Ocak 7, 2014

Slide1_1 Slide1_2


YAŞLANMA VE İKLİM KRİZİ

Mart 19, 2024

Yazan: Samuel Young

Türkçeleştiren: Beren Kandemir, Hacettepe Üniversitesi SBE- İletişim Bilimleri Doktora Programı

Nüfusun yaşlanıyor olduğu bir gerçek.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2020 ile 2050 yılları arasında dünya çapında 60 yaş ve üzeri insan sayısı 1 milyardan 2.1 milyara çıkacak. Daha varlıklı birçok ülkedeki yaşlı nüfus ise halihazirda orantısız. Örneğin Galler’de 60 yaş üzerindeki kişilerin 2026 yılına kadar nüfusun yaklaşık %30’unu oluşturacağı tahmin ediliyor. Şimdi ise dünyanın geri kalanı bu orana yetişiyor: 2050 yılı itibarıyla 60 yaş üstü nüfusun üçte ikisi, şu anda düşük ve orta gelirli olarak kabul edilen ülkelerde yaşıyor olacak.

Yaşlanan nüfus, ,iklim kriziyle karşı karşıya kalındığında bir tür zorluk teşkil ediyor. Yaşlanmanın belirli bir yolu yok elbette. Birçok insan ilerleyen yaşlarında da sağlıklı ve aktif bir yaşam sürebiliyorlar ve tıpa yaşanan gelişmeler, sağlıklı yaşamın daha ileri yaşlara kadar uzatılabilmesine olanak sağlıyor. Bununla birlikte yaşlanma yine de çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkma olasılığını artırıyor ve birçok yaşlı insan için birden fazla sağlık ve sosyal bakım ihtiyacı ortaya çıkıyor. Toplum yaşlandıkça bakım ihtiyaçları da doğal olarak artıyor ve sağlık ve sosyal bakım hizmetlerine daha fazla kaynak ve insan gücü aktarılması gerekiyor. Bu gidişat, mevcut küresel yaşlanma eğiliminin, eş zamanlı olarak artan iklim istikrarsızlığıyla da örtüştüğü dikkate alındığında, sorunlu bir hale geliyor. Daha ekstrem ve öngörülemez bir iklim, yalnızca nüfusun -özellikle de yaşlı bireylerin- üzerinde daha fazla baskı oluşturmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumların artan bakım ihtiyaçlarını karşılama becerisini de zorlayacaktır.

Artan bu zorluğa ve yaşlı bireylerin özel sağlık ve sosyal bakım ihtiyaçlarını toplumun gözleri önüne getiren Covid-19 salgınına rağmen, yaşlanma ve iklim değişikliği arasındaki kesişime ilişkin tartışmalar görece geri kalmış durumdadır. Bu durum, başta, geleneksel “ılıman deniz “iklimi koşullarına sahip ve bu yüzyılın ortalarında normal hale gelebilecek ekstrem iklim koşullarını son zamanlarda deneyimlemeye başlayan yüksek gelirli bir ülke Birleşik Krallık için geçerlidir. Britanya’nın iklim söylemi, küresel nüfusun büyük bir kısmının halihazırda kuraklık, sel, kontrol altına alınamayan yangınlar ve diğer ölümcül iklim olaylarından zarar gördüğü bir dönemde, iklim değişikliğinin, özellikle de en yaşlı ve savunmasız vatandaşları için taşıdığı potansiyel insanlık trajedisi konusunda görece bilinçsiz kalmaktadır.

İlginç bir şekilde iklim tartışmalarında bir belirsizlik hâkim. Haber içeriklerinde elektrikli otomobiller, et içermeyen beslenme rejimlerin ve tartışmalı olan yeniden yabanlaştırma tasarıları tartışılıyor, ancak iklim değişikliğinin büyüyen sosyal tehlikelerine değinme konusunda suskun kalınıyor.

Bu konuda konuştuklarında ise, ses tonu genellikle tembel ya da düpedüz çocuksu oluyor. Yaşlılar ve iklim değişikliği hakkındaki söylem, yaşlıların iklim değişikliği konusunda hiçbir farkındalığı ya da ilgisinin olmadığı varsayımı gibi yaş ayrımcılığına dayalı stereotiplere saplanıp kalmış durumda. Bundan daha kötüsü, yaşlıların iklim değişikliğinin baş etkenleri oldukları yönündeki işe yaramaz iddia da çevrimiçi reklam geliri uğruna nesiller arası çatışmayı körüklemekten başka bir amaca hizmet etmiyor.

O halde yaşlanma ve iklim değişikliği hakkında daha ciddi düşünmeye nasıl başlayabiliriz? Ve yaklaşan iklim felaketini, aynı ufukta beliren yaşlanma artışına paralel olarak görmekten neler öğrenebiliriz?

Yaşlanma ve İklim Riskleri

İklim değişikliğinin hem yaşlıların sağlığı hem de toplumun artan bakım ihtiyaçlarını karşılama yeterliği üzerindeki olası etkilerinden bazılarını tanımlayarak başlayabiliriz. Şunu da eklemek gerekir ki; Birleşik Krallık örneği üzerinden burada tartışılanların çoğu, büyük iklim değişikliğinin şokunu henüz yeni hissetmeye başlayan diğer zengin ve ılıman (ve yaşlanan) ülkelere için de aynı şekilde geçerli olduğu söylenebilir.

Bu risklerden en acil olanı, gezegenin kendisinin ısınmasıdır. Yüksek sıcaklıklar hepimizi tehlikeye atıyor ancak zararlı etkileri yaşlı insanlar için daha ciddi bir tehlike oluşturuyor. 2023 yılı dünya çapında kaydedilen en sıcak yıl olurken, İngiltere’de sıcaklığın ilk kez 40°C’nin üzerinde kaydedildiği 2022’den sonra ikinci en sıcak yıl oldu. Birleşik Krallık Sağlık Güvenliği Ajansı’na göre, eğer sıcaklıklar mevcut seyrinde yükselmeye devam ederse, 2050 yılına kadar Birleşik Krallık’ta her yıl hipertermiden yaklaşık 10.000 ölüm yaşanacak. Bunların büyük çoğunluğunun, bedenleri ekstrem hava koşullarında iç sıcaklıkları düzenleme konusunda daha fazla zorlanan yaşlı insanlar olması bekleniyor.

Gezegen ısındıkça hava koşulları daha dramatik ve öngörülemez hale geliyor. Kuraklık, sel, soğuklar, kontrol edilemeyen yangınlar, biyolojik çeşitlilik kaybı ve iklimle bağlantılı diğer felaketlerin tümü, sağlıklı gıda, temiz su ve yaşamı sürdürmek için gerekli diğer temel unsurların tedarik zincirlerini büyük ölçüde bozma potansiyeline sahip. Karmaşık, küreselleşmiş toplumumuzda bu, her yaştan ve yetenekten insanı etkileyecektir. Ancak karmaşık sağlık ihtiyaçlarının daha fazla olması ihtimallerinin yüksek olması nedeniyle, artan riskle karşı karşıya kalanlar yine yaşlı nüfustur.

Dahası, bulgular iklim değişikliğinin bulaşıcı hastalıkların bir zamanlar ılıman olan bölgelere yayılmasını hızlandıracağına işaret ediyor. Daha sıcak ve daha nemli bir iklim, sivrisinek kaynaklı Batı Nil, Dang humması ve Chikungunya virüsleri gibi, şu anda Birleşik Krallık’ta görülmeyen tropikal hastalıklar için de uygun bir zemin oluşturuyor ve bunların tümü, vücutları enfeksiyonla savaşmada daha zayıf kalan kişiler için risk oluşturuyor. 2022’de gördüğümüz gibi daha sıcak yazlar, kontrol edilemeyen yangın riskini de artırıyor; bu sorun, geniş kırsal alanların açık otlaklarla kaplı olduğu Galler’de giderek daha yaygın hale geliyor. Yangınlar bariz tehlikesinin yanı sıra hava kalitesinin bozulmasında da rol uynayarak, giderek daha yaşlı ve daha izole hale gelen kırsal nüfus için risk oluşturuyor.

Son olarak belirtmek gerekirse; yaşlanan bir nüfus, iklim kaynaklı şoklara karşı savunmasız olan sağlık ve sosyal bakım hizmetlerinin daha fazla kullanılmasını gerektirmektedir. Birleşik Krallık’ta giderek yaygınlaşan bir örnek de, sel ve toprak kaymaları nedeniyle ulaşım ağlarında yaşanan kesintilerdir. Bu durum, insanların sağlık hizmetlerine erişme olanağını kısıtlayabilir (evde bakımın kesintiye uğraması dahil) ve acil durum hizmetlerini yavaşlatabilir. Gıda ve su örneğinde olduğu gibi, tedarik zincirlerinde iklim kaynaklı aksamalar ilaç ve tıbbi ekipmanın bulunabilirliğini de sınırlayabilir ve karmaşık sağlık sorunları ve engelleri olan kişileri daha fazla etkileyebilir.

Bunlar iklim değişikliğinin yaşlanan nüfusa nasıl doğrudan tehdit oluşturduğuna dair birçok örnekten sadece birkaçı. Buradaki örnekler, iklim değişikliğinin öngörülen etkilerinin -en azından şimdilik- görece daha hafif olacağı Birleşik Krallıklar ile sınırlı (Gary Haq, Conversation’da 2023’te yayımlanan makalesinde, yaşlanan nüfusun ekstrem iklim koşullarıyla nasıl etkileşime girdiğine ilişkin daha geniş bir tabloyu ele alıyor). Diğer yandan, bu sınırlı örnekler bile, bu iki kritik gidişatın yaklaşmakta olan -ve durdurulamaz- çatışmasının yaratacağı sosyal riski gözler önüne seriyor.

İnsanlık Krizi

Peki bütün bunlar bize ne anlatıyor? Kesinlikle oldukça kasvetli ve en inatçı kuşaklar arası savaşçıyı bile ayıltacak bir tablo. Ancak daha da önemlisi, iklim krizinin son derece insani bir kriz olduğunu ve öyle olacağını bize gösteriyor. Nüfus yaşlandıkça ve iklim daha çalkantılı hale geldikçe, küresel Kuzey’in karmaşık sağlık ve sosyal bakım sistemleri de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin bir insanlık trajedisi olarak ortaya çıktığını göreceğiz.

Bu durum, iklim değişikliğini nasıl yorumladığımızı kökten değiştirme potansiyeline sahip. Aşırı iklim koşullarına karşı dayanıklılığı, insanlığın- özellikle de toplumdaki en savunmasız kişilerin – acil refahı meselesi olarak yeniden düşünmek, ciddi yapısal değişiklikleri siyasi gündeme taşımayı mümkün kılabilir. Bunlar, tedarik hatlarının karmaşıklığının azaltılmasını, toplu taşımanın teşvik edilmesini ve eskimiş konut stoğunun kapsamlı bir şekilde güncellenmesini içerebilir. İklim istikrarı mücadelesini insan yaşamı için bir mücadele olarak yeniden tasavvur etmek, iklim tartışmalarını, sözde ciddi yorumcular tarafından ortalıkta dolaşan, küresel nüfusun azaltılması çağrıları gibi matematiksel olarak etkisiz ve daha da önemlisi tamamen insanlık dışı bazı karanlık önerilerden uzaklaştırabilir.

Yaşlılar üzerindeki zararlı etkisine odaklanarak iklim krizini insanileştirmek, iklim eyleminin önündeki engellerin yıkılmasına da yardımcı olabilir. İklim aktivizmi hala sosyal sınırları aşmak için mücadele ediyor. Birleşik Krallık’ta iklim aktivizmi genellikle (adil ya da adil olmayan bir biçimde) genç, orta sınıf, üniversite eğitimli insanlara yönelik bir arayış olarak stereotipleştiriliyor. En ufak bir sıcaklık artışının bile nüfusun geniş bir kesimi üzerinde yaratacağı etkiye dikkat çekerek, daha geniş bir grubu harekete geçirmek mümkün olabilir. Yokoluş İsyanı’nın tuhaflıkları herkesin hoşuna gitmeyebilir ama kimse büyükanne ve büyükbabasının Dang hummasına yakalanmasını istemez.

İklim değişikliği ile yaşlanan nüfus arasındaki kesişim pek hoş bir tablo olmasa da her krizin değişim yaratma potansiyeli vardır. Daha dramatik hava koşulları daha zengin ve daha kayıtsız ulusları rahatsız etmeye başladıkça, iklim değişikliği kaçınılmaz olarak yaşlılardan başlayarak daha insani bir boyut kazanacak. Belki büyüyen sosyal acil durum, sosyal motivasyonlu iklim eylemi etrafında yeni bir fikir birliği oluşturarak kayıtsızlığı ortadan kaldıracak, belki de bunu yapamayacak fakat en azından iklim krizinin sonuçta aynı zamanda bir insanlık krizi olduğunu bize hatırlatacak.

