Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’nin atölye programı belli oldu

Şubat 28, 2017

“Hak Odaklı Yeni Medya” temalı Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre, 9-10 Mart tarihlerinde Ankara Cermodern’de toplanıyor. Kongrede zengin oturumların yanı sıra çeşitli atölyeler de düzenlenecek.

Alternatif Bilişim Derneği tarafından düzenlenen Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre, bu yıl “Hak Odaklı Yeni Medya” temasıyla toplanıyor. Hakem sürecinden geçmiş 55 bildiri, “Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları”, “Dijital Emek”, “Gündelik Yaşam Pratikleri ve Kültürel Tüketim Alanları”, “Hak Haberciliği”, “İfade Özgürlüğü”, “Endüstriyel Olgular”, “Bilişim Hukuku”, “Hak Savunuculuğu ve Kampanyalar”, “Yeni Okuryazarlıklar”, “Mülteci(lik)”, “Direniş Pratikleri”, ve “Katılım” ana başlıklarında düzenlenecek oturumlarda sunulacak.

Oturumlarla eşzamanlı atölyeler düzenlenecek

Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’de de oturumlarla eşzamanlı “Hak Odaklı Veri”, “Kişisel Verilerin Korunması ve Dijital Haklar” ve “Yeni Medya ve İletişim Teknolojilerinde Kişisel Mahremiyet, Güvenlik ve Korsan Kültürü” atölyeleri düzenlenecek.

AVVG Derneği’nden Pınar Dağ’ın yürütücüsü olacağı “Hak Odaklı Veri” atölyesinde “Hak odaklı veri analizleri karar alma süreçlerinde nasıl kullanılmalı?” sorusunun yanıtı aranacak. Atölyede dünyada hak odaklı veri politikaları geliştiren The Engine Room,  International Data Responsibility Group, Responsible Data Forum ve UN Global Pulse kurumlarının nasıl çalıştıkları aktarılarak paylaşılan veri setleri üzerinden sorgulamalara ve tartışmalara yol açmak amaçlanıyor.  9 Mart Perşembe günü 12:30 – 14:30 saatleri arasında düzenlenecek atölyeye katılmak için atolye@yenimedya.org.tr adresine iletişim bilgilerinin gönderilmesi gerekiyor.

Avukat Faruk Çayır ise Nisan 2016’da yürürlüğe giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ndan hareketle “Kişisel Verilerin Korunması ve Dijital Haklar” atölyesi düzenleyecek. 9 Mart’ta 16:45-17:45 saatleri arasında yapılacak atölyede, Türkiye koşullarında kişisel verilerin nasıl korunabileceği, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na göre başvuru yol ve yöntemleri hakkında katılımcılara bilgi verilecek, AİHM kararları da dikkate alınarak, kanun tasarısındaki eksiklikler ve gelişmeler de dikkate alınarak irdelenecek. Ayrıca aktivistlerin yeni medya ortamlarını kullanırken hukuken dikkat etmesi gereken hususlar konusunda katılımcılara bilgi verilecek.

Korsan Parti Hareketi’nden Mehmet Şafak Sarı ve Simge Gümüşay ise “Yeni Medya ve İletişim Teknolojilerinde Kişisel Mahremiyet, Güvenlik ve Korsan Kültürü” atölyesi ile kongreye katılacak. 10 Mart günü 17.00-18.15 saatleri arasında düzenlenecek atölyede yeni medya ortamlarındaki kişisel mahremiyet ve veri güvenliği konuşulacak. Yeni medya ortamlarının güvenli kullanım yolları ve Kişisel Verilerin Korunmasına dair yöntemler paylaşılacak.

Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’nin programına ve kongre hakkında ayrıntılı bilgiye http://www.yenimedya.org.tr adresinden erişmek mümkün.

 

 


Mersin- Ses Sensin Video Aktivizm Atölyesi’ne dair notlar…

Şubat 21, 2017

Yazan: Perrin Öğün Emre, Alternatif Bilişim Derneği

Alternatif Bilişim Derneği, Sivil Düşün AB Programı’nın katkılarıyla sivil toplum kuruluşlarına yönelik video aktivizmi eğitimini 27-29 Ocak 2017 tarihlerinde Mersin’de düzenledi. İlkinin Ankara’da yapıldığı  “Ses Sensin”: STK’lar İçin Video Aktivizm Atölyesinin (Eğitimcilerin Eğitimi) ikincisi de sivil toplum örgütlerinin hak odaklı mücadelelerinde videonun oynayacağı role yönelik farkındalığı amaçlamaktadır. Atölye sürecinde, farklı üniversitelerden akademisyenler kuramsal ve kavramsal çerçeve üzerinden katkı sağlarken, eğitimci video aktivistler saha deneyimlerini katılımcılarla paylaştılar.  Üç günlük atölyeyi, 14 farklı sivil toplum kuruluşundan 22 katılımcı başarı ile tamamladı. Katılımcılar arasında STK’ların iletişim bölümünde çalışanlar, video aktivizmi merak ettiği için gelenler ve öncesinde videoyu sivil toplum kampanyalarında kullananlar ile bugüne dek hiç kullanmayan derneklerin üyeleri yer aldı. Sivil toplum örgütünün başkanı, koordinatörü, kurumsal iletişim direktörü, proje sorumlusu, sosyal medya uzmanı, teknikeri, gönüllüsü gibi farklı konumlarda görev yapan katılımcılar mevcuttu. Mersin Üniversitesi ve diğer üniversitelerde lisans, yüksek lisans ve doktora yapan katılımcılar için, hem bağlı oldukları örgüte destek hem de kendi bilimsel çalışmaları için zemin sağlamış oldu.

20170127_101229

20170127_110318

Atölyenin ilk gününde Arel Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Gülüm Şener ve Kadir Has Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Perrin Öğün Emre’nin gerçekleştirdiği açılış sunumunda video eylemin tarihsel süreci ve toplumsal hareketlerde oynadığı role değinildi. Üç senedir aktivizm ve video aktivizm üzerine yürüttükleri saha araştırmalarına dair bulguları katılımcılarla paylaşıp Türkiye’de video aktivizmin karakteristik özelliklerinden  bahsettiler. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr Ahmet Taylan ise, ana akım medyanın ekonomi politik yapısına işaret etti ve hak odaklı habercilik üzerinden modellemelerden yola çıkarak alternatif medyanın, ana akımda seslerini duyuramayan, dışlanan ve ayrıştırılan kesimlerin mücadeleleri için gelişmesi gereken bir sektör olduğunun altını çizdi. Başkent Üniversitesi İletişim Fakülte’sinden Yrd. Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman yurttaşlar için video üretimin tanıklık ve belgelemede oynadığı role değinerek, bu süreçte anlatım ve çekim teknikleri, ışık ve ses kullanımı,  ekipman ve kurgu uygulamaları da içeren, sivil toplum kuruluşları için temel rehber niteliği taşıyacak bilgilere yer verdi. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Recep Ünal ise mobil telefonların nasıl canlı yayın aracı haline geldiğine dikkat çekti, dijital yayıncılık ve canlı video uygulamaları ile mesajların sosyal medya üzerinden etkin dağıtımının sivil toplum kuruluşlarının görünürlüğüne nasıl katkı sağladığına vurgu yaptı. Sunumların sonunda, özetlenen kavramsal bilgiler çerçevesinde, sivil toplum örgütlerinin hazırladığı videolar katılımcılarla birlikte ele alındı. Özellikle, videolar anlatım dili, kurgulanan mesajlar, çekim kaliteleri üzerinden analiz edildi ve kampanyaların tonuna dair yapılan tartışmalar niteliksel olarak oldukça verimli geçti.

20170128_124206

 

Atölyenin ikinci günü, yoğunlukla, video aktivistlerin deneyimlerinin paylaşılmasına ayrıldı. Video aktivizmin hukuki boyutunu ele alan Alternatif Bilişim üyesi Avukat Faruk Çayır’ın sunumu katılımcıların toplumsal mücadelede karşılaşabilecekleri zorluklara karşı ve kişisel verilerinin korunmasına yönelik yasal haklara dair bilgileri içermektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Fikir ve Sanat Eserlerinin Korunması ve kişisel verilerin korunmasına yönelik örnek davalarından yola çıkarak kavramların evrensel değerine vurgu yapıldı. Videonun içeriğinde kişilerin haklarına gözeten etik yaklaşıma özellikle değinen Çayır, vatandaşların haber alma özgürlüğüne ve getirilen kısıtlamalara karşı hukuki haklarının neler olduğunu ayrıntıları ile ortaya koydu. 1992’den beri insan hakları mücadelesinde video kullanımına yönelik eğitim ve destekler veren küresel  video aktivist örgüt Witness’den Raja Althaibani atölyeye iki ayrı sunumla katkıda bulundu. Witness’i ve video aracılığıyla yürüttüğü insan hakları mücadelesini çatışma bölgelerinden çarpıcı örnekler vererek anlattı. İnsan hakları mücadelesinde asimetrik gücün hüküm sürdüğü taraflar arasındaki çatışmalarda, mağduriyetlerin hukuki boyuta taşınmasında videonun ne denli önemli bir delil aracı olup, davanın seyrini dahi değiştirme gücüne değinildi. Althaibani, sunumunun ikinci kısmını video aktivizm de etik sorunlar ile video üretim ve dağıtımında dikkat edilmesi gereken unsurlara ayırdı. Video çekiminin belgeleme ve tanıklıkta etkin bir unsur olduğunu ve getirdiği etik sorumlulukların başka mağduriyetlere yol açmaması için doğruluk, denge ve mahremiyet konularında dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Aktivist olsun, yurttaş olsun her videonun içeriğinin teyit edilmesi gerektiğini ve videonun hangi amaca ve kime hizmet ettiği sorularının kullanıcı tarafından sorularak herhangi bir dezenformasyonun nesnesi olmamaya özen gösterilmesi gerekliliği vurgulandı. Althaibani sunumu boyunca çeşitli vakalar üzerinden videonun nasıl kullanılacağı bilinirse güçlü bir araç olduğunu göstermiş oldu.

