Genç kızların sanal taciz korkusu

Kasım 29, 2010

Almanya’da “Südwest” adlı Medya Pedagojisi Araştırmaları Birliği’nin son raporuna göre, özellikle genç kızlar sanal tacizlerden şikayetçi. Araştırmada, internetin gençler için haberleşmek anlamına geldiği belirtiliyor.

Merkezi Almanya’nın Mannheim kentinde bulunan Südwest, JIM adı verilen araştırma kapsamında 1998 yılından bu yana 12-19 yaşları arasındaki gençlerin bilgisayar ve diğer medya araçlarıyla ilişkilerini araştırıyor.

Her yıl telefonla yaklaşık bin gence bu konuda sorular yönelten Südwest’in 13’üncü JIM araştırmasına göre, gençlerin yüzde 46’sı internette zamanını sohbet ederek, elektronik posta göndererek ya da Skype gibi programların başında geçiriyor.

Araştırma, internet kullanımının yıllar süren hızlı tırmanışın ardından bir doyum noktasına ulaştığını da gösteriyor. Buna göre, günlük kullanım süresi ortalamada 138 dakika. İnternet kullanımında ilk sırada sosyal paylaşım ağları, elektronik posta ve sohbet yazılımları, ikinci sırada video ve müzik var. Bunları internet oyunları ile arama motorları üzerinden yapılan aramalar izliyor.

İnternette nelerden korkuyorlar?

Gençler arasında internetle ilgili en büyük korku kaynağı yüzde 44’le dolandırıcılık. Bunu yüzde 42’yle virüs yazılımları, yüzde 28’le veri güvenliği ve yüzde 25’le sanal taciz takip ediyor.

Araştırmaya katılan her dört kişiden biri, arkadaş çevresinde daha önce internete sızdırılan fotoğraflar ve bilgiler nedeniyle gerginlik yaşandığını kaydediyor.

Genç kızların bu tip sanal tacizlere maruz kalma oranı erkeklerden daha fazla. Özellikle 18 ila 19 yaşları arasında sanal tacizlere daha sık rastlanıyor.

SchülerVZ, Facebook’a karşı

Araştırmada, Almanya’da 12-19 yaş grubu arasında sosyal paylaşım platformu SchülerVZ’in hala yüzde 53’lük kullanım oranıyla liderliğini koruduğu belirtiliyor. Ancak yılbaşından bu yana Facebook, SchülerVZ’e önemli bir rakip konumuna geldi. Facebook kullanıcılarının oranı yüzde 6’dan yüzde 37’ye yükseldi.

Öte yandan artık genç kullanıcılar bilgilerinin güvenliği konusuna daha fazla kafa yoruyor. Geçtiğimiz yıl kullanıcıların yarısı kişisel bilgilerini sadece onayladıkları şahısların görebilmesine izin veren güvenlik ayarları kullanıyordu. Bu yıl kullanıcıların üçte ikisinin kişisel bilgilerine kendilerinden onay almadan ulaşılamıyor.

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe (Erişim: 28 Kasım 2010)


Sırbistan’da ‘Facebook bağımlılığı’ kliniği

Kasım 27, 2010

Sırbistan’ın Novi Sad kentinde sosyal paylaşım sitesi Facebook’un ”like” (beğen) butonuna bağımlı olanlar için rehabilitasyon kliniği açıldı.

Güneydoğu Avrupa’nın Facebook bağımlılığına yönelik tedavi sunan ilk kliniği, dün Sırbistan’da bağımlıları kabul etmeye başladı.

Novi Sad’da kurulan Prima Kliniği Başhekimi Dr. Dragan Stefanoviç, gazetecilere yaptığı açıklamada, ”like” (beğen) butonu bağımlıları için hizmet verecek merkezde, rehabilitasyon süresinin enaz bir ay olacağını ve tedavinin devamına hastanın durumuna göre doktorların karar vereceğini kaydetti.

Dr. Stefanoviç, Facebook kullanıcılarından ”like” bağımlılığının günden güne ciddileştiğini ve böyle bir kliniğin açılmasının yardıma ihtiyaç duyanlar açısından önemli olduğunu vurguladı.

Klinik dün ilk kez bağımlıları kabul etmeye başladı. Kliniğe başvuran ve ismi açıklanmayan 33 yaşındaki Sırp kadın, başlangıçta ”like”ların zararsız olduğunu düşündüğünü, ama zaman ilerledikçe onları önemsemeye başladığını ve Facebook arkadaşları tarafından sadece en çok ”like” alabilecek linkler paylaştığını belirtti. Aynı kadın, sonraki aşamada ise arkadaşlarının paylaşımlarına benzer içerikli linkler yükleyip kimin daha fazla ”like” aldığı rekabetine girdiğini de kaydetti.

