Yazar: Barış Gençyılmaz
Gündem herkesin malûmu. En azından bir süre birçok konu depremle, deprem de birçok meseleyle ilişkili olacak. Bu nedenle afetin yıkıcı etkilerini tekrarlamayı, yıkımın boyutlarını açmayı veya kayıplarımız için kalıplaşmış cümleler kurmayı es geçiyorum. Bu yazı, depremin ilk dakikalarından itibaren kritik öneme sahip olduğu tekrar anlaşılan bilgi iletişim teknolojileri ve halkın bu hizmet ve araçlara ulaşabilmesine ilişkindir.
Sosyal eşitsizliği pekiştiren bir alt kol olan dijital eşitsizliğin, insan hayatına mâl olabileceği hakikatiyle yüzleşmemiz, teorinin gri alanından yaşam ağacının yeşilliklerine tekrar bakmamızı sağladı. Yazı, haberleşme hakkının savunulması fikri etrafında basit gözlemler içermektedir.
1. Krizler ve Kurumlar
Bir kent hakkı savunucusu olan Gezi tutsağı Mücella Yapıcı, 2020’de yaşadığımız Ege(İzmir) depreminin ardından çekilen bir belgeselde “kurumlar, STK’lar, bireyler arasında dikey değil yatay bir ağın yaratılması” gereğini vurguluyordu. Yapıcı, “Demokrasi, kurumlar ve kurallar rejimidir” hatırlatmasıyla tarihe not düşerken; tek adam rejimi ise kitlesel ölüme yol açan krizler ve bürokrasi rejimi olarak tarihe geçiyor.
KRT’de yayınlanan “Ne oldu? – Deprem Gerçeği” bölümünde
Mücella Yapıcı’nın ilgili görüşleri:
1.1 Acil Durum Planı
Depremin hemen ardından haberleşme ağının sekteye uğraması bir noktada kabul edilebilir. Ancak sorunun tıpkı AFAD yönetmeliğinde yazdığı gibi ilgili resmi kurumlar ve GSM şirketleri ile birlikte ivedilikle çözülmesi gerekir. İletişim ve haberleşmeden sorumlu kurumları ve görevlerini, ilgili yönetmelikte sırasıyla inceleyebilirsiniz: Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı, GSM operatör şirketleri:
Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği: (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/02/20220224-31.pdf)
Resmi kurumların, yukarıda tanımlanan görevlerini sahada ne ölçüde yerine getirdiğini söylemek şu an güç. Ancak “altın saatler” de denilen ilk 72 saatin izaha muhtaç olduğu kesin. Bunun yanı sıra İletişim Başkanlığının bu kritik sürecin önemini defaatle dile getirenlere yönelik aldığı Twitter’ı erişime kapatma kararı akıllardan hiç çıkmayacak. Haberleşme hakkının, bizzat bu hakkı savunmakla görevli kurumlarca yok sayılmasının krizi nasıl derinleştirdiğini görmüş olduk.
1.2. GSM Operatörleri
Enkaz altında kalan bazı yurttaşların mobil telefonlar sayesinde hayata tutunabildiklerini (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/depremde-cep-telefonlari-hayat-kurtariyor-1793982) not düşmeliyiz. AFAD’ın bu amaçla kullanıma sunduğu AFAD Acil Uygulaması bulunuyor. Ayrıca Apple’ın ardından Android telefonların üst modelleri de uydu bağlantılı olacak şekilde (https://www.bbc.com/turkce/articles/cz9vv5y15m6o) tasarlanmaya başlandı.
Türkiye’nin son haftalarına dönecek olursak; 6 Şubat ve devamında, kritik süreç kabul edilen ilk 72 saat boyunca haberleşme ve iletişim sorunlarının giderilememiş olması, durumun vahametini artırdı. Mobil Telekomünikasyon Operatörleri Derneği(m-TOD) depremden ancak 48+ saat sonra yayımladığı basın bülteninde şu bilgileri paylaştı:
“
- Bölgede oluşan enerji kesintileri iletişimi de etkilemektedir.
- Dağıtım şirketlerince bölgeye elektrik verilememesi, baz istasyonları için gerekli enerjinin jeneratörlerle sağlanmasını gerektirmektedir.
- Enerji ihtiyacının karşılanması için operatörler tarafından bölgeye acilen 3.485 adet jeneratör sevk edilmiştir.
