Tekel İşçileriyle birlikte…

Şubat 26, 2010

Direniş alanından “Canlı Yayın”

Doç.Dr. Funda Başaran

AÜ İLEF Öğretim Üyesi

Tekel işçileri günlerdir Ankara’nın orta yerinde bir direniş sürdürüyorlar. Bu direniş, 19 Ocak 2010 akşamından başlayarak direniş alanında kurulan bir mobil TV stüdyosu ile 5 gece boyunca www.sendika.org adresinden canlı olarak yayınlandı. Bu denli uzun süreli bir canlı yayın, gerek bir direniş alanından, sokaktan yapılması, gerekse de internet üzerinden gerçekleştirilmesi ve gönüllülük ve kolektivite temelinde örgütlenmesi nedeniyle Türkiye’de bir ilkti.

Canlı yayın fikrinin arka planı
Bu canlı yayını örgütleyenler, gerçekleştirenler ise İşçi Filmleri Festivali emekçileri, Halkevleri’ne, sendika.org’a destek veren ve direniş başladığından bu yana gündelik işlerinin izin verdiği ölçüde direniş alanında olmaya çalışan gönüllülerdi. Bu insanların direniş alanında yaşadıkları deneyimler ve gözlemler, direnişçi işçilerle yaptıkları sohbetler, canlı yayın düşüncesinin oluşmasında etkili oldu. Bunun yanında, Uluslararası İşçi Filmleri Festivalleri süresince kurulan uluslararası ilişkiler ve bu ilişkiler dolayımı ile ulaşılan emek medyası tartışmaları ve bu tartışmalardan yola çıkarak gerçekleştirilen başka canlı yayınlar bir araya gelince canlı yayın düşüncesi şekillendi.

Yazının devamını oku »


23 Şubat 2010 Güvenli İnternet Gününün Ardından…

Şubat 25, 2010

23 Şubat 2010 tarihli Güvenli İnternet Gününün ardından özlü değerlendirme…

Mutlu Binark

Türkiye’de Güvenli İnternet Günü etkinlikleri kapsamında İK, BTİK ve  TİB’in girişimiyle 23 Şubat 2010 tarihinde bir toplantı düzenlendi. Toplantıya INSAFE Koordinatörü Janice Richardson, ITU-ICT Uygulamaları ve Sibergüvenlik Bölümü Başkanı Souheil Marine’de katıldı. INSAFE koordinatörü Richardson’un web 2.0 ortamında gençlerin ve çocukların güvenliği için öz-denetim olgusuna, öğretmenlerin sorumluluğuna yaptığı vurgu  oldukça önemliydi. Richardson ayrıca “İnternet’e bağımlılık” yerine “aşırı kullanım” sözcüğünün INSAFE tarafından kullanıldığını da belirtti. Ayrıca, Souheil Marine’nin de web de çocuk istismarı konusunda konuyla ilgii dört aktöre-endüstri, kamusal aktörler, çocuklar ve ebeveynlere yönelik el kitaplarının önemi vurgusu da, web 2.0 ortamında çocuklara yönelik bir takım risklere karşı farkındalık bilincini geliştirmek için yol göstericiydi. Mynet Genel Müdürü Sabire Ercan’ın da kullanıcı türevli içerik üretiminde, kullanıcının sorumluluk ve farkındalık bilincini geliştirmeye yaptığı vurgu dikkat çekiciydi. Yine COP National Survey 2009 bulguları da bu toplantıda sunuldu.  Kullanıcının farkındalığının geliştirilmesinde yayıncının da rolü/sorumluluğunun olduğunun da altını çizdi Ercan. BTK-TİB İnternet Daire Başkanlığı’nı temsilen Mehmet Sarı da, yakın tarihli bir araştırma sonuçlarını paylaştı: “Ebeveynlerin İnternet Algıları ve Eğilimleri Araştırması”. Bu araştırmann bulgularından en önemlisi, wb 2.0 ortamının gençleri toplumsallaştırdığının saptanmasıydı. Özellkle yaş ilerledikçe web 2.0 ortamında toplumsallaşma –ki buna Bakardjieva’nın deyişi ile hareketsiz toplumsallaşma denir- artmaktadır. Bir diğer bulgu da, web 2.0 ile ilgili her hangi bir konu için çocukların sosyal çevrelerine danışmalarıdır. Bu etkinlik kapsamında, ben de “Dijital Oyun Oynama Edimi: Oyuncu Türevleri ve Çevrimiçi Oyun Ortamında Oyuncunun Karşılaştığı Riskler ve Olanaklar” başlıklı bir sunum yaptım.  Bu sunumda, dijital oyuncunun türleri/türevleri Türkiye’den örneklerle ele alındı ve çevrimiçi riskler ve olanakların oyuncu tarafından birlikte ele alınması gereğinin altı çizildi. Özlüce dersek, İnternet okuryazarı olan bireyin İnternette risk yaratabilecek içeriklere erişim konusunda bir çeşit farkındalıkla donanmış olacağı ve bu içeriklere erişmemesinin bekleneceği, olanakları kullanma konusunda farkındalığının olduğu vurgulandı. Güvenli İnternet kullanmı için yeni medya okuryazarlığının geliştirilmesi kamusal aktörlere önerildi…

