2012 yılında Türkiye’de İnternet’te Neler Oldu?: “İlerleme Raporu”

Eylül 30, 2012

Hazırlayan: ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ -28 Eylül 2012

2012 yılı itibari ile Türkiye’de İnternet ve sosyal medya ortamının “ilerleme raporu” ve durum değerlendirmesi yedi ana eksende hazırlanmıştır:

  1. Sosyal medya ortamlarını denetlemeye ve düzenlemeye yönelik iktidar operasyonları
  2. İnternet’e kimlik numarasıyla girilmesi için yapılması öngörülen düzenlemeler
  3. Sağlık Bakanlığı’nın İnternet’i Filtrelemesi ve Engellemesi Durumu
  4. Türkiye’de Phorm şirketinin Kişisel İletişimin Mahremiyetini İhlal Etmesi Durumu
  5. Yeni medya ortamlarında artan nefret söylemi
  6. BTK tarafından yürürlüğe sokulan “Güvenli İnternet” filtresi uygulaması
  7. Erişimi engellenen web siteleri güncel bilgisi ve sosyal medya kullananlara bazı cezalar

1. Sosyal Medyaya Yönelik İktidar Operasyonları

Son zamanlarda Türkiye’de sosyal medya paylaşımları nedeniyle, kovuşturulan, tutuklanan, hakkında dava açılan daha çok insan görüyoruz. Önceleri bu durum, Başbakan’a veya bakanlara hakaret nedeniyle açılan sıradan davalarla sınırlıyken, birden bire bu paylaşımlar terör örgütü üyeliği, “değerleri ve inancı aşağılama” gibi suç isnatlarına “delil” sayılmaya başladı. Sosyal medyada “propaganda” yaptıkları gerekçesiyle çocuk yaştaki tutuklular için astronomik cezalar isteniyor; Fazıl Say’ın ünlü Twitter davası uluslararası basına yansıdı. Anonymous, LulzSec gibi “hacktivist” grupları temkinli bir biçimde “siber tehdit” olarak adlandıran devletlerin tersine, benzeri bir grup olan RedHack, hukuken tartışmalı bir biçimde “terör örgütü” ilan ediliyor ve Twitter’daki çok sayıda takipçisinin de “terör örgütü sempatizanlığı”ndan kovuşturmaya uğrayabileceklerini ima eden haberler servis ediliyor. Yeni üniversite disiplin yönetmeliğinde sosyal medya paylaşımları suç haline getiriliyor; insanlar sosyal medya da yazdıkları ve paylaştıkları şeyler için tutuklanıyor, bunlar dava dosyalarında hukuk garabeti “deliller”e dönüştürülüyor; sosyal medya kullanımı neredeyse bir terör faaliyet olarak kodlanıyor. Niçin? Çünkü iktidarın kendi denetimi dışında bir medyaya tahammülü yok. Anaakım medya ciddi baskı altında, Türkiye dünyada tutuklu gazeteci sayısı bakımından en ön sırada. Sosyal medya ise bir çok olayda alternatif medya olarak rüştünü ispatladı. O yüzden muhalif söylemler kovuşturmaya uğruyor; ibretlik tutuklamalar yapılıyor; bu tutuklamalar mahkumiyete dönüşecek olsa da olmasa da fiili cezalandırma eylemleriyle bir korku operasyonuna girişiliyor ve kullanıcılar oto-sansüre zorlanıyor. Bu korku operasyonlarıyla yetinmeyen hükümet, sosyal medyaya anlık ve geçici sansür uygulama hazırlığına da girişti. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın sosyal medyayı bir tehdit olarak niteleyip tedbir alınması gereğinden bahsetmesinin ardından, Bakanlık ve BTK’nın sosyal medyaya anlık sansür uygulayacak bir düzenleme üzerinde çalıştıkları medyaya yansıdı. Gelen ciddi tepkilerin ardından, Bakanlık resmi bir yazıyla iddiayı yalanladı. Ama bir süredir hükümetin sosyal medya ile ilgili çıkışlarını izlemiş olanlar bu yalanlamayla yetinemedi. Nitekim, yalanlamaya  rağmen mesele kapanmadı ve medyada tartışma sürüyor. Genel kanı, hükümetin tepkileri ölçmek için bir yoklama yaptığı ve bu konuda çalışmaya devam ettiği yönünde. Sezdirmeden yapılacak bir sosyal medya sansürü, ilgili şirketin tam bir işbirliğini gerektirir. Kısmi sansürü şimdilik Twitter’ın Türkiye ayağında “Trend Topic” listesine siyasi etiketlerin girmesini engelleyerek yapıyorlar. Gerçek bir sansür için Twitter, Facebook gibi sosyal ağlara erişimin engellenmesi gerekir, ama bu adım çok ciddi bir tepkiyle karşılanacağı için son çare olabilir. Dolayısıyla bu “anlık engelleme” ne olabilir? Mümkün bir “senaryo”ya göre: “Hassas” bir olayın hemen ardından, olay soğuyana kadar, popüler sosyal ağlar geçici olarak erişime engellenebilir; hatta bu engelleme “teknik bir sorun” olarak gösterilebilir. Ne de olsa İnternet erişimi hükümetin kontrol edebileceği fiili bir tekelden, yani TTNet omurgasından geçiyor. Bunun gerekçesi de Terörle Mücadele Kanunu gibi anti-demokratik bir düzenlemeye dayandırılacak basit bir yönetmelikle üretilebilir. Gerek sosyal medyaya yönelik olarak kullanıcıları oto-sansüre zorlayan korku operasyonları, gerekse hükümetin bu alternatif bilgi mecrasına yönelik sansür projeleri, hem anayasamızla, hem de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle korunan ifade özgürlüğünün açık ihlalidir.