Bu arada, Sırbistan kamuoyu ”like” bağımlılığı sorunuyla ilk defa üç ay önce karşılaştı. Yaklaşık 3 ay önce Facebook’taki bir iletisine 20 dakika boyunca kimse ”like” göndermediği için genç bir kız bileklerini keserek intihar girişiminde bulunmuştu. Hastaneye kaldırılan genç kız, doktorların müdahalesi sonucu kurtarılmıştı.

Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre ”like” butonu bağımlısı kategorisinde bulunanlardan yaklaşık 3 bini Sırbistan’da yaşıyor ve bu sayının önümüzdeki iki yıl içerisinde dört katına çıkabileceğine dikkat çekiliyor.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25154459/ (Erişim: 26 Kasım 2010)


inet-tr’10

Kasım 27, 2010

Ücretsiz katılım için: http://inet-tr.itu.edu.tr/


Başbakanlık haber sitelerine yönelik düzenleme yapacak

Kasım 25, 2010

İlden Dirini

Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, internet haber sitelerini esas alan tasarının makama sunulduğunu belirtti ve ilgili sektörlerin görüşlerine açılacağını bildirdi.
Karakaya, 23 Kasım’da RTÜK tarafından düzenlenen “Aylık RTÜK Toplantıları” kapsamında “BYEGM’nin kuruluş ve İşlevleri” konulu konferans verdi.

BYEGM’nin haber, basın, yayın ve enformasyon hizmetlerinin yanı sıra Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün sekretaryasını da yürüttüğünü anlatan Karakaya, internet medyasına ilişkin çalışma yürütüldüğünü söyledi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın kurumu görevlendirdiğini anlatan Karakaya RTÜK’ün de sürecin içinde olduğunu belirtti.

İlk düzenleme haber sitelerine
Karakaya, “Şuna karar verildi ki, internet medyası çok dinamik gelişen bir sektör. Şu an bunun tamamını kuşatacak bir düzenleme için çok erken. İnternet suçlarıyla ilgili kanun da zaten çok eleştirilen bir kanun. O nedenle şu etapta tüm internet medyasını düzenlemek yerine, internet haber sitelerini esas alan bir düzenlemeye gidelim düşüncesi hakim oldu. Bu çerçevede tasarımız hemen hemen hazır sayılır. Makama sunuldu. Sonra ilgili sektörlerin görüşlerine açılacak” dedi.
Karakaya başta akreditasyon olmak üzere çeşitli düzenlemelere gideceklerini belirtti.

Karakaya’nın bahsettiği 5651 sayılı kanun nedeniyle 8 bini aşkın site Türkiye’de yasaklı. Yasaklı sitelerin arasında sistem muhalifi siteler de önemli bir yer tutuyor. Yine adı yasaklarla anılan Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun sürece dahil ediliyor olması da kaygı verici. Daha önce de internetin denetiminin RTÜK’e verilmesi yönünde tartışmalar gündeme getirilmiş, tepki üzerine geri çekilmişti. Bu yanıyla tasarının henüz ayrıntıları gündeme gelmiş olmasa da bugüne kadar yaşanan deneyimler çevrimiçi gazeteciliğin de etrafının dikenli tellerle çevrilebileceğinin sinyallerini veriyor.


E-toplum Konferansı

Kasım 18, 2010

10-13 Mart 2011 tarihleri arasında Avila-İspanya’da E-toplum konferansı düzenlenecektir. Bildiri tam metni gönderme tarihi: 29 Kasım 2010.

Ayrıntılı bilgi için bakınız:http://www.esociety-conf.org/


Suudi Arabistan Facebook’u engelledi

Kasım 17, 2010

Ülkenin muhafazakar değerlerine uymadığı gerekçesiyle Facebook’a erişim Suuid Arabistan’da yasaklandı.

Suudi Arabistan’da, sosyal paylaşım sitesi Facebook’a erişim engellendi.

Suudi Arabistan İletişim ve Enformasyon Teknolojisi Komisyonundan bir yetkili, ülkenin muhafazakar değerlerine uymadığı için siteye erişimi bugün engellediklerini açıkladı.