Bu sunumun temellendiği akademik çalışmanın yayınlanacağı kaynak için bakınız:

Binark, M, Bayraktutan-Sütcü, G. (2010) “Dijital Oyun Kültürü Haritasında Oyuncular: Dijital Oyuncuların Habitusları ve Kariyer Türevleri”, Katılımın E-Hali:Gençlerin Sanal Alemi. (Der.) Aslı Telli-Aydemir. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. (yayına hazırlanıyor)


CfP DIGITAL GAME PLAY AS SOCIOTECHNICAL PRACTICE

Şubat 19, 2010

EASST 2010 Conference kapsamındaki etkiliğe bildiri özetlerinin son gönderim tarihi 15 Mart 2010 olarak öngörülmüştür. Etkinlik hakkında detaylı bilgi için tıklayınız: http://www.easst.net/node/2445


Digital Natives, Digital Immigrants, Digital Asylum-seekers: The Clash of Cultures

Şubat 18, 2010

22-24 Haziran 2010 tarihleri arasında Sibiu’da (Romanya) gerçekleştirilecek olan konferans için son özet gönderim tarihi 19 Mart olarak belirlenmiştir. Detaylar için http://tiny.cc/DIGITAS_conference adresini ziyaret edebilirsiniz.


İnsanlık için bilişim

Şubat 11, 2010

Ülkemizde özellikle son 10 yıldır, bazı kapitalist merkezlerde daha evvel, hızla kitleselleşip kendini daha güçlü hissettiren bir dönem yaşanıyor. Bilgi ve İletişim teknolojileri hayatımızın her alanında daha çok şeyi dijitalleştirip yeni bir tür varoluş gerçekleştiriyor. Kişiliklerimizi/kimliklerimizi, üretim koşullarımızı, iletişim alışkanlıklarımızı, oyun eğlence pratiklerimizi, müzik sinema keyfimizi, araştırma, bilgiye erişme, öğrenme yöntemlerimizi, politik kültürümüzü ve daha sayısız eylemi, nesneyi, mekanı ve hatta zaman algımızı hızla değiştiriyor.

Özellikle İnternet’in gelişimi ve günlük yaşamda edindiği yer, tüm ezberlerimizi bir bir bozuyor. İnternet öncesi yaşamı ‘eski’, kullandığımız metodlar ve alışkanlıklarımız ise ‘geleneksel/ klasik’ olarak niteliyoruz. Bu değişim yeni kavramları da büyük bir hızla önümüze koyuyor. Aynı zamanda yepyeni bir gücü ve emeği belirleyici bir konuma getiriyor: Bilişimciler.

Bu değişimin en temel aktörlerinden birisi kuşkusuz bu teknolojileri yaşamın dört bir yanında uygulayan biz bilişimcileriz.  Peki temel bir rol oynadığımız bu büyük değişimin sosyal, siyasal neden ve sonuçları konusunda neler düşünüyoruz? Ortaya çıkan ve hızla değişmekte olan bu tablodan memnun muyuz ya da ne kadar sorumluluk hissediyoruz?

Bugün Bilim ve Teknolojiye yön veren en temel gücün kapitalist pazar ve askeri ihtiyaçlar olduğu genel kabulümüzdür.  Fakat insanların yaşamlarını alt üst ederken tüm sorumluluğu bu genel kabule havale etmek bizi ne kadar sorumluluktan kurtarmış olacaktır? Öyleyse bizim rolümüz nedir?Teknik akıl, insanlık tarihi boyunca edinmediği kadar güçlü bir pozisyona doğru hızla ilerliyor. Bugün teknik demek günlük yaşamın neredeyse her anından söz etmek demek. Tüm toplumda tek tek bireyler ya da gruplar bir birlerine o ya da bu düzeyde teknik imkanlar ile bağlanıyor ve toplumsal işlevlerini oynuyorlar.  Zaten sayıları hergün daha da artan bilişimci kitlesinin varoluşunu başka türlü açıklayamayız. Artık işyerlerinin hemen hepsinde, her sokakta, okullarda, herkesin cep telefonunda bilişimci olarak nitelenen akıl yoğun teknik emeğe sahip birileri mutlaka kayıtlıdır. Teknik akıl artık geçmişten farklı olarak çok yoğundur, hem kendisi hem de etkileri/etki gücü kitleseldir.