2. İnternet’e kimlik numarasıyla girilmesi için yapılması öngörülen düzenlemeler

Türkiye’de İnternet’e T.C. kimlik numarası ve bir şifreyle girilmesini zorunlu kılarak tüm kullanıcıları takip ederek fişlemek hayalini iktidar uzun zamandır kuruyor. Buna benzer yöntemleri Çin, Suudi Arabistan, Kuzey Kore, İran gibi ülkeler uyguluyor. İnsanların kimlik taşıyıp ibraz etmek gibi bir zorunluluğun bile olmadığı ABD ve Avrupa ülkelerinde ise, özel hayat ve mahremiyet haklarının ihlaline yol açacak bu tip projeler gündeme gelmiyor. Bu projeyi önce, AKP İzmir milletvekili Rıfat Sait dile getirdi. Meclis açılır açılmaz “İnternet suçlarının artırılması” ve kimlik numarası / şifre zorunluluğu ile ilgili yasa teklifi vereceğini söyledi (http://www.ntvmsnbc.com/id/25370093/). Daha sonra Başbakan’ın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan bir komisyonun, “siber suçları önlemek” amacıyla tüm vatandaşlara potansiyel suçlu muamelesi yapacak benzeri bir tasarı üzerinde çalıştığını öğrendik (http://www.ntvturk.com/ntv-teknoloji/10958-internete-tc-kimlik-numarasi-ve-sifreyle-girilsin.html). Komisyonun üzerinde çalıştığı “Bilişim Ağı Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Suçları Hakkında Kanun Tasarısı”nda başka vahim öneriler de bulunuyor: Beş yıl önce gündeme gelip rafa kaldırılan “İnternet Takip Merkezi”nin “tüm İnternet ortamının izlenmesi ve denetim altına alınması” amacıyla TİB bünyesinde kurulması; mahremiyet ihlallerini ağırlaştıracak bir biçimde hizmet ve yer sağlayıcılara kayıtlarını beş yıl süreyle saklama zorunluluğu getirilmesi; hizmet sağlayıcıların “olumsuz yayınlara müdahale etmek” zorunda bırakılması; hack eylemlerine yönelik cezaların ağırlaştırılması… “İnternet kullanıcılarının yaptıkları işlemlerin kayıtlarının tamamının tutulabilmesi amacıyla internete ulaşımın şifreli hale getirilmesi” ise bu tasarıyı taçlandıran öneri olmuş. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bilişim suçlarını engellemek amacıyla İnternet’e şifre ve TC kimlik numarasıyla girilmesi talebini meclis gündemine taşıdı ve İçişleri Bakanı’na yönelik, oldukça haklı tespitler içeren bir soru önergesi verdi (http://www.yurtgazetesi.com.tr/teknoloji-ve-bilim/chp-kimlik-numarali-interneti-meclise-tasidi-h16504.html). Mahremiyet, özel hayat ve anonim kalma haklarını gasp edecek, İnternet sansürünü, ifade, bilgi ve basın özgürlüğünü ortadan kaldıracak bir biçimde kurumsallaştıracak bu tasarı, gerek anayasamıza, gerekse Avrupa Birliği’nin ilgili düzenlemelerine aykırıdır.

