Türkiye’de internet denilince akla gelen başlıca isimlerden birisi olan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Özgür Uçkan ile internet, sosyal medya ve sansür üzerine yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Söyleşinin bugünkü bölümünde Türkiye’de internet sansürüne karşı verilen mücadelenin özgünlüklerini, yeni anayasa sürecinin demokratik bir anayasa yapım sürecine dönüşmesi için sunduğu olanaklar ve Arap baharında internetin oynadığı rol ışığında ele alıyoruz.
Türkiye’de internet denilince akla gelen başlıca isimlerden birisi olan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Özgür Uçkan ile internet, sosyal medya ve sansür üzerine yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Söyleşinin bugünkü bölümünde Türkiye’de internet sansürüne karşı verilen mücadelenin özgünlüklerini, yeni anayasa sürecinin demokratik bir anayasa yapım sürecine dönüşmesi için sunduğu olanaklar ve Arap baharında internetin oynadığı rol ışığında ele alıyoruz.
Yasakçı zihniyet Türkiye’ye özgü değil yani?
Evet değil, ama en azından oralarda bir şeffaflık var, şu siteler bu gerekçeyle yasaklanmıştır diyor. Orada tartışılır ve konu olur. Bir anlaşma oluyor. İşin içinde STK’lar var, kullanıcı dernekleri var. Bende isterim tabi bazı sitelerin engellenmesini, bazıları var ki gerçekten filtrelenmeli. Kaldı ki artık özel kişisel filtreler var, birinin bunlara bakıp bir liste yapıyor olması absürd zaten. Bir kere artık internet o kadar dinamik gelişiyor ki, birilerinin sürekli liste tutması, liste güncellemesi saçmalık.
“BEN BTK’NIN FİLTRESİNE GÜVENİP ÇOCUĞUMU BİLGİSAYAR BAŞINDA YALNIZ BIRAKMAM”
Neye yetişeceksin, yetişmek mümkün mü?! Artık akıllı filtreler, akıllı programlar var, alıyorsun bilgisayarına kuruyorsun, o interneti tarıyor, fotoğraflara falan bakıyor, sözcük tarıyor, çıplaklık var mı, bunları yaş skalalarına göre filtreliyor. Ben mesela BTK’nin filtresine güvenip çocuğumu yalnız bırakmam bilgisayarın başında. Bunun yerine alırım bir akıllı program kurarım bilgisayarıma ve kendi filtremi kendim oluştururum. Bu programlar internette çocuklar için güvenli bir alan açıyor.
“ÇOCUK PORNOSU GEREKÇESİYLE SANSÜR AVRUPA DA DENENDİ”
AB’de mesela Wikileaks sayesinde acayip bir skandal patlak verdi . 2006’da Avusturya hükümeti ve başka bazı hükümetler filtreler hazırlamışlar ve tabiî ki gerekçe olarak yine çocuk pornosu olarak gösterilmiş. Wikileaks bunların tam listesini eline geçirip yayınladı, içinde neler yoktu ki, muhalif siteler, nükleer karşıtları derken, tamamen politik amaçlı hazırlamış bir filtre olduğu anlaşıldı. Skandal patlak verdi ve geri çekmek zorunda kaldılar.
Türkiye’de peki niye özellikle bu aylarda bu adımları atma ihtiyacı hissettiler?
2007’de falan Ulaştırma Bakanı çok sertti. Umurunda değildi adamların, internet kötü bir şey yaklaşımı vardı. Ancak bunlar önce Wikileaks’le sonra da “Arap Baharı”yla uyandılar. Bir baktılar Wikileaks gibi bir şey tüm kirli çamaşırları ortaya çıkarabiliyor, hatta hükümetler falan devirebiliyor. Mesela Youtube’ı kapatma sebebi aslında Atatürkçü düşünce derneği başvurusu değildi. O başvuru bahane de oldu, ama asıl o dönem siyasetçilerle ilgili yayınlanan görüntü ve ses kayıtları bunun sebebiydi. Sonra bir de ‘Arap Bahar’ı patlak verip, insanların interneti örgütlenme için nasıl bir araç olarak kullandıklarını anlayınca panikle saldırmaya başladılar, önlem almaya çalıştılar.
