İnternet filtresi: güvenlik mi, sansür mü?….

Aralık 30, 2011

Kısa bir süre önce yürürlüğe giren internet filtreleri, daha güvenli bir internet ortamı mı sağlıyor, yoksa internete üstü kapalı bir sansür mü getiriyor?

SES Türkiye için İstanbul’dan Özgür Öğret’in haberi — 29/12/11

Geçtiğimiz ay yürürlüğe giren ve kamuoyuna duyurulduğu ilk günden bu yana büyük tartışmalara yol açan internet filtreleme sistemi ya da diğer adıyla Güvenli İnternet; sansür, mahremiyet ve kişisel özgürlükler üzerinden tartışılmaya devam ediyor. Hükümet, internet filtreleme sistemine karşı düzenlenen protestolar ve açılan davalar nedeniyle, bu konudaki politikasını gözden geçirmek durumunda kaldı. [Reuters] Hükümet, internet filtreleme sistemine karşı düzenlenen protestolar ve açılan davalar nedeniyle, bu konudaki politikasını gözden geçirmek durumunda kaldı. [Reuters] İlgili Makaleler İnternet kullanıcıları, medya ile ilgili yeni yasal düzenlemeleri ve internet sansürünü protesto ediyor Hükümet, vicdani ret yasasını rafa kaldırdı Azınlık vakıfları, mülkleri için tazminat alacaklar Yeni sisteme göre, aile paketini tercih eden internet kullanıcıları, hazırlanan “kara liste”deki web sitelerine erişemeyecek. Çocuk paketini seçenler ise, sadece Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından belirlenen “beyaz liste”deki web sitelerine girebilecek. Filtre sistemini eleştirenler, devletin ve özellikle de herhangi bir yasal yetkisi bulunmayan BTK’nın, internet denetimi yoluyla kendi değer ve ahlak yargılarını topluma dayatmaya çalıştığını öne sürüyor. Örneğin Bilgi Üniversitesi’nde iletişim alanında ders veren Özgür Uçkan, isteğe bağlı olarak, başvuruyla sunulan bu paketlerin, aslında kullanıcılara yönelik bir kandırmaca olduğunu belirtiyor. Uçkan, kamuoyunda gördüğü olumsuz tepkilerin ardından vazgeçilen standart paket seçeneğini anımsatarak, uygulamada değişen tek şeyin ise paketin adı olduğunu söylüyor. “Bu paketlerden birini seçmeyen kullanıcılar da adı konulmamış bir üçüncü pakete dahil oluyorlar… Teknik olarak böyle bir paket olmak zorunda. BTK, internet servis sağlayıcılara merkezi filtre uygulamasını dayatırken, onları kendi denetiminde bir sistem kurmaya da zorladı,” diyen Uçkan, böylelikle tüm internet ağlarını denetleyebilen bir sistem oluşturulduğunu kaydediyor. Türkiye’de halihazırda sansür uygulanan web sitesi sayısının 40 bini aştığına dikkat çeken Uçkan’a göre, BTK’nın getirdiği bu uygulamalar, hem kişisel mahremiyeti, hem de ifade özgürlüğünü tehdit edici bir nitelik taşıyor. Öte yandan söz konusu internet denetim mekanizmalarını belirlerken, kamuoyunun bilgi ve katkısına asgari düzeyde başvuran BTK, keyfi hareket etmekle suçlanmıştı. “BTK, bu içeriği kapalı kapılar ardında hazırladığı için, 5651 sayılı internet sansür kanununa ek olarak, her türlü içeriği keyfi bir biçimde sansürleyebileceği bir alan elde etti,” diye özetliyor bu eleştirilerin ana fikrini Uçkan. Uçkan’ın da üyesi olduğu Alternatif Bilişim Derneği, BTK’nın filtre uygulamasına karşı Danıştay’da dava açtı. Medya Derneği Genel Sekreteri Deniz Ergürel ise, yeni internet filtrelerinin sansür niteliği taşımadığını, zira nihayetinde kullanıcıların önünde bir seçme şansı olduğunu öne sürüyor. Ergürel’e göre, “İsterseniz aile veya çocuk paketini seçip belirli kategorideki web sitelerine erişimi kısıtlarsınız, istemezseniz kısıtlamazsınız; bu kadar basit!” Herhangi bir paket tercihi belirtmeyen kullanıcıların, uygulama yürürlüğe girmeden önce nasıl internete erişiyorlarsa, aynı şekilde devam ettiklerinin altını çizen Ergürel, “Eğer zorunlu bir uygulama olsaydı o zaman sansür uygulaması diyebilirdik,” diyor. Bununla birlikte, Ergürel, 5651 sayılı yasanın, müstehcenlik, intihara yönlendirme, uyuşturucu kullanımını kolaylaştırma, bölücülük ve benzeri “katalog suçları” ile Atatürk aleyhine işlenen suçlar nedeniyle web sitelerinin yasaklanmasına olanak tanıdığını ve Türkiye’de hâlen pek çok web sitesinin bu yasa uyarınca kapatılmış durumda olduğunu da doğruluyor. “Filtre uygulaması da sonuç olarak bu yasaya uygun olarak çıkabilmiş bir uygulama. Bu nedenle Türkiye’de ‘standart’ olarak adlandırılan internet erişimi belirli kurallara tâbi ve bazı kontrollerden geçiyor.” Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’na göre ise, internet filtresini ‘güvenli’ diye nitelendirmek “boş bir iddia” olmaktan öteye gitmiyor. Uygulamanın amacının çocukları korumaktan ziyade, tek tip vatandaş yaratmak olduğunu düşünen İnceoğlu, ahlaklı ve erdemli çocuklar yetiştirmenin yolunun, internet yasaklarından değil, eğitimden geçtiğini ifade ediyor. “Bir iletişim hakkı olan internet erişiminin, BM tarafından 2011’de temel bir insan hakkı olarak tanındığını biliyoruz. Bu durumda internet sansürünün insan hakkı ihlali olduğunu söylemek mümkündür,” diye de ekliyor. Web sitelerine yönelik engellemeler kadar, mahremiyet ile ilgili sorunlar ve BTK’nın hangi bilgilere ne ölçüde erişebildiği konusu da kaygı uyandırıyor. Avukat Esra Parlak, konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “Paket kullanmayanlar da, proxy sitelerine erişim sağlayanlar da, mahkeme kararı ile erişim engellenmiş sitelere girebilenler de kayıt altında.” Parlak’a göre, BTK’nın herkesi tek tek takip etmesi pratik açıdan mümkün olmamakla birlikte, bir devlet kurumunun, yetkisi olmadığı halde insanları kayıt altında tutmasının mazereti olamaz.