3. Sağlık Bakanlığı’nın İnternet’i Filtrelemesi ve Engellemesi Durumu

8 Eylül 2012’de turk.internet.com[1] tarafından Sağlık Bakanlığı’nın 200 kadar websitesini zayıflama, kalp sorunları ve diyabet gibi sağlık sorunlarıyla ilgili yanlış bilgilendirmeden dolayı kara listeye aldığı açıklandı. Sağlık Bakanlığı bu süreçte Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’yla (TİB) filtreleme için işbirliği yaptı. Bunun hemen ardından 14 Eylül 2012’de birkaç haber portalı, ilanlar, tanıtım kampanyaları ve farklı dijital malzemeyi dahil eden zararlı içerikten dolayı bu websitelerinin filtrelendiğini duyurdu[2].

Ancak bu süreç, bilgi dolaşımı ve ifade özgürlüğünü tehdit etmenin yanında, kamuoyunun site engelleme ve filtreleme arasındaki pratik ve teknik ayrımdan habersiz olduğunu da kanıtlamaktadır. Sağlık Bakanlığı ve TİB bu uygulama yerine, söz konusu websitelerine zararlı içerik konulu bilgilendirici uyarı metni yerleştirebilirdi. Üstelik bu uyarı filtre kullanan/kullanmayan tüm yurttaşlara yönelik olurdu. Böyle bir alternatif uygulama daha geniş kitlelere hitap ettiğinden hem daha etkili olurdu; hem de ifade özgürlüğü ve Net’te bilgi akışıyla ilgili daha ilkeli bir tablo yaratabilirdi.

4. Türkiye’de Phorm şirketinin Kişisel İletişimin Mahremiyetini İhlal Etmesi Durumu

Türkiye’de Internet omurgasına sahip olan ve ülkenin en büyük (ISS) Internet Servis Sağlayıcısı konumundaki TTNET 2012 senesi içinde Londra borsasına kote Phorm şirketi ile bir iş ortaklığı anlaşması imzaladı. DPI (Deep Packet Inspection) teknolojisi kullanan Phorm şirketi gittiği her ülkede kişisel iletişimin mahremiyetinin ihlali nedeniyle çeşitli rahatsızlıklara neden olmuştur. Internet üzerinde çalışan yazılım ürünlerinin kişisel mahremiyet ihlallerine yol açtığının ortaya çıkmasıyla ABD’den ayrılmak zorunda kalan bu şirket 2006 ve 2007’de İngiltere’de büyük ISS’lerle iş ortaklıkları kurarak Internet kullanıcıları üzerinde gizli deneyler yapmıştır. Bu deneylerin ortaya çıkmasıyla büyük tepki toplayan Phorm, AB’nin de tepkisine neden oldu. Asıl olarak bu şirketin faaliyetleri nedeniyle AB İngiltere aleyhinde kişisel mahremiyetin ihlali konusunda dava açtı. Tepkiler nedeniyle İngiltere’yi  ve Güney Kore’yi de terketmek zorunda kalan Phorm halen Türkiye ve Brezilya gibi kişisel mahremiyet konusunda duyarlı olmadığını düşündüğü ülkelerde faaliyete geçmeye çalışıyor. Alternatif Bilişim Derneği olarak bu şirkete ve onun TTNET ile ortaklığına karşı bir kampanya başlattık:www.enphormasyon.org

