Afet Anında İlk Kurtarılacaklar: Özel İletişim Vergisinden Deprem Vergisine!

Şubat 26, 2023

Yazar: Barış Gençyılmaz

Gündem herkesin malûmu. En azından bir süre birçok konu depremle, deprem de birçok meseleyle ilişkili olacak. Bu nedenle afetin yıkıcı etkilerini tekrarlamayı, yıkımın boyutlarını açmayı veya kayıplarımız için kalıplaşmış cümleler kurmayı es geçiyorum. Bu yazı, depremin ilk dakikalarından itibaren kritik öneme sahip olduğu tekrar anlaşılan bilgi iletişim teknolojileri ve halkın bu hizmet ve araçlara ulaşabilmesine ilişkindir.

Sosyal eşitsizliği pekiştiren bir alt kol olan dijital eşitsizliğin, insan hayatına mâl olabileceği hakikatiyle yüzleşmemiz, teorinin gri alanından yaşam ağacının yeşilliklerine tekrar bakmamızı sağladı. Yazı, haberleşme hakkının savunulması fikri etrafında basit gözlemler içermektedir.

1. Krizler ve Kurumlar

Bir kent hakkı savunucusu olan Gezi tutsağı Mücella Yapıcı, 2020’de yaşadığımız Ege(İzmir) depreminin ardından çekilen bir belgeselde “kurumlar, STK’lar, bireyler arasında dikey değil yatay bir ağın yaratılması” gereğini vurguluyordu. Yapıcı, “Demokrasi, kurumlar ve kurallar rejimidir” hatırlatmasıyla tarihe not düşerken; tek adam rejimi ise kitlesel ölüme yol açan krizler ve bürokrasi rejimi olarak tarihe geçiyor.

KRT’de yayınlanan “Ne oldu? – Deprem Gerçeği” bölümünde

Mücella Yapıcı’nın ilgili görüşleri:

1.1 Acil Durum Planı

Depremin hemen ardından haberleşme ağının sekteye uğraması bir noktada kabul edilebilir. Ancak sorunun tıpkı AFAD yönetmeliğinde yazdığı gibi ilgili resmi kurumlar ve GSM şirketleri ile birlikte ivedilikle çözülmesi gerekir. İletişim ve haberleşmeden sorumlu kurumları ve görevlerini, ilgili yönetmelikte sırasıyla inceleyebilirsiniz: Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı, GSM operatör şirketleri:

Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği: (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/02/20220224-31.pdf)

Resmi kurumların, yukarıda tanımlanan görevlerini sahada ne ölçüde yerine getirdiğini söylemek şu an güç. Ancak “altın saatler” de denilen ilk 72 saatin izaha muhtaç olduğu kesin. Bunun yanı sıra İletişim Başkanlığının bu kritik sürecin önemini defaatle dile getirenlere yönelik aldığı Twitter’ı erişime kapatma kararı akıllardan hiç çıkmayacak. Haberleşme hakkının, bizzat bu hakkı savunmakla görevli kurumlarca yok sayılmasının krizi nasıl derinleştirdiğini görmüş olduk.

1.2. GSM Operatörleri

Enkaz altında kalan bazı yurttaşların mobil telefonlar sayesinde hayata tutunabildiklerini (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/depremde-cep-telefonlari-hayat-kurtariyor-1793982) not düşmeliyiz. AFAD’ın bu amaçla kullanıma sunduğu AFAD Acil Uygulaması bulunuyor. Ayrıca Apple’ın ardından Android telefonların üst modelleri de uydu bağlantılı olacak şekilde (https://www.bbc.com/turkce/articles/cz9vv5y15m6o) tasarlanmaya başlandı.

Türkiye’nin son haftalarına dönecek olursak; 6 Şubat ve devamında, kritik süreç kabul edilen ilk 72 saat boyunca haberleşme ve iletişim sorunlarının giderilememiş olması, durumun vahametini artırdı. Mobil Telekomünikasyon Operatörleri Derneği(m-TOD) depremden ancak 48+ saat sonra yayımladığı basın bülteninde şu bilgileri paylaştı:

  • Bölgede oluşan enerji kesintileri iletişimi de etkilemektedir.
  • Dağıtım şirketlerince bölgeye elektrik verilememesi, baz istasyonları için gerekli enerjinin jeneratörlerle sağlanmasını gerektirmektedir.
  • Enerji ihtiyacının karşılanması için operatörler tarafından bölgeye acilen 3.485 adet jeneratör sevk edilmiştir.
  • İletişim ancak seyyar enerji kaynakları ve bu kaynakların çalışması için gerekli olan enerji tedariki sayesinde sürdürülebildiğinden, hizmet süreçlerinde bazı aksaklıklar yaşanabilmektedir.
  • Enerji iletimi konusundaki onarım çalışmaları hızla devam etmektedir.

Diğer yandan, ne yazık ki, depremler nedeniyle üç operatörümüzün depremden etkilenen 10 ilde yer alan 8.900 baz istasyonundan 2.451 adedi aldıkları ciddi hasar sebebiyle devre dışı kalmıştır. Baz istasyonları onarım çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir. Ayrıca, bölgeye toplam 190 adet mobil baz istasyonu sevk edilmiştir. ” (https://m-tod.org/operatorler-deprem-bolgesinde/)

11 Şubat’ta yani depremden 5 gün sonra yayımladıkları bültende ise bölgedeki baz istasyonlarının %90’ının çalışır duruma geldiğini ancak işlemlerin devam ettiğini belirttiler. Sevk edilen mobil baz istasyonu sayısını da artırmak durumunda kaldıkları görüldü.