Kaynak:http://turkey.setimes.com/tr/articles/ses/articles/features/departments/national/2011/12/29/feature-01#

Erişim 29.12.2011


The movements against state-controlled Internet in Turkey

Aralık 30, 2011

28. Chaos Communication Congrss’te gerçekleştirilen sunumla ilgili bilgilere http://events.ccc.de/congress/2011/Fahrplan/events/4753.en.html adresinden ulaşabilirsiniz.


BTK’dan umutsuz PR hamleleri: AB, internet sansüründe “Türkiye Modeli”ne geçer mi?

Aralık 25, 2011

BTK, filtre uygulamasında istediği kamuoyu desteğini alabilmiş değil, internet kullanıcıları içinde filtre seçenlerin oranı hala çok düşük, kendilerinin de itiraf ettiği gibi sansür kaygısı bunda güçlü bir rol oynuyor, bu yüzden de uygulamaya demokratik bir kılıf geçirerek meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Buna, umutsuz PR operasyonları ve açık dezenformasyon da dahil!

 

Dr. Özgür Uçkan

İstanbul Bilgi Üniversitesi

Alternatif Bilişim Derneği

 

BThaber’in 850. Sayısında (19 – 25 Aralık 2011), Yusuf Çağlayan imzasıyla bir haber yayınlandı: “AB, güvenli internette Türkiye modeline geçiyor” (http://www.bthaber.com.tr/?p=17821&cpage=1#comment-53533). “Güvenli internet” uygulamasının bu kadar yoğun tartışıldığı, sansür olarak görüldüğü için tepki çektiği bir ortamda, böyle bir başlığın ne anlama geldiğini kestirmek zor değil: Fazlasıyla cüretkar bir PR operasyonu… Demek ki durum oldukça umutsuz.

Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun (BTK) 22 Şubat’da kendi kendini yetkilendirerek hukuksuz bir biçimde aldığı devlet eliyle merkezi filtre uygulama kararı, bilindiği gibi, on binlerin sokaklara döküldüğü yoğun protestolar, kamuoyu baskısı ve uluslararası kınamalar sonucunda geri çekilmişti. BTK, filtre seçeneklerini ikiye indirip seçimlik hale getirerek, ama sansürlenecek / engellenecek sitelerin listesin, kendisi oluşturmakta ve bunları merkezi bir biçimde dayatmakta ısrar ederek yeni bir karar çıkardı ve 22 Kasım’da yürürlüğe soktu (Karar ile ilgili değerlendirmeler için tıklayın: http://www.alternatifbilisim.org/wiki/BTK_4_A%C4%9Fustos_2011_G%C3%BCvenli_%C4%B0nternet_Hizmetine_%C4%B0li%C5%9Fkin_Usul_ve_esaslar_Tasla%C4%9F%C4%B1_De%C4%9Ferlendirmesi ve http://www.alternatifbilisim.org/wiki/Neden_Filtre_%C4%B0stemiyoruz). Devlet eliyle merkezi filtre uyguladığı için internet sansürü olmaktan kurtulamayan ve yanıltıcı bir biçimde “Güvenli İnternet” olarak adlandırılan bu uygulamaya karşı, bilindiği gibi Alternatif Bilişim Derneği, 4 Kasım 2011’de Danıştay’da iptal davası açtı (http://www.alternatifbilisim.org/wiki/BTK_Filtre_Uygulamas%C4%B1_Dan%C4%B1%C5%9Ftay_Davas%C4%B1_Bas%C4%B1n_Bildirisi).

Bu uygulamanın seçimlik yanılsaması yaratarak aslında seçme özgürlüğüne darbe vurduğu ve özünde bir internet sansür uygulaması olduğu görüşü, öncelikle filtre içeriklerinin devlet eliyle hazırlanması, bu içeriklerin şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşılmaması ve uygulamanın merkezi bir sistem internet hizmet sağlayıcılara dayatılarak uygulanması olgusuna dayanıyor. Bu durumu “Seçmek özgürlük müdür?” adlı ve yine BThaber’de yayınlanan yazımda şöyle özetlemiştim:

