4. ECREA KONFERANSI: SOSYAL MEDYA VE KÜRESEL SESLER!

Haziran 30, 2011

4TH EUROPEAN COMMUNICATION CONFERENCE
ECC2012 / ISTANBUL
October 24- 27, 2012

ECC2012-ISTANBUL IS COVERING “SOCIAL MEDIA AND GLOBAL VOICES”

The Fourth European Communication Conference of ECREA will be held in Istanbul, Turkey, October 24- 27, 2012.
The conference will be organized by the Turkish Communication Research Association (ILAD) and will take place in Bilgi University.

THE THEME OF THE CONFERENCE IS SOCIAL MEDIA AND GLOBAL VOICES

ECC2012-Istanbul-“Social Media And Global Voices” aims to open up a vibrant discussion in the European academic scene in the areas of: new media, peace and conflict journalism, network society, convergence culture, cultural spaces of human interaction, social media use and access, media as a platform for democracy, legislative restrictions of the old and new media, limits of artistic expressions, issues of multiculturalism, ubiquity of the internet and digital divide, local media as community builder, diasporic media, transnational media, and the political economy of the media.

CONFERENCE WEBSITE
http://www.ecrea2012istanbul.eu/


TÜRKİYE’DE SANSÜRE KARŞI SENDİKALAR BİRLEŞİYOR!

Haziran 30, 2011
“29 Haziran 2011 tarihinde Tekgıda İş’in çağrısı ile bir araya gelen TÜRK-İş ve DİSK’e bağlı Petrol-İş, TÜMTİS, TOLEYİS, Birleşik Metal-İş, Dev-Sağlık-İş, Limter İş ve İnternet Sansürüne Karşı Ortak Platformu üyeleri, TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube Binası’nda internet sansürüne karşı basın açıklaması yaptı”
Sansür ve Filtrelemeye Hayır
Seçim öncesinde çok tartışılan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı BTK Kurul Kararı 22 Ağustos’tan başlayarak internet dünyasını devlet kontrolüne alınmasını sağlayacak bir sansür girişimidir. Bu uygulamayla kullanıcılar BTK’nın belirlediği 4 internet filtresinden birini seçmek zorunda bırakılacak. Filtreyi aşmak suç sayılacak. Filtre kıstasları ise tamamen BTK tarafından belirlenecek.Kamuoyunda rahatsızlık yaratan ve Türkiye’deki İnternet sansürü uygulamaları, giderek temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı bir hal almaktadır. Bu konuda kaygı ve rahatsızlık içerisindeyiz. Tüm Türkiye’yi ve biz işçi sendikalarını yakından ilgilendiren İnternet sansürü uygulamalarına karşı itirazlarımızı ve önerilerimizi iletmek için bir araya geldik. 15 Mayıs tarihinde özellikle İstanbul’da sokaklara çıkarak “sansürsüz internet” talep eden 60.000 yurttaş’la dayanışma içindeyiz.Mevcut uygulama sansürdür
Türkiye’de 2007 yılında 5651 nolu kanun ile birlikte yapılan düzenlemelerin ardından erişime engellenen sitelerin sayısı resmi olmayan rakamlara göre 20 bine yaklaşmıştır. Kamuya açık erişim sağlanan yerlerde zorunlu hale getirilen filtre sistemleri de 60 binden fazla siteyi engellemektedir. Bu sayı maalesef her gün artmaktadır. Erişimi engellenen sitelerin arasında öne sürüldüğü gibi sadece pornografi ya da benzeri içerikli siteler yoktur. Erişimi engellenen veya filtrelenen sitelerin önemli bir bölümü alternatif haber kaynakları, politik içerikli siteler, bazı sendika ve emek örgütlerinin siteleri, toplumun farklı kesimlerinin talep ve itirazlarını dile getirdikleri sitelerdir. Bu durum asıl amacın sansür olduğunu göstermektedir. Ayrıca İnternetin büyük birikiminin toplandığı önemli alan adları tek bir içerik/sayfa yüzünden engellenmekte ve bu birikimlere toplumun erişmesinin önüne geçilmektedir.

BTK Kurul Kararı hak ve özgürlüklere aykırıdır
Her şeyden önce BTK Kurul Kararı merkezi filtreler önermekte ve tüm trafiği bu filtreler aracılığı ile vatandaşlara sunmak istemektedir. Merkezi filtre uygulaması, devlet eliyle gerçekleştiği her durumda SANSÜRDÜR. Çünkü vatandaşın seçme, bilgiye erişme özgürlüğü elinden alınmakta, bilgi yurttaşlara ulaşmadan devletin ilgili teknokrat ve bürokratları tarafından engellenmektedir.

Bu süzme işlemini kimin nasıl yapacağı, yani ön görülen kara ve beyaz listelerin nasıl oluşturulacağı da belirsizdir. Ucu açıktır. Hükümetlere hassasiyetlerine göre liste hazırlama olanağı tanımaktadır. Gerçek yaşamda hükümetlerin, devletin ilgili bürokratik kurumlarının nasıl keyiflerince işleyip hak ve özgürlüklerimizi sınırladıkları ortadadır. Alan yasakları, grev yasakları, örgütlenme ve sendikal hakların önündeki keyfi, yasal olmayan engeller, devlet geleneği hakkında bize fikir vermekte, böylesi ucu açık bir filtreleme sisteminin nereye gideceğini göstermektedir.

Merkezi filtre çocukları koruyamaz
Elbette çocuk istismarının, nefret söyleminin ve benzer suçların internet mecrasında serbestçe yayılmasının önüne geçecek yasal düzenlemeler yapmak gereklidir. Dünya çapında çocuk pornografisi, çocuk istismarı, nefret suçu gibi konularda yapılan sınırlamalar sansür olarak nitelendirilmemektedir. Ancak internetin devlet kontrolüne alınması, merkezi filtre gibi uygulamalar iddia edildiği gibi çocukları koruyamamaktadır. Her gün yüz binlerce içeriğin üretildiği bir ortamı filtreleyebilmek mümkün değildir. Merkezi filtreleme çeşitli ülkelerde denenmiş fakat ya tepkiler sonucu ya da çözüm olmadıkları için terkedilmiştir. Çocuğu korumak ailenin görevidir. Aileler çocuklarını gerçek yaşama hazırladıkları gibi, çevrimiçi dünyadaki risklere karşı da hazırlamak sorumluluğundadırlar. Risklerden korunmak ancak eğitimle mümkün olabilir. Bu konuda eğitim kurumlarına, medyaya, sivil toplum örgütlerine, sendikalara büyük sorumluluk düşmektedir. Teknolojik gelişim ayrıca ailelere çocukları korumak için yeterli bireysel teknolojik olanaklar sağlamaktadır. BTK gibi kurullar bu alanda insanlara hizmet verebilir. Merkezi filtre hiçbir şart altında kabul edilemez ve asıl amacı sansürdür.

Ahlaki kaygı ve hassasiyetlerimizin istismarı
Çocukların risk olarak öne sürülmesi, maalesef toplumu ikna etmek için yaratılmış bir ahlaki gerekçedir. 2007’de 5651 nolu yasa çıkmadan önce benzer şekilde İnternet’in ne kadar kötü bir ortam olduğu medyada işlenmiş ve toplum hazırlanmıştır. Bu hükümetlerin her dönem başvurdukları, kritik konulara yurttaşları hazırladıkları kötü bir yönetme metodudur. Toplumumuz genel olarak çocuk ve aile konusunda hassastır. Bu hassasiyet maalesef istismar edilmektedir.

Toplumun bir parçası ve yurttaşlar olarak hepimiz bu konuda hassasız ve İnterneti güvenli kullanmak istemekteyiz. Fakat bu uygulamanın bunu amaçlamadığını, amacının sansürü derinleştirmek, İnterneti kontrol altında tutmak olduğunun farkındayız. Ne sansür ne de toplum hassasiyetlerinin istismarı demokratik toplumlarda kabul edilemez.

İnternet, işçi hareketleri, politik kampanyalar, hak mücadeleleri için artık vazgeçilmez bir mecradır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletmesi, örgütlü bir toplum yaratma mücadelemize sağladığı yararlar, yönetme ve karar alma süreçlerine yurttaş katılımını arttırması açılarından ülkemizin geleceği için çok önemli bir olanaktır.

Birleşmiş Milletler, 4 Haziran’da gerçekleştirdiği oturumunda İnterneti temel bir insan hakkı olarak tanımıştır. Ayrıca, Avrupa Konseyi’nin Strasbourg’da 18 – 19 Nisan 2001′de gerçekleştirdiği konferansında onayladığı “İnternetin Evrenselliğini, Bütünlüğünü ve Açıklığını Korumak ve Geliştirmek” başlıklı kararı ise, internet erişimini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne eklemiştir. Her iki karar da, ilgili sözleşmelerde taraf olan Türkiye’nin iç hukukuna uyarlamakla yükümlü olduğu kararlardır.

Hükümeti ve ilgili kurumları
 –BTK Kurul Kararını derhal ve acilen geri çekmeye,
 -İnterneti tehdit gören yaklaşımlarla hazırlanmış başta 5651 gelmek üzere tüm yasa ve yönetmelikleri adım adım gözden geçirmeye ya da iptal etmeye
 -Konunun muhatabı çeşitli STK’lar, odalar ve sendikalarla birlikte riskler kadar olanakları gören yeni düzenlemeler yapmaya çağırıyoruz.

