Mehmet Fiğan, Hacettepe Üniversitesi SBE. İletişim Bilimleri ABD. Y.Lisans
Giriş
Günümüzde geleneksel ve yeni medya teknolojileri, siyasetin en belirleyici unsurlarıdır. Kitle iletişim araçları, seçim zamanlarında siyasi aktörler arasında müsabakaya dönüşen süreci önemli şekilde etkilemekle kalmaz normal dönemlerde de, siyasete ve kurumlara olan güvenin tesis edilmesi amacıyla egemen siyasi aktörlerce sıklıkla kullanılır. Fakat özellikle kitlesel öz iletişimin (yeni medya) gelişmesiyle, siyasetin seyri değişmiş ve çok sayıda insan politik alana doğrudan etkileşim yoluyla dâhil olabilme imkânı bulmuştur. Yeni medyanın etkileşim mevzisini genişletmesi, siyasi aktörlerin her türlü eylemlerinin yeni iletişimin odağı haline gelmesini sağlamıştır. Tüm bunlarla beraber, tarihi bakımından oldukça eskilere dayanan ve çoğu zaman siyasette belirleyici olan “skandal” kavramının da önemi gittikçe artmıştır. Yine gelişen teknolojilere bağlı olarak “skandal siyasetinin” içeriği dönüşmüştür. Yani medya siyaseti ile skandal siyaseti iç içe geçmiştir. Nitekim medya olmadan skandalın dolaşıma sokulması olanaksızdır. Yeni medya’da sunduğu yeni olanaklarla skandalın sadece geleneksel değil, alternatif kanallardan da dolaşıma sokulmasına imkân vermiştir. Dolayısıyla skandalın içeriğini belirlemede, siyasal aktörlerin tekeli kırılmış, bu durum meşruiyet ve demokrasi krizi tartışmalarına sebebiyet vermiştir.
Siyasette Medyatikleşme ve Kişiselleşme
Kitle iletişim araçlarının gelişip yaygınlaşmasıyla beraber, politika zaman içerisinde bir gösteriye dönüşmüş ve günümüzde gösteri mekanizmalarının (medyanın) egemenliği altına girmiştir (Baudrillard, 1991, s. 17). İletişim teknolojilerindeki yenilikler, siyasal aktörlerin kitlelerle ilişki kurma biçimlerini de değiştirmiştir. Medya ve iletişim teknolojilerindeki yenliklere bağlı olarak, etkileşimin şekli sürekli yeniden yapılanmıştır (Negrine, 1996, s. 155). Medya ve siyaset arasındaki bu yakınlaşma ilişkisini birçok araştırmacı “Amerikanvarileşme” adı altında kavramsallaştırmıştır. Bu bağlamda Negrine (1996) “Amerikanlaşma” tabirinin, teknolojik yeniliklere bağlı olarak kitle iletişim araçlarının ve pazarlama tekniklerinin propaganda faaliyetlerinde yoğun olarak kullanılmasını ifade ettiğini vurgular. Bu tanımlamadan hareketle, Amerikanvarileşmenin güçlü etkisinin medyayı siyasetin ayrılmaz bir parçası haline getirdiğini ifade edebiliriz.
Amerikanvarileşmenin bir diğer etkisi de siyaseti daha çok kişi merkezli bir yapıya çekmesidir. Böylelikle yeni siyaset yapma stratejisi içerisinde birey/lider, siyasi parti ve kurumları aşan bir noktaya sabitlenir. Kişi merkezli siyasette belirleyici olan yurttaşın zihninde siyasal aktör hakkındaki olumlu veya olumsuz tasarımdır. Tasarımları kaynağı ise, yurttaşların sahip duygu ve sezgilerdir. Newman (1999, s. 90), “etkili liderin” özellikle insanların duygularını yakalamak konusundaki yeteneğiyle kitlelerin dikkatini üzerine çektiğini belirtir. Gene olarak ifade etmek gerekirse, siyasal biliş ve tasarımlar duygusal olarak şekillenir. Duygusal zekâ kuramına göre ise, siyasal davranışlar açısından özellikle önemli olan hisler umut ve korkudur (Castells, 2016, s. 185-186). Dolayısıyla siyasal aktörlerin gücü, korku ve umudu harekete geçirme yeteneklerine bağlıdır.