(https://m-tod.org/deprem-bilgilendirme-11022023/)

Sorunun kamu kaynaklarının kullanımıyla doğrudan ilişkili olan kısmı, en az kötü yaşam koşullarına sahip evlerde oturmaya zorlanmamız kadar korkunç. Türkiye’deki haberleşme ağının iyileştirilmesi için vergilendirilen yurttaşların afet anında telefonlarını kullanamaması, kelimenin gerçek anlamıyla “ölümcül” bir problem. Bu soruna ilişkin en derli toplu yazılardan biri herhangi bir can kaybının yaşanmadığı 5,8’lik İstanbul depreminin ardından 2019 eylülünde yazılmış:

(https://turk-internet.com/depremde-telefonlarin-calismamasinin-esas-sorumlulari-btk-ve-ulastirma-bakanligi/)

1.3. Türk Telekom

Füsun S. Nebil’in detaylı yazısının, maalesef 4 yıl sonra yaşanan başka bir deprem sürecindeki sorunları harfiyen açıklayabiliyor olması düşündürücü.

Devletin GSM operatörü şirketlere yüklediği “kamudan vergi toplama işi” varken hiçbir firma bölgelere olması gerektiği kadar teknik altyapı yatırımı yapmıyor. Ayrıca yatırımların önündeki en büyük engel de yine devlet tekeli olan Türk Telekom. Başka bir alternatifi olmayan bu altyapı çöktüğünde insanlar tamamen çaresiz kaldı. Fiber ağların yetersizliği, afet planlamasına göre devreye girmesi gereken yedek kuvvetlerin azlığı/yokluğu ve yetkili tek şirket bulunduğu için sahadaki personel sayısının yetersizliği gibi sorunlar nedeniyle günlerce süren mağduriyetlerin boyutu katlandı. Ayrıca Elon Musk’ın Starlink uydu teklifinin “Türksat’ın yeterli olduğu” açıklamasıyla reddedildiği(https://cutt.ly/l8aQgbO) iddia edildi.

BBC Türkçe’nin burada da isimleri geçen bazı muhataplarla yaptığı haber:                                                                                               https://www.bbc.com/turkce/articles/czvy09w0zgxo

2. Haberleşme Anayasal Haktır

Bir cep telefonu almak için en az 4 farklı vergi/zorunlu ücret ödeniyor. Matrahı, kullanmak istediğiniz telefonun özellikleri ve fiyatına göre değişen (otomobillerde olduğu gibi) Özel Tüketim Vergisi uygulanıyor. ÖTV’nin kapsamı AB ile uyum sürecinde belirlenmiş; Lüks, sağlığa ve çevreye zararlı ürünlerin son kullanıcı tarafından satın alınmasında alıcıya yükleniyor.

Lüks tüketim malları kedi kumundan gazlı içeceğe kadar genişletilmişken kimse akıllı telefonun lüks sayılmasına şaşırmayabilir. Ancak mobil iletişim cihazlarının son depremde ne işe yaradığını hatırlayalım. SMS, multimedya gönderileri, internet bağlantısı, Bluetooth teknolojisi sayesinde konum ve durum bildirerek yaşama tutunan insanlar oldu. Bilgi iletişim teknolojileri, teknik kapasiteyi artırmasıyla arama-kurtarma ekiplerinin zaten eli ayağı durumunda. Bölgede bizzat bulunmasa dahi haberleşme, yönlendirme, ihtiyaç belirleme gibi koordinasyonları sağlayan gönüllülerin(https://deprem.io) önünü açan yine bu teknolojiler oldu. “Asrın ihmâli”nde  bir nevî “medium is a message” hadisesi yaşandı ve medium ortadan kalktığında mesajın, mesajın içeriğinin ve hatta canlı kanlı gönderenin de yok olabileceği tecrübe edildi.

Sözün özü, teknoloji ve hizmetlere bakışımız da demokratikleşmeli. Zira ülkemizde bir akıllı telefona sahip olmayı hâlâ “lüks” kabul edenlerin bulunduğu unutmayalım. Aslında neye “lüks” dediğimizin mevcut iktisadî koşullarımızın yansıması olduğunu da.

2.1. Telefonunu Çıkart!” Diyen Yurttaş

Makarayı birazcık geri sarıp depremden önce ülke gündemi nasıldı ve ne ile şekilleniyordu, hatırlamaya çalışalım. Eğer bu afetler dizisi yaşanmasaydı Türkiye’nin gündemini büyük ölçüde “seçim” tartışmaları işgal edecekti. Adaylar, vaatler, kampanyalar, kamplaşmalar vs. ile günler geçecek ve “sıradan” yurttaş da yeni medya ortamlarının sunduğu filtreli akıştan bu konulardaki enformasyonları alacak ve kendisi de etkileşime girip çeşitli datalar üreterek bu döngüye katılacaktı. Özellikle son dönemde “halkın nabzını tutma” işini geleneksel medyadan devralmış gibi görünen sokak röportajları; TikTok, Instagram Reels, Twitter, YouTube gibi ortamlarda en sık rastlanılan içerikler olmaya devam edecekti. Ve biz olası bir varsıllık-yoksulluk tartışmasında “Telefonunu çıkart!” diyen bir yaşlı erkek ile bu çağda akıllı telefon sahibi olmanın normal bir şey olduğunu açıklamaya çalışan gencin karikatürüne denk gelecektik.