Aynı yetkili, ülkenin ahlaki değerlerini aşan sitenin engellenmesinin geçici bir önlem olduğunu da söyledi. Yetkili, Facebook gibi sitelerin ülke yasalarına uymak zorunda olduğunu, gerekli düzenlemelerden sonra sitenin yeniden açılabileceğini belirtti.

Pakistan ve Bangladeş de bu yıl Facebook’u geçici olarak yasaklamıştı.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25151124/ (Erişim: 15 Kasım 2010)


Türkiye Siber Suçlar Sözleşmesi’ni imzaladı

Kasım 12, 2010

Türkiye, Avrupa Sanal Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’ne imza attı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sanal suçlarla uluslararası işbirliğini daha hızlı ve etkin hale getirmeyi hedefleyen Siber Suçlar Sözleşmesi’ni Strasbourg’da imzaladı. Sözleşmenin ek protokolüne ise imza atılmadı. Üstelik kişisel hakların korunması için gerekli olan ek düzenlemeler de yapılmış değil.

İLDEN DİRİNİ– Türkiye Avrupa Sanal Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’ne imza attı.
Sözleşme, TBMM onayından sonra yürürlüğe girecek. Daha sonra ulusal yasaların bu sözleşme hükümlerine göre yeniden düzenlenerek uyarlanması gerekiyor. Ancak hükümetin bu sözleşmeyi iç hukuka ne zaman ve daha da önemlisi nasıl uygulayacağı ise belli değil.

SİBER SUÇ TANIMI ORTAKLAŞIYOR
Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi, siber suçlara ilişkin düzenlenen ilk belge olma özelliğini taşıyor. Sözleşmeyi şu ana kadar 39’u Avrupa Konseyi üyesi toplam 43 ülke imzaladı. Sözleşmenin temel amacı siber suç tanımının ortaklaştırılması. Ancak başta ırkçılık konusu olmak üzere bir çok konuda bu noktada ortaklık yakalanamıyor. Bir ülkenin ırkçı gördüğü bir hareket diğerinde başka bir şekilde tanımlanıyor.

48 maddeden oluşan Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi, özellikle telif haklarının ihlalleri, bilgisayarlarla ilgili sahtekarlık eylemleri, çocuk pornografisi, ağ güvenliğine ilişkin suçları tanımlıyor. Sözleşme, taraf olan ülkelere, tanımlanan suçların işlenmesi ve söz konusu suçların işlenmesine yardım veya yataklık yapılmasını ulusal mevzuatta cezai bir suç olarak tanımlanma ve gerekli yasama işlemlerini ve diğer işlemleri yapma yükümlülüğü getiriyor.

Sözleşme, söz konusu suçlara yönelik soruşturma ve kovuşturmaların yanı sıra işlenen suçlara delil teşkil edebilecek verilerin toplanması, saklanması, araştırılması ve el konulması gibi ulusal düzeyde alınması gereken önlemleri de içeriyor.

2003 tarihli Ek Protokolünde, taraf devletlerin bilişim sistemleri yoluyla ırkçı ve yabancı düşmanlığı nitelikli içeriğin yayılmasını/propagandasını suç saymalarını gerektirirken “ırkçılık ve yabancı düşmanlığı” suçunun tanımını yapıyor. Özellikle antisemitizmi ve 1940-45 yılları arasında gerçekleşen soykırım veya insanlığa karşı suçların inkârı, aşırı derecede küçümsenmesi, onaylanması veya meşru görülmesi dâhil ırkçılık ve yabancı düşmanlığı içeren tehdit ve aşağılamalar da cezalandırılması gerekli içerik arasında görülüyor.Ancak bu protokol Türkiye tarafından imzalanmadı.

KİŞİSEL HAKLARIN KORUNMASI BÜYÜK SORUN
Daha önce sözleşme konusunda görüşlerini aldığımız Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Yaman Akdeniz sözleşmenin genel olarak temel hak ve özgürlüklerin korunması anlamında zayıf olduğuna dikkat çekmişti. Türkiye’nin kişisel verilerin korunması konusundaki kanunu Meclisten çıkartmadığına dikkat çeken Akdeniz, 18 Nisan tarihinde yayımlanan röportajında şöyle demişti: “Türkiye’nin çok daha önemli bir sorunu olan kişisel verilerin korunması konusundaki kanunun Meclis’ten çıkartılıp yürürlüğe girmeden de Siber Suçlar Sözleşmesi’ni imzalayıp iç hukuka uyarlaması yanlış adım olur. Temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilmesi gereken ve bu günlerde anayasal koruma altına alınması söz konusu olan kişisel verilerin derhal koruma altına alınması lazım. Türkiye, AK’nin 1981 yılında imzaya açmış olduğu Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme’yi o yıl içinde imzalamasına rağmen, aradan 29 yıl geçmesine rağmen halen bu konuda bir kanun Türkiye’de mevcut değildir. Siber Suçlar Sözleşmesi çerçevesinde sözleşmeyi iç hukuklarına uyarlayan ülkelerin emniyet teşkilatları arasında bilgi alışverişi mümkün olduğu için kişisel verilerin korunması konusu daha da önemli bir hale gelmiştir.”

