Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Değerlendirme Raporu yayınlandı…

Ocak 28, 2016

Türkiye’de İnternet ve ifade özgürlüğü 2015 yılında da baskı ve sansürle anıldı.

Alternatif Bilişim Derneği “Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Raporu”nu yayınladı. Dernek raporu 2015 yılında yaşamını yitiren, İnternet’te haklar ve özgürlüklerin savunucusu Alternatif Bilişim Derneği üyesi Özgür Uçkan’ın anısına ithaf etti.

Alternatif Bilişim Derneği 2015 yılında Türkiye’de İnternetin durumuna ilişkin raporunu yayınladı. Rapor geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yıl yedi başlık altında hazırlandı. Raporda, 2015 yılında Medya Aktivizmi, Yurttaş Gazeteciliği, Alternatif ve Bağımsız Medya, İnternet Ortamında Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil, Trollük ve Siber Zorbalık, Türkiye’de Özgür Yazılım, Türkiye’de Çevrimiçi Sanat Pratikleri, Medya Okuryazarlığı konularında yaşanan gelişmeler ele alındı. “2015 yılında genel olarak yeni medya ortamlarında ifade özgürlüğünün gerek teknik olarak engellendiğini gerekse devletin ideolojik aygıtı olarak hukuk mekanizmalarının kullanılarak daraltıldığı” vurgulanan raporu dernek üyeleri, Aslı Telli Aydemir, Fulya Çalışkan, Gülüm Şener, Melih Kırlıdoğ, Mutlu Binark, Sinan Aşçı ve Zeynep Özarslan hazırladı.

“Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Raporu “2016 yılının geleneksel medya ve yeni medya ortamlarında bilgiye erişim ve ifade özgürlüğünün korunduğu, beslendiği; nefret söyleminin ve ayrımcılık dilinin barış diline evrildiği; haklarımızın, müştereklerimizin ve kolektif üretimlerimizin çoğaldığı bir yıl olmasını temenni ediyoruz” temennisi ile son buluyor.

Raporun tamamına https://www.alternatifbilisim.org/wiki/T%C3%BCrkiye%E2%80%99de_%C4%B0nternet%E2%80%99in_Durumu_2015_Raporu linkinden erişilebilir.


Dijital Dünyada 7/24 Nöbet: Başlangıcı Olmayan Uykusuzluk, Sonu Gelmeyen Bir Kâbus

Ocak 24, 2016

Yazan: Pelin Koç/HACETTEPE ÜNV. SBE. KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR VE MEDYA YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

24-7_PB_CMYK-4092354c9cd5d94d7da1965d77bd9585Distopik gelecek anlatıları, okumaktan en fazla haz duyduğum anlatıların başında yer almaktadır. Karanlık gelecek tasvirleri insanda zaman zaman bir kasvet duygusu uyandırabiliyor elbet. Fakat diğer yandan, geleceğin bu açıdan yorumlanması şimdinin rehavetine kapılıp gitmemeye yönelik bir uyarı anlamı da taşımaktadır. George Orwell’ın 1984’ü, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı, Yvegeni Zamyatin’in Biz’i ve Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü gibi eserler bunlardan bazıları. Bu eserler, nasıl sonlanırlarsa sonlansınlar insan aklı ve algısının direnişine ışık tutarlar. Böylece, insana dair bu temel yetilerin insan iradesinin kontrolünden çıktığında toplumun neye benzeyeceğini bütün çıplaklığı ile ortaya koyan bir tablo karşımıza dikiliverir. Bu tablonun yaratılışında rol oynayan mekanizmaların neler olduğunu anlamak toplumsal yaşam için oldukça önemlidir. Çünkü ancak bu şekilde toplumsal yaşamı abluka altına alan otomatikliğin boğuculuğundan kurtulmanın yolları ortaya çıkabilir. Fakat söz konusu faktörleri kavramayı amaçlayan bu yazının çerçevesini az önce saydığım çalışmalardan bambaşka bir kitap oluşturuyor; Jonathan Crary’nin (2015) incelikli eseri 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu. Crary’nin bu çalışması, bende uyandırdığı hava nedeni ile üzerimde az önce değindiğim distopik anlatılara benzer o sarsıcı etkiyi bıraktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, çoğu noktada Crary’nin yaklaşımını karamsar buldum. Fakat yazarın amacının geleceğe yönelik korkunç bir kehanette bulunmaktan ziyade geç kapitalizme dair ayrıntılı bir analiz yapmak olduğu düşünülürse, kitabın içeriğinin daha net anlaşılacağı kanaatindeyim.

Katılım İdeolojisi ve Kullanıcının Konumu

Kitabının ilk bölümünde Crary, beyaz taçlı serçe kuşlarını göç sırasında yedi günü bulabilen uyanık kalma özelliğine değinmiştir. Amacı, ABD Savunma Bakanlığı’nın bu tür canlıları ve buna benzer mevsimsel davranışları insanın uykuya olan ihtiyacını azaltmak adına büyük bir araştırma alanı haline getirdiğini vurgulamaktır. Crary bunun, uykuya ihtiyaç duymayan bir askerin yaratılmasını mümkün kılacağını belirtirken bu bağlamda bilim-ordu ve insan-makine etkileşiminin güçlendirilmek istendiğini açıklamıştır. Buradan yola çıkarak internetin askeri bir proje olarak doğduğunu anımsamak faydalı olacaktır.[1] Çok açık ki internetin başlangıçtaki kullanım amacı bugün oldukça çeşitlenmiştir. Ancak internetle olan ilişkimiz, Crary’nin deyişiyle “uykusuz tüketici”nin yaratılması ve varlığının sürdürülmesi işinden hiçbir zaman ayrı olmamıştır. Şunu belirtmek gerekir ki burada bireyin 7/24 uykusuz kalması ve bu süre içinde durmaksızın tüketmesinden ziyade 7/24 dünya pazarına uyumlu bireylerin yaratılması söz konusudur. Crary, bu amaçla yapılan girişimlerden söz ederken uykudan yoksun bırakılmanın aynı zamanda mahkûmlar üzerinde uygulanan bir işkence türü olduğundan da söz etmektedir. Bu yoksunluk aracılığıyla geçerli kılınan şey ise insan hayatına dair rasyonel kararların alınabilmesinde ortaya çıkan aksaklığın öteden beri var olduğu yönünde bir algıdır.

Crary, geç kapitalist sistemin uykuya müdahalesinde küresel pazarların, enformasyon ve iletişim ağları ile tüketim kültürünün stratejik bir rol oynadığını vurgulamıştır. Ona göre sistem, finansal kaynaklarını maksimize etmek adına bireyin hayatı ile bedeni üzerinde bir takım sömürü ve denetim biçimleri uygulamaktadır. Böylelikle kapitalizmin 7/24 durağanlığına uygun hayatlar yaratmak kolaylaşmaktadır. Bu yapı bireyi korkunç bir “farksızlık zamanı”na hapsederken aynı zamanda kişinin bir daimilik yanılgısı ile yaşaması için gerekli koşulları inşa etmektedir. Dijital enformasyon ve iletişim teknolojileri bu inşa sürecinin başat aktörleridir. Bu bağlamda, Crary’nin iletişim teknolojilerine olan bakış açısı, internet ve sosyal paylaşım ağları üzerine geliştirilen eleştirel teoriler ile paralellik göstermektedir.

Christian Fuchs (2014), internet ve sosyal medya platformlarından bahsedildiğinde bunların ekonomi politiğinin de mutlaka hesaba katılması gerektiğini belirtmiştir. Zira Fuchs, sosyal medyanın ideolojik olduğunu ve kullanıcılarının burada gösterdiği performansların emek sömürüsüne açık olduğunu savunmaktadır. Buna bağlı olarak, sosyal medya araçlarının sahip olduğu işletme mantığının kullanıcı emeğini sömürdüğünü ve böylelikle artı değer üretiminin sağlandığını vurgulamıştır. Benzer biçimde Crary de (televizyon izleyicisini örnek gösterse dahi) belli bir yere sabitlenmiş bireylerin, fiziksel emek olmaksızın artı değer üretimine dâhil olmalarından söz etmiştir. Televizyon döneminin ardından özellikle 1990’lı yıllardan sonra hızla gelişen teknolojinin ortaya çıkardığı “akıllı” cihazlar ise Crary’e göre bireyin 7/24 rutinleri ile bütünleşme kapasitesini arttırmıştır. Dolayısıyla bireyin eylemleri artı değer üretimi ile daha fazla örtüşmektedir.

İnternet ve sosyal medyaya hâkim olan ticari kaygılar, medya aygıtlarının yöndeşmesi [convergence] çerçevesinde ele alınmalıdır. Yöndeşme, medya, telekomünikasyon ve enformasyon sektörlerinde meydana gelen en önemli gelişmelerden biri olarak görülmektedir. İletişim endüstrisindeki bu sektörlerin sahip olduğu teknolojiler ile kurumların birbirileri ile olan entegrasyonu olarak tanımlanmaktadır (Babe, 1996; McKercher, 2002; Winscek, 1998’den akt. Mosco, 2006). Böylelikle, özel iletişim firmalarının gücü ile sektörler arasındaki ayrım ortadan kalkarak devasa bir enformasyon ve iletişim hizmetleri alanı yaratılmaktadır (Mosco, 2006). Yaratılan bu ortak dilin yol açtığı dijitalleşme, Crary’nin ele aldığı biçimi ile gece-gündüz, aydınlık-karanlık, eylem-istirahat arasındaki ayrımları aşındırmakta ve sürekli olarak açık bir alışveriş merkezini inşa etmektedir. Özellikle telefon, tablet vb. akıllı cihazların her an erişilebilir ve açık olabilmeleri, insanların uykuya olan ihtiyacının altını oymaktadır. Her an çevrimiçi mevcudiyeti destekleyen bu teknoloji ürünleri, gündelik hayatın ayrılmaz birer parçası haline gelmiştir. Buna göre birey, uykunun da daimi bir ertelemesini gerektiren bir hız deneyimi ile karşı karşıyadır. Crary, bu noktada ağların ya da makinelerin etkisinden ziyade hızın, formatların ve bunların ritminin algıyı nasıl şekillendirdiğine odaklanmanın önemine dikkat çekmiştir.

030909014151three_screen_reportFuchs’a göre (2014), insan hayatının bu şekilde düzenlenmesi günümüz web dünyasında boş zaman faaliyetleri ve emeğe ayrılan zamanı birbirinden farklı kılan özellikleri ortadan kaldırmaktadır. Bu, 7/24 çalınan zamanın yaşamın insani yönlerini çevreleyen doğal ayrımlar arasındaki sınırları nasıl silikleştirdiğini bir kere daha göstermektedir. Bir taraftan Crary’nin eleştirdiği dijital çağ tanımlaması kapsamında yaratılan bir kalıcı tutarlılık yanılsaması işlerliğe konulurken diğer yandan kullanıcı emeği amansızca sömürülmektedir.

