Türkiye Tabipler Birliği Çevrimiçi Paneli: Pandemi, İnfodemi: Kararsızlıklar Karşıtlıklar ve Zarar Gören Kaybedilen Yaşamlar

Eylül 5, 2022

Aybüke Doğan, Hacettepe Üniversitesi SBE Radyo Tv. ve Sinema Anabilim Dalı Yüksek Lisans öğrencisi

Türkiye’de ilk Covid – 19 vakasının açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden itibaren salgının bulaşma hızı ve bağışıklık sistemi üzerinde bıraktığı etkileri, alınması gereken önlemleri düşünmeye, sormaya başladık. Salgının ortaya çıktığı ilk dönemde “Tahliye Operasyonu” ismiyle Vuhan’dan Türkiye’ye getirilen yurttaşların kişisel koruyucu ekipman tulumları içinde yüz maskeleriyle ve eldivenleriyle uçaktan inmesini dakikalarca televizyonlardan izlediğimizde Covid – 19 virüsünün bulaşma riski hakkında aradığımız cevabı bulmuş gibiydik. Covid – 19 virüsünü keşfedip, hastalığın bulaş riskine henüz cevap almışken, zaten sorularla dolu zihnimizi salgının bağışıklık sistemimiz üzerinde nasıl bir etki bırakabileceğine yönelik kafa karışıklıkları takip etti. Prof. Dr. Mutlu Binark’ın “Küresel Pandemi Krizi Anında Enformasyon Yüklenmesi ve Enformasyon Sisi” (2020) adlı yazısında ifade ettiği üzere salgın Türkiye’de görülmeden önce Covid-19 “Türk geni bizi korur”, “kelle paça çorbası içmek”, “sarımsak yemek”, “dut pekmezi tüketmek” vb. söylemlerle medyada konuşuldu. Söylemler vakaların görülmeye başladığı dönemde de devam etmekle birlikte geleneksel basında kamusal yayıncılığın temeli kabul edilen kamuyu bilgilendirme ilkesinin yeterince dikkate alınmaması “Aslında suni bir virüs, iki kutuplu dünyada bir dünyalar savaşı.”, “Hastalık belirtilerinde nefes darlığı varmış, önceki kış çok ağır grip geçirdim. Bence biz o yıl atlattık. Etkilenmeyeceğiz.”, “Türkiye temiz bir ülkedir. Bize bulaşmaz.[1]” , “Maske takıyoruz ama hastalık gözden de geçiyormuş.” türünde verilen cevapları “65 yaş üstü yurttaşlar risk grubunda mı?”, “O zaman neden evden çıkıyorlar?”, “Yaşlılardan uzak durmak mı gerekiyor?” gibi yaşlılık ve yaşlı yurttaşlara karşı olumsuz tutumlar yaratan sorular nihayetinde açıklığa kavuşturulana dek yurttaşların gündeminde kaldı. Geleneksel medya tarafından yaşlı yurttaşların bağışıklık sistemleri nedeniyle riskli grupta yer almaları sıkça tekrar edilene dek salgının yaşlı bireyleri yok etmeyi, genç ve dinamik yeni bir dünya düzeni oluşturmayı amaçladığı bilgisi Whatsapp ve Telegram gruplarında, Twitter’da anlatıldı. Salgının yaygınlığı, ölümlerin artması, devletin aldığı önlemlerde süregelen değişimler nihayetinde salgına karşı geliştirilen aşı beraberinde yığın halinde bilgiyi, söylentiyi, yanlış veriyi getirdi. Covid – 19 bağışıklaması adına Türkiye’de hayatımıza girdiği 13 Ocak 2021 tarihinden itibaren verilerin, söylentilerin, komplo teorilerinin yoğunlaştığı en önemli konulardan biri de aşı kabul edilebilir. Coronavac, Sinovac, Sputnik, Pzifer Biontech, Moderna, AstraZeneca, Turkovac hangi aşıyı olmalıydık? İçerikleri neydi? Kaçıncı fazı uygulanmıştı? Yan etkileri ne olabilirdi? Herkese yetecek kadar aşımız var mıydı? sorularına eşlik eden olağan kabul edilebilecek endişeleri MRN-A ve DNA aşılarının arasındaki farklar hakkında ortaya atılan özellikle Biontech aşısının genlerimizle oynadığı, kalbe zarar verdiği, doğurganlığı engellediği, hafızada gerileme yarattığı söylentileri, aşının bireylerin çiplenmesi için yapıldığı yönündeki komplo teorileri izledi. Hatta DNA ve MRN-A aşılarını aynı anda tercih edebiliyor olmamız bizi neredeyse Sinovac’cılar ve Biontech’ciler olarak yarışa sürükledi.    