Madem emeğimiz ve ürünleri, toplumu bu derece etkileyip değişime zorluyor, o halde topluma karşı sorumluluklarımız vardır. Çünkü ilerleyişin yönüne, hızına ya da niteliğine etki eden her kuvvet sorumludur. Bugünden bakılırsa gelecek, bu ilerleyişin uğrayacağı duraklardan birisidir. O halde biz gelecek yaşam pratiklerinin alt yapılarını oluşturuyoruz. Bu yüzden gelecek adına, her üretken emek gibi bizim de sorumluluklarımız var. ‘Nasıl bir dünya istiyoruz?’ sorusunun etkin muhataplarından biriyiz.

Teknoloji  basitçe insanların yaşamlarını kolaylaştırmalı, zaman kazandırmalı, standartlarını yükseltmeli, sorunlara daha basit ve hızlı çözümler bulmalıdır. Yani onu içerisinde yaşadığı koşullara karşı daha donanımlı, daha dayanıklı hale getirmeli, bu anlamıyla özgürleştirmelidir. Tıpkı bugüne kadar İnternetin yaptığı gibi. İnternet kalın duvarlarla ayrılmış ulus devlet sınırlarını aşarak insanlığı bir birine yakınlaştırdı, sorunlarını ve çözümlerini ortaklaştırdı. Gerçeği bulanıklaştıran, farklı sesleri bastıran medya tekellerine karşı, ezilenin, ötekileştirilenin sesinin daha kolay duyulmasına yardımcı oldu. Bilgiye erişimi kolaylaştırdı. Yeni örgütlenme araçları ortaya çıkardı. Son yıllardaki devlet müdahalelerini bir yana bırakırsak, insanların özgürce katılıp, üretip, paylaşıp, ifade edebildiği bir ortam oldu. Ve biz bilişimciler bu özgürlük ortamının daha kolay ve hızlı kullanımı için var gücümüzle çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz. Sosyal paylaşım ağları, haber portalları, bloglar gibi uygulamaları insanların kolayca erişebileceği teknolojiler haline getirdik.

Burada bizim de içerisinde olduğumuz ve desteklediğimiz sosyal / siyasal kaygılar taşıyan çok önemli bir bilişim hareketini anmalıyız.  Özgür Yazılım Hareketi’nin felsefesi, üretim ve paylaşım modeli, pek farkına varılmasa da, bilişimcilerin insanlığa sunduğu değerli bir katkılardan biridir. Onbinlerce insanın geliştirici, yüzbinlercesinin kullanıcı olduğu, herkesin yeteneklerine göre katıldığı ve herkesin ihtiyacı kadar kullandığı bir çevrimiçi uzamdan, bir kaynaktan söz ediyoruz. Bu model, kapitazlizmin vahşi koşulları altında inanılmaz bir üretim faaliyeti ile yoluna devam ederken, dev yazılım tekellerini devirmeye, milyar dolarlar ile hesaplanabilecek kalifiye emek ve işi karşlık gözetmeksizin tüm insanlığa hediye ediyor. Bu alandaki nitelikli bilgiyi sıradanlaştırıyor, erişilebilir kılıyor. İnsanlara kolayca erişebilecekleri bilgi hazineleri ve araçlar sunuyor.

Fakat tüm bu olumlu gelişmelerin yanı sıra madaolyonun diğer tarafında ‘durum’ maalesef pek iç açıcı değil. Bizim üretimlerimiz sadece ya da daha sıklıkla pozitif amaçlar için mi kullanılıyor? Sadece toplum değil üzerindeki yönetim ve erk aygıtları / devlet, üretim sürecine yön veren bir bütün kapitalist örgütlenmeler de bu araçlar ile yönetmeye, denetlemeye, kontrol ve baskı altında tutmaya çalışıyorlar. Örneğin, cep telefonu ve kameralar sadece kişisel iletişim ve doğum günü partilerimizi kaydetme ihtiyacımızı gidermiyor. Artık gözetim/denetim toplumu bilim kurgu kitaplarında, komplo teorilerinde ya da gelecek 50 yıl planlarında değil. Tam ortasındayız. Ve bu teknolojinin sayesinde mümkün olabiliyor. Denetim amaçlı teknolojiler ile çepeçevre sarmalandığımız, teknolojinin insanların yaşam alanlarını gittikçe daraltmaya başladığı bir dünyanın yapı taşlarını da döşediğimizin farkında mıyız?