Bu çağa ait tartışmalarda ortaya çıkan en belirgin özelliklerden biri kullanıcıların tüketim sürecine aktif katılımıdır. Bu katılım süreci ile ortaya çıkan yeni kültür, Henry Jenkins (2006) tarafından katılımcı kültür olarak adlandırılmıştır. Buna göre bireyler hem aktif kullanıcılar olarak yaratıcılıklarından faydalanmakta hem de medya içeriğine ulaşmanın yeni yollarını arayarak diğer kullanıcılarla sosyalleşebilmektedir. Katılımın beraberinde, Alvin Toffler tarafından ortaya atılan üretüketici olgusu gelmektedir. Toffler, üretüketiciyi [prosumer] tükettiği bazı ürün ve hizmetleri kendisi üreten kişi olarak tanımlamıştır. Üretüketimin temelinde kullanım için üretme amacı bulunduğundan, üretim ve tüketim aynı kişide birleşmektedir (akt. Küçüksaraç, 2014). Fuchs, Toffler’ın yaklaşımını optimist ve eleştirellikten uzak bulmaktadır. Bununla birlikte kendisi, medya yapısındaki önemli değişimlere işaret eden bu kavramın, eleştirel çalışmalara da adapte edilebileceğini belirtmiştir. Bu çerçevede, üretüketicinin web ortamındaki varlığının gayri maddi emek gücü olarak analiz edildiği görülmektedir.

Crary’nin 7/24 farksızlık zamanının emek açısından durmaksızın ve sınırsız çalışma fikrini nasıl normalleştirdiğine dikkat çektiği anımsandığında web’in kamusal alan potansiyelinin aşınmakta olduğu fark edilebilir. Bununla ilgili olarak Fuchs, sosyal medyanın limitlerine dikkat çekmiştir. Fuchs buradan yola çıkarak, günümüz web ortamını demokratik, katılımcı ve kamusal alan olarak niteleyen görüşlerin internetin kapitalizm tarafından nasıl şekillendirildiğini görmeyi engellediğini aktarmıştır. Ona göre böyle bir yaklaşım, kapitalizmin ideolojik işlevini görmezden gelmekte ve sosyal medyanın yanlış yorumlanmasına yol açmaktadır (Fuchs, 2014). Bu yönüyle katılım, tam da Crary’nin sözünü ettiği bir uykudan caydırma stratejisi ile hem özel hem kamusal alanın istilasını meşrulaştıran bir ideoloji olarak ortaya çıkar.

Fuchs katılım ideolojisini kapitalizmin belli fonksiyonlarına dikkat çekerek açıklamaktadır. Bunlardan bir tanesi olan hedeflenmiş internet reklamcılığı [targeted internet advertisement] yoluyla reklam şirketleri, çevrim içi ortamda aynı anda daha fazla reklam içeriğini kullanıcılara ulaştırabilmektedir. Kullanıcının gerçekleştirdiği tıkla-satın al süreci ile bu reklamlar, hem ücretli işçilerin ödenmeyen emek süresini hem de kullanıcı türevli içerik üreten kullanım biçiminin ödenmeyen emek süresini kapsamaktadır. Yani kullanıcıların internette geçirdiği zaman ve birbirleriyle kurdukları iletişim metalaşarak bir sömürü aracı haline gelmektedir (Fisher, 2014). Böylece medya şirketleri seyirciyi reklamcılara meta olarak satarlar (Smythe 1987/2006’dan akt. Fuchs, 2014). Bu tüketici metasına bağlı sömürünün genişlemesi, örneğin, sosyal paylaşım sitelerinde daha çok zaman geçiren kullanıcılara sahip olunması ile mümkündür. İnternet kullanıcısı böylelikle “bedava emek” üreten yani ücret ödenmeyen bir işçiye dönüşmüştür (Fisher, 2014). Bu ise yeni bir tür emek sömürüsü olan üretüketici emeğini yaratmaktadır. Dahası, üretüketici emeği şirketlerin ticari mantığı ile görünmez kılınmaktadır. Sosyal paylaşım siteleri, kullanıcıları devamlı birbirileri ile sosyalleşmeye ve iletişim kurmaya teşvik ederken (Fisher, 2014), Crary’nin sözünü ettiği daimi müddette erişilebilir olmakla ihtiyaçların sonu gelmezliğini mümkün kılmakta ve eğlence ile boş zamanın dahi metalaşmasını sağlamaktadır. Üstelik bunu yaparken -her tüketim ürünü ve hizmeti gibi- kendisini kişinin hayatının düzenlenmesi için son derece önemli bir unsur olarak sunmaktadır.

Enformasyon şirketlerinin liderliğindeki internet ortamının bu denli kâr odaklı hale gelmesi internetin politik kimliğini de sorgulamayı gerektirir. Yeni iletişim teknolojileri ile birlikte değişen ve dönüşen katılım, aynı zamanda sivil öznelliğin bir ifadesidir. Buradan bakıldığında web’de katılım çerçevesindeki tartışmalara bir de demokrasi olgusu eklenmektedir. Bu bağlamda Peter Dahlgren (2014), sosyal medyanın heterojen bir kullanıcı kitlesini bir araya getiren ve demokratik katılıma olanak sağlayan araçların bir arada bulunduğu bir kamusal alan olma potansiyelini taşıdığının belirtmiştir. Dahlgren, web’in iktisadi mantığının bu potansiyeli tartışmalı hale getirdiğini de sözlerine eklemiştir. Fuchs, bu konuda özellikle sosyal ağlar üzerinde yaptığı analizin bulgularından söz etmektedir. Bunlara göre Youtube’un ekonomi politiği uluslararası medya kuruluşları tarafından yönetilmektedir. Bunun yanında, Youtube ve Facebook’ta eğlence ile müzik ön planda iken politikanın kullanıcılar açısından daha geri planda yer aldığı görülmektedir. Üstelik Facebook’ta yer alan politik unsurlar arasında, Noam Chomsky vd. alternatif politik figürlerin takipçi sayısı iktidardaki siyasetçilere oranla daha düşüktür. Facebook üzerinden örnek veren Dahlgren de burada oluşturulan homojen yapıdaki ağların, vatandaşların karşıt görüşlerle bir araya gelmesini engellediğini ifade etmiştir. Bu nedenle, tartışmanın önemli bir kısmı yıpranacaktır (Dahlgren, 2014). Benzer sınırlılıklara sahip Google arama motorunda yapılan arama sonuçlarına bakıldığında ise şirketleşmiş organizasyonların “politik haber”lerle ilgili yapılan aramaları yönettiği gözlenmektedir. Fuchs Twitter’ın 140 karakterli kısa mesajlarını da eleştirmektedir. Metinlerin bu denli kısa olmasının politik tartışmayı önleyebileceğini ifade ederken bu metinlerin aynı zamanda metalaşma ve hız kültürünün bir parçası haline geldiğini vurgulamıştır. Buna ek olarak Fuchs, Twitter’da en çok takip edilen hesapların eğlence amaçlı olduğunun altını çizmiştir (Fuchs,2014). Bu tartışmalar çerçevesinde son olarak belirtilmesi gereken kapitalizmin tekelci eğiliminin demokrasi üzerindeki negatif etkisidir. Zira görüldüğü gibi tekelci kapitalizm, demokratik katılımcı olarak tanımladığı interneti tam tersi bir biçimde kurgulamaktadır (Yumuşak, 2015). Böyle bir ortamda kapitalizmin sorgulanmasının oldukça güç olacağı sonucuna varmak kaçınılmazdır. Bu anlamda dönüşümü sağlayabilecek başat mekanizmalar ise katılımcı demokrasi ve alternatif medyanın varlığıdır.

Alternatif medyada, bununla paralel olarak da demokratik bir medyada aranan nitelikleri tarif eden Marisol Sandoval ve Christian Fuchs (2015), demokratik katılımın ve sağlıklı bir politik tartışmanın gerçekleşmesi için gerekli koşulları barındıran bir kamusal alanın yokluğundan söz etmiştir. Çünkü ticari birikime odaklı medyaya alternatif olarak kullanılacak medya ağları hala yeteri kadar güçlü değildir. Buna istinaden yazarlar, hem katılımcı demokrasi hem de alternatif medyanın eleştirel bakış açısına ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla katılım dediğimiz şey sıradan insanın yalnızca enformasyon ağlarına ve medya üretimine erişimiyle açıklanamaz. Yukarıda da belirtildiği üzere bu haliyle katılım, baskın ideolojinin bir mekanizması olmaktan öteye gitmeyecektir. Bu nedenle alternatif medyanın da katılımcı demokrasiye dirayet kazandırabilmesi, onun eleştirel medya içeriği üretebilmesine ve bu içeriği yayabilmesine bağlıdır. Böylece kamunun geniş bir kesimine ulaşılabilecektir. Bu koşullara ek olarak arzu edilen bir başka mesele de alternatif medyanın ticari bir mantığa sahip olmamasıdır. Katılımcı demokrasi ve alternatif medya birbirleri ile iç içe geçmiş olgulardır. Buna bağlı olarak, katılımcı demokrasinin hayatta kalabilmek için hangi şartlara ihtiyaç duyduğu önemlidir. Fuchs’a göre katılımcı demokrasi, ekonomiyi, ev işini ve kültürü kapsamalı yani oy kullanmanın çok daha ötesine erişebilmelidir. Diğer taraftan, katılımın demokratik olması, kapitalizmin uyumluluğunu sorgulamayı gerektirmektedir (Fuchs, 2014).

Alternatif ve ticari olmayan bir internetin tek başına politik mücadeleyi tam anlamıyla güçlendirmek için yeterli olmadığı açıktır. Fakat bu mücadeleyi dönüştürücü bir etkisi olacağı da yadsınamaz. Fuchs, yalnızca insanların devrim yapabileceğini, teknolojilerin bunu tek başına yapamayacağını belirtirken tam da bunu kastetmektedir. Burada Crary’nin internetteki eylemci örgütlenmeleri üzerine söylediklerini anımsamakta fayda vardır. Crary’e göre “Eğer hedef radikal toplumsal dönüşümse, elektronik medyanın kitlelerin erişimine açık mevcut biçimleri faydasız değildir – ama ancak başka yerlerde fiilen meydana gelen mücadele ve karşılaşmalara bağlı olduğu sürece.” Bununla birlikte Crary, ekonomik adaleti sağlamanın, çevre felaketini azaltmanın ve toplumsal ilişkileri eşit hale getirmenin Google, Apple ve General Electric gibi firmalar var olduğu sürece mümkün olmadığını savunmuştur. Onun bu görüşü toplumsal bir dönüşümü umutsuzluğa terk ediyor gibi görünse de Crary’nin çizdiği tabloda eleştirel aklın en büyük öncüsü uyku hakkıdır; kapitalizmin tüm dayatmalarına rağmen.