Kaynak: EHA (Erişim: 11 Kasım 2010)


Avrupa Siber Suç Sözleşmesi İmzalandı

Kasım 11, 2010

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sanal suçlarla uluslararası işbirliğini daha hızlı ve etkin hale getirmeyi hedefleyen Siber Suçlar Sözleşmesi’ni Strasbourg’da imzaladı.

Kaynak: TRT (Erişim: 10 Kasım 2010)


inet-tr’10

Kasım 10, 2010

XV. Türkiye’de İnternet Konferansı

2 – 4 Aralık 2010

İstanbul Teknik Üniversitesi, Ayazağa, İstanbul

Çerçeve program için bakınız:

http://inet-tr.org.tr/inetconf15/inet10-cerceve.html

Katılım için:

http://inet-tr.itu.edu.tr/


İnternetteki son moda: Profesyonel küfürbazlık

Kasım 10, 2010

Hayatımızın hemen her alanına giren internet, her geçen gün yeni mesleklerin doğmasına da neden oluyor. Sanal âlemdeki son akım, kolay yoldan para kazanmak isteyenlerden büyük ilgi görüyor: Profesyonel küfürbazlık!

İnternet icad oldu, ahlâk bozuldu… Özellikle gençlerin internetteki sosyal paylaşım sitelerinde ve Messenger diye tâbir edilen anlık iletişim araçlarında kullandıkları dilde argo kelimlerin giderek ağırlık kazanması, uzmanları endişelendiriyor. Elbette adabımuaşeret kurallarının önemi ve algılanışı ülkeden ülkeye değişiyor. Buna bağlı olarak da argo ve küfürleri kesin bir şekilde sınıflandırmak da mümkün değil. Örneğin “ayı gibi” ifadesi bazı ülkelerde “güç ve kuvvet” ifadesi olarak algınıyor; kimi bölgelerde ise büyük bir hakaret olarak kabul ediliyor. Batı Avrupa’da daha ziyade yüzeysel argo sözcükler internet dilinin bir parçası haline gelirken, Balkan ülkelerinde ise belirli kişi ya da gruplara yönelik hakaret ve küfürlerin artık olağan hale gelmeye başladığı görülüyor. Hatta Balkan dillerindeki sitelerde çok ilginç ve endişe verici bir akım başladı: Bilhassa siyasi partilere ve politikacılara internette ağır hakaret ve küfür yağdıranlar, bu yolla para bile kazanabiliyor.
“Profesyonel küfürbaz” olarak tanımlanan insanlar, günde sekiz saat mesai yaparak internetteki forum, blog, sosyal medya ve haber portallarını dolaşıyor, küfür ve hakaret içerikli mesajlarla sanal âlemde provakasyon yapıyor. Üstelik bunu yapmak için herhangi bir ofis ya da pahalı bir donanıma da gerek yok. İhtiyaç duyulan tek şey internet bağlantısı olan bir bilgisayar. Bu yeni mesleği icra edenlerin iş kıyafetleri de pijama ve terlikten ibaret. Profesyonel küfürbazlar ordusu, birbirlerini tanımayan, hatta birbirlerinden çok farklı yerlerde ikamet eden kişilerden oluşuyor. Bu yeni mesleğe en çok genç kuşak rağbet gösteriyor.

“İtina ile küfür edilir!”
Yöntem gayet basit: Profesyonel küfürbaz, maaşını ödeyen kişi ya da kurumdan, hangi platformda kimlere saldıracağına dair direktif alıyor. Örneğin, A partisine mensup bir politikacı, B partisindeki siyasi rakibi hakkında kamuoyunda olumsuz bir kanaat oluşması amacıyla bir “sanal saldırı” kampanyası başlatıyor. Saldırının çapına ve süresine göre profesyonel küfürbazlarla anlaşılıyor ve onlara, muhalif politikacı hakkında bazı doneler veriliyor. Profesyonel küfürbazlar da bu doneler ışığında toplu olarak taaruza geçiyor. Akla gelebilecek her türlü internet platformunda ‘hedef seçilen kişi’ hakkında son derece ağır hakaret ve küfürler içeren mesajlar yazılıyor. Sanal alemde yazılan mesajlar ya da paylşılan bilgi ve belgeler jet hızıyla yayıldığından, bazen kampanya bir günde bile amacına ulaşabiliyor. Tabii rakipleri karşısında “nihai zafer” kazanmak isteyenler, bu saldırı kampanyasını daha uzun ve sürekli biçimde uygulamak zorunda.