“Elbette bu uygulamanın güvenlik”le ilgisi yok, çünkü bu filtreler bizleri spam’den, kötü amaçlı yazılımdan, dolandırıcılıktan falan korumuyor, sadece bazı sitelere girmemizi engelliyor. İlgili kararda “filtre” sözcüğünün “liste” sözcüğüyle değiştirilmesi de bu durumu değiştirmiyor elbette. (…) Filtre uygulaması “seçmek özgürlüktür” sloganı ile tanıtılıyor. (…) Seçmenin özgürlük olması için seçeneklerinizin gerçek olması gerekir. Ama filtre uygulaması sonrası aslında birbirine çok benzediği için seçenek olmayan göstermelik seçenekleriniz var. Ya çocuk profilini seçip sadece BTK’nın hangi bilgi birikimiyle hazırladığı ve içeriği belli olmayan bir “beyaz liste”ye erişeceksiniz; ya aile profilini seçip yine nasıl hazırlandığı belli olmayan bir “kara liste”ye erişemeyeceksiniz, bu arada ilk gün gördüğümüz gibi iç çamaşırı sitesinden mizah sitesine çok geniş bir içeriğe de erişemeyeceksiniz; ya da bu paketlerden hiç birini seçmeyip hali hazırda 60 binden fazla sitenin engellendiği ağır bir biçimde sansürlenmiş internetinizi kullanmaya devam edeceksiniz veya siz öyle zannedeceksiniz… Çünkü aslında seçmediğiniz bir “standart” profile dahil edileceksiniz. Devlet eliyle merkezi olarak filtre uyguluyorsanız, tüm internet servis sağlayıcılarına genel bir sistem dayatmak zorundasınız. Yani ilgili paketleri ve standart kullanıcıyı birbirlerinden ayırarak internet erişimini denetleyecek bir sistem. İster filtreli internet kullansın ister kullanmasın ülkedeki tüm internet kullanıcıları aynı sistemden geçerek internete erişecek. Bu sistem, tüm internet kullanımımızı takip edip denetleyebilecek bir sistem olmak zorunda. Bundan sonra filtre dışında kalan erişim engellemeler de standart liste üzerinden ve bu sistem aracılığıyla yapılacak ve bu arada engellemeyi aşmaya yarayan VPN, DNS değiştirme, proxy kullanımı gibi yasal hizmetler de engellenebilecek. Şimdi böyle bakınca ne kadar “seçme özgürlüğü”ne sahip olduğumuz görülüyor. Ben bana dayatılan seçenekleri değil bilgiye erişme özgürlüğümü seçiyorum… ” (http://www.bthaber.com.tr/?p=17558).

Şimdi böyle bir uygulamanın, AB tarafından örnek alınıp da topluca “Türkiye Modeli”ne geçtiğini iddia etmek ne kadar mantıklı, ona bir bakalım. Bu yakıştırmanın yapılmasının nedeni, ilgili haberd e de söz konusu edildiği gibi,  Avrupa Komisyonu’nun, çocukların interneti daha güvenli bir şekilde kullanmalarının sağlanması için aralarında Microsoft’tan Facebook’a ilgili şirketlerin de bulunduğu geniş katılımlı bir toplantıda bir eylem planı üzerinde çalışmaya başlamış olmaları. Plan özellikle çocukların cinsel istismarı ve çocuk pornografisi ile ilgili. Planın önceliği odağın ebeveyn kontrolü ve çocukların eğitimi / bilinçlendirilmesi üzerine kurulması. İlgili yazıda bazı benzerlikler sıralanmış: Çocuk pornografisi ihbar mekanizmaları bizim ihbarweb uygulamasına benzetilmiş. Oysa bu tür ihbar mekanizmaları epeydir var AB’de ve sadece çocuk pornografisi ile ilgili; bizdeki gibi muteber vatandaşların “hassas” olduğu herhangi bir içeriği ihbar edebileceği bir uygulama değil. Yaşa uygun filtre seçenekleri bizdeki çocuk ve aile paketlerine benzetilmiş; ama kimse Amerika’yı yeniden keşfetmediği için yaş seçenekleri zaten her eli yüzü düzgün filtre uygulamasında bulunuyor.

Planın hiç bir yerinde “devletler kamuoylarından gizli bir biçimde sansür listeleri oluştursun, sonra da bu listeleri zorla internet servis ağlayıcılara dayatsın ve merkezi sistemler kurarak bu filtreleri uygulasın” tarzında bir durum yok! Tam tersine, Türkiye’de devlet eliyle merkezi filtre uygulaması başta Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) olmak üzere bir çok AB kuruluşu tarafından mahkum edilmiş durumda (AGİT raporuna şuradan ulaşılabilir: http://www.osce.org/fom/80723).

Türkiye’deki filtre uygulamasını sansür haline getiren ve AGİT tarafından kınanan yaklaşım, filtrenin merkezi bir biçimde uygulanması ve filtre içeriğinin devlet eliyle oluşturulması. Türkiye AGİT’e üye 56 ülke içerisinde bunu yapan ilk ve tek ülke. AB üyesi ülkelerin anayasaları böyle bir yetki aşımını ifade özgürlüğüne saldırı olarak yorumladığı için de tek ülke olarak kalacak. Avrupa’nın hiç bir ülkesinde buna benzer bir uygulama yok. Hiç bir AB üyesi ülkenin ne anayasası ne de tabi oldukları ulusüstü sözleşmeler bizdeki gibi bir sansür uygulamasına izin vermez zaten. Avrupa Komisyonu’nun çalışması ise, filtrenin sektör eliyle geliştirilmesi ve ebeveyn kontrolünde uygulanması temeline dayanıyor. Yani bizde olduğu gibi BTK gibi bir kurum yetkisini hukuksuz bir biçimde aşarak keyfi sansür listeleri hazırlayıp tek bir merkezden uygulamıyor. Dahası Avrupa Komisyonu’nun çalışması, sadece çocuk istismarı ve çocuk pornografisi ile ilgili; bizde olduğu gibi devlet ideolojisi halinde tek tip ahlak, tek tip aile, tek tip çocuk anlayışı dayatılmıyor, daha politik içeriklere varana kadar ilgili ilgisiz her türlü içerik keyfi bir biçimde sansürlenmiyor.

Söz konusu haberin sonlarına doğru, Avrupa’nın sansürlü internette “Türkiye Modeli”ne geçmesini BTK’nın “temenni ettiğini” anlıyoruz! Bizdeki uygulama “AB eylem planına model oluşturabilir”miş! Oysa başlığa bakarsak, AB “Türkiye Modeli”ne geçiyor!