Katılım İdeolojisi ve Dijital Gözetim

Bir an için ekranlarınızın başında vakit geçirirken neler yaptığınızı düşünün. Bunlar arasında sosyal ağlardaki paylaşımları izlemek, arkadaşlar/takipçiler ile sohbet etmek, yaptığınız bir yoruma anlık bildirimler almak, arama motorunda arama yapmak, müzik dinlemek veya dizi izlemek olabilir. Aynı anda bu aktivitelerin birini veya daha fazlasını yapıyor olabilirsiniz.

Söz konusu etkinliklerin kimi çevrimiçi kimi ise çevrimdışı gerçekleştirilmektedir. Ekran karşısındaki bütün bu süreç boyunca, bakışlar ekranın aydınlığı ile birleşmektedir. Evde, iş yerinde, dışarıda otururken, yürürken, seyahat ederken ışıldayan bu aydınlığa uzaktan bakıldığında karşılaşılan manzara gece gündüz ışıkları sönmeyen bir şehre benzetilebilir. Hatta ekranlarımızın aydınlığı bu şehirdeki kocaman bir fabrikanın lambaları gibidir. Geceyi ve gündüzü birbiri ile özdeş hale getirebilir ve zaman kavramını yok denecek derecede silikleştirebilir. Bu noktada, Crary’nin kitabında sözünü ettiği Arkwright pamuk fabrikasının resmedildiği tabloyu anımsamak adeta kaçınılmazdır. Bu tablo her ne kadar gece vaktini tasvir etse de ışık kaynaklarının kullanımı ve toplumsal zaman inşası arasındaki ilişkiye dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Crary’e göre Arkwright tablosu, dur duraksız ve doğallıktan uzak zaman örgütlenmelerinin bir simgesidir. Bu örgütlenmeler, modernleşmenin farklı alanlarında yaygın hale gelmektedir. Crary bu alanlardan birinin iletişimin hızlandırılması ve denetimi ile ilgili olduğunu belirtmiştir. Yazar bunlara paralel olarak geliştirilen telgraf ağları ve Manş Denizi’ne yerleştirilen su kablolarını örnek vererek, kapitalist modernleşmenin günümüze kadar yürürlükte kalacak denetim ağlarına vurgu yapmıştır. Onun sözünü ettiği denetim mekanizmalarının, bugün dijital platformlarda işleyişlerini sürdürdüğü söylenebilir.

internet-surveillance-2-400x193İnternetin katılım ideolojisi, üretüketicinin web’de geçirdiği zamanı bedava emek olarak işlerken, bu kullanım süresinde kullanıcı bilgisinin de toplanıp biriktirilmesine yardımcı olur. Böylelikle kullanıcı ya da üretüketicilerin gayri maddi emeği, uykuyu insan hayatından kalıcı olarak tehcir etme projesinin bir başka kolu ile ilişkilenir. Crary’nin de dikkat çektiği bu boyut, hem toplumsal hem de bireysel düzeyde uygulanan gözetim ve denetimdir. Bu çerçevede Crary, güç stratejilerini panoptik bir mekân içerisinde tanımlarken bunların insan hayatı ve davranışları üzerinde ne tür bir rol oynadığını açıklamıştır. Michel Foucalt ve Gilles Deleuze gibi düşünürler vasıtasıyla Crary, disiplin iktidarının ve toplumsal denetimin dijital platformlardaki görsel içerik ile olan ilişkisini ortaya koymuştur. Bununla ilgili olarak Fırat Yumuşak, Dijital Gözetim Sunar: Ölçülebilir, Kârlı ve Hızlı Hayatlar (2015) adlı makalesinde gözetimin dağınık biçimlerine değinmiştir. Yumuşak, günümüz kapitalizminin dijital teknolojilerle birlikte gerçekleştirdiği gözetimin insan hayatına nasıl nüfuz ettiğini aktarmaktadır. Ona göre, dijitalleşme ile yaşamaya başladığımız hızlı hayatlar, devlet gözetimi ve iktisadi gözetim çerçevesinde devasa bir bilgi üretiminin işleyişiyle yakından ilintilidir. Yumuşak, hız temelinde pompalanan tüketim devamlılığı sayesinde gerçekleşen tüketici profillemesini mekânsızlaşma pratiği çerçevesinde değerlendirmektedir. Yazar, mekânsal sınırların ortadan kalkması ile kullanıcılara ait dijital verilerin tekrar tekrar gözetlenebilmesinin mümkün olacağını vurgulamaktadır. Böylelikle sayısallaşan gözetim, mekânsız olmalıdır çünkü tüketicinin toplanan verileri oldukça büyüktür. Verinin büyüklüğü ve mekânın sonsuzluğunu ifade eden kavram ise “Big Data” kavramıdır. “Big Data”nın ihtiyaç duyduğu mekânsızlaşma, veri tabanının küresel pazara açılması ile gerçekleşmektedir. Kısacası tüketici, gözetim yolu ile profillenir. Bu profilleme ise tüketicinin dijital teknolojilere katılımı ile mümkün olmaktadır. Böylece tüketim, alışkanlığa dayalı bir davranış haline getirilmektedir (Yumuşak, 2015). Çevrim dışı bir süreç olarak işleyen bu gözetim biçimi, çevrim içi deneyimlerin fiziksel hayattaki uzantısının ve sonsuzluğunun çarpıcı bir göstergesidir. Yazar, çevrim içi ortamdaki gözetimin ise bireysel hayatın sayısal verilere indirgenmesi ile ilişkili olduğunu vurgulamıştır. Yani kullanıcılar tarafından çevrim içi üretilen içerikler, sayısal verilere dönüştürülmektedir. Böylece toplumsal ilişkiler rakamlara dökülür. Buna bağlı olarak, kullanıcı ya da üretüketici emeğinin sömürüsü yoluyla çoğalan artı-değer, aynı zamanda bireyin zamanının kontrol altında tutulmasına yarayan bir zemin görevi görmektedir (Yumuşak, 2015).

kru002Web’in iktisadi mantığına dayalı gözetim tekniklerini Google ve Facebook üzerinden incelemek mümkündür. Günümüzde dijital enformasyonun büyük kısmına sahip bir firma olan Google, kişinin enformasyonu nasıl aratacağı, hangi bilginin ulaşılabilir, depolanabilir ve kullanılabilir olduğunu belirlemektedir. Bu, Google’ın arama motoru piyasasındaki tekelleşmesinin bir göstergesidir. Firma, satılabilir ve mahrem kullanıcı verilerini toplayarak bunları diğer firmalara (örneğin, reklam şirketleri) yüksek meblağlara satmaktadır. Arama sonuçları ile erişilen web sitesinde görüntülenecek reklamlar arasında bu şekilde bir eşleşme sağlanabilmektedir. Mahremiyet ve telif hakkının ihlali yoluyla elde edilen kullanıcı verileri firmalar tarafından kişisel ve hanelere ait tüketici profillerinin oluşturulması amacıyla analiz edilmektedir (Dahlgren, 2014). Google’ın 2012 Gizlilik Politikası’na bakıldığında, hedeflenmiş reklamlar için arama sorgularının detaylarının kullanılacağı belirtilmektedir (Fuchs, 2014).

En popüler sosyal ağ sitelerinden biri olan Facebook, gözetimin gerçekleşmesi ve sürdürülmesi konusunda önemli rol oynamaktadır. Özellikle Facebook’un güvenlik ayarları değerlendirildiğinde bu sosyal paylaşım ağının ekonomi politiğinin gizlilik üzerinden işlediği söylenebilir. Fuchs, gizlilik unsurunun şirketlerin güven ve veri talebi ile bağlantılı olduğunu, dolayısıyla da bunun gözetim olgusunu yürürlüğe koyduğunu vurgulamıştır. Ona göre, gizliliğin kimin için geçerli olduğu önemlidir. Gizliliği yücelten yaklaşımları ise Fuchs, gizlilik fetişizmi olarak değerlendirmekte ve bu tarz yaklaşımların tüketicinin sömürülmesini göz ardı ettiğini belirtmektedir (Fuchs, 2014). Tüm bunlar kişisel verilerin ifşası çerçevesinde ele alındığında, Crary’nin değindiği gibi yalnızca güçlü küresel elitin yararına bir güvenlik ve refah imkânın garantilendiği anlaşılmaktadır. Üstelik yalnızca gözetim ve kontrol dâhilinde kişisel verilerin ifşası değil, bununla birlikte hedeflenmiş reklam kullanımı da Facebook’un gizlilik politikası ile garanti altına alınmıştır. Kendi kendine kullanıcı verilerini istediği gibi düzenleyen Facebook, hem kitlesel hem de bireysel düzeyde gözetim faaliyetini sürdürmektedir. Bu bağlamda tüketicilerin davranışlarını ve kişisel verilerini depolamakta, karşılaştırmakta, değerlendirmekte ve satmaktadır (Fuchs, 2014). Böylece reklam içerikleri “kişiye özel” hale gelecektir. Facebook profillerinin ve Facebook aktivitelerinin barındırdığı kişisel verilerin depolanmasının yanında bir de kullanıcıların diğer kullanıcı profillerine göz atmasıyla gözetim, gündelik hayat düzeyinde durmaksızın devam etmektedir (Yumuşak, 2015). Mahremiyetin bu denli riske atılmasına zemin hazırlayan motivasyonlar, üretüketici emeğinin devamlılığını sağlayan unsurlardan farksızdır. Örneğin, kişinin sosyalleşme amacı ile dahil olduğu Facebook’ta benzer görüşlere sahip kullanıcıların meydana getirdiği ağların oluşumu, gözetimi hem hızlandırır hem de bu gözetimin meşrulaşmasını sağlar. Zira kitlelerin paylaşım ağlarındaki varlığı, kişiyi her şeyin yolunda olduğuna ikna edebilecek bir etkiye sahiptir (Dahlgren, 2014).