Konuyu araştırmak isteyen Rumen gazeteci Vlad Ursulean, kendini “profesyonel küfürbaz” olarak tanıtıp “İtina ile rakiplerinize küfür ve hakeret edilir” diye birkaç internet forumunun yanı sıra Facebook’daki sahte profiline de mesaj bırakmış. Ve birkaç gün sonra ilk “müşteriler” kendisine ulaşmaya başlamış. Örneğin Romanya’da geçen yılki devlet başkanlığı seçimleri öncesi, en şanslı iki aday hakkında başlatılan karalama kampanyasında görev yapması karşılığında, üçüncü sıradaki aday tarafından kendisine yüklü miktarda para teklif edilmiş. Bükreşli gazeteci, araştırmasını derinleştirmek amacıyla bu teklifi kabul etmiş. Ursulean, daha sonraki süreci şöyle anlatıyor:
“Haber portalları, blog ve forumlardaki haber ve yazılara dair her gün elektronik posta yoluyla bana 30-40 tane link gönderildi. Ayrıca yorumlarımda hangi mesajlara yer vermem, ne tür küfür ve hakaret sözcüklerini kullanmam gerektiği de bildiriliyordu. Örneğin şimdiki devlet başkanı Traian Basescu’nun, ülkedeki tüm olumsuzların müsebbibi olduğu, seçimlerdeki rakibi Mircea Geona’nın kanun dışı olaylara karıştığı gibi doğrudan bu kişileri hedef alan söylemler.”

Balkanlarda hızla yayılıyor
Profesyonel küfürbazlar sadece Romanya’da faaliyet göstermiyor. Bulgaristan’dan Sırbistan’a, Arnavutluk’tan Makedonya’ya tüm Balkanlar’da profesyonel küfürbazlar hızla yayılıyor. Üstelik hedefte sadece politikacılar yer almıyor. Örneğin Bulgaristan’da Romanlara karşı başlatılan internet kampanyasında, bu halk grubunun kötü niyetli olduğu, başta hırsızlık ve gasp olmak üzere çok sayıda suç olayına karıştıkları ve toplumda huzuru bozdukları öne sürülüyor. Azınlıktaki diğer halk gruplarına karşı da profesyonel küfürbazlar aracılığıyla benzer kampanyalar yürütülüyor. Kosova Gazeteciler Cemiyeti’nden İbrahim Makolli, özellikle kriz dönemlerinde bu tür ırkçı söylemlerin halk arasında çok daha fazla kabul gördüğünü söylüyor ve ekliyor: “İnternet kullanıcıları arasında bir çeşit savaştan söz edebiliriz. Bu sadece Kosova için geçerli değil. Tüm Balkan ülkelerinde benzer bir manzarayla karşılaşıyoruz. Edilen küfürler ve yapılan hakaretlere baktığımızda, Balkanlarda yaşayan farklı etnik grupların birbirlerine karşı hoşgörüden ne kadar uzak olduğunu görüyoruz.”
Ve bir başka örnek de Makedonya’dan… Eşcinsellerin ve etnik azınlıkların hakları için mücadele eden Makedon insan hakları savunucusu Irena Cvetkovik de sanal karalama kampanyası kurbanlarından. Facebook’ta kurulan bir grupta Cvetkovik’e sadece küfür ve hakaret yağdırılmakla kalmıyor, aynı zamanda kendisine şiddet ve baskı uygulanması da talep ediliyor. Ancak Irena Cvetkovik hakaret ve tehditlere boyun eğmemekte kararlı olduğunu söylüyor: “Bu tür şeyler benim gözümü korkutamaz. Kuru gürültüye pabuç bırakmam. Diğer yandan, insan hakları için mücade eden birinin, çoğunluk tarafından vatan haini olarak görülmesi de son derece endişe verici bir durum bence.”(dw-türkçe)

Kaynak: radikal.com.tr (Erişim: 8 Kasım 2010)