AB, 1996’dan beri çocuk pornografisini engellemeye çalışıyor. Fakat çocukları sözde zararlı içeriklerden korumak için BTK tipi filtre kullanımının devletler tarafından yapılması veya bunun merkezileşmesi konusunda bir konsensüs hiç bir zaman oluşmadı. Bu konuyu da içeren Avrupa Siber Suçlar Konvansiyonu’nu bizimkiler daha yeni imzaladı (Konvansiyonun bir başka özelliği olan nefret suçlarıyla, ırkçılıkla mücadele bir kenara bizde nefret suçu özendiriliyor). Yıllarca çocuk pornografisi konusunda Türkiye etkili bir uluslararası işbirliği geliştiremedi. On yıl önce imzalanmış Çocuk Hakları Sözleşmesi hala iç hukukumuza uyarlanmadı. Bu ülkede çocuk istismarı internetin dışında, gerçek hayatta, hatta devletin koruması altındaki yurtlarda sıradan olay haline geldi. Çocuk tecavüzcüleri serbest bırakılıyor. 600 binden fazla çocuğum emeği sömürülüyor. O yüzden AB’nin çocuk istismarı konusunda model olarak alacağı en son ülke olabilir Türkiye.

Filtre kullanılsın ya da teşvik edilsin denilmesi başka Türkiye modelinin düşünülmesi başka. Türkiye bu konuda AB’ye falan model olamaz. Türkiye’nin geliştirdiği filtre-sansür modeli hiç bir AB ülkesinde kabul görmez.

O zaman ne diye böyle bir yakıştırma yapılıyor ve sanki bu tür bir şey gerçekleşmiş gibi, başlıkta “AB, güvenli internette Türkiye modeline geçiyor” deniliyor? Nedeni basit. Çünkü BTK, filtre uygulamasında istediği kamuoyu desteğini alabilmiş değil, internet kullanıcıları içinde filtre seçenlerin oranı hala çok düşük, kendilerinin de itiraf ettiği gibi sansür kaygısı bunda güçlü bir rol oynuyor, bu yüzden de uygulamaya demokratik bir kılıf geçirerek meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Buna, bu örnekte görüldüğü gibi umutsuz PR operasyonları ve açık dezenformasyon da dahil!

 


Neden filtre istemiyoruz? Alternatif Bilişim yanıtlıyor…

Aralık 25, 2011

Çünkü:

  1. Merkezi filtre bilgiye erişim özgürlüğünü baltalar. Çok sesli bilgiye erişim olmazsa demokratik müzakere olmaz. İnternet kamusal alanın bir parçasıdır. Kamusal alanda dolaşıma giren bilgiye erişmek, farklı kaynaklardan aldığı bilgiyle kendi görüşünü oluşturmak ve katılımcı demokraside bir aktör olarak yer alabilmek en temel yurttaşlık hakkıdır. Engellenemez.
  2. Merkezi filtre uygulamasıyla devlet yurttaşa neyi okuyup neyi okuyamayacağını, neyi görüp neyi göremeyeceğini söyler. Otoriter, totaliter, anti-demokratik rejimlere ait, tektipleştirilmiş “makbul vatandaş” yaratmaya yol açan bu uygulamayı reddediyoruz.
  3. Çocuk ve aile filtreleri şiddet, ayrımcılık, nefret içerikli sitelere erişim konusunda aynı hassasiyeti göstermez. Yaygın medya bu türden içeriklerle dolu olduğu halde. Biz devletin yurttaş adına karar vermesini değil, yurttaşların güvenli internet kullanımı konusunda bilinçlenmesi için eğitilmesini talep ediyoruz.
  4. Türkiye’de halihazırda yaklaşık 40 bin siteye erişim yasaklı. Yani “filtreyi tercih etmeyenlerin durumunda bir değişiklik olmadı” iddiası koca bir yalandan ibaret. Yeni filtre uygulaması ile varolan yasak genişletildi. Aile ve çocuk filtrelerinde hükümet politikalarına aykırı olduğu düşünülen neredeyse tüm web sitelerine erişim yasak. Şiddet ve savaş karşıtı metinlerin ağırlıklı olarak yer aldığı, evrim teorisiyle ilgili bilimsel bilgilerin bulunduğu ya da bazı sol yayınların web siteleri yasaklanırken; yaradılış teorisini anlatan sitelere erişim serbest. Aynı biçimde, yetkili kurumlarca çocuk filtresinde kişisel sitelerin hiçbirine erişime izin verilmediği iddia edilirken bazı dini figürlerin kişisel sitelerine erişim serbest olabiliyor. Bu çifte standartlı uygulama kabul edilemez.
  5. Sinsice işletilen filtreleme sisteminde yasaklanan web sitesi örnekleri her gün değişiyor. Bir web sitesinin anlamsızca yasaklanması kamuoyunda tepkiyle karşılanınca siteye erişim açılıyor, sonra bir başkası fark ediliyor. Böyle bir site takibi mesaisini sürdürmek de bizlere düşüyor.
  6. Herhangi bir web sitesinin keyfi biçimde kolayca çeşitli filtrelere takılabilmesi, itiraz gelince filtreden çıkması çalışmanın ciddiyeti konusunda da kuşku uyandırıyor. Daha düşündürücü olan ise, bu tür keyfiyetler baskıcı hükümetler elinde çok rahat bir koz olarak kullanılabiliyor. Şu anda kullanılmakta olan filtrelerin yarın olası bir olağanüstü hal durumunda genel filtre olarak kullanılma ihtimalini ortadan kaldırmak için filtre uygulamasına bugünden müdahale etmeye devam etmek gerekiyor.
  7. Filtre uygulaması için devletin yaptığı yatırımın maliyeti filtre kullanmayanlara da yansıtılır, ki almadığın hizmetin parasını ödemek modern dünyada adaletsizlik olarak tanımlanır.
  8. Filtre uygulamasıyla kullanıcılarda otosansür otomatik davranış haline getirilmeye çalışılıyor. Her kullanıcının hangi web sitelerine eriştiğini listelemekle görevlendirilen internet servis sağlayıcılar ise zorunlu muhbir vatandaşa dönüşüyor.
  9. Çocukların psikososyal gelişimine zarar verecek içerikten korunması için geliştirilen, doğrudan bilgisayarda uygulanan, ücretsiz ya da çok ucuz filtre seçenekleri mevcut. Yurttaşlara gerekli bilgilendirme yapılarak dileyenin kendi bilgisayarına filtre kurması sağlanabilir.
  10. Ulaşmak istediğiniz bir web sitesinin keyfi ya da ideolojik nedenlerle filtreye takıldığını düşünüyorsanız filtrenin kullanımda olduğu bilgisayarda ilgili web sitesine girdiğinizde karşınıza çıkacak Güvenli İnternet İtiraz Formu’nu doldurarak gönderin. Ve bu “ayıplı hizmeti” lütfen tüm sosyal medya araçlarından, ulaşabildiğiniz tüm kanallardan duyurun.  Tüm toplumu ilgilendiren böylesi bir uygulamada toplumun her kesiminden temsilcilerin görüşlerine başvurmak gerekirken, hangi ölçütlere göre seçildiği ve görevlendirildiği belli olmayan bir kurulun tercihlerine göre internet sitlerinin sınıflandırılması ve yasaklanması kabul edilemez.