Ürünleri (Apropos, Adware.Webwise) F-Secure ve Symantec gibi saygın anti-virus yazılımı üreticileri tarafından “zararlı yazılım” kategorisine sokulan Phorm şirketin Türkiye’deki faaliyetinin sona erdirilmesini talep etmekteyiz. Türkiye’deki Internet kullanıcılarının da en az AB ülkelerindekiler kadar kişisel mahremiyet konusunda desteğe ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda ayrıca bakınız:

http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/09/570

http://www.f-secure.com/weblog/archives/00001420.html

http://www.symantec.com/security_response/writeup.jsp?docid=2008-093010-4206-99&om_rssid=sr-mixedsecurityrisks

http://en.wikipedia.org/wiki/Phorm

5.Yeni medya ortamlarında artan nefret söylemi

Sosyal ağların artan kullanımları, gündemle bağlantılı olarak yurttaşların görüşlerini paylaşmasına ve yaymasına olanak sağlamaktadır. Türkiye’de yakın zamanlı birkaç örnek olay (Van Depremi, Hrant Dink davası, güneydoğudaki saldırılar, Suriye’deki çatışmalar nedeniyle yapılan mülteci kampları) da iyice göstermiştir ki bu gibi olaylar çevrimiçi ortamlarda kullanıcılar tarafından nefret içeriklerinin üretimini ve dolaşımını hızlandırmaktadır. Diğer taraftan, yukarıda anıldığı ve aşağıda kapsamlı olarak açıklanacağı üzere yasayla düzenlenmemiş alanlarda, çevrimiçi ortamlarda yapılan ifade ve kanı beyanları için cezai kovuşturma/soruşturma yürütülebilirken, hâlihazırda ceza kanununda düzenlenmiş “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” konusu Türkiye’deki etnik azınlıklara, farklı cinsel kimlik yönelimlerine ve egemen Sünni inancı dışındaki mezhep aidiyetlerine yönelik nefret söylemi gerçekleştiğinde işlemekte/göz ardı edilmektedir. Yine yukarıda anılan, sosyal medya ortamlarına anlık erişim engeli sistemiyle bu ortamların “kontrol” altında tutulmasına yönelik çalışmalar için benzer paylaşımlar da gerçek gösterilmiştir. Özellikle Başbakan’ın “ ‘İslam coğrafyası’nda İslamofobi’ye karşı düzenlemelerin bulunması gerektiği” yönündeki açıklaması, diğer alanlardaki (siyasal, kadınlara yönelik, yabancılara ve göçmenlere yönelik, cinsel kimlik temelli, inanç ve mezhep temelli nefret söylemi[3] ile engellilere ve çeşitli hastalıklara yönelik nefret söylemelerini (https://yenimedya.wordpress.com/2012/01/20/sosyal-medyanin-nefret-soylemi-icin-kullanilmasi-ifade-ozgurlugu-degildir/)) görmezden gelmektedir. Var olan yasaların bile tam olarak ve doğru biçimde kullanılamadığı tespitinden hareketle, yasalar ile nefret söyleminin önüne geçilmesinin çok zor ve çoğunlukla olanaksız olduğunu görülmektedir. Bu bakımdan, İnternet kullanıcılarının da nefret söylemi ve demokrasi ile ifade özgürlüğü sınırları konusunda bilgilendirilmesi, bu alanda eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi gerekmektedir. Ancak, hükümet tarafından hem milli eğitim sistemi içinde benzer konulara yer verilmemektedir, hem de çeşitli sivil toplum örgütlerinin bu alanda eğitim faaliyetleri düzenlemesine kaynak sağlanmamaktadır. Altını çizmek gerekir ki nefret söylemi konusunun hükümetin istediği alanlarda yasaklayıcı/engelleyici yasal düzenlemeler yapmak istemesiyle birlikte gündeme bir meşrulaştırma kaynağı olarak girmekte olduğudur.