Kaynak: https://www.resilience.org/stories/2024-03-13/ageing-and-the-climate-crisis/?s=06


YAŞLILAR VE GERONTEKNOLOJİ

Mart 10, 2024

Yazan: Bahar Akyıldız, Hacettepe Ünv. SBE. İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı Yüksek lisans öğrencisi

Geronteknolojinin Rolü: Yaşlıların Bağımsız Yaşama Hakkı

Günümüzde, yaşlı nüfus olarak değerlendirilen 65 yaş ve üstü diğer yaş gruplarına göre daha hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu yaş grubundaki bireylerde kaçınılmaz olarak fonksiyonel düşüş ve fiziksel değişimler meydana gelmektedir. Fonksiyonel düşüş ve fiziksel değişimler sonucunda, bireylerin yaşam kalitelerinde de düşüşler meydana gelmektedir ve bağımsız yaşayabilme sorunu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, ortaya bazı yeni ihtiyaçlar çıkmaktadır. Geronteknoloji bu ihtiyaçlara bir yanıttır. Bu teknolojiler yaşlı bireylerin yaşam kalitelerini iyileştirmek ve bağımsız yaşamalarını mümkün kılmak için uygun teknolojileri ve ortamları tasarlar. Yaşlı bireylerin fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin azaldığı bir ortamda, teknolojik desteklerin kullanımı, yaşam kalitesini artırabilir, sağlık hizmetlerine erişim engellerini azaltabilir ve mobilite ile iletişimi kolaylaştırabilir. Bu gelişmeler, yaşlıların günlük yaşamlarını daha bağımsız ve konforlu bir şekilde sürdürebilmelerine olanak tanır (Kalınkara ve ark., 2016). Bilgi ve iletişim teknolojileri, yaşlı bireylerin sosyal ilişkilerini güçlendirmekte ve boş zamanlarını daha keyifli hale getirmelerine olanak tanımaktadır. Sosyal ağlar ve sosyal medya gibi platformlar, yaşlıların birbirleriyle bağlantı kurmalarını sağlayarak sosyal çevrelerini zenginleştirmelerine yardımcı olmaktadır. Bu teknolojik gelişmeler, yaşlıların hayata daha aktif bir şekilde katılmalarına destek olmaktadır. Geronteknoloji alanında da, bu iletişim araçlarının yaşlı bireylerin yaşam kalitesini artırmada önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir (Artan ve ark., 2019).

Yaşlı Yaşamında Geronteknolojinin Oynadığı Kilit Rol

Yaşlıların yaşam kalitesinde rol oynayan teknoloji, günümüzde büyük bir öneme sahiptir. Bu önem özellikle yaşlıların kullandığı platformlar, akıllı teknolojiler ve geronteknoloji ile ilişki içermektedir. Akıllı teknolojiler, yaşlıların bakıma muhtaç olma yükünü azaltsa da demans ve buna benzeyen hastalıkların gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalabilmektedir. Demans gibi hastalıklarda ihtiyaçlar daha fazla özen gerektirir. Dolayısıyla yaşlıların teknolojiye olan adaptasyonu burada önem kazanmaktadır (Mishra ve ark., 2022). Yaşlanma sürecindeki bireyler için akıllı teknolojiler çoğunlukla olumlu yönde destek sağlayan sistem araçlarıdır. Bu teknolojilerin sağladığı destekler hem sosyal hem de psikolojik boyutlar ile ilişki içermektedir.

Yaşlıların çoğu hem fiziksel hem de zihinsel açıdan yaşamlarını bağımsız sürdürme olanağına erişmek isterler ve teknoloji bu noktada önem taşır. Her ne kadar teknolojiyle iç içe olmak ileri yaşlardaki bireyler için zor olarak düşünülse de akıllı teknolojilerin yaşlıların hayatına girmesi fiziksel ve zihinsel açıdan iyileşmelere yol açmaktadır (Marston ve Musselwhite, 2021). Yaşlı nüfusu gittikçe artan ve pek çok boyutu içeren önemli bir konudur. Yaşlılık dönemindeki süreci belirleyen boyutlar bazen bireyin yaşamı için olumsuzluk meydana getirebilir. Yaşanan olumsuzluklara bir örnek olarak sosyal hayata dahil olamamak gösterilebilir. Yaşlılar için sosyal ortamda varlığını sürdürme ihtiyacı arttığında akıllı teknoloji kullanımı pek çok kolaylığı beraberinde getirmektedir. Bu süreci daha kaliteli hale getirebilecek akıllı teknolojiler olumsuzlukları geride bırakıp yaşlılıkta yaşam kalitesini artırabilmektedir (Klimova, 2016). Yaşlıların yaşam kalitesi için hastalıkların daha fonksiyonel bir halde tedavi edilebilmesi önemlidir. Akıllı teknolojilerden akıllı ev teknolojisi kullanımı, hayati tehlikeleri minimum yapma ve ani ortaya çıkan durumları uzaktan kontrol edebilme imkanını sağlamaktadır. Yaşlılık ile beraber hastalıkların yol açtığı zorluklar daha da artmaktadır. Süreç içerisinde akıllı teknolojilerin kullanımı yaşlılara uzaktan da her an destek ve takip imkanını sunar. Böylece sağlık hizmetlerine gidecek yeterli fiziksel güce sahip olamayan yaşlılar için sağlık hizmetlerini ayağına getiren bir takip sistemi ile her an irtibat ve iletişim halinde olmak mümkündür (Facchinetti ve ark., 2023). Yaşlıların geronteknoloji kullanımı ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Bu bireyler teknolojileri kullandıkları süreçte ortaya çıkan duygularına bağlı olarak, o teknoloji kullanımını benimser ya da benimsemezler. Bireylerin geronteknoloji kulllanımları ve bu kullanım sırasında şekillenen duygularının, kullandıkları geronteknolojinin ihtiyaçlarına yanıt verdiği miktarda olumlu yönde olduğu saptanmıştır. Eğer ki bu süreç daha da bağımlı olma hissini yarattıysa bireylerde daha fazla uzak durma isteği de oluşabilmektedir (Golant, 2017). Yaşlı bireyler akıllı teknolojiler ile beraber, zorluk olarak adlandırılan ve kendilerini başka bir aktöre bağımlı kılan pek çok durumu geride bırakabilirler. Fiziksel sorunlar, sağlık sorunları ve psikolojik sorunlar bu zorluklar arasında yer almaktadır. Her ne kadar akıllı teknolojiyi kullanma imkanı az olan veya bu teknolojilerin kullanımını benimseyememiş yaşlı bireyler olsa da, akıllı teknoloji kullanımını benimsemiş ve günlük yaşamına dahil etmiş bireyler de bulunmaktadır. Akıllı teknolojiyi daha fazla kullanabilen ve yaşamlarına dahil eden bireyler bu teknolojinin avantajlarından faydalanabilmektedir (Marston ve ark., 2019). Yaşlılıkla beraber bireylerin yaşam faaliyetlerinde düşüşler meydana gelmektedir. Yaşlı bireylerin deneyimleri de yaşam faaliyetlerindeki düşüş durumuna bağlı olarak şekillenmektedir. Akıllı teknolojiler bu sürece bazı katkılar sağlasa da yaşlanma ile birlikte teknolojiyi kullanma süreci karmaşıklaşmaktadır. Bu bireylerin psikolojik ve sosyolojik deneyimlerinin kendileriyle beraber yaşıyor olması teknoloji kullanım sürecini ya kolaylaştıran ya da zorlaştıran bir unsurdur. Akıllı teknolojiler her türlü karmaşıklık için yaşlılık sürecine olumlu yönde katkı sağlamayı ve teknoloji kullanma deneyimini kolaylaştırmayı hedeflemektedir. Sonuç olarak bu teknolojiler ile beraber hayatın konforlu hale gelmesi önem kazanmaktadır (Lee ve ark., 2020). Yaşlıların çevreyle olan iletişimini kolaylaştıran akıllı teknolojiler, bu bireylerin hayata dahil olma isteğini gerçekleştirebilecek ürünler tasarlamaktadır. Uzaktan takip ile bağımsız bir yaşam vaadini gerçekleştiren bu teknolojiler yaşlıların yaşamlarına destek olduğu için önem taşımaktadır. Bu gibi örnekler yaşlıların akıllı teknolojileri benimsemelerini ve bu teknolojilerle olumlu bir bağ kurmalarını kolaylaştırmaktadır. Yaşlıların psikolojik olarak kendilerini hayatla daha sıkı bir bağ içerisinde ve iyi hissetmelerine yol açmaktadır (Zhao ve ark., 2023). Yaşlanma sürecinde akıllı teknolojilerin kullanımı artan bir şekilde önem kazanmaktadır. Özellikle nüfusta önemli bir orana sahip olan yaşlı bireyler kaçınılmaz ihtiyaçlarından dolayı bu teknolojilerin sunduğu avantajlardan ve dezavantajlardan daha fazla etkilenmektedirler. Akıllı teknolojiler yaşlı nüfusun yaşamlarına onların ihtiyaçlarına ve teknolojiyi benimseme süreçlerine bağlı olarak eşlik etmektedir. Bu teknolojilerin ruh halinde bıraktığı deneyimler ile kullanım oranı arasında da bir bağlantı yer almaktadır. Bu deneyimler dış faktörlere göre şekillenmektedir. Kullanım sürecini anlayabilmek için bireyin teknolojiye bakışı açısını ve kullanıcı deneyimini gözlemlemek önemlidir (Shah, 2021).