Bu sansür girişimi 12 Eylül Anayasası’nın ve devleti vatandaştan üstün gören devlet geleneğinin bir ürünü olarak düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engellerin bir parçasıdır. Yeni Anayasa yapımı sürecinde düşünce ve ifade özgürlüğünü kayıtsız şartsız güvence altına alan düzenlemeler yapmak, 30 yıldır yaşanan bunca deneyimin ışığında, tüm siyasi aktörlerin görev ve sorumluğudur.

* 29 Haziran tarihli bu açıklama Türk-İş’e bağlı sendikalardan Tek Gıda İş, TOLEYİS, TÜMTİS, Petrol-İş ile DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş, Birleşik Metal-İş ve Limter-İş sendikalarının katılımıyla yapıldı. Açıklamaya Sendika.Org, TAREM, emekdunyasi.net ve Alternatif Bilişim Derneği temsilcileri de katıldı.


Büyük Gözaltı. Yaşamımızda…

Haziran 30, 2011

“Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin hızla yayılarak hayatımızın her alanını etkilemesi hararetli birçok tartışmanın odağı olmuş durumda. Bu konuda en önemli husus belki de bu teknolojilerin özel hayatın her alanına sirayet ederek mahremiyetimizi yok etmesi…”

Yazar: Mustafa SÜTLAŞ musutlas@gmail.com

Hayır; yazının başlığına bakıp, Çetin Altan’ın bugün belki de çok az insanın anımsadığı ünlü romanından söz edeceğimi sanmayın; amacım ondan söz etmek değil! Ama eğer sevgili Çetin Altan, bu yazıyı okuyacak olursa o romanın adını hemen değiştireceğini söyleyebilirim. Çünkü hepimizin halen yaşadığı gözaltı yanında onun romanında anlattığı “gözaltı”nın esamisi okunmaz. Olsa olsa “küçük” bir gözaltı olabilir, orada anlatılan. Hafta içinde bir “konferans”a katıldım. ”

Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?” şeklindeki konu başlığı ilgimi çekmişti. AB 7. Çerçeve Mobil Teknolojiler ve Mahremiyet konulu MODAP (Mobility, Data Mining, and Privacy) projesi kapsamında düzenlenen bu konferansta asıl olarak mobil teknolojilerin ve elektronik ortamın yaygın kullanımı sonucu toplanan verilerden yararlanarak “işlevsel” ve “kârlı” sonuçlar çıkarılıp çıkarılamayacağı, yeni “ticari alanlar” yaratılıp yaratılamayacağı, ama tüm bu süreçlerde “mahremiyet”in kamusallaşmasının olası sonuçları ele alındı. Konferansın çağrı metninde ortaya atılan “kışkırtıcı soru” şöyle düzenlenmişti: “Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin hızla yayılarak hayatımızın her alanını etkilemesi hararetli birçok tartışmanın odağı olmuş durumda. Bu konuda en önemli husus belki de bu teknolojilerin özel hayatın her alanına sirayet ederek mahremiyetimizi yok etmesi. Bilgimiz dahilinde ya da değil, değişik teknolojilerle özel hayata ilişkin ve mahrem bilgilerin toplanması ve depolanması artık işten bile değil. Hatta insanlar özel hayatıyla ilgili bilgileri, sonuçlarını pek de düşünmeden, isteyerek ya da istemeden kendileri yayınlıyorlar. Ancak, her şeyden önemlisi, sanal dünyada bir kez yayınlanan ya da sızan bir bilgi orada sonsuza kadar kalabilir. Bu durumda “Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?”; konuyla ilgili değişik perspektif ve hassasiyetlere sahip birçok tarafın tartışması gereken bir soru. Mahremiyetimizden vazgeçelim mi, ya da vazgeçebilir miyiz? Yoksa sıkı kontroller ve düzenlemeler getirerek veri toplanmasını iyice zorlaştırıp, bu verilerden elde edebileceğimiz yararlı bilgilerden vaz mı geçmeliyiz?” Bu sorunun yanıtlarını, sunulanlardan yola çıkarak düşünürken bir an dalıp gittim. Gündelik yaşantımızda bilerek veya bilmeden bıraktığımız “iz”ler, bu izlerden yola çıkarak birer birey olarak varlığımız ve onu “özel ve farklı” kılan “mahremiyetimiz”e yönelik saldırıları düşündüm. Bu konuda uzun bir süredir ne olup bittiğini “izlemeye çalışan” birisi olarak, belki hâlâ farkında olmayanlar vardır diye, bu izlere, izleri kalıcı kılan kayıtlara ve dolayısıyla mahremiyetimize yönelik saldırılara sizlerle birlikte bakmayı deneyeceğim. Bunun için herhangi bir günlük aktivasyonumuzu adım adım izlemeyi ve irdelemeyi bir yöntem olarak seçiyorum. Bir günlük yaşam Diyelim ki sabah başucunuzdaki saatin alarmı çaldı ve uyandınız. Uzmanlar sakıncaları nedeniyle önermek bir yana yapılmaması gereken bir davranış olarak özellikle belirtiyorlar ama sizin gece yatarken dalgınlıkla başucunuzdaki etajere koyup, sonra da unuttuğunuz telefondan başlayalım izleri aramaya. O GSM telefon en azından iki izi her zaman sizin için bulunduğunuz yerlere bırakıyor. Bunlardan ilki, yaklaşık ‘5-10 metre’lik bir yanılgıyla bulunduğunuz yerin nerede/neresi olduğunu bilmek. İkincisi ise eğer üzerindeki pili aletten ayırmasanız sürekli iletişim halinde bulunduğu merkeze sizin olduğunuz ortamdaki bütün “algılanabilir sesleri” göndermesi. Son dönemde üzerinde fotoğraf makinesi ve video kamera da bulunan cep telefonlarının bunlara ek olarak sizin bilginiz dışında bazı görüntüleri de o “merkez”lere iletebildiği şeklinde duyumları şimdilik “doğrulanmasa” da bir olasılık olarak aklınızda bulundurmanızı öneriyorum. Dolayısıyla gece boyu horlamalarınız, sayıklamalarınız ve eğer yaptıysanız başka sesli eylem ve fiilleriniz dahil tüm “ses”lerle günce çoktan bir “iz bırakarak” başladığınızı kabul edebilirsiniz. Eğer kalkar kalkmaz GSM ya da normal hatlı telefonunuzla yakındaki bir marketten kahvaltı için bir şeyler ısmarlamış iseniz, o telefon konuşmanız sırasında mevcut iletişim sisteminin, ya da o markette bulunan güvenlik amaçlı olarak düzenlenmiş dükkan içi video kayıt sistemi, bu telefon konuşmanızı kaydederek ikinci izinizi bilginiz ve onayınız dışında koymuş olursunuz. Yine eğer işinize gitmeden önce bilgisayarınızı açıp internete bağlanmış iseniz bu kez de ziyaret ettiğiniz sitelerin, posta kutunuzda size gelen ve/veya gönderdiğiniz mesajlarınızın yine sizin bilginiz ve onayınız dışında, dahası size sorulmadan, hem de başta kendi bilgisayarınız olmak üzere, internet servis sağlayıcınız ve onun server’lerinde bıraktığınız izlerle, o ana kadarki izlerinize yeni izler eklemiş olursunuz. Marketin servis elemanı istediklerinizi getirdiğinde eğer ödeme amacıyla onun elindeki POS makinesini ve kredi kartınızı kullanacak olursanız, birisi marketin bankası, diğeri sizin hesabınız olmak üzere en az iki farklı noktaya daha yeni izler bırakmış olacaksınız. Bu bilgileri her iki bankanın gerek görülen durumlarda örneğin GSK priminizin ödenip ödenmediğini, ya da sizin gelirinize uygun “kota”dan prim ödeyip ödemediğinizi belirlemek için çeşitli kurumların “sistem”lerine aktarılarak çoğaltılacağını da aklınızdan çıkarmamanız gerekir. İçeride, dışarıda… “Olsun” dediyseniz sürdürelim: Duşunuzu aldınız, kahvaltınızı ettiniz, giyindiniz, cep telefonunuzu ve bilgisayarınızı yanınıza aldınız, sonra evinizi korumak için daha önce bir özel şirkete kurdurduğunuz ve oraya bağlı “alarm”ınızı açtığınız sırada o şirketteki sisteme koyduğunuz izle evinizin kapısından çıktınız. Eğer bir apartmanda veya sitede yaşıyorsanız, yine güvenlik amacıyla konulmuş olan kameralar ve onların bağlı olduğu video kayıt sistemlerine “an be an” bırakarak arabanıza kadar gittiniz. Kapıyı açtınız, motoru çalıştırdınız, eş zamanlı olarak açılan GPRS sistemi ile cebinizdeki telefonun verdiği ortak bilgiler ile artık sürekli gözaltında bulunduğunuz bir güne başlayabilirsiniz. Eğer aracınız yoksa, bu kez bindiğiniz tüm ulaşım araçlarındaki GPRS sistemleri devreye girerek, size dair izleri bir yerlere kaydetmeyi sürdüreceğini unutmayın. Eğer dolmuş, otobüs, metro, tren, vapur gibi toplu taşıma araçları kullanıyorsanız bunlara ek olarak o araçlarda bulunan MOBESE kameraları da size dair izleri sürekli yaptıkları kayıtların içine yerleştirmeye başladığını da bilmeniz gerekli. Eğer çok sapa yerlerde oturmuyor ya da geçmiyorsanız sokaklardaki MOBESE kameraları da bu kayıtlara farklı açılardan çekilmiş görüntüler ekleyecektir. Hele hele banka ya da özel güvenlik önlemi almış kurum ve kuruluşların önünden geçiyorsanız, buralarda bulunan güvenlik kameralarında da başka açılardan görüntüleriniz kaydedilmeye başlanmış demektir. Tüm gün bunun süreceğini de göz ardı etmeyin. Bir de trafik kameraları var, bizlerin izlerini bir yerlere kaydeden kuşkusuz. Aracınızın plakasının okunabildiği durumlarda bu kayıtların, her ne kadar onayınız dışında kaydedilse de çok sağlam birer “kanıt” olduğunu bilmelisiniz. O kadar “sağlam” ki buna bakarak bir “trafik cezası”na maruz kalmanız olasılık dahilindedir ve böyle bir durumda sizle ilgili pek çok elektronik kayıtta bu durumun yer alacağına şaşırmamalısınız. Hele hele aslında “online/gerçek-eş zamanlı” yapılan bu kayıtlarla ilgili bir “suç ya da kusur” söz konusu ise ve peşinize bir polis ekibi düşmüş ise, onun sizin kimliğinizi saptamaya yönelik tek bir kezlik çabası, size dar izlerin pek çok sisteme kaydedilmesine yol açabilir. Tabii toplu taşım araçlarına bindiğiniz sırada yolculuk bedelini ön ödemeli “tom” ya da “özel kart”larla yapıyorsanız, bir iz de bu ödeme işlemi sırasında koymuş olduğunuzu unutmayın. Sinema sanatçısı olmak… Muhtemelen bunları okuyunca ya da bu söylediklerimi fark edince kendinizi birer sinema artisti/aktörü sayacaksınız. Eğer böyle düşünmek hoşunuza gidiyor ve size iyi geliyorsa, böyle düşünmeyi sürdürmenizi öneririm; hem de bir hekim olarak. Çünkü eğer gözaltında olduğunuz duygusu ağır basarsa, giderek yoğunlaşan bir huzursuzluk duygusu sizi kaplayacak ve gününüzün içine edilmesine yol açacaktır. Bu küçük moladan sonra eğer tahammül sınırına gelmediyseniz sürdürelim: Aracınızı iş yerinize park ettiniz. Sürekli park ettiğiniz bir yer olduğu için kullandığınız otopark kartının içindeki “çip” de bir yerlere yolladığı mesaj ile sizin adınıza bir iz daha bıraktı. Ayrıca otoparklardaki güvenlik kameralarına da aracınızdan inerken bir “poz” vermeyi unutmayın bence. Aynı pozu iş yerinize girerken kapıdaki kameraya bakarak da verebilirsiniz tabii ki. Bir de iş yerinizdeki sisteme okuttunuz giriş/çalışma kartı ile birer iz daha bıraktığınızı da unutmayın. Patronunuz iyi niyetliyse ve bu yüzden çalışma ortamınızda sizi gözetleyen bir video sistemi kurmamışsa da, kullandığınız bilgisayar, telefon ve diğer iletişim sistemleri aracılığıyla mevcut kayıtlarınıza yeni kayıtlar eklediğinizi unutmayın. İnternet burada da ayrıca kontrol altında olacağından bir de kurumdaki “server”e yeni izler koyacağınızı da göz ardı etmeyin. Bu arada cep telefonunuz da kaydı sürdürmekte tabii ki. Ama iş yerinizde bu kayıtların sayısının orada çalışanların kullandığı telefonlar sayesinde çoğaldığı, dahası artık bulunduğunuz noktanın “santimetre” mertebesindeki küçük hataları göz ardı edersek neredeyse “nokta” olarak kayda geçtiğini de bilmelisiniz. Bunu sağlamak için en az üç telefonun varlığının yeterli olduğunu uzmanları söylüyor. Öğlen tatilinde yemek yediğiniz yerde kullandığınız yemek kartınız, oradaki güvenlik kameraları, aynı yerde bulunan diğer kişilerin cep telefonları sayesinde artık “iz”leriniz neredeyse bir çığ gibi büyümektedir. Bence dikkâtli olun da altında kalmayın bu izlerin. Mühim şahsiyetler ya da “düşman”ları olanlar Bilgi ve iletişim teknolojisi olağan rutin kayıtların dışında bazı kayıtların yapılmasına da olanak tanımaktadır. Küçük bir bölümü “resmi yolla ve mahkeme” kararıyla, ama asıl çok büyük bölümü “yasa dışı” olarak yapılan sesli ve görüntülü kayıtların aktör ya da aktristi olabileceğinizi de aklınızdan çıkarmayın. Bunun için “mühim şahsiyet”lerden olmanız, ya da bir “düşman”ınızın olması yeter de artar bile. Bazen her iki kapsama girmeseniz de bunların muhatabı olabilirsiniz. Bunun için bu mekanlardan geçmek, ya da o kişilerle “ilişki” içinde olmak yeter. Belki de karınız ya da kocanız, bu sistemin neden ya da sonucu olan bir “evham ya da korku”yla böyle bir yola tevessül etmiş olabilir. Bunun için çok küçük meblağların yeterli olabileceği, telefonunuz ya da bilgisayarınıza yüklenecek küçük programlarla, ya da sabit telefonunuza, televizyonunuza, ya da tavandaki aydınlatmanın içine, belki de duvardaki prize, ya da odanızda bulunan bir tablonun arkasına saklanmış küçük bir aletin bu iş için yeterli olabileceğini aklınızda tutmalısınız. Bilgisayarınız aracılığıyla internet üzerinden katıldığınız ya da üyesi olduğunuz “sosyal ağlar”daki izlerinizi ve kayıtlarınızı sıklıkla siz irade ve isteğinizle koymuş olsanız da bunların sizin bilginiz ve onayınız dışındaki kullanımına ilişkin olasılıklar sizin bir “takıntı hastalığı”na kapılmanıza yetecek kadar “yüksek” olduğunu da göz önünde tutmalısınız. Dahası bunu siz yapmasanız da sizin olduğunuz ortam ve mekanlardaki izlerin ve kayıtların paylaşımı yoluyla, bilginiz dışında da yapılabileceğini unutmayın. Zorunlu izler ve kayıtlar Bunlardan daha fazlası var tabii ki size dair konuşmuş izler konusunda. Hemen herkes için geçerli olan bazı kayıtları şu adreslerde bulabilirsiniz: TC kimlik numaranızı veren MERNİS kayıtları, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS), Seçmen (YSK) kayıtları, sigorta ve sosyal güvenlik (SGK) ve vergi (Maliye) kayıtlarınız, Polis/Emniyet, Adli Sicil kayıtlarınız, okullardaki kayıtlarınız, üyesi olduğunuz özel kurumlardaki kayıtlarınız ve bunlarla ilgili eylem ve faaliyetlerinize ilişkin bilgiler ve kayıtlar, kredi ve özel alışveriş kartlarınıza dair kayıtlarınız, kargo şirketlerindeki kayıtlarınız sizin bu toplum içinde var olduğunuzu kanıtlayan ve size dair izlerin saklandığı diğer veri tabanı sistemleri arasında yer alıyor. Tabi eğer varsa yurt dışına giriş, çıkış kayıtlarını da bunlara eklemek gerekir. Uzunca bir süredir polis merkezlerindeki sistemlerle paralel çalışan ve oralardan da kontrol edilebilen konaklama ve şehirlerarası otobüs şirketlerinin bilet alırken yaptıkları yolculuk kayıtları ile bir sağlık sorununda başvurduğunuz hastane giriş çıkış kayıtlarıyla, işi kaydetmek olan medya faaliyetleri sırasında size dair yapılan kayıtları da bunlara eklemek gerekli. Sonuç Tüm bu izler ve onlara dair veriler aracılığıyla elde edilen bilgilerle sizin ne yaptığınız, nasıl yaşadığınız, kimlerle ilişkide olduğunuz, onlarla neleri paylaştığınız, tercihleriniz, ilgi alanlarınız, alışkanlıklarınız, sırlarınız, kaçamaklarınız dahil yaşamınızdaki hemen her şeyin eğer istenir ve üzerinde durulur ise “herkesin” bilgi alanında olabilecek artık “mahrem” olmaktan çıkarak “kamusallaşmış bir malumat”a dönüşmesi olasılıktır. Dolayısıyla konferansın başlığını oluşturan “Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?” sorusu çok yerinde ve önemli bir sorudur. Bu soruya herkesin kendi yanıtını vermesi, bir “birey” olarak haklarının neler olduğunu öğrenmesi ve haklarını talep etmesi gereklidir. Yoksa bu “büyük gözaltı” bizleri kendimiz olmaktan çıkararak ya “paranoyak” ya da sürekli izlenir olmanın sağladığı bir “megaloman”a dönüştürebilir. Böyle insanlarla dolu bir toplumun adının ise ne olacağını kestirebilmek için “ütopta/anti-ütopya/distopya” kitapları okumaya gerek yoktur. Çünkü aslında artık ortada bir “toplum” yoktur… (MS/AS)

Kaynak: http://www.bianet.org/bianet/biamag/131008-buyuk-gozalti

Erişim: 30 Haziran 2011


Sendikalar İnternette sansüre karşı!