Dijital cihazların 7/24 kullanılabilir olması ile bireylerin görsel faaliyetleri hatta bütün yaşantısı, iktisadi çıkarların en büyük hedefi haline gelmiştir. Birey, ekranların bitmek bilmeyen hızı ve hareketliliği içerisine gömüldüğü vakit dijital deneyimler elde ederken nasıl bedeller ödediğini bilmelidir. Başkalarını gözetlemek ve kendine ait olanın tamamını veya bir kısmını teşhir etmek bireyi bir özgürlük alanından, kişisel bilgilerinin kendisinden koparılıp hapsedildiği bir kontrol hücresine taşıyabilmektedir. Üstelik bu kontrolün soluğu, kişinin telefonu, tableti veya dizüstü bilgisayarı yanında olduğu her an onun ensesindedir. Bugün insan, bitmek tükenmek bilmeyen ve asla tam anlamıyla tatmin edemeyeceği ihtiyaçlarına en fazla vakit geçirdiği dijital ortamda bir karşılık aramaktadır. Hayal kuramaz olmuştur çünkü hayalleri ekranda gördüğü sembol ve görüntülerden ibarettir, belleği etkisiz kılınmaktadır çünkü enformasyona erişim koşulları geçmişini ve bugününü birbirinden farksız hale getirmiştir. Dahası tüm bunlar aracılığıyla gündelik düzeyde en mahrem faaliyetlerine varana kadar gözetim altında olmaya alış(tırıl)mıştır.

Sonuç

neversleepCrary’e göre kapitalizm, insan zamanını alıkoymanın bütün yollarını denemektedir hem de 7/24. Bu amacına erişmek içinse bütün toplumsal ve doğal kaynakları kullanmaktan çekinmez. Sermayenin katlanarak büyümesini sağlamak adına erişime açık hale getirilmeye çalışılan uyku ise bu sisteme hala karşı koyabilen bir kaynaktır. Bir direniş biçimidir.

Yazar tüm bunlar çerçevesinde dijital iletişim ve enformasyon ağlarının toplumsal rolüne odaklanmıştır. Böylelikle günümüzde bu ağların daimi işleyişinin hem kullanıcı emeğinin sömürüsüne hem de bu emeğin her an sıkı bir gözetimine katkıda bulunduğuna dair uyarıda bulunmuştur. Hal böyleyken, bireyler kendileri ve toplum üzerinde gerçekleştirilen bu uygulamaları sorgulamaktan oldukça uzaklaşmıştır. Kişi, bunun baştan beri böyle olduğuna kendisini inandıracak bir zamansızlık içine gömülmüştür; gündelik hayatın bir parçası olan iletişim ağları ve cihazlar tarafından. Jonathan Crary, bu aygıtlar aracılığıyla içine girilen mekânın bir sanal pazar olduğunu vurgularken, buradaki çeşitli deneyimlerin yarattığı geçiciliğe karşı tepkilidir. Hatta bütün bu koşulların söz konusu ağlara ve aygıtlara olan bir bağımlılıkla sonuçlanacağını dahi savunmuştur. İşte tam da bu noktada uyku olgusu yeniden kendini gösterecektir; ağların sabit sürekliliğinden bir kurtuluş ve disiplin buyruklarından uzak kalması gereken ancak işgal altında kalmış gündelik hayatın yenilmez kalıntılarından biri olarak. Bu suretle özne ve tebaanın yeniden yaratılmasına karşı koyacak olan şey, toplum vasıtasıyla varlığı sürdürülecek olan uykunun kendisidir.

KAYNAKÇA:

Dahlgren, P. (2014). Participation and alternative democracy: social media and their contingencies, (Eds.) P.Serra, et.al. Political Participation and Web 2.0, Lisbon: Livros Labcom Books. 61-85.

Fisher, E. (2014). Sosyal Paylaşım Sitelerinde İzleyici Emeği. Medya, Meta ve Sermaye Birikimi: M@rx Geri Döndü. (Der.) Mosco, V. ve Fuchs, C. Ankara: Nota Bene. 119-150.

Fuchs, C.  (2014). Social Media. A Critical Introduction.London: Sage.

Jonathan, C. (2015). 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu. (Çev.) Çatlı, N. İstanbul:Metis.

Jenkins, H. (2006). Convergence Culture: Where Old and New Media Collide. New York and London: New York University Press.

Küçüksaraç, B. (2014). Prosumer Kadınlar ve Kendin Yap Bloglarında Üretim ve Tüketim Pratikleri. Yeni Medya Araştırmaları: Kavramlar Uygulamalar Tartışmalar. (Der.) Sayımer, İ. Konya: Literatürk. 51-98.

Mosco, V. (2006). Bilgi endüstrilerinde emeğin yöndeşmesi. İletişim kuram ve araştırma dergisi, S: 23, 63-80.

Sandoval, M. ve C. Fuchs (2015). Alternatif Medyanın Eleştirel bir Teorisine Doğru. Ayrıntı Dergi, S:11, 111-125.

Yumuşak, F. (2015). Dijital Gözetim Sunar: Ölçülebilir, Karlı ve Hızlı Hayatlar. Ayrıntı Dergi, S:11, 101-110.

SON NOT:

[1] Bkz. Abbatte, J. ( 2011). “İnternetin Popülerleşmesi”, İletişim Tarihi (Der.) David Cowley ve Paul Heyer, (Çev.) Berkay Ersöz, Ankara: Siyasal Kitabevi. 472-479.


Diktatörlükler, gazeteciler ve insan hakları savunucuları kadar yazılım geliştiricileri de hedef alıyor

Ocak 24, 2016
Yazan: Füsun Sarp Nebil

Mozilla, Creative Commons gibi açık kaynak teknolojilerini geliştiren gruplar bir süredir Bassel Safadi ismini taşıyan bir Filistin’li geliştirici için endişe duyuyorlar ve ölü ya da diri nerede olduğunu bilmek istiyorlar. Çünkü 2012 yılında Suriye hükümeti tarafından tutuklanan Safadi’nin Kasım ayında gizlice ölüme mahkum edildiği haberleri var. Açık kaynak yazılım camiası Safadi için uzun zamandır protestolar yapılıyor ya da online dilekçe kampanyaları düzenliyorlar[1].

1981 doğumlu Bassel Khartabil ya da daha çok bilinen adıyla Bassel Safadi, Suriye’deki “Arap Baharı” isyanlarından hemen sonra 15 Mart 2012 tarihinde Suriye hükümeti tarafından Şam’da tutuklandı ve işkenceye uğradığı öğrenildi. Daha sonra 2015 Ekim ayında da bilinmeyen bir yere transfer edildiği, arkasından Kasım ayında ölüme mahkum edildiği duyuldu. Aralık ayında 30 kadar İnsan Hakları örgütü, Suriye Hükümetine yazdıkları bir açık mektupta, Safadi’nin nerede olduğunun açıklanmasını istediler.

En kötüsü ise, Bassel tutuklandığında tam da Noura Ghazi isimli bir insan hakları avukatı ile evlenmek üzere olmasıydı. Bassel tutuklanan bir arkadaşı için avukat ararken Ghazi ile tanışmıştı. 2013 Ocak ayında yani 9 aylık tecrit ve işkence döneminden sonra Bassel’in transfer edildiği Adra hapisanesinde ikili evlendiler. Bassel hapisanede resim yapıyor, mahkumlara bilgisayar dersi veriyordu ve dışarıya el yazısı ile mektuplar gönderiyordu. Bu mektuplarda Palmyra projesi ile ilgili notlar da vardı. 

Safadi kim? Neden tutuklandı?

Safadi, Filistin asıllı bir tarihçi baba ile Suriye’li annenin çocuğu ve Suriye’de doğmuş, büyümüş bir açık kaynak geliştiricisi. 2001’de Bilgisayar Mühendisi olarak mezun olmuş. 2004’de ise Letonya’dan yazılım mühendisliği master derecesi almış. Suriye’de Aiki Lab isimli araştırma şirketi ve Al-Aous isimli arkeoloji yayınları şirketlerinin Teknik (CTO) yöneticisiydi. Ayrıca Creative Commons Suriye yöneticisiydi. Bu kapsamda Mozilla Firefox, Wikipedia, Openclipart, Fabricator ve Sharism projelerine katkı verdiği biliniyor.

Tutuklanmasına neden olan konu; özgür yazılım ve özgür internet kültürünü geliştirmeye yönelik yaptıkları. Safadi’nin çalışmaları, iç savaş içindeki Suriye’lilere yeni haberleşme araçları sağlamış durumda. Geliştirdiği araçlar, Suriye’lilerin internete özgürce bağlanabilmelerini, içeriklerini paylaşabilmelerini ve teknik konularda daha fazla bilgi edinebilmelerini sağlamış.

Ama tutuklanmanın tam neden hiçbir zaman açıklanmadı. Hatta Ekim 2015’e kadar bir yargılama da yapılmadı. Sadece “ülkenin güvenliğini tehlikeye düşürmek” nedeniyle tutuklandığına dair bazı söylentiler duyuldu.

Safadi’nin pek çok özgür yazılım projesinde çalıştığı görülüyor. Kendi kurduğu Aiki Lab sayesinde Creative Commons Suriye yönetimi oldu. Arap dünyasının sanatçı ve yazarlarına, yarattıklarını paylaşmaları için CC lisansı altında araçlar geliştirdi. Wikipedia’nın Arapça versiyonlarına katkıda bulundu. Safadi’nin Mozilla için de Firefox’a kod yazdığı belirtiliyor. Bütün bunlar nedeniyle de, açık kaynak camiasının yakından tanıdığı kıymetli bir geliştirici olarak tanınıyor.

Creative Commons yöneticileri, Safadi’nin 2008’de çalışmaya başladığını, önce Mısır ve Ürdün lisansları için HTML kod geliştirdiğini söylüyor. Ancak Safadi kısa sürede sadece geliştirici olmadığını göstermiş ve bir öğretmen gibi davranmaya ve içerik yaratıcılarla toplantılar organize ederek, hem onların Creative Commons’ı anlamalarına yardımcı olmuş, hem de içerik yaratılmasını sağlamış.

Safadi, Creative Commons için 2009’da Suriye’de Şam Üniversite’sinde bir konferans organize etmiş. Bu konferansa yüzlerce kişi katılmış. Arkasından da 2010 yılında 70 hacker’ın çalıştığı Aiki Lab’ı kurmuş. Aiki Lab, Creative Commons’ın Suriye bölümü haline gelmiş.

Ama Safadi’nin en önemli çalışması, Arapça Creative Commons için ortak bir dil oluşturması olmuş. 2010’da 6 Arap ülkesinden gelen uzmanlarla yapılan Doha’daki görüşmeler sonucunda, yeni kavramlar ve duyguları tanımlayacak kelimeler üzerinde anlaşma sağlanmış.

Protesto ve Dilekçeler

Avrupa Birliği temsilcilerinden (milletvekili) 2’si 2013 yılında Komisyona bir mektup yazdılar ve Bassel’in durumunu hatırlattılar[3]. Mektupta ilginç bir cümle var; “Safadi bir özgür internet aktivisti, hükümeti düşürmeye çalışan bir politik aktivist değil” diyor. Yani diktatörlüklerde, gazeteciler ya da insan hakları savunucuları ne kadar hedef ise, anlaşılan yazılımcılar/geliştiriciler de aynı şekilde hedef olmaya başladılar.