- İletişim ancak seyyar enerji kaynakları ve bu kaynakların çalışması için gerekli olan enerji tedariki sayesinde sürdürülebildiğinden, hizmet süreçlerinde bazı aksaklıklar yaşanabilmektedir.
- Enerji iletimi konusundaki onarım çalışmaları hızla devam etmektedir.
Diğer yandan, ne yazık ki, depremler nedeniyle üç operatörümüzün depremden etkilenen 10 ilde yer alan 8.900 baz istasyonundan 2.451 adedi aldıkları ciddi hasar sebebiyle devre dışı kalmıştır. Baz istasyonları onarım çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir. Ayrıca, bölgeye toplam 190 adet mobil baz istasyonu sevk edilmiştir. ” (https://m-tod.org/operatorler-deprem-bolgesinde/)
11 Şubat’ta yani depremden 5 gün sonra yayımladıkları bültende ise bölgedeki baz istasyonlarının %90’ının çalışır duruma geldiğini ancak işlemlerin devam ettiğini belirttiler. Sevk edilen mobil baz istasyonu sayısını da artırmak durumunda kaldıkları görüldü.
(https://m-tod.org/deprem-bilgilendirme-11022023/)
Sorunun kamu kaynaklarının kullanımıyla doğrudan ilişkili olan kısmı, en az kötü yaşam koşullarına sahip evlerde oturmaya zorlanmamız kadar korkunç. Türkiye’deki haberleşme ağının iyileştirilmesi için vergilendirilen yurttaşların afet anında telefonlarını kullanamaması, kelimenin gerçek anlamıyla “ölümcül” bir problem. Bu soruna ilişkin en derli toplu yazılardan biri herhangi bir can kaybının yaşanmadığı 5,8’lik İstanbul depreminin ardından 2019 eylülünde yazılmış:
1.3. Türk Telekom
Füsun S. Nebil’in detaylı yazısının, maalesef 4 yıl sonra yaşanan başka bir deprem sürecindeki sorunları harfiyen açıklayabiliyor olması düşündürücü.
Devletin GSM operatörü şirketlere yüklediği “kamudan vergi toplama işi” varken hiçbir firma bölgelere olması gerektiği kadar teknik altyapı yatırımı yapmıyor. Ayrıca yatırımların önündeki en büyük engel de yine devlet tekeli olan Türk Telekom. Başka bir alternatifi olmayan bu altyapı çöktüğünde insanlar tamamen çaresiz kaldı. Fiber ağların yetersizliği, afet planlamasına göre devreye girmesi gereken yedek kuvvetlerin azlığı/yokluğu ve yetkili tek şirket bulunduğu için sahadaki personel sayısının yetersizliği gibi sorunlar nedeniyle günlerce süren mağduriyetlerin boyutu katlandı. Ayrıca Elon Musk’ın Starlink uydu teklifinin “Türksat’ın yeterli olduğu” açıklamasıyla reddedildiği(https://cutt.ly/l8aQgbO) iddia edildi.
BBC Türkçe’nin burada da isimleri geçen bazı muhataplarla yaptığı haber: https://www.bbc.com/turkce/articles/czvy09w0zgxo
2. Haberleşme Anayasal Haktır
Bir cep telefonu almak için en az 4 farklı vergi/zorunlu ücret ödeniyor. Matrahı, kullanmak istediğiniz telefonun özellikleri ve fiyatına göre değişen (otomobillerde olduğu gibi) Özel Tüketim Vergisi uygulanıyor. ÖTV’nin kapsamı AB ile uyum sürecinde belirlenmiş; Lüks, sağlığa ve çevreye zararlı ürünlerin son kullanıcı tarafından satın alınmasında alıcıya yükleniyor.
Lüks tüketim malları kedi kumundan gazlı içeceğe kadar genişletilmişken kimse akıllı telefonun lüks sayılmasına şaşırmayabilir. Ancak mobil iletişim cihazlarının son depremde ne işe yaradığını hatırlayalım. SMS, multimedya gönderileri, internet bağlantısı, Bluetooth teknolojisi sayesinde konum ve durum bildirerek yaşama tutunan insanlar oldu. Bilgi iletişim teknolojileri, teknik kapasiteyi artırmasıyla arama-kurtarma ekiplerinin zaten eli ayağı durumunda. Bölgede bizzat bulunmasa dahi haberleşme, yönlendirme, ihtiyaç belirleme gibi koordinasyonları sağlayan gönüllülerin(https://deprem.io) önünü açan yine bu teknolojiler oldu. “Asrın ihmâli”nde bir nevî “medium is a message” hadisesi yaşandı ve medium ortadan kalktığında mesajın, mesajın içeriğinin ve hatta canlı kanlı gönderenin de yok olabileceği tecrübe edildi.