Haziran 28, 2011

Sendikalar internete sansür getiren BTK yönetmeliğine karşı basın açıklaması düzenliyor. Tekgıda İş sendikasının çağrısı ile TMMOB makine Mühendisleri Odası’nda bir araya gelecek olan sendikalar yönetmeliğin kaldırılmasını talep edecekler. İnternet’te sansüre karşı bir ses de sendikalardan geliyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun (BTK) 22 Ağustos’ta yürürlüğe sokmaya hazırlandığı ve internete ‘filtre yoluyla sansür’ getiren yönetmeliğe karşı ortaya çıkan tepkiler, Tekgıda-İş Sendikası Yönetim Kurulu’nun “internetime dokunma” çağrısı yapmasıyla yeni bir aşamaya giriyor. Başta sendikalar olmak üzere tüm emek örgütlerini sansüre karşı çıkmaya çağıran Tekgıda-İş Sendikası, sansüre karşı bir araya gelen emek örgütlerinin 29 Haziran Çarşamba günü saat 11.00’da Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde bir basın toplantısı düzenleyeceğini duyurdu.

SANSÜR KARŞITI MÜCADELEDE YENİ AŞAMA

Daha önce sosyal paylaşım siteleri aracılığı 15 Mayıs 2011 tarihinde başta İstanbul olmak üzere onbinlerce kişinin alanlara çıkarak protesto ettiği filtreli internet girişimine karşı sendikaların da ses vermeye başlaması internet ve ifade özgürlüğü açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Açıklamaya özellikle TÜRK-İŞ bünyesinde bir araya gelen İstanbul merkezli 11 sendika merkezinin merkezi düzeyde destek vermesi beklenirken, DİSK’e bağlı kimi sendikaların da açıklamaya katılacağı ifade ediliyor. Tekgıda-İş Sendikası http://www.tekgida.org.tr adresinden yayın yapan internet sitesinde internette sansüre karşı tepkileri ifade eden bannerlar yayınlamaya başladı. Bu hareketin basın toplantısının ardından yaygın bir kampanyaya dönüşmesi bekleniyor.


Alternatif Bilişim yeni çalışmalarını planladı!

Haziran 27, 2011

Alternatif Bilişim Derneği 1. Genel Kurulu’nu EMO İstanbul Şubesi’nde toplandı. 6 aylık pratiğini gözden geçiren dernek üyeleri önümüzdeki döneme ilişkin yeni kararlar aldı.

Alternatif Bilişim Derneği geçtiğimiz yıl 29 Aralık’ta kurulmuştu. Öncesinde çevrimiçi bir grup olan Alternatif Bilişim 29 Aralık’tan bu yana tüzel kimliği ile de bir çok başarılı çalışmanın altına imzasını attı. Kuruluşundan bu yana geçen 6 ayın üzerine ilk genel kurulunu toplayan Alternatif Bilişim Derneği 6 aylık pratiğini tartıştı. Geçen 6 ayın bir çok açıdan başarılı olduğunu vurguladı. Sansürden, WikiLeaks’e bilişim alanında yaşanan önemli gelişmelere ilişkin tavır alındığı, bunlar için çalışmalar yapıldığını vurgulayan dernek üyeleri özellikle Yeni Medya alanında yapılan birçok çalışmayla da önaçıcı tartışmalara imza attıklarını vurguladı.

Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı olan Ali Rıza Keleş yaptığı açılış konuşmasında derneğin 6 aylık, yasal işler, üye durumuna ilişkin bilgi verdi, 6 ayda imza atılan çalışmalara değindi. Yapılan çalışmalar için tüm üyelere teşekkür etti. Derneğin Genel Kurulu’nu Bilgi Üniversitesi’nden Özgür Uçkan, dernek Yönetim Kurulu üyesi Ali Rıza Keleş ve Başkent Üniversitesi’nden Mutlu Binark’tan oluşan divan yönetti. Faaliyet raporunu sunan Mutlu Binark,  29 Ocak’taki WikiLeaks paneli, İstanbul YediTepe ve Edirne Trakya Üniversitelerinde tekrar edilen Bilgi İktidar İnternet Muhalefet başlıklı paneller, 10 Mayıs 2011’de BTK Kurul Kararı ve Filtre Uygulamasına karşı rapor, 4 Haziran’da Kadir Has Ünv. Yapılan Yeni Medyada Etik Çalıştayı gibi çalışmalar nitelikli içerikleri ile derneğin öne çıktığını vurguladı. Yapılan panellerde yeni sözlerin üretildiğine, ufuk açıcı verimli tartışmaların olduğuna dikkat çeken Binark, tartışmalar sonrasında oluşturulan özgür e-kitap “Cesur Yeni Medya”’nın da hem içeriği hem de sunuşu açısından güçlü bir ürün olduğunu vurguladı.

Binark, “Dernek girişimi iken yapılan 19 Aralık’ta WikiLeaks’e destek açıklaması, 1 Mayıs’a bilişim stkları ile birlikte katılım, 15 Mayıs İnternetime Dokunma yürüyüşü, sansür ve filtrelemeye karşı yapılan kampanyalara katılım sokak aktivizmimizin örnekleri oldu” dedi.

Çeşitli üniveristelerde geçrekleşen Yeni Medyada Nefret Söylemi, Sansür, Sosyal Medya Farkındalık içerikli oturumlara hem konuşmacı olarak hem de dernek stantları ile katılındığını hatırlatan Binark, “Linux / ERP Günleri, LabourComm gibi etkinliklerde de yer aldık” dedi.

Faaliyet raporunun okunmasının ardından yapılan tartışmalarda da dernek üyeleri yapılan etkinliklerin öneminin altını çizdi. Derneğin sosyal medya ve medyada tanıtım ayağının çok zayıf kaldığı vurgulanarak bunun için özel çalışma yapılmasının gerekliliği ortaya kondu.

Yeni dönem çalışmaları için yapılan verimli tartışmalar sonrasında yeni kararlar alındı. İnternete sansür kapsamındaki çalışmaların sürmesi gerektiği vurgulanan tartışmada, “İnternet erişiminin Anayasal hak olarak tanınması” için çalışmalar yürütme bunun için sivil Anayasa tartışmalarına katılma kararı alındı. Ayrıca, İnternet sansürüne karşı hak ve özgürlük platformları ile ortak çalışmlar yürütülmesi, İnternet sansürüne karşı bilinçlendirme çalışmaları yapılması, Güvenli İnternet yönetmeliğinin yürürlüğe girme tarihi olarak ilan edilen 22 Ağustos için diğer sansür karşıtı kurumlarla ortak çalışma yürütülmesi, yeni seçilen milletvekilleri ile Mecliste görüşmeler yürütülmesi, sansüre karşı hukuki bilgilendirme materyalleri oluşturulması, Yeni Medya eğitimleri düzenlenmesinin de aralarında bulunduğu kararlar alındı. Derneğin Uluslar arası temsili konusunda adımlar atılması için gruplar oluşturuldu, Uluslar arası etkinliklere katılım kararı alındı.

Bugüne kadar Yeni Medya alanında Nefret Söyleminin görünür kılınması, Yeni Medya’nın olanaklarınının gündemleştirilmesi, Yeni Medyada Etik sorunlarının tartıştırılması gibi bir çok tartışmaya imza atan Alternatif Bilişim Derneği Nisan 2012’de gerçekleştirilecek bir de Yeni Medya Konferansı örgütleme kararı aldı. Çeviri, Belgelendirme, Görsel-İşitsel materyal üretimi ve derneğin iç işleyişi için çeşitli çalışma grupları oluşturuldu.

Yapılan seçim sonrasında yeni yönetim kurulu, Ali Rıza Keleş, Işık Barış Fidaner, Ali Çare, Mutlu Binark     ve İlden Dirini     ‘den oluştu.


Anonymous’u tartışmaya devam ediyoruz! “Anonymous: Üçüncü şehrin kurucuları”

Haziran 25, 2011

Yazar: Işık Barış Fidanner

Anonymous’un IRC’sinden dolaşarak ulaştığım eğitici bir yazı, “pursuance” diye bir kavram ile açıklıyor Anonymous’u oluşturan sosyal-teknik yapıyı, kulllanılan araçları, işin doğasını.

Anonymous’un ürettiği sayfaların oluşturduğu “coğrafyayı” dolaştıkça (“sörf” yaptıkça!) şunu fark ediyorum: Anonymous, İnternet’in başlangıcındaki karmaşık yapısına bilinçli bir geri dönüş gibi… Hikayeyi baştan alırsak:

Web 1.0′ın içeriğinin çoğu biri birini tutmayan amatör sitelere yayılmıştı, kaotik bir yapısı vardı. Kişisel ifade, özel alanlar, takma isimler (sanal kimlikler) ön plandaydı. En çok kullanılan araç hipermetin kodlamaydı.

Web 2.0, basit ve düzenli yapılar altında kullanıcıları kitleler halinde toplayarak bütün içeriği organize etti, merkezileştirdi, kamulaştırdı. Gerçek isimleri, gerçek ilişkileri yansıtarak sanal toplumu gerçek toplumla örtüştürdü. En çok kullanılan araç sosyal medya hizmetleriydi.

Anonymous’un mayasını oluşturduğu Web 3.0 ise, 2.0 ile kurulan kamusal paylaşım akışına bulaşan denetim yapılarından boğulan insanların kişisel alanlarını yeniden ilan etme çabasına dayanıyor. 1.0 ve 2.0′daki bütün araçlar yenileri eklenerek çoğaltılıyor. Bu yeni ağ, kamusalın dışına kaçan, onun gölgesi olan bir kişisel ara alan, kişilerarası alan oldu. 1.0′daki sanal kimlikler ve heterojen içerikler geri döndü, ama yeni araçlar sayesinde emek ortaklaşabildiği için artık hepsine tek bir imza atılıyor: Anonymous.