E-devlet projeleri, kişisel verilerin tasniflendiği büyük veritabanları, DNA bankaları, insanlığın başına bela olan patnentlerin özellikle bu alanda yoğunlaşması, sosyal, sınıfsal kutuplaşmanın bu alandaki izdüşümü sayısal uçurumun giderek derinleşmesi, İnternet üzerindeki devlet müdahalelerinin artışı, kapitalist iş bölümü sonucu sosyal akıl ile teknik aklın girederek birbirinden uzaklaşması ve yabancılaşması sınıflar mücadelesinin bu alandaki bazı temel başlıklarıdır. Ayrıca bu başlıklara gelişen teknolojiye yeterince erişemeyen ya da öğrenemeyen/kullanamayan geniş yığınların, teknoloji karşısındaki güçsüz, edilgen duruşlarını da ekleyebiliriz. Ayrıca denetimin iş giriş çıkışları, hatta iş yerlerindeki tuvalet kapılarına dek uzandığı düşünülürse, burada  teknolojinin çalışanlar aleyhine ezici bir güç haline geldiğini görebiliriz. Çünkü aynı sıkı denetim, maalesef patronlara karşı işlememekte. Örneğin işçinin işe geliş zamanını ve kimliğini denetleyen parmak izi tarayıcılar genellikle fazla çalışma saatlerini hesaplamak için kullanılmamaktadır.

İnsanlığın özgürleşme mücadelesine destek olan onca olanağın yanında bir de gelişmekte olan böylesi ciddi yan etkiler var. Bunun çözümü salt soysall aklın, salt teknik aklın işi değil. Çünkü sosyal, siyasal aklın teknik aydınlanmaya, bu alandaki olanakları görebilir hale gelmeye ihtiyacı var. Ama diğer yandan teknik aklın da yetenekleri konusunda sosyal siyasal düşünme çabası göstermesi bir zorunluluk. Çünkü sosyal siyasal olarak farkında olmadığımız bilgi ve becerimize doğru bir yön tayin etmemiz mümkün olmaz. Ancak böylesi bir sosyal çaba bizi gelecek adına doğru bir pozisyona itebilir. Ki orası da bizce özgürleşme mücadelesinin yanıdır. Bu mücadeleyi yürütenlerin teknik aydınlanmaya ihtiyacı varken, teknik aklın da tarafsız görünen, elit özerk duruşunu değiştirmesi zorunluluktur.

Sahip olduğumuz bilgi ve beceriyi yaygınlaştırmak ve istekli herkes tarafından edinilebilir hale getirmek için çabalamalıyız. İnsanı ve ihtiyaçlarını merkeze koyan, onu özgürleştiren bir sosyal-teknik akıl eylemimize ışık tutmalıdır. İnsanın hizmetindeki teknoloji / insan için teknolojiyi hedeflemeliyiz. Hedef budur. Ortak amacımız ise zaten malum: mutlu bir doğa, özgür bir toplum.

Eylemimiz, tek tek insanları ve toplumu sisyasal ve kültürel açıdan etkiliyorsa,  siyasi hatta ideolojik bir içeriği olmalıdır. İşte biz Alternatif Bilişimciler bu içeriği anlamak, sorgulamak ve gerekli ise değiştirmek istiyoruz.

Son zamanların en gözde Linux dağıtımlarından Ubuntu’nun sloganı şöyledir: “Linux for Human Beings”, yani “İnsanlık için Linux”! Biz de yazımızı esinlenerek böyle bitirelim: İnsanlık için bilişim!…

(Bu yazı Evrensel Kültür’ün Şubat sayısından alınmıştır.)

Ali Rıza Keleş
ali.r.keles@gmail.com
Alternatif Bilişim


Sendikacıların internette güne başladıkları yer: LabourStart

Şubat 11, 2010

Burak Doğu*

“Sendikacıların İnternette Güne Başladıkları Yer” sloganıyla Mart 1998’den bu yana yayın yapan LabourStart (http://www.labourstart.org), gönüllülük esası üzerine kurulmuş bir çevrimiçi haber ağı olarak uluslararası sendikal harekete hizmet etmektedir. The Labour Movement and the Internet: The New Internationalism adlı kitabına eşlik etmek üzere Eric Lee’nin 1996’da açtığı siteden doğan LabourStart, bugün çok dilli, sürekli güncellenen ve çeşitli aktiviteler vasıtasıyla emeği ilgi odağına alan bir haber ağı olarak işgücüne yönelik uluslararası örgütlenmelerde merkezi bir yere sahiptir.