Erişimi engellenmiş web sitesini nereye bildireceğiz?

Şikayetlerinizi Alternatif Bilişim Derneği’ne iletmek için bilgi@alternatifbilisim.orghttp://twitter.com/altbilisim, http://www.facebook.com/home.php?sk=group_195922543754615 iletişim kanallarını kullanabilirsiniz.

Yaklaşık üç yıldır http://engelliweb.com adresinden hizmet veren Engelli Web ise çeşitli nedenlerle engellenen web sitelerini listeliyor. Aile ve çocuk filtrelerine takılan web sitelerini Filtre bölümünden bildirebilirsiniz.

Yanı sıra, sansuresansur.org’dan da engelli web siteleri ile ilgili bildirimde bulunabilirsiniz.

Ayrıca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun 444 9 777 ve (312) 232 23 23 numaralı Bilgi ve İhbar Merkezi’ne ya da  (312) 586 55 00 numaralı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na da şikayetlerinizi bırakabilirsiniz. Her iki kurumun web sitesindeki iletişim formlarını doldurarak göndermek de mümkün.

Ücretsiz bireysel filtre ve aile koruma şifresi

Aşağıdaki listede ücretsiz olarak ulaşabileceğiniz bireysel filtre ve aile koruma şifre sistem seçeneklerinden bazılarını bulabilirsiniz.

  1. http://www.ttnet.com.tr/web/368-1511-1-1/tur/evde_ttnet/servisler_-_ttnet_aile_koruma_sifresi/kisaca
  2. http://download.cnet.com/Musonya-JustFilter-Standard/3000-2162_4-10909292.html
  3. http://download.cnet.com/ParentalControl-Bar/3000-27064_4-10539075.html
  4. http://www.untangle.com/
  5. http://dansguardian.org/
  6. http://www.safefamilies.org/download.php
  7. http://www1.k9webprotection.com/
  8. http://www.softpedia.com/get/Internet/Browsers/Kid-Safe-Browser.shtml
  9. http://www.opendns.com/home-solutions/parental-controls#family

 


Panel: Dijital Yaşam ve Sosyal Medyanın Değiştirdiği Dinamikler

Aralık 13, 2011

Panel: Dijital Yaşam ve Sosyal Medyanın Değiştirdiği Dinamikler
15 Aralık 2011 / 15:45 – 17:30
V. İstanbul Bilişim Kongresi (15-16 Aralık)
Kadir Has Üniversitesi – İstanbul
http://www.facebook.com/IstanbulBilisimKongresi?ref=nf

  • Yeni Medya Nedir? Nasıl Yer Almalı?
    İsmail Hakkı POLAT  Kadir Has Üniversitesi
  • Dijital Aktivizm Türkiye’de Gençliği Nasıl Etkiler?
    Dr. Özgür Uçκαn İstanbul Bilgi Üniversitesi
  • Yerel Yönetimler Sosyal Medyayı Nasıl Kullanmalı
    Yrd. Doç Dr. Abdulah ÖZKAN İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi
  • Yardım Gruplarını Harekete Geçirme Örneği
    Harun ÖZAKINCI Kadıköy Belediyesi Van Depremi Gönüllüsü

Hiçbir sansür tesadüfi ya da teknik değildir

Aralık 9, 2011

Tuğçe Turan

Türkiye’de sansür giderek normalleşiyor. Ve normalleştikçe bizi rahatsız etmeyen sansür, bizi rahatsız etmedikçe normalleşmeyi sürdürecek.