Yine hikayenin başına dönüyorum, bu sefer şehir mecazıyla:

 

Üç şehir

İlk şehir, bir gecekondu mahallesi gibiydi. Herkes taş taş üstüne koyup kendi evini (homepage!) yapmış, elinde avucunda ne varsa onu paylaşıyordu. Evler farklı farklıydı, benzer problemler farklı şekillerde çözülmüştü. Verim düşüktü, ama yaratıcılık ve samimiyet yüksekti.

Zamanla teknik olanaklar arttı, yeni araçlar yapıldı ve birileri ücretsiz oteller açmaya başladı. İnternet’e yeni katılanlar bu otelleri doldurdukça yeni ve daha büyük gökdelenler inşa edildi. Nüfusu kat kat artıran bu ikinci şehir, çok verimli standart “sitelerden” oluşuyordu. Herkes bu hizmetlere yöneldikçe birinci şehir, ikincinin gölgesinde kaldı ve bir hayalet şehir oldu.

Ne var ki, ikinci şehrin yüksek standartları bazı insanları memnun etmez oldu. Çünkü çoğunluğun pasif tüketici olduğu kamusal alanlarda yaratıcı, üretici alanlar kurulamıyordu. Üretim gökdelenin dışında bireysel olarak yapılmak zorundaydı, çünkü gökdelendeki yaşam tüketime dayanıyordu. Hazır ürünlerin paylaşım bombardımanı altındaydı ve üretici-yaratıcı emeği ortaklaştırmak için uygun bir ortam değildi.

İşte bu boğuntudan kurtulmak isteyen insanlar, gökdelenlerin dışında buluşmalar düzenlemeye başladılar. Kurtulmak istedikleri koca gökdelenlerin gölgesinin bile vurmaması için adreslerini ve isimlerini bile birbirlerinden gizlediler. Oralarda söyleyemedikleri şeyleri, cevap bulamadıkları soruları, ya da kaynayıp giden fikirleri buralarda dillendirdiler. Artık içinde bulundukları şu ya da bu gökdelenin kurallarına uymak zorunda değildiler, çünkü gerektikçe kendi prefabrik salonlarını kurabiliyorlar, her amaca yönelik yapılar oluşturabiliyorlardı.

Bu insanların sesinin duyulması, güçlerini birleştirmeleri ile oldu. Her biri kendine ayrılmış kilitli odalarının penceresinden bakmaya, pasif tüketime alışmış, odasından nasıl çıkacağını bile bilmeyen gökdelen sakinlerine tamamen yabancı bir şekilde, bu insanlar bir gün prefabrik salonlarından çıkarak binlerce kişi beraberce gökdelenlere yürüdü. Belirledikleri bir gökdelenin etrafını sararak onu geçici olarak kararttılar. O zaman insanlar gördü ki bu dünya kilitli odalardan, başkalarının sizin için tasarladığı pencerelerden ibaret değildir.

Bu yeni insanlar, el birliği ile üçüncü şehri kuracaklardı. Bu insanlar Anonymous‘tu.

Kaynak: http://netdefteri.alternatifbilisim.org/2011/06/anonymous-ucuncu-sehrin-kuruculari/


İnternette sansür….

Haziran 23, 2011

Türkiye’de internet denilince akla gelen başlıca isimlerden birisi olan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Özgür Uçkan ile internet, sosyal medya ve sansür üzerine yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Söyleşinin bugünkü bölümünde Türkiye’de internet sansürüne karşı verilen mücadelenin özgünlüklerini, yeni anayasa sürecinin demokratik bir anayasa yapım sürecine dönüşmesi için sunduğu olanaklar ve Arap baharında internetin oynadığı rol ışığında ele alıyoruz.

Türkiye’de internet denilince akla gelen başlıca isimlerden birisi olan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Özgür Uçkan ile internet, sosyal medya ve sansür üzerine yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Söyleşinin bugünkü bölümünde Türkiye’de internet sansürüne karşı verilen mücadelenin özgünlüklerini, yeni anayasa sürecinin demokratik bir anayasa yapım sürecine dönüşmesi için sunduğu olanaklar ve Arap baharında internetin oynadığı rol ışığında ele alıyoruz.

Yasakçı zihniyet Türkiye’ye özgü değil yani?

Evet değil, ama en azından oralarda bir şeffaflık var, şu siteler bu gerekçeyle yasaklanmıştır diyor. Orada tartışılır ve konu olur. Bir anlaşma oluyor. İşin içinde STK’lar var, kullanıcı dernekleri var. Bende isterim tabi bazı sitelerin engellenmesini, bazıları var ki gerçekten filtrelenmeli. Kaldı ki artık özel kişisel filtreler var, birinin bunlara bakıp bir liste yapıyor olması absürd zaten. Bir kere artık internet o kadar dinamik gelişiyor ki, birilerinin sürekli liste tutması, liste güncellemesi saçmalık.

“BEN BTK’NIN FİLTRESİNE GÜVENİP ÇOCUĞUMU BİLGİSAYAR BAŞINDA YALNIZ BIRAKMAM”

Neye yetişeceksin, yetişmek mümkün mü?! Artık akıllı filtreler, akıllı programlar var, alıyorsun bilgisayarına kuruyorsun, o interneti tarıyor, fotoğraflara falan bakıyor,  sözcük tarıyor, çıplaklık var mı, bunları yaş skalalarına göre filtreliyor. Ben mesela BTK’nin filtresine güvenip çocuğumu yalnız bırakmam bilgisayarın başında. Bunun yerine alırım bir akıllı program kurarım bilgisayarıma ve kendi filtremi kendim oluştururum. Bu programlar internette çocuklar için güvenli bir alan açıyor.

“ÇOCUK PORNOSU GEREKÇESİYLE SANSÜR AVRUPA DA DENENDİ”

AB’de mesela Wikileaks sayesinde acayip bir skandal patlak verdi . 2006’da Avusturya hükümeti ve başka bazı hükümetler filtreler hazırlamışlar ve tabiî ki gerekçe olarak yine çocuk pornosu olarak gösterilmiş.  Wikileaks bunların tam listesini eline geçirip yayınladı, içinde neler yoktu ki, muhalif siteler, nükleer karşıtları derken, tamamen politik amaçlı hazırlamış bir filtre olduğu anlaşıldı. Skandal patlak verdi ve geri çekmek zorunda kaldılar.

Türkiye’de peki niye özellikle bu aylarda bu adımları atma ihtiyacı hissettiler?

2007’de falan Ulaştırma Bakanı çok sertti. Umurunda değildi adamların, internet kötü bir şey yaklaşımı vardı. Ancak bunlar önce Wikileaks’le sonra da “Arap Baharı”yla uyandılar. Bir baktılar Wikileaks gibi bir şey tüm kirli çamaşırları ortaya çıkarabiliyor, hatta hükümetler falan devirebiliyor. Mesela Youtube’ı kapatma sebebi aslında Atatürkçü düşünce derneği başvurusu değildi. O başvuru bahane de oldu, ama asıl o dönem siyasetçilerle ilgili yayınlanan görüntü ve ses kayıtları bunun sebebiydi. Sonra bir de ‘Arap Bahar’ı patlak verip, insanların interneti örgütlenme için nasıl bir araç olarak kullandıklarını anlayınca panikle saldırmaya başladılar, önlem almaya çalıştılar.

Önlem alabilirler mi?

Mısır yapabildi mi?! Mübarek internet bağlantısını kesince borsa falan çöktü ama insanlar hala tweet atmaya devam ediyordu. Boşuna uğraşmasınlar yani, internet böyle bir şey. Elbette demokratik bir şekilde bir takım kanunlar yapılır, kimsenin buna karşı çıktığı yok.

“2 YIL SÜREN TEDBİREN KAPATMA OLUR MU?”

Ama bu böyle olmaz. “Ben şu internet sitesini kapattım, erişimi engelledim”, iyi güzel de nerede bunun itiraz mekanizması? Ben hakkımı nasıl arayacağım mesela bu kararlar karşısında? Youtube’u tedbiren kapattılar!  2 yıl süren tedbiren kapatma olur mu?! Bu açıkça sansürdür. Bu sistemlerin kurulması gerekiyor. Dünyada da yapılıyor bu üstelik. Bu konuda ya demokratiksindir, yâda değil.

Anlattıklarınız aslında dönüp dolaşıp demokratik bir ülkede mi yaşıyoruz yoksa baskıcı bir ülkede mi yaşıyoruz tartışmasına bağlanıyor. Yeni dönemde yeni bir anayasa yapılacağı öne sürülüyor ve bu durum seçim sonrası tüm bir dönemin gündemi. İnternette sansüre karşı mücadeleyle yeni anayasa yapım sürecinin ilişkisini nasıl kuruyorsunuz?

Bunun üzerine uzun süredir düşünüyorum. Mesela birçok konuda Amerikalılar da internette sansürü çok denedi. Becerememelerinin sebeplerinden bir tanesi anayasalarıydı. Onların değişmez maddeleri biliyorsunuz daha çok ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ile ilgilidir ve bu maddelere dayanarak insanlar sansür girişmelerinin önüne geçebildiler.  Yeni anayasanın, demokratik bir anayasa olması için önceliğin bu tip maddelere verilmesi gerekiyor.

“ANCAK DEMOKRATİK BİR ANAYASA İNTERNETTE SANSÜR SORUNUNU GÜNDEMDEN ÇIKARTIR”

Bilgiye erişim, düşünce, haberleşme özgürlüğü sistematiği eğer yeni anayasanın merkezine yerleştirilirse işte o zaman rahatlarız. Üstelik 5651 nolu kanun bizim anayasamıza dahi aykırı. Demokratik bir anayasaya tamamen aykırı olur ve iptal edilir. Amerika’da bir sürü yasa böyle anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi.

