KASAUM 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Etkinlikleri

Şubat 21, 2022

Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM)- Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi (CTS) ve Kadın Platformu Koordinatörlüğü işbirliğinde düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında 120K613 Projesi yürütücüsü Prof. Dr. Mutlu Binark ve proje araştırmacılarından Doç. Dr. Özgür Arun tarafından 10 Mart 2022 Perşembe günü, 13.30-14.15 saatleri arasında “Covid-19 Salgınında Yaşlı Kadınların Dijital Sermayeleri ve Bağlantıda Kalma Pratikleri” başlıklı bir sunum gerçekleştirilecektir. Çevrimiçi olarak düzenlenen bu etkinliğe dinleyici olarak, aşağıda belirtilen bağlantı bilgileriyle katılabilirsiniz:

Zoom Meeting: https://veduboxsystem.zoom.us/j/93650327205?pwd=aVpEMjVUSGFHQzdkZ0RaeHBLU2pyZz09

Meeting ID: 93650327205
Zoom Password: pa3a9v

Etkinlik programının tamamına ve etkinlik kapsamında gerçekleştirilecek diğer sunumların bağlantı bilgilerine ulaşmak için: http://kasaum.ankara.edu.tr/2022/02/21/kasaum-8-mart-dunya-emekci-kadinlar-gunu-etkinlikleri/ adresini ziyaret edebilirsiniz.


“Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri Lisansüstü Öğrenci Konferansı”

Şubat 17, 2022

Yanlış bilgilerin yayılımı yeni bir olgu değil. Ancak günümüzde dijital araçların çeşitlenmesi ve haber alma ve üretme pratiklerinde yaşanan değişim yanlış bilginin yayılımını hızlandırıyor. Deprem, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve aşı gibi bilgi ihtiyacının arttığı alanlarda ise yanlış bilgiler “salgına” dönüşerek bireylerin hayatlarını tehdit eden bir olgu haline geliyor.

COVID-19 pandemisiyle gündeme gelen infodemi kriz anlarında insanların yanlış bilgilerin yaygınlığı nedeniyle güvenilir ve doğru bilgiye erişememeleri ve bu yanlış bilgilerin çok hızlı bir şekilde yayılması olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde tıpkı koronavirüs gibi hızla yayılan yanlış bilgiler virüse karşı alınan önlemleri de etkileyerek hayatımızda bir tehdit oluşturdu. Bu nedenle, yanlış bilgilerin nasıl yayıldığını anlamak ve bunları engellemeye yönelik müdahale yöntemleri oluşturmak oldukça önemli.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak, Konferans Bilim Kurulu üyelerinin katkılarıyla bu yıl ilk kez “Hakikat Sonrası Çağda İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri Lisansüstü Öğrenci Konferansı”nı düzenleyerek içinde bulunduğumuz dönemde yanlış bilgilerin nasıl ve neden yayıldığını ve yanlış bilgilerin toplumsal etkilerini beraber tartışmayı amaçlamaktadır. Bu konferansta yeni medya, infodemi, bilgi düzensizliği, hakikat sonrası dönem, komplo teorileri, aşı karşıtlığı, iklim inkarcılığı gibi alanlarda çalışmalar yürüten yüksek lisans ve doktora öğrencilerini hem birbirleriyle hem de farklı disiplinlerde çalışan deneyimli akademisyenlerle buluşturarak bir tartışma zemini oluşturmayı hedeflemektedir.

Bilim Kurulu

Sinan ALPER

Özgür ARUN

Selim BADUR

Mutlu BİNARK

Emre ERDOĞAN

Yasemin İNCEOĞLU

Suncem KOÇER ÇAMURDAN

Burak ÖZÇETİN

Emel PARLAR DAL

Erkan SAKA

Bilge ŞENYÜZ

Emre TOROS

Aslı TUNÇ

Pınar UYAN SEMERCİ

Konferans hem santralistanbul Kampüsü’nde hem de çevrimiçi ortamda aynı anda gerçekleştirilecektir. Konferansa yüz yüze veya çevrimiçi araçlarla katılım sağlayabilirsiniz.