Siyasal aktörler hakkındaki zihinsel tasarımların şekillenmesinde medya ile kurdukları ilişki de belirleyici bir rol oynar. Aktör esasen medya üzerinden bir imaj yaratır ve yurttaşların desteğini almaya çalışır. McCombus vd., imaja dayalı politika süreciyle birlikte, “güçlü lider” ve “dürüst siyasetçi” gibi medyatik ve kalıplaşmış nitelemeler ve semboller yaygınlaştığını belirtir. Bu süreçte partiler giderek birbirlerine benzerlerken, tüm seçmenlere hitap edecek yollar seçilmiştir. Bu sebeple, imaj çalışmalarına ağırlık verilmiştir (1991, s. 85). Kişini medyadaki imajı, seçim zamanlarında aday gösterilmeyi sağlamada da, kilit ölçüt haline gelir ve bir medya starı olarak adayın kişiliği, parti programlarının önüne geçer (Sartori, 2004, s. 87). Nimmo’ya göre ise, kitle iletişim araçlarının etkisi o derece güçlüdür ki, gerekli politik donanıma sahip olmayan kimi siyasal aktörler dahi, şöhretleri medyayı kullanma ve yönlendirme yeteneklerine yine çalışanlarının organizasyonu ile doğru şekilde pazarlanmalarına bağlı olarak seçilebilir (1970, s. 68) ya da ülke siyasetinde önemli bir konuma gelebilirler. Siyasal aktörler, medya aracılığıyla, faaliyetlerini kitlelere aktarma imkânı bulabilmekte ve bu yolla destek ve meşruiyetlerini artırmayı amaçlamaktadırlar. Bu sebeple, partiler ve liderler, artık doğrudan halkı ikna etmek veya etkilemek yerine, medyayı ikna etme yolunu seçmişlerdir. Politikanın daha çok medya üzerinden yapılan bir nitelik kazanması siyaset yapma pratiğini de, dönüştürmüştür. Bu bakımdan siyasal aktörlerin, medyaya bağımlı bir duruma geldiğini belirtebiliriz. Kitleler de, siyasi parti hakkındaki görüşlerini çoğunlukla lider ve medyadaki temsil üzerinden şekillendirirler.
Medya Siyaseti, Skandal Siyaseti ve Meşruiyet/Demokrasi Krizi
Skandal terimi, toplum içerisinde önemli değerlerin, normların ve ahlaki kodların kesin olarak ihlal edilmesi sırasında oluşan, kamuoyu tarafından bilinen ve önemli bir kamusal tepkiye yol açan eylem ve olayları nitelemek için kullanılmaktadır. Bu açıdan, skandal kelimesi ile “yozlaşma” veya yolsuzluk kelimeleri arasında belirli bir yakınlığın bulunduğunu ifade etmek mümkündür (fakat sadece bununla sınırlanamaz). Siyasal alanda meydana gelen yozlaşma ve yolsuzluklar medyanın söylemine “skandal” olarak yansımaktadır. Bu yönüyle, medya skandallarının; bir toplumun egemen ahlak, değerlerine saldırı niteliğindeki utandırıcı eylemler sonucunda gerçekleşen, medya tarafından kamuoyuna aktarılan, ideoloji ve kültürel alanlardan başlayarak, değişim yolunda önemli etkileri olan özel eylemlerin haberleştirilmesi olduğu ifade edilebilir (Thompson, Lull ve Hinnerman’dan Aktaran Kaymas, 2005). Thompson’a göre skandallar, sembolik iktidar uğruna girişilen itibar ve güven için verilen mücadeledir ve yolsuzlukla aynı anlama gelmez (aktaran Castells, 2016, s. 283-289). Bu bağlamda siyasal skandallar, belirli toplumsal normlar açısından uygunsuz sayılan diğer kabahatleri de kapsar. Skandalların genel anlamda iktidar ve siyasetin alanı içersinde gerçekleşmesi “skandal siyaseti” tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Castells’e göre skandal siyaseti pratiği, tümüyle olumsuz duygu yaratma stratejisinde en üst performans düzeyini temsil eder. Bunun yanında skandal siyaseti, medya siyasetinden ayrılamaz. Çünkü günümüzde skandallar, (kitlesel öz iletişim araçlarını da içerecek biçimde) medya üzerinde açıklanır ve toplumun geneline yayılır. Daha da önemlisi, medya siyasetinin nitelikleri skandalların kullanılmasını siyasal çekişmenin en etkili aygıtı haline getirir. Medya siyaseti, Enformasyon Çağı siyaseti olduğundan, skandal siyaseti de çağımızın siyasal mücadele şeklidir (2016, s. 292-293). Bu yönüyle Castells, “skandal siyaseti” ve “medya siyasetinin” yakından ilişkili olduğunu kabul eder.
Medya, siyasetçilerin yaşamlarını politik bir olaymışçasına yurttaşlara sunmaktadır. Politikacılarda bu yolla kendilerini medyada görünür kılarak kitlenin sempatisini kazanmaya çalışırlar. Bu bağlamda Castells’e göre siyasal liderler için “mahrem” bir alandan söz etmek artık mümkün değildir. Özellikle gelişen kitlesel öz iletişim sayesinde siyasetçilerin davranışları cep telefonu gibi küçük kayıt cihazları sayesinde daima kamusal bir alan olarak işlev gören internete yüklenmeye hazır durumdadır (2016, s. 291). Yani yeni iletişim teknolojilerinin artan gücü, özel olan her şeyin kamusal bir mecraya taşınmasını kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla skandallar hiçbir sansüre maruz kalmadan doğrudan yayılma olanağı bulabilmektedir. Günümüz Türkiyesinde de, skandal siyasetin çok ciddi örnekleri olduğunu ifade etmek mümkündür. CHP ve MHP’ye yönelik kaset skandalları, iktidar partisini hedef alan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları vb. gibi birçok durum bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu skandalların ortak noktası, çoğunlukla internet üzerinden dolaşıma sokulmalarıdır. Yazılı ve görsel basında yayınlanması yasak olmasına rağmen kamuoyu bir şekilde bu bilgilerden haberdar olmuştur.