Böyle bir sistematik kurmak zorundayız, tek çözüm bu. Şu konuda kafam net değil ama düşünüyorum: Böyle spontane bir hareketi, internet sansürüne karşı ortaya çıkmış olan bu hareketi, çok da politik olmayan, sistematik olmayan bir hareketi nasıl demokratik anayasa mücadelesine bağlayabiliriz? Bu önemli bir gündemimizdir.

Demokratik bir anayasa yapımının pek çok dinamiği görülüyor. Kürt hareketinden, alevi dinamiğine, yaşamı savunma inisiyatifleri ve ekoloji hareketlerinden, işçi hareketinde kadar az veya çok örgütlü, az veya çok güçlü pek çok dinamik var. Demokratik bir anayasa talebi bu dinamiklerin tümünün şu veya bu ölçüde talebi durumunda. İnternetten sansüre karşı ortaya çıkan hareket, demokratik bir anayasa hareketinin temel dinamiklerinden birisi haline gelebilir mi?

Olabilir tabi, hatta olmalı. Tüm  bu hareketleri anayasaya tartışmasına bağlamak gerekiyor. İnternette sansüre karşı hareket bu mücadelenin önemli dinamiklerinden birisi olabilir. Mesela Tunus’tan örnek vereyim. Oradaydım bir süredir. Tabi çok farklı diktatörlük yıkıldı ve yeni seçim yapılıyor. Kurucu meclis seçimi yapılıyor ve yeni anayasa yapacaklar. Orada bloggerlarlar ve internet hareketi de dâhil, sendikalara kadar tüm hareketlerin kafası gayet net.

“TUNUSLULARIN KAFASI AÇIK ÇÜNKÜ DEVRİM YAPTILAR”

Tunuslular şöyle diyorlar: “Tunus’un geleceğinin güvencesi yeni anayasadadır ve yeni anayasa demokratik bir anayasa olacaktır. İşte bu sistematik çerçevesinde her şeyi geliştireceğiz. İnternette buna bağlı, emek hareketi de buna bağlı, işsizlik meselesi de buna bağlı güvenlik de buna bağlı.” Bu konuda kafaları net, çünkü devrim yaptılar ve diktatörlüğü yıkıp yeni bir ülke kuruyorlar.

“TÜRKİYE’DE ANAYASA KONUSUNDA KAFALAR NET DEĞİL, TARTIŞMALAR ÇOK ELİT KALIYOR”

Bizim kafamız bu konuda net değil, bizde de anayasa mevzusu tartışılıyor ama belli bir kesimle sınırlı, elit bir tartışma yapılıyor.

Bu elitizmin nedeni nedir?

Biz aslında anayasa kullanmamış bir toplumuz. Anayasa kullanılan bir şeydir, çok pratik bir araçtır ama biz bunu bir türlü kullanamadık. Bir süre nedeni var tabi, anayasa mahkemesinin yapısından tut, yargının sistematik olarak devletçi bir eksende geliştirilmesine kadar. Hiçbir zaman vatandaş anayasaya yaklaşamadı.

Bu durum Türkiye’nin siyasal tarihinin özgünlüğüne bağlanabilir mi? Türkiye’de devlet, yakın tarihte ve hali hazırda Kürt hareketini dışta tutarsak, hiçbir zaman halk hareketinin sopasıyla terbiye edilmemiş.

Tabii ki, zaten demokrasi budur. Demokrasi “hayır” demektir, “hayır yapamazsın dur orada” demektir. Demokrasi halkın devleti zorlamasıdır. Her iktidar yapısı gereği, her devlet yapısı gereği anti-demokratiktir. Bu onun doğasında var. İktidar karşısında ise halk vardır ve ancak halk yeterince örgütlü ve güçlüyse devlet istediğini yapamaz. İnternette sansüre karşı mücadeleye katılan insanlar da bunu biliyorlar aslında, eylemde de konuştum insanlarla, öyle politikayla falan ilgisi olmayan insanlar sezgileriyle de olsa, mücadele edilen şeyin bir kafa yapısı olduğunun farkındalar. Herkes bunu başka bir şeye bağlıyor, kimi AKP karşıtıdır ve” bunlar muhafazakâr ondan” diyor, diğeri başka bir şeye bağlıyor.

“GÜÇLÜ İNTERNET HAREKETLERİNİN KÖKENİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HAREKETLERİ VAR”

Ama herkes biliyor ki bu iş internetle bitmiyor. İnternet bütün bu alanın uzantısı. İnterneti 200 yıllık basın özgürlüğü mücadelesine ayırabilir miyiz, ayıramayız. Bunun devamıdır. Tüm dünyada da böyledir, en güçlü internet hareketlerinin olduğu ülkelerde hepsinin kökeninde basın özgürlüğü hareketleri vardır. Bakıyorsun bugün en güçlü kuruluşlardan bir tanesi olan sınır tanımayan gazeteciler örgütü, interneti yasaklayan ülkeler listesi hazırlıyor ve bayağı rahatsız ediyor birilerini. Tarihte zaten böyle gelişmiş ve böyle gideceği belli. İnterneti farklı kılan özellikler olsa da o da sonuçta bir iletişim ortamı.

(Devam edecek)

Kaynak: http://www.emekdunyasi.net/ed/teknoloji/13079-sansure-karsi-mucadele-demokrasi-mucadelesidir

Erişim: 23 Haziran 2011


Toplantı duyurusu:”multi.player – International Conference on the Social Aspects of Digital Gaming”

Haziran 23, 2011

Target participants: Researchers from a variety of disciplines interested in social interaction in games as well as gaming industry experts (but open to all)
Affiliation: University of Hohenheim, Chair of Communication Studies (Interactive Media and Online Communication)
Venue: University of Hohenheim, Stuttgart, Germany
Date: Jul 21 – Jul 23, 2011
Contact: gamescon2011@uni-hohenheim.de
Website: https://sofoga.uni-hohenheim.de/conference_home.html

The international conference “multi.player”, hosted by the University of Hohenheim (Germany), will take a closer look at the various forms of human interaction in digital games. The aim of the conference is to bring together researchers from a variety of disciplines interested in social interaction in games, including (but not limited to) the fields of communication research, media studies, sociology, psychology, education studies, and economics.The conference is co-organized by the TWG „Digital Games Research“, the „Sociology of Media Communication“ section of the German Communication Association (DGPuK) and the ERC research group „The social fabric of virtual life“.

Keynote speakers:

– Professor Richard A. Bartle: “Types of Users of Player Types”.
Dr. Richard A. Bartle is Professor of Computer Game Design at the University of Essex, UK. He is best known for having co-written in 1978 the first virtual world, MUD, and for his 1996 Player Types model which has seen widespread adoption by the MMO industry.

– Professor Mark Griffiths: “Online gaming addiction: does it really exist?”.
Dr. Mark Griffiths works at the School of Social Sciences at Nottingham Trent University. He is one of the world’s leading experts in research on digital games addiction.

– Professor Torill Mortensen: “Phased out: togetherness and parallel play in multi-user games”
Torill Elvira Mortensen is associate professor at the IT-University of Copenhagen, Denmark. Her research is directed towards games and online culture, focusing on multi-user games and social media.

– Professor Yvonne de Kort: “How to win friends – gaming as a socially situated experience”
Dr. Yvonne de Kort is associate professor of environmental psychology in the research group Human-Technology Interaction at Eindhoven University of Technology. Her research focuses most on social interaction, well-being and health of people in virtual, mediated, or augmented spaces.
The thematic sessions will address to the following topics:

– Real Life – Virtual life

-Social games

– e-Sports

– Social interaction in games

– Risks and challenges of social gaming

– Learning and social games

– Co-located gaming

– Production and construction of games

– Design and social aspects of gaming

– MMORPGs

The conference program includes a special round table session „Industry meets academia“ featuring top industry professionals, and a first official meeting of the new TWG „Digital Games Research“. Fore more details, please visit the conference website at:

https://sofoga.uni-hohenheim.de/conference_home.html


SENDİKA.ORG’DAN TİB’E AÇIK MEKTUP

Haziran 22, 2011

nternet sitelerine “ayar vermek” için. İnternet üzerinden kurduğu ihbar hattı ile internet sitelerine yönelik “uyarı” mesajları yollayan TİB, kimliği belirsiz muhbirlerin gerekçesi belirsiz şikayetleri ile sitelerin “özdenetim” adı altında otosansüre gitmesini istiyor. Sendika.Org’a gelen “uyarı” mailinde biri daha önceden yayından kaldırıldığı için ilgili linkinde boş sayfa çıkan bir içerik, diğeri bir çeviri yazıda yer alan harita, bir diğeri de alıntı olmak üzere üç içeriğin “gözden geçirilmesi” isteniyor. Seçimin hemen ertesinde ANF’nin yayınını akla mantığa sığmaz bir şekilde “pornografik içerik” bahanesiyle erişime kapatan uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda bu uyarıların açık birer tehdit olduğu anlaşılıyor. Bu “uyarı”ların Sendika.Org, ANF, Bianet, birgun.net ve sol.org.tr gibi ilerici toplumsal muhalefetin en etkili iletişim kanalları üzerinde yoğunlaşan siber saldırıların ardından gelmiş olması da, konunun internet yayıncılığı ile sınırlı olmayan ve toplumsal muhalefeti, halkın iletişim hakkını ve düşünce özgürlüğünü hedef alan bir siyasi baskı operasyonunun parçası olduğunu gösteriyor. Bu nedenle konu ile ilgili olarak TİB’e yazdığımız yanıtı okurlarımızla paylaşmayı bir zorunluluk olarak görüyoruz

“Sayın TİB Yetkilisi,

Sitemiz Sendika.Org’da yayımlanmış iki yazı ve çeviri yazı içinde kullanılmış bir resim ile ilgili uyarı mailinizi aldık. Söz konusu mailinizde, “04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatı çerçevesinde oluşturulan Bilgi İhbar Merkezi[niz]e şikayette bulunulduğu” belirtiliyor ve söz konusu şikayetin öncelikle tarafımızca değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Ne var ki şikayete konu linkler dışında şikayetin nedeni ile ilgili bir bilgilendirme bulunmuyor. Mailinizde de belirttiğiniz üzere daha ayrıntılı bilgi almak için web sitenizi de ziyaret ettiğimizde, aşağıda belirtilenlere yol açan içerikte yayınlarla ilgili şikayetler aldığınız belirtiliyor.