Duygusal ve Sosyal Boyut: Yaşlılar ve Teknolojinin İç İçe Geçişi

Yaşlılar için geronteknoloji kullanımı oldukça önemlidir. Bu teknolojilerin kullanımını, pek çok faktör belirlemektedir. Bu faktörler arasında yer alan kaygı duygusu, yaşlılardaki teknoloji kullanımıyla beraber artmaktadır. Antalya’da, 60 ve üstü yaş grubuna özel olarak kurulmuş Tazelenme Üniversitesi öğrencilerine yapılan anket çalışmasında; veriler geronteknoloji kullanımın kaygıda artışa yol açtığını ortaya koysa da, yaşlılar arasında geronteknoloji kullanımı hala devam etmektedir. Yapılan ankette en çok kullanılan ürünler arasında %95.9 oranı ile yardımcı teknolojilerin içinde yer alan kumandalı ev/günlük yaşam teknolojisi cihazlarının ön plana çıktığı tespit edilmiştir (Özgür, 2020). Yaşlanma gittikçe büyüyen bir öneme sahip toplumsal bir konudur. Bu önemli konuyla beraber hastalık ve bakıma muhtaç olma meseleleri de şüphesiz gündeme gelmektedir. Bağımsız yaşamda düşüşlerin meydana geldiği bu süreçte hem bakıma ihtiyaç duyan hem de bakım veren için karmaşık durumlar yaşanmaktadır. Bu karmaşıklıkları azaltmak ve yaşam kalitesini artırmak için geronteknoloji alanı oldukça önemlidir. Geronteknolojide bakıma ihtiyaç duyanlar ile birlikte bakım verenler bu süreçteki iki ana aktördür. Bu aktörler arasında çoğunlukla bakıma muhtaç bireyler daha ön plandadır. Bakım verenlerde ise üstlendikleri görevler sonucu sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu aktörler meydana gelen sağlık sorunlarını azaltmak için geronteknolojiye başvurmalarına rağmen, yaşanılan sorunlar için etkin bir sonuç elde edilememektedir. Burada bilgisizlik, sosyoekonomik faktörler ve ürünlere erişilebilirliğin eşit olmaması, sonucu belirleyen unsurlar arasında önem kazanmaktadır (Özkurt, 2018). Yaşlı nüfus olarak değerlendirilen 65 yaş ve üstü, diğer yaş gruplarına göre daha hızlı bir artış göstermektedir. Dolayısıyla bu kişiler nüfusun önemli bir kısmını kaplamaktadır. Yaşlı bireylerin kaçınılmaz boyuttaki değişimleriyle birlikte meydana gelen ihtiyaçlarını karşılamak ve toplum içerisindeki yalnızlık duygusunu azaltmak oldukça önemlidir. Yaşlı bireylerin bu ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet edecek ürünlerin geliştirilmesi temel amaçlardan biri haline gelmektedir. İhtiyaçlar belirlenirken bireylerin içinde yaşadıkları çevreye göre mikro, mezzo veya makro ihtiyaç sınıflandırmaları yapmak mümkündür. Bu sınıflandırmalar ekolojik unsurlar ile değerlendirilip kullanılacak ürünü seçmede belirleyici rol oynamaktadır (Şahin, 2021). Yaşlı nüfustaki artış ile birlikte kişilerde meydana gelen fizyolojik ve psikolojik değişimler ihtiyaçlar konusunu da gündeme getirmektedir. Yaşlıların bakım alma ihtiyacı duymasının yanı sıra bu durum yeni çözüm arayışlarını da artırmaktadır. Burada bakım alma durumunu kalıcı ve uzun süreli hale getirebilmek oldukça önemlidir. Bu durum yaşlılara daha özgür ve güvende hissettirecek, geronteknolojik ev modelleri konusunu gündeme getirir. Bu ev modeli teknolojileri uzun süreli bakım için daha sürdürülebilir ve elverişli olmayı amaçlar (Tunçel, 2019). Yaşlı nüfusun artışını takiben geronteknoloji konusu da değerli hale gelmektedir. Geronteknoloji, nüfusa ilişkin demografik değişimler ile orantılı olarak gelişmelerini sürdürmektedir. Bu teknolojiler ilk ortaya çıktığı yıllarda doğrudan sağlık alanında tıbbi çalışmalar yapma eğilimindeyken şu an da fizyolojik, psikolojik, sosyal birçok boyutu da çalışmalarına dahil etmektedir (Borazan, 2019). Yaşlılık günümüzde disiplinler içerisinde yer verilen ana konulardan biridir. Tıbbi gereksinimlerde artışın ortaya çıktığı bir süreç olarak, yaşlılığın tıp camiasında da ele alındığı çeşitli çerçeveler mevcuttur. Yalnızca somut olarak görünen sağlık durumu tedavileri değil aynı zamanda soyut olan duygusal durumlar da bu süreçte aktif bir rol oynamaktadır. Yaşlı sağlığını artırma ve bağımsız bir yaşam kurma amacıyla şekillenen gerontoloji alanı, vadettiklerinin yanında bir umut ışığı da sunmaktadır. Sağlıkla ilgili umut vadeden bu alan tıp alanında soyut kalan bir konu olmaktadır ve umut vadederken ne kadar etik bilinmemektedir. Sunulan bu umudun etik sınırları aşmaması için kuramsal araştırmayı somut analizlerle bir arada yürütmek, incelemeyi net görme imkanı yaratmaktadır (Can, 2011). Teknoloji yaşlı bireylerin yaşam kalitelerini artıran önemli bir unsurdur. Yaşam kalitesinin artması ile teknoloji kullanımını benimseme durumu arasında bir bağlantı bulunmaktadır. Birey yaşlandıkça teknolojiye adaptasyonu azalmaktadır ve bu da yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu sürece adapte olabilen yaşlı bireyler yaşamlarını daha güvende ve konforlu bir şekilde geçirebilmektedirler. Teknoloji kullanımı her geçen gün artarken yaşlı bireyler gündelik yaşam pratiklerini geliştirmek amacıyla, teknoloji kullanım sürecine kaçınılmaz olarak maruz kalmaktadırlar. Teknoloji hızla ilerleyerek yaşamın her alanına nüfuz etmektedir. TÜİK verilerine göre 2014 ve 2019 yılları arasında yaşlı nüfus olarak belirlenen 65-74 yaş aralığı da, teknolojiyi deneyimlemektedirler. Yaşlı bireyler ve teknoloji arasındaki ilişki, istatistik sonuçları ve teknolojilerin bu bireylerin ihtiyaçlarına sunduğu hizmetlerden dolayı büyük önem taşımaktadır (Ağaoğlu ve ark., 2019).

Dijital Dönüşüm ve Gelecek: Yaşlılar için Sürdürülebilir Teknoloji

Dijital dönüşüm çağı ile birlikte teknolojinin önemi de artmaktadır. Teknoloji iş dünyasından sağlık hizmetlerine ve iletişime kadar, birçok sistem alanında, büyük etki ve öneme sahiptir. Dijital dönüşüm, geleneksel süreçlerin dijital teknolojilerle yeniden tasarlanmasını ve optimize edilmesini ifade eder. Teknolojinin önemi, iş süreçlerinin otomatikleştirilmesi, zamandan ve maliyetten tasarruf edilmesi, veri analitiği sayesinde daha iyi kararlar alınması, kullanıcı deneyiminin iyileştirilmesi ve inovasyon potansiyelinin artması ile ortaya çıkmaktadır. Ayrıca teknolojik araçlar ve dijital platformlar, insanların daha kolay iletişim kurmasını sağlamakta, bilgiye erişimlerini artırmakta ve küresel bağlantılarını güçlendirmektedir. Dolayısıyla dijital dönüşüm ve teknolojinin önemi günümüzde giderek daha fazla vurgulanmakta ve sürdürülebilir büyüme ve gelişme için işletmelerin, kurumların ve toplumun bu alanlara ağırlık vermesi önem kazanmaktadır. Yaşlılıkta sağlık bakım ihtiyaçlarının ortaya çıkması önemli bir sorun olarak görülürken, teknoloji alanı içerisinde önem kazanan geronteknoloji bu ihtiyaçlara bir yanıt vermektedir (Arıcı ve ark., 2021).

Kaynakça

Ağaoğlu E, Önen, N. ve Tokatlı, P. (2019). Yaşlı Bireylerin Teknoloji Eğitimleriyle İlişkilenme Biçimleri. Ankara Büyükşehir Belediyesi Bilgi Erişim Merkezi Örneği, VI. Ulusal Yeni Medya Kongresi.

Arıcı, A., ve Bayram, M. N. (2021). Yaşlılıkta Dijital Çağı Yakalamak. Ufkun Ötesi Bilim Dergisi21(2), 367-390.

Artan, T., ve Urhan, G. (2019). Yaşlıların Teknoloji Kullanarak Ulaşabilecekleri Sosyal Ağlar ve İletişim Teknolojileri. Akgül, A.(editör). Geronteknoloji1, 66-71.

Borazan, N. G. (2019). İsmail Tufan ile sözlü tarih çalışması: Türkiye’de gerontolojinin (Yaşlılık biliminin) gelişimi. [Yüksek lisans tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü].

Can, R. (2011). Tıp etiği çerçevesinde geriatri ve gerontoloji alanlarında umut yönetimi. [Doktora tezi, Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü].

Facchinetti, G., Petrucci, G., Albanesi, B., De Marinis, M. G., ve Piredda, M. (2023). Can Smart Home Technologies Help Older Adults Manage Their Chronic Condition? A Systematic Literature Review. International Journal of Environmental Research and Public Health, 20(2), 1205.

Golant, S. M. (2017). A theoretical model to explain the smart technology adoption behaviors of elder consumers (Elderadopt). Journal of Aging Studies, 42, 56-73.

Kalınkara, V., Başıbüyük, G. Ö., ve Ay, F. (2016). Yaşlıların Geronteknolojik Ürünleri Kabule Yönelik Tutumları.

Klimova, B. (2016). Elderly people and their use of smart technologies: benefits and limitations. In Smart Education and e-Learning 2016 (pp. 405-412). Springer, Cham.

Lee, L. N., ve Kim, M. J. (2020). A critical review of smart residential environments for older adults with a focus on pleasurable experience. Frontiers in psychology, 10, 3080.

Marston, H. R., ve Musselwhite, C. B. (2021). Improving Older People’s Lives Through Digital Technology and Practices. Gerontology and Geriatric Medicine, 7, 23337214211036255.

Marston, H. R., ve Samuels, J. (2019). A review of age friendly virtual assistive technologies and their effect on daily living for carers and dependent adults. Healthcare. 7(1), 49.

Mishra, R. K., Park, C., Momin, A. S., El Rafaei, N., Kunik, M., York, M. K., ve Najafi, B. (2022). Care4AD: A Technology-Driven Platform for Care Coordination and Management: Acceptability Study in Dementia. Gerontology, 1-12.

Özgür, Ö. (2020). 60+Tazelenme Üniversitesi Öğrencilerinin Geronteknolojik Ürünleri Kullanımına Yönelik Tutumları: Antalya Örneği. [Yüksek lisans tezi, Akdeniz Üniversitesi Sağlik Bilimleri Enstitüsü].

Özkurt, V. (2018). Bakım Sürecinde Geronteknolojinin Etkin Kullanımı: Bakım Verenlerin Algılarına İlişkin Nitel Bir Çalışma. [Yüksek lisans tezi, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü]

Shah, P. V. (2021). Impact of the psychological resistance and the trust-building factors on elders’ technology adoption decisions [Doctoral dissertation, Carleton University].

Şahin, Ö. (2021). Yaşlıların Gerontolojik Sosyal Hizmet İhtiyaçlarının Ekolojik Bakış Açısı İle Değerlendirilmesi. [Doktora tezi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü].

Tunçel, L. (2019). Türkiye’de ve dünyada “Gerontolojik ev” konsepti.

Zhao, Y., Mao, M., Wang, Y. A., ve Hu, G. (2023). Research on the Elderly User Assisted Experience Based on Digital Twin Remote Collaboration System. Design Studies and Intelligence Engineering (pp. 230-244).IOS Press.


BİLGİSAYAR OYUNLARI YAŞLI BİREYLERE İYİ GELİYOR (MU?)

Şubat 9, 2024

 Yazar:Alptekin KESKİN[1]

Günümüzde dijital teknolojilerin yaygınlaşması, yaşlı bireyler arasında da dijital oyun kullanımının artmasına yol açmaktadır. Teknolojik ilerlemeler ve dijital oyun sektöründeki gelişmeler, yaşlı bireyler arasında dijital oyun kullanımını yaygınlaştırmakta, internet erişiminin ve akıllı cihazların yaygınlaşması yaşlıların dijital oyunlara erişimini kolaylaştırmakta ve dijital oyunların çeşitliliği ve erişilebilirliği yaşlı bireylerin bu oyunlara ilgisini artırmaktadır.

Dijital oyunlar gittikçe yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik açıdan geniş bir kitleye hitap etmeye başlamaktadır. Özellikle mobil oyunlar bu noktada öne çıkmaktadır. Mobil oyunların genellikle sıradan ve geniş bir oyuncu kitlesi tarafından tercih edilmesinin sebepleri arasında, donanımsal gereksinimlerin göreceli olarak erişilebilir olması, oyunların hızlı ve kolay öğrenilebilir olması ve gündelik hayata daha kolay entegre edilebilir olması bulunmaktadır. Bu nedenle, özellikle yaşlı bireylerin oyun deneyimlerinin büyük ölçüde bu tür oyunlar aracılığıyla gerçekleştiği görünmektedir (Sezgin, 2019).

Günümüz kültür endüstrisinin vazgeçilmez bir popüler kültür unsuru haline gelen dijital oyunlar her ne kadar gençler ve çocukların günlük hayatlarında vazgeçilmez bir parça olarak bilinse de son yıllarda farklı yaş gruplarının dijital oyun oynama pratikleri ile ilgili yapılan araştırmaların bize farklı bakış açıları sunduğunu görmekteyiz. Türkiye’de yaşlı bireylerin oyun oynama pratikleri bağlamında yapılan araştırmalara dayalı yeterince veri bulunmasa da dünya genelinde yapılan araştırmalara baktığımızda Bak vd. (2012) tarafından yapılan bir araştırmada Norveç, İsveç ve Danimarka’da altmış yaşın üzerindeki nüfusun %5 ila %12’sinin günde en az bir kez dijital oyun oynadığı, bu oranın ise belirtilen ülkelerin toplam nüfusunun % 18 ila % 29’luk kısmına karşılık geldiği ortaya konmuştur (Bak vd., 2012). Farklı bir çalışmada da Birleşik Krallık’ta elli yaş üzeri nüfusun yaklaşık %30’unun haftada en az bir veya iki kez dijital oyun oynadığı belirtilmiştir (Pratchett, 2005). Yapılan çalışmalarda yaşlı bireylerin dijital oyun oynama sonrasında fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişim yaşadıkları ve yeni teknolojik becerilerinin geliştiği ortaya konmakta (Iversen, 2016), yaşlı bireylerin düzenli dijital oyun oynamasının bilişsel yeteneklerini artırdığı ve dijital oyunların yaşlıların dikkat, hafıza ve problem çözme becerilerini geliştirmede potansiyel bir araç olduğu vurgulanmaktadır (Zhang ve Kaufman, 2016). Ayrıca yapılan başka bir çalışmada yaşlı bireylerin dijital oyun oynamasının sosyal bağlantılarını artırabileceği ve izolasyonu azaltabileceği öne sürülmekte, yaşlı bireyler arasında çok oyunculu çevrimiçi oyunların oynanmasının sosyal etkileşimi artırma potansiyeline sahip olduğunu vurgulanmaktadır (Cota ve Ishitani).