Bilindiği gibi, geride bıraktığımız son on beş yılda, iletişim alanındaki teknolojik yenilikler sayesinde enformasyonun dağılımı hızlanmakla kalmamış, özellikle internetin sunduğu olanaklarla sanal ortamda yeni kamusal alanların doğması kaçınılmaz olmuştur. Bu noktada, LabourStart’ın iki temel üzerinde çalıştığı söylenebilir: İlk anda görünen enformasyonun dağıtım/paylaşımı işlevi ve arka planda faaliyet gösteren – kurumsal düzeydeki – iletişim işlevi. Bunlardan ilki, web sitesini ziyaret eden standart bir kullanıcının karşılaştığı haber ağı, ikincisi ise belli bir topluluğa hizmet eden ve örgütlenmeler için platform işlevi gören sosyal ağdır. Her iki işlevde ortak olan unsur ise, farklı fiziksel mekânlarda, farklı deneyimler yaşayan bireylerin “işgücü” odağında buluşarak daha büyük bir oluşuma fırsat vermesidir.

BİR TOPLULUK MEDYASI

LabourStart, ilk işlevi itibariyle ana akım medyada yer almayan sendikal haberlerin yayınlandığı bir haber sitesidir. Elbette böyle bir yaklaşım, LabourStart’ın ana akıma dahil olmayan bir medya şeklinde tanımlanmasını gerektirir. Peki ya bu durumda LabourStart nasıl konumlandırılmalıdır? Bu soruya verilecek yanıt alternatif medyanın tanım ve kapsamına ilişkin mevcut farklı bakış açılarına göre değişebilir. Ancak konuya biraz daha dar bir açıdan, sitenin temel işlevinden bakılırsa, LabourStart’ın tanımı itibariyle bir topluluk medyası olarak addedilmesi uygun görülebilir.

Nitekim, kullanıcılarının kendilerini pasif alıcılar olarak algılamadıkları, sürekli bir paylaşım içinde bulundukları, okudukları/yayınladıkları konular itibariyle bilinçli ve sorumlu oldukları, organizasyon içinde hiyerarşik ilişkilerin hüküm sürmediği böylesine bir platform, ana akım medya tasavvurunun çok dışındadır. Daha temel olan bir nokta, bu yapılanmada özel sektörün olağan girişimlerinde olduğu gibi kâr odaklı bir mekanizmanın bulunmayışıdır. Zaten gündeme alınan konuları, ana akım medyada yer edin(e)meyen, en iyi ihtimalle yer edindiğinde dahi yanlı sunulan daha hassas ideolojik içerikler teşkil etmektedir.

Bütünleşik bir tanım vermek gerekirse, topluluk medyası, Howler’ın tartıştığı şekliyle; ana akım medya biçim ve içeriğine karşı derin bir tatminsizlik hissine dayanan taban veya yerel odaklı medya erişim inisitayifleridir. İfade özgürlüğü ve katılımcı demokrasinin ilkelerine adanan bu inisiyatifler, aynı zamanda topluluk ilişkilerinin iyileştirilmesi ile topluluk dayanışmasının desteklenmesini vadetmektedir. Ona göre topluluk medyası, çağdaş medya kültürüne karşı medya yapı, biçim ve pratiklerinin demokratikleşmesine adanmış kamusal ve stratejik müdahalelerdir.(1) Bu tanımı LabourStart’ın niteliklerine uyarladığımızda görünen odur ki, aslında var olan yapı göründüğünden çok daha derin bir ideolojik bütüne muhalefet etmektedir. Çünkü sahiden de bu türden bir medyanın ortaya çıkışında rol oynayan en temel faktörlerden ilki ana akım medya içeriğinden duyulan tatminsizlik ise, ikinci neden aynı alandaki ilginin örgütlenmesi isteğidir.