Skandal siyasetine kitlelerin tepkisi pratik anlamda her zaman sert olmayabilir fakat yönetimin kusurlarının birikmesi ve siyasetçilerin yozlaşma durumunun belirginleşmesi mevcut yapının meşruiyet krizine girmesine sebep olabilir. Yerasimos, genel olarak meşruiyet ve demokrasi krizinin sebeplerini, “a) siyasal partilerin belli sınıfların temsilcileri olmaktan çıkmaları; b) sağ ve sol politikalar arasındaki sınırın iktidara gelmek uğruna giderek silikleşmesi; c) medya ve haberleşme araçlarının gelişmesi ile birkaç yılda bir oy vermekle sınırlı politikaya katkının yeterli sayılması; d) katılımcı bir demokrasiye yolun açılması; e) orta sınıfların gelişmiş olduğu refah toplumlarında gündelik hayatta kısa süreli çözümler gerektiren sorunların ön plana çıkması; f) devletin ideoloji ve ekonomik aygıtlarının küçülmesi, g) yine devletin hizmet alanlarında ise daha etkin olması konusundaki beklentilerin artması” şeklinde sıralar (2001, s. 13). Bunun dışında, dünya genelinde bir meşruiyet ve demokrasi krizinin ortaya çıkmasında, yeni toplumsal hareketlerin rolü büyüktür. Zira bu hareketler, daha önceki sınıf temelli hareketlerden farklı olarak, iktidara el koyma girişiminden çok, mevcut iktidar ve tahakküm ilişkilerini açığa çıkararak, kimlik, adalet, özgürlük vs. talepleri etrafında örgütlenmişlerdir. Tahakküm ilişkilerinin açığa çıkması ve siyasal iktidarların yozlaştığının gözler önüne serilmesi, liberal demokrasilerin meşruiyet krizi yaşamasına sebebiyet vermiştir.
Sonuç
Geçmiş dönemlerde siyasi skandal yaratma ve bunları dolaşıma sokma işi, daha çok seçkin bir grubun tekelindeydi ve istemedikleri skandalların duyulmasını engelleyebiliyorlardı. Fakat kitlesel öz iletişim araçlarının tanıdığı imkân sayesinde bu tekel kırılmıştır. Yurttaşlar bu araçları kullanarak, ciddi skandalları öğrenme imkânı bulabilmektedirler. Hatta günümüzde internet tabanlı bazı hesapların doğrudan skandal yaratmak üzere oluşturulduğu bilinmektedir. Genel olarak bakıldığında skandal siyasetinin, sistemden çok kişileri hedef aldığı söylenebilir fakat etkisi ve sonuçlarının derinliği artarsa, özelde meşruiyeti genelde siyasal sitemi tehdit edebilir. Bu bağlamda Castells, siyasal kurumlara güvenmeyen fakat haklarını ileriye sürmeye kendilerini adamış yurttaşların, siyasal sistem içerisinde ve dışarısında kendi başlarına seferber olmanın yollarını aradıklarını belirtir. İşte demokrasi krizini yaratan şey de, siyasal kurumlara duyulan inanç ile siyasal eylem arasındaki bu mesafenin açılmasıdır (2016, s. 339). Sonuç olarak, siyasal partilerin ve devlet kurumlarının niteliksel dönüşümü, yeni toplumsal hareketlerin yükselişi, kitlelerin siyasal kurumlardan duyduğu hoşnutsuzluk, ideolojiler arasındaki farkın silikleşmesi ve siyasette artan skandallar furyası, yurttaşların siyasete ve kurumlara güvensizliğinin artmasına yol açmıştır.
Kaynakça
Baudrillard, J. (1991), “Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu”, O. Anadır (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Castells, M. (2016), “İletişim Gücü”, E. Kılıç (Çev.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Kaymas, S. (2005), “Medyada Mülkiyet Yoğunlaşması ve Haber: Ekonomik Krizlerin Siyasal Skandala Dönüştürülmesinde Medya Holdinglerinin Etkisi.” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
McCombus ve diğerleri (1991), “Contemporary Public Opinion İssue and News”, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates.
Negrine, R. M. (1996), “The Communication of Politics”, London: Sage Publications.
Newman, B. I. (1999), “The Mass Marketing of Politics”, London: Sage Publications.
Nimmo, D. (1970), “The Political Persuaders”, New Jersey: Prentice Hall.
Sartori, G. (2004), “Görmenin İktidarı” B. Ulusoğlu ve G. Batuş (Çev.). İstanbul: Karakutu Yayınları.
Yerasimos, S. (2001), “Sivil Toplum Avrupa ve Türkiye”, S. Yerasimos ve diğerleri (Ed.). içinde, “Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik”. İstanbul: İletişim Yayınları.