YÜZ TANIMA TEKNOLOJİLERİ DİJİTAL GÖZETİMİ DERİNLEŞTİRİYOR!!!

Ekim 24, 2019

 

edrimember_alternatifbilisim

Uzunca bir süreden bu yana yüz tanıma teknolojilerini Asya Ülkeleri, Amerika, Rusya ve bazı Avrupa devletlerinde güvenlik v.b. sebeplerle kullanıldığını yada kullanılması için girişimlerde bulunulduğunu son dönemde oldukça sık duymaktayız. Yüz tanıma, bireyin yüzünü kullanarak kimliğini tespit veya teyit etme yöntemidir. Yüz tanıma sistemleri, insanın yüzündeki spesifik, ayırt edici detayları kullanır. Gözlerin arasındaki mesafe veya çenenin şekli gibi bu detaylar, matematiksel ifadelere dönüştürülüp yüz tanıma veri tabanındaki diğer yüzlerle karşılaştırır. Belirli bir yüzün verileri genellikle “yüz şablonu” diye bilinir ve sadece bir yüzü diğerlerinden ayırt edebilecek detayları içerdiğinden fotoğraftan farklıdır.

Bazı yüz tanıma sistemleri, bilinmeyen kişiyi birebir eşleştirmekten ziyade bilinmeyen kişi ile veri tabanındaki yüz şablonlarını karşılaştırıp, yaklaşık eşleşme skorunu hesaplamak için tasarlanmıştır. Bu sistemler sadece tek bir sonuç getirmek yerine birkaç olası eşleşmeyi, doğru eşleşme ihtimaline göre sıralar. Bunun içinde farklı algoritmalar kullanır.

Yüz tanımanın sık kullanılmasına ve teknolojideki ilerlemeye rağmen yüz tanıma verilerinin hatalı olma eğilimi vardır. Hatta FBI, kendi mahremiyet değerlendirmesinde, sistemin aynı kişinin diğer fotoğraflarını doğru bir şekilde tespit etmek için yeteri kadar güvenilir olmayabileceğini ve yanlış tanımlamaların oranının artmasına neden olacağını kabul etti.

Ayrıca, yüz tanıma ifade özgürlüğünü kullanan kişileri hedef göstermek için de kullanılmıştır. Yakın gelecekte, yüz tanıma teknolojisi muhtemelen çok daha yaygın olacaktır. Bu teknoloji bireyin dışarıdaki her hareketini, araçları plakalarından tespit eder gibi, takip etmek için kullanılabilir. Gerçek zamanlı yüz tanıma şimdiden diğer ülkelerde kullanılmakta ve hatta Birleşik Devletler’de ve ülkemizde de Pasolig uygulaması ile birlikte spor etkinliklerinde dahi kullanılmaktadır.

Bu teknolojinin ticari hizmetler, devlet idaresi ve polislik hizmetleri için artan kullanımını biliyoruz. Ancak bu teknoloji, kitle gözetimi ve politik kontrol yeteneğine sahip güçlü bir entegre ağa dönüşmüştür. Yüz tanıma şimdi insan kimliği, davranış değerlendirmesi ve tahmine dayalı analiz için kullanılıyor.

Diğer biyometrik teknolojilerin aksine, yüz tanıma özelliği tüm şehir alanlarını inceleme, onlarca veya yüzbinlerce insanın kimliğini aynı anda yakalama yeteneğine sahiptir. Dünya genelinde yüz görüntülerinin toplanmasında ve yüz tanıma tekniklerinin kullanımında toplumda önyargı, zorlama ve sahtekarlık hakkında son zamanlarda yapılan alarm raporlarına da dikkat çekmek istiyoruz. Görüntüler gerek devlet yetkililerince, gerekse özel şirketler tarafından zorunlu izinle veya izinsiz olarak tehlikeli bir şekilde toplanmakta ve kullanılmaktadır.

Bu konu ile ilgili geçtiğimiz günlerde Arnavutluk’ta gerçekleşen Uluslararası Gizlilik Ve Veri Koruma Komisyoncuları Konferansında EFF (Elektronic Frontier Foundation)

  1. Ülkeleri, kitlesel gözetim için yüz tanıma teknolojisinin daha fazla konuşlandırılmasını askıya almaya çağıran
  2. Ülkelere, kişisel verilerin yasal olarak elde edilip edilmediğini tespit etmek ve yasadışı bir şekilde elde edilen verileri imha etmek için tüm yüz tanıma sistemlerini incelemelerini tavsiye eden;
  3. Ülkeleri, temel hakları korumak ve bu teknolojinin daha fazla kullanılmasından önce yasal yükümlülüklere uymak için gerekli yasal kuralları, teknik standartları ve etik kuralları oluşturmalarını isteyen;

bir deklerasyon yayınlanması girişiminde bulundu ancak bu talepler konferansta kabul görmedi.

Alternatif Bilişim Derneği olarak imzalamış olduğumuz ortak moratoryum metnini https://thepublicvoice.org/ban-facial-recognition/ adresinden Türkiye de bilişim alanında faaliyet gösteren tüm sivil toplum kuruluşlarını ve kişileri imzalamaya davet ediyoruz.


Koreli Ergenlerin Yüzde 96’sı Akıllı Telefon Kullanıyor

Ekim 17, 2019

Yazan: Kim Rhan

Çeviren ve Özetleyen: Beren Kandemir

Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan bir raporun işaret ettiği sonuçlara göre, Kore’de orta dereceli okul öğrencilerinin %95’inden fazlası, günde iki saatin üzerinde akıllı telefon kullanıyor.

Kore Enformasyon Toplumu Geliştirme Enstitüsü (Korea Information Society Development Institute) tarafından hazırlanan rapora göre 2018 yılı itibariyle orta okul öğrencilerinin %95.9’u ve lise öğrencilerinin %95.2’si akıllı telefon sahibi.

Ayrıca bu ortalamalar, tüm yaş gruplarındaki ortalama akıllı telefon yaygınlığı olan yüzde 87.2’den de daha yüksek.

İlkokul öğrencileri arasında akıllı telefon kullanım yaygınlığı, birinci ve üçüncü sınıf aralığı için %37.8, dördüncü ve altıncı sınıf aralığı için ise %81.2 oranında. Bu ortalamalar ayrıca 2015’in sırasıyla %25.5 ve %59.9 olan ortalamalarından da daha yüksek rakamlara işaret ediyor.

Raporun sonuçlarına göre, akıllı telefon kullanım süreleri bazında en yüksek kullanım oranı günde 144 dakika ile orta okul öğrencilerinde görülüyor. Orta okul öğrencilerini, günde 135 dakika ortalama ile lise öğrencileri takip ediyor. Bu sonuçlar aynı zamanda tüm yaş gruplarını kapsayan telefon kullanım süresi ortalaması olan 113 dakikanın da üzerinde.