Bu arada Safadi 2013 yılında özgür internete katkısı nedeniyle “2013 Index on Censorship Digital Freedom Award” ödülünü kazandı.

Birleşmiş Milletler’in Nedensiz Gözaltına Alınma Çalışma Grubu Nisan 2015’de Safadi’nin durumu için “keyfi bir gözaltına alınma” nitelendirmesinde bulundu ve derhal serbest bırakılmasını istedi.

Ama asıl ilginci, MIT Medya Laboratuarı direktörü Joi Ito’nun Hapisane’deki geliştiriciye “araştırmacı bilim adamı” pozisyonu teklif etmesi oldu. Ito, Safadi’yi daha önce CEO’su olduğu Creative Commons’daki çalışmalarından ötürü tanıyor[4].

Safadi’nin katkı verdiği çok önemli bir proje DAEŞ’in (IŞID) yıktığı antik “Palmira” harabelerinin 3 boyutlu canlandırılması ile ilgili ve ortadan kaybolduğu Ekim 2015’e kadar hapishaneden de bu projeye katkı verdiği belirtiliyor. Proje Ekim 2015’de duyuruldu ve açık kaynak web altyapısı kullanıyor. Bassel projenin fikir babası[5].

Şimdi açık kaynak camiası, Safadi’nin son durumunu merak ediyor ve onu kurtarmaya çalışıyorlar. Durumun İngilizce bir özetini aşağıdaki 6 nolu dipnottan okuyabilirsiniz.

[1] EFF – Bassel Khartabil

[2] FreeBassel

[3] Parliamentary questions : Imprisonment of Bassel Safadi Khartabil

[4] MIT Media Lab reaches out to jailed Syrian activist with research position in Center for Civic Media

[5] New Plamyra project

[6] Syria: UN Calls for the Release of Freedom of Speech Advocate Bassel Khartabil

Kaynak: http://t24.com.tr/yazarlar/fusun-sarp-nebil/diktatorlukler-gazeteciler-ve-insan-haklari-savunuculari-kadar-gelistiricileri-de-hedef-aliyor,13742


AVCUNUN İÇİNDEKİ DÜNYA: AKILLI TELEFONLAR VE SUDAN’DAKİ KADINLARIN BAĞLANTILILIK/SÜREKLİ AĞDA OLMA HALLERİ

Ocak 10, 2016

Çeviren :Bilgesu SAVCI

Griet Steel, kadınların fiziksel hareketliliklerinin geleneksel toplumsal cinsiyet normlarının bir neticesi olarak kısıtlanmakta olduğu Sudan’da kadınların dijital bağlantılılık/sürekli ağda olma hallerini araştırıyor. Griet, akıllı telefonların fiziki uzaklıklar karşısında aile ilişkileri açısından değerini inceliyor ve güç ediniminin ihtimal ve sınırlılıklarını tartışıyor. Kent Afrika’sında yeni teknolojiler üzerine çalışan KU Leuven Üniversitesi öğretim görevlisi Griet, doktorasını tamamlamış bir kültürel antropolog.

Sudan’ın başkenti Hartum’da, olağanüstü sıcak bir öğle vaktinde, kayınvalidemin cep telefonunun kalp ritimleri aniden yükselmeye başladığında Sudanlı ailemin evindeki tek klimalı odadanın ferahlığını içime çekiyordum. Kayınvalidem telefonuna cevap verene kadar biz çoktan telefonun Sudan Pop şarkısı olan melodisiyle dans etmeye ve şarkıyı söylemeye başlamıştık. Bu sahne, cep telefonlarının Sudan’daki artışta ve küresel olan bağlantılılığın gündelik aile yaşamına girmesinin yarattığı olanaklar kadar, taşıdığı eğlence ve mutluluğun da resmiydi.

Yakınlaşan alanlar: Göç ve çevrimiçi bağlantılılık

Kocam yaklaşık 20 yıl önce Çad’a göç ettiğinde, haftalar ve hatta aylar Sudan’daki ailesiyle hiç iletişim kuramadan geçip gitmişti. Kocamın o zamanlar annesiyle olan düzensiz ve seyrek iletişimi, kız kardeşinin ofisinde bulunan sabit bir hat ile sınırlıydı. Ne zaman ki telefonlar kişilerin hareketliliğiyle uyum göstermeye başladı, işte o zaman eşimle annesinin haberleşme şekilleri de birden bire değişti.

Kayınvalidem cep telefonu olduğundan beri, son bir kaç yıldır, üç çocuğu ve onların yurtdışındaki çocuklarıyla daha iyi haberleşebilir oldu. Her ne kadar onları çok sık aramasa da, her şeyden önce istediği zaman arayabilme şansının varlığı, aralarındaki koca fiziki uzaklıkların küçüldüğünü hissettiriyor.

Genişleyen alanlar: Çevrimiçi kadın girişimciliği

Öte yandan araştırmam esnasında oluşturduğum WhatsApp grupları daha çok ekonomi temelli olan başkaca nedenlerle kurulmuştu. Birlikte çalıştığım çevrimiçi girişimciler birbirlerine birlikte yaşadıkları veya yurtdışındaki yakınlarının gündelik görüntülerini göndermek yerine, internet yoluyla satmak istedikleri malların görüntü alışverişini yapıyorlar. Akıllı telefonların popülerliğinin artmasıyla birlikte, çok daha fazla Sudanlı kadın– ve özellikle de anneler- yerel üretim parfümler ve kozmetik ürünleri kadar, Batı tarzı giysiler ve moda aksesuarları satmak için dijital medyayı kullanıyorlar.

Bu çevrimiçi satıcıların pek çoğu işlerini fiziksel olarak yürütmüyorlar. Aksine, akıllı telefonlar ve WhatsApp gibi uygulamalar bu kadınlara aynı anda hem çocuklarına göz kulak olabilecekleri hem da dış dünya ile sürekli bir etkileşim halinde olabilecekleri bir alan yaratıyor. Çevrimiçi etkileşim bu kadınlar için dünya çapında fakat eve bağlı ekonomik etkinliğin, bundan böyle iş’in Sudanlı annelerin omuzlarındaki toplumsal beklentilerle birleştiği bir alanın, daha önce görülmemiş sınırlarını çizmektedir.

Satıcılara bu çevrimiçi ticaretin oimages.duckduckgo.comnlar için temel değerini sorduğumda, yaptıkları vurgu illa ki kazanç veya diğer ekonomik getiriler üzerine değildi. Onlar için ticaretin toplumsal yönünün, ev kadını olmanın getirdiği toplumsal izolasyondan kurtulmalarına yardım ediyor olması daha önemliydi. Bu kadınlar icra ettikleri çevrimiçi ticaretin bir sonucu olarak hem ekonomik hem de sosyal nedenlerle sürekli iletişim halinde oldukları kadınlarla tüm dünya çapında aktif bir sosyal ağ inşa etmektedirler.

Küresel bağlantılılık ile alanların yeniden inşası

1.2 milyondan fazla Sudanlı göçmen, yutdışında yaşamakta. Her ne kadar akıllı telefonlar Sudanlılar ile kendi toprakları arasındaki fiziki mesafeyi küçültmemiş olsa da, yeni iletişim teknolojileri özellikle kadınlar için sosyal ve ekonomik etkileşim alanlarını genişlettiği kadar da daraltmaktadır. Satıcının birinin bir defasında belirttiği gibi: “Eğer bir akıllı telefonun varsa, işte o zaman tüm dünya avuçlarının içindedir.”

Bu metaforun dünya çapında dijital bağlantılılığın avantajlarını ifade etmek için kullanılmasına rağmen, fiziksel hareket alanları oldukça katı geleneksel toplumsal cinsiyet normlarının bir sonucu olarak kısıtlanan Sudanlı kadınlar için ayrıca bir anlamı bulunuyor. Bu ifade artık kadınların dış dünyayla bağlantı içinde olabilmeleri için dışarı çıkmak zorunda olmadıklarını dile getiriyor. Öyle ki, Pakistan’da bulunan bir araştırmacının ifade ettiği gibi, İnternet erişimi gerçekten de kadınların onları kamusal alandan dışlayan toplumsal normları dönüştürmelerine yardımcı olabilir. Sonuç olarak, Sudanlı kadınlar hem toplum hem de ev içindeki konumlarını sağlamlaştırabilecek olmalarıyla nihayetinde gerçekten güçlendirebilirler.

 

Kaynak :http://blogs.lse.ac.uk/parenting4digitalfuture/2015/11/04/the-world-in-your-hands-smartphones-and-womens-connectivity-in-sudan/