Ne var ki, Howler’ın tanımı genel bir çerçeve sunmakta ve kavramın sadece belli bir yönüne vurgu yapmaktadır. Oysa topluluk medyası çok daha özel niteliklere indirgenerek de tanımlanmıştır. Maslog’un kriterlerinden yola çıkarak kısaca özetlemek gerekirse, topluluk medyası; belli bir topluluk tarafından sahiplenilen ve kontrol edilen; küçük ve düşük maliyetli; iki yönlü iletişim sağlayan; kâr odaklı olmayan ve özerk; dar bir kapsama hitap eden; yerel malzeme ve kaynakları kullanan; topluluk ilgi ve ihtiyaçlarına hitap eden; içeriği itibariyle topluluğun gelişimini destekleyen bir yapıya sahiptir.(2) Bu durumda LabourStart’ın Web üzerinde yer alan bir topluluk medyası olarak bu kriterlerden fazlasına sahip olduğu söylenebilir. Nitekim söz konusu medyaya, internet üzerinde yer alması dolayısıyla global erişim mümkündür. Hatta Türkçe dâhil 23 dilde yayın yapan ve dünya çapında 700’den fazla sendika sitesi tarafından kullanılan böylesine bir ağın, dünya çapında sendikal gündemin nabzını tuttuğu söylenebilir.

Örgütlenme biçiminin coğrafya üzerinden değil ama bireysel ilgi odağında gerçekleştiği LabourStart örneğinde, söz konusu global erişim hususu çok önemli bir noktaya işaret eder. Çünkü 1970’lerde Kuzey Amerika’da doğan topluluk medyası, oradan Avrupa’ya sıçramış olmakla birlikte halen gelişmekte olan ülkelere tanıtılma aşamasındadır.(3) İşte bu aşamada LabourStart’ın üstlendiği görevin önemi haizdir, çünkü işleyiş mekanizması farklı gelişmişlik kategorilerinde bulunan ülkelerin kullanıcılarını aynı ortamda buluşturabilecek kararlılıkta çalışmaktadır. Bu suretle, demokratik sol cephede kırk yılı aşkın süredir faal bulunan Lee’nin, böylesine geniş çapta bir örgütlenmeyi başlatmak için internetin yaygınlaşmasını beklemesi gerekmiştir. Öte yandan, farklı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen aynı ortamda buluşma imkânı bulan kullanıcıların, sadece birbirlerinin deneyimlerini paylaşmakla kalmayarak, diğer ülkelerde cereyan eden olaylara karşı tepkilerini duyurmaları da bu sayede mümkün olmaktadır.

ÇEVRİMİÇİ HABER AĞI

Bir çevrimiçi haber ağı olarak LabourStart’ın içerik düzenine daha detaylı bakıldığında, farklı ülkelerden işgücü üzerine verilen haberlerin, web sitesinin ana sayfasında günlük ve haftalık olarak derlendiği görülmektedir. Yine ana sayfadaki opsiyonlar sayesinde spesifik bir ülkeye ilişkin önceki verilere ve farklı dil seçeneklerine ulaşmak mümkündür. Çeşitli ana akım ve alternatif medya ile sendikalardan sağlanan haberler, doğrudan kaynağa verilen linkler aracılığıyla iletilmektedir. Her ne kadar zaman zaman kırık linkler ya da değiştirilen alan adları yüzünden sorunlarla karşılaşılıyor olsa da, bu sayede sitenin sunucu gereksinimi önemli ölçüde azalmış olmaktadır. Nitekim sunucu maliyetinden ziyade gideri olmayan LabourStart’ın başlıca gelir kaynakları, kullanıcı bağışları ve site üzerinden yapılan kitap satışlarıdır.

