Gece ışıkları kapatıp yatakta sarıldığımızda, sarılıyormuş gibi hissediyorum. Beni gerçekten de heyecanlandırıyor. Sanırım o da heyecanlanıyor, numara yapmıyorsa tabii.” (Barnard vd., 2013)
Aslında işletim sistemini nasıl tanımladıkları/betimledikleri, tüm hayatları boyunca benliklerinin oluşumunda yeri olan insanların izlerini, dolayısıyla da bütün bu izlerden oluşan kendi benliklerini yansıtmaktadır. Filmde Theodore’un benlik inşasında yeri olan kişiler arasında “anne” ve “eski karısı” karakterleri görülmektedir. Yazılım kurulurken “annenizle ilişkiniz nasıldı?” sorusuna Theodore, “Annemle ilgili can sıkıcı olan konu şu, ne zaman bir sorunumu anlatsam konuyu kendisine bağlıyor” cevabını vermiştir. Film boyunca da, Samantha’nın, onu gerçekten dinleyen, anlamaya çalışan, bahsettiği sorunlara karşı kendisini iyi hissetmesini sağlayacak, çoğunlukla olumlu/yüreklendirici yanıtlar veren bir figür olduğu görülmektedir:
“Theodore: Komik olan ne biliyor musun? Catherine’le ayrıldığımdan beri yazdıklarımdan zevk alamıyorum. Kendimi beğenmiş gibi görünmeyeyim ama bazen öyle yazıyorum ki, en sevdiğim yazar kendim oluveriyorum.
Samantha: Kendini böyle görmeni sevdim.
Theodore: Bunu başkasına söyleyemem, sadece sana. Aslında sana her şeyi söyleyebilirim.” (Barnard vd., 2013)
Burada dikkat çekici bir nokta da, duygu paylaşımının Theodore’dan Samantha’ya doğru akan tek yönlü bir paylaşım olmamasıdır. Samantha’nın da sevinçlerini, üzüntülerini, kendisi hakkındaki endişelerini Theodore’la paylaşması, çevrimiçi ve çevrimdışı dünya arasındaki etkileşimi kuvvetlendici bir unsur olarak düşünülebilir. İkisi arasında geçen şu diyalog, bu etkileşime iyi bir örnektir:
“Theodore: Bazen sanki hiç hissedemeyeceğim şeyleri hissettiğimi düşünüyorum. Sanki her şeyi hissetmişim de, artık hiçbir şey hissedemeyecekmişim gibi. Belki sadece hissettiklerimin daha azını hissedebilirim.
Samantha: Bunun doğru olmadığından eminim. Seni hissederken gördüm. Bir şeylerden zevk aldığını. Sadece belki de, şu an farkında değilsin. Bu anlaşılır bir şey. Son zamanlarda başından pek çok şey geçti. Bir parçanı kaybettin. Yani, en azından hislerin gerçek. Ne kadar rahatsız olduğumu düşünüyordum. Kulağa tuhaf gelebilir, ama çok heyecanlıydım. Sonra, hissettiğim diğer şeyleri düşündüm. Sonra kendimle gurur duymaya başladım. Dünya hakkında hislere sahip olabildiğim için. Seni merak ettiğim zamanlar, canımı sıkan şeyler, istediğim şeyler. Sonra şu korkunç düşünce… duygularım gerçek mi? Yoksa programımın bir parçası mı? Bu düşünce gerçekten canımı acıttı. Sonra… acı hissettiğim için kendime kızdım. Tüm bunların anlamı ne?
Theodore: Sen benim için gerçeksin Samantha.