Toplum ve Bilim Sayı 135 Dijital Emek, Dijital Kültür Özel Sayısı yayınlandı

Ocak 6, 2016

135 TOPBIL.indd

Bu sayıda
Ergin Bulut ve Ayhan Ayteş
İcatlara ve teknolojik yeniliklere dair algı ve temsillerle ilgili olarak teknoloji tarihinde kısa bir gezinti yapacak olursak, temelde iki tür hikâyeyle karşılaşırız. Gündelik sohbetlerde giderek daha fazla karşılaştığımız ve siyasetçilerin de sıklıkla başvurduğu
kötümser versiyonda, yeni teknolojiler insanlığı esir almıştır. İnsanlar birbirinden ya da toplumsal sorunlardan çok akıllı telefonlarıyla, Instagram’a yükledikleri yemek fotoğrafları ve “selfie”leriyle ilgilidir. “Gerçek” ilişkilerin yerini “sanal” olanları almış, yabancılaşma toplumun tamamına yayılmıştır. Örneğin bu kötümser anlatıya göre, video oyunları saldırganlığı ve bireyin yalnızlığını yeniden üretmekten başka bir şeye yaramaz. Teknolojiyle imtihanımıza iyimser yönde cevap veren yaklaşımlar ise, insanlığın kullanımına sunulan icatların ve teknolojik yeniliklerin hayatı kolaylaştıracağı noktasında birleşir. Örneğin tarihsel belgelere bakıldığında, telgrafın savaşları bitirip dünyaya barış getireceği, telefonun iş dünyasını kurtarıp kadınları özgürleştireceği
gibi iddialarla karşılaşırız (Mosco, 2004).
Elektrik, telgraf, telefon, radyo ve televizyona dair böylesi güzellemelerden internet ve dijital teknolojiler de nasibini aldı. Zira internetin de yaratıcılığı tetikleyip insanlığın başının belası olan çalışmayı hafifleteceği, hatta ortadan kaldıracağı şeklinde mitik anlatılara rastlamak mümkün. Yeni teknolojilerin çalışmayı dönüştüreceği, endüstriyel emekle anılan sömürüyü ve sınıf çatışmasını ortadan kaldıracağı,sonsuz ve sorunsuz bir ekonomik büyüme getireceği söylemi, Wired dergisinin
başını çektiği popüler yazının etkisiyle toplumsal imgelemde, Daniel Bell, Marc Uri Porat ve Alvin Toffler gibi yazarların çalışmalarıyla da akademide kendine geniş bir alan açtı. Bilgi ve bilişim ekonomisi söylemleri son olarak “yaratıcı ekonomi” ve “dijital ekonomi” gibi kavramlarla karşımıza çıktı (Florida, 2005). Ancak, dijitale ve onun toplumsal olanı özgürleştirme potansiyeline dair bu egemen anlatılara karşı eleştirel yaklaşımlar artık daha görünür. Bu bakımdan, dijitalemek konusunda ilk kolektif entelektüel hareketin, Kanada’nın Ontario eyaletinde
2009 yılında düzenlenen “Digital Labour: Workers, Authors, Citizens” adlı konferans olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu organizasyonu, alanın önemli isimlerinden Trebor Scholz ve ekibinin New School’da 2010’dan beri aralıklarla düzenlediği “Digital Labor” başlıklı konferanslar izledi. Söz konusu konferansların içeriğine bakıldığında, dijital teknolojilerin artık birkaç “bilgisayar delisinin” tuhaf ilgi alanı olmanın ötesine geçtiği açıkça görülebiliyor. Konferanslarda ele alınan konular ve kavramlar oldukça çeşitli: çağrı merkezlerinde direniş, dijital TV ekonomisinde
görünmez emek biçimleri, istihdam yasaları ve yaratıcı emek ilişkisi, dijital teknolojiler ve gazetecilik, otonomist Marksizm, dijital teknolojiler ve müzik üretimi, dijital platformlar ve güvencesizlik, Internet 2.0 ve öznellik, video oyun endüstrisi ve oyun ile çalışmanın iç içe geçmesi, trol kültürü, dijital teknolojiler ve müşterekler ilişkisi, feminizm ve dijital emek, dron teknolojileri ve emperyalizm, iletişimsel kapitalizm, yakınsama kültürü ve dijital emek, internet ve paylaşım ekonomisi.
Adını andığımız konferanslar ve katılımcıları, canlı bir tartışmanın kapsamlı sayılabilecek bir külliyatını da ürettiler. Bu alandaki çalışmaların tamamını burada ele alamasak da, köşe taşı sayılabilecek bazı çalışmalara işaret etmemiz gerekiyor.
Önceklikle Trebor Scholz’un Digital Labor: The Internet as Playground and
Factory adlı derlemesini anmamak olmaz. Tiziana Terranova’nın derlemedeki “Free Labor” başlıklı katkısının özellikle altını çizmek gerekir zira Terranova, internette gönüllülük temelli çalışma ile sömürü ilişkisini ilk kuran isimlerden. Yine bu derlemede Ayhan Ayteş’in Amazon Mechanical Turk adlı platformdan hareketle bilgisayarların yapamadığı işlerin (Human Intelligence Task) insanlara neredeyse
bedavaya yaptırılmasına dair tarihsel ve teorik eleştirisi, Jodi Dean’in iletişimsel kapitalizm kavramından hareketle bloglara dair çalışması, Mark Andrejevic’in Internet 2.0’a referansla yabancılaşmayı yeniden gündeme alması önemli katkılar. Lisa Nakamura’nın dünyaca ünlü World of Warcraft oyununda, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki tüketici oyuncuların yapmak istemedikleri işleri (gold farming) Çin’deki
işçi oyunculara para karşılığı yaptırıp bir de üstüne ırkçılık yaptıklarını anlattığı makalesinin yanı sıra, son dönemde eserleri Türkçeye de kazandırılan Christian Fuchs’un internette sınıf ve sömürüye dair Marksist analizine de özellikle dikkat etmekte fayda var.
Scholz’un bu derlemesine ek olarak, ephemera dergisinin Kanada’da gerçekleşen konferans bildirilerini yayınladığı Kasım 2010 özel sayısında alana önemli katkılar yapıldığını görüyoruz (Burston, Dyer-Witheford, Hearn, 2010). Dijital emeğe dair hemen her çalışmanın bir şekilde ilişkilenmek durumunda kaldığı “gayrı maddi emek”, “duygulanımsal emek” ve “güvencesizlik” gibi kavramları dolaşıma sokan
otonomist Marksist ve sosyalist feminist kuramcıların bu literatüre katkıları da çok önemli (Berardi, 2009; Lazzarato, 1996, Federici 2012, Hochschild, 2003). Ekonomi politik perspektifli çalışmalar için Dan Schiller’ın Digital Capitalism: Networ5 king the Global Market System adlı kitabına, Vincent Mosco’nun To the Cloud: Big Data in a Turbulent World başlıklı çalışmasına ve bu sayıda kendisiyle söyleşi yaptığımız
Nick Dyer-Witheford’un yeni çıkan Cyber-Proletariat adlı eserine, yine söyleşisiyle bu özel sayıya katkı veren Tiziana Terranova’nın Network Culture: Politics for the Information Age adlı kitabına bakılabilir.
Dijital emek, gerçekten de çok katmanlı bir alan. İletişim, antropoloji, sosyoloji, tasarım, bilim ve teknoloji çalışmaları gibi farklı disiplinlerden beslenerek hızla genişliyor. Büyük veri, finans ve algoritma (Crawford, 2014, Pasquale, 2015), dijital oyunlar (Dyer-Witheford ve de Peuter, 2009; Binark ve Bayraktutan, Bulut 2015, Galloway, 2004), arama motorları ve ırk (Noble, 2013), gözetim ve artı değer üretimi (Andrejevic, 2007; Baruh, 2007; Cohen, 2008) gibi konularda, içinde bulunduğumuz
tarihsel anı kavramak adına sadece on yıl içerisinde önemli çalışmalar yapıldı.
Türkiye’de de dijital emek ve kültüre yönelik ilginin istenilen seviyede olmasa da arttığını görebiliyoruz. Özellikle Gezi İsyanı sırasında dijital teknolojilerin eylemciler tarafından etkili bir şekilde kullanılması, eylemcilerin sınıfsal konumuna dair tartışmalar, güvencesizlik alanındaki örgütlenme çalışmaları ve Nota Bene yayınlarının hazırladığı “Janus’un Çehresi” başlıklı dizi, bu konuyu daha fazla görünür kılmaya başladı.
Biz de söz konusu çabalara bir katkı sunmayı amaçladık ve elinizdeki özel dosyayla karşınızdayız.
Sayıya teorik bir yazıyla giriş yapmayı tercih ettik. Utku Özmakas, dijital emeğe dair teorik tartışmalarda illa ki değinildiğini belirttiğimiz “gayrı maddi emek” meselesini, Michel Foucault’nun “biyopolitika” ve “insan sermayesi” kavramlarıyla beraber ele alıyor. Foucault’nun “biyopolitika” tartışmalarında başvurduğu rekabet kavramınını “gayrı maddi emek” ile beraber düşünmek gerektiğini söyleyen Özmakas’ın
katkısı, otonomist Marksistlerin deyimiyle “sosyal fabrika”ya dönüşmüş
Internet 2.0 gibi platformlarda oyun ve emek arasındaki çizgiyi belirsizleştiren üretim ve artı değer çıkarma süreçlerine dikkat çekmesi açısından önemli. Zafer Kıyan ise iletişim alanında kalarak dijital kapitalizmi ekonomik süreçler ve aktörler üzerinden incelediği kapsamlı yazısında, dijital emek tartışmalarında Marksist ekonomi politiğin sağladığı eleştirel perspektiflerin bugünü anlamak için
vazgeçilmez olduğunu anlatıyor. Kıyan detaylı bir analizle, metalar ve emek dijitalleşse de, kapitalizme özgü sömürü dinamiğinin devam ettiğini anlatıyor. Kıyan’ı, Ezgi Pehlivanlı-Kadayıfçı’nın dijitalleşen üretim süreçlerinden hareketle mühendislik emeğini ve toplumsal cinsiyeti tartışan yazısı izliyor. Pehlivanlı-Kadayıfçı, hem dijital teknolojilerin mühendislik emeğinin vasıflarına etkisini, hem de
bu etkinin erkek egemen bir cemaatte yarattığı farklı öznellikleri toplumsal cinsiyetle ve mühendisliğe dair toplumsal algılardaki dönüşümle beraber ele alıyor. Ebru Seçkin ve Ayşe Nur Ökten, sermayenin krizine çare olarak ortaya çıkan çağrı merkezleri hakkındaki çalışmalarıyla sayıya katkı verdi. Seçkin ve Ökten, çağrı merkezlerinin
yerel ekonomilere ve işgücüne doğrudan katkı sağlayacağı yönünde6
ki iddiaları Türkiye bağlamında sorguladıkları yazılarında, her ne kadar kısa vadede olumlu etkileri olabilse de, çağrı merkezlerinde, emeğin vasıfsızlaşması yönünde küresel bir eğilim olduğunu vurguluyor.
Gülbin Özdamar Akarçay ise Alevilerin sanal alemdeki örgütlenmesini Aleviweb. com üzerinden incelediği yazısında, Alevilerin “gerçek” hayattaki parçalı cemaat yapısının, “sanal” alemde de devam ettiğini bizlere gösteriyor. Özdamar Akarçay, Aleviliğin ne olduğuna dair yoğun tartışmaların yaşandığı geniş katılımlı bu forumun,
Türkiye siyasetindeki gerilimlerden etkilendiği gibi, siber saldırılar ve gözetimle de baş etmek durumunda kaldığını bir etnografiyle gözler önüne seriyor. Mutlu Binark, Şule Karataş, Tuğrul Çomu ve Eray Koca’nın ortak çalışması ise, Türkiye’nin gündemine son iki yıl içerisinde giren troller ve trol kültürü üzerine. Trollüğün tanımını, performanslarını ve dilsel pratiklerini, hem literatür hem de konunun uzmanlarıyla yaptıkları görüşmelerden hareketle inceleyen yazarlar, manipülasyon
ve eğlence amaçlı trollük arasındaki farklara dikkat çekiyor. Araştırmacılar,özellikle hakaret ve nefret suçu ile beslenen trollerle mücadele için yeni medya okuryazarlığının önemini vurguluyor.
Elinizdeki sayıda, dijital emek ve kültür meselesine teorik ve ampirik açıdan yönveren iki önemli araştırmacıyla yapılmış mülakatlar da var. Tiziana Terranova ve Nick Dyer-Witheford’la, dijital emek sömürüsünü, dijital oyunları, toplumsal hareketler ve dijital teknolojileri, ve eleştirel teorinin dijitalle ilişkisini konuştuk.
Sayının hazırlanmasında bizlere değerli görüşleriyle ve bir anlamda “bedava emekleriyle” yardımcı olan anonim hakemlere hem yazarlar adına hem de kendi adımıza teşekkür ederiz.
KAYNAKÇA
Andrejevic, M. (2007) “Surveillance in the Digital En closure”, The Communication Review, 10(4):295–317.
Andrejevic, M. (2013) “Estranged Free Labor” Scholz, T (der.) Digital Labor: The Internet as Playground and Factory içinde, Routledge, New York. 149-165.
Aytes, A. (2013) “Return of the Crowds: Mechanical Turk and Neoliberal States of Exception” Scholz,T (der.) Digital Labor: The Internet as Playground and Factory içinde, Routledge, New York.79-98.
Baruh, L. (2007) “Read at Your Own Risk: Shrinkage of Private Inquiry Rights in Interactive Media”,New Media and Society, 9(2): 187-211.
Berardi, B. (2009) The Soul at Work: From Alienation to Autonomy, Semiotext(e), Los Angeles.
Binark, M., & Bayraktutan, G. (2008) Dijital Oyun, Kalkedon, İstanbul.
Bulut, E. (2015) “Glamor Above, Precarity Below: Immaterial Labour in the Video Game Industry”,Critical Studies in Media Communication, 32 (3): 193-207.
Burston, J., Dyer-Witheford, N., & Hearn, A. der. (2010) Digital Labour: Workers, authors, citizens.ephemera, 10(3/4), 214–537.
Cohen, N. (2008) “The Valorization of Surveillance: Towards a Political Economy of Facebook”, Democratic Communique, 22(1): 5–22.7
Crawford, K. 2014 “The Anxieities of Big Data”, The New Inquiry. 46. http://thenewinquiry.com/essays/the-anxieties-of-big-data/
Dean, J. (2013) “Whatever Blogging” Scholz, T (der.) Digital Labor: The Internet as Playground and Factory içinde, Routledge, New York. 127-147.
Dyer-Witheford, N., & de Peuter, G. (2009) Games of Empire: Global Capitalism and Video Games,University of Minnesota Press, Minneapolis.
Dyer-Witheford, N. (2015) Cyber-Proletariat: Global Labour in the Digital Vortex, Pluto Press, Londra.
Federici, S. (2012) Revolution at Point Zero: Housework, Reproduction, and Feminist Struggle, PM Press/Common Notions/Autonomedia, ABD.
Florida, R. (2005) Cities and the Creative Class, Routledge, New York, London.
Galloway, A. (2006). Gaming: Essays on Algorithmic Culture, University of Minnesota Press, Minneapolis.
Hochschild, A. R. (1983) The Managed Heart: The Commercialisation of Human Feeling, University of California Press, Berkeley.
Lazzarato, M. (1996) “Immaterial Labor”. Virno, P. ve Hardt, M. (der) Radical Thought in Italy içinde University of Minnesota Press, Minneapolis, 133–51.
Mosco, V. (2004) The Digital Sublime: Myth, Power, and Cyberspace, MIT Press, Massachusetts.
Mosco, V. (2014) To the Cloud: Big Data in a Turbulent World, Paradigm Publishers, Boulder.
Nakamura, L. (2009) “Don’t Hate the Player, Hate the Game: The Racialization of Labor in World of Warcraft”, Critical Studies in Media Communication, 26(2): 128–144.
Noble, S. (2013) “Google Search: Hyper-Visibility as a Means of Rendering Black Women and Girls Invisible”, Invisible Culture: 19.
Pasquale, F. (2015) The Black Box Society: The Secret Algorithms That Control Money and Information,Harvard University Press, Cambridge.
Scholz, T. der. (2013) Digital Labor: The Internet as Playground and Factory, Routledge, New York.
Schiller, D. (1999) Digital Capitalism: Networking the Global Market System, MIT Press, Cambridge.
Terranova, T. (2004). Network Culture: Politics for the Information Age, Pluto Press, Londra
İçindekiler
3 – 8
8 – 27
İnsan sermayesinin kaynağı: Maddi olmayan emek
Utku Özmakas
27 – 57
“Dijital kapitalizm”in iletişim alanındaki izleri: Üretim, dolaşım, emek ve tüketim süreçleri
Zafer Kıyan
57 – 74
Dijitalleşen emek süreçlerinde mühendislik pratiğinin dönüşümü
Ezgi Pehlivanlı Kadayıfçı
74 – 92
Emek piyasasındaki bölünme: Türkiye’de çağrı merkezi sektörü
Ayşe Nur Ökten
Ebru Seçkin
92 – 124
AleviWeb: Siberuzayda “sanal ve gerçek bir toplum”
Gülbin Özdamar Akarçay
124 – 158
Türkiye’de Twitter’da trol kültürü
Eray Koca
Tuğrul Çomu
Şule Karataş
Mutlu Binark
158 – 165
Nick Dyer-Witheford ile söyleşi
Ergin Bulut
165 – 171
Tiziana Terranova ile söyleşi
Ayhan Ayteş
171