Konferans eş zamanlı iki oturumda gerçekleşecektir.

  • A oturumundaki panellere çevrimiçi olarak katılmak için tıklayınız.
  • Açılış, Kapanış ve B oturumundaki panellere çevrimiçi olarak katılmak için tıklayınız.

Sanal Şarkıcılar Skandal Yaratmıyor ve Müzik Endüstrisinde Giderek Sayıları Artıyor

Şubat 17, 2022

Yazar:Dong Sun-hwa Çeviri Özet: Mutlu Binark

Sanal şarkıcıların insana benzer/insansı özellikleri çoğu insanda genellikle bir huzursuzluk duygusu uyandırır, ancak daha fazla şirket rekabet amacıyla sanal şarkıcılara başvurmaya başladıkça, müzik endüstrisinde gittikçe sayıları artıyor.

Örneğin içerik oluşturma grubu Sidus Studio X tarafından tasarlanan Kore’deki ilk sanal influencer Rozy’nin bu ay şarkıcı olarak yeni bir kariyere başlayacağını duyuruldu. İlk şarkısının yapımcılığını, bağımsız grup BOL4’ün “Leo” (2020) gibi şarkılarının başarısının arkasında yer alan indie grup Vanilla Acoustic’ten Jung Jae-won yapacak. Sidus, bu proje için prodüksiyon şirketi MUSIC VINE ile ortaklık kurdu. Sidus, Milenyal ve Z Kuşağı tarafından tercih edilen farklı yüzleri (daha çok MZ nesli olarak biliniyor) yapay zeka (AI) kullanarak birleştirerek Rozy’ye yaşam verdi. Sanal yıldız, ilk kez geçen yıl sigorta şirketi Shinhan Life için üretilen ve MZ neslinin dikkatini çekmeyi amaçlayan bir TV reklamıyla tanıtıldı. Şirketin deneysel girişimi Rozy’nin yer aldığı bu reklam filminin YouTube’da 11 milyon izlenmeyi geçmesiyle başarılı oldu. Instagram’da 110.000’den fazla takipçisi olan Rozy, geçtiğimiz günlerde aktör Lee Seo-jin’in başrolde olduğu tvN’nin devam eden “Dr. Park’s Clinic” adlı dizide de sahne aldı.

1998’de Kore’nin ilk sanal şarkıcısı Adam’ın doğumundan bu yana, Rozy gibi çok sayıda sanal insan müzik sahnesindeki varoluşlarını arttırmaya çalışıyor. Bugün, giderek artan sayıda şirket, hastalanmadan 7/24 çalışabilen sanal yıldızlar yaratmaya ilgi gösteriyor. Yaratıcıları onlar üzerinde tam bir kontrole sahip olduklarından, bu yıldızlar skandallara karışmıyorlar.

Teknoloji şirketi LG Electronics de bu yarışa katılarak sanal influencer Reah Keem’i hayata geçirdi. Ocak ayında, Keem’in ilk şarkısını tanıtmak amacıyla Mystic Story şirketiyle bir anlaşma imzaladı. Mystic’in kurucusu Yoon Jong-shin, “Like it” (2017) de dahil olmak üzere bir dizi hit şarkının söz yazarı/yapımcısı. Yoon Keem’in yakında müzik piyasalarında yer alacak ilk albümünü üretmeye hazırlanıyor. Mystic yaptığı açıklamada, “Keem’e metaverse pazarında bir küresel yıldız olabilmesi için gereken desteği vereceğiz.” dedi.