Önlem alabilirler mi?
Mısır yapabildi mi?! Mübarek internet bağlantısını kesince borsa falan çöktü ama insanlar hala tweet atmaya devam ediyordu. Boşuna uğraşmasınlar yani, internet böyle bir şey. Elbette demokratik bir şekilde bir takım kanunlar yapılır, kimsenin buna karşı çıktığı yok.
“2 YIL SÜREN TEDBİREN KAPATMA OLUR MU?”
Ama bu böyle olmaz. “Ben şu internet sitesini kapattım, erişimi engelledim”, iyi güzel de nerede bunun itiraz mekanizması? Ben hakkımı nasıl arayacağım mesela bu kararlar karşısında? Youtube’u tedbiren kapattılar! 2 yıl süren tedbiren kapatma olur mu?! Bu açıkça sansürdür. Bu sistemlerin kurulması gerekiyor. Dünyada da yapılıyor bu üstelik. Bu konuda ya demokratiksindir, yâda değil.
Anlattıklarınız aslında dönüp dolaşıp demokratik bir ülkede mi yaşıyoruz yoksa baskıcı bir ülkede mi yaşıyoruz tartışmasına bağlanıyor. Yeni dönemde yeni bir anayasa yapılacağı öne sürülüyor ve bu durum seçim sonrası tüm bir dönemin gündemi. İnternette sansüre karşı mücadeleyle yeni anayasa yapım sürecinin ilişkisini nasıl kuruyorsunuz?
Bunun üzerine uzun süredir düşünüyorum. Mesela birçok konuda Amerikalılar da internette sansürü çok denedi. Becerememelerinin sebeplerinden bir tanesi anayasalarıydı. Onların değişmez maddeleri biliyorsunuz daha çok ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ile ilgilidir ve bu maddelere dayanarak insanlar sansür girişmelerinin önüne geçebildiler. Yeni anayasanın, demokratik bir anayasa olması için önceliğin bu tip maddelere verilmesi gerekiyor.
“ANCAK DEMOKRATİK BİR ANAYASA İNTERNETTE SANSÜR SORUNUNU GÜNDEMDEN ÇIKARTIR”
Bilgiye erişim, düşünce, haberleşme özgürlüğü sistematiği eğer yeni anayasanın merkezine yerleştirilirse işte o zaman rahatlarız. Üstelik 5651 nolu kanun bizim anayasamıza dahi aykırı. Demokratik bir anayasaya tamamen aykırı olur ve iptal edilir. Amerika’da bir sürü yasa böyle anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi.
Böyle bir sistematik kurmak zorundayız, tek çözüm bu. Şu konuda kafam net değil ama düşünüyorum: Böyle spontane bir hareketi, internet sansürüne karşı ortaya çıkmış olan bu hareketi, çok da politik olmayan, sistematik olmayan bir hareketi nasıl demokratik anayasa mücadelesine bağlayabiliriz? Bu önemli bir gündemimizdir.
Demokratik bir anayasa yapımının pek çok dinamiği görülüyor. Kürt hareketinden, alevi dinamiğine, yaşamı savunma inisiyatifleri ve ekoloji hareketlerinden, işçi hareketinde kadar az veya çok örgütlü, az veya çok güçlü pek çok dinamik var. Demokratik bir anayasa talebi bu dinamiklerin tümünün şu veya bu ölçüde talebi durumunda. İnternetten sansüre karşı ortaya çıkan hareket, demokratik bir anayasa hareketinin temel dinamiklerinden birisi haline gelebilir mi?
Olabilir tabi, hatta olmalı. Tüm bu hareketleri anayasaya tartışmasına bağlamak gerekiyor. İnternette sansüre karşı hareket bu mücadelenin önemli dinamiklerinden birisi olabilir. Mesela Tunus’tan örnek vereyim. Oradaydım bir süredir. Tabi çok farklı diktatörlük yıkıldı ve yeni seçim yapılıyor. Kurucu meclis seçimi yapılıyor ve yeni anayasa yapacaklar. Orada bloggerlarlar ve internet hareketi de dâhil, sendikalara kadar tüm hareketlerin kafası gayet net.