Şimdi “Telefonunu çıkart!” meselesini biraz deşmek gerek. Özellikle “eski Türkiye’yi” deneyimlediğini her fırsatta dile getiren jenerasyon için bir akıllı telefona sahip olmak “yüksek statü” işareti. Oysa bir yüksek statünün tabanda bu denli yaygın olmaması beklenir. İroninin ötesinde, haberleşmenin anayasal bir hak; haberleşme araçlarına sahip olmanın da aynı şekilde temel yurttaşlık hakkı olduğu gerçeğini sürekli dile getirmeliyiz. Bilgi iletişim teknolojilerinin her satış işleminde, kullanım için gereken her abonelik taahhütünde, her ay kesilen faturada yurttaşlara ciddi bir maliyet yüklenir. Hele hele bu maliyetin maddi anlamının ötesinde kamu adına vergi ve zorunlu ödemeler kapsamında toplanıyor olması, kamusal çıkarların takibini şart kılar. Çünkü bu maliyetin takibinin yapılmaması, ne yazık ki son depremde de gördüğümüz gibi binlerce insanımızın hayatına karşılık gelebilir.

2.2. “Telefondan Çıkarı” Olan Devlet

Eylül 2022 verilerine göre vergi hariç fiyatı 10.000 TL olan bir akıllı telefon için; %1 Kültür Bakanlığı Payı (100 TL), %12 TRT Bandrol Ücreti (1.212 TL), %50 ÖTV (5.656 TL), %18 KDV (3.054 TL) ödemesi yapmak gerekiyor. Böylelikle telefonun fiyatı 20.022 TL’ye yükseliyor. Bir akıllı telefon edinmek istediğimizde kamu adına ödememiz gereken bedellerin bolluğu herkesin dikkatini çekecektir. Bold yazılan ifadelerden anlaşılacağı üzere en az 4 farklı kalemde zorunlu ödeme söz konusu.

Yukarıda sayılanlar akıllı telefon cihazının donanımına ve yazılımına karşılık ödenen zorunlu tutarlar. İşin bir de operatör kısmı var ki kamunun “Deprem vergileri nerede?” diyerek hatırlattığı sorunun esasını oluşturuyor.

Mobil servis hizmeti aldığım TTNET’in geçen ayki faturamın arka yüzünde yer alan bilgi şöyle:

Devlete Ödenen Vergiler: Kanun gereği KDV, Özel İletişim Vergisi ile Telsiz Kullanım ve Ruhsat Ücretleri olarak devlete aktarılan tutarlardan oluşmaktadır.

Bilinçli tüketiciler ve yurttaşlar isek işgal ettiğimiz frekans aralığına dahi tarafımızca ücret ödendiğini bilmemiz gerek. Türkiye’de 90 milyon civarında mobil abonelik bulunmakta. Bu kitlesellikle beraber vergileri yeniden düşünelim. BTK tarafından yayınlanan Telekomünikasyon Hizmetleri Ücret Tarifesinde yer alan “Telsiz Kullanım Ücreti” 2023 yılı itibariyle mevcut GSM kullanıcıları için yıllık 113,14 TL iken yeni abone olacaklar için 260 TL’ye çıkartıldı. Yukarıda belirtilen ücretlere ek olarak cihaz veya kampanya satın almış tüketicilere bir kereye mahsus damga vergisi (oranı: %0,948) de uygulanmakta.

Son bölümde depremzede insanlarımız için anlamı çok büyük olan bir vergiye ayrı bir parantez açalım. Halkın “deprem vergisi” dediği, iktidarın “O isimle toplanan özel bir vergi yok” şeklinde savurmaya çalıştığı Özel İletişim Vergisi.

2.3. Deprem Vergisi

İlk kez 1999 depreminin ardından farklı ek vergilerle birlikte toplanmaya başlanan ancak diğer kardeşleri daha sonra kaldırılırken kendisinin toplanmasına devam edilen vergi: ÖİV. Kamuoyunda “deprem vergisi” olarak bilinen bu verginin, eleştirilerin odağındaki haberleşme hakkı ile ilgili olması ayrıca manidar.

Özel İletişim Vergisini hesaplama ve toplama yükümlülüğü GSM operatörü ve internet servis sağlayıcı şirketlere yıkılmış durumda. Hâl böyle olunca devlet, toplanması neredeyse maliyetsiz olan bu vergiyi kalıcılaştırmış. Ancak GSM şirketleri devlet kadar memnun değil. Vergi tahsilat işini de üstlendiklerini belirterek gerekli altyapı çalışmaları için sarf edecekleri enerjiyi buraya harcadıklarını ileri sürüyorlar.

Devlet, 99 depremi ile birlikte başlattığı bu vergiyi toplamaya devam ediyor ancak bunu deprem ve afet risklerine uygun şekilde harcama zorunluluğu olduğuna inanmıyor. GSM şirketleri de bölgelerde Türk Telekom tekeli bulunması, vergi tahsildarlığı yapmaları gibi nedenlerle haberleşme ağlarını geliştirmeye imkân bulamadıklarını öne sürüyor. Yani yurttaş, hem şirketlere hem devlete ücret ödeyip hem de en çok ihtiyaç duyduğu anda uydu ve internet bağlantısından mahrum kalıyor. Bunun kabul edilemez olduğunu söylemek bile zulümdür, bu kabul edilemez.

Son Olarak

Aşağıdaki haritalardaki bilgiler 3 farklı operatörün mobil internet hızı kapsayıcılığına ait. Daha detaylı verilerle çalışmak doğru olacaktır ancak buradan dahi görünen bir şey var. Sesini duyurması en zor olan kırsal bölgelerdeki mobil ağ kalitesi ve kapsayıcılığı merkezlere göre çok daha düşük.