Raporun sonuçları ayrıca; çocukların akıllı telefon kullanımlarının dört ve altıncı sınıf aralığına ulaştıklarında iki katından fazlasına çıktığına işaret ediyor. Birinci ve üçüncü sınıf aralığındaki öğrenciler günde 45 dakika akıllı telefon kullanırken, dördüncü ve altıncı sınıf aralığındaki öğrencilerin akıllı telefonlarında geçirdikleri süre ortalama 105 dakika.

Raporda, dördüncü ve altıncı sınıf aralığının, çocukların akıllı telefona bağımlılık düzeylerinin arttığı bir zaman dilimi olduğu ve bu nedenle hem ebeveynler hem de okullar tarafından söz konusu cihazların doğru kullanımına yönelik yönergeler sağlanması gerektiğine de dikkat çekiliyor.

Bunun yanında akıllı telefon sahibi olanlar arasında hemen hemen tüm lise öğrencileri diyebileceğimiz, yüzde 98.9’luk bir kısmın, KakaoTalk gibi mobil mesajlaşma uygulamalarını kullandıkları aktarılıyor. Bu uygulamaların kullanım oranı; dördüncü ve altıncı sınıf arası yüzde 88.8, birinci ve üçüncü sınıf aralığında ise yüzde 76.8 ile, ortaokul öğrencileri geneli düzeyinde ise yüzde 94.5 olarak görülüyor.

En sık kullanılan uygulamalar olarak; ilkokul çocuklarının oyunlar, messenger uygulamaları ve video platformları seçerken, ortaokul öğrencilerinin oyunlar, mesajlaşma uygulamaları ve webtoonları*, lise öğrencilerinin ise, mesajlaşma uygulamaları, oyunlar ve sosyal medyayı tercih ettikleri belirtiliyor.

*Webtoon, Kore’de oldukça yaygın olan, çevrimiçi ortamda yayınlanan çizgi hikâyelerdir.

Kaynak: http://www.koreatimes.co.kr/www/nation/2019/10/113_277023.html

 


Yeni Medya Çalışmaları IV. Ulusal Kongre Genel Değerlendirme ve Sonuç Bildirgesi

Ekim 7, 2019

4-5 Ekim 2019 tarihlerinde Alternatif Bilişim Derneği tarafından gerçekleştirilen Yeni Medya Çalışmaları IV. Ulusal Kongre’si, “YENİ EŞİTSİZLİKLER” temasıyla günümüzün anti-hümanist yapılanışını ve işleyişini yeni iletişim teknolojileri/dijital teknolojiler bağlamında irdelemek amacıyla yola çıkmıştır.

Bu amaç doğrultusunda, ‘toplumsal cinsiyet, sınıf ve etnisite gibi konular başta olmak üzere eşitsizliğin yenisinin olup olamayacağı; yeni eşitsizlikle mücadele; gerek küresel gerekse yerel ölçekte dijital/yeni eşitsizliklerin eğitim, kültür, ticaret gibi alanlarda ne gibi görünümler yarattığı; yeni eşitsizlikleri irdelemede mevcut ve geliştirilecek yöntemlerin ve yaklaşımların neler olabileceği; dijital uçurumun, veri eşitsizliğinin ve algoritmaların neden olduğu eşitsizlikler ve bu eşitsizliklerin aşılması için geliştirilmesi gereken tekno-kültürel politikalar; yaratıcı endüstrilerin, yapay zekanın, arttırılmış gerçekliğin ne tür yaratıcı üretimlere neden olabileceği; dijital teknolojilerin bilgi üretim ve tüketim süreçlerinde sunduğu fırsatlar ve kayıplar; yeni eşitsizliklerin haber üretim ve tüketim pratikleri üzerindeki etkileri; yeni eşitsizliklerin teknoloji dolayımıyla ekoloji üzerinde yarattığı/yaratacağı etkiler; dijital teknolojilerin sanatsal üretim alanında resmettiği görüngüler’ gibi birçok konuya odaklanmıştır.

Sonuç olarak;

“YENİ EŞİTSİZLİKLER” temalı Kongre, iki gün sürmüştür. Kongre’de 15 oturumda 77 araştırmacı tarafından 60 bildiri sunulmuş ve 10 araştırmacı 6 atölye düzenlemiştir. Kongrenin geniş ölçekli bir katılımla gerçekleşmesini ve amacına ulaşmasını sağlayan ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinden ve üniversitelerinden (Ankara, Akdeniz, Anadolu, Ankara Hacı Bayram Veli, Atılım, Bahçeşehir, Başkent, Beykent, Bilecik Şeyh Edebali, Bilkent, Çukurova, Doğuş, Ege, Hacettepe, İstanbul Bilgi, İstanbul Gelişim, İstanbul Kültür, İstanbul, Kadir Has, Kırklareli, Kocaeli, Marmara, Mersin, Sivas Cumhuriyet, Süleyman Demirel, University of Gröningen, Yeditepe ve Yıldız Teknik Üniversitesi, Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü) araştırmacılara/bilim insanlarına bilimsel desteklerinden; İzmir Barosu, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı, Senex Lisansüstü Yaşlılık Çalışmaları Kongresi, Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği ve Veri Okuryazarlığı Derneği gibi kurumlara ve STK’lara ise maddi ve manevi desteklerinden dolayı sonsuz teşekkür ediyoruz. Ayrıca Kongre sürecinde kayıt masalarında, salonlarda, atölyelerde çalışan, görüntüleme ve kayıt işlemlerini yürüten ve bunları sosyal medya ortamlarına taşıyan öğrencilere de sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Kongrenin açılış konuşmasını Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Av. Faruk Çayır yapmıştır. Yeni medyanın sunmuş olduğu olanaklara, internet ortamında yaşanan hak ihlallerine, yeni iletişim teknolojilerinin yeniden ürettiği her türlü ayrımcılığa, siyasal iktidarın, barışı arayan akademisyenlere 2016 yılından itibaren uygulamaya başladığı onur kırıcı muameleye kadar geniş bir yelpazede düşüncelerini bizimle paylaştı.

Alternatif Bilişim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Tezcan Durna, YMK üçüncü kongresinde kurumsal akademi ile yaşanan sorunlardan dolayı bağımsız bilimsel toplantı düzenlemenin ve özgür düşünce paylaşımının önemine dikkat çekerek, aralarında Barış İmzacılarının da bulunduğu pek çok değerli akademisyenin akademiden uzaklaştırılmasının üniversitelerde ciddi bir kırılma yarattığını dile getirdi. Bu koşullar altında Alternatif Bilişim Derneği gibi yeni medya mecralarının hak ve eşitlik odaklı tartışılmasına zemin ve platform yaratan sivil toplum kuruluşlarının özgür bir akademik tartışma yapabilmeye olanak tanımasının çok değerli olduğuna dikkat çekti.