Sonuç olarak araştırmalar, yaşlı bireyler arasında dijital oyun kullanımının sadece eğlence amacıyla değil, aynı zamanda bilişsel, sosyal ve duygusal açılardan çeşitli faydalar sağlayabileceğini göstermektedir. Dijital oyunların düzenli bir şekilde oynanması, bilişsel yeteneklerin artmasına katkı sağlamasının yanında çok oyunculu çevrimiçi oyunların oynanması yaşlı bireyler arasındaki sosyal bağlantıları güçlendirebileceği ve sosyal izolasyonu azaltabileceği öne sürülmektedir. Stresle başa çıkmak ve genel olarak daha rahat hissetmek isteyen yaşlı bireyler için dijital oyunların iyileştirici etkileri olduğu da yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, dijital oyunlar yaşlı bireylerin yaşam kalitesini artırabileceği ve belirli oyunların fiziksel aktiviteyi teşvik ettiği ve hareketliliği artırdığı söylenebilir. Dijital oyunların yaşlılık döneminde sadece bir eğlence aracı olmanın ötesinde sağlık, sosyal bağlantı ve zihinsel iyilik haline olumlu katkılarda bulunabileceğini belirtmek gerekmektedir. Bunun yanında yukarıda da belirtildiği üzere farklı ülkelerde yaşlı bireylerin dijital oyun kullanma pratikleri ile ilgili yapılmış veriler ile kıyaslamak üzere Türkiye’de yaşlı bireylerin dijital oyun kullanma pratiklerine dayalı daha fazla araştırmanın yapılması ve alandaki boşluğu giderici nitelikli çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.   

KAYNAKÇA

Bak, L., Madsen, A., Henrichsen, B. ve Troldborg, S. (2012). Danskernes Kulturvaner 2012. Copenhagen, Denmark: Danish Ministry of Culture

Cota, T.T. & Ishitani, L. 2014. Motivation and benefits of digital games for the elderly: a systematic literature review. Revista Brasileira de Computação Aplicada. 7, 1 (nov. 2014), 2-16. DOI:https://doi.org/10.5335/rbca.2015.4190.

Iversen, M. S. (2016). Play and Productivity: The Constitution of Ageing Adults in Research on Digital Games. Games and Culture, 11(1-2), 28-52.

Pratchett, R. (2005). “Gamers in the UK, Digital play, Digital Lifestyles.” BBC New Media & Technology: Creative Research and Development Department. Erişim adresi: https://crystaltips.typepad.com/wonderland/files/bbc_uk_games_research_2005.pdf

Sezgin, S. (2019). Türkiye’de Dijital Oyun Endüstrisi ve Yaratıcı Emek (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara Üniversitesi.

Zhang, F., & Kaufman, D. (2016). Older Adults’ Social Interactions in Massively Multiplayer Online Role-Playing Games (MMORPGs). Games and Culture11(1-2), 150-169. https://doi.org/10.1177/1555412015601757


[1] Sosyolog Dr., Bağımsız, keskinalptekin22@gmail.com


Yapay Zekâ Yönetiminde Bilgi ve İletişim Bilimlerinin Rolü[1]

Ekim 10, 2023

Uluslararası Medya ve İletişim Araştırmaları Birliği (IAMCR) Tarafından Yayınlanan Bir Durum İncelemesi

18. Birleşmiş Milletler İnternet Yönetimi Forumu, 8-12 Ekim 2023, Kyoto, Japonya

Bilgi ve İletişim bilimleri alanındaki araştırmacılar ve profesyoneller, akademik olarak Üretken Yapay Zekanın (Generative Artificial Intelligence- GAI) (ÜYZ) hızlı gelişimine dikkat çekiyor. Bu teknolojik ilerlemeler, dijital beşeri bilimler, sanat ve sosyal bilimler alanlarında araştırma ve uygulama için yeni fırsatlar yaratmaktadır. Kitle iletişim araçları, sosyal medya, sentetik medya, eğitim ve yaratıcı endüstri alanlarındaki uygulamalardaki fırsatlarda bunlara dahildir. ÜYZ aynı zamanda yanlış bilgilerin yayılması, mahremiyet ve telif hakkı endişeleri, etik sorunlar (kimlik hırsızlığı ve dijital manipülasyonlar) ve güvenlik tehditlerinin yanı sıra dijital uçurumların genişlemesi risklerini de barındırmaktadır. Bunlara ek olarak öğrenme, eğitim ve sivil katılım üzerindeki temel etkileri de içeren riskler oluşturmaktadır. Bu zorlukların üstesinden gelmek, teknolojinin sorumlu ve güvenli kullanımını sağlamak için teknik önlemler, etik kurallar, eğitim ve düzenleme gerektirir.

90’dan fazla ülkeye yayılan üyeleriyle önde gelen uluslararası iletişim akademisyenleri ve araştırmacıları birliği olarak öne çıkan IAMCR, Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi’ne katılmıştır. Ayrıca İnternet Yönetimi Forumu’nda (IGF) da aktif olarak yer almaktadır. Gözlemci statüsünde bir STK olarak, 2023 Güven için İnternet konferansının ardından UNESCO’da ifade özgürlüğünün ve bilgiye erişimin korunmasına yönelik Dijital Platformların Düzenlenmesine İlişkin Kılavuzlar hakkındaki tartışmalara katkıda bulunuyoruz. IAMCR ayrıca UNESCO’nun Yapay Zekâ Etiği Tavsiye Kararını da desteklemektedir. Bilgi, medya ve iletişim alanındaki eğitim ve araştırma kurumlarını ilgilendiren yapay zekâ konusunda devam eden küresel tartışmaya katılmaya kararlıyız.

IAMCR, yapay zekâ sistemlerinin herkesin iyiliğini gözetici ve insan merkezli olması gerektiğine inanıyor. ÜYZ’nın yaygınlaşmasıyla kontrolü ve gözetimi kamusal tartışmanın bir parçası haline gelmiştir. İnsanlar çalışma, boş zaman ve ev içi yaşamlarını etkilediği için ÜYZ kullanımına ilişkin tartışmalara katılma yeterliklerini edinme konusuna ciddi bir ihtiyaç duymaktadır. Bu, ilgili gelişmeleri etkileme, güvenlik standartlarını ve sorumlu araştırma ve geliştirmeyi savunma kapasitelerini geliştirmenin vazgeçilmez bir koşuludur. IAMCR, yükseköğretim kurumlarını ÜYZ konusunda eleştirel düşünmeye yönlendirmektedir. Bu doğrultuda kaynaklarını ÜYZ’nın araştırma, eğitim ve toplumsal olarak ortaya çıkardığı fırsat ve zorluklarını ele almaya adayarak harekete geçmeye teşvik etmektedir.

IAMCR, benzersiz bakış açısıyla, aşağıdaki araştırma ve müdafaa alanlarına dikkatli bir şekilde odaklanmak için eyleme dönüştürülebilir bir çerçeve öneren bu beyanı sunmaktadır:

  1. Adil Erişim ve İfade Özgürlüğü: Yapay zekâ sistemleri oluşturmak ve yapay zekâ içeriği üretmek için kullanılan materyallerde bilgiye adil erişimi, ifade özgürlüğünü, kaynak güvenilirliğini ve bilgi kalitesini sağlayın.
  2. Dijital Uçurumları Azaltın: Yapay zekâ sistemlerinin temel altyapı ihtiyaçları yüzünden dijital uçurumların büyümesine izin vermeyin.
  3. Yapay Zekâ Okuryazarlığı: Bilim ve beşeri bilimlerden edinilen bilgileri birleştiren ve kontrol, sorumluluk ve etik sorularını ön plana çıkaran disiplinlerarası programlarla, eğitim kurumları ve kamu medyası yoluyla yapay zeka okuryazarlığını teşvik edin.
  4. Yapay Zekanın Açıklanabilirliği: Vatandaşların yapay zekayı finanse etme motivasyonlarını, yapay zekâ çıktılarının geçerliliğini anlayabilmesini ve sorgulayabilmesini ve bunların karar verme süreçlerinde yasal, tarafsız ve güvenli olmasını sağlamak için yapay zekanın açıklanabilirliğine yönelik kılavuzların kamu politikalarına, eğitim ve medya sektörlerine dahil edilmesini destekleyin.
  5. Açık Kaynak Yapay Zekâ: Gerçek anlamda açık kaynaklı yapay zekâ sistemlerinin geliştirilmesini/kullanılmasını ve yapay zekâ ortak bilgi kaynaklarının inşasını savunun.
  6. Fikri Mülkiyet: Öğretmenlerin, öğrencilerin, araştırmacıların, kütüphanecilerin, gazetecilerin ve diğer profesyonellerin yaratıcı çıktıları için fikri mülkiyet haklarına ilişkin uygun yapay zekâ protokolleri geliştirin.
  7. Araştırma ve Değerlendirme: Sentetik medyanın yükselişini ve bunların kitle ve sosyal medya üzerindeki etkilerini izleyin. Yanlış bilgiyi, dezenformasyonu ve sahte bilimi yaymak için kullanılan yapay zekâ sistemlerine özellikle dikkat edin.
  8. Çevresel Etki: Aşağıdakilerin etkisi de dahil olmak üzere yapay zekâ sistemlerinin gezegenimizdeki çeşitli çevresel zararlarını en aza indirin ve izleyin: Cihaz üretimi için nadir metal madenciliği, kara, su, hava ve insan sağlığına yönelik e-atık yönetimi, hızlandırılmış enerji talebi ve su tüketimi ve sürdürülemez bir karbon ayak izi.

Çeviri: H.Hüseyin Kayış, Aksaray Ünv.İletişim Fak. RTS Bölümü Ar.Gör.

[1] Orijinal metin için bakınız https://iamcr.org/sites/default/files/ai%20statement.pdf


Yaşlılar Çevrimiçi Dolandırıcılıktan Nasıl Korunabilir?

Eylül 4, 2023

Yazar: Wendy L. Patrick, J.D., Ph.D.

Türkçeleştirip Özetleyen: Beren Kandemir, Hacettepe Üniversitesi SBE İletişim Bilimleri Doktora Programı

Birçoğumuzun, şüpheli bir e-posta veya gerçek olamayacak kadar iyi bir “anlaşma” teklifi hakkında bize soru soran yaşlı bir ebeveyni veya büyükanne-büyükbabası olmuştur. Buradaki kurtarıcı nokta ise, bu yakınımızın durup bize bu soruyu soracak kadar bilgi sahibi olmasıdır. Çünkü bu kulağa gerçek olamayacak kadar iyi gelen tekliflerin çoğu genellikle gerçek değildir.

Ancak çok sayıda yaşlı her gün internet dolandırıcılığının kurbanı olmaktadır, çünkü siber suçlular dolandırıcılık faaliyetlerini sahtekarlığı tespit etmenin neredeyse imkansız olduğu bir noktaya kadar kusursuzlaştırmışlardır, özellikle de kurban hakkında genellikle çevrimiçi olarak elde ettikleri doğru bilgilere sahip oldukları durumlarda. Neyse ki siber dolandırıcılık alanında çalışan araştırmacılar, savunmasız yetişkinleri korumak için, özellikle yaşlıları hedef alan, internet hırsızları tarafından kullanılan en son hileleri sürekli olarak takip etmektedirler.

Dijital İstismar

Tianyi Zhang ve diğer. (2023), yaşlıların maruz kaldıkları dolandırıcılık konusunu “Dijital Çağda Yaşlıların Finansal Sömürüsü” başlıklı bir çalışmada araştırmışlardır.* Araştırmacıların fark ettikleri ilk noktalardan bir tanesi, COVID sırasında yaşlıların finansal istismarına ilişkin ihbarların artmasıdır. Covid-19 salgını, birçok yaşlının sağlıkları ve mali durumları hakkında endişelenmekle kalmayıp aynı zamanda yakınlarından da izole oldukları bir dönemdi. Geleneksel iletişim yöntemleri kullanımı konusunda daha rahat olan birçok kişinin dijital teknolojiye olan görece yabancılığı da eklenince, yaşlılar finansal saldırganlara karşı emsali görülmemiş bir şekilde savunmasız hale gelmişlerdir.

Zhang ve diğer. (2023), toplumsal krizler dışında ayrıca birçok yaşlının başkalarına bağımlı olma durumları nedeniyle de doğal olarak risk faktörlerine maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Bu risk faktörleri arasında; gençlere göre daha az sosyal desteğe sahip olmak, bilişsel işlevlerdeki zayıflamalar, finansal konularda yardım da dahil olmak üzere gündelik yaşamın temel yönleri için başkalarına bağımlı olmak ve finansal karar alma süreçlerinde zayıflamalar yer almaktadır. Yaşlılar dijital teknoloji ve sosyal medya kullanma konularında giderek daha yetkin hale gelseler de, yaşla beraber artan bazı kaçınılmaz risk faktörleri nedeniyle birçoğu hala savunmasız durumdadır.