Gönlü geniş halkımızın bandı geniş değil maalesef…

Turk Telekom

Turkcell

Vodafone

Metin içinde verilmeyen bazı kaynaklar:

Cep Telefonunda Güncel Vergi Yükü: https://vergiyedair.com/2022/09/14/cep-telefonunda-guncel-vergi-yuku/

1999’dan Günümüze Özel İletişim Vergisi: https://vergiyedair.com/2022/08/18/1999dan-gunumuze-ozel-iletisim-vergisi/

Bir GSM operatör şirketinin “Vergiler” bilgilendirme sayfası: https://www.vodafone.com.tr/tarifeler/Vergiler#:~:text=Özel%20iİetişim%20Vergisi%20oranı%2C%20her,%10%27u%20alınarak%20oluşturulmaktadır.

İlk tesis mobil hatta “özel” özel iletişim vergisi için: https://www.turmob.org.tr/mevzuat/Pdf/20187


KİTLESEL TRAVMA SIRASINDA VE SONRASINDA SOSYAL MEDYA KULLANIMI

Şubat 17, 2023

Uzm. Psk. Beren Kandemir/ Hacettepe Üniversitesi SBE İletişim Bilimleri Doktora Programı

6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi ve Elbistan ilçesi merkezli olarak meydana gelen 7,8 ve 7,6 şiddetindeki iki büyük deprem Güneydoğu Anadolu’daki 10 ilimizi ve yaklaşık 15 milyon nüfusu etkiledi. Bölgeden, anlık haber almak isteyen birçok internet kullanıcısı ise başta Twitter olmak üzere çeşitli sosyal medya platformlarına yöneldi. Depremin ilk saatlerinden itibaren, yardım ve destek çağrılarının da yayımlanmaya başladığı sosyal medya platformlarının bu süreçte, bilgi akışının sağlanması ve dayanışma organizasyonlarının örgütlenmesi için birincil kaynak olarak öne çıktığını söylemek mümkün.

Bunun yanında, afetten etkilenen kişilerin kişilik hakları ve etik açısından paylaşılan görseller ve yanlış yönlendirmelere yol açabilecek, yanlış veya güncel olmayan içerikli teyitsiz paylaşımların dolaşımda olması da tartışılan konular arasında yer aldı.

Sosyal medyanın, hashtag’ler, videolar, anlık mikroblog paylaşımları gibi olanaklarla, haberin hızla ve geniş bir kullanıcı kitlesine yayılmasını ve kitlesel travmalardan etkilenenlerin seslerinin duyulmasını sağlayacak güçlü bir araç olduğu yadsınamaz bir gerçek. Ancak tam da bu yaygın ve güçlü etkisinden dolayı, zarar verici olabilecek içeriklerin de aynı hızla geniş kitlelere yayılarak, istenmedik sonuçlara neden olabileceği riskinin de göz ardı edilmemesinde fayda var. Bu bağlamda sosyal medyanın kitlesel travmalara verdiğimiz tepkilerin şekillenmesinde oynadığı role ilişkin farkındalığımızın artması; bu etkin rolün, söz konusu platformların iyileşme ve dayanışmayı teşvik edecek biçimde kullanılmasındaki sorumluluğumuzu da daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Sosyal medya kitlesel travmatik olaylar sırasında ve sonrasında bilgi akışını ve paylaşımı için alan oluşturmak, kişilerin birbirleri ile bağlantı kurmasını sağlamak ve destek organizasyonları için güçlü bir araç haline gelmiştir. Sosyal medyanın kitlesel travmadaki rolüne geçmeden önce, kitlesel travmanın tanımını ve kapsamını yeniden gözden geçirmekte fayda var.

Kitlesel travma; deprem, sel gibi doğal afetler, terör saldırıları, savaş, toplu silahlı saldırılar gibi çok sayıda insanı etkileyen travmatik bir olay veya olaylar dizisi anlamına gelir. Kitlesel travmanın bireyler ve toplum üzerinde psikolojik, sosyal ve fiziksel açıdan önemli ve uzun süreli etkileri olabilir.

Kitlesel travma sırasında ve sonrasında insanlar inkar, öfke, kaygı, depresyon gibi bazı psikolojik travma asonrası stres bozukluğu tepkilerinin yanında, baş ağrısı, mide bulantısı ve uyku bozuklukları gibi fiziksel semptomlar yaşayabilirler. Bunun yanında kitlesel travmanın; sosyal ve ekonomik aksaklıklar, sosyal ağların ve destek sistemlerin çökmesi, işlevsiz kalması, insanların yaşam alanlarından ve dahil oldukları topluluklardan ayrılmak zorunda kalmaları gibi toplumsal ölçekte etkileri de olabilir.

Kitlesel travmalarda birincil etkili müdahale; durumdan etkilenen kişilerin fiziksel ve psikolojik olarak iyi oluşlarını sağlamaya yönelik tedavi, bakım ve destek hizmetleri, barınma, gıda ve diğer temel ihtiyaçlarının karşılanması için acil destek ve kaynak sağlanmasını içerir. Uzun vadede etkili müdahale ise planlı uygulanan psikososyal destek hizmetleri, mevcut durumu toplum lehine iyileştirme odaklı sosyal politikaların geliştirilmesi, sosyal ağları ve destek sistemlerini yeniden inşa etme ve güçlendirme çalışmaları gibi daha geniş ölçekte ve zamana yayılan girişimler olarak düşünülebilir.