Kongreye davetli konuşmacı olarak katılan Elisabetta Costa ise “Sosyal Medya ve Toplumsal Eşitsizlik: Etnografik Bir Yaklaşım” başlıklı bir konuşma yaptı. Sosyal medyanın toplumsal eşitsizlikleri ve hiyerarşik ilişkileri dönüştürme ve desteklemedeki rolüne değinen Costa, Mardin`deki Kürt ve Arap gençler ile Kuzey İtalya’daki Kürt göçmenler üzerine yaptığı araştırmasının sonuçlarını bizimle paylaştı. Sosyal medya ortamlarının insan eylemlerine yönelik yeni olanaklar yarattığına değinen Costa, aynı zamanda bu ortamların eşitsizlikler de ürettiğini vurguladı.

Kongre, yeni iletişim teknolojilerine temelli yeni medya ortamlarının, bilgi eşitsizliğini ve dijital uçurumu keskinleştirdiğini açıkça ortaya koymuştur. Bilginin ya da verinin yerel ve küresel ölçekte hareketinin, geleneksel eşitsizlikleri yeniden ürettiği, ilaveten yeni eşitsizlikler yarattığı ön plana çıkmıştır. Aynı şekilde iletişim teknolojilerini üretenler ile tüketenler arasındaki mücadelenin şiddetle devam ettiği ve bunun da küresel düzlemde iktisadi, siyasi ve kültürel açıdan eşitsizlikler yarattığını ve mevcut eşitsizlikleri devam ettirdiğini açık kılmıştır. Yeni iletişim teknolojileri, yaşamın her alanında eşitsizlikleri devam ettirmektedir. Erişim uçurumu, beceri uçurumu ve kullanım farklılıklarından kaynaklanan kullanım uçurumu bu eşitsizliklerin başlıca kategorileridir. Teknolojinin üreticisi ve/veya tüketicisi olmak, dijital içeriğin üreticisi ve/veya tüketicisi olmak yalnızca toplumsal düzeyde değil global düzeyde de ülkelerin eşitsizlik seviyesini etkilemektedir. Tüm eşitsizlikler kuşkusuz sıraladığımız bu süreçler arasındaki diyalektiğin sonucunda cereyan etmektedir.

Şimdi Kongre’nin sonuçlarını başlıklar altında değerlendirmek gerekirse;