Türkiye’de Hackathonların Gelişimi

Ocak 3, 2016

Yazan: Burak Arıkan

Hackathonlar Türkiye’de nasıl başladı, kimler ne amaçla düzenledi, bugün nasıl evrilmeli

Hackathon, hack + maraton kelimelerinin birleşiminden türetilmiş, katılımcıların 24 saat ya da 48 saatlik bir sürede çeşitli amaçlara yönelik, yeni teknolojik araçları keşfederek, prototipler geliştirdiği bir etkinlik türü. 2000’lerin başında teknoloji icat etme kültüründen ortaya çıkan hackathonlar [1] genellikle programlama, tasarım, ürün geliştirme gibi farklı teknik becerilere sahip katılımcıların bir araya gelmesiyle cereyan ediyor. Hackathonlar pek çok katılımcı için hayatın rutinlerinden çıkarak kısa sürede yeni teknolojileri deneyerek öğrenme, icatlar geliştirme ve konuyla ilgilenen diğer katılımcılarla tanışma ve ortak iş yapma imkanı sağlamakta.

200o’li yılların ortasında hackathonlar çoğunlukla Amerika’da özellikle risk yatırımcılarının hızlıca yeni teknolojileri deneme, yatırım fikirleri bulma, girişimcileri keşfetme gibi ihtiyaçlarını karşılamak için kendilerinin düzenlediği ya da sponsor olduğu etkinlikler olmaya başladı.

2010 yılından itibaren dünyada hackathonlar sadece temel teknoloji kategorilerine odaklı olmaktan çıkıp, müzik, televizyon, mobil, biyoinformatik, uzay, eğitim, sağlık, yönetişim gibi çok farklı alanlara yayıldı. Tabii bu seyir bilişimin artık çok daha derinlemesine hayatın içine gömülmesinden kaynaklanıyordu.

Türkiye’de düzenlenen hackathonlar tablosu için veri kaynakları yazının sonunda.

Türkiye’de hackathonlar ilk defa 2012 yılında mobil uygulama konulu bir etkinlikle görülmeye başlandı. 2013 yılında 2 mobil hackathon daha yapılırken, PayPal Türkiye ofisi küresel bir yarışmanın parçası olarak finans odaklı bir hackathon gerçekleştirdi. ABD Ankara Büyükelçiliği ise ODTÜ Teknokent ve Google Türkiye ofisini yanına alarak bir girişimcilik hackathonu düzenledi. Ayrıca İTÜ IEEE Öğrenci kolu İTÜ Yazılım Maratonu’nun ilkini başlattı.

2014 yılında bankalar kendi markalı hackathonlarını gerçekleştirmeye başladılar. ABD İstanbul Başkonsolosluğu bu sefer Yaratıcı Fikirler Enstitüsü ile bir araya gelerek TSRRF adında İstanbul’da ikinci bir girişimcilik hackathonu gerçekleştirdi. İTÜ Yazılım Maratonu’nun ikincisi düzenledi. San Francisco’dan Türkye’li Koding firması büyük ödüllü yarışma şeklinde bir sanal hackathon düzenledi. İlk “büyük veri” hackathonu Ankara’da Bilkent Cyberpark’ta T2 yazılım firması tarafından yapıldı.

İTÜ Yazılım Maratonu’na sponsor olan büyük sermayeli şirketler.

2015 yılında Türkiye’de artık hackathonlar bir trend haline gelmişti. Özellikle iyi yazılımcı bulmakta zorlanan bankalar bir bir hackathon düzenleyerek “insan kaynağı”na erişmeye çalışıyordu. Bankaları e-ticaret firmaları ve ağırlıkla e-ticarete ve sosyal medya reklamcılığına yatırım yapan risk yatırımcıları takip etti. Bu tür ödüllü yarışmalı hackathonlar bir kısım genç alaylı -henüz üniversiteden mezun olmamış ama kendini yetiştirmiş- yazılımcı için kariyer fırsatı olurken, bir kısım için ise yaratcılıktan uzak içi boşalmaya başlamış bir alan olarak görülmeye başlandı. Bu şekilde insan kaynağı arayan büyük sermayeli şirketler sponsorluk mekanizmasını kullanarak üniversite çevrelerinde gerçekleşen diğer hackathonlara da yayılmaya başladılar. İTÜ Yazılım Maratonu dev sponsorların olduğu büyük ödüller veren bir hackathona dönüştü. Bu yıl aynı zamanda Google Türkiye ofisinin Türkiye’de 10 şehire yayılan Hacking Fest dediği etkinliklere sahne oldu. Ayrıca çeşitli kurumlar kendi içinde yeni fikirler denemek için de hackathonlar düzenlemeye başladılar.

Böyle bir ortamda, 2015’in Eylül ayında Graph Commons ağ haritalama platformu olarak, ilk defa Yapısal Gazetecilik ve Ağ Haritalama Hackathonu isminde gazetecilik ve sivil toplum odaklı, sponsorsuz, yarışmasız, kendi imkanlarımızla, Mimarlar Odası’nın Karaköy’deki yerinde bir hackathon gerçekleştirdik. Teknolojik olarak “büyük veri” kategorisine girebilecek bu etkinlikte, yazılımcılar, gazeteciler, araştırmacılar beraber çalışarak insan hakları, sivil toplum, ve hak gazeteciliği alanlarında kritik konulara dair verileri modellediler, ağ haritaları yaptılar ve çeşitli kaynaklardan büyük veri toplayabilen veri araçları geliştirdiler.