Kitlesel travmalar sırasında ve sonrasında sosyal medya kullanımının hem olumlu hem de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bir kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyanın işlevlerinden en öne çıkanları şu şekilde sıralayabiliriz:

Kitlesel Travma Sırasında:

  • Farkındalık Yaratmak: Sosyal medya, durumla ilgili farkındalığın artırılmasına ve insanların olup bitenler hakkında bilgi almasına, yani bilgi akışının sağlanmasına yardımcı olabilir. İnsanlar diğerler sosyal medya kullanıcılarını bilgilendirmek ve bilgi akışını güncel tutmak için haberler, fotoğraflar ve videolar paylaşabilir.
  • Yardım Arayışı: Sosyal medya, krizler sırasında yardım ve destek aramanın hızlı ve etkili yollarından biridir. 6 Şubat’ta yaşanan deprem sırasında başta Twitter olmak üzere, çeşitli sosyal medya platformları aracılığıyla paylaşılan destek ve yardım çağrıları; gönüllü yazılımcılar ve programcılar tarafından enkaz altında kalan kişilerin bulunması, yardım ve destek çağrılarının doğru yönlendirilmesi için haritalama ve derleme çalışmalarında kullanılmış, çağrıların doğru ve etkili yönlendirmesinde önemli bir rol oynamıştır.*
  • Bilgi Paylaşımı: Sosyal medya, krizler esnasında birbirlerinden haber alma ihtiyacı içerisinde olan kişiler arasındaki iletişimi ve güncel duruma ilişkin enformasyon paylaşımını kolaylaştırabilir. Konum paylaşımı, güvende olma durumuyla ilgili güncellemelerin paylaşımına olanak vermesinin yanında; tahliye yolları, acil durum hizmetleri, temel ihtiyaçların sağlanmasına yönelik destek alınabilecek kaynaklar gibi konularda bilgi paylaşımı için de hızlı bir aracıdır.

Kitlesel Travma Sonrasında:

  • Dayanışma ve Destek: Sosyal medya, insanların benzer deneyimlerden geçmiş diğer kişilerle bağlantı kurmaları için de alan açmaktadır. Bu durum, özellikle travma sonrasında kendini izole ve yalnız hissedenler için oldukça faydalı olabilir. Benzer yaşantıları deneyimleyen bireylerle iletişim kurmak veya benzer deneyimlerin varlığından haberdar olmak; kişilerin bu yalıtılmışlık duygusu ile baş etme süreçlerinde yardımcı olabilir.
  • Hikaye Paylaşımı: Sosyal medya aracılığı ile travmayla ilgili kişisel hikayeleri ve deneyimleri paylaşmak; insanların kendi duygularını işlemesine yardımcı olabilir. Bireyin kendi travma deneyimini, kendi sesiyle aktarmasına da olanak sağlayan sosyal medya, bu yönüyle iyileşme sürecine destek verebilir.
  • Hak Odaklı Savunuculuk: Sosyal medya, hak odaklı savunuculuk ve aktivizm için güçlü bir araçtır. Kitlesel travma sonrasında kişiler; mesajların daha geniş kitlelere, daha hızlı ve etkin bir biçimde ulaşılmasını sağlamasından dolayı, sosyal medyayı farkındalık yaratarak değişimi tetiklemek için kullanabilir.

Ancak, kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medya kullanımının potansiyel bazı olumsuz yanlarının da olduğunu unutmamak önemlidir. Bunlardan bazıları:

  • Misenformasyon:  Günümüzde kitlesel bir travma yaşantısı sırasında ve sonrasında insanların bilgi almak ve deneyimlerini paylaşmak için sosyal medyaya yönelmeleri beklendik bir durumdur. Ancak, sosyal medyadaki enformasyon yoğunluğundan dolayı, böyle zamanlarda neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmek zaman zaman oldukça zorlayıcı olabilir. İnsanların enformasyonu teyit etmeden, yani doğru ve güncel olup olmadığını kontrol etmeden, yanlış ve güncel olmayan enformasyonu paylaşması; bu yanlış veya güncel olmayan enformasyonun daha geniş ölçekte yayılmasına ve sürekli olarak dolaşımda kalmasına neden olabilir. Misenformasyon; kabaca doğru olmayan bilginin kasıtlı olarak yayılması şeklinde tanımlanabilecek dezenformasyondan bu yönüyle farklıdır. Misenformasyonda kişiler, kasıt gözetmeksizin, iyi niyetle fakat teyit etmeden paylaştıkları yanlış bir enformasyonun dolaşımda kalmasına aracı olabilirler.

Kitlesel bir travma olayı sırasında ve sonrasında sosyal medyadaki yanlış enformasyonların ciddi ve istenmedik sonuçları olabilir. Panik ve kafa karışıklığına yaratarak insanların yanlış enformasyona dayalı kararlar almasına neden olabilir, bireylerin veya kuruluşların itibarına zarar verebilecek yanlış söylentilerin yayılmasına aracılık edebilir, hatta kimi durumlarda polarizasyona neden olup, şiddet ve linçe dahi yol açabilir.

Bu yüzden, gerek kişilerin gerek kurum ve kuruluşların, paylaşımlarını yayımlamadan önce doğruluğunu ve güncelliğini kontrol etmeleri oldukça önemlidir.

Uzun vadede ise, sosyal medya kullanıcılarının dolaşımda olabilecek doğru olmayan enformasyon konusunda farkındalıklarının artırılması da önemli bir noktadır. Bireylerin güvenilir enformasyon kaynaklarını nasıl belirleyecekleri ve edindikleri enformasyonun doğruluğunu, güncelliğini nasıl kontrol edecekleri konusunda bilinçlenmeleri; yanlış enformasyonun sosyal medyada yayılımını ve dolaşımını azaltmaya yardımcı olacaktır.