George Orwell’in ‘1984’ adlı eseri, son derece otoriter bir rejimi anlatır. Bu rejim artık otoriter bile değildir aslında; ‘Büyük Birader’, yani her şeyi ve herkesi sürekli olarak takip eden güç öylesine nüfuz etmiştir ki hayatın her alanına, artık hayatın ta kendisi olmuştur. Bu sistemde yaşayan herkes, sistemin mutlak doğruluğuna yüzde yüz inanmaktadır. Bu artık, sistemin doğallaştığı noktadır, yani sorgulanmasına gerek bile görülmez, genel geçer ve zamandan bağımsız bir gerçeklik olarak kabul edilir. Büyük Birader’in en önemli dayanaklarından birisi de ‘Yenikonuş’ sözlüğüdür. Buna neden bu kadar önem vermektedir Büyük Birader? Çünkü George Orwell der ki: “Bir sözcük, asla sadece bir sözcük değildir. Bir sözcük, tanımladığı, nitelediği ve işaretlediği her neyse onun kadar güçlüdür. Adı olmayan şey, var olamaz.” Şöyle yazmış Orwell: “Yenikonuşun amacı, yalnızca dünya çapında bir tanımlar ortamı ya da Ingsos’un izlerine uygun düşüncel alışkanlıklar sağlamak değil, aynı zamanda düşüncenin tüm biçimlerini olanaksız kılmaktı. Çünkü düşünce sözcüklere bağımlıydı.” İşte bu yüzdendir rejimlerin kitaplar yakması, insanları susturmaya çalışması, pankart taşıyanlara saldırması… Kentlerin isimlerinin değişmesi, sokak adlarının silinmesi, yerlerine yeni isimlerin konması da bundan değil midir? Sözcükler, insanlar arasında köprüler kurar, başka sözcüklerle çarpışarak ve bütünleşerek daha da çoğalır. Yeni umutlara, yeni arayışlara, farklı dünyalara gebedir sözcükler. Oysa aksine, bir kelime yok olursa gündelik hayattan, zamanla hafızalardan da silinir ve taşıdığı tüm anlamlar, hayaller, umutlar ve derslerle beraber varoluşumuzun sınırlarından aşağıya düşer.

Sözcüğün kontrolü, düşüncenin ve bedenin kontrolüyle yakın paralellikler taşır. Hepsi de hiyerarşik düzenlerde, kontrolü elinde tutan kişi veya kurumların, kendileriyle aynı gücü paylaşmayanlar üzerinde hâkimiyet sağlama; daha da önemlisi, bu hâkimiyeti doğallaştırma amacına hizmet eder. Fransız düşünür Michel Foucault da, İtalyan siyaset felsefecisi Antonio Gramsci de buna benzer şeylerden bahsetmişlerdi. Michel Foucault, Jeremy Bentham’ın ortaya koyduğu ‘panoptikon’ fikrini bir metafor olarak kullanıyordu. Bentham’ın ‘panoptikon’u, hapishanelerde herkesi ve her şeyi gören ama kendisi görünmez olan bir merkez noktasıdır. Mahkûmlar, sürekli izlendiklerini bildiklerinden olması gerektiği gibi davranırlar. Foucault da tam bu noktada devreye girer: Mahkûmlar disipline edilmiştir artık; her şeyi gören göz olmasa da, izlenmeseler de izleniyormuş gibi davranmaya devam ederler. Bu, Antonio Gramsci’nin ‘hegemonya’ dediği duruma da uygundur. Hegemonya, bir düşünce biçimini, kendisinin olmadığı halde kendisininmiş gibi sahiplenmektir; kaçınılmaz biçimde içselleştirilmiş bir kontrol duygusudur. Bu yüzden hegemonya, otoritenin görünmez olmuş, doğallaşmış halidir. ‘Panoptikon’un mahkûmlar üzerinde hegemonyası vardır, tam da bunu unuttukları için.

Özgürlüğün koşulu kelime

Türkiye’de de sansür, giderek hayatımızın bir parçası haline geliyor. Yasaklı kelimeler listemiz, sansürlü internet sitelerimiz, kitaplarımız var. Ve ne yazık ki bu durum giderek normalleşiyor, bir hegemonya haline geliyor. Bunun örneklerini kendi algılarınızda arayabilirsiniz. Ne zamandan beri filmin ortasına iliştirilmiş karecikli sansür dikkatinizi çekmez oldu? Bir kanalın, bu durumun gülünçlüğünü vurgulamak için yaptığı, sigara görüntüleri üzerine yapışmış rengârenk çiçekler ne zamandır gülünç olmaktan çıkıp normal gelmeye başladı size? İşte işin paradoksu da tam bu soruya vereceğiniz yanıtta saklı. Normalleştikçe bizi rahatsız etmeyecek bu sansür, bizi rahatsız etmedikçe de normalleşmeye devam edecek.

Peki medyanın algıları ne âlemde? Yabancı dil konuşan izleyicilerin mutlaka fark etmiş olması gereken bir örnek vereceğim. Altyazılı olarak yabancı programlar gösteren bir kanal, bir süredir programlarını sansürlüyor. Seks içerikli konuşmalar, uyuşturucu maddelere gönderme yapan diyaloglar altyazılarda değişiyor, ‘yumuşatılıp’ uygun hale getiriliyor. Geçen gün aynı kanalda kadın, vajinasına dövme yaptırdığından bahsediyordu. Tabii ki altyazılar, ‘vajina’ kelimesini sistematik olarak yok sayıyordu. Vajinaya yapılan dövme, bir anda dövmeye dönüşüyordu. Seyirci, edilgen bir halde, bölük pörçük, filtrelenmiş, terbiye edilmiş, bağlamında, bütünlüğünde hasarlar olan bir gerçekliği kabul etmeye zorlanıyordu, bunun farkında bile olmadan…
Akla iki soru geliyor: Birincisi, bu bir otosansür mü, yani disipline edilmiş bir mahkûmun davranışı mı, yoksa dışarıdan doğrudan baskıyla gerçekleşen bir uygulama mı? İkincisi, ‘vajina’ kelimesinin neresi sansürü davet ediyor? İki konu da yukarıda bahsettiğim her şeyle birebir alakalı. Sansürcü mantık, ‘vajina’ kelimesini ‘uygunsuz’ buluyorsa eğer ve neredeyse teknik olarak hiçbir art anlamı dahi olmayan bu tıbbi kelimeden bile rahatsız oluyorsa, nasıl bir dünya düşlüyor acaba? Nasıl bir dünyayı uygun görüyor televizyon izleyicisine? Kadınların vajinalarının olmadığı bir dünya olsa gerek bu. Her türlü cinsel, politik, sosyal şiddete maruz kaldığı bu toplumun televizyonlarında, kadının bir de cinsel organından mahrum bırakılıyor olması bir tesadüf olabilir mi?