Romantizm ve E-Ticaret

Yaşlılar en çok hangi tür dolandırıcılıklara kanma eğilimindedir? Bir kısmı geri kalanlarımızın da başına gelenlerden bazıları belki de. Zang ve diğerleri, aşk dolandırıcılığının yaşlıların maruz kaldığı en maliyetli finansal dolandırıcılık olduğunu ve bunun 2020 yılında 139 milyon dolarlık kayıpla sonuçlandığını belirtiyorlar. Bu, pandemi sırasında yaşlılar için çekici bir sosyalleşme yöntemi de olan, çevrimiçi flört, sosyal medya ve diğer çevrimiçi platformların kullanımındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Dolandırıcı talipler, “acil bir durum” için mali destek talep etmek amacıyla, potansiyel yaşlı kurbanlarının ilgi, yakınlık ve şefkat arzularını besleyecek şekilde dijital kur yapmaya girişmektedirler. Zhang ve diğer., pandemi dolandırıcılarının, yüz yüze buluşmaktan kaçınmak için ek bir bahane olarak Covid endişelerini kullandıklarına işaret ediyorlar.

Ticari dolandırıcılıklar, hırsızların yaşlıları hedef almasının bir başka yoludur. Zhang ve diğerleri, çevrimiçi alışveriş dolandırıcılıklarının yaşlıları etkileyen en yaygın dolandırıcılık biçimi olduğunu ve pandemi sırasında vakaların öncekinin iki katından daha fazla arttığını belirtmişlerdir. Sosyal mesafe ve artan çevrimiçi alışverişle birlikte, mobil uygulamalarda ve sosyal medyada sahte reklamların yanı sıra, reklamı yapılandan daha düşük kalitede ürünler sunan ve bazen de ürünleri hiç teslim etmeyen sahte çevrimiçi mağazalarda da bir artış olduğunu eklemişlerdir. Ayrıca yaşlıları hedef alan dolandırıcılar, yaşlıların çevrimiçi iş yapma biçimlerini takip ederek, odaklarını çek ve nakit paradan, hediye ve kredi kartlarına çevirmişlerdir.

Yaygın dolandırıcılık kalıpları hakkında bilgi sahibi olmak ve sağlıklı ölçüde durumsal farkındalık, hem kendimizi hem de en savunmasız olanları korumamızı sağlayacaktır.

Kaynaklar:

*Elder Financial Exploitation in the Digital Age. Tianyi Zhang, Nathaniel P. Morris, Dale E. McNiel and Renée Binder Journal of the American Academy of Psychiatry and the Law Online June 2023, 51 (2) 173-180

Orijinal Metin

https://www.psychologytoday.com/us/blog/why-bad-looks-good/202308/how-to-protect-seniors-from-financial-predators


YAŞLILAR DA İYİ BİR MÜŞTERİ DENEYİMİNİ HAK EDİYOR

Ağustos 19, 2023

Çeviri: Beren Kandemir-Hacettepe Üniversitesi SBE İletişim Bilimleri Doktora Programı

Ürün ve dijital deneyim tasarımcıları, olanaklarını yaşlılar için de işlevsel hale getirmek için yeterince çaba sarf ediyor mu?

Yaşlı Dostu Teknolojinin Esasları

Değişimi benimseyin: Yaşlı dostu teknoloji bir lüks değil, büyüyen dijital çağda halihazırda sahip olunması gereken bir şey.

Eksikliklere dikkat edin: Yaşlılar için teknolojinin kullanılabilirliğini iyileştirmek, dijital bölünme için bir köprü görevi görerek, kapsayıcı inovasyonu mümkün kılıyor.

Potansiyeli görün: Yaşlılar, yaşlı dostu teknoloji şirketleri için henüz el değmemiş bir pazardır ve önemli büyüme fırsatları sunar.

Teknoloji Ürünleri Yaşlıların İhtiyaçlarını Karşılamakta Yetersiz mi Kalıyor?

Bir anne olarak, okul çağındaki iki çocuğumun bilgi işlem cihazları, video oyunları ve diğer teknolojiler konusunda ne kadar sezgisel olduklarına sürekli hayret ediyorum. Hiç zorlanmadan, her türlü aleti nasıl kullanacaklarını ve keyfini çıkaracaklarını öğreniyorlar.

Ama 70’lerinin sonlarında olan kendi annemin hikayesi daha farklı. Son zamanlarda sıcak içeceklerini sıcak tutacak bir şey istedi. Bu yüzden ona, sıcaklığı ve sıvı seviyesini algılayan sensörleri olan ve içme sıcaklığını saatlerce belli bir seviyede tutmak için için konveksiyon akımları gönderebilen “akıllı kupa” almayı düşündüm. Hatta bu kupa bir uygulama ile kontrol edilebiliyor. Bende bir tane var ve en başta annem için de çok uygun olacağını düşündüm.

Ancak, annemin bu deneyim ve cep telefonu ile cihaz arasındaki etkileşimler yüzünden usanacağını ve sonunda bu kupanın asla kullanılmayacağını anladım. Bunun yerine, ona eski moda, analog bir ısıtıcı aldım.

Bu deneyim, ürün ve dijital deneyim tasarımcılarının olanaklarını eski nesiller tarafından kullanılabilir hale getirmek için yeterince çaba sarf edip etmediğini merak etmeme neden oldu. Özellikle 21 Ağustos Ulusal Yaşlılar Günü* yaklaşırken bu yerinde bir soru.

Teknoloji Yaşlılık Pazarını Iskalıyor: Bu Kaçırılmış Bir Fırsat mı?

Yaşlılıkta bireyler; azalan tepkisellik, görme bozuklukları, işitme güçlükleri, hareket kısıtlılığı ve güncel teknolojiye ayak uydurmayı zorlaştıran diğer zorluklarla mücadele ediyorlar.

Tüketicilerin ürün ve hizmetlerle etkileşim kurma biçiminde devrim yaratan akıllı ev cihazları, giyilebilir cihazlar, bağlantılı araçlar (connected vehicle) ve diğer tüm teknolojilerin tedarikçileri yaşlanmayı ne ölçüde dikkate alıyor? Bu tedarikçiler yaşlı dostu teknolojiye odaklanıyor mu?

Kimsenin buna net bir yanıtı var mı bilmiyorum ama bütün teknoloji şirketlerinin daha fazlasını yapabileceğini söylemek yanlış olmaz. Ve bu sadece bunu yapmak doğru olduğu için değil, aynı zamanda yaşlılar için teknoloji kullanılabilirliğini geliştirmenin, akıllıca bir ticaret anlayışı olmasından dolayı da.

Nüfus sayım rakamlarına göre, ABD yaşlı nüfusu 1920’den 2020’ye kadar olan 100 yıllık sürede toplam nüfustan yaklaşık beş kat daha hızlı arttı. 2010’dan 2020’ye kadar olan on yılda ise, 1880-1890 aralığından beri, ülkenin yaşlı nüfusundaki en hızlı artış görüldü. 65 yaş üstü nüfus, 55,8 milyona yani toplam nüfusun %16,8’ine ulaştı. 2020 ile 2060 yılları arasında ise, yaşlı yetişkin sayısının %69 artarak 100 milyona yaklaşacağı öngörülüyor.

Nüfus Referans Bürosu tarafından, 65 yaş ve üstü nüfusun mevcut artışının ABD tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir hızda olduğu ve bu durumun politika yapıcılar için önemli sonuçları olduğu belirtiliyor.

Yaşlı Nesiller Teknolojiyi Benimsiyor, Şirketler Buna Adapte Olmalı

Nüfus bir bütün olarak önemli ölçüde yaşlanıyorsa, çoğu işletmenin müşterilerinin de yaşlanıyor olduğunu anlamak zor değil. Şirketler rekabet edebilmek istiyorlarsa, sundukları yeniliklerin yaşlı insanların yaşamlarına sorunsuz bir şekilde entegre olmasını sağlamaktan başka seçenekleri yok.

Araştırmalar giderek daha fazla yaşlı insanın yeni teknolojileri kullanma talebi olduğunu gösteriyor.

Kaynak: https://www.cmswire.com/customer-experience/your-older-customers-deserve-a-great-customer-experience-too/?s=09

*ABD’de her yıl 21 Haziran, Ulusal Yaşlılar Günü olarak kutlanmaktadır.


Geleceğe Mektuplar: Yaşlılık ve Dijital Eşitsizlikler

Temmuz 26, 2023

TÜBİTAK tarafından desteklenen 120K613 numaralı “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” projesinin yürütücülüğünü üstlenen Prof. Dr. Mutlu Binark; 25.07.2023 tarihinde, TRT Radyo-1’de, Mustafa Eroğlu tarafından hazırlanıp sunulan “Geleceğe Mektuplar” programına konuk oldu. Program kapsamında yaşlılık ve dijital eşitsizlikler üzerine bilgilendirmeler yapan Prof. Dr. Mutlu Binark; dijital eşitsizlik kavramsallaştırmasının günümüzde çok daha kapsamlı bir şekilde çalışılmaya başlandığını, erken dönem çalışmalarda sıklıkla odaklanılan erişim eşitsizliğinin yanısıra güncel çalışmalarda, kullanım becerilerinin ele alındığı ikinci düzey eşitsizlik ile kullanıcıların yaşamlarını olumlu yönde dönüştürecek kullanım pratiklerini benimseme düzeylerine yönelik üçüncü düzey dijital eşitsizlik çalışmalarının da öne çıkmaya başladığını vurguladı. COVID-19 Salgını sırasında gerçekleştirilen 120K613 Projesi’ne de değinen Binark, dijital eşitsizliklerle yaşlılıkta daha sık karşılaşıldığına dikkat çekerek; medya okuryazarlığı, dijital okuryazarlık ve yeni medya okuryazarlığı kazanımına yönelik sosyal politikalar geliştirilmesinin önemli olduğunu belirtti.


KORE’DE İDOL SİSTEMİ, İNTİHARLAR VE #MOONBİNWELOVEYOU

Nisan 22, 2023

Alptekin KESKİN, Dr., Sosyolog, Bağımsız Araştırmacı

Güney Kore, popüler kültür ürünleri K-pop, K-drama, K-food ve K-oyunlar ile adından son yıllarda sıkça söz ettirmekte. Dünyada her bir Kore popüler kültür ürününün milyonlarca hayranı bulunmakta. Hemen hemen her gün yeni medya platformlarında K-pop gruplarının haberlerini sıkça duymaktayız. K içerikler hayranlarına eğlenceli, sempatik, renkli ve pozitif bir dünya sunmakta. Acaba masum, bebeksi, neşeli ve eğlenceli görünen K-pop yıldızlarının içinde bulunduğu K-pop müzik endüstrisinin arka planında neler bulunmakta?

Kore Dalgası’nın gelişmesinde ve tüm dünyaya yayılımında K-pop yıldızları ve şöhret yaratım endüstrisinin oldukça büyük bir payının olduğu bilinmektedir (Binark, 2019). Güney Kore yaratıcı içerik endüstrisi her ne kadar ülkeye milyarlarca dolar katkı sunsa da değişmeyen bir gerçek mütemadiyen su yüzüne çıkmakta: Endüstrideki şöhret yaratım süreci ve idol sistemindeki sorunlar. K-pop’un, hiper kapitalizmin günümüzdeki en renkli, canlı ve eğlenceli tarafının olduğunu bilmekteyiz. Ancak durum hiç de eğlenceli pop grupları ve eğlenen hayranlardan oluşmuyor. Kore yıldız üretim sürecinin müthiş sistematize olmuş tarafı “insan” olmaya ilişkin temel unsurları es geçmekte. Bunu Kore ile ilgili intihar istatistiklerden ve bu istatistikler içerisinde K-idollerin medyada sıkça yer bulan intihar haberlerinden görmekteyiz. Son olarak bu durum K-Pop yıldızı Moonbin’in ölümünde bir kez daha anlaşıldı. 19 Nisan 2023 tarihinde ünlü K-Pop grubu Astro’nun 25 yaşındaki solisti Moonbin’in evinde ölü bulunması ve intihar etmiş olmasının konuşulması yaklaşık 2 yıl içerisinde 6. K-pop grubu üyesinin intihar etmesiyle ilişkilendirildiğinde Türkiye’de tekrar sosyal medyada K-Pop’un yasaklanmasıyla ilgili haberlerin artmasına ve idol sisteminin tartışılmasına yol açtı (K-pop gruplarının intihar etmesini de söylem mekanizmasının içerisine alarak Türkiye’de K-Pop’un yasaklanmasını temele alan -ve halen devam eden- #kpopyasaklansın etiketi ile Twitter’da dolaşıma sokulan söylemin analizi ile ilgili bir çalışma için bkz. Keskin ve Binark, 2021)

Moonbin’in intiharından önce Kore yıldız üretim sürecindeki intihar olayları ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak gerekmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar intihar düşüncesi ile zorbalık (özellikle siber zorbalık) mağduriyeti arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir (Hinduja ve Patchin, 2010). Özellikle K-pop yıldızlarına rekabetin en üst safhada olduğu K-pop endüstrisi endüstri tarafından yüklenen mükemmel ve biricik olma gibi baskıların, idollerin sosyal hayatında sıfır hata ile yaşamalarını mecbur kıldığı bilinmektedir. Yıldız intiharlarına yalnızca bireysel açıdan da yaklaşılmamalıdır. Kore toplumundaki hegemonik ve sosyal panoptik yapının da bu bağlamda sorgulanması gerekmektedir. Nitekim Kore’de idollerinin sosyal medya platformlarında maruz kaldığı siber zorbalık, nefret söylemleri, depresyon ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği  gibi konularla yıldız intiharı olaylarının gerçekleşmesi arasında ilişki kuran kimi çalışmalar mevcuttur (bkz. Park ve Kim, 2021; Zysik, 2021; Saeji. C.T. vd., 2018 ).