  • İkincil Travma: İkincil travma; kişilerin, başkalarının başına gelen travmatik olaylara tanık olmaları veya bunları duymaları, görmeleri, izlemeleri sonucunda yaşayabilecekleri duygusal ve psikolojik duruma işaret eder. İkincil travma yaşantısı sonucunda; anksiyete, depresyon, öfke, uyku güçlüğü, flashbackler, halsizlik, içe kapanma, unutkanlık, konsantre olmada güçlükler gibi kişinin iyi oluş halini olumsuz etkileyen belirtiler görülebilir. Bir kişi; aile üyesi, arkadaşı, meslektaşı gibi birebir etkileşim halinde olduğu birinin travmasına tanıklık etmesi sonucunda ikincil travma yaşayabileceği gibi, sosyal medyada travmatik içeriğe sürekli maruz kalmak da bireylerin ikincil travma yaşamasına neden olabilir.

Sosyal medyanın yaygın kullanımı, insanların ikincil travma semptomlarını tetikleyebilecek şiddet içeren veya grafik görüntüler, videolar veya hikayeler gibi travmatik olaylara ve bunların sonuçlarına maruz kalma olasılıklarını önemli ölçüde artırmaktadır. Sosyal medyada travmatik içeriğe maruz kalmanın; maruz kalma düzeyleri, başa çıkma stratejileri ve algılanan sosyal destek gibi faktörlere bağlı olarak farklı bireyler üzerinde farklı etkileri olmakla birlikte, dolaşımda olan söz konusu travmatik içeriklere sürekli maruz kalmak bireylerin çaresiz ve endişeli hissetmelerine neden olabilir, stres düzeylerini artırabilir. Bunun yanında anonim enformasyon, doğruluğu teyit etmeyi zorlaştırabilir. Bu durum da daha fazla kafa karışıklığına ve strese yol açabilir.

Sosyal medyadan kaynaklanan ikincil travma riskini azaltmak için, öz bakıma dikkat etmek ve sınırlar belirlemek önemlidir. Bu önlemler, sosyal medya kullanımını sınırlamayı, tetikleyici içerik yayımlayan kaynakları takip etmeyi bırakmayı veya sessize almayı, güvenilir enformasyon kaynakları aramak ve çevrimiçi destekleyici topluluklarla etkileşim kurmayı içerebilir. Bunun yanında kişinin öz bakımına ve uyku düzenine dikkat etmesi, gündelik rutinini devam ettirmeye çalışması, destek alabileceği kişilerle zaman geçirmesi ve onlarla duygularını, düşüncelerini paylaşabilmesi de ikincil travma deneyimini önlemeye ve baş etmeye yardımcı olacaktır. İkincil travma belirtilerinin devam etmesi veya yoğunlaşması durumunda profesyonel yardım alınması faydalı olacaktır.

  • Kötüye Kullanım: Kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyada kötüye kullanım birçok farklı şekilde görülebilir. Bu istismar biçimleri arasında; olayla ilgili yanlış bilgi veya söylentilerin yayılması (dezenformasyon), ilgili kişilerin rızası olmadan grafik veya rahatsız edici görüntü veya videoların paylaşılması veya travmanın belirli bir gündemi veya bakış açısını desteklemek için bir araç olarak kullanılması gibi durumlar bulunur. Kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyada kötüye kullanımın bir örneği olan sahte haberlerin veya komplo teorilerinin yayılması, halihazırda travmatize olmuş kişilerde daha fazla endişeye yol açabilir, ayrıca olay sonrası destek sağlamaya çalışan ilk müdahale ekiplerinin ve acil hizmetlerin çabalarını engelleyebilir, yavaşlatabilir.

Bir başka örnek de, ilgili kişilerin rızası olmadan grafik veya rahatsız edici görüntülerin ya da videoların paylaşılmasıdır. Bu durum, travmadan etkilenen kişilerin kendileri, aile üyeleri, arkadaşları, yakınlarının yanı sıra içeriğe maruz kalan kişiler için tetikleyici olabilir. Çevrimiçi ortamda dolaşıma giren görsellerin olaydan uzun süre geçtikten sonra dahi mağdur olan kişilerin karşılarına çıkabilecek olması riski de ilerleyen dönemlerde travmaların tetiklenmesine yol açabilir.

Kitlesel travma sırasında sosyal medyada kötüye kullanım biçimlerinden biri de, bazı bireyler ve gruplar kitlesel travmayı kendi gündemlerini veya bakış açılarını desteklemek için bir araç olarak kullanmaya çalışmalarıdır. Bunlar arasında bazı siyasi, dini vb. gruplar gibi oluşumların yanı sıra olayın yarattığı ilgiden faydalanmak isteyen bireyler de yer alabilir.

Kitlesel travma sırasında ve sonrasında sosyal medyada kötüye kullanımla mücadele etmek için, bireylerin paylaştıkları içerikler konusunda dikkatli olmaları ve bilgileri paylaşmadan önce mutlaka doğruluğunu ve güncelliğini teyit etmeleri önemlidir. Travmadan etkilenen kişilerin mahremiyetine ve kişisel haklarına saygı duyulması, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilecek eylemlerin kısa ve uzun vadede başkalarını nasıl etkileyebileceğinin göz önünde bulundurulması da dikkat edilmesi gereken noktalardır.

Toparlamak gerekirse; genel olarak, sosyal medya kitlesel travma sırasında ve sonrasında iletişim, destek ve dayanışmanın örgütlenmesi ve haberleşme açısından kıymetli ve işlevsel, hızlı bir kaynaktır. Bununla birlikte, potansiyel olumsuz etkilerinin de farkında olarak, özellikle kriz dönemlerinde sosyal medyanın sorumlu bir şekilde kullanılması önemlidir.