* İntihara Yönlendirme,
* Çocukların Cinsel İstismarı,
* Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanılmasını Kolaylaştırma,
* Sağlık için Tehlikeli Madde Temini,
* Müstehcenlik,
* Fuhuş,
* Kumar Oynanması için Yer ve İmkân Sağlama,
* Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar,

Ancak belirttiğiniz linklerdeki içerikle bu “suç”lar arasında nasıl bir bağlantı kurulduğu tarafımızca anlaşılamamaktadır.

http://www.sendika.org/resimler/harita.jpg-2006-11-23.gif linkinde yer alan resim, 23 Kasım 2006 tarihinde çevirisini yayımladığımız, Global Research yazarı Maydi Darius Nazemroaya’nın “Ortadoğu haritasını yeniden çizme planları: Yeni Ortadoğu Projesi” (ilgili link: http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=8442) yazısındaki bir haritadır. Söz konusu çeviri yazıda bu haritanın Türkiye’nin de üyesi bulunduğu NATO karargahları dahil olmak üzere, emperyalist kurum ve merkezlerde dolaşım halindeki bir paylaşım projesinin ürünü olduğu belirtilmektedir. Bunun sitenizde anılan 8 “suç” kategorisinden hangisi dahilinde değerlendirildiği bizim açımızdan yanıtlanmaya muhtaç bir sorudur. Kaldı ki, eleştirilen bir düşünceyi/durumu anmayı dahi suç haline getiren bu tarz cımbızlamalar, şikayet sahibi “muhbirlerinizin” dahi fikirlerini ifade edebilmelerini imkansız kılmaktadır.

http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=19711, linkinde yer alan alıntı yazı ise, ülkenin anaakım medya kuruluşlarının dahi manşetlere taşıdığı Abdullah Öcalan’ın görüşme notlarıdır. Bu notlar içeriğinden bağımsız olarak birer belge niteliğinde kabul edilmektedir ve sitemiz de yaygın bir biçimde alıntılanan, yorumlanan bu belge nitelikli yazıyı okurlarına en nesnel haliyle ve kaynak belirterek sunmuştur.

http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=34663 linkinde yer alan yazı ise sizin şikayette bulunduğunuz tarihte zaten kaldırılmış olan bir yazıdır. Sitemiz, okurları ile etkileşim içindedir ve gelen eleştiriler karşısında hukuki gereklere de saygı duymakta, yazı içeriklerinde yayıncılık anlayışı gereği düzeltmeler yapmaktadır.

Ancak ayrıntılı olarak belirttiğimiz üzere, şikâyet konusu olan üç linkteki mevcut (biri zaten yayında olmayan) içeriklerin sitenizde sayılan 8 suçlamayla ne tür bir bağlantısı olduğu açıklamaya muhtaçtır.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, halkın iletişim hakkını, düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına almak için çalışan bir kurum mudur, yoksa kimliği ve varlığı belirsiz muhbirlerin içeriği belirsiz şikayetlerini bahane ederek iletişim hakkını kısıtlamaya çalışan bir kurum mudur? Emek alanında 10 yılı aşkın süredir yayın yapan ve artık akademide ve anaakım medyada referans kaynaklardan biri haline gelmiş durumda olan Sendika.Org’un, uzun süredir kaynağı belirsiz saldırılara uğrayarak yayını kesintiye uğratılmak istenirken, kurumunuzla ilk ve tek temasının bu vesile ile olması bizi bu soruları sormak mecburiyetinde bırakmaktadır.

Bu konu yalnızca site yöneticilerinin değil sitenin okurlarını ve tüm iletişim dünyasını ilgilendirdiği için, konu bütün açıklığıyla kamuoyu ile de paylaşılacaktır.”

Kaynak: http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=38124# Erişim: 22 Haziran 2011


Türkiye’den Anonymous Geçti…

Haziran 21, 2011

Yazar: Ali Rıza Keleş/Alternatif  Bilişim

“Anonymous, ürettiği tüm laf hezeyanlarına rağmen aslında hiç de korkunç ya da kötü yürekli değildir. Anonymous tersine kurulmuş bir panoptikondur. Herkesin görünmez olduğu ve merkezden konuşur gibi göründüğü bir gruptur. Anonymous her inancı, mezhepi, kültürel statüyü, cinsiyeti, fetişi, hobiyi, işi, beğeniyi, antipatiyi, (buraya herhangi bir nitelik yazın), vs. ortaklaşa olarak içerir. Tüm şiddet ve nezaket eylemlerini ortaklaşa tecrübe etmişlerdir. Her dili bilirler, hatta muhtemelen ölmüş olanları bile. Bilinebilecek her şeyi bilirler ve bir insanın yapabileceği her şeyi yapabilirler. Ne var ki, tersine bir panoptikonda ikamet ettikleri için yüksek sesle ya da kışkırtıcı şekilde çok “bağıran” anonim bireyler sıklıkla en çok duyulur ve hatırlanırlar. İşte bu yüzden Anonymous çok zalim ve iğrenç görünür. Ancak anonim olarak yazan her grotesk bulantıya karşılık muhtemelen diğer 100 normal insan evladı ya yazmaya üşenmekte, ya da konuşulan konuya ilgisiz kalmaktadır. – Anonymous1”

Anonymous’un sansürü ve icracı kurumları, başta da TİB’i hedef alan eylemi seçim arifesinde en çok konuşulan konulardan birisi oldu. Hem Anonymous, hem de protesto yöntemi ve söylemleri çok tartışıldı.

Medyada yapılan eylemin protesto olmadığı, Türkiye’ye karşı yapıldığı yazıldı. Bazı aşırı milliyetçi siber gruplar bununla da yetinmeyip vatan savunması altında karşı atağa geçtiler. Anonymous hakkında birçok yalan yanlış bilgi etrafa saçıldı. Bu grubun Amerika gibi devletlerin desteklediği ve kullandığı bir piyon olduğu bile iddia edildi.

Aidiyetsizlik
Anonymous siber anarşist bir grup. Anonim kimliklerin oluşturduğu anonim bir topluluktur. Dünyanın çeşitli ülkelerinden, birbirlerini hiç tanımayan birçok hacker aktivist (hacktivist), grubun temel fikirleri etrafında biraraya gelip hareket ediyorlar. Çok çeşitli konularda eylemler yapıyorlar. En temel konuları ifade özgürlüğü. Eylemlerinin hedefinde ise daha çok sansürcü, baskıcı rejimlerin resmi siteleri bulunuyor.

Grubun herhangi bir milliyet, din ya da politik görüş aidiyetleri yok. Biraraya gelen hacktivistler böylesi aidiyetlerini açıklamaya zorlanmıyor. Hatta bireylerin yaş, cinsiyet, meslek, yetenekler vb. kişisel özellikleri pek bilinmiyor. Her yaştan, cinsiyetten, milliyetten, dinden aktivist bulunuyor.

Grubun belli aidiyetinin olmaması, eylemlerini ve hedeflerini seçerken daha tarafsız olabilmelerini sağlıyor. Hedefler kimi zaman Avrupa ya da Amerika’nın dev tekelleri (mastercard, paypal, sony vb.) ya da resmi kurumları olabilirken; kimi zaman da 2009′daki seçimlerin ardından halkın protestolarını sansürlemeye çalışan İran’daki Ahmedinejad rejimine karşı olabiliyor.

IRC kanalları, wikiler ve başkaca çeşitli sanal platformlarda buluşup hep birlikte karar alıyorlar. Eylemin amacı, kime ve neye karşı yapılacağı tartışılıyor. Duyuru ve uyarılar hazırlanıp yayınlanıyor. Ardından buna uygun hedefler belirleniyor. Son olarak da birbirini hiç tanımayan yüzlerce belki de binlerce hacktivist ve onlara yardım eden gönüllü destekçiler aynı amaç için harekete geçiyorlar.

Gayrimerkezilik

Anonymous, merkezi olmayan, her bir birimi, birbirine benzer özellik gösteren ve adeta kendi başına merkez olan bir topluluktur. Birimler de anonimdir. Birimler, anonim kimliklerin biraraya gelmesi ile oluşmakta ve dağılması ile de dağılmaktadır. Birbirleri için dahi anonim olan kimliklerin merkezi bir hiyerarşi içerisinde dizilmesi zaten neredeyse imkansız gibidir. Kuşkusuz rumuzlardan, kullanılan yöntem ve eylem gücünden bazılarının daha deneyimli olduklarını ve doğal  yönlendirici bir rol oynadıklarını kestirmek zor değil.