Şimdi tekrar Moonbin’in intihar  olayına gelelim. Moonbin’in intihar olayından sonra daha önceki idol intiharlarına benzer şekilde Twitter’da Astro ve Moonbin hayranları tarafından #Moonbin ve #MoonBinWeLoveYou etiketleri açıldı ve oldukça geniş yankı buldu. Hatta #MoonBinWeLoveYou etiketi Twittter Türkiye’de TT oldu. Twitter Türkiye’de hayranlar Moonbin’in intiharından sonra ünlü yıldıza iyi dileklerini ve üzüntülerini içeren mesajlar paylaştılar. Tayland’ta ve Endonezya’da Moonbin hayranları sokaklara, açık alanlara ve  Kore Büyükelçiliği önüne çiçekler bıraktılar, Moonbin’i andılar (Hayranların Kore Büyükelçiliği önüne çiçek buketlerini bırakmaları K-Pop gruplarının Kore kültürel diplomasisindeki önemine de işaret etmektedir). Tüm bunlar aslında bir taraftan K-pop hayranlığında hayran-ünlü etkileşimini ve ünlülerin hayranların günlük yaşamlarında yalnızca basit birer müzik grubu/fenomen olmadığını göstermekte. Diğer taraftan K-Pop şöhret yaratım endüstrisinde ünlülerin idealize edilmiş mükemmelliklerinin onların birer insan olduğunu ne kadar görmezden geldiği noktasındaki tecimselliğini ve yine bu konuyla ilişkili olmak üzere K-pop endüstrisindeki hayran katılımı ve etkileşimini esas alan hayran yönetim sisteminin ünlülerin ilk sahneye çıkışından ölümüne kadar ne kadar etkili olduğu hakkında da bize oldukça açık bilgiler sunmakta.

KAYNAKÇA

Binark, M. (2019). Kültürel Diplomasi ve Kore Dalgası: Hallyu. Siyasal Kitabevi: Ankara.

Hinduja, S.& Patchin, J. W. (2010). “Bullying, cyberbullying, and suicide”. Archives of suicide research, v. 14(3): 206-221. https://doi.org/10.1080/13811118.2010.494133

Keskin, A. & Binark, M. (2021). Türkiye’de K-Pop Karşıtı Söylem ve K-Pop Hayranlarının Taktiksel Mücadelesi . Moment Dergi Erkeklikler – 1 , 144-167 . DOI: 10.17572/mj2021.1.144167 https://dergipark.org.tr/tr/pub/moment/issue/72740/1181738

Park, S.& Kim, J. (2021). “Tweeting about abusive comments and misogyny in South Korea following the suicide of Sulli, a female K-pop star: Social and semantic network analyses”. Profesional de la información, 30(5), e300505.https://doi.org/10.3145/epi.2021.sep.05

Saeji, C.T., Choi, G., Selinger, D., Shababo, G., Cheung, E.Y.N., Khalaf, A., Owens, T. Ve Tang, K. (2018). Regulating the Idol: The Life and Death of a South Korean Popular Music Star. The Asia-Pasific Journal 16/13/3:1-29.

Zysik, C. (2021). K-Pop And Suicide—Marginalization And Resistance In The Korean Pop Industry. Sample, 19:1-18.



Afet Anında İlk Kurtarılacaklar: Özel İletişim Vergisinden Deprem Vergisine!

Şubat 26, 2023

Yazar: Barış Gençyılmaz

Gündem herkesin malûmu. En azından bir süre birçok konu depremle, deprem de birçok meseleyle ilişkili olacak. Bu nedenle afetin yıkıcı etkilerini tekrarlamayı, yıkımın boyutlarını açmayı veya kayıplarımız için kalıplaşmış cümleler kurmayı es geçiyorum. Bu yazı, depremin ilk dakikalarından itibaren kritik öneme sahip olduğu tekrar anlaşılan bilgi iletişim teknolojileri ve halkın bu hizmet ve araçlara ulaşabilmesine ilişkindir.

Sosyal eşitsizliği pekiştiren bir alt kol olan dijital eşitsizliğin, insan hayatına mâl olabileceği hakikatiyle yüzleşmemiz, teorinin gri alanından yaşam ağacının yeşilliklerine tekrar bakmamızı sağladı. Yazı, haberleşme hakkının savunulması fikri etrafında basit gözlemler içermektedir.

1. Krizler ve Kurumlar

Bir kent hakkı savunucusu olan Gezi tutsağı Mücella Yapıcı, 2020’de yaşadığımız Ege(İzmir) depreminin ardından çekilen bir belgeselde “kurumlar, STK’lar, bireyler arasında dikey değil yatay bir ağın yaratılması” gereğini vurguluyordu. Yapıcı, “Demokrasi, kurumlar ve kurallar rejimidir” hatırlatmasıyla tarihe not düşerken; tek adam rejimi ise kitlesel ölüme yol açan krizler ve bürokrasi rejimi olarak tarihe geçiyor.

KRT’de yayınlanan “Ne oldu? – Deprem Gerçeği” bölümünde

Mücella Yapıcı’nın ilgili görüşleri:

1.1 Acil Durum Planı

Depremin hemen ardından haberleşme ağının sekteye uğraması bir noktada kabul edilebilir. Ancak sorunun tıpkı AFAD yönetmeliğinde yazdığı gibi ilgili resmi kurumlar ve GSM şirketleri ile birlikte ivedilikle çözülmesi gerekir. İletişim ve haberleşmeden sorumlu kurumları ve görevlerini, ilgili yönetmelikte sırasıyla inceleyebilirsiniz: Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı, GSM operatör şirketleri:

Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği: (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/02/20220224-31.pdf)

Resmi kurumların, yukarıda tanımlanan görevlerini sahada ne ölçüde yerine getirdiğini söylemek şu an güç. Ancak “altın saatler” de denilen ilk 72 saatin izaha muhtaç olduğu kesin. Bunun yanı sıra İletişim Başkanlığının bu kritik sürecin önemini defaatle dile getirenlere yönelik aldığı Twitter’ı erişime kapatma kararı akıllardan hiç çıkmayacak. Haberleşme hakkının, bizzat bu hakkı savunmakla görevli kurumlarca yok sayılmasının krizi nasıl derinleştirdiğini görmüş olduk.

1.2. GSM Operatörleri

Enkaz altında kalan bazı yurttaşların mobil telefonlar sayesinde hayata tutunabildiklerini (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/depremde-cep-telefonlari-hayat-kurtariyor-1793982) not düşmeliyiz. AFAD’ın bu amaçla kullanıma sunduğu AFAD Acil Uygulaması bulunuyor. Ayrıca Apple’ın ardından Android telefonların üst modelleri de uydu bağlantılı olacak şekilde (https://www.bbc.com/turkce/articles/cz9vv5y15m6o) tasarlanmaya başlandı.

Türkiye’nin son haftalarına dönecek olursak; 6 Şubat ve devamında, kritik süreç kabul edilen ilk 72 saat boyunca haberleşme ve iletişim sorunlarının giderilememiş olması, durumun vahametini artırdı. Mobil Telekomünikasyon Operatörleri Derneği(m-TOD) depremden ancak 48+ saat sonra yayımladığı basın bülteninde şu bilgileri paylaştı:

  • Bölgede oluşan enerji kesintileri iletişimi de etkilemektedir.
  • Dağıtım şirketlerince bölgeye elektrik verilememesi, baz istasyonları için gerekli enerjinin jeneratörlerle sağlanmasını gerektirmektedir.
  • Enerji ihtiyacının karşılanması için operatörler tarafından bölgeye acilen 3.485 adet jeneratör sevk edilmiştir.
  • İletişim ancak seyyar enerji kaynakları ve bu kaynakların çalışması için gerekli olan enerji tedariki sayesinde sürdürülebildiğinden, hizmet süreçlerinde bazı aksaklıklar yaşanabilmektedir.
  • Enerji iletimi konusundaki onarım çalışmaları hızla devam etmektedir.

Diğer yandan, ne yazık ki, depremler nedeniyle üç operatörümüzün depremden etkilenen 10 ilde yer alan 8.900 baz istasyonundan 2.451 adedi aldıkları ciddi hasar sebebiyle devre dışı kalmıştır. Baz istasyonları onarım çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir. Ayrıca, bölgeye toplam 190 adet mobil baz istasyonu sevk edilmiştir. ” (https://m-tod.org/operatorler-deprem-bolgesinde/)

11 Şubat’ta yani depremden 5 gün sonra yayımladıkları bültende ise bölgedeki baz istasyonlarının %90’ının çalışır duruma geldiğini ancak işlemlerin devam ettiğini belirttiler. Sevk edilen mobil baz istasyonu sayısını da artırmak durumunda kaldıkları görüldü.

(https://m-tod.org/deprem-bilgilendirme-11022023/)

Sorunun kamu kaynaklarının kullanımıyla doğrudan ilişkili olan kısmı, en az kötü yaşam koşullarına sahip evlerde oturmaya zorlanmamız kadar korkunç. Türkiye’deki haberleşme ağının iyileştirilmesi için vergilendirilen yurttaşların afet anında telefonlarını kullanamaması, kelimenin gerçek anlamıyla “ölümcül” bir problem. Bu soruna ilişkin en derli toplu yazılardan biri herhangi bir can kaybının yaşanmadığı 5,8’lik İstanbul depreminin ardından 2019 eylülünde yazılmış:

(https://turk-internet.com/depremde-telefonlarin-calismamasinin-esas-sorumlulari-btk-ve-ulastirma-bakanligi/)

1.3. Türk Telekom

Füsun S. Nebil’in detaylı yazısının, maalesef 4 yıl sonra yaşanan başka bir deprem sürecindeki sorunları harfiyen açıklayabiliyor olması düşündürücü.

Devletin GSM operatörü şirketlere yüklediği “kamudan vergi toplama işi” varken hiçbir firma bölgelere olması gerektiği kadar teknik altyapı yatırımı yapmıyor. Ayrıca yatırımların önündeki en büyük engel de yine devlet tekeli olan Türk Telekom. Başka bir alternatifi olmayan bu altyapı çöktüğünde insanlar tamamen çaresiz kaldı. Fiber ağların yetersizliği, afet planlamasına göre devreye girmesi gereken yedek kuvvetlerin azlığı/yokluğu ve yetkili tek şirket bulunduğu için sahadaki personel sayısının yetersizliği gibi sorunlar nedeniyle günlerce süren mağduriyetlerin boyutu katlandı. Ayrıca Elon Musk’ın Starlink uydu teklifinin “Türksat’ın yeterli olduğu” açıklamasıyla reddedildiği(https://cutt.ly/l8aQgbO) iddia edildi.

BBC Türkçe’nin burada da isimleri geçen bazı muhataplarla yaptığı haber:                                                                                               https://www.bbc.com/turkce/articles/czvy09w0zgxo

2. Haberleşme Anayasal Haktır

Bir cep telefonu almak için en az 4 farklı vergi/zorunlu ücret ödeniyor. Matrahı, kullanmak istediğiniz telefonun özellikleri ve fiyatına göre değişen (otomobillerde olduğu gibi) Özel Tüketim Vergisi uygulanıyor. ÖTV’nin kapsamı AB ile uyum sürecinde belirlenmiş; Lüks, sağlığa ve çevreye zararlı ürünlerin son kullanıcı tarafından satın alınmasında alıcıya yükleniyor.