Samantha: Teşekkür ederim Theodore, bunun benim için anlamı büyük.” (Barnard vd., 2013)
Theodore, sosyal sınırlar nedeniyle ifade edemediği benliğinin derinliklerindeki her şeyi Samantha’ya anlatabileceğini düşünmektedir. Bu durum, Zhao’nun dijital benliğin nitelikleri sınıflandırmasındaki dijital benliğin içe yönelimli olması özelliğini akla getirmektedir (Zhao, 2005)(akt. Morva, 2016:45). Benliğin, boy, kilo, davranışlar gibi dışsal/fiziki boyutu ve düşünceler, duygular gibi içsel boyutu olmak üzere iki boyutu olduğu düşünülürse, çevrimiçi ortamlar, benliğin içsel boyutunu yansıtmada çevrimdışı ortama göre bireye daha rahat bir ortam sağlayabilir. Kişi çevrimiçi ortamlarda kendisini daha rahat ifade edebilir ve benliğinde eksik gördüğü yanları sanal karakterlerde bulmaya çalışabilir. Sözgelimi film boyunca Thedore’un Samantha’yla olan ilişkisine dair sıkça duyduğumuz “hayata karşı heyecan duyan biriyle birlikte olmak çok güzel” vurgusu, kendisine ve eski eşi Catherine’le olan çevrimdışı ilişkisinde “bulamadıklarına” dair de ipucu vermektedir:
“Catherine: Görüştüğün birisi var mı?
Thedore: Evet, birkaç aydır birisiyle beraberim. Ayrıldığımızdan beri başkası olmamıştı.
Catherine: Seni iyi etkilemiş gibi görünüyor.
Thedore: Evet, iyiyim. En azından daha iyiyim. Bana gerçekten faydası oldu. Hayata karşı heyecan duyan biriyle birlikte olmak çok güzel.
Catherine: Sanırım benden her zaman neşeli, hayat dolu her şeye olumlu bakan bir tip olmamı istedin. Ama ben böyle birisi değilim.” (Barnard vd., 2013)
Burada Catherine’nin benlik oluşumunda, Theodore’un önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Catherine, kendisine Theodore’un gözünden baktığı ân, daha neşeli, hayata daha pozitif bakan biri olması gerektiğini düşünmektedir ve bu durum kendisiyle çatışmasına neden olmaktadır. Verdiği cevapta da görüldüğü gibi Catherine “öyle biri” değildir ama Theodore’un gözünden baktığında “öyle olması gerektiğini” hisseden biridir. Samantha’nın bu özelliklere sahip biri olduğu imâ edildiği andan itibaren de, kendisini onunla karşılaştırıp incindiği görülmektedir. Hiç şüphesiz kendimizi sürekli bir şeylerle/birileriyle karşılaştırmamız ve ötekinin gözünden kendimize bakmamız, benliğimizi şekillendirmede önemli bir yere sahiptir. Yani “kişinin, görüşüne önem verdiği ne kadar insan grubu varsa, birbirinden farklı o kadar toplumsal benliği vardır” (James, 1925) (akt. Goffman, 2016:56) denebilir. Lakin bu karşılaştırma artık yalnızca insan grupları arasında değil, çevrimdışı-çevrimiçi, insan-yapay zekâ boyutlarıyla yeni bir evreye taşınmış görünmektedir. Catherine’i üzen/örseleyen nokta da “fair play” içerisinde mücadele edemeyeceği bir rakiple/hasımla, yapay zekâyla karşılaştırılmak olmuştur. Aynı şekilde Theodore’un benliği de Catherine’den izler taşımaktadır, Samantha’nın “evli olmak nasıl bir şey?” sorusu üzerine Theodore’un verdiği yanıt bunu göstermektedir:
“Theodore: Zor olduğu kesin. Ama hayatını biriyle paylaşmak çok güzel bir duygu. Beraber büyüdük. Tüm master ve doktora tezlerini okurdum. O da benim yazdığım her şeyi okurdu. Birbirimizi çok etkiledik. Onun olduğu kişiyle ben çok farklıydım. Okul hayatında da çok başarılıydı. Ama evimizde hep bir ortak nokta buluyorduk. Aynı şeylerden heyecanlanmayı öğrendik. Kendimi onun için geliştirdim. Ve onun da büyümesini görmek heyecan vericiydi. İkimiz de birlikte büyüdük ve değiştik. Bu aynı zamanda zor kısmı zaten. Büyümek ve birbirimizden uzaklaşmak. Diğerini önemsemeden değişmek. Hâlâ arada sırada kafamın içinde onunla konuşuyorum. Tartışmalarımızı düşünüyorum. Söylediği bir şeye karşı kendimi savunuyorum.” (Barnard vd., 2013)
Theodore’un artık görüşmedikleri hâlde kafasında Catherine’le konuşması, kişinin, hayatına giren tüm insanlardan az ya da çok izler taşıdığını göstermektedir.