Grubun eylem ve örgütlenme yöntemleri merkezi bir örgütlenmeye gereksinim duymuyor. Eyleme katılmak herkesin yapabileceği bir iş. Genellikle İnternet bağlantısı ve bir bilgisayarı olan herkes gerekli yazılımları indirip çalıştırarak eylemlere katılabiliyor. Yazılımlar da zaten herkesin ücretsiz ve onaysız şekilde kolayca indirebileceği türden yazılımlar. Dolayısı ile kimsenin onayı ya da yardımı gerekmiyor. Kararlar ise zaten çevrimiçi ortamlarda herkesin katılımı ile alınıyor. Eylem bittiğinde ise kimse tek başına hiçbir şeyden sorumlu değil. Kimsenin kimseye hesap verme zorunluluğu bulunmuyor. Kamuoyuna yapılan açıklamalar da aynı şekilde inisiyatif gösteren katılımcılar tarafından yine tümüyle açık ortamlarda hazırlanıyor. Bu süreçlere katılmak, isteyen her gönüllüye açık.

Anonimlik

Anonim olmak herşeyden önce tek tek bireyleri bulundukları grup içerisinde eşitlemektedir. Ya da eşitlemeye yardım etmektedir. Çünkü ‘kimlikler’, hem ortaya konulan fikir ve eylemin, hem de bireyin grup içerisindeki performansının gerisinde kalmaktadır. Bürokratik makamlar, iş bitirici şahsiyetlerin her açıdan öne çıktığı geleneksel örgütlenmenin aksine, fikir ve eylem odaklı örgütlenme gereği, bireylerin performansı belirleyici olmaktadır. Bu fikir sahipleri açısından daha eşitlikçi bir zemin anlamına gelmektedir.

Anonim olmak, aynı zamanda fikirleri ve kararları da anonim yapmaktır. Çünkü fikrin üretim süreci anonim kişilikler tarafından örülür. Herkes bir fikri, kararı ortaya çıkarmak için katılır. Sonuç olarak kimseye ait olmayan, fakat aynı zamanda herkese ait olan bir fikir/karar ortaya çıkar. Kimlikler, başka kimlik ya da kimliklere ait bir fikir için harekete geçmez. Bu fikirler bu üretim sürecine katılan / katılmayan gönüllü herkes tarafından hayata geçirilebilir. Fikri uygulamak serbesttir. Zorunluluklar yoktur. Uygulama safhası da fikir üretimi gibi gönüllüdür.

Anonim olmanın bir başka avantajı ön yargı, etiket, kategorilendirme, oto-sansür gibi düşünsel faaliyetimizi olumsuz etkileyen faktörlerin görece azalmasıdır. Her birey, kimin ne söylediğine değil, söylenenin ne olduğuna bakarak üretim süreçlerine katılır. Geleneksel örgütlenmede ise fikir sahiplerinin ait olduğu sosyal sınıf, milliyet, din, politik tercihler, cinsel kimlik ya da tercihler ortaya atılan fikirlerin değerlendirilmesinde çok etkilidir. Devreye ön yargılar, etiketler ve kategorilendirmeler hatta kendi kimliğimzin kendimize baskısı sonucu oto-sansür girer. Bu “bilinen kimlikler” dolayısıyla biraz da kaçınılmazdır. Fakat anonim(isimsiz/belirsiz) kimliklerle gerçekleşen üretim süreci bu açıdan daha avantajlı görünmektedir. Bireyler fikirlerini ait oldukları kimliklerin baskısı altında olmadan dile getirebilirler. Bu büyük bir rahatlıktır. Aynı zamanda karşı tarafımızdakilerin kimliklerinin hem kendileri için hem de bizim için bir sınırlayıcı olma durumu da azalmaktadır. Çünkü geleneksel olandaki gibi düşünme ve karar verme süreçlerimizi ne kendimizin ne de karşımızdakilerin hassasiyetleri ile sınırlamayız.

Anonymous sosyal politik bir örgütlenmedir

Anonymous sosyal bir örgütlenmedir. Toplumsal sorunlara karşı duyarlı bir hacktivist grubudur. Özellikle ifade özgürlüğünü ve İnterneti sınırlayıcı politikalara karşı eylemler yapmakta, kamuoyu ilgisini çekmeye çalışmaktadır. “Eylemleri kişisel çıkar, maddi beklentiler gibi amaçlar taşımamaktadır. Eylemlerinin içeriği bu açıdan sosyaldir, hatta politiktir. Eylemlerinin amacı herhangi bir ülkenin, ulusun, dinin, çıkarlarını bağlamamaktadır. Seçilen hedefler arasında herhangi bir ulus, ülke ya da din öncelikli değildir.

 Anonymous’un eylemi suç değildir

Anonymous eyleminin ardından Türkiye’de birçok insan suç işledikleri şüphesi ile gözaltına alındı. Hepsi serbest bırakıldı. Fakat gözaltına alınmaları ve yapılan eylem hakkında söylenenler çok tartışmalıdır.

Eylem demokratik bir protesto niteliğindedir. Sansür uygulamasına kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışan demokratik bir protesto örneğidir. Tek farkı sanal uzamda gerçekleşiyor olmasıdır. Anonymous’un yöntemi DDOS, özetle, bir servisi aşırı kullanarak, geçici bir süre servis dışı kalmasını sağlamaktır. Bir kurumun kapısına yatıp girişi çıkışı engellemekten, aşırı telefon ve faks trafiği ile telefon hatlarını meşgul edip kilitlemekten farklı değildir.

Üstelik Anonymous önceden yapacağı eylemi duyurmuş, mesai saatleri, sağlık, eğitim gibi halkın faydalanacağı önemli hizmetleri göz önünde tutmuştur. Öncesinde ve sonrasında eylemin amacını, sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmıştır.

Terörizm karalamacası

Anonymous’un eylemini suç olmanın ötesinde, terörizm olarak niteleyenler de oldu. Bu demagoji ve karalamacadır. Anonymous’un amaçları ve eylemlerinin terörizm ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Saldırı, hack, siber anarşi gibi tahrif edilmiş, toplumda yanlış bilinen kavramlarla grubun eylemleri karalanmaktadır. Sonunda da terörist ilan edilmektedir.

Terörizm neoliberal dünyada egemenlerin, içerisinde bulundukları sosyal/politik krizleri aşarken, geniş yığınları ikna etmek ve rıza üretmek için kullandığı temel argüman haline geldi. Bütün dünyada hak ve özgürlükler terörle mücadele adı altında sınırlanıyor. Toplumları kontrol etmek, baskı altında tutmak ve buna en geniş kesimleri ikna etmekte terör önemli bir ortak payda oluveriyor. Her iktidarın bir teröristi var bu yüzden. Bu teröristler, iktidar sahiplerinin hassasiyetlerine göre, kimisi İslamcı, kimisi marksist, kimisi anarşist, kimisi de Anonymous gibi hacktivistler.

Artık, iktidarları rahatsız edebilecek her türlü faaliyet terörizm olarak nitelendirilebiliyor. Anonymous’un Türkiye’ye yönelik eylemlerinin terörizm ile ilişkilendirilmeye çalışılması ya da birlikte anılması bu yüzdendir. 50 bin kişinin katıldığı yürüyüşü, pornocu, filtre yazılım şirketlerinin adamı, hatta aralarında teröristler de var şeklinde niteleyen egemen söylemin (iktidar sözcüleri ve medya) Anonymous’un eylemlerini terörist bir tehdit olarak görmesini ve nitelemesini açıklamak çok da zor değil.

Direnmek haktır

İnternetin artık temel bir insan hakkı olarak tanımlanmasının gerektiği bir zamandayız. Toplumsal mücadelelerin yeni bir mecrası da doğal olarak Internet ve özellikle yeni medya ortamlarıdır. Tıpkı gerçek yaşamda direnmek, karşı çıkmak, söz ve eylem üretmek hak ve hatta bir sorumluluksa, sanal uzamda da farklı değildir.

Anonymous bize sanal uzamda egemen erke karşı direnmenin, söz ve eylem üretmenin önemli bir örneğini göstermekte. Üstelik bunu alışageldiğimizin çok ötesinde yöntemlerle yapmaktalar.

 Siber savaşların yeni aktörü

Anonymous eylemleri daha çok devletler arasında anılan siber güç dengeleri ve savaşlarına yeni bir boyut kazandırıyor. Dev endüstrileri tehdit eden P2P ağları, yazılım tekellerinin eteklerini tutuşturan özgür yazılımlar, geleneksel medyayı altüst eden yeni medya  gibi bugüne kadar ekonomik, kültürel, teknik konularda İnternet’in yeni düzeni ile mevcut kurulu düzen arasında süren mücadele, ‘zor’ alanında da kendini gösterecek gibi görünüyor.

Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi ulusal çıkar çatışmalarının belirlediği savaşların aktörleri, sanal uzamı da bu şekilde değerlendirmeye çalışamaktalar. Anonymous, egemen güçler arasında ulusal savunma ve saldırıya göre planlanan siber savaşlarda yeni bir aktörün boy göstermesi için yardımda bulunuyor. Aynı becerilerin insanlığın ortak ve gerçek sorunları için birleşebileceğini örnekliyor. Atmosferimizin ulusal hassasiyetlerin muhafazakar, baskıcı havası ile değil, evrensel insan hak ve hürriyetlerini savunan özgürlükçü bir hava ile dolmasına yardımcı oluyor.

 Anonymous her açıdan daha çok tartışmamız, sonuçlar çıkarmamız gereken önemli işler yapıyor.

 1: http://ohinternet.com/Anonymous erişim tarihi 21 Haziran 2011, Anonymous’un açıklamalarından alıntı..