Lüks tüketim malları kedi kumundan gazlı içeceğe kadar genişletilmişken kimse akıllı telefonun lüks sayılmasına şaşırmayabilir. Ancak mobil iletişim cihazlarının son depremde ne işe yaradığını hatırlayalım. SMS, multimedya gönderileri, internet bağlantısı, Bluetooth teknolojisi sayesinde konum ve durum bildirerek yaşama tutunan insanlar oldu. Bilgi iletişim teknolojileri, teknik kapasiteyi artırmasıyla arama-kurtarma ekiplerinin zaten eli ayağı durumunda. Bölgede bizzat bulunmasa dahi haberleşme, yönlendirme, ihtiyaç belirleme gibi koordinasyonları sağlayan gönüllülerin(https://deprem.io) önünü açan yine bu teknolojiler oldu. “Asrın ihmâli”nde  bir nevî “medium is a message” hadisesi yaşandı ve medium ortadan kalktığında mesajın, mesajın içeriğinin ve hatta canlı kanlı gönderenin de yok olabileceği tecrübe edildi.

Sözün özü, teknoloji ve hizmetlere bakışımız da demokratikleşmeli. Zira ülkemizde bir akıllı telefona sahip olmayı hâlâ “lüks” kabul edenlerin bulunduğu unutmayalım. Aslında neye “lüks” dediğimizin mevcut iktisadî koşullarımızın yansıması olduğunu da.

2.1. Telefonunu Çıkart!” Diyen Yurttaş

Makarayı birazcık geri sarıp depremden önce ülke gündemi nasıldı ve ne ile şekilleniyordu, hatırlamaya çalışalım. Eğer bu afetler dizisi yaşanmasaydı Türkiye’nin gündemini büyük ölçüde “seçim” tartışmaları işgal edecekti. Adaylar, vaatler, kampanyalar, kamplaşmalar vs. ile günler geçecek ve “sıradan” yurttaş da yeni medya ortamlarının sunduğu filtreli akıştan bu konulardaki enformasyonları alacak ve kendisi de etkileşime girip çeşitli datalar üreterek bu döngüye katılacaktı. Özellikle son dönemde “halkın nabzını tutma” işini geleneksel medyadan devralmış gibi görünen sokak röportajları; TikTok, Instagram Reels, Twitter, YouTube gibi ortamlarda en sık rastlanılan içerikler olmaya devam edecekti. Ve biz olası bir varsıllık-yoksulluk tartışmasında “Telefonunu çıkart!” diyen bir yaşlı erkek ile bu çağda akıllı telefon sahibi olmanın normal bir şey olduğunu açıklamaya çalışan gencin karikatürüne denk gelecektik.

Şimdi “Telefonunu çıkart!” meselesini biraz deşmek gerek. Özellikle “eski Türkiye’yi” deneyimlediğini her fırsatta dile getiren jenerasyon için bir akıllı telefona sahip olmak “yüksek statü” işareti. Oysa bir yüksek statünün tabanda bu denli yaygın olmaması beklenir. İroninin ötesinde, haberleşmenin anayasal bir hak; haberleşme araçlarına sahip olmanın da aynı şekilde temel yurttaşlık hakkı olduğu gerçeğini sürekli dile getirmeliyiz. Bilgi iletişim teknolojilerinin her satış işleminde, kullanım için gereken her abonelik taahhütünde, her ay kesilen faturada yurttaşlara ciddi bir maliyet yüklenir. Hele hele bu maliyetin maddi anlamının ötesinde kamu adına vergi ve zorunlu ödemeler kapsamında toplanıyor olması, kamusal çıkarların takibini şart kılar. Çünkü bu maliyetin takibinin yapılmaması, ne yazık ki son depremde de gördüğümüz gibi binlerce insanımızın hayatına karşılık gelebilir.

2.2. “Telefondan Çıkarı” Olan Devlet

Eylül 2022 verilerine göre vergi hariç fiyatı 10.000 TL olan bir akıllı telefon için; %1 Kültür Bakanlığı Payı (100 TL), %12 TRT Bandrol Ücreti (1.212 TL), %50 ÖTV (5.656 TL), %18 KDV (3.054 TL) ödemesi yapmak gerekiyor. Böylelikle telefonun fiyatı 20.022 TL’ye yükseliyor. Bir akıllı telefon edinmek istediğimizde kamu adına ödememiz gereken bedellerin bolluğu herkesin dikkatini çekecektir. Bold yazılan ifadelerden anlaşılacağı üzere en az 4 farklı kalemde zorunlu ödeme söz konusu.

Yukarıda sayılanlar akıllı telefon cihazının donanımına ve yazılımına karşılık ödenen zorunlu tutarlar. İşin bir de operatör kısmı var ki kamunun “Deprem vergileri nerede?” diyerek hatırlattığı sorunun esasını oluşturuyor.

Mobil servis hizmeti aldığım TTNET’in geçen ayki faturamın arka yüzünde yer alan bilgi şöyle:

Devlete Ödenen Vergiler: Kanun gereği KDV, Özel İletişim Vergisi ile Telsiz Kullanım ve Ruhsat Ücretleri olarak devlete aktarılan tutarlardan oluşmaktadır.

Bilinçli tüketiciler ve yurttaşlar isek işgal ettiğimiz frekans aralığına dahi tarafımızca ücret ödendiğini bilmemiz gerek. Türkiye’de 90 milyon civarında mobil abonelik bulunmakta. Bu kitlesellikle beraber vergileri yeniden düşünelim. BTK tarafından yayınlanan Telekomünikasyon Hizmetleri Ücret Tarifesinde yer alan “Telsiz Kullanım Ücreti” 2023 yılı itibariyle mevcut GSM kullanıcıları için yıllık 113,14 TL iken yeni abone olacaklar için 260 TL’ye çıkartıldı. Yukarıda belirtilen ücretlere ek olarak cihaz veya kampanya satın almış tüketicilere bir kereye mahsus damga vergisi (oranı: %0,948) de uygulanmakta.

Son bölümde depremzede insanlarımız için anlamı çok büyük olan bir vergiye ayrı bir parantez açalım. Halkın “deprem vergisi” dediği, iktidarın “O isimle toplanan özel bir vergi yok” şeklinde savurmaya çalıştığı Özel İletişim Vergisi.

2.3. Deprem Vergisi

İlk kez 1999 depreminin ardından farklı ek vergilerle birlikte toplanmaya başlanan ancak diğer kardeşleri daha sonra kaldırılırken kendisinin toplanmasına devam edilen vergi: ÖİV. Kamuoyunda “deprem vergisi” olarak bilinen bu verginin, eleştirilerin odağındaki haberleşme hakkı ile ilgili olması ayrıca manidar.

Özel İletişim Vergisini hesaplama ve toplama yükümlülüğü GSM operatörü ve internet servis sağlayıcı şirketlere yıkılmış durumda. Hâl böyle olunca devlet, toplanması neredeyse maliyetsiz olan bu vergiyi kalıcılaştırmış. Ancak GSM şirketleri devlet kadar memnun değil. Vergi tahsilat işini de üstlendiklerini belirterek gerekli altyapı çalışmaları için sarf edecekleri enerjiyi buraya harcadıklarını ileri sürüyorlar.

Devlet, 99 depremi ile birlikte başlattığı bu vergiyi toplamaya devam ediyor ancak bunu deprem ve afet risklerine uygun şekilde harcama zorunluluğu olduğuna inanmıyor. GSM şirketleri de bölgelerde Türk Telekom tekeli bulunması, vergi tahsildarlığı yapmaları gibi nedenlerle haberleşme ağlarını geliştirmeye imkân bulamadıklarını öne sürüyor. Yani yurttaş, hem şirketlere hem devlete ücret ödeyip hem de en çok ihtiyaç duyduğu anda uydu ve internet bağlantısından mahrum kalıyor. Bunun kabul edilemez olduğunu söylemek bile zulümdür, bu kabul edilemez.

Son Olarak

Aşağıdaki haritalardaki bilgiler 3 farklı operatörün mobil internet hızı kapsayıcılığına ait. Daha detaylı verilerle çalışmak doğru olacaktır ancak buradan dahi görünen bir şey var. Sesini duyurması en zor olan kırsal bölgelerdeki mobil ağ kalitesi ve kapsayıcılığı merkezlere göre çok daha düşük.

Gönlü geniş halkımızın bandı geniş değil maalesef…

Turk Telekom

Turkcell

Vodafone

Metin içinde verilmeyen bazı kaynaklar:

Cep Telefonunda Güncel Vergi Yükü: https://vergiyedair.com/2022/09/14/cep-telefonunda-guncel-vergi-yuku/

1999’dan Günümüze Özel İletişim Vergisi: https://vergiyedair.com/2022/08/18/1999dan-gunumuze-ozel-iletisim-vergisi/

Bir GSM operatör şirketinin “Vergiler” bilgilendirme sayfası: https://www.vodafone.com.tr/tarifeler/Vergiler#:~:text=Özel%20iİetişim%20Vergisi%20oranı%2C%20her,%10%27u%20alınarak%20oluşturulmaktadır.

İlk tesis mobil hatta “özel” özel iletişim vergisi için: https://www.turmob.org.tr/mevzuat/Pdf/20187


KİTLESEL TRAVMA SIRASINDA VE SONRASINDA SOSYAL MEDYA KULLANIMI

Şubat 17, 2023

Uzm. Psk. Beren Kandemir/ Hacettepe Üniversitesi SBE İletişim Bilimleri Doktora Programı

6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi ve Elbistan ilçesi merkezli olarak meydana gelen 7,8 ve 7,6 şiddetindeki iki büyük deprem Güneydoğu Anadolu’daki 10 ilimizi ve yaklaşık 15 milyon nüfusu etkiledi. Bölgeden, anlık haber almak isteyen birçok internet kullanıcısı ise başta Twitter olmak üzere çeşitli sosyal medya platformlarına yöneldi. Depremin ilk saatlerinden itibaren, yardım ve destek çağrılarının da yayımlanmaya başladığı sosyal medya platformlarının bu süreçte, bilgi akışının sağlanması ve dayanışma organizasyonlarının örgütlenmesi için birincil kaynak olarak öne çıktığını söylemek mümkün.

Bunun yanında, afetten etkilenen kişilerin kişilik hakları ve etik açısından paylaşılan görseller ve yanlış yönlendirmelere yol açabilecek, yanlış veya güncel olmayan içerikli teyitsiz paylaşımların dolaşımda olması da tartışılan konular arasında yer aldı.

Sosyal medyanın, hashtag’ler, videolar, anlık mikroblog paylaşımları gibi olanaklarla, haberin hızla ve geniş bir kullanıcı kitlesine yayılmasını ve kitlesel travmalardan etkilenenlerin seslerinin duyulmasını sağlayacak güçlü bir araç olduğu yadsınamaz bir gerçek. Ancak tam da bu yaygın ve güçlü etkisinden dolayı, zarar verici olabilecek içeriklerin de aynı hızla geniş kitlelere yayılarak, istenmedik sonuçlara neden olabileceği riskinin de göz ardı edilmemesinde fayda var. Bu bağlamda sosyal medyanın kitlesel travmalara verdiğimiz tepkilerin şekillenmesinde oynadığı role ilişkin farkındalığımızın artması; bu etkin rolün, söz konusu platformların iyileşme ve dayanışmayı teşvik edecek biçimde kullanılmasındaki sorumluluğumuzu da daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Sosyal medya kitlesel travmatik olaylar sırasında ve sonrasında bilgi akışını ve paylaşımı için alan oluşturmak, kişilerin birbirleri ile bağlantı kurmasını sağlamak ve destek organizasyonları için güçlü bir araç haline gelmiştir. Sosyal medyanın kitlesel travmadaki rolüne geçmeden önce, kitlesel travmanın tanımını ve kapsamını yeniden gözden geçirmekte fayda var.

Kitlesel travma; deprem, sel gibi doğal afetler, terör saldırıları, savaş, toplu silahlı saldırılar gibi çok sayıda insanı etkileyen travmatik bir olay veya olaylar dizisi anlamına gelir. Kitlesel travmanın bireyler ve toplum üzerinde psikolojik, sosyal ve fiziksel açıdan önemli ve uzun süreli etkileri olabilir.

Kitlesel travma sırasında ve sonrasında insanlar inkar, öfke, kaygı, depresyon gibi bazı psikolojik travma asonrası stres bozukluğu tepkilerinin yanında, baş ağrısı, mide bulantısı ve uyku bozuklukları gibi fiziksel semptomlar yaşayabilirler. Bunun yanında kitlesel travmanın; sosyal ve ekonomik aksaklıklar, sosyal ağların ve destek sistemlerin çökmesi, işlevsiz kalması, insanların yaşam alanlarından ve dahil oldukları topluluklardan ayrılmak zorunda kalmaları gibi toplumsal ölçekte etkileri de olabilir.