Aktivist Kazım Kızıl, İzmir’de kurulan video aktivist inisiyatif Kamera Sokak’ın kuruluşundan bahsederek başladığı konuşmasına, ürettiği belgeseller üzerinden yaşadığı kişisel deneyimleri anlatarak devam etti. Böylelikle katılımcılar, Kızıl’ın aktivist olarak haberden hikaye anlatımına geçişindeki kişisel yolculuğuna tanık oldu. Kendi çektiği Yırca ve Suruç belgesellerindeki deneyimlerine gönderme yaparak, video üretim aşamalarında ön hazırlık, ekipman ve mekan/insanlarla kurulan ilişkilere dair unsurlardan bahsetti. Yereldeki insanlarla sağladığı yatay iletişimin sınırlı ekipmana rağmen kuvvetli bir hikâyenin ortaya çıkmasına ve tüm yürütülen dayanışmanın video ile yansıtılmasının etkililiğine vurgu yaptı. Son olarak, sosyal medyada video dağıtımı sırasında yaşanılan sorunları dile getirerek her mecranın avantaj ve dezavantajlarını dile getirdi. Seyr-i Sokak aktivisti Onur Metin Ankara’daki kolektiflerle, eylemlerde  çektikleri  videoları göstererek ürettikleri içeriğin çeşitliliğine vurgu yaptı. Metin, çatışma  videolarından, eylem videolarına, kampanya videolarından ana akım medya eleştirisi yapan videolara kadar geniş yelpazeden görüntüler göstererek üretim süreçlerini ve polisle yürüttükleri mücadeleyi anlattı. Diğer bir sunumunda Metin, Bak.ma projesinden bahsederek, kolektif belleğin oluşturulması için video arşivlenmenin önemini dile getirdi. Toplumsal mücadelelerin dijital medya arşivi kolektifi olan Bak.ma, farklı içeriğe sahip videoların toparlanması, çeşitli kategorilerde sınıflandırılması ve arşivlenmesine olanak sağlayan bir platformdur.  Ayrıca, görüntülerle çevrim içi kurgu yapılabilmesine ve çeşitli platformlar da dağıtılmasına, sivil toplum örgütlerinin kendi arşivlerini oluşturmasına ve varolan arşivi kullanmasına imkan sağlamaktadır. Çeşitli sivil toplum örgütlerine uzun zamandır profesyonel videogramlar hazırlayan Kazım Kemal Kırım ise, sivil toplum örgütlerine uygun stratejik içerik oluşturma, kampanya videolarının hazırlık süreci ve karşılaşılan zorluklar ile risklere değindi. Kırım, içeriğe göre çekimin nasıl şekillendiği ve sivil toplum örgütleri için hazırlanan videolarda nasıl bir dil kullanıldığına dikkat çekti. Son yılarda, videonun sivil toplum örgütlerinin iletişim kampanyaları için etkili bir araç olduğunun altını çizdi.

Katılımcılar, video izleme oranlarının arttığı Dünyada, videoyu kendini ifade etme, belgeleme ve arşivlemede ne denli etkili bir enstrüman olarak kullanıldığına tanık oldular. Nitekim atölyenin uygulama kısmında, bu bilgiler ışığında katılımcılar belirledikleri toplumsal tema çerçevesinde video çekimi için gruplara ayrıldılar. Gruplar ve temalar hakkında karara varıldıktan sonra eğitimcilerle birlikte çekim için uygun mekânlar belirlendi. Gruplar, video konularını trans kimlik, çocuk istismarı ve mülteci hakları olarak belirlediler. Bir grup video röportaj üzerinden uygulamayı gerçekleştirirken, diğerleri dış alanda sokak röportajları yaparak konuya olan genel yaklaşımları yansıttılar. Uygulama kısmında mikrofon, kamera kullanımı, temel ışık ve çekim kullanımlarını deneyimlediler ve kurgu aşamasına dahil oldular. Atölyenin sonunda tüm katılımcılar ve eğitmenlerle birlikte videolar izlenip, içerik ve biçime yönelik genel değerlendirmelerde bulunuldu.

 

img-20170129-wa0036

Atölye sonunda katılımcıların doldurdukları değerlendirme anketleri sonucuna göre, katılımcılar atölyenin içeriğinden memnun olduklarını ve video çekimine dair temel bir birikim kazandıklarını ifade ettiler. Bunun yanında katılımcılar, uygulama kısmına programda bir gün ayrılmasını ve kurgu için ayrılan sürenin uzatılmasına yönelik tavsiyelerde bulundular. Atölye katılımcıların görsel okur-yazarlığına katkı sağladığı gibi söylem analizi üzerinden yapılan tartışmalar bakış açılarına farklı boyut kazandırdı. Aynı zamanda, atölye, farklı dünya görüşlerine sahip sivil toplum örgütlerinin birbirleri ile temas etmesine ve ortak üretimde bulunmasına zemin oluşturdu.


#HakOdaklıYeniMedya: Yeni Medya Çalışmaları 3.Ulusal Kongresi 9-19 Mart’ta Cer Modern/Ankara’da…

Şubat 19, 2017

ymk-3_afis_1III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi, Alternatif Bilişim Derneği tarafından 9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek. Kongrenin ana teması ise “Hak odaklı yeni medya”.

İnternet’in ve yeni medya teknolojilerinin gelişmesi ve artan baskı ortamı sonucu yeni medya ortamları bir “hak mücadeleleri” alanına dönüştü. Devletler bu yeni hak arama alanını sansür, tutuklama ve izleme politikaları ile daraltmaya çalışırken, şirketler ise bireylerin kişisel verilerinin peşinde. Daha fazla otoriterlik, denetim, metalaşma ve ticarileşmeyi hedefleyen devletler ve şirketlerle, haklarına sahip çıkan ve yeni hak kazanımları için mücadele eden katılımcı yurttaşlar arasındaki hak mücadelesi, “hak odaklı yeni medya” başlığı altında tartışılmasını zorunlu kıldı.

Alternatif Bilişim Derneği, 2013 yılında Kocaeli Üniversitesi işbirliği ile “Kuram, yöntem, uygulama ve siyasa”, 2015 yılında Kadir Has Üniversitesi işbirliği ile “Yeni Medya Okuryazarlığı” konularını tartışmaya açtı.

III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi ise, “hak odaklı yeni medya” başlığından hareketle toplumun her kesiminin bu alandaki haklarına, yeni medyanın fırsat ve tehditlerine dair farklı konu başlıklarını çeşitli açılardan ele alacak. Sivil Düşün Aktivist Programı ve İsveç Konsolosluğu tarafından desteklenen kongreye bu çerçevede 95 bildiri sunuldu, alanın en yetkin akademisyenlerinin değerlendirmesiyle 72’si Kongre’de sunulmak üzere kabul edildi.

Kongrenin programı açıklandı

9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara Cermodern’de düzenlenecek kongrenin programı www.yenimedya.org.tr sitesinde ilan edildi. Kongre’ye izleyici olarak katılım ücretsiz.

Kongre kitabı Özgür Uçkan’a ithaf edilecek

Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’de sunulan ve hakemler tarafından seçilecek olan bildirilerden oluşan bir seçki kitap da hazırlanacak. Bu seçki kitap, 2015 Temmuz ayında yaşama veda eden Alternatif Bilişim Derneği kurucu üyesi, mentör, hak ve özgürlük savunucusu/aktivist/yazar Dr. Özgür Uçkan’a ithaf edilecek.

DÜZENLEME KURULU

  • Yrd. Doç. Dr. Aslı Telli Aydemir
  • Dr. Banu Küçüksaraç
  • Doç. Dr. Burak Özçetin
  • Doç. Dr. Günseli Bayraktutan
  • Işık Mater
  • Prof. Dr. İdil Sayımer
  • Prof. Dr. Mutlu Binark
  • Yrd. Doç. Dr. Perrin Öğün Emre
  • Doç. Dr. Sedat Özel
  • Tuğrul Çomu
  • Doç. Dr. Zeynep Özarslan

BİLİM KURULU

Kongrenin Bilim Kurulu Türkiye’de alanında en yetkin akademisyenlerden oluşmaktadır.