İnsanların kelimelerden, kadınların ve erkeklerin vajinalardan ‘korunduğu’, kısır ve kısıtlı bir toplumda yaşamak istemiyorsak eğer, bu normalleşmeye karşı gelmeli, sansür konusunda her zaman duyarlı olmalıyız. Unutmayalım ki kelimelerin sansürlenmesi hiçbir zaman tesadüfi veya teknik değildir. Hangi kelimeleri ‘uygun’, hangi kelimeleri ‘zararlı’ gördüğümüz, kimliğimiz, hayat görüşümüz ve ortaya koyacağımız her şeyle birebir ilgilidir. Bu, toplumlar için de siyasi iktidar için de böyledir. Bu nedenle kelimelerimize sahip çıkalım. Çünkü kelime, düşüncemizin filizlendiği topraktır. İnsanlığımızın en büyük kanıtı, özgürlüğümüzün ilk koşuludur. Çünkü düşünce kelimeye bağımlıdır.
(Antropoloji Master Öğrencisi)

George Orwell, (2011-30.Bsm), 1984, Can Yayınları. İstanbul (Çev: Nuran Akgören)

Kaynak: radikal.com.tr (Erişim: 09.12.2011, 14:38)


Turkey: What’s Behind the Country’s New Internet Filtering System

Aralık 9, 2011

When Turkish officials announced earlier this year that all internet users would soon be forced to sign up for a government-run filtering program (see this previous post), a loud outcry ensued, with protests and online campaigns forcing the government to reconfigure, though not completely abandon, its policy.

Today that new filtering policy is being put into effect. To get a sense of how the filtering program will actually work and what its intentions are, I sent a series of questions to Yaman Akdeniz, a professor of law at Istanbul’s Bilgi University who is one of Turkey’s foremost internet rights experts and advocates. Our email-based exchange is below:

1. How does the filtering system that was just started in Turkey differ
from the previously proposed — and much criticized — system?

It now becomes voluntary with two profiles. It was previously compulsory with four different profiles. There are some improvements but problems continue. The original Information and Communication Technologies Authority (BTK) decision was subjected to a legal challenge at the Council of State, which is the highest administrative court in Turkey. Subsequent to strong criticism of the proposed filtering system, and the pressure of the legal action, the Turkish authorities decided to modify their decision in August 2011.

Still, the Alternatif Bilişim Derneği (Alternative Information Technologies
Association), a Turkish NGO, challenged the August decision and lodged a legal challenge with the Council of State on 04 November 2011.

2. Turkish officials have said this new system is voluntary. Is that actually so?

The modified filtering system is no longer compulsory for the users and the new version includes only the “family” and “child” profiles. However, ISPs are compelled to offer the filtering service to their customers, and the filtering database and profiles are controlled and maintained by the government. A newly formed committee entitled “Child and Family Profiles Criteria Working Committee” was introduced by the government to address concerns regarding the establishment of filtering criteria. However, the formation of this committee already raised concerns as it does not look independent nor impartial. Moreover, concerns remain that moral values will be imposed by the state authorities.

3. The filtering program’s supporters say it’s needed to protect “families and children” from harmful material. From your perspective, what is the actual rationale behind the filtering program?

BTK and Turkish policy remains fixated with blocking and filtering as the main tools for the protection of children from harmful content. The Turkish authorities continue to assume that filters are the best tool for child protection, while international organizations dispute that. A recent OECD report stated that “the protection of children online is a relatively recent area of public policy concern, and many countries are in the process of re-assessing existing policies and formulating new policy responses.”
Approaches therefore vary but usually blend “legislative, self- and co-regulatory, technical, awareness, and educational measures, as well as positive content provision and child safety zones.”

I also believe that the Turkish authorities are not only trying to protect children but also adults from the “so called harmful content”.

4. What are some of the more troubling elements of the filtering program?

The BTK system does not promote diversity, and on the contrary tries to create a single type of family and moral values imposed by State authorities. Regardless of the “optional nature of the system,” BTK will be controlling the criteria for filtering (this criteria remains unknown as of November 16, days before the system came into force), and the ISPs are compelled to offer the system to their users.

Although children do not have an absolute right to freedom of expression, restrictions can only be provided by law rather than through a decision of the BTK, an agency which has no legal basis and whose decisions have received no legislative scrutiny through the Parliament.

5. Can you say a bit about the role BTK is playing in Turkish social and
political life now?

BTK started to act as control mechanisms for the Internet, all in the name of children. Although the state authorities have a compelling interest to protect children that interest should not extend to adults, and the Internet policies they introduce should differentiate between child and adult users. Both the blocking policy put into place through Law No. 5651 and the new filtering regime do not reflect this fundamental concern.

Although Turkish government officials have portrayed the filtering program as focused on protecting children from harmful material, it also clear that it will have a political element to it. From a Deutsche Welle article about the program:

According to the government, the filter would protect children and youth from “objectionable content” on the Internet. In addition, “separatist propaganda” by groups such as the PKK Kurdish rebel organization is also to be banned.

An 11-member government commission came up with the list of more than 130 search terms deemed “harmful.” Internet freedom advocates criticized the group’s composition, as it was composed exclusively of officials from the ministries of information and family, and did not include any independent experts.

Among the banned search words are the English terms “porno,” “sex,” “adult,” “fetish,” “escort,” “mature” and “gay,” as well as the Turkish words for “naked,” “hot,” “sister-in-law,” “mother-in-law,” “stepmother” and “incest.” Curiously enough, the German word “Verbot” (ban) is also forbidden.

According to findings from the press freedom organization Reporters Without Borders, access to more than 7,000 Web portals could be either completely blocked or heavily limited.

Apart from various pornographic sites, this could also include several online services provided by Google, Myspace and the video service Vimeo. Access to the video site YouTube has been blocked several times in Turkey in recent months.