*Kaynak: Alternatif Bilişim Derneği (2023). Bant Daraltma Yeni Sansür Uygulamasıdır! Alternatif Bilişim Derneği’nden Basın Açıklaması. Son Erişim Tarihi: 16.02.2023 Erişim Adresi: https://yenimedya.wordpress.com/2023/02/09/bantdaraltma-yeni-sansur-uygulamasidir-alternatif-bilisim-derneginden-basin-aciklamasi/


“l’accès à l’information, c’est la liberté”

Şubat 9, 2023

Après le grand tremblement de terre qui a eu lieu en Turquie le 6 février, couvrant 10 provinces et une population d’environ 15 millions d’habitants, le rétrécissement de bande a commencé à être appliqué aux plateformes de médias sociaux telles que Twitter et Tiktok après 16h00 le 8 février. L’application de restriction de bande susmentionnée a été mise en œuvre sur décision prise par le BTK à la demande du Président, conformément au dixième alinéa de l’article 60 de la loi n° 5809 sur les communications électroniques, selon les informations entendues et reçues. Le rétrécissement de la bande a déjà été fait à plusieurs reprises en Turquie. Il a été appliqué dans le massacre de la mine de Soma et dans le massacre du train de Çorlu. Partout où le gouvernement actuel a été critiqué, il y a été utilisé, même s’il a été déclaré qu’il n’avait pas fait son devoir. Des applications telles que la limitation de bande, le blocage d’accès et les décisions de suppression de contenu sont principalement transformées en une méthode utilisée contre des groupes défavorisés tels que les femmes, les enfants, les personnes handicapées, les personnes âgées, ainsi que l’opposition. Dans l’explosion de Taksim, le rétrécissement de bande a été appliqué avec la décision prise avec la même méthode, basée sur le même article de loi. Après le grand tremblement de terre, cette application pour les plateformes de médias sociaux, en particulier Twitter, n’apporte aucun avantage, au contraire, elle empêche les familles des personnes décédées et blessées, en particulier leurs proches et connaissances, d’obtenir des informations aux fins de la coordination de l’aide. de la scène et la réalisation de l’aide elle-même. Cette barrière à l’accès engendre plus d’angoisse et de désespoir pour les proches des victimes du séisme, qu’ils soient sur place ou non. De plus, les appels d’aide et d’assistance écrits sur Twitter et d’autres plateformes de médias sociaux sont utilisés par des développeurs de logiciels et des programmeurs bénévoles dans des études de cartographie et de compilation pour trouver les personnes cabossées et pour diriger correctement les appels d’aide et d’assistance l’empêche d’atteindre le sol . Si nous mettons de côté la propriété et la structure du capital des plateformes de médias sociaux, ces plateformes sont devenues le moyen le plus important de transmettre des informations au public dans des pays comme la Turquie, où les médias autocratiques et grand public sont réprimés. Par conséquent, le rétrécissement de bande dans les médias sociaux restreint non seulement la liberté de communication, mais également la liberté d’expression et la liberté de la presse. Cette pratique viole le droit des citoyens à recevoir des informations et le droit de la presse à informer. Les décisions de réduire la bande, basées sur un texte ajouté à la loi sur les communications électroniques avec le décret n° 671 sur l’état d’urgence en 2016, sont contraires à la fois à la législation internationale, à la Constitution et aux décisions précédentes de la Cour constitutionnelle, et portent également un coup à la démocratie du pays. Par conséquent, comme nous l’avons dit depuis le jour de notre création, “l’accès à l’information, c’est la liberté”. #internettimedokunma est #internetlife. L’accès à des informations précises et qualifiées en cas de catastrophe est un droit fondamental des citoyens et est vital. Afin de lutter contre la désinformation, le pouvoir politique doit d’abord assurer un flux d’information transparent et l’accès aux infrastructures pour les besoins d’information des citoyens.

Alternative Informatics Association, member of EDRI


Internet Restrictions in Turkey Violate Fundamental Rights!

Şubat 9, 2023
After the major earthquake that took place in Turkey on February 6, covering 10 provinces and a population of approximately 15 million, bandwidth throttling (narrowing / restriction) for social media platforms such as Twitter and Tiktok was implemented beginning 16:00 on February 8 and lasting 10 hours. 

	The bandwidth throttling was in place upon the decision taken by BTK (Information and Communications Technology Authority) with the request of the President in accordance with the 10th paragraph of Article 60 of the Electronic Communications Law No. 5809, according to the announcement of the related authorities. 
	Net throttling has been implemented many times before in Turkey, including two other major disasters in the Soma Mining District and the Çorlu Train Incident. Whenever the current government was criticized for not meeting its obligations, throttling was used as an option to filter and prevent the flow of information. Acts such as band throttling, access blocking, and content removal are mostly turned into a method used against victims of violence, vulnerable groups such as women, children, the disabled, the elderly, as well as the opposition.
	The recent throttling act has taken place based on the same legal provisions applied in the explosion taking place in Taksim square late 2022. During a major earthquake, such an act covering social media platforms, including a platform as expansive as Twitter, prevents the families of the deceased and injured, especially their relatives and acquaintances, from obtaining vital information. Accurate flow of information serves the purpose of emergency coordination, rescue operations, area plotting as well as provision of durable necessities in disaster areas. Moreover, this barrier to information access causes more anxiety and despair on the side of the relatives of the earthquake victims, whether they are supporting in the spot or from afar.
	On a technical level, emergency toll, calls for aid and support shared on Twitter and other social media platforms are used by volunteer software developers and programmers in mapping, plotting and recording for efficient distribution of resources and emergency aid. All net restrictions prevent instant and accurate data acquisition and hinder aids from reaching the right place.
	Setting aside their ownership and capital structures, social media platforms have become the most important channels of sharing public information and maintaining information flow in autocratic countries like Turkey where mainstream media are suppressed. Therefore, filtering by ISPs and restriction in social media platforms prevent not only freedom of communication and information, but also freedom of expression and freedom of the press. This practice violates the citizens' fundamental right to receive information, obtain news and the media's right to inform.
	Acts of throttling and net restrictions, based on a provision added to the Electronic Communications Law via the State of Emergency Decree No. 671 in 2016, not only violates international legislations, the national constitution, and the precedent Constitutional Court decisions, but also strikes a blow to the democracy of the country.
	Therefore, as we have said since the day we were founded, “Access to information means freedom.” #donottouchmyinternet #internetislife. Access to accurate and qualified information in times of disaster is a fundamental right of citizens and is vital. In order to combat disinformation, the political power must first ensure transparent information flow and access to digital infrastructures providing public information.

We, as Alternative Informatics Association (AiA) would like to underline that we are following the net restrictions with great concern and that we have applied to BTK as well as the Constitutional Court for clarification of these acts and amendment of provisions causing violations.  

Alternative Informatics Association (AiA- Alternatif Bilisim)
Feb 9th 2023
For documentation and records related to recent restrictions, you may refer to: 
Twitter restricted in Turkey in aftermath of earthquake

BantDaraltma Yeni Sansür Uygulamasıdır! Alternatif Bilişim Derneği’nden Basın Açıklaması

Şubat 9, 2023

Türkiye’de 6 Şubat’ta yaşanan 10 ili ve yaklaşık 15 milyon nüfusu kapsayan büyük depremin ardından 8 Şubat tarihinde saat 16.00 sonrasında Twitter ve Tiktok gibi sosyal medya platformlarına yönelik bant daraltma uygulanmaya başlandı.

Söz konusu bant daraltma uygulaması alınan duyum ve bilgilere göre 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 60’ıncı maddesinin onuncu fıkrasına göre Cumhurbaşkanı’nın talebi üzerine BTK tarafından alınan karar üzerine uygulanmıştır.

Türkiye’de daha önce birçok kez bant daraltma uygulamaları yapıldı. Soma Maden Katliamı’nda, Çorlu Tren Katliamı’nda uygulandı. Nerede mevcut iktidar eleştirilse, görevini yapmadığı belirtilse orada kullanıldı. Bant daraltma, erişim engeli, içerik çıkarma kararları gibi uygulamalar çoğunlukla kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar gibi şiddet mağduru dezavantajlı gruplara ve muhalefete karşı kullanılmaya çalışan bir yönteme dönüştürülüyor.

Daha önce de Taksim patlamasında yine aynı yasa maddesine dayanarak aynı yöntem ile alınan karar ile bant daraltması uygulandı. Büyük Depremin ardından sosyal medya platformlarına özellikle de Twitter’a yönelik bu uygulama hiçbir fayda sağlamamakta, tam aksine enkaz altında bulunanlar, ölen ve yaralananların başta aileleri olmak üzere yakınlarının, tanıdıklarının olay yerinden yardım koordinasyon amaçlı enformasyon edinmesini ve bizatihi yardımın gerçekleştirilmesini engellemektedir. Bu erişim engeli depremzedelerin orada bulunan veya bulunmayan yakınlarının daha fazla kaygıya ve umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır.

Bunun dışında Twitter ve diğer sosyal medya platformlarından yazılan yardım ve destek çağrıları, gönüllü yazılımcılar ve programcılar tarafından göçük altındakilerin bulunması, yardım ve destek çağrılarının doğru yönlendirilmesi için haritalama ve derleme çalışmalarında kullanılmakta olup, bant daraltma uygulaması verilerin anlık ve doğru olarak elde edilmesini, yardımların doğru yere ulaşmasını engellemektedir.

Sosyal medya platformlarının sahiplik ve sermaye yapısını bir kenara koyarsak, bu platformlar Türkiye gibi otokratik ve anaakım medyanın baskılandığı ülkelerde kamuoyuna enformasyon ulaştırmanın en önemli aracı haline gelmişlerdir. Bu yüzden de sosyal medyada bant daraltma uygulaması yalnızca haberleşme özgürlüğünü değil aynı zamanda ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünü de kısıtlamaktadır. Bu uygulama ile yurttaşların haber alma ve basının haber verme hakkı ihlal edilmektedir. 

Elektronik Haberleşme Kanununa 2016 yılında 671 sayılı OHAL KHK’sı ile eklenen bir metne dayanarak bant daraltma kararlarının alınması, gerek uluslararası mevzuata, gerek Anayasaya, gerekse emsal Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olduğu gibi ülke demokrasisine darbe vurmaktadır.             Bu yüzden de kurulduğumuz günden bu yana söylediğimiz gibi “Bilgiye erişim özgürlüktür.” #internetimedokunma #internetyaşamdır. Afet zamanlarında doğru ve nitelikli enformasyona erişim yurttaşın asli hakkıdır ve hayatidir. Dezenformasyonla mücadele için siyasi erkin önce şeffaf bir şekilde enformasyon akışı ve yurttaşın enformasyon gereksinimi için altyapılara erişimi temin etmesi gerekir. 

Bu nedenle BTK’ya suç duyurusu ve Anaya Mahkemesi’ne 9.02.2023 tarihinde hak ihlali nedeniyle başvuruldu.

Açıklamamızda başvuru dilekçesini de herkesin indirip başvuru yapacağı şeklide ekledik. Açıklama ve dilekçeye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

https://alternatifbilisim.org/turkiyedeki-internet-kisitlamalari-en-temel-haklari-ihlal-ediyor/

Herkese büyük geçmiş olsun. Yakınlarını kaybedenlerin başları sağolsun, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.