Bilgisayar grafikleri ve yapay zeka yoluyla oluşturulan Keem, ilk kez dünyanın en büyük teknoloji fuarlarından biri olan 2021 Tüketici Elektroniği Fuarı’nda kamuoyu önüne çıktı. Pembe kapüşonlu hoodie giyen sanal insan, akıcı İngilizce kullanarak LG’nin yeni ürünlerini tanıttı. Yapımcı Yoon, 17 Ocak’ta KBS Cool FM’in “Park Myung-soo’nun Radyo Şovu”na katılarak, “Sanal insanlar şafak vaktine dek çalışabilir, ancak hasta olmazlar” dedi ve “Kendi pazarlarına sahip olabileceklerine inanıyorum.” yorumunu yaptı. Halihazırda Keem’in Instagram’da 15.000’den fazla takipçisi var.

Reah Keem

Eğlence şirketi Humap Contents geçen yıl ilk sanal şarkıcısı Yuna’yı piyasaya sürdü. “Kiss Me” parçasıyla çıkış yapan Yuna, Ocak ayında “Lonely” adlı yeni bir şarkı yayınladı. Mart ayında da bir metaverse konseri düzenlemeyi planlıyor.

Korea Broadcast Advertising Corporation’ın (KOBACO) araştırmacısı Kang Shin-kyu, geçen yıl The Korea Times ile yaptığı röportajda, “Diğer faktörlerin yanı sıra, COVID-19 salgını da insanları daha eğlenceli dijital deneyimler aramaya yöneltti.” demektedir. “Böylece, sanal yıldızların sayısı en azından bir süre daha artacak”

Kaynak:

https://www.koreatimes.co.kr/www/art/2022/02/732_323801.html


Latin Amerika’da Kitle Gözetimini Normalleştirmeyi Durdurun[1]

Şubat 10, 2022

Yazan: Joselyn Vıllaroel

Çeviri: Hasan H. Kayış, Aksaray Ünv. İletişim Fakültesi RTS Bölümü Araştırma Görevlisi

Dünyanın birçok şehrinde halka açık ortamlara çıktığınızda yüzünüzü, sesinizi, kişisel biyometrik verilerinizi, yürümenizi ve daha fazlasını kaydeden, analiz eden ve saklayan toplu gözetleme araçlarının kullanımı dâhil olmak üzere kendinizi bilmeden gözetime maruz bırakıyorsunuz. Gözetim altında olabileceğinizi bilseniz bile çoğu insan kişisel verilerinin nasıl kullanıldığı veya bu verilere kimin eriştiğini bilmiyor. Latin Amerika’daki ülkelerde hem hükümetler hem de bu tür teknolojiler geliştiren şirketler şeffaf olmayı reddederek vatandaşları karşılaştıkları gizlilik ihlalleri ve tehditleri konusunda karanlıkta bırakıyor.

Kitlesel gözetleme teknolojisini kullanan yetkililer, bu teknolojinin benimsenmesini ve genişlemesini haklı çıkarmak için genellikle bir dizi anlatıyı tekrarlar. Bunlar “Daha fazla teknoloji her zaman bir gelişmedir”, “kamu güvenliği için daha iyidir” ve “Saklayacak bir şeyiniz yoksa korkacak bir şeyiniz yoktur” gibi sözlerdir. Ancak bu argümanlar gerçeklerle destekleniyor mu?

Bu gerekçeleri kimin haklılaştırdığına bakmak önemlidir. Hem teknoloji şirketleri hem de hükümetler, gözetim sistemlerinin “başarısı” ve verilerin beraberinde getirdiği güçle ilgileniyor. Ancak çözüm için istekli olan diğer yetkililer, kapsamlarını tam olarak anlamadan tehlikeli yeni teknolojilerin kullanımına onay verebilirler.

Gerçek niyetler ne olursa olsun etkilenenler her zaman biziz. Burada, toplu gözetleme teknolojisinin konuşlandırılmasını ve normalleştirilmesini sağlayan en yaygın yanlış anlatılardan bazılarını çürütüyor ve buna karşı savaşabileceğiniz yolları paylaşıyoruz.