Prof. Dr. Aslı Tunç – İstanbul Bilgi Üniversitesi

Prof. Dr. Beno Kuryel – Ege Üniversitesi

Prof. Dr. Bülent Çaplı – Bilkent Üniversitesi

Prof. Dr. Funda Başaran – Ankara Üniversitesi

Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu – İstanbul Bilgi Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet Yüksel – Hacettepe Üniversitesi

Prof. Dr. Melih Kırlıdoğ

Prof. Dr. Mete Yıldız – Hacettepe Üniversitesi

Prof. Dr. Nilgün Tutal Cheviron – Galatasaray Üniversitesi

Prof. Dr. Nilüfer Timisi – İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. Ruhdan Uzun – Gazi Üniversitesi

Prof. Dr. Sevda Alankuş – Kadir Has Üniversitesi

Prof. Dr. Tuğba Asrak Hasdemir – Gazi Üniversitesi

Prof. Dr. Ümit Atabek – Yaşar Üniversitesi

Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu – Galatasaray Üniversitesi

Doç. Dr. Burçe Çelik – Bahçeşehir Üniversitesi

Doç. Dr. Ceren Sözeri – Galatasaray Üniversitesi

Doç. Dr. Kerem Rizvanoğlu – Galatasaray Üniversitesi

Doç. Dr. M. Canan Öztürk – Anadolu Üniversitesi

Doç. Dr. M. Emre Köksalan – Gaziantep Üniversitesi

Doç. Dr. Mustafa Akgül – Bilkent Üniversitesi

Doç. Dr. Özlem Oğuzhan – Sakarya Üniversitesi

Doç. Dr. Tezcan Durna – Ankara Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Burak Doğu – İzmir Ekonomi Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Bozdağ – Kadir Has Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ebru Baranseli – Anadolu Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ergin Bulut – Koç Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka – İstanbul Bilgi Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Eylem Çamuroğlu Çığ – Mersin Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Eylem Yanardağoğlu – Kadir Has Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Gülüm Şener – İstanbul Arel Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Hakan Erkılıç – Mersin Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. İrem İnceoğlu – Kadir Has Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak – Ankara Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Babacan – İnönü Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Muamer Ketizmen – Hacettepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Nevin Yıldız Tahincioğlu – Hacettepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Tolga Çevikel – Galatasaray Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan – İstanbul Bilgi Üniversitesi

Dr. Gamze Göker – Alternatif Bilişim

 

 


Tez Tanıtımı

Şubat 7, 2017

Tez Sahibi: Türker Özşekerli “Ne Kamusal Ne Özel Alan: Yeni Medya”, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Gazetecilik Anabilim Dalı (2016)

Yeni  enformasyon  teknolojileri,  kamusal  ve  özel  alan algılarını yeniden şekillendirmiş  ve  gündelik  hayatın  akışını  derinden  etkilemiştir.  İletişimin  kabuk değiştirdiği çağımızda birey, bu yenilenme içerisinde kendine hızlıca bir yer edinmiştir.
Gündelik  yaşama  bir  parantez  açarak,  “ağ  toplumuna”  eklemlenmek  ve  “ben” hakkındaki  düşüncelerini  yansıtmak  için  kendilerine  sunulan  kodlardan  oluşan  “boş levha”yı doldurmaya başlamıştır. Metin, fotoğraf ve video paylaşıp, yorumlar yapmış, bloglar  oluşturmuş,  beğenmiş,  beğenilmiştir.  Yaşanan  tüm  gelişmelerin  ışığında söyleyebiliriz  ki  artık  kamusal  alan  ile  özel  alan  arasındaki  ayırım  açık  ve  belirgin değildir.  Arendt’in  (2013:  88)  belirttiği  gibi  “bir  etkinliğin  özel  mi  yoksa  kamusal alanda  mı  yerine  getirildiği  hiçbir  suretle  kayıtsız  kalınabilecek  bir  mesele  değildir. Kamusal  alanın  karakteri  oraya  girişine  izin  verilen  etkinliklere  göre  değişmek zorundadır ama etkinlik de kendi doğasını büyük ölçüde değiştirecektir.”
Yeni  medyanın,  sahip  olduğu  birçok  özellikle;  toplumu,  bireyi  kısacası  insanı anlamak  için  önemli  veriler  sunan  bir  platform  haline  gelmesi,  kamusal/özel  alan kavramlarına  ilişkin  yeni  soruların  ortaya  çıkmasına  neden  olmuştur.  Yeni  medyanın kamusal ya da özel bir alan mı olduğu yoksa bu kavramların dışında farklı bir alan mı yarattığı  sorusu  cevaplanması  gereken  bir  soru  olarak  karşımızda  durmaktadır.  Bu bağlamda çalışmada, yeni medyanın kullanılmaya başlanması ile birlikte kamusal/özel alanın  doğasında  meydana  gelen  değişikliklerin  yeni  bir  alan  oluşturup  oluşturmadığı araştırılacaktır.
Gündelik  yaşamın  kurulması  başlı  başına  bir  mücadele  alanı  olarak belirlenmektedir.  Yasal  düzenlemeler  ve  hâkim  ideolojinin  dayatmaları  ile  “ideolojik aygıtları”  oluşturulmuş  modern  dünya  insanının,  gündelik  hayat  deneyimlerini  kendi özgür iradesiyle şekillendirdiğini söyleyemeyiz. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak, gündelik  hayatı  ve  dolayısıyla  yeni  medyayı  Gramsci’nin  “Hegemonya”  kavramında dile getirdiği gibi egemen iktidar söylem ile insan doğası arasında yaşanan bir mücadele alanı  olarak  tanımlayabiliriz.  Gündelik  yaşam  denilince  ilk  bakışta  aklımıza  sıradan, zorunlu  pratikler  ve  tekrarlar  gelmektedir.  (Lefebvre,  1998)  Günümüzde  ise  gündelik hayatın  hemen  hemen  tamamını  kapsayan  tekrarların  birçoğu  yeni  medya  araçlarını kullanılarak doldurulmaktadır. Gündelik haberlerin takibi, eğlence, iş başvuruları, yakın çevremizle kurulan iletişim vb. gündelik hayatın neredeyse tamamı artık yeni medyaya aktarılmıştır ve bu platformlarda devam etmektedir.
Gündelik hayatımızda yaptığımız, özel alana ait birçok davranış yeni medya ile birlikte kamusal alana çoktan taşmış durumdadır. Burada açık bir şekilde görülen şey “bireylerin  neyin  kamusal  neyin  özel  alana  ait  olduğuna  dair  fikirlerinin  değişmiş olduğudur.”  (Baumann  ve  Lyon,  2013:30)  Gündelik  hayatın  yeni  medya  içerisinde gittikçe  daha  fazla  yer  almasından  bahsediyoruz.  Bu  karşılıklı  iç  içe  geçiş,  sınırların ortadan  kalkması,  sadece  gündelik  yaşamın  tanımının  tekrardan  yapılmasını  değil kamusal  alan  ve  özel  alan  tanımlarının  da  tekrardan  ele  alınması  gerekliliğini  ortaya koymaktadır. İnsan davranışları, alışkanlıkları, kısacası gündelik hayata dair yaptığımız her şey kamusal ve özel alan tartışmaları içerisinde yer almaktadır. Gündelik hayata ait rutinlerle,  yeni  medya  araçları  üzerinde  devam  eden  etkinlikler  birbirleriyle  etkileşim halinde  ilerlemektedir.  Hatta  ve  hatta  gündelik  hayatta  yaptığımız,  yapmayı planladığımız her rutin artık yeni medya araçları üzerinden şekillenmektedir.
Yeni  medya,  gündelik  yaşantımızın  tüm  izlerini  barındırmaktadır.  Gündelik hayatta  akıp  giden  her  türlü  davranış,  eylem,  alışkanlık  bize  aynı  zamanda  ideolojik üretimin  pratikte  nasıl  kodlandığının  bir  resmini  çizer.  (Lefebvre,  1998)  İnsanların, düzenlenen yasalarla deneyimleri, teknolojik gelişmelerin özgürlük sınırlarını ne kadar genişletip,  daralttığını,  siyasal  gelişmelerin  etkileri  gelip  gündelik  hayatın  ortasına gizlice  yerleşirler.  İşte  bu  nedenle  gündelik  hayatın  kodlarını  çözümlemek  tüm  bu kavramların  anlaşılabilmesinde  bize  kılavuzluk  edebilir.  Tam  da  bu  nokta,  internetin gündelik  hayatımızdaki  kullanım  yoğunluğunun  gittikçe  artmasıyla  şu  ana  kadar  hiç karşılaşmadığımız  büyüklükte  bir  bilgi  (big  data)  yığını  ile  karşı  karşıyayız.  Yeni medyanın oluşturduğu bu  yeni alan şimdiye kadar hiç  yaşamadığımız bir şekilde bizi birbirimize bağlamıştır. Böylelikle geçmişe, şimdiye, geleceğe ait deneyimlerin birlikte harmanlandığı yeni bir iletişim ağında yaşanmaya başlanmıştır.
Yeni  medya  bize  sadece  kamusal/özel  alan  kavramlarını  tekrardan  tartışmaya açmakla  kalmayıp  aynı  zamanda  kamusal  ve  özel  yaşam  alanındaki  dengenin  nasıl değiştiğini,  kamusal  ve  mahrem  olanın  nasıl  bir  dönüşüm  içerisinde  olduğunun ipuçlarını vermektedir. Tüm insanlığın birbirine bağlandığı bu alan bir yandan da bizi ayırmaya  başlamıştır.  Kamusal  alana  ve/veya  özel  alana  ait  olduğuna  dair  bilgimiz gittikçe farklılaşmaktadır. İnternetin hayatımızı girmesiyle birlikte kamusal alan ve özel alan  kavramları  yeniden  tartışılmaya  başlanmıştır.  Bu  çalışmada,  yeni  medyanın  ne kamusal  ne  de  özel  alan  olduğu,  iki  kavram  arasında  gidip  gelen  bir  “akışkanlık” içerisinde farklı bir alan oluşturduğu tezi savunulacaktır. Kamusal  alanın  modern  anlamdaki  bu  dönüşümü  21.  yüzyıla  gelindiğinde  ne ifade  etmektedir?  Bireyin;  yeni  medya  ile  birlikte,  hem  aileleriyle  hem  yakın çevreleriyle  hem  de  yabancılarla  insanlık  tarihi  boyunca  hiç  olmadığı  kadar  hızlı  ve daha  fazla  etkileşim  halinde  olması,  kamusal  ve  özel  alan  kavramlarına  yüklenen anlamları  değiştirmiştir.  Yeni  medya  ile  sosyalleşme  serüveni,  bireyin  mahremiyetini oluşturmasında en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir. Sosyal medyanın gündelik yaşamla olan bu ilişkisi,  mahremiyetin dönüşümünde, algılanmasında ve sunulmasında farklılıklar yaratmıştır. Gündelik hayat ile sanal uzam arasındaki çizgi gittikçe silinmeye başlamıştır.  İnsanlar  gündelik  hayatları  ile  yeni  medya  üzerindeki  yaşamlarını birleştirerek mahremiyet  algılarını  ve  dolayısıyla kamusal  alan ve özel  alan ayırımını yeniden inşa etmişlerdir.
Bu tezde, yeni medyanın kamusal/özel alan kavramları içerisinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği  ve  aynı  zamanda  tüm  bu  tartışmaların  ışığında  yeni  bir  alan oluşturup oluşturmadığı araştırılacaktır. Yeni medya kamusal/özel bir alan mıdır yoksa bunların  ötesinde  farklı  bir  alan  tanımlamasına  ihtiyaç  duyan  yeni  bir  alan  mı yaratmaktadır? Tüm  bu sorularından  yola çıkılarak,  yeni medyanın kamusal/özel alan sınırları  arasında/dışında  nerede  konumlandığı  incelenecektir.  Tezde  yeni  medya kavramı; iletişimde meydana gelen köklü değişimler, kamusal/özel alan tartışmalarıyla birlikte düşünülerek, yeni medyanın kamusal/özel alan tartışmalarının ötesinde farklı bir alan  olarak  ortaya  çıkıp  çıkmadığı  araştırılacak  tüm  bu  sorulardan  hareketle kamusal/özel alan tartışmalarına katkı sunulmaya çalışılacaktır.
Tezin  temel  amacı,  kamusal  ve  özel  alan  kavramlarını,  yeni  medyanın hayatımıza soktuğu  yeni  iletişim  olanaklarıyla ile birlikte  tekrardan  tartışmak ve  yeni medyanın  nelerin  özel  nelerin  kamusal  olması  ile  ilgili  yarattığı  belirsizliği  ortaya çıkarmaktır.  Yeni medya araçlarını kullanan kişilerin, kamusal ve özel alan sınırlarını nasıl  çizdiklerini  sorgulayarak,  neyin  kamusal  neyin  özel  alana  ait  olduğuna  yönelik düşüncelerin ve sunumların değişip değişmediğini anlamaya çalışmaktır.
Tezin  birinci  bölümünde,  kamusal  ve  özel  alan  kavramları  tarihsel  gelişimi içerisinden  günümüze  uzanan  tartışmalar  ışığında  incelenecektir.  Jürgen  Habermas, Hannah Arendt ve Richard Sennett’in kamusal/özel alan anlayışları, kamusal/özel alanın sınırlarını  nasıl  tanımladıkları,  kamusal  ve  özel  alana  ait  olanın  ne  olduğuna  yönelik düşünceleri açıklanacaktır.
Tezin  ikinci  bölümünde,  mahremiyet  kavramı  yeni  medya  üzerinden, modernizm  ve  postmodernizm  tartışmaları  çerçevesinde  incelenecektir.  İnternet çağında, mahremiyet kavramının nasıl bir dönüşüme uğradığı tartışılarak, yeni medya araçlarının  kullanılmaya  başlanması  ile  birlikte  insanların  mahremiyet  algısının  nasıl etkilendiğini  ve  böylelikle  yeni  medyanın  kamusal  ve  özel  alanın  biçimlenmesindeki rolü tartışılacaktır.
Tezin  üçüncü  bölümünde,  yeni  medya  kavramının  tanımı  üzerinden  yapılan tartışmalar  aktarılarak,  yeni  medyanın  nasıl  bir  alan  oluşturduğu  sorusuna  yanıt aranacaktır.  Bu  bölümde  ayrıca,  yapılan  araştırmanın  problemi,  amacı  ve  bulguları paylaşılacaktır. Araştırmada, yeni medya araçlarını kullanan bireylerin kamusal ve özel alana dair düşünceleri ve yorumları