Nihayetinde salgının başlangıcından itibaren gündelik hayat pratikleri içinde yurttaşların birbirine aktardığı veya geleneksel, sosyal medyadan üzerimize yağan bulaşma riski, bağışıklık sistemi ve bağışıklama yöntemleri hakkında bilimsel temellendirmeden yoksun veriler doğru bilgiye ulaşmamız konusunda yarattığı güçlük nedeniyle salgınla mücadele etmemize engel olurken, gerçekte tartışmaya ihtiyaç duyduğumuz konuları görünmez kıldı. Bu nedenle Kasım 2019 tarihinde ortaya çıkan virüs salgınının üzerinden neredeyse iki yıl geçmesine karşın salgının beraberinde getirdiği soru(n)ları tamamen çözüme ulaştıramadığımızı itiraf etmemiz gerekiyor. Salgın hastalıkları üzerine yeni sorularımızın olması, farklı problemlerle karşılaşmamız yeni varyantların ortaya çıkmasıyla devam eden epidemi sürecinde oldukça doğal kabul edilebilir. Ancak bulaşma hızı oldukça yüksek olan bir salgında pandeminin başlangıcından bugüne salgının aşamalarına ve ortaya çıkardığı konulara göre değişkenlik gösteren sorularımıza cevap ararken alınabilecek önlemleri, kolektif çözümleri tartışmak yerine yukarıda yalnızca bir kaçından bahsedebildiğim söylentiler, doğrulanmamış veya doğrulanamayacak veriler dolaşıma sokuldukça salgın hakkında bilgiye erişmenin giderek güçleştiğini belirmek gerekir.

Türkiye Tabipler Birliğinin 30 Ağustos 2022 tarihinde gerçekleştirdiği “Pandemi, İnfodemi: Kararsızlıklar, Karşıtlıklar ve Zarar Gören, Kaybedilen Yaşamlar” isimli çevrim içi paneli yukarıda kısaca özetlenen sorunları, salgınla mücadelede güçlük oluşturan infodemi kavramını ele aldı. Prof. Dr. Dilek Aslan, Yrd. Doç. Dr. Levent Akyıldız, Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici’nin konuşmacı olarak yer aldığı panel, Doç. Dr. Ali İhsan Ökten başkanlığında gerçekleşti. Panelde sırasıyla infodemi üzerine kavramsal bir çerçeve sunulduktan sonra pandemi döneminde infodemi, aşı uygulamaları ve infodemi, medyanın infodemiyle ilişkisi tartışıldı. Yanlış, çarpıtılmış, güncellenmemiş, söylenti ve komplo teorisi niteliği taşıyan verileri infodemi olarak adlandırabileceğimizi belirten Dilek Aslan, söz konusu olgunun küresel bir sorun olduğunu belirttikten sonra verileri yorumlamadıkça ve bilgiye dönüştürmedikçe infodeminin bizi beklediğini ekledi. Aslan, infodeminin yönetilmediği takdirde ortaya çıkarabileceği sorunları aşağıdaki başlıklarda topladı:

  • Yurttaşlarda Salgın Hakkında Kafa Karışıklığı
  • Sağlık Bilgilerini Yanlış Yorumlamak
  • Salgın konusunda Risk Almak (Aşı olmama vb.)
  • Ruhsal Sorunlar
  • Eşitsizlik
  • Sosyal Kaos
  • Güvensizlik
  • Damgalama
  • Nefret Söylemi
  • Ötekileştirme
  • Toplumda Kolektivite Yoksunluğu    