“Gözetim kamu güvenliğini artırır”

Birçok Latin Amerika ülkesindeki suç, şiddet ve kamu güvenliğinin olmaması gibi yaşamın karmaşık gerçekleri, gözetim lehine yanlış anlatıları besliyor. Bu senaryoda, şirketlerin ve hükümetlerin daha fazla güvenlik kamerasının daha güvenli alanlar yaratacağını iddiası sorun çözücü gibi görünmektedir. Yine de daha fazla kamera takmanın kamu güvenliğini artırdığını gösteren hiçbir kanıt yok.

Dahası, bir hükümet kitlesel gözetleme teknolojisinin kullanımını kontrol etmek için kurallar koysa bile, yeni bir yönetim kuralları değiştirebilir ve “kamu güvenliği” temelinde meşrulaştırılan bir sistem insan haklarını ihlal etmek de dâhil olmak üzere yeniden kullanılabilir. Bunlara hükümet karşıtları veya diğer hedeflenen ve ezilen gruplara/bireylere yönelik ihlaller dâhil edilebilir.

“Daha fazla teknoloji her zaman bir gelişmedir”

Dijital teknolojinin toplum olarak karşılaştığımız tüm sorunları çözebileceğine dair yaygın bir yanılgı var. Tarih, teknolojik gelişmenin ekonomik büyümeyi artıran ve yaşam kalitesini iyileştiren değişikliklere yol açabileceğini gösterse de, tüm teknolojilerin yararlı bir etkisi yoktur.

Hükümetler veya özel şirketler, gittiğimiz her yerde bizi tanımlamak, ayırt etmek ve takip etmek için gözetleme kameraları ve yüz tanıma teknolojisi kullandığında, bu açıkça temel insan hakları ve sivil özgürlüklerle bağdaşmaz. Bu tehlikeli ve ayrımcı teknoloji, otoriter hükümetlerin dünyanın her yerindeki insanlara zulmetmesine şimdiden yardımcı oluyor.

Bu yüzden her zaman şunları sormamız gerekiyor: Bu verilere kim erişiyor? Kişisel bilgilerimiz nasıl kullanılıyor? Nasıl korunuyor?

“Saklayacak bir şeyin yoksa korkacak bir şeyin de yok”

Devlet görevlilerinin telefonunuzdaki veya bilgisayarınızdaki tüm kişisel bilgilere erişimi olduğunu bilseydiniz rahat eder miydiniz? Muhtemelen etmezdiniz. Özellikle biyometrik verileri toplayan ve işleyen toplu gözetim sistemlerini daha az ciddiye almamalısınız.

Gizlilik, tüm insanlara garanti edilen bir haktır. Herkesi ayrım gözetmeksizin gözetlemek, herhangi biri hukuka aykırı davranışta bulunup yakalandığında o sisteminde iyi çalıştığını göstermez. Bu sadece diğer bireylerin masumiyet karinesinin çiğnendiğini gösterir.

Ayrıca, sürekli gözetim vatandaşlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratarak otosansürü ve tamamen yasal faaliyetlerden kaçınmayı teşvik edebilir. Protestolara katılmayı, bir LGBTQ+ olarak kimliğinizin düşmanca bir bağlamda ifşa edilmesini ve söyledikleriniz veya yaptıklarınız hakkında iki kez düşünebileceğiniz durumları göz önünde bulundurun.

“Verilerim zaten her yerde”

Evet, kişisel bilgilerimizin çoğu zaten internette toplandı. Ancak nasıl kullanılacağına karar verebilmeliyiz. Kişisel bilgilerimizi çevrimiçi olarak istismar eden kötü aktörler olması, verilerimizi isteyen herkese teslim etmemiz gerektiği anlamına gelmez. Ayrıca, kamusal alanlarda kullanılan teknolojinin bir kısmı, mahrem kalması gereken biyometrik bilgileri topluyor olabilir.