SKANDAL SİYASETİ VE YENİ MEDYA

Şubat 6, 2017

Bahar Şahinsoy –  Hacettepe Üniversitesi SBE. İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans

Castells (2013) iktidar ilişkilerinin toplumu örgütleyen kurumların temelinin büyük ölçüde iletişim süreçleriyle, insanların zihinlerinde oluştuğunu belirtir. Zihinleri şekillendirmenin ise, yıldırma ve şiddetle bedene müdahaleden daha keskin bir hâkimiyet biçimi kurmaya yardımcı olduğunu vurgular. İletişim, zihinlerin anlam paylaşmak üzere harekete geçmesi ile başlar. Zihin ise, beyinde gerçekleşen bir zihinsel imge yaratma ve yönlendirme sürecidir. İktidarların zihinleri kontrol etmek için kullandıkları başlıca aracılardan birinin medya olduğu söylemi hâkimdir. Medya aracılığı ile zihinleri kontrol etmenin yolu ise, muhalif sesleri baskı ve ifade özgürlüğünün önüne ket vurarak bastırmaktan ya da sermayenin tek elde toplanmasından geçmektedir. Geleneksel medyanın, sermayenin tek elde toplanmaya başlaması ile tekelleşme yolunda hızla ilerlemesi, diğer medya kuruluşlarının ise çeşitli baskı mekanizmaları uygulanarak yıpratılmaya çalışılması ile iktidarın zihinlerin kontrolünü sağladığı bir araç haline geldiği düşüncesinde haklılık payı yüksektir. Castells’in oligopolleşme olarak tanımladığı piyasada aktörlerin sayısı oldukça düşüktür. Castells, liberal söylemin aksine medyanın dördüncü güç değil, iktidar oluşturma uzamı olduğu düşüncesini ileri sürer (2013: s.236) Dolayısıyla medya, iktidarların hedeflerine ulaşmada kullandıkları vazgeçilmez bir araç konumundadır. Siyasetin medya içerisinde sıklıkla yer almasının sebebi medyanın iktidar oluşturabilme işlevinden kaynaklanmaktadır.

Yeni medyanın yaygınlaşması ile birlikte medyaya bakış ve kullanış biçimleri açısından da farklılaşmalar söz konusu olmuş, yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri öz kitlesel iletişim kavramıdır. Öz kitlesel iletişim: “bir izleyici/dinleyici kitlesine ulaşma olanağına sahip fakat mesaj üretimin kişinin kendisine bağlı olduğu, mesajın anlamını kişinin kendisinin yönlendirdiği, elektronik iletişim ağlarından içerik alımını kişinin kendisinin yönlendirdiği, elektronik iletişim ağlarından içerik kabulünü ve bir araya getirme işinin kişinin kendi seçimlerine dayandığı, karşılıklı etkileşime dayalı iletişim biçimi” anlamına gelmektedir (Castells, 2013: s. 2). Geleneksel medyadaki tek yönlü iletişimin aksine, internet dolayımlı iletişimin esas olduğu ve başlarda merkezsiz olan bir iletişim biçimine işaret eder. Merkezsizlik, kullanıcılara yeni piyasalar ve girişim fırsatları sunduğu için avantajlıdır. Ancak zamanla ağın genişlemesi, internetin yaygınlaşması ve dijital iletişimin artarak yükselmesi ile birlikte büyük şirketler buradaki etkinlik ve hâkimiyet alanını genişletmeye başlamıştır. Ancak buna rağmen belli şirketlerin hâkimiyetinde olması, internetin bir özgürleşim alanı olarak kullanılmasının önünde engel değildir. Son zamanlarda uygulanan baskılar ve internet sansürlerine rağmen yine de bireylerin, grupların ve toplumsal hareketlerin sesini duyurduğu ve faaliyet gösterdiği bir alan olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Medya, Siyaset ve İmaj