  • Toplumsal Cinsiyete Dayalı Eşitsizlikler: Geleneksel kitle iletişim araçlarıyla toplumsal cinsiyet üzerinden idealize edilerek ticarileştirilmeye çalışılan beden politikaları, yeni medya ortamlarında da benzeri şekilde devam ederek, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini yeniden üretilmektedir. Yeni medya ortamları, ev içi emek gibi kadın emeğini iktisadi sermayeye dönüştürme potansiyeli taşımasına rağmen bunu da yine toplumsal cinsiyetçi bir bakış açısıyla gerçekleştirmektedir. Kadınlara yüklenen cinsiyetçi kalıp yargıların, iş yapma pratiklerinin Instagram, Facebook gibi platformlarda devam ettiği üzerinde durulmuştur.
  • Demografi Temelli Eşitsizlikler: Yeni iletişim teknolojileri, teknolojiye ulaşma ya da içeriğini kullanma açısından var olan demografik eşitsizlikleri de sürdürmektedir. Yeni iletişim teknolojileri kuşaklar arası bölünmeyi giderek arttırmış ve hatta kuşaklar arası zaman aralığını daraltmıştır. Teknoloji kullanımında toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklere ilaveten, yaşa, yaşanan kültüre ve coğrafyaya, eğitim düzeyine, etnisiteye, mesleğe vb. göre eşitsizlikler mevcuttur. İktisadi, siyasi ve etnik bağlamda egemen grupların, eğitimli kesimlerin, gençlerin, kent merkezlerinin yeni iletişim teknolojilerine ulaşmada ya da bu teknolojileri kullanmada daha avantajlı konumda oldukları anlaşılmıştır.
  • Katılımcı Kültürün Kısmen Özendirilmesi: Yeni iletişim teknolojileri, katılımcı kültürü özendirmektedir. Alternatif medya ortamları görece iktidardan bağımsız olmayı başarabilmektedirler. Fakat iktidarın bu oluşumları denetim altına almaya, kendi düşünsel eksenine çekmeye yönelik girişimlerinin devam ettiği ve kısmen başarıya ulaştığı anlaşılmıştır. Ayrıca geleneksel medya araçlarıyla seslerini duyuramayan dezavantajlı grupların sosyal medya aracılığıyla seslerini kısıtlı da olsa duyurabildikleri yönünde bir görüş oluşmuştur. Yeni medya ortamları, birçok grubu ağ üzerinden örgütlediği gibi, hak ihlallerine uğrayan ve günümüzün de temel sorunlarından birisi olan göçmenleri, mültecileri ve sığınmacıları da bir araya getirebilmekte, sosyal bağları güçlendirebilmekte, yerel halk ile ilişkilerini geliştirebilmektedir. Ama aynı zamanda yerel halk arasında dolaşan ve özellikle de televizyon aracılığıyla pekiştirilen ırkçı ve kötü-öteki söylemlerini pekiştirdiği ve yeniden ürettiğine de dikkat çekilmiştir.
  • Kapitalizmin Giderek Güç Kazanması: Küreselleşmeye hız kazandıran ve küreselleşme söylemlerini olumsallık bağlamında yansıtan aktör ülkeler, aynı zamanda dijital teknolojilerdeki gelişmelerin motor gücü konumundadırlar. Bu aktör ülkeler, dijital toplum öncesi dönemlerden kalma küresel iktisadi ve siyasi dengesizliği devam ettirmektedirler. Doğu-Batı, Kuzey-Güney gibi hem kültürel hem de teknolojik bölünmeyi, dijital teknolojileri üreterek, dağıtarak ve içerik oluşturarak yeniden üretmektedirler. Batı merkezli teknolojik belirlenimcilik gücünü hala korumakla birlikte, Uzak Doğu’daki alternatifleriyle güçlü mücadelelere girmiş durumdadır. Örneğin platform kapitalizmi günümüzde önemli bir mücadele alanıdır. Ayrıca yeni iletişim ortamlarının gerek donanım gerekse içerik olarak dünya genelindeki dengesiz hareketliliğinin dışlanmış grupları, coğrafyaları ya da toplumları daha da dışlayacağı açığa kavuşmuştur.
  • Dijital Gözetim ve Yönetişim: Teknoloji üreticisi küresel şirketler (Google, Facebook ve Twitter gibi), enformasyon üzerinde tekel kurduklarından dolayı dünyanın veri akışını kontrol edebilmekte ve bu verileri gerektiğinde kullanarak dünya düzenini kendi yaşam dünyasal bakış açılarından kurgulayabilmektedirler. Bu durum, yeni bir eşitsizlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu şirketler, depoladıkları verileri yeri geldiğinde paylaşabilmekte ve böylece gözetimi küresel ölçeğe taşıyabilmektedirler. Yine arama motorlarının “kişiselleştirilmiş arama” gibi teknikleri, bireyleri farklı yankı odalarına hapsederek kutuplaşmaya neden olmaktadır. Burada vurgulamamız gereken diğer bir nokta ise, reklam şirketlerinin, yeni iletişim teknolojileri aracılığıyla kullanıcıların verilerine ulaşması, onları depolaması ve böylece de veri gözetimi olgusunu üst düzeye çıkararak güvensiz bir ortam yaratmasıdır.
  • Dijital Kültür: Ütopya vs. Distopya: Yeni medya içerikleri, kültür endüstrisinin alanı işgal etmesinden dolayı, izleyicilerle/kullanıcılarla gereken düzeyde buluşma şansını yakalayamamaktadır. Çoğulcu ve çok sesli bir ortam yaratma söylemiyle yola çıkan yeni iletişim teknolojileri/yeni medya, algoritmaları da kullanarak aksine bir hareket sergilemiş ve dijital eşitsizliği ve doğru ve güvenilir bilgiye erişimi sorunlu hale getirmiştir.
  • Yeni Medyada Araştırma Yapmak ve Araştırmacı Olmak: Yeni iletişim teknolojileri, araştırma alanlarında ve araştırmacılar arasında, bu teknolojileri kullanma pratiği/becerisi bağlamında yeni eşitsizlikler üretmiştir. Bilim insanlarının kültürel sermayelerini farklılaştırarak, akademide kültürel ya da teknik sermaye üzerinden bir bölünmeye neden olmuştur. Ayrıca yeni iletişim teknolojilerince sunulan bilgilerin, bilimsel üretim sürecinde karşılaşılan dikkat dağınıklığını artırıcı bir etkiye neden olduğu sonucuna da ulaşılmıştır. Bilimsel araştırmalar için gereken bilgilere erişim, yeni iletişim teknolojileriyle daha elverişli hale gelse de araştırma verilerine ulaşmanın maliyeti giderek artmıştır. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelerin araştırmacılarını olumsuz yönde etkileyerek, bilimsel çalışma üretim süreci üzerinde ve küresel ölçekte bir eşitsizlik yaratmıştır. Öte yandan, yeni iletişim teknolojileri, bilimsel araştırmaların yöntemsel olarak çeşitlenmesine neden olmuş, veri toplamada ve işlemede yenilikler yaratmıştır. Konularla ilgili literatür incelemeleri kolaylaşmış ve yeni araştırmaların yapılabilmesine olanak sağlayacak ya da araştırmaları kolaylaştıracak altyapılar inşa ettiği de tartışılan konular arasında yer almıştır. Kongrede sunulan bildirilerde dikkatimizi çeken noktalardan biri, saha araştırmalarının artmış olmasıdır. Yanı sıra araştırmalardaki örneklemlerin çeşitlendirilmiş olması da olumlu bir sonuç olarak göze çarpmaktadır. Ama saha araştırmalarında kullanıcı pratiklerinin çok da göz önünde bulundurulmadığı ve sahadan elde edilen verilerin politik ve sosyolojik bağlama yerleştirilmediği dikkat çekmiştir. Ayrıca yeni medya araçlarını kullanarak disiplinlerarası bir yaklaşımla büyük veri üzerinden analizler yapılmadığı da gözlemlenmiştir.
  • Dijital Beceriler ve Okuryazarlıklar: Yeni medya, misenformasyon, dezenformasyon, asimetrik bilgi, gündelik yaşama giren oyunlar/yazılımlar gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunların aşılmasında, yeni medya ortamlarının yönetilmesi ve denetlenmesi değil, medya okuryazarlığının ya da dijital teknoloji kullanma becerilerinin geliştirilmesi ve tüm düzeylerde eşitlenmesi gerekmektedir. İletişim Fakültelerindeki iletişim eğitiminin de eşitsizlikler bağlamında tartışılması ve öğrenciler arasında katılım eşitliği için politik bir yaklaşım geliştirilmesi gerekmektedir.
  • Yeni Medyada Habercilik Pratiklerini Düşünmek: Yeni medya haberciliği, geleneksel haberciliğe göre başta hız ve erişilebilirlik açısından çeşitli fırsatlar sunsa da bilgiye erişim engellerini aşarak, sansür mekanizmalarından kurtularak, bilgiyi toplumsal yapıda daha eşit biçimde dağıtarak, geleneksel haber üretim ve tüketim pratiklerinin barındırdığı eşitsizlikleri tümüyle ortadan kaldırdığını söylemek olanaklı değildir. Veri gazeteciliği gibi yeni gazetecilik türlerinin, geleneksele göre fırsatlar yarattığı ama mevcut sorunları ya da eşitsizlikleri tümüyle yok etmediği, veri gazeteciliği gibi türlerin veri ile yaşam, gerçeklik arasındaki bağı basitleştirerek koparttığı şeklinde görüş oluşmuştur. İlaveten yeni medya ortamlarını kullanarak haber üretimi gerçekleştiren gazetecilerin, esnek emek sürecinin ağırlığını koruduğu gazetecilik alanında işgücü ve değer ilişkisi açısından eşitlikçi olmayan bir süreç içerisinde oldukları anlaşılmıştır. Ayrıca siyasi ve iktisadi baskıların yeni medya ortamlarında üretilen haberler üzerinde de egemenlik kurduğu tespit edilmiştir. Gazeteciler arasındaki kültürel, sosyal ve iktisadi sermaye farklılıklarının, sembolik sermaye açısından bir eşitsizlik yarattığı, özellikle teknik sermaye olarak nitelendirilen teknoloji kullanma becerisine sahip medya çalışanlarının ayrıcalıklı konuma ulaşarak eşitsiz bir işgücü görünümünün ön plana çıktığı dile getirilmiştir. Başka bir anlatımla yeni iletişim teknolojilerine paralel olarak ortaya çıkan gazetecilik pratiklerindeki değişimler, gazeteciler arasında eşitsizlikler üretmiştir. Ayrıca tiraj gibi tıklanma oranlarının yeni medya ortamlarının başarısını adil olmayan bir biçimde ölçmesi, SEO uygulamasının neden olduğu sorunlar da yeni eşitsizlikler yaratmaktadır. Fakat sunulan bildirilerin, yeni medya haberciliğinde mevcut eşitsizliklerin ortaya koyduğu sorunları ortadan kaldırmaya yönelik gelir modelleri üzerine odaklanmadığı da gözlemlenmiştir.
  • Kamusal Alan ve Yeni Medya: Yeni iletişim teknolojilerinin yarattığı yeni kamusal alan, beklentileri yeterli ölçüde karşılayamamıştır. Demokrasiyi geliştirme söylemiyle yola çıkan yeni medya, bazı durumlarda toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmiştir. Sosyal ağlar insanları yankı odalarına hapsetmekte ve bu durum kamusal alanı zayıflatmaktadır. Siyasal katılım üzerindeki eşitsizlikleri yeniden üretmiştir. Ayrıca ifade ve düşünce özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik hem politikalar hem de uygulamalar da kamusal alanda yurttaş katılımında eşitsizliği beslemektedir.

Bu sonuçlardan hareketle kongrede aşağıdaki öneriler ön plana çıkmıştır:

  • Hem dünyada hem de Türkiye’de İnternetin düzenlenmesine ilişkin yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Farklı ülkelerin bu düzenlemeleri nasıl ve hangi amaçlarla yaptığının saptanması için karşılaştırmalı tekno-siyasal çalışmalara ihtiyaç vardır. Ayrıca, tekno-siyasal politikaların geliştirilmesinde yurttaşların aktif özneler olarak süreçte yer alması ve bu doğrultuda araştırmaların yapılması ve akademisyenlerin olanaklar üzerine somut öneriler geliştirmesi gerekmektedir.
  • Dijital gözetim ve algoritmaların egemenliğine karşı alternatif teknolojilerin nasıl güçlendirileceği üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Karşı gözetim ve alternatif medya çalışmaları birbirinden beslenmelidir. Böylelikle dijital teknolojilerle birlikte iktidarın artan gözetim gücüyle mücadele edebilme kapasitesi artırılacaktır.
  • Ülkelerin siyasal kültürleri, çevrimiçi katılımı da şekillendirmektedir. İnternet aracılığıyla çevrimdışı ve çevrimiçi politik katılımın nasıl dönüştürülebileceğinin anlaşılması için farklı siyasal sistemleri ve kültürleri olan ülkelerden karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Yeni medya haberciliği, veri gazeteciliği gibi pratiklerle, yaşam ile veri arasındaki bağın politikleştirilmesi gerekmektedir.
  • Yeni medya araştırmaları, disiplinleri kesen bir anlayışla ve dijital teknolojilerin sunmuş olduğu imkanları da sınıfsal bir kavrayışla veri toplama ve analiz sürecine dahil eder nitelikte araştırma tasarımları planlamalıdır.
  • Küresel güç mücadelelerinin anlaşılmasında medya ve yeni medya çalışmalarının önemi giderek artmaktadır; bu nedenle disiplinlerarası çalışma ve işbirliklerinin artması gereklidir.
  • Yeni medya araştırmalarında, farklı coğrafyalarda, kültür ve dillerde ekosistemlerin varlığı göz önüne alınmalıdır.
  • Veri etiğiyle birlikte veri okuryazarlığı çalışmalarının ve uygulamalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.
  • Yeni medya çalışmalarında yeni kavramların üretilmesi elzemdir. Bu nedenle yeni medya araştırmalarının, felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi beşeri ve sosyal bilimlerle bağlantılı bir şekilde yapılması yeni kavramların üretilmesine fırsat sunacaktır.

Sonuç olarak iki gün süren bu kongrede, bilimsel, maddi ve manevi olarak destek veren herkese teşekkür ederiz. Bir sonraki kongrede, yeni bilimsel çalışmalarla buluşmak dileğiyle.

 Alternatif Bilişim Derneği

5.10.2019 İzmir


‘Yeni Medya Eşitsizlikleri Daha Da Büyütüyor’ 

Ekim 7, 2019

ymk43-1280x853.jpg
İzmir’de yapılan 4. Yeni Medya Kongresi’nde yeni medyanın yarattığı yeni eşitsizlikler ve bu eşitsizliklerle mücadele etme yöntemleri ele alındı. Alternatif Bilişim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Tezcan Durna, yeni medyada bıraktığımız izlerin büyük şirketler tarafından ticari bir nesne hale getirilip bilgiye erişimde yeni eşitsizlikler yarattığının altını çiziyor.

Yeni Medya Çalışmaları 4. Ulusal Kongresi ‘Yeni Eşitsizlikler’ başlığı ile bu yıl İzmir’de toplandı. İki gün süren kongrede 15 oturumda 29 farklı üniversiteden 77 araştırmacı tarafından 60 bildiri sunuldu ve 10 araştırmacı 6 atölye düzenledi. İzmir Barosu, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı, Senex Lisansüstü Yaşlılık Çalışmaları Kongresi, Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği ve Veri Okuryazarlığı Derneği’nin destekleri ile gerçekleşen kongreye İzmir Barosu ev sahipliği yaptı.

Günümüzün anti-hümanist yapılanışını ve işleyişini yeni iletişim teknolojileri bağlamında irdelemek amacıyla yapılan kongrede ‘toplumsal cinsiyet, sınıf ve etnisite gibi konular başta olmak üzere, yeni eşitsizlikle mücadele; yeni eşitsizlikleri irdelemede mevcut ve geliştirilecek yöntemlerin ve yaklaşımların neler olabileceği; dijital uçurumun, veri eşitsizliğinin ve algoritmaların neden olduğu eşitsizlikler ve bu eşitsizliklerin aşılması için geliştirilmesi gereken tekno-kültürel politikalar; dijital teknolojilerin bilgi üretim ve tüketim süreçlerinde sunduğu fırsatlar ve kayıplar; yeni eşitsizliklerin haber üretim ve tüketim pratikleri üzerindeki etkileri; yeni eşitsizliklerin teknoloji dolayımıyla ekoloji üzerinde yarattığı/yaratacağı etkiler; dijital teknolojilerin sanatsal üretim alanında resmettiği görüngüler’ gibi birçok konu ele alındı.

‘Yeni Medya Ticari Nesne Haline Geldi, Yeni Eşitsizlikler Yarattı’

Kongrenin düzenleme kurulunda yer alan ve Alternatif Bilişim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Tezcan Durna, Sivil Sayfalar’a kongre ile ilgili, derneklerinin dijital teknolojilerin getirdiği olanak ve tehditlerle ilgili farkındalığı arttırmak ve toplumsal bilgi yaratmak için çalışmalar yaptığını belirtti. Dijital medyanın ortaya çıktığı 90’lı yıllarda insanların bilgiye sınırsız erişim sağladığı için demokrasiye ve katılımcılığa olanak sağlayacağı yönünde tartışmalar yaşandığını belirten Durna, “Aslında gördük ki yeni medyada bıraktığımız izlerin büyük şirketler tarafından ticari bir nesne hale getirildi ve bilgiye erişimde yeni eşitsizlikler yarattı. Herkesin her türlü bilgiye ulaşabiliyor olarak görünüyor olmasına rağmen her şey pirüpak değil. Kongrenin amacı yaratılan yeni eşitsizlikleri ele almak. Günümüzde ilk akla gelen dijital medya araçlarını kullanan insanlardaki alışkanlık alternatif bilgilere erişimin kanallarını da tıkıyor. Kongrede yeni eşitsizlikleri nasıl aşabileceğimizi, yeni eşitsizliklerle nasıl mücadele edebileceğimizi konuşacağız” dedi.

Toplumsal Cinsiyet Rolleri Akıllı Telefonlarla Yeniden İnşa Edildi’

Dr. Yeliz Dede Özdemir de akıllı telefonlarla toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden inşasını anlattı. Akıllı telefon kullanımının toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız olmayacağını ifade eden Özdemir, “Akıllı telefon kimlik ve toplumsal cinsiyet rollerinin inşasında önemli bir yer tutuyor. Diğer tüm evcil teknolojiler gibi akıllı telefonların da kadınlarla erkekler arasındaki geleneksel rolleri kuvvetlendirdiği ve kadınları kendi geleneksel rollerine daha fazla bağladığı görülüyor. Kadınların yaş ve eğitim düzeyi fark etmeksizin bu teknolojilerin kullanım pratikleri dolayımı ile farklı açılardan da olsa hakim toplumsal cinsiyet ilişkilerini yeniden ürettiği gözlemleniyor. Çalışmam boyunca elde edilen tüm bulgular genişleyen teknoloji erişimine rağmen teknolojinin aracılık ettiği toplumsallığın, toplumsal cinsiyet dinamiklerinin büyük ölçüde aynı kaldığını açık ve net bir şekilde göstermektedir” diye konuştu.

‘Sosyal Medya Hak Arama Mücadelesinde Mekan Farkını Kaldırdı’

Arş. Gör. Esra İnce Özer, Batıkent’te yaşanan köpek katliamının ardından sosyal medyanın hak arama alanına dönüşmesini ele aldı. Sosyal medya paylaşımlarının kartopu gibi büyümesiyle birlikte paylaşımların politik bir güç ürettiğini söyleyen İnce, katliamın sosyal medya sayesinde duyulduğunu ve sosyal medyanın mücadele alanı haline geldiğini aktardı.

Yeni mücadele olanakları ile eski mücadele olanaklarının bir araya geldiğini dile getiren Özer, “Orada olsa da olmasa da sanal ortam üzerinden bir hak arama imkanı ortaya çıktı. Twitter üzerinden çağrılar mekan farkını yok etti. Twitter, fiziksel mesafelere rağmen ortak bir dava etrafında toplanmaya, eylemlere öncülük etti. Belediyeler ve bakan  temsilcilerle görüştü, parti genel başkanları telefon aracılığı ile ulaştı. Konu Cumhurbaşkanı’nın gündemine kadar taşındı. Kısa bir süre içinde dava görüldü ve yine twitter üzerinden çağrısı üzerinden katılanlar oldu.  Sosyal medyanın etkisi bu kadar politik çıktı yaratmasına neden oldu.” dedi.

‘Sosyal Medya Verisinin Ticarileşmesi Yeni Bir Ayrım Yarattı’

Arş. Görevlisi Zafer Kıyan, sosyal medya verisinin ticarileşmesiyle birlikte araştırmacılar açısından ortaya çıkan yeni bağımlılık ve eşitsizlik biçimlerini ve sosyal medya verisinin sadece müşterilere erişilebilir hale gelmesinin sorununun baş edebilme yollarının neler olabileceğini dile getirdi. Günümüzdeki sayıları 3 milyarı geçen sosyal ağ kullanıcıları tarafından yaratılan verinin, veri şirketleri tarafından ticarileştirildiğini belirten Kıyan, “Bu ticarileşmiş verinin ücretini ödeme gücüne sahip araştırmacılar için araştırmayı daha kolay ve kısa sürede sonuçlandırmak anlamında kapıların ardına kadar açılmasını sağladı fakat aynı zamanda bu güce sahip olmayan araştırmacılar açısından araştırma olanaklarının büyük ölçüde sınırlandırılmasına neden oldu. Sosyal ağ şirketlerince oluşturulan veri tekelinin günümüzde hem kapsam hem çeşitlilik açısından toplumsal araştırmaları özellikle de az gelişmiş ülkelerin araştırmacıları için güçleştiren en önemli engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.

‘Yeni Medya Mültecilere Yönelik Eşitsizliği Derinleştirdi’

Yeni medyada Suriyeli mültecilerin temsiline ele alan araştırmacı Dilan Ayırkan da haberlerde Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcı, ırkçı ve ötekileştirici bir dile sahip olduğunu belirtti. Suriyeli mültecilerin yeni medya platformlarında çoğu zaman ‘hırsız’ ve ‘katil’ gibi anlatılarla suç ile ilişkilendirilerek yer verildiğini dile getiren Yapılan kasıtlı yalan haberlerle Suriyeli mültecilerin ekonomik ve toplumsal tehditlerin kaynağı olduğu algısı yaratılmaya çalışıldığını belirten Ayırkan, “Toplumdaki geleneksel eşitsizlikler dijital teknolojilerdeki gelişmelerle birlikte ortadan kaybolmamış aksine varlıklarını daha da güçlü devam ettirmektedir. Yeni medyanın çarpan etkisiyle bu platformlarda yayınlanan içerikler kitlelere çok hızlı yayılabildiği için bu platformlar çok rahat maniple de edilebilir hale gelmiştir. Bir takım ideolojik saiklerle dolaşıma sokulan yalan haberler nedeniyle toplumda Suriyeli mültecilere ilişkin ırkçı söylemler artmakta ve toplumsal eşitsizlikler derinleşmektedir” diye konuştu.

‘Bilgi Eşitsizliği ve Dijital Uçurum Keskinleşti’

Kongre, yeni iletişim teknolojilerine temelli yeni medya ortamlarının, bilgi eşitsizliğini ve dijital uçurumu keskinleştirdiğini açıkça ortaya konuldu. Bilginin ya da verinin yerel ve küresel ölçekte hareketinin, geleneksel eşitsizlikleri yeniden ürettiği, ilaveten yeni eşitsizlikler yarattığı ön plana çıktı. Aynı şekilde iletişim teknolojilerini üretenler ile tüketenler arasındaki mücadelenin şiddetle devam ettiği ve bunun da küresel düzlemde iktisadi, siyasi ve kültürel açıdan eşitsizlikler yarattığını ve mevcut eşitsizlikleri devam ettirdiği ortaya konuldu.

Yeni iletişim teknolojileri, yaşamın her alanında eşitsizlikleri devam ettirdiği dile getirilirken teknolojinin üreticisi ve/veya tüketicisi olmak, dijital içeriğin üreticisi ve/veya tüketicisi olmak yalnızca toplumsal düzeyde değil global düzeyde de ülkelerin eşitsizlik seviyesini etkilediği vurgulandı.

Kongrede Öne Çıkan Öneriler;

  • Hem dünyada hem de Türkiye’de internetin düzenlenmesine ilişkin yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Farklı ülkelerin bu düzenlemeleri nasıl ve hangi amaçlarla yaptığının saptanması için karşılaştırmalı tekno-siyasal çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Dijital gözetim ve algoritmaların egemenliğine karşı alternatif teknolojilerin nasıl güçlendirileceği üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Karşı gözetim ve alternatif medya çalışmaları birbirinden beslenmelidir. Böylelikle dijital teknolojilerle birlikte iktidarın artan gözetim gücüyle mücadele edebilme kapasitesi artırılacaktır.
  • Ülkelerin siyasal kültürleri, çevrimiçi katılımı da şekillendirmektedir. İnternet aracılığıyla çevrimdışı ve çevrimiçi politik katılımın nasıl dönüştürülebileceğinin anlaşılması için farklı siyasal sistemleri ve kültürleri olan ülkelerden karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Yeni medya haberciliği, veri gazeteciliği gibi pratiklerle, yaşam ile veri arasındaki bağın politikleştirilmesi gerekmektedir.
  • Yeni medya araştırmaları, disiplinleri kesen bir anlayışla ve dijital teknolojilerin sunmuş olduğu imkanları da sınıfsal bir kavrayışla veri toplama ve analiz sürecine dahil eder nitelikte araştırma tasarımları planlamalıdır.
  • Küresel güç mücadelelerinin anlaşılmasında medya ve yeni medya çalışmalarının önemi giderek artmaktadır; bu nedenle disiplinlerarası çalışma ve işbirliklerinin artması gereklidir.
  • Yeni medya araştırmalarında, farklı coğrafyalarda, kültür ve dillerde ekosistemlerin varlığı göz önüne alınmalıdır.
  • Veri etiğiyle birlikte veri okuryazarlığı çalışmalarının ve uygulamalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.
  • Yeni medya çalışmalarında yeni kavramların üretilmesi elzemdir. Bu nedenle yeni medya araştırmalarının, felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi temel sosyal bilimlerle bağlantılı bir şekilde yapılması yeni kavramların üretilmesine fırsat sunacaktır.

Kaynak: Metehan Ud

http://www.sivilsayfalar.org/2019/10/07/yeni-medya-esitsizlikleri-daha-da-buyutuyor/


“Yeni Medya Eşitsizlikleri Artırarak Sürdürüyor”

Ekim 6, 2019

Kadınlara yüklenen cinsiyetçi kalıp yargıları, iş yapma pratikleri Instagram, Facebook gibi platformlarda da devam ediyor. Yeni iletişim teknolojileri, kuşaklar arası bölünmeyi giderek artırıyor, hatta kuşaklar arası zaman aralığını daraltıyor. İktisadi, siyasi ve etnik bağlamda egemen olan gruplar, eğitimli kesimler, gençler, kent merkezlerinde yaşayanlar yeni iletişim teknolojilerine ulaşmada ve bunları kullanmada daha avantajlı bir konumda.

Teknoloji üreticisi küresel şirketler (Google, Facebook ve Twitter gibi), enformasyon üzerinde tekel kurdukları için dünyanın veri akışını kontrol edebiliyor ve bu verileri gerektiğinde kullanarak dünya düzenini kendi yaşam dünyasal bakış açılarından kurgulayabiliyor. Çoğulcu ve çok sesli bir ortam yaratma söylemiyle yola çıkan yeni iletişim teknolojileri/yeni medya, algoritmaları da kullanarak dijital eşitsizliği, doğru ve güvenilir bilgiye erişimi sorunlu hale getiriyor. Demokrasiyi geliştirme söylemiyle yola çıkan yeni medya, bazı durumlarda toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Sosyal ağlar, insanları yankı odalarına hapsediyor ve bu durum kamusal alanı zayıflatıyor. Siyasal katılım üzerindeki eşitsizlikleri yeniden üretiyor.

Yeni eşitsizlikler

Bu tespitler İzmir’de düzenlenen 4. Yeni Medya Çalışmaları Ulusal Kongresi’nin Sonuç Bildirgesi’nde yer alan unsurlardan sadece bir kısmı. Alternatif Bilişim Derneği tarafından düzenlenen Kongre’nin bu yılki ana teması “yeni eşitsizlikler” idi. 4-5 Ekim tarihlerinde İzmir Barosu’nda düzenlenen Kongre’de yeni medyanın sınıf, cinsiyet, etnik kimlik, yaş, sahiplik yapısı, algoritmik kültür ve haberciliğin dönüşümü gibi alanlardaki eşitsiz ilişki ve yapılara etkisi tartışıldı.

Kongre’de 15 oturumda 77 araştırmacı tarafından 60 bildiri sunuldu. 10 araştırmacı tarafından altı atölye düzenlendi. Toplumsal sınıf, cinsiyet, etnisite gibi birçok alanda eşitsizlikler yeni iletişim teknolojilerinden çok daha önceye dayansa da yeni medyanın bu tür eşitsizliklere nasıl yansıdığı tartışıldı. Gerek küresel gerekse yerel ölçekte dijital/yeni eşitsizliklerin eğitim, kültür, ticaret gibi alanlarda ne gibi görünümler yarattığı ele alındı. Yeni biçimler kazanan eşitsizliklerle mücadelede yeni medyanın sunduğu fırsatlara dair görüşler dile getirildi.

Kongre’de, bilginin ya da verinin yerel ve küresel ölçekte hareketinin, geleneksel eşitsizlikleri yeniden ürettiği, ilaveten yeni eşitsizlikler yarattığı görüşü ön plana çıktı. Aynı şekilde iletişim teknolojilerini üretenlerle tüketenler arasındaki mücadelenin şiddetle devam ettiği ve bunun da küresel düzlemde mevcut eşitsizlikleri devam ettirmekle kalmayıp, iktisadi, siyasi ve kültürel açıdan eşitsizlikler yarattığı ifade edildi. Sunulan bildirilerde dijital teknoloji ve dijital içeriğin üreticisi ve/veya tüketicisi olmanın ülkeler arası eşitsizliği de etkilediği vurgulandı.

Yeni medyanın toplumsal hareketlere etkisi

VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Hacettepe Üniversitesi Bilişim ve Enformasyon Teknolojileri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mutlu Binark iletişim teknolojileriyle ilgili olarak farklı kuramsal yaklaşımlar bulunduğuna dikkat çekti. Binark, “2000’li yıllarda özellikle sosyal medya ortamlarının hareketlendirdiği iddia edilen toplumsal hareketlerle birlikte toplumsal katılımın yükselişe geçtiği tartışmaları vardı. Yeni iletişim teknolojilerinin toplumsal katılımı artırdığı, bunun da toplumları değiştirip dönüştürme gücüne sahip olduğu görüşü uzun bir süre egemenliğini sürdürdü. Var olan mülkiyet ilişkileri, siyasal eşitsizlikler, ülkelerin siyasal kültürleri, rejimler literatürde biraz göz ardı edildi. Bu Kongre için ‘Yeni Eşitsizlikler’ teması belirlenirken aslında mesela sınıf, cinsiyet, etnisite gibi alanlardaki eşitsizliklerin giderilmesinin iletişim teknolojileri üzerinden yapılıp yapılamayacağını sorgulamayı düşündük. Sunulan bildirilerin içeriğine bakıldığında bu sorgulamanın yapıldığını görüyoruz” dedi.

Mutlu Binark
Mutlu Binark

“Eşitsizlikler çoğalıyor, çeşitleniyor”

Eşitsizliklerin süreğen olduğunu vurgulayan Binark, “İletişim teknolojilerinin var olan eşitsizlikleri dönüştürmede bir kurtarıcı gücü, aşırılaştırılmış bir rolü olduğunu düşünmüyorum. Bunun reel yaşamla veya çevrimiçi ortamda yaratılacak alternatif mecralarla birlikte eşgüdümlü, simetrik bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle eşitsizliklerin kendisi süreğen, yeni bir eşitsizlik yok, eşitsizlikler katmerleniyor, eşitsizlikler daha çok artıyor” ifadesini kullandı.

Geçmişte kadınlarla erkekler arasında okuma-yazma eşitsizliği olduğunu hatırlatan Binark, bunun günümüzde dijital beceri eşitsizliğine dönüştüğünü söyledi. Binark, “Dolayısıyla ‘yeni’ kelimesi bunu karşılıyor. Eşitsizlikler çoğalıyor, çeşitleniyor” diye konuştu. Binark, alternatif medya tarışmalarını hatırlatarak şunları söyledi: “Literatüre göre, alternatif medya, ana akım medyaya karşı yurttaşın habere erişebileceği bir alandı. Ama bugün gelinen nokta itibariyle alternatif medya geniş, farklı kamulara erişebiliyor mu? Yeni medyanın arkasında bir yazılım var. Bu yazılım algoritmalardan oluşuyor ve algoritmalar farklı olana temas etmemizi engelliyor”.

Yeni iletişim teknolojilerinin eşitsizlikleri katmerlendirmekle birlikte çözümün bir parçası da olabileceğini vurgulayan Binark, “Kongre’de yeni medyanın nasıl bir fırsat alanına dönüşebileceğiyle ilgili tartışmayı amaçladık. Sunulan bildirilerden Kongre’nin bu tartışmalara evrildiğini gözlemledim” dedi.

“Alternatif medyanın kamuya ulaşması bir hayli zor”

Kanun Hükmünde Kararname ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden ihraç edilen Doç. Dr. Tezcan Durna da alternatif medyanın geniş kitlelere ulaşma çabasını 19. Yüzyıldaki işçi gazetelerinin, broşürlerin ve fanzinlerin durumuna benzetti. VOA Türkçe’ye konuşan Durna, “O sıralarda da ana akım arasında marjinal sayılabilecek bu tür gazeteler, fanzinler, broşürler için kamuya erişmek açısından bir fırsat eşitsizliği vardı. Şu anda her ne kadar yeni iletişim teknolojileri de olsa alternatif medyanın geniş kamuya ulaşması, kamuoyunu etkilemesi ve gündem oluşturması bir hayli zor. Alternatif mecraların tıpkı 19 yüzyıldakine benzer bir toplumsal örgütlenmeyle temellenmediği sürece çok da fazla hedef kitleye ulaşma şansı söz konusu değil” dedi.

Tezcan Durna
Tezcan Durna

Yeni medya teknolojilerinin bir yandan fırsat sunduğunu belirten Durna, bir yandan da geleneksel medyanın özelliklerini taşıdığını belirtti: Durna “Ege Denizi’nde cesedi kıyıya vuran Aylan Kürdi’nin ölümü, eğer sosyal medyada paylaşılmasaydı belki bu kadar etki yaratmayacaktı. Ama sosyal medyanın ve yeni medyanın, eski medyaya benzer bir şekilde sansasyon sevmesi, bilgi olarak sunulan şeyin bir dedikoduya, ajitasyona, duygu sömürüsüne dönüşmesine de neden oluyor. Sosyal medya bunu ciddi bir şekilde besliyor. Bir yanıyla kamuoyu oluşmasını, bilgiye erişimi destekliyor, ama bir yönüyle de geleneksel medyanın sansasyon geleneğini sürdürüyor” diye konuştu.

Yeni medyanın eşitsizlikleri çeşitlendirip çoğaltarak sürdürmesinin yanı sıra, eşitsizliklerle mücadele konusunda sunduğu fırsatlar Kongre’nin sonuç bildirgesine de yansıdı. İktidarların baskılarına ve denetim çabalarına rağmen yeni iletişim teknolojilerinin katılımcı kültürü özendirmesi, alternatif medyanın iktidardan görece bağımsız olmayı başarması bunun bir örneği. Bir başka örnek ise ırkçı söylemleri pekiştirip yeniden üretmesine rağmen, yeni medyanın mültecileri bir araya getirip, sosyal bağları güçlendirebilmesi. Yeni medyanın sunduğu fırsatların değerlendirilebilmesi için ise medya okuryazarlığının ya da dijital teknoloji kullanma becerilerinin geliştirilmesi ve eşitlenmesi gerektiği vurgulandı.

Kaynak:

https://www.amerikaninsesi.com/a/yeni-medya-e%C5%9Fitsizlikleri-art%C4%B1rarak-s%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BCyor-/5111931.html