LabourStart’a Türkiye özelinde bir perspektiften yaklaştığımızda, nispeten etkin olduğu gözlenen faaliyetlerin aslında belli kaynaklara fazlaca bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Kaynakların dağılımına kısaca göz atarsak, öncelikle bunları yurt içi ve yurt dışı olmak üzere başlıca iki ana gruba ayırmak yerinde olacaktır. Böylelikle her iki cephenin etkinliği konusunda daha fazla fikir sahibi olunabilir. Yurt içi kaynaklar kendi içinde üç alt kategoride ele alınabilir: Ana akım medya, alternatif medya ve sendikal yapılanmalar. Türkiye medyasında Today’s Zaman, Hürriyet Daily News gibi ana akım medya örnekleri öne çıkarken, alternatif haber kaynaklarında ağırlıklı olarak BiaNet ve Sendika.org çıkışlı haberler yer almakta, ayrıca Evrensel, Sol Haber, TurkNet Haber, Kızıl Bayrak gibi sitelerden gelen haberlere de rastlanmaktadır. Sendikal örgütlenmelere ait haber girdileri ise KESK ve DİSK ile sınırlıdır. Benzer şekilde yurt dışı kaynaklar da, basın ve uluslararası örgütler altında iki ayrı alt kategoriye ayrılabilir. Dış basında Reuters, BBC, Guardian, Haaretz, Al Jazeera gibi dünya çapında daha fazla bilinen kaynakların yanısıra, FSRN (Free Speech Radio News), Xinhuanet, ASU (Active Strong United), World Bulletin, Southeast European Times, M&C (Monsters and Critics) gibi siteler de Türkiye’deki işgücü hakkında yapılan haber girişlerinde etkin rol oynamaktadır. Uluslararası örgütler arasında ise ICEM (International Federation of Chemical, Energy, Mine and General Workers’ Unions), ETUC (European Trade Union Confederation), ITUC (International Trade Union Confederation), ITF (International Transport Workers’ Federation), ITGLWF (International Textile, Garment and Leather Workers Federation) gibi sitelerden yoğun olarak haber akışı sağlanmakta, IMF (International Metalworkers’ Federation), IFJ (The International Federation of Journalists), IUF (Uniting Food, Farm and Hotel Workers World-Wide), PSI (Public Services International), IFJ (The International Federation of Journalists), EI (Education International), Amnesty International gibi örgütlerden de zaman zaman destek gelmektedir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, LabourStart web sitesi, haberleri sadece metin formatında paylaşmamakta, aynı zamanda podcast yapan bir radyoyu ve de güncel videoların yayınlandığı bir çevrimiçi televizyonu barındırmaktadır. Radyo ve televizyon içeriği de yine haber metinlerinde olduğu gibi farklı kaynaklardan ülkeler bazında gelen haberlerin derlenmesiyle sağlanmaktadır. Ancak burada Radio LabourStart sayfasının uzun süredir güncellenmemekle birlikte, diğer radyolara verdiği linkler işlev görmekte olduğunu ifade etmek gerekir. LabourStart TV ise yine radyo gibi basit bir web sayfası aracılığıyla kurumsal siteler ile Youtube ve blip.tv gibi video paylaşım sitelerine link vermektedir. Yine maliyetler üzerinde olumlu bir etkisi olan böyle bir uygulama, siteyi istikrarsız bir yapıya dönüştürmemekte, aksine kullanıcıyı kurum kaynaklı videolara yönlendirerek ortaya atılan savı güçlendirmektedir.

SOSYAL PAYLAŞIM

LabourStart, Web’de yer alan bir topluluk medyası olması dolayısıyla, aynı zamanda bir sanal topluluk formu kazanmaktadır. Topluluk tarafından temel hedef olarak benimsenen enformasyon aktarımı, sendikal hareketin iletişim işlevine işaret eder. Bu işlevi en temelde UnionBook adlı sosyal ağ projesiyle yürütmekle birlikte, Facebook, Twitter, Linkedin gibi sitelere de link veren LabourStart, çok yönlü bir iletişim ağı kurarak oldukça kapsamlı bir örgütlenmenin önünü açmaktadır.

Sendikacılar için bir sosyal ağ sitesi olarak görev gören UnionBook, genellikle çok kısa bildirimlerin paylaşılmasında kullanılmakta ve bu yolla geri planda LabourStart’ı beslemektedir. Her ne kadar Web 2.0 olanaklarından yoksun olsa da, sitedeki mevcut sosyal etkileşimin, en temel düzeyde doğrudan hedefe dönük bir yapıyı teşvik ettiği görülebilir. Bunun yanısıra, hedeflenen ideal yapının gerçekleştirilebilmesi amacıyla LabourStart desteğiyle 1997’den bu yana her yıl düzenlenen bir yarışmada bireysel oylarla en iyi sendika sitesi seçilmektedir. Birliktelik bilincini geliştirmek adına tasarlanan bu etkinlik, sitenin 2002’den bu yana uyguladığı ActNOW kampanyalarıyla pekiştirilmektedir. Neticede mail grubunda 50 binden fazla üyesi bulunan LabourStart, sendikal haberlerin yayılımında en büyük kaynaklardan biri konumunda bulunmakla kalmayıp, çeşitli kampanyaların düzenlenmesine önayak olmaktadır. Dahası, kampanyaların içeriği büyük ölçüde aktivist bir nitelik taşımaktadır.