Hackathon, özünde yeni amaçlar için yeni araçlar geliştirmek isteyen kişilerin buluşmasını sağlayan faydalı bir etkinlik formatı. Ancak Türkiye’de hackathonlar, interneti sadece e-ticaret ve sosyal medyadan ibaret gören, ve büyük sermayenin kendine insan kaynağı devşirmek için desteklediği yoz bir tekno-kültürün boyunduruğu altına girme eğiliminde. Neyse ki hackathonlar isteyen herkesin kendi imkanlarıyla kolayca düzenleyebileceği bir etkinlik biçimi. Dolayısıyla, okulda, mahallede arkadaşlarınızla park forumu düzenler gibi kolayca bir hackathon düzenleyip kendi topluluğunuzun dert edindiği konular için araçlar geliştirebilir, beyin fırtınaları başlatabilirsiniz.

Buraya kadar okuyup ilgilendiyseniz, bir duyuruyla bitirelim.

2016 yılının ilk hackathonu “Ağ Verisinin Yaratıcı Kullanımı” Ocak 9–10 haftasonu ATÖLYE İstanbul’un Bomonti’deki mekanında gerçekleşecek. Graph Commons tarafından düzenlenen bu hackathon, büyük verinin geleneksel kullanımdan farklı olarak, yeni alanlarda veri modelleme (bkz farklı graph örnekleri ve yapısal gazetecilik hackathonu) ve ağ verisiyle yaratıcı uygulamaların geliştirilmesini amaçlıyor. İlgilenenler hackathon sitesinden başvurabilir.

[1] https://en.wikipedia.org/wiki/Hackathon#Origin_and_history

[2] Türkiye’de düzenlenen hackathonlar tablosu için veri kaynakları:
http://webrazzi.com/etiket/hackathon
https://www.eventbrite.com/e/mobil-hackathon-bilisim-kurultay-2014-registration-13833419129
http://www.hurriyethackathon.com/
http://www.t2hackathon.com/
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.10151821380114016.1073741874.113422634015&type=1
https://www.facebook.com/events/1419561318298845/
https://www.youtube.com/watch?v=SDXa5Z3ZUd4
https://graphcommons.com/hackathons

Burak Arıkan hakkında: http://burak-arikan.com

Kaynak:https://medium.com/@arikan/türkiye-de-hackathonların-gelişimi-d4a1f6247562


Yeni Medya Eski İnsan TRT Radyo 1’de 4 Ocak’ta yayında…

Ocak 3, 2016

Yeni Medya Eski İnsan radyo pogramı şu konuları ele almayı amaçlamaktadır: yeni iletişim teknolojileri (İnternet, sosyal medya ortamları, dijital oyunlar, cep telefonları, tabletler ve semantik web vb.), geleneksel kitle iletişim araçlarından farklı bir şekilde gündelik yaşamımızı ve ekonomik-kültürel ve siyasi yaşamımızı etkilemekte, artık insan kuşakları “dijital yerli olanlar” veyahut “olmayanlar” olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu yeni iletişim teknolojilerinin, diğer bir deyişle “yeni medyanın” birey ve toplum üzerindeki etkisini hem olanaklar hem de riskler başlığı altında değerlendirmek gerekir. Bu programda da yeni medyanın sağladığı çeşitli olanaklar (eğitim, sosyal sermaye arttırımı, girişimcilik, tanıtım ve yayma, örgütlenme, aktivizm, yurttaş katılımı, yurttaş haberciliği vb.) ile çeşitli riskler (siber zorbalık, etik ihlaller, dijital gözetim, kişisel verilerin korunmaması, nefret söylemi, ticarileşme vb.) birlikte dünyadan ve Türkiye’den güncel bilimsel araştırmalar ile ele alınacak, böylece dinleyicilere yeni medya okuryazarlığı farkındalığı ile dijital bilgi ve beceri kazandırmak amaçlanacaktır. Yeni medya eksenli bu tartışmalarda Türkiye’den özellikle bilimsel çalışmaların ve araştırmacıların tanıtılması ve değerlendirilmesi de amaçlanmaktadır. Programı her Pazartesi TRT Radyo 1 de saat 11.00 de dinleyebilirsiniz.

trt-2

Programın Twitter hesabı @YeniOlanNe, e posta adresi için yenimedyaeskiinsan@gmail.com‘dur.


Hackathon: Ağ Verisinin Yaratıcı Kullanımı

Ocak 3, 2016

Hackathon 9-10 Ocak 2016, haftasonu iki tam gün.
ATÖLYE İstanbul, Bomonti
Adres: Merkez Mah. Silahşör Cad. Birahane Sok. No:1 Şişli, İstanbul Harita
Düzenleyen: Graph Commons

Günümüzde “büyük veri”nin bir türü olan ağ veri yapıları yaygın olarak e-ticaret ve sosyal ağ servislerinde tavsiye motoru, finans sektöründe fraud analizi, taşıma sektöründe rotasyon, güvenlik sektöründe soruşturma, akıllı şehirlerde gözetim, telekom sektöründe baz istasyonu yerleştirme, borsada tahmin yapma ve benzeri amaçlar için kullanılmakta.

Oysa ağ haritalama, karmaşık sistemleri anlamak ve kullanabilmek için bize hem görsel hem matematiksel olan, çok daha geniş kapasiteye sahip, ortak bir dil sağlamakta. Bu dil sayesinde, kapsamı ne kadar farklı olursa olsun herhangi bir sistemi nokta-çizgi diyagramlar halinde ağ verisine dönüştürebilir ve analizini kullanmaya başlayabiliriz.

Bir karmaşık konu ağ haritasına dönüştürülüp analize tabi tutulduğunda, normalde görünmeyen merkezi aktörler, organik kümeleşmeler, kümeler arası köprüler, dolaylı ilişkiler kolayca keşfedilebilir. Sonuçta, ağın içeriğine göre bu analiz çıktıları yeni uygulamalar geliştirmekte kullanılabilir.

Ağ Verisinin Yaratıcı Kullanımı hackathonu büyük verinin geleneksel kullanımdan farklı olarak, yeni alanlarda ağ verisi oluşturma (bkz farklı graph örnekleri ve yapısal gazetecilik hackathonu) ve ağ verisiyle yaratıcı uygulamaların geliştirilmesini amaçlar.

Özellikle şu iki türde çalışma yapılacaktır:

  1. Sivil toplum konularına dair dağınık verilerin modellenmesi ve çeşitli kaynaklardan toplanarak ağ verisine dönüştürülmesi.
  2. Ağ verilerini kullanan yaratıcı uygulamalar geliştirilmesi.

“Eli kod tutan” kişilerden oluşacak hackathon katılımcıları, bir yanda ağ haritalama ve analizi konusunda bilgi ve becerilerini geliştirirken, diğer yanda alanında uzman mentörlerin desteğiyle tekrar tekrar kullanılabilir araçlar üretecekler.

Hackathon üç aşamada gerçekleşecek:

1. Ağ Modelleme ve Beyin Fırtınası

Kağıt kalemle beyin fırtınası şeklinde yapılacak bu aşamada, öncelikle alandaki önemli aktörler ve aralarındaki kritik ilişkiler tartışılarak belirlenecek. Ardından, aciliyet gerektiren sorular ve aranan cevaplar netleştirilecek. Son olarak, nasıl araçlar geliştirilebileceği konusunda kararlar verilecek.

2. Araç Geliştirme

Katılımcıların isteğine göre:

  • a) geliştirilen ağ modellerine göre programatik olarak veri derleyen araçlar geliştirilecek,
  • b) varolan ya da oluşturulan ağ verisini kullanan uygulamalar geliştirilecek.

Neo4j ve Graph Commons gibi var olan graph yazılımlarından faydalanıp veri modelleri yaratılacak ve hedeflenen araçlar için prototipler oluşturulacak. Javascript, Python, Ruby, PHP, Java, .NET, HTML/CSS vb yatkın olduğunuz araçlarla geliştirilecek uygulamaların ilk prototipleri aynı gün içerisinde çalışır hale gelecek ve ikinci gün iyileştirilecek.

Veri derleme araçları ile oluşturulan ağ verileri Graph Commons platformuna API ya da import yoluyla yüklenerek interaktif ağ haritaları yaratılacak, okumaya ve analize tabi tutularak tartışılacak. API kullanarak ya da başka şekillerde yaratılan uygulamalar sunuma hazır edilecek.

3. Sunumlar

İkinci gününün sonunda, yapılan çalışmalar herkese açık olarak sunulacak. Hem haritaların veri modeli hem geliştirilen araçlar nasıl işliyor beraber incelenecek. Yapılan işlerin daha gelişkin versiyonlarında neler yapılabilir tartışılacak.

Katılım

Kimler katılmalı?

Bilgisayar programlayabilen (backend, frontend, veri analiz, görselleştirme, ya da başka türlerde), yetenekleriyle yaratıcı ve eleştirel uygulamalar geliştirmek isteyenler, ve özellikle sivil toplum alanına ilgi gösterenler.

Katılımcılar nasıl faydalanacak?

  • Büyük veri (“big data”) ile yaratıcı çalışma becerilerini geliştirme,
  • Ağ haritalama, okuma, ve analizini öğrenme,
  • Bilgi mimarisi ve ilişkisel düşünme yeteneklerini iyileştirme,
  • Programlama yeteneklerini sivil toplum alanında etkin kullanma,
  • Bu konularla ilgilenen diğer programcılarla ve mentörlerle tanışma imkanı.

Katılım başvurusu

Katılım ücretsizdir. Yer sınırımız olduğundan, başvuru formunu doldurup gönderdikten sonra katılımınız hakkında sizle iletişime geçilerek bilgi verilecek.

Hackathon Programı

Hackathon çalışmaları sırasında teknik mentörlere soru sorma danışma imkanı olacaktır.

Birinci gün (9 Ocak Cumartesi)

09:30 – 10:00 Kayıt & Kahve

10:00 – 10:40 Giriş – Burak Arıkan

  • Ağ haritalama nedir, nasıl yapılır? (15dk)
  • Ağ verisi nasıl kullanılır? (15dk)
  • Soru & cevap (10dk)

10:40 – 11:00 Graph Commons API – Ahmet Kızılay

11:00 – 12:00 Çalışma grupları oluşturma ve beyin fırtınası

12:00 – 13:00 Yemek arası

13:00 – 13:30 Neo4j / Cypher Sunumu – Tuna Vargı

13:30 – 18:00 Araç geliştirme

18:00 – 19:00 İlk prototiplerin incelenmesi

İkinci Gün (10 Ocak Pazar)

09:30 – 10:00 Kahve

10:00 – 11:00 Prototiplerin gözden geçirilmesi ve geribildirim

11:00 – 16:00 İyileştirme Çalışmaları

16:30 – 18:30 Sunumlar (herkese açık)

Konular & Kaynaklar

Sivil toplum konularına dair bilgileri ve kaynakları 2015 Eylül Hackathonu‘ndan bulabilirsiniz.

Adres ve Harita

ATÖLYE İstanbul
Merkez Mah. Silahşör Cad. Birahane Sok. No:1 Şişli, İstanbul