The Turkish state has a long history of treating its adult citizens like children. In that sense, the current Justice and Development Party (AKP) government’s approach to the internet seems old-fashioned, rather than forward looking.

Kaynak: http://www.eurasianet.org/node/64563 (Erişim: 09.12.2011, 13:46)


“Gülen cemaatini araştırın”

Aralık 9, 2011

İnternet eylemleriyle tanınan Anonymous grubu, son videosunda Türkiye’deki tutuklu gazetecilerin durumuna dikkat çekti ve dünyadaki gazetecileri Gülen cemaatini araştırmaya çağırdı.

Sol Haber Portalı’nda yer alan habere göre, videodaki mesajın Türkçesi şöyle:

“Merhabalar,

Bu özgür dünyanın tüm gazetecilerine bir açık mektuptur. Sizleri Türkiye’de tutuklanan gazeteci dostlarınızla dayanışmaya çağırıyoruz. Şu an basın ve anaakım medyada tutuklananların sayısı 117’ye ulaşmış durumda. Bu sadece Türkiye değil, aynı zamanda dünyadaki tüm vatandaşlar için ifade özgürlüğü ve demokrasiye karşı bir saldırıdır.

“Gülen’e muhalifsen teröristsin”

Dünya medyası ve gazetecilerine cemaat lideri Fethullah Gülen ve tüm dünyada okullar ve şirketler açarak yerleşmekte olan takipçilerini araştırmaya ve soruşturmaya çağırıyoruz. Gülen ve cemaat üyeleri dünyanın eğitim sistemini domine etmeyi hedefliyor ve sızdıkları hiçbir ülkede hukuk, güvenlik ve hak eşitliğini göz önünde bulundurmaksızın her yıl milyarlarca dolar kazanıyor. Zaman, onlardan bunun hesabını sorma zamanıdır. Gülen’in Türkiye’de muazzam bir siyasi etkisi var ve cemaat üyeleri, kendilerine karşı duranları, kendilerine karşı yazı yazanları terörist ilan ederek tutuklanmalarını talep ediyorlar ve kamuya hizmet etmenin ayrıcalıklarını suistimal ediyorlar.

“Demokrasiyi kalkan olarak kullanıyorlar”

Gülen halihazırda kendi ülkesinde kendisine ya da gündemine hakaret ettikleri iddiasıyla binden fazla kişiye dava açmış bulunuyor. Demokrasiyi, onların karışına dikilen herkesi korkutmak ve sindirmek için bir taktik olarak kullanıyorlar. Buna göz yumulmamalı. Hep birlikte buna karşı mücadele vermeliyiz. O da kendi özel medya bülteni, Today’s Zaman üzerinden takipçilerine aynısını söyledi. Ancak özgür ve gerçekten demokratik bir ülkede Gülen medyayı kontrol etmeye muktedir değildir. Sessiz kalmayacağız. Türkiye’deki protestocular ve dünyadaki habercilerle birlikteyiz.

“İnternet filtresi Gülen’in işi”

Gülen, yakın zamanda takipçileri için yaptığı haftalık video yayınlarından birinde bilgi akışını ve yaratıcı gazeteciliği köstekleyecek şekilde internetin sansürlenmesi fikrini savunuyordu. İnternet sitelerinin filtrelenmesini, sansürlenmesini ve hükümet kontrolündeki izleme sistemlerinin sıradan yurttaşları takip etmesini onaylıyor. Dünya genelindeki gazetecileri, dünyanın tüm ülkelerinde Fethullah Gülen cemaati ve hedefleri konusunda daha fazla araştırmaya ve yazmaya çağırıyoruz. Sizden, dünya medyasından dayanışma göstermenizi ve gazetecilerin salıverilmesini talep etmenizi bekliyoruz. Radyo, televizyon, gazeteler, blogcu ve twitçiler bizi takip etmelerini ve bu mesajı mümkün olan tüm medya bültenlerinde paylaşmalarını istiyoruz.

“Gülen hareketini teşhir edelim”

Anonymous her zaman dünya genelinde bilginin özgür akışından, insan haklarından, ifade özgürlüğünden ve demokrasiden yana olacaktır. Kalemin kılıçtan keskin olduğunu kanıtlamanın vaktidir. İnternet ve tüm dünyanın gazetecileri, sizlerin yanınızdayız. Bizimle birlikte tepki göstermenizi ve yozlaşmış Gülen hareketi ve gerçek amaçlarını ortaya koymanızı bekliyoruz. Küresel farkındalığın yükseltilmesini istiyoruz. Çocuklarımızı yanlış bilgi verenlerden kurtarmanızı istiyoruz. Kamuoyunun yozlaşmasına olanak verenlerden hesap sormanızı istiyoruz. Dost Anonymous üyeleri bu mesajı olabildiği kadar fazla medya bültenine yaymaya yardım etmeyi sürdürecektir.

Kaynak: cumhuriyet.com.tr (Erişim: 08.12.2011, 21:09)


İnternet filtresi neyi filtreliyor?

Aralık 9, 2011

8 Aralık 2011 – CNN Türk

“Güvenli İnternet” adıyla uygulamaya başlanan filtreli internet dönemi, filtre kriterleri tartışmasıyla sürüyor. Son olarak “evrimianlamak.org” sitesinin çocuk profilinde filtrelenmesi konuyu bir kez daha gündeme getirdi. Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Özgür Uçkan, CNN TÜRK Ana Haber Bülteni’nde Nevşin Mengü’nün sorularını yanıtladı.

Kaynak: cnnturk.com (Erişim: 08.12.2011, 21:21)

 


Temel bir hak olarak İnternet

Aralık 4, 2011

“Temel bir hak olarak İnternet” toplantısı http://twitter.com/#!/altbilisim adresinde canlı yayınlandı… #internetinsanhakkidir