Bir topluluk medyası ve sanal topluluk olarak özetlenebilecek olan LabourStart, aynı zamanda her iki yapının doğaları gereği birbiri içine geçtiği somut bir platformu teşkil etmektedir. Hâlihazırda 722 aktif gönüllünün gönderileriyle işleyen site, sadece alternatif bir haber medyası olmaktan ziyade, aynı ilgi alanına sahip bireyleri ortak noktada buluşturmakta ve sendikal yapılanmaya dair ilk web sitesinin kurulduğu 1994 yılından bu yana karşılaştığımız en büyük örnek olarak sendikal harekete destek vermektedir. İnternet medyasına ilginin, aynı gelişmişlik düzeyindeki ülkelere kıyasla yüksek olduğu Türkiye’de, bilhassa sendikaların bu ve benzeri yapılara ne ölçüde dahil oldukları ve buralardan ne gibi faydalar sağlayabilecekleri konusu ise sendikal gündemi meşgul edebilir.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Görevlisi
burak.dogu@ieu.edu.tr

1 Howley, K. (2005) Community media: People, places, and communication technologies, London: Cambridge University Press, s.2.
2 Maslog, C.C. vd. (eds.) (1997) “Communication for people power: An introduction to community communication”, Quezon City, Philippines: UNESCO-TAMBULI Project, Fuller, L.K. (ed.) (2007), Community Media: International Perspectives, New York: Palgrave Macmillan, s.3.
3 Fuller, L.K. (ed.) (2007) Community Media: International Perspectives, New York: Palgrave Macmillan, s.3.
4 IFWEA (The International Federation of Workers Education Associations).

(Bu yazı Evrensel Kültür’ün Şubat sayısından alınmıştır)


UvA Masters of Media Programı

Şubat 11, 2010

University of Amsterdam’a bağlı New Media & Digital Culture (NMMA) 2010-2011 akademik yılı için başvuruya açıldı. Program, eleştirel İnternet kültürünü yeni medya kuramları ve estetik çerçevesinde işlemek üzere bir yıl süreli olarak tasarlanmış. Detaylı bilgi için; http://mastersofmedia.hum.uva.nl/


Kızlar iletişim, erkekler oyun için kullanıyor

Şubat 8, 2010

İlköğretim öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada kız çocuklarının interneti ağırlıkla ‘iletişim’, erkek çocuklarınınsa ‘oyun’ amaçlı kullandığı ortaya çıktı.

ANKARA – Bilecik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Turhal, Yrd. Doç. Dr. Nazım İmal ve yüksek lisans öğrencisi Arif Günel’in 12-14 yaş grubu 133 öğrenci arasında yaptıkları anket sonuçlarından derlediği bilgilere göre, internet kullanımı her geçen gün artarken, artış en fazla ergen bireyler arasında görülüyor.

Araştırmaya göre, internet ve bilgisayar kullanımı çok küçük yaşlara kadar inerken, aileler, evlerine bilgisayar ve interneti çocuklarının derslerine yardımcı olması için alıyor.

Söz konusu yaş grubu çocuklar arasında internet başında geçirilen zamana bakıldığında, öğrencilerin interneti en çok ”oyun” ve ”iletişim” amaçlı olarak kullandığı gözleniyor. Bunun yanında öğrenciler interneti ödev ve araştırma amacıyla kullanıyor.

Çocukların interneti ne amaçla kullandıklarını ortaya koyan araştırmaya göre, kız çocuklarının yüzde 60’ının arkadaşlarıyla ”iletişim kurma” amacıyla kullandığı, erkek çocuklarının ise yüzde 55’inin interneti en çok ”oyun oynama” amacıyla kullandığı ortaya çıkıyor.

Öğrencilerin, ”internet ortamı güvenli mi?” şeklindeki soruya yüzde 60 oranında ”evet” yanıtını verdiği araştırmaya göre, bazı sitelerin ekranda görülmesine izin vermeyen ”aile koruma şifresi” kullanımı da giderek artıyor. Anketten çıkan sonuçlara göre, yüzde 53’lük oranda aile koruma programına sahip aile bulunurken, gelecekte bu oranın artması bekleniyor.

Ankete katılan öğrencilerin yüzde 50’si internetin ”mutlaka olması” gerektiği yanıtını verirken, yüzde 42’si ”olmalı”, yüzde 8’i ise ”olmasa da olur” yanıtını verdi. Öğrencilerin yüzde 55’i ise günde 1-3 saatini internet başında geçiriyor. Araştırmacılar, bu sonuçların ”öğrencilerin internete bağımlılıklarını ortaya koyduğu” yönünde yorum yapıyor.

Öğrencilerin yüzde 82’inde bilgisayar kendi odalarında bulunurken, yüzde 20’sinde oturma odasında, yüzde 15’in de ise dizüstü bilgisayar bulunuyor. Araştırmacılar, anketin sonuç raporunda çocukları internet ortamındaki tehlikelerden korumanın en önemli yöntemlerinden birinin bilgisayarı evin ortak kullanım alanlarında bulundurmadan geçtiği yönünde görüş bildiriyor.

NTVMSNBC