Verilerimiz, kamusal ve özel yaşantımız hakkında çok şey ortaya çıkarabilir. Yanlış ellere geçerse, özellikle taciz, ayrımcılık, baskı ve daha kötüsüne hedef olan topluluklar ve bireyler için tehlikeli olabilir. Toplu gözetleme teknolojisinin kullanılmasına izin vermek, kişisel bilgilerimizin çoğunu açığa çıkaracak, herkesin mahremiyetini ve güvenliğini riske atacaktır.

“Gözetim kaçınılmazdır”

Hayır değildir. Temel haklarımızı baltalayan teknolojinin kullanımını kabul etmek için hiçbir sebep yok. Küçük adımlar atmak bile kamu politikasında büyük değişikliklere yol açabilir ve birlikte konuştuğumuzda sesimiz daha güçlü olur. Kitlesel gözetim teknolojisine ilişkin karar verme sürecinde haberdar olmanın ve sesinizi duyurmanın yolları şunlardır:

  • Bu tehdit edici teknolojinin yayılmasını durdurmak için küresel #BanBS kampanyamıza katılın.
  • Latin Amerika Twitter ve Instagram hesaplarımızı takip edin ve Latin Amerika’da gözetim teknolojisinin kullanımına ilişkin şeffaflığı artırmak için #PorQuéNosVigilan kampanyasına katılın. Şirketlerin hangi teknolojileri geliştirdiğini, bu sistemleri kimin satın aldığını ve toplanan verilerle neler olduğunu bilmek istiyoruz.
  • Latin Amerika da dâhil olmak üzere dünya çapında kitlesel gözetimi durdurmaya çalışan ortaklarımızın kampanyalarını destekleyin:

Reclaim Your Face: Avrupa Birliği genelinde toplu biyometrik gözetim yasağını destekleyen bir girişim.

All Out: Cinsiyet ve cinsel yönelimin otomatik olarak tanınmasını yasaklayan bir Avrupa kampanyası.

Con mi Cara No: Yüz tanıma için biyometrik teknolojinin kullanımına karşı çıkan Arjantinli bir kampanya.

Nos vean la cara: Meksika’da biyometrik kitlesel gözetimi durdurmak için bir sivil toplum kampanyası.

[1] Joselyn Vıllaroel, Orijinal metin bağlantı linki: https://www.accessnow.org/stop-normalizing-mass-surveillance-in-latin-america/


“K-POP TÜRKİYE: BİR Z KUŞAĞI DALGASI” BELGESELİ

Şubat 9, 2022

Alptekin KESKİN[1]

5 Şubat 2022 Cumartesi günü Gain TV’de yayınlanan “K-Pop Türkiye: Bir Z Kuşağı Dalgası” isimli belgesel Türkiye’de K-Pop gençliğini “anlama”da Türkiye’nin birçok farklı ilinden belgesele katılan kişi ve K-Pop cover dans gruplarıyla dikkat çekmekte. Toplam 2 bölüm olarak yayınlanan belgeselin her bölümü 34 dakika sürmekte. Belgeselin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de K-Pop dinleyen ve gençlik içerisinde kamusal alanlarda görünürlüğü hızla artan belirli bir kitleyi röportajlarla yansıtmaya çalışmasının birçok açıdan önemli tarafları bulunmakta. Bu konuları aşağıda daha fazla açmak istiyorum.

İlk olarak K-Pop şarkıcılarının yalnızca müziği icra eden sanatçılar olmadığını söylemek gerekmektedir.  K-Pop şarkıcıları beden hareketleri ve görüntüleri ile icra edilen performansa anlam kazandırmaktadır. Bu anlam kimi zaman politik kimi zaman cinsiyet veya cinselliğin izlerini veya tepkilerini içermektedir. Dans eden bedenin bireylerin kimlik mücadelesinde bir alan yarattığı (Kolb, 2010: 26) bilinmektedir. Dans eden beden, bireye kimlik mücadelesi için bir alan açtığı gibi hareketin kültürel politikasını da yansıtmaktadır (Desmond, 2001: 5). Buradan bakıldığında K-Pop danslarının bedenin, şarkının ve dansın etkili bir şekilde birleştirildiği bir alanı temsil ettiğini söylemek mümkündür. Nitekim belgeselin 1.bölümünde K-Pop eğitmeni dans eğitmeni, K-Pop danslarını yapmaya gelen gençlerin gerçekten kimliklerini bulmaya geldiklerini söylemektedir.   