TTB Pandemi Çalışma ve İzleme Grubu’ndan Yrd. Doç. Dr. Levent Akyıldız, infodemi kavramıyla ilk olarak Mayıs 2003’de Washington Post’ta bir makalede karşılaştığımızı belirttikten sonra, küresel boyutta bu sorunla karşılaşmamızdaki en temel sebebi moderniteden, postmoderniteye uzanan bilimsel paradigmadaki ve dünya tarihindeki dönüşümle açıkladı. Modernizmin akılla hakikati kavrayabileceğini kabul ettiğini, bilimsel bilginin bu yönüyle ilerlemeci olduğuna dikkat çeken Akyıldız, hakikat sonrası çağda nesnellik, evrensellik gibi olguların geçerliliğini kaybettiğini bu durumun bir aşamadan sonra yerini nihilizm ve sonsuz göreceliğe bırakabileceğini, bilginin kanaatle eşleştirildiği, büyük bir kuşkuyla yaklaşıldığı toplumsal bağlamda infodeminin eskisinden daha yoğun biçimde karşımıza çıktığını belirtti. Ayrıca medya ekosisteminin ekonomi politiğini, bilim karşıtı popülizm ve kutuplaşmış siyasal ortamı infodeminin nedenleri olarak yorumlayabileceğimizi ekledi. Yurttaşların herhangi bir konuda ortak kabulde bulunamadığı siyasal ortamlarda herkesin kendi bilgi evrenine aktarılanları tüketmesi sebebiyle gerçek bilgiye ulaşmada yaşanan güçlüğü vurguladı.  Sosyal medya kullanıcılarının aynı anda içerikleri tüketen ve üreten prosumerlar olmasının da infodemiye katkı sağlayan önemli noktalardan biri olduğunu hatırlattı. Akyıldız,  infodeminin sadece tek bir alana dönük değil, tüm boyutlarıyla incelenmesi gerektiğini, dağılımlarının ve belirleyicilerinin analizini yorumlamak adına bir infodemiyolojiye ihtiyaç duyduğumuzu belirtti.

Olgunun bağışıklama yöntemleri üzerine etkisini ele alan TBB Aşı Komisyonu Başkanı Muzaffer Eskiocak, aşı kararsızlığının belirleyicilerinin temel nedenleri arasında güven, kayıtsızlık ve önemsemenin yer aldığını söyledi. Uzun erimde kazanılan güvenin en önemli belirleyicilerden olduğunu belirten Eskiocak, vaka sayısının yanlış açıklanmasının, virüsü tanımlama biçimindeki değişimlerin, alınan önlemlerdeki tutarsızlıkların, Covid – 19 salgınını onunla yaşanabilir kabul etmenin güven zedeleyici olduğunu vurguladı. Örneğin MRN-A aşılarının “Bildiğimiz aşı.” olarak tanımlanmasını doğru bulmadığını, aşı tartışmasının enfeksiyon üzerinden yapılmasının güven kırdığını ekledi. Önceki salgın hastalıkları için aşı çalışmalarında kat edilen yolun paylaşılmamasının aşıların hemen üretildiği gibi yanlış bir kanıyla sonuçlandığını, aşının yüksek koruyucu oranlara sahip olduğu bilinirken Dünya Sağlık Örgütü tarafından sınırlı korumaya sahip olduğu yönündeki açıklamanın da doğrudan güvensizlik yarattığını ifade etti. “Virüs hasta etmiyor.”, “Öldürücülüğü az.”, “Aşılara ulaşmak zor.” , “Yan etkileri ağır.” vb. söylemlerin yurttaşlar üzerinde hem kayıtsızlık hem de güven problemi yarattığını belirtti.   

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, “Medyada İnfodemi ve Pandemide Medya Deneyimleri” isimli konuşmasında yanlış bilgiyi ortaya çıkaran asıl noktanın doğru bilgiye ulaşamama sorunu ve doğru bilgi yoksunluğu olduğunu belirtti. Yurttaşların doğru bilgiyi resmi kurumlardan ve medyadan alabileceğini ancak pandemi süresince medyanın rating ve tiraj kaygısı nedeniyle bu görevini yerine getiremediğinin altını çizdi. Türkiye’de tiraj ve rating kaygısının ancak salgın kaynaklı ölüm sayısının artışındaki ciddiyetten sonra bırakılabildiğini vurgulayan Bildirici, kapanma koşullarında gazetelerdeki tiraj oranlarının zaten hızla düştüğünü, habere güvensizliğin ise giderek azaldığını ifade etti. “2022 Dijital Gazetecilik Raporuna” göre evrensel boyutta yurttaşların %42’sinin haberlere güven duymadığını, Türkiye’de habere güvenin %36 rakamına gerilediğini, bu durumun sosyal medyadan bilgi takibiyle sonuçlanarak, infodemiye katkı sağladığını açıkladı. Habere duyulan güvenin artması için küresel düzeyde gazetelerin “Haber Doğrulama Masaları” oluşturduğunu ekledi.