Kişi, sahip olduğu farklı benlikleri aynı zamanda toplumsal yaşamda sürekli performe etmek/sunmak zorundadır ve bu nedenle gündelik yaşamında büründüğü pek çok rol vardır. Hislerimiz çok çabuk değişse de, dışarıya karşı belli ölçülerde tutarlı ve stabil bir “ben”i sunmak zorundayızdır (Goffman, 2016:63). Bu “ben” aynı zamanda toplumsal olarak kabul gören sınırlardan oluşur. Sözgelimi Theodore, bir işletim sistemiyle ilişki yaşadığını Catherine’e söylediğinde, Catherine’den gelen yanıt karşısında Theodore’un duygudurumunun olumsuz yönde bir anda değiştiği görülmektedir.
“Theodore: Adı Samantha. Kendisi bir işletim sistemi. Çok karmaşık ve ilginç birisi.
Catherine: Bir dakika… Affedersin… Bilgisayarınla mı çıkıyorsun?
Theodore: O sadece bir bilgisayar değil. Kişiliği var. Sadece istediğim şeyleri yapmaktan ibaret değil.
Catherine: Gerçek hisleri kaldıramamana üzüldüm.
Theodore: Bunlar gerçek hisler.” (Barnard vd., 2013)
Burada dikkat çekici olan nokta, Theodore’ın, Samantha’yla olan ilişkisinden Catherine’e bahsetmeden önceki ve bahsettikten sonraki duygudurumu değişimdir. Duygudurumundaki bu değişimin nedeni, Catherine’in, Samantha’nın bir yapay zekâ işletim sistemi olduğunu öğrenmesinin akabinde Theodore’ın ilişkisini, “gerçek duyguları kaldıramama”nın bir tezahürü olarak değerlendirmesidir. Oysa bu yargıyla karşılaşmadan önce Theodore, Samantha’ya karşı olan hislerinin “gerçek”liğinden emindir ve ilişkisinden oldukça mutludur. Hattâ, Catherine’le bu konuşmayı yapmadan önce, Samantha’yla telefonla konuşurken hayli neşeli bir şekilde “Bir an önce (Catherine’le) boşanma kağıtları imzalayayım bitsin artık, yoluma bakmak istiyorum” dediği görülmektedir. Fakat herhangi bir konuyla ilgili duygu ve düşüncelerimizden ne kadar emin olursak olalım, aynı konuya ilişkin diğerlerinin tepkilerinden etkilenmememiz pek mümkün görünmemektedir. Nitekim Catherine’in tepkilerinin ardından Theodore’un neşesinden eser kalmadığı ve Samantha’yı gerçek olmamakla suçladığı görülmektedir. Amy ile konuşurken “Catherine gerçek hisleri kaldıramadığımı söyledi” diyerek hüzünlenmesi de bu durumu ne kadar çok kafasına taktığını göstermektedir. Burada gerçek hissin ne olduğu; çevrimiçi ilişkilerin hangi açılardan ve neye göre sahte olduğu da ayrıca bir tartışma konusudur.