K-Pop hayranlığında hayranlaşma sürecinin çok hızlı gerçekleştiği görülmektedir. Bunun birçok sebebi bulunmaktadır. Grossberg’e göre hayrana dönüşen bireylerde hayran olma durumu acı, karamsarlık, engellenme, yabancılaşma, terör ve can sıkıntısıyla baş etmek için anlamın, hazzın ve kimliğin yeni formlarına yatırım yapmalarına fırsat tanımaktadır (1992: 65). K-Pop Türkiye Belgeselinde K-Pop cover dans yapan bireylerin hayatlarındaki çeşitli engellenmeleri ve acıları K-Pop hayranı kimliği ile oluşturduğu yeni bir forma yatırım yaptığı anlaşılmaktadır. Belgeselde K-Pop cover yapan grup üyelerinin birçoğu kimliklenme süreçlerinde olumsuz kimi hadiseler sonrası K-Pop’u bir tür “can simidi” olarak görmektedir. Örneğin bir grup üyesi İmam Hatip okulunda yaşadığı katı disiplinden etkilendiğini belirtmektedir “Ortaokulda İmam Hatip’e yazdırdılar beni. Adana’da yaşıyorum o sırada, çok katı bir İmam Hatipti, sadece kadın hocaların kadın hizmetlilerin, müdür-müdür yardımcısının olduğu, asla erkeğin bulunmadığı bir yer. Kapanmak zorundasın, üniformasız gidemezsin…”. Bir diğer grup üyesi de benzer bir şeklide kimliklenme sürecindeki odaklanma ve baskıya dikkat çekmektedir “..ders çalışırken hiç odaklanamıyordum, biraz değil çok içime kapanıktım veya o yanımı hiç keşfetmemiştim, sürekli bir baskı var, ders çalışmalısın, bunu yapacaksın, bunu çalışacakın…” . Dışlanma ve içine kapanık olma durumu belgeseldeki başka bir K-Pop cover grubu üyesinin de sorunudur “Baya bir dışlandım Türkiye’ye gelince, yurtdışından özellikle Suudi Arabistan’dan geldiğim için çok içine kapalı biriydim, asla kendimi ifade edemezdim”.    