“İnfodemiyle nasıl mücadele edeceğiz?” sorusuyla açılan ikinci oturumda konuşmacıların tümü temel mücadelenin bireysel değil kolektif olması gerektiğini, aksi halde infodeminin önüne geçmenin mümkün olmayacağını vurguladı. Dilek Aslan, internet ve popüler yapılar, bilim, politika, haber ve sosyal medya olmak üzere infodemiyle dört alanda mücadele verilmesinin önemine işaret etti. Bireysel bilgi paylaşımında bulunurken “Bu bilginin kaynağı nedir? , “Bilgi güncel mi? , “Neden paylaşıyorum?” sorularını cevaplamamız gerektiğini belirtti. Akyıldız, şeffaflığın yönetim ilkesinde oldukça kritik olduğunu, kurumsal ve kurallı işleyiş ağlarının infodeminin önüne geçebileceğini söyledi. Buna ek, dijital okuryazarlığa sahip olmanın ve karşılaşılan haberlerde eleştirel ve analitik düşünme öneminin yadsınamayacağının altını çizdi. Doğru bilginin kamusallaşması adına bilgilerin sadeleştirilerek kamuya aktarılmasının, disiplinlerarası çalıştayların da bu konuda faydalı olabileceğini ekledi. Eskiocak, aşı karşıtlığıyla mücadele konusunda aslında en önemli aktörlerin kurumlar değil, somut ve sürekli olmaları nedeniyle yurttaşların her gün karşılaştığı kişiler olduğunu, bu aktörlere daha çok güvenildiğini belirtti. Bu yönüyle eczacıların ve uzman hekimlerin önemli bir role sahip olduğunu ekledi. Yalnızca politik figürlerden oluşmayan toplum liderlerinin mevcut salgın gerçekliğini sürekli biçimde aktarmasının infodemi konusunda önemli olduğunun, yerel sağlık hizmetlerinin aşı ulaşımında sınırlarını zorlamasına ihtiyaç duyduğumuzun altını çizdi. Ayrıca TBB olarak “Bağışıklama İçin Güç Birliği Platformu” kurduklarını ve bu doğrultuda çalışmalarının giderek artacağının bilgisini verdi.  Bildirici, infodeminin önüne geçebilmek için medyanın yeniden yapılanması, güvenilirlik kazanması gerektiğini ancak Türkiye’de “Sosyal Medyada Dezenformasyonu Engelleme Yasası” türünde yasa önerilerinin bilgiye ulaşmada daha da güçlük yaratacağını, infodemiyi artıracağını belirtti. Bunların yanı sıra Twitter, Facebook vb. sosyal medya platformlarının infodemi konusunda hayli pasif kaldığını, herhangi bir önlem almadığını, algoritmaların doğru bilgi aktarımını destekleyecek biçimde düzenlenmesinin önemini vurguladı.

Bir son söz eklemek gerekirse salgının, vaka ve vefat sayısının devam etmesi, bağışıklama tedavilerinin beklenen orana ulaşmaması, salgın üzerine mücadelenin sürmesi nedeniyle Türkiye Tabipler Birliği tarafından gerçekleştirilen çevrimiçi panelin infodemi üzerine kavramsal bir çerçeve sunması, bileşenleri ve alınacak önlemleri aktarmasının anlamlı olduğunu inanıyorum. Yürütülen bilimsel tartışmaların içinde yer alan örneklendirmelerin mevcut yanlış bilgilere, söylentilere ve komplo teorilerine işaret etmesi nedeniyle panelin ayrıca değerli bilgiler sunduğunu söyleyebilirim.        


[1] Türklere hastalığın bulaşmayacağı yönündeki söylem ve pandemi döneminde hayatımıza giren terimler, deneyimler için Uğur Mumcu Vakfı tarafından çıkarılan “Temaslı Sözlük” incelenebilir.