Medyada herhangi bir şekilde var olamayan siyasilerin zihinde var olmaları da söz konusu değildir. Dolayısıyla, medyada var olabilme ve zihinlerde yer edebilmek adına imaj yaratabilme meselesi önemlidir. Bunun aksi olarak siyasi skandalların gündeme gelmesi ise güven ve itibar kavramlarını alaşağı ederek imaj değiştirme çabası şeklinde kendisini gösterir. Castells’e göre medya liderleri tanır ve onların hikâyelerinden nemalanır. Zira anlatılarda kahramanlara, hainlere ve kurbanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Siyasal bir kişilik şöhret çerçevesine ne kadar uyarsa, medyanın da o kişi hakkındaki haberleri popülerleşen, eğlence formatındaki haberlere dâhil etmesi kolaylaşmaktadır. Siyasal malzeme, eğlendirici formatla işlenerek, biçimsel olarak entrika, cinsellik ve şiddet hikâyelerine yakın bir anlatı içerir. Siyasal mesajların yurttaşların zihinlerine ulaşabilmeleri pek de kolay olmayan bir süreçtir. Bu nedenle seçim kampanyalarında, medya siyaseti, kazanmak ve varlığını uzunca bir süre sürdürmek üzerine kuruludur.

Thompson’a  (2000) göre skandallar sembolik iktidar uğruna girişilen, itibar ve güven için verilen mücadelelerdir. Aslına bakılırsa skandal siyasetleri yeni değil, ağ toplumunun ortaya çıkmasından daha önceleri iktidar ilişkilerini belirleyici bir unsur olmuştur. Siyasal savaşların büyük ölçüde skandallar ile gerçekleştirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır (Sabato’dan Akt. Castells, 2000: s. 288). Siyasal skandalların sadece yolsuzluklardan ibaret olmadığı, işin içerisine cinselliğin ve şiddetin de girerek, skandal siyasetinin bir parçası haline geldiğini söylemek mümkündür. Dahası, skandal siyasetinin böylesine baskın oluşunda cinsellik ve şiddet unsurlarının sıklıkla yer alması gösterilebilir.

Medya skandalları “son dakika” başlıkları ile vererek, izleyicinin iştahını kabartıcı bir üslupla anlatmayı tercih eder. İnternet dolayımlı iletişim skandal siyasetinin yükselişine önemli bir katkı sunmuştur. Öz kitlesel iletişimin bu yükselişteki katkısı şu şekilde gerçekleşmektedir. Öz kitlesel iletişim platformlarından, kitle iletişim platformlarına doğrudan erişebilme yetisi, geniş bir söylenti ve komplo teorileri okyanusu oluşturmaktadır. Siyasetçinin uygunsuz davranışlarını YouTube gibi mecralarda yayınlanarak ortaya dökülmesine yol açar. Bu noktada gelişen teknolojilerin ve bunları kullanış biçimindeki dönüşümün mahremiyeti de ortadan kaldırdığını söylemek gerekir. Arendt’e göre “özel alan/mahremiyet anlamını başkalarının yokluğunda bulur” (1994: s.104). Dijital medya ve mobil teknolojinin yaygın olarak kullanılması ile birlikte Arendt’in bahsini ettiği “mahremin başkalarının yokluğunda anlam bulma” meselesi de dönüşüme uğramıştır. Özel ve kamusal alan arasındaki geçişkenliğin şeffaflaşmasının yanında skandallar için uygun ortam yaratılması ve mahremin ortadan kaldırılmasına da neden olmaktadır. Cep telefonları ya da küçük dijital kayıt cihazları ile ifşa edilme ve internet ortamlarına yüklenme, yeni medya ile daha kolay bir durum haline gelmiştir. Yeni medyanın iki önemli önemli özeliği olan “sürekli bağlantıda olma durumu” ve “hipermetinsellik” skandal siyasetinin varlığını göstermede ihtiyaç duyduğu iki kavramdır. Bu nedenle skandal siyaseti yeni medyaya ihtiyaç duyar ve yeni medyadan beslenir. Dijital ağlar birbiri ile bağlantılı süreçlerdir. Yani, ağlar iletişime dayalı yapılardır (Castells, 2013: 290-291). Bu bağlamda iletişim ağları, iletişim kuranlar arasında zaman ve mekân sınırlarını ortadan kaldıran ara yüzler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dijital ağlar küreseldir, dolayısıyla temeli ağlara dayanan toplumda küresel bir nitelik taşır bu nedenle ağlarda gerçekleşen süreç herkesi etkilemektedir. Ağ toplumunda iktidar ise varlığını ağlara dâhil olmanın kurallarını dayatarak sürdürmektedir.

Yeni medya, dil ve zihin yönetiminin etkin şekilde kullanılmasına olanak sağlamaktadır. Anlamlandırma sürecinde çerçevelemenin önemi ortaya çıkmaktadır. Güven ve itibar meselesi üzerinden yürüyen skandallar dile etki ederek, imaj değiştirme çabası içerisine girmektedir. Ancak bu mesele bütünü ile siyasilerin savaşında skandalların galip geldiğine işaret etmemektedir. Zira güven ve itibar meselesi üzerinden şekillenen bu süreç, skandal siyasetinin artması ile medyaya güvenin doğru orantılı olarak azalmasına neden olmaktadır (Castells:2013).

Sonuç

Castells, adı her ne kadar değişmiş olsa da devletlerin iletişimi propaganda ve kontrol amaçlı kullandıklarını söylemektedir. Bu nedenle İletişim ağları üzerindeki iktidar ilişkilerinin tanımlanmasında, devlet hala kritik bir aktördür. Büyük ölçüde skandal siyaseti ile gerçekleşen siyasal savaşlar, öz kitlesel iletişimin gelişmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Öz kitlesel iletişimin gelişmesi ile geniş bir söylentiler ve komplolar havuzu oluşmuştur. Bu da skandal siyasetini beslemekte, yeni medyanın skandal siyasetinin yayılmasını kolaylaştırıcı etkisinin altını çizmektedir.

Mahremiyetin ortadan kalktığı ve dijital medya teknolojileri ile skandal siyasetinin beslendiği dijital çağda, iktidarın dönüşümü de “üretim araçlarına sahip olmak ”tan çıkıp, “iletişim araçlarına sahip olma” yolunda ilerlemektedir.

Kaynakça

Arendt H. (1994). İnsanlık Durumu (çev.)  Bahadır Sina Şenel. İstanbul: İletişim Yay.

Castells, M. (2013) İletişimin Gücü. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniv.Yayınları.

 

 

 

 

 


Günümüzde Skandal Siyaseti ve Medyanın Yeri

Şubat 5, 2017

Yazan: Selin Çetindağ, Hacettepe Ünv. SBE. Y.Lisans

Skandal siyaseti rakiplerin işini bozmak ve saf dışı bırakmak için belirli bir seçmen kitlesi hedeflenip onların görüşlerini şekillendirip denetlemeye, manipüle etmeye yönelik bir araç olarak siyasetin içinde kendini göstermektedir. Skandal siyaseti içindeki olaylar: finansal spekülasyon, suikast, rüşvet, yolsuzluk, cinsel içerikli kaset, vb gibi kişiyi itibarsızlaştıran ve sahip olduğu mevkiden uzaklaşmasına neden olacak olayların açığa çıkmasıdır. Skandallar ülkeden ülkeye, siyasal konjöktürlere ve medyanın haber yapma yetisine göre farklılıklar gösterir(Castells,2016:290).Örneğin Türkiye’de cinsel içerikli bir kasetin çıkması diğer olaylara göre daha çok sükse yapabileceği öngörülebilinir. Şüphesiz ki siyasetin içindeki bu yüz kızartıcı olayın duyurulmasında medya önemli bir rol oynamaktadır. Medyada olayın işlenişi ve işgal ettiği süre, ortaya serilen olayda ve kişilerin tepkilerinde etkili olmaktadır. Bu bağlamda medya ve iktidar ilişkileri devreye girerken; medya temsilinin gerçeklik düzeyi, doğrudan anlam üretim biçimlerini, dolayısıyla da iktidar ilişkilerini düzenlemektedir. Daha açık bir ifadeyle, medya ve iktidar ilişkileri, gücün hangi yollarla medyada sunulan içerikleri eleyip sunulmaya uygun olanları seçtiği, marjinal düşüncelerin nasıl kenara itildiği ve egemen çıkar çevrelerine ise nasıl mesajlarını halka kolayca ulaştırma imkanı sağladığı ile ilintili olmasıdır (Castells 2014: 20) . Medya dolaşıma sunduğu içeriğin hakikatle olan ilişkini yapı bozumuna uğratmaktadır. Böylelikle medya, manipülasyon sanatındaki uzmanlığını kullanırken; görsel materyallerin teknik müdahalesine, edebi oyunlara ve yansız olma çabasına sıklıkla başvurmaktadır. Çoğu zaman gündemin kurgulanması süratle değiştirilmesi için içeriğe müdahale ya da içeriğin direk olarak gizlenmesi hayati öneme sahiptir.(Çaycı, 2014: 88) İktidarın medya aracılığıyla gündemi oluşturması ya da değiştirmesi patlak verebilecek bir skandalın önüne geçmede veya gündem değiştirmedeki gücünü diğer gruplara göre çok daha avantajlı bir konuma yerleştirmektedir. Bu durum tersinden düşünüldüğünde muhalefetle ilgili bir skandalın ortaya çıkışı, medyadaki temsili ve işlenişi bakımından iktidarın işine yarayacağından bu konunun gündemi daha uzun işgal edebilme özelliği olduğu söylenebilinir. Castells(2016:285) skandal siyasetini tarihten bu yana yani günümüzdeki ağ toplumunun ortaya çıkmasından çok önce de iktidar ilişkilerinin ve kurumsal değişimin belirlenmesinde kritik bir unsur olduğunu hatta skandal siyasetin düzgün kurallara uygun bir siyasal rekabetten daha derin kökleri olan, tipik bir iktidar mücadelesi olduğunu söylemektedir. Günümüzde ise ortaya çıkan skandal siyasetinde tarihten bu yana gelen benzer süreçlerin kültürel siyasal bağlamlarının iletişimin değişmesiyle birlikte yeni şekiller ve anlamlar aldığını belirtmektedir. Bunlardan birini Castells(2016:291) skandalların merkezi bir önem taşıması siyasetin dönüşmesinin bir sonucu olarak değerlendirir.  Özellikle kendini ilerletme kültürünün bu sürece eşlik ettiğini, kendi çıkarların kolektif çıkarların üstünde olduğu bir ortamın yükselişini dile getirir (akt Castells,2016:291,Tumber 2004:1122).İktidar muhalif karşıtlığı içerisinde önemli bir kişiyi hedef almak kişisel imajların daha ön planda olduğu şu zamanda yani kolektif yapıdan ziyade bireyler daha etkin hedef olabilmektedir. Kişinin hakkında çıkan skandallar kişiyi bırakmasa da mensup olduğu siyasi parti veya siyasi oluşum kendini devam ettirebilmektedir. O yüzden daha çok bireysel olarak kuruma değil kişiye yönelik olarak ve yine kişisel bir çıkar için skandal siyasetine başvurduğunu belirtilebilinir.

Kitle iletişim araçlarının toplumsal, ekonomik ve politik işlevleri, ilgi alanlardaki ve kendi yapılarındaki değişimlere bağlı olarak farklılaşmıştır. Hatta bu konuda tarihsel kırılma noktaları tespit etmek mümkündür.(Başer ve Akça,2011: 21) Nitekim Kalender’in de vurguladığı üzere 1960’lı yıllarda kitle iletişim araçlarının sosyo-ekonomik ve kültürel sistemle olan ilişkisi değişmiş, 1970’lerden sonra ise kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkisini vurgulayan teoriler gelişmeye başlamıştır (2000: 117). Kitle iletişim araçlarının mahremiyet ile olan ilişkisi ise gizli gözetleme-dinleme sistemlerinin gelişimi ve kolay ulaşılabilirliği ile gündeme gelmiş, bir “skandal” söylemini ortaya çıkarmıştır. Nitekim Coşkun’un da belirttiği üzere kaset skandalları 1998-1999’dan itibaren Türkiye’de gündeme elmiş iken; (akt: Başer ve Akça,2011: 21 – 2000: 13) gizli kamera ilk kez 1983 yılında yolsuzlukları ifşa etmek adına Savaş Ay ve Uğur Dündar tarafından kullanılmıştır. Dolayısıyla Türk toplumunun sosyal belleğinde kaset skandallarına ve gizli kamera çekimlerine dair verilerin olduğu, söz konusu skandal konulardaki tartışmalara aşinalığının bulunduğu değerlendirilebilir (Başer ve Akça,2011: 21).Ayrıca Türkiye’de 2011 genel seçimlerindeki kaset olaylarında hukuk ve internet karşı karşıya gelmiş, erişim engelleme ve site kapatma yaptırımları söz konusu olmuştur. Buna karşın internet teknolojisinin imkânları, hukukun sanal dünyadaki gelişmeleri düzenleyebilirliğini tartışılır kılmıştır(Başer ve Akça,2011: 21).Kaset skandalları ve medya hususunda belirtilmesi gereken başka bir husus, gazetelerin konuya yaklaşımıdır. Nitekim Yüksel’in de ifade ettiği üzere medyanın gündem üzerindeki etkisi odaklanılacak konunun seçilmesinden çok belirli bir konu hakkındaki düşünce tarzını şekillendirme yönündedir (Yüksel, 2001: 187). Bu anlamda sadece bir olayın haber haline getirilmesinin yanında haber olarak nasıl sunulduğu da önemlidir. Ayrıca köşe yazarlarının bir konuya yaklaşımlarının konunun değerlendirilmesine yönelik genel bir paradigma yaratması söz konusu olabilmektedir. Coşkun’un da vurguladığı üzere “kasetlerin yarattığı merak ve heyecan, kaynaklarına ve elde ediliş yöntemlerine ilişkin ahlaki ve hukuki soru ve sorunları” geri plana atmıştır (akt: Başer ve Akça, 2011 2000: 17)

Castells internete dayalı iletişimin skandal siyasetinin yükselişine iki önemli açıdan güçlü bir katkıda bulunduğunu belirtir. (akt Castells,2016:290, Howard,2003;McNair,2006). Kitlesel öz iletişim platformlarından kitle iletişim platformlarına doğrudan erişebilme becerisi geniş bir söylentiler ve komplo kuramları okyanusunu besler. Siyasal liderler için artık mahremiyet yoktur. Davranışları cep telefonları gibi küçük, dijital kayıt cihazlarıyla faş edilmeye, derhal internete yüklenmeye açıktır. Özellikle bu durumu düşündüğümüzde geçmişten farklı bir şekilde cebimizde taşıdığımız cep telefonları artık birer delil aracı olarak ses ve görüntü kaydı ve ispatı için çeşitli önemli olaylarda karşımıza çıkmaktadır. Sansasyonel olaylarda ise bu kayıtların paylaşımı büyük bir hız ve kolaylıkla olmaktadır. İkincisi ise herhangi bir kaynağın herhangi bir biçimde açıklandığı bir haber internet üzerinde hemen viral olarak yayılma potansiyeline sahiptir (McNair,2006).Dijital ağlara dayalı dedikodular skandal iddialarının kıvılcımını birkaç saat içinde çakan devasa boyutlarda bir amfidir (Castell,2016:291). Belli bir kayıt, görüntü, video gibi içerikler internet ortamına bir kere yüklenmesinden sonra kişinin ekstra bir talebi olmadığı sürece sürekli olarak dijital ortamda kalmaktadır. Bu durumda özellikle günümüzde yaşadığımız ağ toplumunun sonuçlarından biridir ve bıraktığımız dijital izler sürekli bize eşlik etmektedir. Özellikle siyasal bir skandal üstünden düşünüldüğünde ise ortaya çıkan büyük bir paylaşım ve yorum akışının bu süreci takip ettiğini söyleyebiliriz.

Sonuç olarak skandal siyaseti tarih boyunca siyasetin içinde olmuş ve zaman zaman patlak vermiştir. Castells(2016) skandal siyasetini basit anlamda iktidar ve muhalefet çekişmesi olarak nitelendirmiştir. Günümüzde değişen en önemli durum ise yeni iletişim teknolojileri sayesinde ve her an her yerde cep telefonlarının bulunurluğu ile kişileri veya durumlara kayıt altına alıp paylaşılmanın kolaylığıdır. Özellikle herhangi bir skandal diye nitelendirilebilen bir olay internete düştüğünde çok hızlı bir şekilde yayılmaktadır ve dijital izler bu süreçte kişileri beraberinde takip etmektedir. Bu kapsamda genel olarak  görüntülerin yayınlandığı internet sitelerine erişimin engellenmesine karar verilmesi ve böylelikle yayılmasının önüne geçilmesi gibi birtakım önlemler alınmaktadır. Ancak görüntüler ya da deliller tamamen ortadan kaldırılsa bile çoğunlukla kişilerin itibar ve güvenirliliği halkın önünde zedelemiş olarak zihinlerde yer edinmektedir.

KAYNAKÇA

Başer,D ve Akça,G.(2011).Karanlığın Yok Oluşu Gelişen Teknolojinin Gizlilik ve Mahremiyet Üzerindeki Etkileri.  Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Bahar, 26

Castells, M.(2016).İletişimin Gücü.  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Castells, M. (2014). İsyan ve Umut Ağları. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

Coşkun, E. (2000). Küresel Gözaltı Elektronik Gizli Dinleme ve Görüntüleme. Ankara: Ümit Yayıncılık.

Çaycı, B.(2014). Medyada Gerçekliğin İnşası ve Toplumsal Denetim. Akdeniz İletişim Dergisi.

Kalender, A. (2000). Siyasal İletişim Seçmenler ve İkna Stratejileri. Konya: Çizgi Kitabevi.

Yüksel, E. (2001). Medyanın Gündem Belirleme Gücü. Konya: Çizgi


YENİ MEDYA VE SKANDALLARIN GÖLGESİNDE SİYASET YAPMAK

Şubat 5, 2017

Mehmet Fiğan, Hacettepe Üniversitesi SBE. İletişim Bilimleri ABD. Y.Lisans

Giriş

Günümüzde geleneksel ve yeni medya teknolojileri, siyasetin en belirleyici unsurlarıdır. Kitle iletişim araçları, seçim zamanlarında siyasi aktörler arasında müsabakaya dönüşen süreci önemli şekilde etkilemekle kalmaz normal dönemlerde de, siyasete ve kurumlara olan güvenin tesis edilmesi amacıyla egemen siyasi aktörlerce sıklıkla kullanılır. Fakat özellikle kitlesel öz iletişimin (yeni medya) gelişmesiyle, siyasetin seyri değişmiş ve çok sayıda insan politik alana doğrudan etkileşim yoluyla dâhil olabilme imkânı bulmuştur. Yeni medyanın etkileşim mevzisini genişletmesi, siyasi aktörlerin her türlü eylemlerinin yeni iletişimin odağı haline gelmesini sağlamıştır. Tüm bunlarla beraber, tarihi bakımından oldukça eskilere dayanan ve çoğu zaman siyasette belirleyici olan “skandal” kavramının da önemi gittikçe artmıştır. Yine gelişen teknolojilere bağlı olarak “skandal siyasetinin” içeriği dönüşmüştür. Yani medya siyaseti ile skandal siyaseti iç içe geçmiştir. Nitekim medya olmadan skandalın dolaşıma sokulması olanaksızdır. Yeni medya’da sunduğu yeni olanaklarla skandalın sadece geleneksel değil, alternatif kanallardan da dolaşıma sokulmasına imkân vermiştir. Dolayısıyla skandalın içeriğini belirlemede, siyasal aktörlerin tekeli kırılmış, bu durum meşruiyet ve demokrasi krizi tartışmalarına sebebiyet vermiştir.

Siyasette Medyatikleşme ve Kişiselleşme

Kitle iletişim araçlarının gelişip yaygınlaşmasıyla beraber, politika zaman içerisinde bir gösteriye dönüşmüş ve günümüzde gösteri mekanizmalarının (medyanın) egemenliği altına girmiştir (Baudrillard, 1991, s. 17). İletişim teknolojilerindeki yenilikler, siyasal aktörlerin kitlelerle ilişki kurma biçimlerini de değiştirmiştir. Medya ve iletişim teknolojilerindeki yenliklere bağlı olarak, etkileşimin şekli sürekli yeniden yapılanmıştır  (Negrine, 1996, s. 155). Medya ve siyaset arasındaki bu yakınlaşma ilişkisini birçok araştırmacı “Amerikanvarileşme” adı altında kavramsallaştırmıştır. Bu bağlamda Negrine (1996) “Amerikanlaşma” tabirinin, teknolojik yeniliklere bağlı olarak kitle iletişim araçlarının ve pazarlama tekniklerinin propaganda faaliyetlerinde yoğun olarak kullanılmasını ifade ettiğini vurgular. Bu tanımlamadan hareketle, Amerikanvarileşmenin güçlü etkisinin medyayı siyasetin ayrılmaz bir parçası haline getirdiğini ifade edebiliriz.

Amerikanvarileşmenin bir diğer etkisi de siyaseti daha çok kişi merkezli bir yapıya çekmesidir. Böylelikle yeni siyaset yapma stratejisi içerisinde birey/lider, siyasi parti ve kurumları aşan bir noktaya sabitlenir. Kişi merkezli siyasette belirleyici olan yurttaşın zihninde siyasal aktör hakkındaki olumlu veya olumsuz tasarımdır. Tasarımları kaynağı ise, yurttaşların sahip duygu ve sezgilerdir. Newman (1999, s. 90), “etkili liderin” özellikle insanların duygularını yakalamak konusundaki yeteneğiyle kitlelerin dikkatini üzerine çektiğini belirtir. Gene olarak ifade etmek gerekirse, siyasal biliş ve tasarımlar duygusal olarak şekillenir. Duygusal zekâ kuramına göre ise, siyasal davranışlar açısından özellikle önemli olan hisler umut ve korkudur (Castells, 2016, s. 185-186). Dolayısıyla siyasal aktörlerin gücü, korku ve umudu harekete geçirme yeteneklerine bağlıdır.

Siyasal aktörler hakkındaki zihinsel tasarımların şekillenmesinde medya ile kurdukları ilişki de belirleyici bir rol oynar. Aktör esasen medya üzerinden bir imaj yaratır ve yurttaşların desteğini almaya çalışır. McCombus vd., imaja dayalı politika süreciyle birlikte, “güçlü lider” ve “dürüst siyasetçi” gibi medyatik ve kalıplaşmış nitelemeler ve semboller yaygınlaştığını belirtir. Bu süreçte partiler giderek birbirlerine benzerlerken, tüm seçmenlere hitap edecek yollar seçilmiştir. Bu sebeple, imaj çalışmalarına ağırlık verilmiştir (1991, s. 85). Kişini medyadaki imajı, seçim zamanlarında aday gösterilmeyi sağlamada da, kilit ölçüt haline gelir ve bir medya starı olarak adayın kişiliği, parti programlarının önüne geçer (Sartori, 2004, s. 87). Nimmo’ya göre ise, kitle iletişim araçlarının etkisi o derece güçlüdür ki, gerekli politik donanıma sahip olmayan kimi siyasal aktörler dahi, şöhretleri medyayı kullanma ve yönlendirme yeteneklerine yine çalışanlarının organizasyonu ile doğru şekilde pazarlanmalarına bağlı olarak seçilebilir (1970, s. 68) ya da ülke siyasetinde önemli bir konuma gelebilirler. Siyasal aktörler, medya aracılığıyla, faaliyetlerini kitlelere aktarma imkânı bulabilmekte ve bu yolla destek ve meşruiyetlerini artırmayı amaçlamaktadırlar. Bu sebeple, partiler ve liderler, artık doğrudan halkı ikna etmek veya etkilemek yerine, medyayı ikna etme yolunu seçmişlerdir. Politikanın daha çok medya üzerinden yapılan bir nitelik kazanması siyaset yapma pratiğini de, dönüştürmüştür. Bu bakımdan siyasal aktörlerin, medyaya bağımlı bir duruma geldiğini belirtebiliriz. Kitleler de, siyasi parti hakkındaki görüşlerini çoğunlukla lider ve medyadaki temsil üzerinden şekillendirirler.

Medya Siyaseti, Skandal Siyaseti ve Meşruiyet/Demokrasi Krizi

Skandal terimi, toplum içerisinde önemli değerlerin, normların ve ahlaki kodların kesin olarak ihlal edilmesi sırasında oluşan, kamuoyu tarafından bilinen ve önemli bir kamusal tepkiye yol açan eylem ve olayları nitelemek için kullanılmaktadır. Bu açıdan, skandal kelimesi ile “yozlaşma” veya yolsuzluk kelimeleri arasında belirli bir yakınlığın bulunduğunu ifade etmek mümkündür (fakat sadece bununla sınırlanamaz). Siyasal alanda meydana gelen yozlaşma ve yolsuzluklar medyanın söylemine “skandal” olarak yansımaktadır. Bu yönüyle, medya skandallarının; bir toplumun egemen ahlak, değerlerine saldırı niteliğindeki utandırıcı eylemler sonucunda gerçekleşen, medya tarafından kamuoyuna aktarılan, ideoloji ve kültürel alanlardan başlayarak, değişim yolunda önemli etkileri olan özel eylemlerin haberleştirilmesi olduğu ifade edilebilir (Thompson, Lull ve Hinnerman’dan Aktaran Kaymas, 2005). Thompson’a göre skandallar, sembolik iktidar uğruna girişilen itibar ve güven için verilen mücadeledir ve yolsuzlukla aynı anlama gelmez (aktaran Castells, 2016, s. 283-289). Bu bağlamda siyasal skandallar, belirli toplumsal normlar açısından uygunsuz sayılan diğer kabahatleri de kapsar. Skandalların genel anlamda iktidar ve siyasetin alanı içersinde gerçekleşmesi “skandal siyaseti” tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Castells’e göre skandal siyaseti pratiği, tümüyle olumsuz duygu yaratma stratejisinde en üst performans düzeyini temsil eder. Bunun yanında skandal siyaseti, medya siyasetinden ayrılamaz. Çünkü günümüzde skandallar, (kitlesel öz iletişim araçlarını da içerecek biçimde) medya üzerinde açıklanır ve toplumun geneline yayılır. Daha da önemlisi, medya siyasetinin nitelikleri skandalların kullanılmasını siyasal çekişmenin en etkili aygıtı haline getirir. Medya siyaseti, Enformasyon Çağı siyaseti olduğundan, skandal siyaseti de çağımızın siyasal mücadele şeklidir (2016, s. 292-293). Bu yönüyle Castells, “skandal siyaseti” ve “medya siyasetinin” yakından ilişkili olduğunu kabul eder.