Bireyin kimliklenme süreçlerinde yaşadığı kimi sorunlar sonrasında K-Pop şarkıları veya danslarındaki anlamın, hazzın ve kimliğin yeni formlarına yatırım yapması ünlü K-Pop grubu BTS örneğinde çok daha açık görünmektedir. Binark’a göre BTS’in başarısının arkasındaki sebeplerden birisi, grubun şarkı sözlerinin dünya genelinde “gençlik sorunlarıyla (eğitim baskısı, işsizlik kaygısı, aile içi şiddet, kim olduğunu bilmeme, sevgisizlik, cinsellik ve yabancılaşma vb.) ile temellenmesidir” (2020: 213). Belgeselin 2.bölümündeki “İdol ve Ötesi” başlığı ile sunulan bölümde K-Pop gruplarının hayranların kişiliğindeki yansımaları ortaya konulmakta ve kimi zaman da K-Pop cover dansı yapmanın bireydeki olumlu etkileri belirtilmektedir. Belgeselde görüşüne başvurulan 8-9 yaşında olduğu tahmin edilen küçük bir hayran, K-Pop hayranı olmasını “enerjik bir müzikti o yüzden tercihimdi” şeklinde belirtmektedir.  K-Pop grupları bu yönüyle eğlence, enerji ve görselliğin harmanlandığı “arttırılmış eğlence” araçlarıdır. Bu eğlence dansla birlikte etkin hale getirilmektedir. K-Pop cover dans yapan grup üyelerinden birisi “Normal hayattayken bile zor nefes alıyorken dans ettiğimde nefes aldığımı hissediyorum” şeklinde belirtmektedir. “K-Pop benim için bir sığınak” ve “K-Pop benim özgüvenimi çok çok aşıladı” ifadeleri ise diğer grup üyelerinin beyanlarındandır. BTS’in, hayranlarının kimliği üzerindeki pozitif psikolojik etkisi belgeselde görüşlerine başvurulan birçok hayranda açıkça görünmektedir. Ayrıca BTS grubunun tüm cinsel kimliklere eşit olan söylemlerinin LGBTİ kimlik gruplarında pozitif yansımasını görmek mümkün görünmektedir. Bu kimliğe sahip bir birey belgeselde BTS’in söylemlerinden etkilendiğini şu şekilde ifade etmektedir “gerçekten BTS”in söylediği gibi tek bir hayat yaşıyorum. Neden başkalarının söylediği gibi yaşayım ki dedim. Kendim olmam için beni ittiler açıkçası..”.

Sonuç olarak “K-Pop Türkiye: Bir Z Kuşağı Dalgası” belgeselinde, İstanbul, Ankara, Mersin gibi Türkiye’nin birçok ilinde K-Pop cover dansı yapan gruplara ulaşıp görüşlerine başvurmaları yönüyle, Grossberg’in ifadesiyle hayrana dönüşen bireylerde anlamın, hazzın ve kimliğin yeni formlarına yatırım yapmalarının bir tezahürü olarak okunabilir. Belgesel de bu tezahürün Türkiye ölçeğinde Z kuşağının temsilini yansıtmaktadır. Belgeselde yalnızca 15-20’li yaşlardaki K-Pop cover dans gruplarına ulaşılmamış, 8-9 yaşlarından başlayıp 35-40 yaşlarına uzanan K-Pop hayranlarına da yer verilmiştir. K-Pop hayranlığının oluşmasında izleyicilerde K-dramaların erken dönem izlencesi, belgeselde görüşlerine başvurulan kişilerin ortak özelliklerindendir. Yurtdışından K-Pop gruplarının getirilmesi, K-Pop Cover dans festival yarışmalarının organize edilerek gençlik içerisinde K-Pop hayranlığının yaygınlaştırılması gibi faaliyetlerin Kore Kültür Merkezi aracılığıyla etkili bir şekilde yapıldığı belgeselden anlaşılmaktadır. Kore Kültür Merkezinin bu yönüyle Kore’nin kültürel diplomasi süreçlerinde etkin bir rol üstlendiği ve K-Pop gruplarını ulus markası olarak sunulmasında stratejik bir kuruluş olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.  

Belgesel tüm bu olguları öznelerin bakış açısıyla anlamaya ve aktarmaya çalıştığı için değerli ve önemli bir katkı olmuş.

KAYNAKÇA

Binark, M. (2020). Arttırılmış Eğlence Olarak K-Pop ve BTS’in Çekim Gücü. M. Binark (Der.), Asya’da Popüler Kültür ve Medya. Ankara: um:ag, 189-225.

Desmond, J. C. (2001). Dancing Desires: Choreographing Sexualities on and off the Stage. J.C.Desmond (Eds.). Madison: University of Wisconsin Press.

Grossberg, L. (1992). Is there a Fan in the House: The Affective Sensibility of Fandom L. Lewis (Eds.), The Adoring Audience: Fan Culture and popular Media. London and New York: Routledge, 50-65.

Kolb, A. (2010). Dance and Politics. New York: Peter Lang.


[1] İstanbul S. Zaim Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi