Kitap Değerlendirmesi: Süper Bağ(lantı)lı

Temmuz 12, 2018

Süper Bağ(lantı)lı/ Yazar: Mary Chayko

ISBN: 978-975-353-506-9

Değerlendirme: Ertan Ağaoğlu, H.Ü. S.B.E. İletişim Bilimleri Y.Lisans programı

Günümüzde internet ve dijital teknolojiler yalnızca bir iletişim aracı değil, benliğimizi geliştirip onu temsil ettiğimiz, hayatımızın her anında yanımızda taşıdığımız, bireyselliğimiz dışında içinde yaşadığımız toplumu, bizi çevreleyen ekonomiyi, siyaseti, medyayı kısaca topluma ait bir çok olguyu etkileyen ve değiştiren teknolojilerdir. Hayatımızın her alanına böylesine nüfuz etmiş teknolojilerin kişilerin ve toplumun üzerinde bıraktığı etkiler ve onların sonuçları iletişim akademisyenlerinin araştırma konusu olmuştur. Mary Chayko, Süper Bağ(lantı)lı başlıklı kitabında hayatımıza böylesine nüfuz etmiş teknolojilerin dokunduğu her alanı genel hatlarıyla başarıyla incelemiştir.

On bölümden oluşan kitabın birinci bölümü kitapta işlenen konulara bir giriş niteliğindeyken ikinci bölümde internet ve internet çağının tarihine ve genel yapısına değinilmekte. Bu internet çağında toplum, gerçeklik, samimiyet gibi konular üçüncü bölümde tartışılıp bu bilgilerin ışığında tekno-sosyalleşme ve benlik altıncı bölümde, tekno sosyal ilişkiler ise yedinci bölümde inceleniyor. Dördüncü bölümde ise belki de bu teknolojilerin hayatımıza kattığı en iyi ve en kötü yanlar yani paylaşım ve gözetim işlenmekte. Ardından internetin de katkısıyla global bir dünyanın toplum üzerindeki etkileri ve olumsuz yanları üzerine tartışan Chayko sekizinci bölümde insan ilişkilerini böylesine etkileyen teknolojilerin toplumun kurumlarındaki etkilerine değiniyor. Dokuzuncu bölümde ise sürekli bağlantılılığın faydaları ve tehlikeleri tartışılıp son bölümde süper bağlantılı geleceğimiz üzerine tahminler yürütülmektedir.

Mary Chayko internetin etkilerini detaylı şekilde incelemeden önce kitaptaki bulguların ve bilgilerin dünyadaki her topluma uygulanamayacağı konusunda uyarmaktadır. Unutulmamalıdır ki internet bir yana günümüzde halen gıdaya dahi ulaşamayan toplumlar vardır ve bu kitapta yazılanların evrensel olduğu söylenemez.

İnternet bilgisayar, cep telefonu vb. gibi cihazlarla”…veri paketleri, tüpler, devreleri birleştiren bilgisayarlaştırılmış aletlerin milyarlarcası ve tabii ki bunları kullanan insanları birbirine bağlayan küresel bir ağdır(Blum 2013’ten aktaran Chayko, 2). Dünya Çapında Ağ(World Wıde Web ya da WWW) başta olmak üzere birçok dijital teknoloji artık internet üzerinden gerçekleştirilmektedir. Ne var ki tekno-sosyal hayattan bahsettiğimizde SMS, MMS ve dijital teknolojilerden de bahsetmek gerekir. Her ne kadar bu teknoloji internet üzerinden sağlanmasa da mobil teknoloji tekno-sosyal hayatın en önemli parçalarından biridir. Chayko gerekli olmadığı sürece bu kavramlar arasında ayrım yapmayacağını, çevrimiçinin aracılı deneyime, çevrimdışının ise aracısız deneyime atıfta bulunacağı hakkında okuyucuyu uyarmaktadır.

Chayko başlamadan önce kitapta bir kaç kere karşılaşacağımız teknolojik belirlenimcilikten bahsetmektedir. Bu terim teknoloji kullanımının sonucunda ortaya çıkan kötü sonuçlar için teknolojinin kendisini suçlamak anlamına geliyor.“Teknolojiyi insanlara bir şey yapan varlık olarak düşünmek” (7) ya da teknolojinin etkileri kötüye gittiğinde teknolojiyi suçlamak yanlıştır. Unutulmaması gereken nokta teknolojinin bir eylem kapasitesi olmadığıdır, o bizden bağımsız olarak çalışamaz. Teknolojinin hayatımızdaki kötü yanları, çoğu zaman, çevrimdışı hayatlarımızın bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır.

Chayko bu gerekli uyarıyı yaptıktan sonra ikinci bölümde internet çağının tarihi ve özelliklerinden bahsediyor. İnternet çağı Thomas Merrill ve Larry Roberts’ın 1965 yılında Kaliforniya ve Massachusetts’teki iki bilgisayarı birbirine bağlamasıyla başladı. ARPANET olarak adlandırılan bu bağlı bilgisayarlar projesi kısa süre sonra Kaliforniya Üniversitesi, Utah Üniversitesi ve Standford Araştırma enstitüsündeki bilgisayarlarda kuruldu. BİTNET isimli projeyle tüm akademik bilgisayarlar birbirine bağlandığında günümüz anlamında internet resmi olarak kurulmuştu. Ray Tolimson 1972 yılında ilk e postayı gönderdi ve sembolünün “@” olacağına karar verdi. ”1970’lerde x.25 olarak adlandırılan bir paket anahtarlama sistemi uluslararası alanda yaygınlaşmaya başladı ve dünya çapında bir ağ yapısı oluşturuldu” (24). İnternet artık kurulmuştu ve çalışıyordu ancak hala teknik bilgi isteyen bir teknolojiydi.

Bu durum WWW ile değişti. CERN’de çalışan Tim Berners-Bee belgelerin birbirine bağlanmasına(hiperlink) olanak sağlayan sistemi geliştirdi ve sistem 1993’te CERN tarafından tüm dünyaya ücretsiz olarak sunuldu. Buna paralel olarak ilk internet tarayıcıları ve arama motorları ortaya çıkması internetin sıradan kullanıcıya ulaşmasını sağlayan gelişmelerdi. 1973 yılında Martin Cooper 1.5 kilogram ağırlığındaki ilk cep telefonuyla  görüşme gerçekleştirerek günümüz anlamındaki mobil teknolojinin ilk örneğini kullanmış oldu. 2000’lerde bu teknoloji gelişerek aramanın ötesinde mesaj gönderme, internette sörf yapmaya izin veren gelişmiş bir teknoloji haline geldi.

Web’in yaygınlaşmasıyla sosyal ağlar, wikiler de ilk defa ortaya çıkıyordu. Günümüzdeki sosyal ağlara benzer, kullanıcıların yazı yazıp paylaşmasına izin veren ilk platform UserNet ARPANET üzerinde kurulmuştu. Merkezsiz olan bu sistem bir süre sonra fazlasıyla dağılarak popülerliğini kaybetti. 1994-1995 yıllarında ise kitle çalışmasına izin veren ilk uygulama olan wiki icat edildi. Ardından ilk anlık mesajlaşma uygulaması olan AOL, 1994’da kullanıcıların blog yaratmasına izin veren links.net, 1999’da ise blogger kuruldu. 2000 başlarında tam anlamıyla sosyal ağ siteleri(SAS’lar) ortaya çıkmıştı. SASlar kullanıcıların birbirlerinin arkadaş listelerini görmelerine izin veren, birden bire(özel mesaj), birden çoğa(herkese açık gönderi) mesaj gönderilmesine izin veren platformlardır. 2003 yılında özellikle müzisyenlerin kitlelere ulaşmasını olanak sağlayan MySpace, 2005’te ise aslen Harvard Üniversitesine özel olarak tasarlanmış Facebook kuruldu, sosyal medya artık modern bireyin sıklıkla kullandığı platformlar arasına girmişti. SASlar popülerliğini kanıtladığında haber siteleri, YouTube gibi bir çok site SAS özelliklerini(özellikle yorum yapma) bünyelerine katmaya başladı. 2000’lerde “internetin, mobil iletişimin ve sosyal medyanın”(38) oluşturduğu üçlü devrim sayesinde dijital teknolojiler hayatımıza eklemlendi ve sürekli bağlantılılık hayatımızın bir gerçeği haline geldi.

Dijital ortamda yaşamak adlı üçüncü bölümde Chayko bu teknolojilerin hayatımızdaki etkilerini incelemeye başlıyor. İnsanlar yaşadıkları ve içinde ilişkilerini yarattıkları mekanları kurabilmek için teknolojisi sık sık kullanır. Bu alanlarda yaratılan bağlar kişilerarası olduğu için toplumsal ve bu ilişkileri “yaratma(k) ve koruma(k)”(43) için zihinsel bir enerji kullanmak gerektiğinden zihinseldir. Chayko bu mekanlar ve faaliyetler içinde yaratılan bağlara sosyo-zihinsel adını vermektedir. Emile Durkheim’a göre de “bir toplumun “vicdan kolektifi” paylaşılan, ortak bir bilinç(zihin veya farkındalık) ve aynı zamanda paylaşılan ortak bir vicdan(ahlak veya doğru, yanlış belirleme aracı) olduğunu öğretti.”(43). Ona göre toplum bu fiziksel olmayan iki olguyu “aynı anda ve çözülemez” bir şekilde kapsar bu yüzden toplum ortak değerlere sahip, sosyo-zihinsel bir yapıdır. “Tüm sosyal bağlantılar ve gruplar üyelerinin zihninde en eksiksiz biçimde bulunurlar.”(44) dolayısıyla topluluk olmak icin yüzyüze görüşme zorunluluğu yoktur.

Bu “topluluklar, düzenli, örüntülü kişiselleştirilmiş”(49) etkileşimlerden oluşurlar. İnternet bu toplulukların kurulup sürdürülmesine ilham veren bir teknolojidir, bir WhatsApp grubunun ne kadar kolay ve hızlı kurulduğunu bir düşünün. Bu sayede kişiler rahatlıkla yeni gruplar kurabilir, bu ağları stratejik olarak kullanabilir ve aralarında geçiş yapabilirler. Bu duruma ağ tabanlı bireysellik adı verilmiştir. Bu topluluklar tamamen çevrimiçi ilişkilerden ya da çevrimdışı ilişkilerden oluşabilir. Bu etkileşimler sayesinde güçlü bağlar kurulabileceği gibi aksi takdirde hiç görüşme şansı olmayacak insanları bağlayarak zayıf bağlar da oluşturabilir. İlişkinin doğası ne olursa olsun bir çok kişi internet üzerinden kurulan ilişkileri gerçek arkadaşlık olarak tanımlamaktan çekinmemiştir zira BİTler kullanıcılarına “çok güçlü mekan duygusu vermeye eğilimlidir”(Meyrowitz, 1985 Aktaran Chayko s.50). BİTler yoluyla deneyimlenen hikayeler bir mekanda yaşanıyormuş gibi tasvir edilir.

Daha önce de bahsedildiği gibi topluluk olmak için yüzyüze görüşme zorunluluğu yoktur, topluluklar akılda tutmak için çok büyük olabilirler bu yüzden gruplar sembol kullanma eğilimindedir. Semboller grup ya da bireyler fiziksel olarak yanlarında olmasa da onları hatırlamalarına ve bağlılıklarını yenilemelerine yardımcı olur. Bu semboller çevrimdışı hayatta olduğu kadar çevrimiçinde de dönüşümdedir zira dijital alanların fiziksel alanlara göre akılda yer etmesi daha zordur. Bu yüzden platformlar kendilerini sembollerle eşleştirir, Facebook bir kitap olarak sembolize edilirken, Foursquare bir meydandır. Semboller bu platformların içinde de dönüşümdedir. Bu platformlar her ne kadar belirli kişiler tarafından, yukarıdan aşağı şekilde tasarlansa da zamanla kendilerine has mantık, dil bilgisi ve semboller üretirler. Twitter’daki #hashtag buna en iyi örnektir. Kişiler hashtagleri “vurgulama, eleştiri … yazarın özelliklerini saptamak, ve memeler”(55) yaratmak, grup kurmak, aidiyet hissetmek amacıyla kullanılabilir.

Dijital ortamlarda gerçekleşen deneyimler çoğu zaman daha az gerçek olarak düşünülse de aslında beynimiz çevrimiçi ve çevrimdışı ortam arasında bir ayrım yapmaz, her ikisi de olabildiğine gerçektir. İnternet üzerinden aşık olabilir ya da birinin kalbini kırabiliriz. Gel gelelim kişiler uzağımızda olsa bile onlara yakın hissedebiliriz buna algılanan yakınlık denirken bu hissiyat BİTler aracılığıyla deneyimlendiğinde elektronik yakınlık adı verilir. İnternet bu yakınlığın deneyimlenmesinde, bireyin diğerlerinin orada olduğunu hissederek kullanıcılar arasında mevcudiyet algısı yaratmada başarılıdır.

Kişiler çevrimiçi ortamları genellikle ikincil adres olarak yani iş ve evdeki sorumluluklarının bulunmadığı rahatlama ve eğlenme mekanları olarak kullanırlar. Bireyler bu ortamlarda birbirlerinin farkına varır, kimliklerini ve kültürlerini paylaşarak bir birey olarak kabul edilmiş hissederler. Kişiler bu mekanlara aktif olarak katılabileceği gibi yalnızca “başkalarının ne yaptığını ve söylediğini kontrol ederek”(59) pasif olarak da katılabilir, onların mevcudiyetini hissedebilir. Bu alanlar kişinin kendisini keşfetmesi için önemli olduğu gibi bu ortamların fazla kullanımı kişiye zarar verebilir, bu teknolojilerin zararları dokuzuncu bölümde detaylı olarak tartışılacaktır.

Chayko dijital ortamların özelliklerinden bahsettikten sonra bu teknolojileri gerçeklik ve beyin seviyesinde inceliyor. Aklımız ve bedenimiz birçok anlamda karmaşık bir biçimde birbirine bağlıdır. Fiziksel bir ağrı psikolojimizi etkilerken, depresyona girdiğimiz için fiziksel olarak hasta oluruz. Fiziksel ve ruhsal olgular beynimiz tarafından eşit şekilde işlenir. Bu anlamda gerçeklik algısı birden çok olaya bağlıdır. “‘Günlük yaşam gerçekliği’, rüyalar, hayaller, oyunlar kurgular…”(61) gibi bir çok gerçeklik vardır ve modern insan bunların arasında geçiş yaparak yaşar. Daha önce bahsettiğimiz gibi beynimiz interneti de aynı şekilde gerçek algılar, dijital ortam, ilişkiler, deneyimler olabildiğine gerçektir. Çoğu zaman kişiler “insanlar deneyime aracılık eden  teknolojiyi unutur”(70). İnternette diğer kişileri gerçek olarak algıladığımız gibi robotlar ya da botları da(Google Assistant, Siri) gerçek olarak algılarız. Onlarla etkileşime geçmekten keyif alırız, bu botlarla ilişki kurmak sorunlarla başa çıkmamıza yardımcı olabilir. Sonuç olarak gerçeklik tamamen zihnimizin oluşturduğu bir olgudur ve beynimiz dijital ve fiziksel arasında kesin bir çizgi çekmeden her ikisini de eşit şekilde gerçek olarak algılar. Böylesine gerçek bir ortamda duygusallık ve samimiyetin de rahatlıkla hissedilebileceği kesindir, dokuzuncu bölümde tekno-sosyal hayatta ilişkiler detaylı olarak incelenmektedir.

Günümüzde halen çevrimiçi çevrimdışından ayrı tutulmakta, onun çevrimdışı hayata zarar vereceği düşünülmektedir. Nathan Jurgernson bu ayrıma dijital ikilik demiştir ve bu ikilik gereksizdir zira bu alanlar adeta birbirinin içine geçmiştir. Her ne kadar bu iki alanın özellikleri farklı da olsa, örneğin bir emoji ve gülüş aynı olmasa da, birbirinin zıttı değildir, yalnızca farklı boyuttadırlar. Aslında çevrimdışı dünya artık çevrimiçi aktiviteye kaynak sağlamaktadır. Bir çoğumuz çevirimdışı ortamda yaptıklarımızı çevirimiçinde nasıl ifade edebileceğimizi düşünerek zaman harcarız. Jurgenson buna “Facebook Gözü” adını vermiştir.

Chayko dördüncü bölümde internetin hayatımıza kattığı belki de en iyi ve en kötü iki olguyu inceliyor: Paylaşım ve gözetim. Paylaşım internetten bahsettiğimizde en çok kullandığımız kelimeler arasındadır. Kişiler internet üzerinde içerik üreterek, paylaşarak, yeniden üreterek paylaşım kültürünü oluşturmuştur. Ürünlerin böylesine sıkça değiştirilmesi “üretim ve tüketimin döngüsel ve bazen simultane bir işleme dönüşmesini tanımlayan” yeni bir süreci yani üretketimi(Prosuming) ortaya çıkarmıştır. Üretketim sayesinde platformlar kullanıcıların ürettiği içerikler üzerinden kar sağlamaktadırlar, bu anlamda üretketimin McDonaldlaştırmanın internet üzerindeki eklentisi olduğunu söylemek mümkündür. Internet aracılı McDonaldlaştırma burada da kalmaz. Birçok şirket geçmişte maaşlı personellerinin yaptığı işleri artık kullanıcılarına internet üzerinden müşterilerine yaptırmaktadır: fatura ödemek, telefon kredisi(kontör) satın almak artık sıradan uygulamalar haline gelmiştir.

Paylaşım kültürünün hızlı ve anonim doğası telif hakkı sorunlarını da beraber getirir. İnternet ortamında bir içerik onlarca kişi tarafından üretilebilir, birden çok kez düzenlenip tekrar dolaşıma sokulabilir. Çoğu zaman kullanıcılar kaynağı bulmak için teknik yetkiliğe sahip değildir ya da telif haklarından haberleri bile yoktur. Tüm bu karmaşıklığın yanı sıra internet bir bedava kültürünü ortaya çıkardı. Özellikle 2000’li yılların başında ortaya çıkan Napster gibi programlar kullanıcılar arasında müzik, film, oyunlar gibi bir çok şeyin paylaşımının önünü açtı. Zamanla bu programlar mahkemelerce yasaklansa da bu tür programlar ve bedava kültürü yok olmadı. Böylesine bir ortamda kullanıcılar içeriğe ya ücretsiz ya da çok düşük fiyatlarla ulaşmayı istemektedir. Bu karmaşık ortamda telif haklarını korumak günden güne zorlaşmaktadır. Bu sorunlara çözüm getirmek amacıyla kurulan Creative Commons adındaki organizasyon kişilerin, kuruluşların içerikleri üzerinde kolayca kontrol sahibi olmasını sağlayacak lisanslar sağlamaktadır. Kişiler Creative Commons ile ücretsz olarak neyin, nasıl paylaşılabileceğini belirleyebilir, bunu duyurabilir.

Paylaşım kültürünün hayatımıza kattığı diğer bir önemli olgu ise kitlesel çalışma ve fonlamadır. İnternet sayesinde fiziksel olarak ayrı kişiler kolayca beraber çalışabiliyor ya da bilgi ve kaynak alışverişinde bulunabiliyor. İnternet üzerinden fiziksel olarak ayrı kişilerin beraber çalışmasına kitle kaynaklı çalışma ismi veriliyor. Kişiler bir iş yeri için ayrı yerlerden çalışabilir ya da hayır organizasyonu düzenleyebilir. Wikipedia kitle kaynaklı çalışmaların en iyi örneklerindendir, milyonlarca insan bir araya gelerek bir bilgi deposu yaratmıştır. Bu çalışma yalnızca finansal kaynak oluşturmaya yönelik olduğunda ise buna kitlesel fonlama denir. Kişiler siteler üzerinden projelerini, yeteneklerini, fikirlerini sunarak kişilerden bağış toplayıp, girişimde bulunabiliyor. Fonlama kişisel seviyede yapıldığında ise mikrofinansman adı veriliyor. Ek olarak çevirimiçini aşan kitlesel çalışmalar da vardır, Change.org gibi siteler toplumsal sorunlar için kampanyalar başlatarak bilinç yaratmaya çalışmaktadır.

Paylaşım kültürü yayınlama gücünün kitlelere geçmesine yol açmıştır. Önceden kitap, film, şarkı yayınlamak yayımcı şirketlerin tekelindeyken günümüzde internet sayesinde internet sayesinde uzman ya da amatör herkes içeriğini özgürce, düşük ücretlerle ve hatta ücretsiz olarak paylaşabilmekte. Medya ve habercilik de internet ile büyük ölçüde değişmiştir, tekno sosyal kurumlar isimli bölümde bu konu detaylı olarak incelenmektedir.

Yazar bunun ardından gözetim konusunu ele almaktadır. “Çevrimiçi gözetim bir kişinin bir başkasının davranışını ve eylemlerini izlemek için internet kullanımına verilen isimdir”(88). Gözetim gücü elinde tutan çevreler tarafından güçsüzler üzerinde uygulandığında buna dikey gözetim denir. Devletler bunu yaparken çok rahat ve sorumsuzca davranabilirler, çevirimiçi davranışlarını, alışkanlıklarını izleyerek insanların yaşam biçimlerini profilleyebilir, telefonlarını dinleyebilir ya da konumunu belirleyebilirler. A.B.D.’de çıkarılan Vatansever yasası ile yalnızca terör şüphesi duyulan kişiler yasal olarak gözetlenebilmektedir. Şirketlerin uyguladığı gözetim de bir dikey gözetim biçimidir. Başta arama motorları olmak üzere tüm siteler kullanıcıların kullanım alışkanlıklarını kaydeden çerez adında bilgiler toplarlar, tüm aktiviteleri kaydederler. Ardından bu verileri düzenleyip kullanıcıları profilleyerek bu verileri hedefli reklam, satış ya da uygulama geliştirme gibi amaçlarla kullanırlar. Bu uygulamaya veri madenciliği adı verilmektedir. Kullanıcılar ücretsiz olarak görünen tüm bu sitelere aslında kişisel bilgilerini vererek erişmektedir, kişisel bilgiler internetin para birimidir.

Gözetim kişilerarası gerçekleştiğinde ise buna yatay veya sosyal gözetim denir. Yatay gözetimin en büyük özelliği gözetimdeki karşılıklılık ve beklentidir. Kullanıcılar sosyal medyayı gözetlemek ve gözetlenmek için kullanır. Bu bazen bireyler için sorun yaratabilir. Daha önce de bahsedildiği gibi internet üzerinde kişiler birden çok ağa sahiptir, zaman zaman kamusal ve kişisel hayatlarımızın karışması sorun yaratabilir örneğin patronumuz iş hakkında attığımız kötü bir tweet’i görebilir, buna bağlam çöküşü denmektedir. Her ne kadar her sitenin sahip olduğu gizlilik ayarlarını kullanarak bağlam çöküşü bir nebze kontrol edilebilse de herhangi bir bilginin dijital ortama girdiğinde nerelere ulaşacağını kestirmek güçtür. Sosyal medya dışında casus yazılımlar yatay gözetimi olanaklı kılabilir, bu programlar klavyede basılan her tuştan, kullanılan her programı karşıya aktarabilecek güçtedir. Sonuç olarak fark etmemiz gereken nokta internetin vaadettiği özgür ve kişisel ortamın aksine her zaman gözetlenmeye açık, kısıtlı, kamusal bir ortam olduğudur ve her bir paylaşım üzerine özenle düşünülmelidir.

Chayko beşinci bölümde küresel etkiler ve eşitsizlikler konusunu incelemektedir. Dünyamız iletişim ve ulaşım teknolojileri ile birçok anlamda birleşerek, ortak kültür ve anlayışları ortaya çıkarır. Ne var ki toplumdaki herkes teknolojiden aynı şekilde yararlanmaz zira toplumdaki sosyal güçler nadiren eşittir ve teknoloji de bu güçlere bağlı olarak kullanılır. Bireyler demografik özellikleriyle tabakalara ayrılırlar ve aynı tabakaya ait olan kişiler dünyayı benzer şekilde algılar. Kişilerin teknolojiye olan yaklaşımı da bu tabakalarla yakından ilgilidir. Gruplar arasındaki teknolojiyi kullanma farklılıklarına sayısal uçurum denir. Bu durumun dijital teknolojiyi üretme, dijital aktivitelerde yer alma ve dijital okuryazarlık gibi bir çok boyutu vardır. Örneğin üst tabakadan bireyler siyasi paylaşım yapmaya daha yatkındır.

Ülkeler arasında da teknoloji kullanımı bakımından farklılıklar vardır. Genel olarak zengin ülkelerde daha fazla internet kullanıcısı varken, gelişmekte olan ve yoksul ülkelerde teknoloji gelişimi görünür derecede yavaştır. Şaşırtıcı şekilde bu ülkelerde mobil teknoloji kullanımı internet kullanımına göre yüksektir. Ülkelerin teknolojilere erişiminin düşük olması onların küresel pazarlara erişimini kısıtlamaktadır. Bu eşitsizlikler yalnızca ülke bazında yatırımlarla değil ancak küresel ve yapısal çalışmalarla giderilebilir. İnternete erişim siyasi baskılarla da kısıtlanmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde baskıcı kanunlar yoluyla internet üzerinde baskı kurulmaktadır. Çin, Türkiye gibi ülkeler muhalif içerikleri engellemek için yasal yollara sahiptir.

Ülkeler ve bireyler arasında ekonomik, sosyal farklılıklara ek olarak kültürel farklılıklar da vardır. Bu anlamda internet dünyanın farklı ülkelerindeki insanların iletişime geçerek birbirlerini tanımalarına, anlayış geliştirmelerine yardımcı olabilir. Ancak “Bu potansiyelin ne kadar insan tarafından kullanılacağı belli değildir (2014 Dimaggio’dan aktaran Chayko 2017) zira kişiler çoğu zaman kendilerine fikren yakın kişilerle iletişime geçmeyi seçerler bu da ön yargıların devamına yol açar. “Ön yargı: insanların ait oldukları gruba, sınıfa veya kategoriye göre kişisel özellikler göz önünde alınmaksızın değerlendirdiği bir tavırdır”(105). Önyargı ayrımcılığa dönüştüğünde ise durum daha da ciddileşir. Ayrımcılık insanların sosyal sınıfından ya da tercihinden dolayı haksız muameleye uğramasıdır. Bu ayrımcılıklar çevrimdışından çevrimiçine taşınır, örneğin LGBT bireyler diğerlerine göre üç kat daha fazla rahatsız edilir.

İnternetin böylesine yaygınlaşması onu manipüle etme yollarını da beraberinde getirmiştir. Teknik açıdan yetkin kişiler diğerlerinin sistemlerine izinsiz bir biçimde erişim sağlayabilir, kişisel bilgileri çalabilirler buna bilgisayar korsanlığı ya da hacking denmektedir. Bilgisayar korsanlığı bilgi ve istihbarat saldırıları ve altyapı saldırıları olarak gerçekleştirilir. Bilgi ve istihbarat saldırılarında amaç kişilerin bilgilerini çalıp onları onlara zarar vermek, onları korkutmak ve utandırmaktır. Altyapı saldırılarında ise özel ya da kamu kuruluşlarının altyapılarına saldırılarak hizmetlerin sekteye uğratılması ana amaçtır. Bu yolla korsanlar internet sitelerini hackleyebilir, para ve bilgi çalabilir. 2015’te bilgisayar korsanları 30 farklı ülkede 100 bankadan neredeyse bir milyar dolar para çalmıştır.        Günümüzde siber güvenlik hükümetlerin önem verdiği bir konu haline gelmiştir zira ülkeler ya da siyasi gruplar internet üzerine birbirine saldırarak siber savaşlar gerçekleştirmektedirler, örneğin 2014 yılında The Interview adlı filmin yayınlanmaması için Kuzey Kore Sony Picture şirketine saldırıda bulunmuştur. İnternet ve dijital teknolojilerinin korku yayma amaçlı kötüye kullanılmasına ise siber terörizm denmektedir.

Diğer bir tarafta ise, beyaz ve gri şapkalı bilgisayar korsanları vardır. Bu bilgisayar korsanları olara zarar vermektense iyiye hizmet etmeyi tercih eder. Bazen kişiler meşru olarak kendilerine ait olduğunu hissettikleri içerikleri bilgisayar korsanlığı yoluyla elde etmeye çalışabilirler. Reddit geliştiricilerinden Aaron Swartz’ın akademik çevrimiçi depo olan JSTOR’a erişerek çok sayıda akademik bilgiyi “özgürleştirmiştir”. Hapis cezası alan Swartz intihar etmiştir.

İnternet kişilerin bilgilenip örgütlenerek güce, eşitsizliklere karşı çıkması için muazzam bir alan sağlar. Her şeyden önce internet sayesinde vatandaşlar siyasilere (kısmen) direkt olarak ulaşabilir. Daha da önemlisi kişiler internet üzerinden onlarla aynı sorundan müzdarip kişileri bularak örgütlenebilir ve bunu çevrimdışına taşıyabilirler. Türkiye’de Gezi Parkı Protestoları, Arap Baharı gibi hareketler internet üzerinde örgütlenmiştir. Bunun farkında olan baskıcı rejimler interneti kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Sosyal medyada eylemin bu kadar basit ve çabasız olarak gerçekleştirilmesi pasif eylemcilik veya etiket aktivizmi adı verilen duruma yol açar. Kişiler “bir eylemi gerçekleştirmek yerine eylem hakkında sürekli…”(115) konuşmayı seçebilir.

Chayko altıncı bölümde tekno-sosyalleşme ve benlik konusunu ele almaktadır. Bir bebek doğduğu andan itibaren çevresiyle iletişime geçerek içinde bulunduğu toplumun değerlerini öğrenir ve toplumun bir üyesi olmaya başlar, bu sürece sosyalleşme denir. Teknoloji zengini toplumlarda sosyalleşme süreci dijital teknolojilerle iç içe geçmiştir. “tekno sosyalleşme, insanlar çevrimiçi, yüz yüze ve her iki bağlamda tanıştıklarıyla, bağlandıkça gerçekleşir.”(122).

Sosyolog George Herbert Mead’e göre kişi benliğini diğerlerinin davranışlarını, tavırlarını taklit ederek yaratır. Bu diğerleri kişinin ailesi, arkadaşları, kitle medyasında gördüğü bir rol model olabilir. Birey onları gözlemleyerek, etkileşimde bulunarak onların gerçekliklerinin nasıl olduğunu tahmin etmeye, onlar gibi olsa hayatın nasıl olacağını hayal etmeye çalışır. Kişiler diğerlerinin özelliklerini dener ve bazı özellikleri adapte ederek benliğine katabilir. Kitle medyası ve internet bireyi bir çok insana ve hayat biçimine maruz bırakarak onlar hakkında merak uyandırır.

İnsanlar sahip olmak istediği yeni bir özellik, davranışı denerken diğerlerinin tepkilerini göz önünde bulundururlar, onları tıpkı bir ayna gibi kullanarak kendilerini geliştirirler. Charles Horton Cooley bu sürece görünümlü cam-benlik demiştir. Bu sürecin dijital bir bileşeni de vardır. “İnternetteki diğer insanlar, ‘dijital bir benlik” üreten ayrı bir ‘görünümlü cam’…(Zhao 2005’ten Aktaran Chayko 124) oluşturmaktadır. Kişiler çevrimiçinde kişilikleriyle oynarlar, yeni özellikler denerler ve insanların tepkisini ölçerek bunları içselleştirirler. İnternet bunu yapmak için muazzam olanaklar sunar. Öncelikle internet daha çok yazı odaklı olduğu için kişiler cinsiyet, ırk, millet, yaş gibi özelliklerini saklayarak kişiliklerinin farklı özelliklerini çekinmeden yansıtabilirler. Ne var ki bunu yaparken çevrimdışı kişiliklerinden çok fazla ayrılmazlar, daima çevrimdışı kişiliklerinden izler taşırlar. Çevrimiçinde insanlar benlik yansıtma süreçlerini kontrol edebildikleri için, hem tanıdık hem de tanımadık izleyicilerine göre kendilerini stratejik olarak kurarlar.

İnsanlar kurdukları benliklerini yansıtma konusunda güçlü bir dürtüye sahiptir. Dijital ortamda benliğin yansıtılması metinsel ve görsel bir biçim alır. Metinsel yolla kişiler yazdıklarıyla, retweetledikleriyle ve hatta yazı tipleriyle bile karşıdaki kişiye kişilikleri hakkında ipuçları gönderebilirler. 2000’li yıllarda özellikle kameralı cep telefonlarının ve web kameraların gelişmesi ile kişiler kendilerini görsel olarak daha iyi yansıtmaya başlamıştır. Bununla beraber özçekimler hayatımızda büyük bir yer etmiştir. Özçekimler kişinin anlık duygularını başarıyla iletmeye, olaylara tanıklık ettiğini belgelendirmeye ve kişinin orada olduğunu belirmesine yardımcı olur. Kişiler sürekli olarak anlatmaya değer buldukları öyküleri internette paylaşarak kendilerini ifade eder ve kimliklerini yaratırlar. Anthony Giddens buna benliğin devam eden öyküsü adını vermiştir. Modern arkadaşlıklar da bu öykülerle iç içedir, kişiler arkadaşlarının hayatlarını takip etmek, beğenmek, onları fark etmek zorundadır. Nicholas Carr çevrimiçi ifadenin sık sık ancak basit şekilde gerçekleştirildiğinden dolayı arkadaşlıkları sığlaştırdığını ileri sürmektedir.

Zaman zaman kişiler kendilerini diledikleri gibi ifade edemeyebilirler. Etnik kökenleri, cinsiyetleri, cinsel yönelimleri, toplumsal sınıfları gibi birçok faktörden dolayı ayrımcılığa uğrayıp bu yüzden kendilerini ifade etmekten çekinebilirler. Ancak çevrimiçi ortam bu kişilerin kendilerini ifade etmelerini, kendileri gibi ayrımcılığa uğrayan insanlarla tanışıp topluluk kurmalarını ve bu topluluklarda birbirlerine destek olmalarını sağlayabilir.

Ardından çevrimiçi ve çevrimdışı büyüme konusu ele alınmaktadır. Teknoloji ile büyüyen çocuklar dijital yerliler olarak adlandırılırlar ancak bu kültürün içinde büyümeleri onları teknolojilerin olası tehlikelerine karşı uzman kılmaz, ebeveyn gözetimi daima gereklidir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bebekler bir kültürün içine doğarlar ve onun içinde büyürler. Korkulanın aksine yeni medya çocukları asosyalliğe itmez, çocuklar teknolojiyi sosyalleşmek, ait oldukları çevrenin değerlerini almak ve kimliklerini geliştirmek için kullanırlar. Bu teknolojiler adeta birincil bir grup gibi sosyalleşme kaynağıdır. Onlar da yetişkinler gibi profiller yaratır, yeni benlikler deneyerek insanların tepkisi ölçerler. Ek olarak dijital yerliler onları yetişkinlerden, aynı değerleri taşımayan kişilerden ayıracak “dillerini özelleştirmeye ve kişiselleştirmeye, kısaltmalara, kısa metne ve sembol sistemlerine de düşkündürler(135) (slm, nbr, lol, gg gibi).

Ergenlik dönemindeki gençler ”güç, popülerlik, kim olduklarını tanımlama ve cinselliklerini anlama mücadelesi veriyorlar … bu onların çevrimiçi dünyalarına yansır(Thomas 2006’dan aktaran Chayko 2017). Ergenlik dönemindeki bireyler yetişkin dünyasını anlamaya ve ona uyum sağlamanın yollarını bulmaya çalışırlar. “İnternet ve dijital medya çocukların ve gençlerin kendilerini genç erişkinler olarak görmelerine ve çeşitli özgürlükleri deneyebilmelerine olanak tanıyan boşluklar ve araçlar sağlarlar(Boyd 2014’ten aktaran Chayko 2017  s.137). Ergenler üstlenmek istedikleri rolleri internet üzerinde deneyebilir, çevrelerinden rolleri hakkında geri bildirim alabilirler. Bunun yanı sıra internet onlara yetişkin gözetiminden kaçabilecekleri, özgür alanlar sağlamaktadır. Fiziksel olarak yanyana olsalar bile gençler dijital teknolojiler sayesinde serbestçe dolaşıp “takılabilirler”.

Kişiler yaşlandığında yeni roller ortaya çıkabilir ya da yok olabilir. İnternet ve dijital teknolojiler yaşlı bireylerin de birbirleriyle iletişime geçmesini sağlayarak onların ne tür roller takındıklarını görmesini sağlar ve kendilerini ifade etmeleri için sayısız imkan sunar. Bunun yanında bireylere yeni hobiler kazandırmak konusunda oldukça yardımcı olabilir.

Kişiler internet ve dijital teknolojilerle yalnızca benliklerini yaratmakla kalmaz benliklerine dair önemli gördükleri çeşitli yönleri kaydedebilir ve ölçebilirler ve sonrasında sonuçları değerlendirerek gelişimleri hakkında yorum yapabilirler. Nicelenmiş benlik adı verilen bu süreç bireylerin hayatlarının her yönünde uyguladıkları bir yöntemdir. Alışkanlıklardan kurtulmak için günlük tutmaya izin veren uygulamalardan, nabız, stres seviyesi, uyku saatleri gibi birçok değişkeni sürekli olarak kaydedebilen sağlık uygulamalarına bir çok  nicelenmiş benlik uygulaması bulunur. Gün geçtikçe gelişen ve gelecekte çok daha büyük sorumluluklar alacağı düşünülen bu sağlık teknolojilerine biyomedikalizasyon adı verilir.

Kişiler sosyal medya, nicelenmiş benlik uygulamaları ve daha bir çok dijital teknolojiyle hayatlarının her anını kaydeder, paylaşabilir, diğerlerinin gelişimine destek olabilir. Lee Raine ve Barry Wellman bu sürece “hayat-kaydı” adını vermiştir. Bu psikolojik ve sosyal destek sağlayabileceği için hayatların böylesine kaydedilmesinin uzun vadeli sonuçlarını kestirmek zordur. Yine de benliğin inşası ve temsilinin kasti ve sürekli devam eden bir projeye dönüştüğü açıktır. Kişiler teknolojileri kendi yararları ve yaratıcı amaçlarına uygun hale getirerek kişiselleştirirler bunun sonucunda “benlik daha karmaşık ve çok yönlü(ama yine de genellikle birleşik) olma potansiyelindedir”(140). Modern insanın bu benlikler arasında geçiş yapması, bir bütünlük oluşturması enerji ve zaman isteyen bir süreçtir.

Chayko internetin kimlik yaratımı sürecindeki etkisini inceledikten sonra internet üzerinde kurulan ilişkilere değinmektedir. Bireyler genelde çevrimiçi ağlarını çevrimdışı arkadaşlıklarıyla kurarlar, bu sayede çevrimdışı ilişkilerini sürdürebilir ve geliştirebilirler. Kişiler arkadaşları hakkında çevrimiçi bilgi topladığında onlara karşı daha yakın hisseder. Buna ek olarak internet fiziksel olarak bir araya gelme şansları olmayan kişilerin arkadaşlıklarını devam ettirmesine yardımcı olabilir, internet sayesinde uzaklıklar yok olur. Çevrimiçi arkadaşlıkların sosyalliği yok edeceği korkusu olsa da “Büyük çaplı bir araştırmaya göre; insanlar ne kadar fazla internet ve dijital medyayı kullanırsa, o kadar fazla var olan arkadaşlarıyla sosyal temas kurmaktadırlar”(151). İnternet kullanıcılarının sosyal çevreleri kullanmayanlara göre daha geniş ve çeşitlidir, bunun yanı sıra sosyal medya kullanıcıları diğerlerine göre daha özgüvenlidir ve yakın ilişki kurmaya daha meyillidir.

İnternet çevrimdışı arkadaşlıkların sürdürülmesi dışında yeni ilişkilerin kurulmasında oldukça etkilidir. “İnsanlar birbirlerini anlamak ve anlaşılmak isterler; diğerlerinde kendilerinden bir şeyi görmeyi arzularlar”(144). Bu anlamda internet kişilerin birbirinin farkına varmasına ve ortak değerlerini keşfetmesine olanak sağlar. Her şeyden önce internet üzerinde fiziksellik gibi dikkat dağıtıcıların bulunmaması, kişilerin yalnızca birbirlerinin karakterine ve sahip olduğu değerlere odaklanmasına dolayısıyla birbirlerini daha sağlıklı değerlendirmesine yol açar. Kişiler birbirleriyle bilgi paylaşma konusunda rahat hissettikçe birbirlerine daha yakın hisseder. bu anlamda internet kişilerin tanışma sürecinde çok iyi bir ara form olarak işlev görür. Örneğin Facebook ya da Twitter gibi sitelerkişilerin birbirini tanımasına izin verirken bir yandan da mesafeyi koruyan platformlardır. İlişki geliştikçe kısa mesaj, telefonlaşma ve yüz yüze etkileşime dönüşebilir. Birebir olmasa da bu sıralamaya uymamak ilişkinin bozulmasına yol açabilir.

Kişiler sık sık birbirlerine karşı bir çekim ya da “kimya” hissedebilirler. Alfred Shutz bu çekimi işleyen ayar olarak adlandırmaktadır. Sosyolog Andrea Baker çevrimiçi tanışan 89 kişiyle yaptığı araştırmada, kişilerin arasında açık bir dijital çekim bulmuştur(147). Bireyler bu çekimi deneyimlediklerinde dopamin ve nöropinefrin gibi nörokimyasallar beynin haz merkezine hücum eder, bunun sonucu olarak birey mutlu olur. Bu hissiyatlar internet ve dijital medyada sık sık tatmin edildiğinde “bireyler ödüllerin hazır olarak üretildiği, dopaminle uyarılmış bir döngü tarafından ağ gibi sarılabilirler”(148). Beyin ardından bunun tekrarlanmasını ister bu yüzden kişi sürekli olarak mesajlarını, tweetlerini kontrol eder. Cevabın ne zaman geleceğinin belirsizliği de dopamin üretiminin sürekli olarak devam etmesini sağlar, buna değişken güçlendirme adı verilmektedir. Kişiler karşılıklı olarak bu hissiyatlara kapıldığında beyinleri senkronize olur, birbirlerinin nasıl hissettiklerini sezerler. “Bu bilinçsizce diğer kişinin yüz ifadesini ve hareketlerini taklit etmemize ya da konuşma biçimimizi senkronize etme şeklinde olabilir”(Chayko 200 s.280 aktaran Chayko 2017 s.149). Zamansal uyum fenomenine göre “farklı mekanlardaki insanlar aynı anda aynı konu üzerine odaklanırsa davranış ve düşünceleri koordineli hale gelir”(149). Spor müsabakalarında güçlü bir hissiyata kapılan kitleleri buna örnek olarak verebiliriz.

Dijital ortamda kurulan bu arkadaşlıklar sıklıkla flörtleşmeye, romantik ilişkiye ve cinselliğe evrilebilir. Öyledir ki randevulaşma için özel olarak tasarlanmış bir çok internet sitesi bulunmaktadır. “İnternet kullanıcılarının yaklaşık %11i, bekar ve arayışta olanların %38’i randevu sitelerini ziyaret ettiklerini belirtmektedirler.”(154). Daha önce de bahsedildiği gibi internetteki fiziksel dikkat dağıtıcıların eksikliği ilişkilerin daha hassas değerlendirilip kurulmasına yol açar bu yüzden internette başlayan ilişkilerin sıradan ilişkilerden daha uzun sürmeleri olasıdır. Öyle ki çevrimiçi tanıştıktan sonra çevrimiçi iletişimi daha uzun tutan çiftlerin kısa tutanlara göre daha derin ve kalıcı bağ kurdukları ortaya çıkmıştır.

İnternet, pornografi başta olmak üzere siber seks, cinsellik odaklı sohbetler gibi bir çok cinsel aktiviteye ev sahipliği eder. Pornografi hiç olmadığı kadar yaygındır. İnternette bireylerin tamamen dürüst olmayabileceğini göz önünde bulundurduğumuzda, siber ihanetin de arttığını söylemek mümkündür. Bazı araştırmalara göre çevrimdışında cinsel olarak tatmin olmayan bireyler bu durumu çevrimiçinde telafi etme eğilimindedir. Çevrimiçi yaşanan bu deneyimler ve sonuçları gerçek oldukları için yüzyüze ortamlardaki deneyimlerle aynı etkiye sahip olabilirler.

Tüm bunlara ek olarak internet üzerinde sosyal destek şaşırtıcı biçimde yaygındır. Başkalarını önemsemek ve yardım etmek insancıl bir dürtüdür ve çevrimiçi ifadesi olağan bir durumdur. Bireyler internet üzerinde hastalara ya da uyuşturucuyu bırakanlara yönelik destek grupları kurabilir, mikro finansman yoluyla birbirlerine yardımcı olabilirler.

Böylesine güçlü ilişkilerin kurulduğu internet ortamında olumsuzluklar da bulunmaktadır. İnternetin anonimliği kişilerin sorumsuzca davranmasına yol açabilir. Ağa sızan troller grupların düzenini bozmaya, tartışmaları rayından çıkarmaya çalışabilir. Gruplar bu olumsuz durumları birlik içinde davranarak bertaraf edebilmektedir. Buna ek olarak kişisel seviyede gerçekleşen tacizler çok daha yaygın ve tehlikelidir. Amerikalıların %73’ü birilerinin rahatsız edildiğini görmüş, %40’ı şahsen rahatsız edilmiştir. Rahatsız edilenlerin %27’si bu durumu can sıkıcı bulmuştur. Siber zorbalık ve tacize karşı yasalar bulunmaktadır ancak bunlar genellikle eski ve belirsiz yasalardır ve kolluk kuvvetleri çoğu zaman yeterli altyapıya sahip olmadığından anonim kişileri belirlemek zordur.

Bölümün son kısmında dijital ilişkilerin yaşam döngüsünden bahsedilmektedir. İnternet üzerinde zaman da uzaklık gibi yok olmaktadır. Sosyal bağlar her zaman fizikseli aşan bir yapıdadır, bir hikaye anlatıldığında atalarımıza bağlılık hissetmemiz buna en güzel örnektir. Dijital teknolojiler de aynı duruma zemin hazırlar. Kişiler ölümünden sonra bile dijital ortamda görsel ve bilişsel olarak var olmaya devam eder. Bu tıpkı uzaktakilere bağlılık hissetmemiz gibi ölülere de bağlılık hissetmemize yol açar. Bireyler ölümlerinden sonra sosyal medya ve dijital teknolojiler sayesinde görünür olurlar, kişiler bu platformlar aracılığıyla adeta ölüyle iletişime geçtiklerini hissedebilirler. Günümüzde  cenaze evleri hatıraların paylaşımı için çevrimiçi ortamlar yaratırlar, kişiler bu ortamlarda hislerini ifade ederler, bu yas sürecini kolaylaştırıcı bir etkinlik olarak rol oynayabilir. Bu anlamda ölüler sosyo zihinsel olarak pek çok şekilde hala yaşamaktadır, bireylerin yaşam döngüsü dijital olarak genişlemiştir.

Chayko bir sonraki bölümde internetin kurumlar üzerindeki etkilerinden bahsetmektedir. “Eğer bir şey tesis edilebilir, işlevsel, uzun  ömürlü … geniş ölçekte ve sistematik ise biz onu kurum olarak nitelendiririz.”(165). Her toplum işleyişini, düzenini sağlayan aile, iş alanları, sağlık, medya, adalet gibi kurumlara sahiptir. Bu kurumlar halen eski özelliklerine sahip olsa da internet ile iç içe geçmiş durumda olduğu için tekno-sosyal kurumlara dönüşmüştür. Toplumun nasıl işlediğini incelemek istediğimizde aileden başlamak daima mantıklıdır zira aile “toplumun küçük evrenidir”(166). Teknoloji her şeyden önce aile bireylerinin iletişim biçimini büyük ölçüde değiştirmiştir. Günümüzde her aile çocuğuna bir cep telefonu vermeyi ister. Bu öncelikle acil durumlarda onlara rahatça ulaşabilme ve sürekli bağlantılılık isteğinden kaynaklanır. Ardından aileler çocuklarının teknolojiden mahrum kalmasını istemez zira  teknolojik aletler artık bir statü göstergesidir. Buna ek olarak  ebeveynlerin çocuklarının tekno-sosyal arkadaş gruplarından uzaklaşmasını istemez. Bu sürekli bağlantılılık sosyal medyada da devam eder, ebeveynler çoğu zaman çocuklarını sosyal medyada takip etmekten hoşlanırlar bu sayede hem beraber zaman geçirirler hem de onların davranışlarını izleyebilirler. Çocukları izleme davranışı takip araçları ya da casus yazılımlarla bir üst seviye taşımak mümkündür. Ebeveynler bu uygulamaları kullanarak çocuklarını korusalar da durumun ortaya çıkması halinde çocukların ebeveynlerine duydukları güvene mal olabilir. Gel gelelim teknolojinin taşınabilirliği ebeveynlerin çocuklar üstündeki kontrolünü kısıtlanmasına da yol açmaktadır. Gençler artık Snapchat gibi gönderileri yok eden uygulamaları kullanmayı tercih etmektedir.

Chayko’nun incelediği diğer bir kurum ise sağlık hizmetleridir. İnternetin gelişmesiyle sağlık hizmetleri dijital bir dönüşüme uğramıştır. Hastaya dair bilgilerin düzenlenmesi ve aktarılması büyük ölçüde dijital biçimde yapılmaktadır. Türkiye’deki E-Nabız uygulaması bunun en başarılı örneklerindir. “Dijital dönemde sağlık bakımı biyomedikalleşmektedir”(171). Bilim ve teknolojinin tedavi sürecine katkıda bulunması beklenir bu da biyomedikalleşme adına altyapı çalışmalarını ortaya çıkarmıştır. Daha önemlisi bireyler artık rahatsızlandıklarında doktorlarına arkadaşlarına, ailelerine değil internet sitelerine başvurmaktadırlar. Bunun sonucu olarak kişiler kendi hastalık süreçlerine daha müdahil olmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki bu internet siteleri her zaman doğru bilgiyi vermeyebilir. Son olarak daha önce de bahsedildiği gibi nicelenmiş benlik uygulamaları kişilerin sağlıkları üzerinde daha aktif rol oynamasını sağlar.

İnternetten etkilenen bir diğer kurum ise dindir. Artık bir çok kilise siber kiliseler kurarak insanların ibadet etmesine izin verir öyle ki çevrimiçi bir günah çıkarma sitesi bile bulunmaktadır. İnternet üzerinden dini vecibelerini yerine getiren kişiler çevrimdışı hayattaki dini görevlerini dikkate almamaktadır çünkü din çoğu zaman sembolik, ruhani bir anlam taşır ve internet üzerinden gerçekleştirilmesi onlar için yeterli olmaktadır. Bunun yanı sıra internet sayesinde dinler inananlara ve inanmayanlara daha açık bir hale gelmiştir. Artık bilinmeyen dinler ve dini düşünceleri keşfetmek, onlara katılmak hiç olmadığı kolaydır.

Dijital dönüşümden en çok etkilenen kurumlardan birisi de tabii ki iş ve ticarettir. Her şeyden önce şirketler artık tüm verilerini bilgisayarlarla koordine eder ve bilgisayar ile çalışır.  Hizmet sektörü ve beceriye dayalı işlerde internet az kullanılırken, beyaz yakalıların çoğu sürekli ya da günde bir kaç defa interneti kullanmaktadır. “Amerikalı işçilerin %60’ından fazlası işyerinde interneti kullanmaktadır”(175). Sanal örgütler ya da dağıtılmış çalışma grupları, sanal ekipler fiziksel olarak ayrı olan insanların aynı görev üstünde çalışmasına olanak tanıyarak üretkenlik ve karlılığı arttırmaktadır. Ne var ki siber aylaklık internetin işyerlerine getirdiği bir diğer gerçektir, çalışanlar interneti eğlence amaçlı kullanmaktadır. Bazı meslekler ise dijitalleşmeden dolayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır, ATMler banka görevlilerini, bloglar gazetecileri saf dışı bırakırken halihazırda üretilen ve kullanılan robotların bu trendi devam ettireceği düşünülmektedir. Bu durum işçiler arasındaki rekabeti yükseltip  ekonomik riski şirketlerden alıp sürekli olarak kendisini sisteme adapte etmeye çalışan işçiye yüklemektedir.

E-ticaret ve hizmetler de günden güne gelişen ve ticareti dönüştüren bir alandır. Bir e-mağaza açmak fiziksel bir dükkan açmaktan daha kolay ve ucuzdur. Günümüzde birçok fiziksel dükkanı olan işletme e-mağaza da sahiptir, artık iki alanın entegre olduğunu söylemek mümkündür. Her ne kadar günümüzde küçük işletmeler internet sayesinde hızla büyüme şansına sahip olsa da küçük şirketler internet ortamına adapte olmakta zorlanmaktadır. Bunun yanı sıra bir çok sektör e-ticarete başarıyla adapte olmuşken bazıları için aynısını söylemek mümkün değildir. Ne var ki son zamanlarda yatırım yapılmayan sektörlere de büyük karlar nedeniyle şirketler yatırım yapmaktadır. Örneğin Amazon internet üzerinden taze besin satmaya başlamıştır. Yazarın bahsettiklerine ek olarak çevrimiçi internet siteleri dışında günümüzde internete büyük oranda entegre olmuş fiziksel dükkanlar da bulunmaktadır. Örneğin Amazon kasiyer dahi bulunmayan, yüz tanıma teknolojisiyle çalışan Amazon GO adında süpermarketler açmaya başladı, Çin’de WeChat adlı uygulamayla bir çok mağazada ödeme yapılabilmektedir. İnternet ticaretinin toplumsal boyutları da vardır. Kişiler ürünleri değerlendirirken, yorum yaparken, satış işlemi hakkında bilgi paylaşırken ticaret üzerinde etki bırakan sosyal ilişkiler yaratmaktadır. Örneğin açık arttırma sitelerinde tüketiciler başkalarının rabet gösterdiği ürünlere daha fazla para ödeme eğilimindedir.

Dijital çağın hayatımıza getirdiği diğer bir durum ise iş ve ev ortamlarının birbirinin içine girmesidir. İnternet yüzünden kişiler daima işyerine bağlıdır. Bu sayede kişiler daha üretken ve esnek çalışırken stres seviyeleri de yükselmektedir. Ev ve işin iç içe girmesiyle bir rolün boyutları, diğerinin etkileyebilir. Kişi bu alanlar arasında bölünmüş hissedebilir örneğin bir kişi çocuğuyla ilgilenmek ya da bir işi tamamlamak arasında parçalanabilir. Kısacası BİT’ler çalışma hayatına girdikçe, işteki konuların evdeki konulara katılması yaygınlaşmakta ve kişinin işten kopması zorlaşmaktadır.

Dijital dönüşümün etkilediği bir diğer kurum ise eğitimdir. Bazı alanlarda eğitim artık tamamen internet üzerinde gerçekleştirilirken bir çok örgün eğitim internet ile entegre şekilde yürütülmektedir. İnternet sayesinde bilgiye kolayca, istedikleri yerden ulaşabilen öğrenciler derslerle daha derinden ilgilidir. Özellikle eğitmenlerin de aktif olarak interneti kullanarak öğrencileri ile güven yaratan ilişkiler kurduklarında internetin yararlı olduğunu görülmüştür. Dijital olarak etkinleştirilmiş eğitimsel aktiviteler…hem çocuklarda hem  de yetişkinlerde daha yüksek puanlar…ile ilişkilendirilmiştir”(182). Ne var ki internet motivasyon sağlayabildiği gibi dikkat dağınıklığını da beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır.

İnternet ile beraber okul kavramı da değişime uğramıştır. İnternet çağı öncesi yalnızca fiziksel yapıda olan bu kurumlar artık dijital hal almış durumdadır.  Artık çevrimiçi üniversiteler, udacity, Khan Akademi gibi organizasyonlar eğitim kurumlarına rakip pozisyondadır, bu eğitim kurumları ücretli ya da ücretsiz olarak eğitimler verip bunları sertifika yöntemiyle belgelendirmektedir. Son olarak MOOCS(Massive open online courses/Kitlesel açık çevrimiçi kurslar) ücretsiz olarak herkese açıktır. Aynı zamanda kütüphaneler de dijitalleşmeden etkilenmiştir. Her kurum gibi kütüphanelerin ve kütüphanecilerin dijital sistemlere ayak uydurması beklenir ancak mali sıkıntılar buna sık sık engel olmaktadır. Son olarak günümüzde e-kitap okuyucuları hızla artmaktadır ancak bu okuyucuların yalnızca çok küçük bir kısmı basılı kitap okumayı tamamen bırakmıştır. “Araştırmalar göstermektedir ki bir metinin basılı olarak bir sayfaya yerleştirilmesi ve basılı içeriği okumaktaki dokunsal deneyim insanların okuduklarını daha iyi idrak etmesine yardımcı olmaktadır(184).

Siyaset ve hükümet de dijital dönüşümden payını almıştır. “Güçlü bir dijital altyapı hükümetlerin yeteneklerini sıralamasına, kurumları bir araya getirmesine ve sorunlara uygun maliyetli çözümler geliştirmesini sağlayabilir”(185). Hükümetin vatandaşlarına sunduğu e-devlet hizmetleri de günden güne yaygınlaşmaktadır, vergileme, vatandaş kimliği, sosyal hizmet gibi birçok devlet hizmeti dijital olarak gerçekleştirilebilmektedir. Türkiye’de kurulan e-devlet buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Buna ek olarak iyi geliştirilmiş “dijital ara bağlantı için tasarlanmış tam bir sistemle, bireylere verilerini denetleme ve gizleme ayarı sağlanabilir”(185), kitleler özel verileri hakkında güç sahibi olabilir. Bunlara ek olarak internet yeni bir kamusal alan, siyasi konuların tartışıldığı bir platform halini almıştır. Ne var ki çoğu kişi kendileri ile aynı düşüncelere sahip kişilerle iletişim kurmayı tercih eder dolayısıyla farklı bir görüşle karşılaştıklarında bir suskunluk sarmalına düşerler. Bunun yanı sıra “karşıt kanıtların varlığında bile bir konu hakkında bireylerin önceki pozisyonlarını koruma eğilimi”(187) de internette görülmektedir.

Medya da toplumlarda bir kurum olarak kabul edilir. Dijital teknolojilerle habercilik büyük oranda değişmiştir. Çevrimiçi haber siteleri daha detaylı bilgiye köprü(link) verebilen, bir çok medya türünü içinde barındıran ve okuyucuların yorum yapmasına izin veren platformlardır. İnternet öncesi habercilik profesyonellere ait, standartlara sahip olan bir meslek iken günümüzde internet sayesinde herkes yurttaş gazeteciliği yapabilmekte, olan biteni medya organizasyonlarının sınırlamaları olmadan halkla paylaşabilmektedir. Haber blogları ve yurttaş gazeteciliği sıradan medyaya nazaran daha özgür bir doğaya sahiptir ancak yurttaş gazeteciler profesyonel olmadığı için zaman zaman haberin kaynağını doğrulama konusunda sorunlar yaşayabilmekte, bilgi kirliliğine yol açabilmektedir. Ne var ki çok az insan alternatif medyayı ana bilgi alma kaynağı olarak kullanır.

İnternet ve dijital medya yakınlaşma kültürünü de ortaya çıkarmıştır. “Bilgi ve medya farklı platformlarda aynı zamanda: televizyon, kitaplar, sosyal medya, ve çevrimiçi forumlarda karşı karşıya akmakta ya da yakınlaşmaktadır”(191). Örneğin bir dizi TV’de yayınlanırken netflix gibi platformlarda eş zamanlı yayınlanmakta, platformlarda tartışılmakta ve sosyal medyada “memeleri” yaratılmaktadır. Bu anlamda metinler daha fazla anlatım biçimine sahiptir ve kullanıcılar bunlar arasından dilediği anlatım biçimini seçebilir. Medya yakınlaşması sayesinde popüler kültür daha önce hiç olmadığı kadar kullanıcıya açık hale gelmiştir, popüler kültür artık kullanıcı tarafından da yaratılmaktadır.

Chayko dokuzuncu bölümde ise süper bağlantılılığın (daha fazla) faydaları ve tehlikelerinden bahsetmektedir. Bu bağlamda değindiği ilk başlık sürekli bağlantılılıktır. İnternet ile beraber sürekli bağlantılılık hayatımızın bir gerçeği haline gelmiştir. Kişinin sürekli olarak bağlantıda olması güvende hissetmesine yol açar. Diğer tarafta ise teknolojiye erişemediğinde yoksunluk ve korku hali baş gösterir. Sürekli bağlantılılıkla beraber mikro koordinasyon da hayatımıza girmiştir. İnternet öncesi zamanda kişiler planlarını önceden yaparken şimdi bir etkinliği son anda değiştirip, sonlandırabilirler. Artık zaman daha az sabit ve daha çok geçirkendir, bu yüzden kişiler anlaşmaları umursamamaya yatkındır. Böylesine koordinasyon sağlayan bir teknolojinin umursamazlığa yol açması bir anlamda ironiktir. Teknoloji insan hayatını gereğinden fazla koordine ederek kişileri öngörülebilir kılmaktadır.

Yazar ardından eğlence, oyun ve avunmayı incelemiştir. İnternet sayesinde insanlar herhangi bir yerden her hangi bir zamanda oyun, eğlence platformlarına bağlanarak bulundukları ortamdan kolayca uzaklaşabilirler. Oyunlar kişilerin ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, ilişkisel olduğundan dolayı oyuncuların sosyalleşmesini de sağlar. Oyunlar çoğu zaman faydasız olarak görünse de “… zorlu, rekabetçi ve son derece stratejik olabilir”(198). Oyuncular oyun sırasında karar verme, problem çözme, disiplin, ertelenmiş haz ve hatta bilimsel metodu öğrenebilirler. Oyun kültürü genel olarak erkeklerle bağdaşlaştırılsa da oyuncuların heterojen olduğunu söylemek mümkündür. Günümüzdeki çevrimiçi oyunların sosyal yönü çevrimdışı eşitsizliklerin ve önyargıların oyunlara taşınmasına sebep olur. Kadınlar ve eşcinseller oyunlarda sürekli olarak tacize uğramaktadır. Buna ek olarak insanları böylesine bulundukları ortamdan uzaklaştırabilen teknolojilerin verdiği anlık haz kişileri hiçbir zaman sıkılmama isteğine iter, özellikle yeni nesiller “daha yavaş tempoda” gerçekleşen etkinliklere daha az toleranslıdır(200).

Dikkat aralığının kısalması diğer bir sorundur “Dikkat verilen bir göreve ya da bilgi birimine zihinsel olarak yoğunlaşma durumudur”(201). Dijital teknolojileri kullanan kişilerin ekranlar arası sık sık geçiş yapması, sürekli olarak güncelleme göndermek için interneti kontrol etmesi çevrimdışı hayatta tek bir konuya uzun süre odaklanamama sorununu beraberinde getirir. Chayko çoklu görev gibi bir kavram olmadığını zira aynı anda birden fazla bilişsel görevin yapılamayacağını, kişilerin yalnızca bir görevden diğerine geçiş yaptığını söyler. Bazı kişiler bu konuda daha başarılıyken, diğerleri bu konuda zorluk çekebilir. Sık sık görevler arası geçiş yapan kişiler “bilişsel ve davranışsal eksikliklerden…”(202) müzdarip olabilirler. Ne var ki modern birey devamlı çoklu görevlerle meşguldür, sürekli olarak medya mecralarını takip ederek kısıtlı sürelerde en iyi bağlantılar ve aktiviteleri kontrol etmek isterler. Bu teknoloji zengini toplumlarda bir norm haline gelmiştir zira bağlı kalmak fark edilmek, meşgul olmak anlamına gelir. Bir tık uzağında binlerce uyarıcı bulunan insan doğal olarak odaklanma sorunu yaşar ancak kişi iyi geçiş yapmayı öğrenebilirse bu öğrenme seviyesini yükseltmeye yardımcı olabilir. Her ne kadar çoklu görevler konusunda kısıtlı olsak da beynimizin uysal olduğunu unutmamamız gerekir. Beynimiz modern zamanların işleyişine göre evrim geçiriyor ve çoklu görev yeteneği doğal seçilim ile gelecek nesillere taşınıyor olabilir.

Bahsettiğimiz gibi, uyarıcılarla çevrelenmiş hayat süren modern bireyler FOMO yani kaçırma korkusuna kapılabilirler. Yeterince çevrimiçi olamayan kişiler çevrimiçi ortamda olan önemli olayları kaçırdıklarını hissederek strese kapılırlar. Ancak bu yalnızca teknolojik belirlenimciliğin farklı bir formudur zira internet bu büyük bilgi akışını daha kolay yönetmemize ve verimli olarak kullanmamıza da izin verebilecek bir araçtır; “Tekrar, teknolojiyi nasıl kullanırsanız o şekilde sonuç alırsınız”(204) demekte fayda var. Bireyleri strese sokabilen bir diğer durum ise sosyal medyada yakınlarının yaşadığı kötü olaylara şahitlik etmektir.

Bu anlamda internet ve dijital teknoloji bağımlılığının da hayatımızın bir gerçeği olduğunu söylemek mümkündür. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bireyler internet kullandığında beyinlerinde dopamin salgılanır ve birey bu hissiyatı tekrar yaşamak için sürekli olarak onu kullanmak isteyebilir ve bu bağımlılığa dönüşebilir. Ne var ki bazı akademisyenlere göre fizyolojik ya da kimyasal rahatsızlık olmadığı sürece internet bağımlılığı, bağımlılık modeline uymamaktadır. Bu anlamda internet kullanımı daha çok kimyasal olmayan bir bağımlılıktır. Kişinin sorunlarla başa çıkma, hayatı idame ettirme yeteneği etkilendiğinde bağımlılık sorun olmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki internet ve oyunlar çoğu zaman kişilerin sosyalleşerek stres seviyelerini düşürmelerine yardımcı olur. Bu bağımlılık başka ciddi sorunların da göstergesi olabilir. Araştırmalara göre herhangi bir bağımlılık türü depresyon belirtisi olabilir ancak internet üzerinde sosyalleşmek için zaman geçirmek tam tersi etkiye de sahiptir. Dijital teknolojiler psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra fiziksel rahatsızlıkları da beraberinde getirmektedir. Bilgisayar başında fazla zaman geçirmek sırt ağrısı, baş ağrısı gibi rahatsızlıkların dışında damar trombozu, kan pıhtılaşması gibi tehlikeli durumları da ortaya çıkarabilir.

Tüm bu olumsuzlukların yanında sosyal medya yaşlanmanın etkilerini azaltmaktadır. Exter üniversitesinin yaptığı bir araştırmada fiziksel ve duygusal düşüş yaşayan yaşlı bireylerin sosyal medya kullanmaya başladıktan sonra yalnızlık hissetmedikleri ve depresyon risklerinin azaldığı ortaya çıkmıştır. Oyun oynayan yaşlı bireylerin ise reaksiyon süreleri, dikkat aralıkları ve görsel tanımlama alanlarının geliştiği izlenmiştir.

Her şeyin yanında internet bireyin kendisinden büyük bir yapıya, topluma bağlı hissetmesinin bir yoludur. İnsanoğlu olarak daima bizi çevreleyen dünyanın göründüğü gibi olduğuna ve bir anda değişmeyeceğini bilmek isteriz. Anthony Giddens’ın ontolojik güvenlik adını verdiği bu durum kısaca insanoğlunun sürekliliğe duyduğu ihtiyaçtır. İnternet sayesinde sevdiklerimizin ve toplumun orada olduğunu bilmek bizi rahatlatır ve güvende hissetmemizi sağlar. Bazen internetten uzaklaşmak kişinin beyninin ve vücudunun yenilenmesi için önemlidir. Derin düşünebilmek için huzurlu alanlar yarattığımızda zihnen berraklık ve yoğunluk hissedebiliriz. Bağlantı kesmek ilişkilerimiz için de bir o kadar önemlidir zira eğer birbirimizi hiç terk etmezsek, birbirimizi özleyemez ya da tekrar bir araya gelmenin verdiği mutluluğu yaşayamayız.

Dijital teknolojilerin, özellikle cep telefonunun bir diğer faydası ise acil durumlarda koordinasyonu kolaylaştırmasıdır. Her şeyden önce kitle medyası acil durumlarda halka ulaşmayı ve onları organize etmeyi kolaylaştırır, cep telefonu ise takip sistemleri sayesinde kaybolan kişilerin bulunmasına yardımcı olabilir. Bu gerçek koruma fonksiyonunun yanı sıra cep telefonları sembolik güven kaynağıdır. Kişiler sürekli olarak sevdiklerine bağlı hissettiklerinde güvende hissederler ve kadınlar istenmeyen bir ilgiye karşı telefonlarını kullanarak biriyle iletişimde gibi davranıp kendilerini savunurlar.

Yazının başından beri tartışılan konular düşünüldüğünde tekno-sosyal hayatlarımızın gelecek yıllarda daha da gelişeceği açıktır. Öncelikle dijital altyapının gelişeceği öngörülmektedir, “Moore yasasına göre 15 yıl içinde bilgi işlem kapasitesi 1,000 kat”(217). güçlenecektir ve işlemciler fiziken küçülecektir. Giyilebilir teknolojiler, nesnelerin interneti, dronelar gibi teknolojiler yüzünden gözetimin artacağı ve internette oturum kapatmanın zorlaşacağı tahmin edilmektedir Tüm bunlarla beraber veri madenciliğinin de önem kazanması beklenmektedir. Gelişen robot teknolojisinin askeri alanlarda kullanımı, robot hakları, ekonominin nasıl robotlaşacağı merak konusudur. Yapay zekanın da robot teknolojileriyle gelişmesi, bu teknolojinin insan beyniyle beraber çalışarak etkili işler ortaya çıkaracağı öngörüler arasındadır. Tüm bunlarla beraber sosyal değerler de doğal olarak değişecektir. Neyin özel, neyin kamusal olduğu; iş ve evin sınırları gibi olgular halihazırda tartışılırken, otonom arabaların kabul edilip edilmeyeceği, robotların kullanım alanları gibi bir çok teknoloji üzerine karar vermemiz gerekecektir. Bu kararlar önemlidir zira toplumların neye değer verdiğini gösterecek, gelecekteki kuşakları etkileyecektir. Bu teknolojilerin bize ne katıp, neyi götüreceği iyi düşünülmelidir.

Araştırmacılar beynin ve zihnin bir makineye yüklenecek bilgisayar modellerini geliştiriyorlar. Bunun amacı insan ve bilgisayar zekası sonsuza kadar dijital alanda yaşayabilecek bir olgu haline getirmektir. Peki bu tür bir gelişim, gerçekten gelişim midir? Yoksa tehlikeli bir tehdit mi? Gelecek Bilimci Ray Kurzweil’e göre 2029’da yapay zeka insan şeklini alıp kendilerini kanlı canlı insan olarak gösterebilecek kadar gelişecektir. Tabii ki buna karşı görüşlerde vardır, bazıları için insanlar makineler tarafından doldurulamaz eşsiz, kompleks canlılardır. Hisseden, düşünen, etkileşime geçen robotlar insan mıdır? “İnsan olmak gerçekten ne anlama geliyor?” Dijital medya etrafımızı sardığında, gözetimle dolu yıldırıcı bir seçenek mi olacaktır yoksa özgürleştirici bir gerçeklik mi? Çevrimiçi dünyada büyüyen yeni nesiller çevrim içini tamamen doğal kabul ettiklerinde ne kazanılacak? Ne kaybedilecek? İşte tüm bu sorular, olumlu ve olumsuz sonuçlar teknoloji kullanımı ve kararları üzerinde hak sahibi olan halklar tarafından cevaplanacaktır bu yüzden “teknolojik uzmanlık ve karar vermeyi başkalarına bırakırsak, bu kitapta tartışılan tekno-sosyal hayatın tüm yönleri üzerindeki kontrolü onlara bırakırız”(227)