Kitlesel travmalarda birincil etkili müdahale; durumdan etkilenen kişilerin fiziksel ve psikolojik olarak iyi oluşlarını sağlamaya yönelik tedavi, bakım ve destek hizmetleri, barınma, gıda ve diğer temel ihtiyaçlarının karşılanması için acil destek ve kaynak sağlanmasını içerir. Uzun vadede etkili müdahale ise planlı uygulanan psikososyal destek hizmetleri, mevcut durumu toplum lehine iyileştirme odaklı sosyal politikaların geliştirilmesi, sosyal ağları ve destek sistemlerini yeniden inşa etme ve güçlendirme çalışmaları gibi daha geniş ölçekte ve zamana yayılan girişimler olarak düşünülebilir.

Kitlesel travmalar sırasında ve sonrasında sosyal medya kullanımının hem olumlu hem de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bir kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyanın işlevlerinden en öne çıkanları şu şekilde sıralayabiliriz:

Kitlesel Travma Sırasında:

  • Farkındalık Yaratmak: Sosyal medya, durumla ilgili farkındalığın artırılmasına ve insanların olup bitenler hakkında bilgi almasına, yani bilgi akışının sağlanmasına yardımcı olabilir. İnsanlar diğerler sosyal medya kullanıcılarını bilgilendirmek ve bilgi akışını güncel tutmak için haberler, fotoğraflar ve videolar paylaşabilir.
  • Yardım Arayışı: Sosyal medya, krizler sırasında yardım ve destek aramanın hızlı ve etkili yollarından biridir. 6 Şubat’ta yaşanan deprem sırasında başta Twitter olmak üzere, çeşitli sosyal medya platformları aracılığıyla paylaşılan destek ve yardım çağrıları; gönüllü yazılımcılar ve programcılar tarafından enkaz altında kalan kişilerin bulunması, yardım ve destek çağrılarının doğru yönlendirilmesi için haritalama ve derleme çalışmalarında kullanılmış, çağrıların doğru ve etkili yönlendirmesinde önemli bir rol oynamıştır.*
  • Bilgi Paylaşımı: Sosyal medya, krizler esnasında birbirlerinden haber alma ihtiyacı içerisinde olan kişiler arasındaki iletişimi ve güncel duruma ilişkin enformasyon paylaşımını kolaylaştırabilir. Konum paylaşımı, güvende olma durumuyla ilgili güncellemelerin paylaşımına olanak vermesinin yanında; tahliye yolları, acil durum hizmetleri, temel ihtiyaçların sağlanmasına yönelik destek alınabilecek kaynaklar gibi konularda bilgi paylaşımı için de hızlı bir aracıdır.

Kitlesel Travma Sonrasında:

  • Dayanışma ve Destek: Sosyal medya, insanların benzer deneyimlerden geçmiş diğer kişilerle bağlantı kurmaları için de alan açmaktadır. Bu durum, özellikle travma sonrasında kendini izole ve yalnız hissedenler için oldukça faydalı olabilir. Benzer yaşantıları deneyimleyen bireylerle iletişim kurmak veya benzer deneyimlerin varlığından haberdar olmak; kişilerin bu yalıtılmışlık duygusu ile baş etme süreçlerinde yardımcı olabilir.
  • Hikaye Paylaşımı: Sosyal medya aracılığı ile travmayla ilgili kişisel hikayeleri ve deneyimleri paylaşmak; insanların kendi duygularını işlemesine yardımcı olabilir. Bireyin kendi travma deneyimini, kendi sesiyle aktarmasına da olanak sağlayan sosyal medya, bu yönüyle iyileşme sürecine destek verebilir.
  • Hak Odaklı Savunuculuk: Sosyal medya, hak odaklı savunuculuk ve aktivizm için güçlü bir araçtır. Kitlesel travma sonrasında kişiler; mesajların daha geniş kitlelere, daha hızlı ve etkin bir biçimde ulaşılmasını sağlamasından dolayı, sosyal medyayı farkındalık yaratarak değişimi tetiklemek için kullanabilir.

Ancak, kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medya kullanımının potansiyel bazı olumsuz yanlarının da olduğunu unutmamak önemlidir. Bunlardan bazıları:

  • Misenformasyon:  Günümüzde kitlesel bir travma yaşantısı sırasında ve sonrasında insanların bilgi almak ve deneyimlerini paylaşmak için sosyal medyaya yönelmeleri beklendik bir durumdur. Ancak, sosyal medyadaki enformasyon yoğunluğundan dolayı, böyle zamanlarda neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmek zaman zaman oldukça zorlayıcı olabilir. İnsanların enformasyonu teyit etmeden, yani doğru ve güncel olup olmadığını kontrol etmeden, yanlış ve güncel olmayan enformasyonu paylaşması; bu yanlış veya güncel olmayan enformasyonun daha geniş ölçekte yayılmasına ve sürekli olarak dolaşımda kalmasına neden olabilir. Misenformasyon; kabaca doğru olmayan bilginin kasıtlı olarak yayılması şeklinde tanımlanabilecek dezenformasyondan bu yönüyle farklıdır. Misenformasyonda kişiler, kasıt gözetmeksizin, iyi niyetle fakat teyit etmeden paylaştıkları yanlış bir enformasyonun dolaşımda kalmasına aracı olabilirler.

Kitlesel bir travma olayı sırasında ve sonrasında sosyal medyadaki yanlış enformasyonların ciddi ve istenmedik sonuçları olabilir. Panik ve kafa karışıklığına yaratarak insanların yanlış enformasyona dayalı kararlar almasına neden olabilir, bireylerin veya kuruluşların itibarına zarar verebilecek yanlış söylentilerin yayılmasına aracılık edebilir, hatta kimi durumlarda polarizasyona neden olup, şiddet ve linçe dahi yol açabilir.

Bu yüzden, gerek kişilerin gerek kurum ve kuruluşların, paylaşımlarını yayımlamadan önce doğruluğunu ve güncelliğini kontrol etmeleri oldukça önemlidir.

Uzun vadede ise, sosyal medya kullanıcılarının dolaşımda olabilecek doğru olmayan enformasyon konusunda farkındalıklarının artırılması da önemli bir noktadır. Bireylerin güvenilir enformasyon kaynaklarını nasıl belirleyecekleri ve edindikleri enformasyonun doğruluğunu, güncelliğini nasıl kontrol edecekleri konusunda bilinçlenmeleri; yanlış enformasyonun sosyal medyada yayılımını ve dolaşımını azaltmaya yardımcı olacaktır.

  • İkincil Travma: İkincil travma; kişilerin, başkalarının başına gelen travmatik olaylara tanık olmaları veya bunları duymaları, görmeleri, izlemeleri sonucunda yaşayabilecekleri duygusal ve psikolojik duruma işaret eder. İkincil travma yaşantısı sonucunda; anksiyete, depresyon, öfke, uyku güçlüğü, flashbackler, halsizlik, içe kapanma, unutkanlık, konsantre olmada güçlükler gibi kişinin iyi oluş halini olumsuz etkileyen belirtiler görülebilir. Bir kişi; aile üyesi, arkadaşı, meslektaşı gibi birebir etkileşim halinde olduğu birinin travmasına tanıklık etmesi sonucunda ikincil travma yaşayabileceği gibi, sosyal medyada travmatik içeriğe sürekli maruz kalmak da bireylerin ikincil travma yaşamasına neden olabilir.

Sosyal medyanın yaygın kullanımı, insanların ikincil travma semptomlarını tetikleyebilecek şiddet içeren veya grafik görüntüler, videolar veya hikayeler gibi travmatik olaylara ve bunların sonuçlarına maruz kalma olasılıklarını önemli ölçüde artırmaktadır. Sosyal medyada travmatik içeriğe maruz kalmanın; maruz kalma düzeyleri, başa çıkma stratejileri ve algılanan sosyal destek gibi faktörlere bağlı olarak farklı bireyler üzerinde farklı etkileri olmakla birlikte, dolaşımda olan söz konusu travmatik içeriklere sürekli maruz kalmak bireylerin çaresiz ve endişeli hissetmelerine neden olabilir, stres düzeylerini artırabilir. Bunun yanında anonim enformasyon, doğruluğu teyit etmeyi zorlaştırabilir. Bu durum da daha fazla kafa karışıklığına ve strese yol açabilir.

Sosyal medyadan kaynaklanan ikincil travma riskini azaltmak için, öz bakıma dikkat etmek ve sınırlar belirlemek önemlidir. Bu önlemler, sosyal medya kullanımını sınırlamayı, tetikleyici içerik yayımlayan kaynakları takip etmeyi bırakmayı veya sessize almayı, güvenilir enformasyon kaynakları aramak ve çevrimiçi destekleyici topluluklarla etkileşim kurmayı içerebilir. Bunun yanında kişinin öz bakımına ve uyku düzenine dikkat etmesi, gündelik rutinini devam ettirmeye çalışması, destek alabileceği kişilerle zaman geçirmesi ve onlarla duygularını, düşüncelerini paylaşabilmesi de ikincil travma deneyimini önlemeye ve baş etmeye yardımcı olacaktır. İkincil travma belirtilerinin devam etmesi veya yoğunlaşması durumunda profesyonel yardım alınması faydalı olacaktır.

  • Kötüye Kullanım: Kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyada kötüye kullanım birçok farklı şekilde görülebilir. Bu istismar biçimleri arasında; olayla ilgili yanlış bilgi veya söylentilerin yayılması (dezenformasyon), ilgili kişilerin rızası olmadan grafik veya rahatsız edici görüntü veya videoların paylaşılması veya travmanın belirli bir gündemi veya bakış açısını desteklemek için bir araç olarak kullanılması gibi durumlar bulunur. Kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyada kötüye kullanımın bir örneği olan sahte haberlerin veya komplo teorilerinin yayılması, halihazırda travmatize olmuş kişilerde daha fazla endişeye yol açabilir, ayrıca olay sonrası destek sağlamaya çalışan ilk müdahale ekiplerinin ve acil hizmetlerin çabalarını engelleyebilir, yavaşlatabilir.

Bir başka örnek de, ilgili kişilerin rızası olmadan grafik veya rahatsız edici görüntülerin ya da videoların paylaşılmasıdır. Bu durum, travmadan etkilenen kişilerin kendileri, aile üyeleri, arkadaşları, yakınlarının yanı sıra içeriğe maruz kalan kişiler için tetikleyici olabilir. Çevrimiçi ortamda dolaşıma giren görsellerin olaydan uzun süre geçtikten sonra dahi mağdur olan kişilerin karşılarına çıkabilecek olması riski de ilerleyen dönemlerde travmaların tetiklenmesine yol açabilir.

Kitlesel travma sırasında sosyal medyada kötüye kullanım biçimlerinden biri de, bazı bireyler ve gruplar kitlesel travmayı kendi gündemlerini veya bakış açılarını desteklemek için bir araç olarak kullanmaya çalışmalarıdır. Bunlar arasında bazı siyasi, dini vb. gruplar gibi oluşumların yanı sıra olayın yarattığı ilgiden faydalanmak isteyen bireyler de yer alabilir.

Kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyada kötüye kullanımla mücadele etmek için, bireylerin paylaştıkları içerikler konusunda dikkatli olmaları ve bilgileri paylaşmadan önce mutlaka doğruluğunu ve güncelliğini teyit etmeleri önemlidir. Travmadan etkilenen kişilerin mahremiyetine ve kişisel haklarına saygı duyulması, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilecek eylemlerin kısa ve uzun vadede başkalarını nasıl etkileyebileceğinin göz önünde bulundurulması da dikkat edilmesi gereken noktalardır.

Toparlamak gerekirse; genel olarak, sosyal medya kitlesel travma sırasında ve sonrasında iletişim, destek ve dayanışmanın örgütlenmesi ve haberleşme açısından kıymetli ve işlevsel, hızlı bir kaynaktır. Bununla birlikte, potansiyel olumsuz etkilerinin de farkında olarak, özellikle kriz dönemlerinde sosyal medyanın sorumlu bir şekilde kullanılması önemlidir.

*Kaynak: Alternatif Bilişim Derneği (2023). Bant Daraltma Yeni Sansür Uygulamasıdır! Alternatif Bilişim Derneği’nden Basın Açıklaması. Son Erişim Tarihi: 16.02.2023 Erişim Adresi: https://yenimedya.wordpress.com/2023/02/09/bantdaraltma-yeni-sansur-uygulamasidir-alternatif-bilisim-derneginden-basin-aciklamasi/