Sözün özü, teknoloji ve hizmetlere bakışımız da demokratikleşmeli. Zira ülkemizde bir akıllı telefona sahip olmayı hâlâ “lüks” kabul edenlerin bulunduğu unutmayalım. Aslında neye “lüks” dediğimizin mevcut iktisadî koşullarımızın yansıması olduğunu da.
2.1. Telefonunu Çıkart!” Diyen Yurttaş
Makarayı birazcık geri sarıp depremden önce ülke gündemi nasıldı ve ne ile şekilleniyordu, hatırlamaya çalışalım. Eğer bu afetler dizisi yaşanmasaydı Türkiye’nin gündemini büyük ölçüde “seçim” tartışmaları işgal edecekti. Adaylar, vaatler, kampanyalar, kamplaşmalar vs. ile günler geçecek ve “sıradan” yurttaş da yeni medya ortamlarının sunduğu filtreli akıştan bu konulardaki enformasyonları alacak ve kendisi de etkileşime girip çeşitli datalar üreterek bu döngüye katılacaktı. Özellikle son dönemde “halkın nabzını tutma” işini geleneksel medyadan devralmış gibi görünen sokak röportajları; TikTok, Instagram Reels, Twitter, YouTube gibi ortamlarda en sık rastlanılan içerikler olmaya devam edecekti. Ve biz olası bir varsıllık-yoksulluk tartışmasında “Telefonunu çıkart!” diyen bir yaşlı erkek ile bu çağda akıllı telefon sahibi olmanın normal bir şey olduğunu açıklamaya çalışan gencin karikatürüne denk gelecektik.
Şimdi “Telefonunu çıkart!” meselesini biraz deşmek gerek. Özellikle “eski Türkiye’yi” deneyimlediğini her fırsatta dile getiren jenerasyon için bir akıllı telefona sahip olmak “yüksek statü” işareti. Oysa bir yüksek statünün tabanda bu denli yaygın olmaması beklenir. İroninin ötesinde, haberleşmenin anayasal bir hak; haberleşme araçlarına sahip olmanın da aynı şekilde temel yurttaşlık hakkı olduğu gerçeğini sürekli dile getirmeliyiz. Bilgi iletişim teknolojilerinin her satış işleminde, kullanım için gereken her abonelik taahhütünde, her ay kesilen faturada yurttaşlara ciddi bir maliyet yüklenir. Hele hele bu maliyetin maddi anlamının ötesinde kamu adına vergi ve zorunlu ödemeler kapsamında toplanıyor olması, kamusal çıkarların takibini şart kılar. Çünkü bu maliyetin takibinin yapılmaması, ne yazık ki son depremde de gördüğümüz gibi binlerce insanımızın hayatına karşılık gelebilir.
2.2. “Telefondan Çıkarı” Olan Devlet
Eylül 2022 verilerine göre vergi hariç fiyatı 10.000 TL olan bir akıllı telefon için; %1 Kültür Bakanlığı Payı (100 TL), %12 TRT Bandrol Ücreti (1.212 TL), %50 ÖTV (5.656 TL), %18 KDV (3.054 TL) ödemesi yapmak gerekiyor. Böylelikle telefonun fiyatı 20.022 TL’ye yükseliyor. Bir akıllı telefon edinmek istediğimizde kamu adına ödememiz gereken bedellerin bolluğu herkesin dikkatini çekecektir. Bold yazılan ifadelerden anlaşılacağı üzere en az 4 farklı kalemde zorunlu ödeme söz konusu.
Yukarıda sayılanlar akıllı telefon cihazının donanımına ve yazılımına karşılık ödenen zorunlu tutarlar. İşin bir de operatör kısmı var ki kamunun “Deprem vergileri nerede?” diyerek hatırlattığı sorunun esasını oluşturuyor.