“TUNUSLULARIN KAFASI AÇIK ÇÜNKÜ DEVRİM YAPTILAR”
Tunuslular şöyle diyorlar: “Tunus’un geleceğinin güvencesi yeni anayasadadır ve yeni anayasa demokratik bir anayasa olacaktır. İşte bu sistematik çerçevesinde her şeyi geliştireceğiz. İnternette buna bağlı, emek hareketi de buna bağlı, işsizlik meselesi de buna bağlı güvenlik de buna bağlı.” Bu konuda kafaları net, çünkü devrim yaptılar ve diktatörlüğü yıkıp yeni bir ülke kuruyorlar.
“TÜRKİYE’DE ANAYASA KONUSUNDA KAFALAR NET DEĞİL, TARTIŞMALAR ÇOK ELİT KALIYOR”
Bizim kafamız bu konuda net değil, bizde de anayasa mevzusu tartışılıyor ama belli bir kesimle sınırlı, elit bir tartışma yapılıyor.
Bu elitizmin nedeni nedir?
Biz aslında anayasa kullanmamış bir toplumuz. Anayasa kullanılan bir şeydir, çok pratik bir araçtır ama biz bunu bir türlü kullanamadık. Bir süre nedeni var tabi, anayasa mahkemesinin yapısından tut, yargının sistematik olarak devletçi bir eksende geliştirilmesine kadar. Hiçbir zaman vatandaş anayasaya yaklaşamadı.
Bu durum Türkiye’nin siyasal tarihinin özgünlüğüne bağlanabilir mi? Türkiye’de devlet, yakın tarihte ve hali hazırda Kürt hareketini dışta tutarsak, hiçbir zaman halk hareketinin sopasıyla terbiye edilmemiş.
Tabii ki, zaten demokrasi budur. Demokrasi “hayır” demektir, “hayır yapamazsın dur orada” demektir. Demokrasi halkın devleti zorlamasıdır. Her iktidar yapısı gereği, her devlet yapısı gereği anti-demokratiktir. Bu onun doğasında var. İktidar karşısında ise halk vardır ve ancak halk yeterince örgütlü ve güçlüyse devlet istediğini yapamaz. İnternette sansüre karşı mücadeleye katılan insanlar da bunu biliyorlar aslında, eylemde de konuştum insanlarla, öyle politikayla falan ilgisi olmayan insanlar sezgileriyle de olsa, mücadele edilen şeyin bir kafa yapısı olduğunun farkındalar. Herkes bunu başka bir şeye bağlıyor, kimi AKP karşıtıdır ve” bunlar muhafazakâr ondan” diyor, diğeri başka bir şeye bağlıyor.
“GÜÇLÜ İNTERNET HAREKETLERİNİN KÖKENİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HAREKETLERİ VAR”
Ama herkes biliyor ki bu iş internetle bitmiyor. İnternet bütün bu alanın uzantısı. İnterneti 200 yıllık basın özgürlüğü mücadelesine ayırabilir miyiz, ayıramayız. Bunun devamıdır. Tüm dünyada da böyledir, en güçlü internet hareketlerinin olduğu ülkelerde hepsinin kökeninde basın özgürlüğü hareketleri vardır. Bakıyorsun bugün en güçlü kuruluşlardan bir tanesi olan sınır tanımayan gazeteciler örgütü, interneti yasaklayan ülkeler listesi hazırlıyor ve bayağı rahatsız ediyor birilerini. Tarihte zaten böyle gelişmiş ve böyle gideceği belli. İnterneti farklı kılan özellikler olsa da o da sonuçta bir iletişim ortamı.
(Devam edecek)
Kaynak: http://www.emekdunyasi.net/ed/teknoloji/13079-sansure-karsi-mucadele-demokrasi-mucadelesidir
Erişim: 23 Haziran 2011