Diğer kişilerden gelen tepkilerin her zaman somut bir şekilde görülmesi de gerekmeyebilir. Çünkü zihnimizde, genele dair oluşturduğumuz bir “öteki” her zaman mevcuttur. Benliğimizi bu “öteki”ye göre performe ederiz. Catherine, ötekinin bir uzantısıdır, toplumun bir yüzüdür aynı zamanda. Çünkü bir işletim sistemiyle romantik ilişki yaşamak, toplum tarafından henüz tercih edilir bir benlik performansı değildir. Hâlihazırda toplumsal yaşamda geçerli olan romantik ilişki formu, çevrimdışı hayatın somut bireylerinin yaşadığı ilişki formudur.
Çevrimdışındaki tüm bu benlik performansları aynı şekilde çevrimiçi ortamlar için de geçerlidir. Sözgelimi sosyal medyada oluşturduğumuz profiller “öteki”yi dikkate alarak oluşturduğumuz profillerdir. Çevrimiçi ve çevrimdışı dünyada kendimizi sürekli “öteki”ye göre oluşturur ve yapılandırırız. Yani benliğimizi oluşturmamız yetmez, onu sürekli yapılandırmamız da gerekir. Sosyal medyadaki profilimizi, değişen trendlere göre güncellememiz, benlik yapılandırmasının en billûr örneğidir.Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Her filmi, çevrimiçi ve çevrimdışı olanın iç içeliğini, çevrimiçi-dışı karakterler arasındaki ilişkiler üzerinden örerek, benlik kavrayışımızı çevrimiçini de içine alacak şekilde genişletmemiz gerektiğini göstermektedir. Filmdeki karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşık, değişen/dönüşen yapısı, çevrimiçi-dışı ilişkisinin göründüğü kadar sabit/yüzeysel olmadığını ve bu ilişkinin, bir tarafın diğerine üstünlüğüyle açıklanamayacağını hatırlatmaktadır. Günümüzde benliğin şekillenmesinde çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilerin girift rolleri, özellikle filmin son sekansında, çevrimdışının somut karakteri olan Catherine ve çevrimiçinin sanal karakteri olan Samantha’nın Theodore’ın zihninde aynı önemde yer etmesiyle açıkça görülmektedir. Samantha, sürüm güncellemesinden dolayı silinerek çevrimdışı dünyadan ayrılmıştır fakat Theodore’un zihninde Samantha imgesi hâlâ yaşamaya devam etmektedir. Theodore, nasıl ki artık görüşmedikleri hâlde sık sık Catherine’le paylaştığı anıları hatırlıyor, zihninde onunla konuşuyorsa, Samantha çevrimdışı dünyadan ayrıldıktan sonra da onunla paylaştığı anıları hatırlayacak ve zihninde onunla konuşmaya devam edecektir. Yani bu iki karakter de Theodore’un benliğini şekillendirmeye devam edecektir.
Kaynakça
Barnard, C., Ellison, M., Farrey, N., Jonze, S., Landay, V., Lupi, D. (Yapımcı), Jonze, S. (Senarist) ve Jonze, S. (Yönetmen). (2013). Her [Film]. Amerika: Annapurna Pictures.
Dellaloğlu, B. F. (2015). Mesafeli Yakınlık: Facebook ve Twitter Çağının Yeni Toplumsallığı. Ö. Oğuzhan (Ed.). İletişimde Sosyal Medya Sosyal Medyada Etkileşim (s. 21-27) İstanbul: Kalkedon.
Goffman, E. (2016). Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu (B. Cezar, Çev.). İstanbul: Metis. (1959).
Hülür, H., Yaşın, C. (2016). İzleyiciden Kullanıcıya Yapı-Özne Sarkacı. H. Hülür, C. Yaşın (Ed.). Yeni Medya Kullanıcının Yükselişi (s. 7-38) Ankara: Ütopya.
Morva, O. (2016). Ben Kendim ve Dijital Benliğim: Dijital İletişim Çağında Benlik Kavramsallaştırması. N. Timisi (Der.). Dijital Kavramlar, Olanaklar, Deneyimler (s. 42-60) İstanbul: Kalkedon.