Mobil servis hizmeti aldığım TTNET’in geçen ayki faturamın arka yüzünde yer alan bilgi şöyle:
“Devlete Ödenen Vergiler: Kanun gereği KDV, Özel İletişim Vergisi ile Telsiz Kullanım ve Ruhsat Ücretleri olarak devlete aktarılan tutarlardan oluşmaktadır.”
Bilinçli tüketiciler ve yurttaşlar isek işgal ettiğimiz frekans aralığına dahi tarafımızca ücret ödendiğini bilmemiz gerek. Türkiye’de 90 milyon civarında mobil abonelik bulunmakta. Bu kitlesellikle beraber vergileri yeniden düşünelim. BTK tarafından yayınlanan Telekomünikasyon Hizmetleri Ücret Tarifesinde yer alan “Telsiz Kullanım Ücreti” 2023 yılı itibariyle mevcut GSM kullanıcıları için yıllık 113,14 TL iken yeni abone olacaklar için 260 TL’ye çıkartıldı. Yukarıda belirtilen ücretlere ek olarak cihaz veya kampanya satın almış tüketicilere bir kereye mahsus damga vergisi (oranı: %0,948) de uygulanmakta.
Son bölümde depremzede insanlarımız için anlamı çok büyük olan bir vergiye ayrı bir parantez açalım. Halkın “deprem vergisi” dediği, iktidarın “O isimle toplanan özel bir vergi yok” şeklinde savurmaya çalıştığı Özel İletişim Vergisi.
2.3. Deprem Vergisi
İlk kez 1999 depreminin ardından farklı ek vergilerle birlikte toplanmaya başlanan ancak diğer kardeşleri daha sonra kaldırılırken kendisinin toplanmasına devam edilen vergi: ÖİV. Kamuoyunda “deprem vergisi” olarak bilinen bu verginin, eleştirilerin odağındaki haberleşme hakkı ile ilgili olması ayrıca manidar.
Özel İletişim Vergisini hesaplama ve toplama yükümlülüğü GSM operatörü ve internet servis sağlayıcı şirketlere yıkılmış durumda. Hâl böyle olunca devlet, toplanması neredeyse maliyetsiz olan bu vergiyi kalıcılaştırmış. Ancak GSM şirketleri devlet kadar memnun değil. Vergi tahsilat işini de üstlendiklerini belirterek gerekli altyapı çalışmaları için sarf edecekleri enerjiyi buraya harcadıklarını ileri sürüyorlar.
Devlet, 99 depremi ile birlikte başlattığı bu vergiyi toplamaya devam ediyor ancak bunu deprem ve afet risklerine uygun şekilde harcama zorunluluğu olduğuna inanmıyor. GSM şirketleri de bölgelerde Türk Telekom tekeli bulunması, vergi tahsildarlığı yapmaları gibi nedenlerle haberleşme ağlarını geliştirmeye imkân bulamadıklarını öne sürüyor. Yani yurttaş, hem şirketlere hem devlete ücret ödeyip hem de en çok ihtiyaç duyduğu anda uydu ve internet bağlantısından mahrum kalıyor. Bunun kabul edilemez olduğunu söylemek bile zulümdür, bu kabul edilemez.
Son Olarak
Aşağıdaki haritalardaki bilgiler 3 farklı operatörün mobil internet hızı kapsayıcılığına ait. Daha detaylı verilerle çalışmak doğru olacaktır ancak buradan dahi görünen bir şey var. Sesini duyurması en zor olan kırsal bölgelerdeki mobil ağ kalitesi ve kapsayıcılığı merkezlere göre çok daha düşük.
Gönlü geniş halkımızın bandı geniş değil maalesef…
Turk Telekom
Turkcell
Vodafone
Metin içinde verilmeyen bazı kaynaklar:
Cep Telefonunda Güncel Vergi Yükü: https://vergiyedair.com/2022/09/14/cep-telefonunda-guncel-vergi-yuku/
1999’dan Günümüze Özel İletişim Vergisi: https://vergiyedair.com/2022/08/18/1999dan-gunumuze-ozel-iletisim-vergisi/
Bir GSM operatör şirketinin “Vergiler” bilgilendirme sayfası: https://www.vodafone.com.tr/tarifeler/Vergiler#:~:text=Özel%20iİetişim%20Vergisi%20oranı%2C%20her,%10%27u%20alınarak%20oluşturulmaktadır.
İlk tesis mobil hatta “özel” özel iletişim vergisi için: https://www.turmob.org.tr/mevzuat/Pdf/20187