Medya, siyasetçilerin yaşamlarını politik bir olaymışçasına yurttaşlara sunmaktadır. Politikacılarda bu yolla kendilerini medyada görünür kılarak kitlenin sempatisini kazanmaya çalışırlar. Bu bağlamda Castells’e göre siyasal liderler için “mahrem” bir alandan söz etmek artık mümkün değildir. Özellikle gelişen kitlesel öz iletişim sayesinde siyasetçilerin davranışları cep telefonu gibi küçük kayıt cihazları sayesinde daima kamusal bir alan olarak işlev gören internete yüklenmeye hazır durumdadır (2016, s. 291). Yani yeni iletişim teknolojilerinin artan gücü, özel olan her şeyin kamusal bir mecraya taşınmasını kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla skandallar hiçbir sansüre maruz kalmadan doğrudan yayılma olanağı bulabilmektedir. Günümüz Türkiyesinde de, skandal siyasetin çok ciddi örnekleri olduğunu ifade etmek mümkündür. CHP ve MHP’ye yönelik kaset skandalları, iktidar partisini hedef alan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları vb. gibi birçok durum bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu skandalların ortak noktası, çoğunlukla internet üzerinden dolaşıma sokulmalarıdır. Yazılı ve görsel basında yayınlanması yasak olmasına rağmen kamuoyu bir şekilde bu bilgilerden haberdar olmuştur.

Skandal siyasetine kitlelerin tepkisi pratik anlamda her zaman sert olmayabilir fakat yönetimin kusurlarının birikmesi ve siyasetçilerin yozlaşma durumunun belirginleşmesi mevcut yapının meşruiyet krizine girmesine sebep olabilir. Yerasimos, genel olarak meşruiyet ve demokrasi krizinin sebeplerini, “a) siyasal partilerin belli sınıfların temsilcileri olmaktan çıkmaları; b) sağ ve sol politikalar arasındaki sınırın iktidara gelmek uğruna giderek silikleşmesi; c) medya ve haberleşme araçlarının gelişmesi ile birkaç yılda bir oy vermekle sınırlı politikaya katkının yeterli sayılması; d) katılımcı bir demokrasiye yolun açılması; e) orta sınıfların gelişmiş olduğu refah toplumlarında gündelik hayatta kısa süreli çözümler gerektiren sorunların ön plana çıkması; f) devletin ideoloji ve ekonomik aygıtlarının küçülmesi, g) yine devletin hizmet alanlarında ise daha etkin olması konusundaki beklentilerin artması” şeklinde sıralar (2001, s. 13). Bunun dışında, dünya genelinde bir meşruiyet ve demokrasi krizinin ortaya çıkmasında, yeni toplumsal hareketlerin rolü büyüktür. Zira bu hareketler, daha önceki sınıf temelli hareketlerden farklı olarak, iktidara el koyma girişiminden çok, mevcut iktidar ve tahakküm ilişkilerini açığa çıkararak, kimlik, adalet, özgürlük vs. talepleri etrafında örgütlenmişlerdir. Tahakküm ilişkilerinin açığa çıkması ve siyasal iktidarların yozlaştığının gözler önüne serilmesi, liberal demokrasilerin meşruiyet krizi yaşamasına sebebiyet vermiştir.

Sonuç

Geçmiş dönemlerde siyasi skandal yaratma ve bunları dolaşıma sokma işi, daha çok seçkin bir grubun tekelindeydi ve istemedikleri skandalların duyulmasını engelleyebiliyorlardı. Fakat kitlesel öz iletişim araçlarının tanıdığı imkân sayesinde bu tekel kırılmıştır. Yurttaşlar bu araçları kullanarak, ciddi skandalları öğrenme imkânı bulabilmektedirler. Hatta günümüzde internet tabanlı bazı hesapların doğrudan skandal yaratmak üzere oluşturulduğu bilinmektedir. Genel olarak bakıldığında skandal siyasetinin, sistemden çok kişileri hedef aldığı söylenebilir fakat etkisi ve sonuçlarının derinliği artarsa, özelde meşruiyeti genelde siyasal sitemi tehdit edebilir.  Bu bağlamda Castells, siyasal kurumlara güvenmeyen fakat haklarını ileriye sürmeye kendilerini adamış yurttaşların, siyasal sistem içerisinde ve dışarısında kendi başlarına seferber olmanın yollarını aradıklarını belirtir. İşte demokrasi krizini yaratan şey de, siyasal kurumlara duyulan inanç ile siyasal eylem arasındaki bu mesafenin açılmasıdır (2016, s. 339). Sonuç olarak, siyasal partilerin ve devlet kurumlarının niteliksel dönüşümü, yeni toplumsal hareketlerin yükselişi, kitlelerin siyasal kurumlardan duyduğu hoşnutsuzluk, ideolojiler arasındaki farkın silikleşmesi ve siyasette artan skandallar furyası, yurttaşların siyasete ve kurumlara güvensizliğinin artmasına yol açmıştır.

Kaynakça

Baudrillard, J. (1991), “Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu”, O. Anadır (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Castells, M. (2016), “İletişim Gücü”, E. Kılıç (Çev.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Kaymas, S. (2005), “Medyada Mülkiyet Yoğunlaşması ve Haber: Ekonomik Krizlerin Siyasal Skandala Dönüştürülmesinde Medya Holdinglerinin Etkisi.” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

McCombus ve diğerleri (1991), “Contemporary Public Opinion İssue and News”, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates.

Negrine, R. M. (1996), “The Communication of Politics”, London: Sage Publications.

Newman, B. I. (1999), “The Mass Marketing of Politics”, London: Sage Publications.

Nimmo, D. (1970), “The Political Persuaders”, New Jersey: Prentice Hall.

Sartori, G. (2004), “Görmenin İktidarı” B. Ulusoğlu ve G. Batuş (Çev.). İstanbul: Karakutu Yayınları.

Yerasimos, S. (2001), “Sivil Toplum Avrupa ve Türkiye”, S. Yerasimos ve diğerleri (Ed.). içinde, “Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik”. İstanbul: İletişim Yayınları.

 


Tez Tanıtımı: Kullanıcı tarafından üretilen sansür: Sosyal medyanın manipülasyonu

Şubat 2, 2017

Haz. : Hasan Ali Erdem, Hacettepe Ünv. SBE.

Son on yılda enformasyonu çok daha geniş biçimde ulaşılabilir ve erişilebilir hale getiren yeni teknolojilerin ortaya çıkmasına şahit olunmaktadır. ‘Kullanıcı tarafından üretilmiş içerik’, ‘sosyal medya’, ‘sosyal haberler’, ‘kitle iyileştirme’, vb. şekillerde adlandırılan tasarım düzenleri, algoritma ayarlamaları ve kullanıcı pratikleri yayımı, akredite olmayı ve bilgi toplamayı daha kolay hale getirerek medyayı daha demokratikleştirdikleri için övülmektedir. Facebook, reddit ve Twitter gibi aracı platformlardan ise yaygın biçimde kullanılan algoritma ve filtreleme mekanizmaları sayesinde değerli bilgileri ortaya çıkarması beklenmektedir.

Christopher E. Peterson tarafından Haziran 2013’te tamamlanan “Kullanıcı tarafından üretilen sansür: Sosyal medyanın manipülasyonu” (M. Sc. in Comparative Media Studies at the Massachusetts Institute of Technology, 2013) adlı bu tez, kullanıcı tarafından üretilen sansürü; kullanıcıların ifade özgülüğünü bastırmak için sosyal medyayı stratejik biçimde manipüle ettikleri yeni ortaya çıkmakta olan bir müdahale biçimini incelemektedir. Tez, enformasyonun çok daha ulaşılabilir hale getirilmesi için tasarlanmış araçların, enformasyonu daha az ulaşılabilir hale getirmek için nasıl tersine çevrildiğini ortaya koymaktadır.  Örnek vaka incelemeleri bu platformların, enformasyonun sadece seyahat ettiği tarafsız tüneller olmaktan çok kullanıcıların algoritmaların gücü aracılığıyla politikalarını etkileyebildikleri sosyo-teknik sistemler olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Kullanıcılar bir internet sitesinin görünürlüğünü arttıracak veya azaltacak manivelaları stratejik biçimde kullanarak, erişim yollarını ve ulaşılabilirliği kısarak, enformasyon akışını değiştirerek sosyal medya tarafından üretilen dünyanın sunumunu yeniden oluşturmaktadır. Bu tez kullanıcı tarafından üretilen sansürü medya çalışmaları, sosyoloji, hukuk, siyaset bilim ve bilgi teknolojileri alanlarından faydalanarak ele almaktadır. Bu çalışma, söz konusu alanları kesen ve gelişen sosyal medya sistemleri politikalarını açıklamayı ve anlamayı amaçlayan geniş bir tartışma alanına katkı sağlamaktadır.