Ayrıca şu hususu belirtmek isteriz: soysal medya ortamındaki nefret söyleminin kaynağı ve kökeni bu dünyadadır. Örneğin, oğlunu kaybeden BDP Milletvekili Sırrı Sakık’a bu acı gününde atılan veya konuya ilişkin gönderilen tweet gönderilerinde sıradan kullanıcılar nefret söylemini pervasızca üretmişlerdir (http://t24.com.tr/haber/oglunu-kaybeden-sirri-sakika-twitterdan-nefret-soylemi/213151). Bu nefret söyleminin nedeni de toplumuzdaki etnik ayrışma, ayrımcılık ve kutuplaşmadır. Üstelik bizatihi siyasetin, siyasi liderlerin söylemsel pratikleri ayrımcılığı içermekte ve dolaşıma sokmaktadır.

6.BTK tarafından yürürlüğe sokulan “Güvenli İnternet” filtresi uygulaması

BTK tarafından 22 Kasım 2011 tarihinde “Güvenli İnternet” filtresi uygulaması yürürlüğe sokulmuştur. Bu filtre sistemi aile ve çocuk filtresi ile standart kullanıcı seçişlerinden oluşmaktadır. Burada tüm İSS’lara BTK tarafından hazırlanan filtre sözcükleri gönderilmekte, dolayısıyla erişilmesi yasaklanan/engellenen sözcükler ve web siteleri devlet eliyle saptanmaktadır.

22 Kasım 2011’de devreye giren uygulama devlet eliyle gerçekleştirilen merkezi, keyfi ve şeffaf olmayan bir filtreleme ve sansür sistemidir. Uygulamanın seçimlik olması, devlet eliyle yürütülen sansür gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Uygulama ifade özgürlüğünün sınırlarını daraltmakta, vatandaşlarımıza tek tip bir aile/çocuk tasarımını dayatmaktadır. Devlet, seçimlik/gönüllü’ dahi olsa, vatandaşların hangi sitelere erişeceğine karar vermeye ne görevli ne de yetkilidir. Çocuk ve aileyi korumak, devlet sansürünün gerekçesi yapılamaz. Güvenlik tüm vatandaşların ve pek tabi çocukların hakkı ve ihtiyacıdır. Fakat söz konusu filtreler bunun için kesinlikle çözüm değildir. İnternet’in güvenli kullanımı filtrelerle değil, dijital okur yazarlıkla mümkündür. Merkezi filtre hiçbir demokratik ülkede önerilmemektedir. AGİT üyesi ülkeler arasında merkezi filtre uygulayan tek ülke maalesef Türkiye’dir. Devlet eliyle merkezi filtre uygulayan ülkeler ise Kuzey Kore, Çin, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerdir. Üstelik, bu işleyişe ilişkin Bilgi Edinme Kanunu kullanılarak da  bilgi edinmek olanaklı değildir. BTK’nın teknokratların hangi pedagojik ve toplumbilimsel formasyonla ve/veya yetkinlikle bu yasaklamaları ve iletişim özgürlüğü kısıtlamasını gerçekleştirdikleri düşündürücüdür. Söz konusu filtre uygulamasının yürürlüğünün duruldurulması istemi halen Danıştay’da dava konusudur.

Üstelik, BTK, bu filtre uygulaması kamuoyunda yeterli ilgi görmediği için, filtre uygulamasını aklama ve sorgulanmadan benimsetme amaçlı haber yaptırma ve kamuoyunu etkileme/ikna etme çalışması yapmaya girişmiştir. Hatta bazı üniversite senatoları aracılığı ile bu uygulama üniversite üyelerine ve üniversitelere faydalı ve örnek bir uygulama olarak nitelenerek dayatılmaya çalışılmıştır. Bu olgu üzerine Alternatif Bilişim Derneği tarafından geniş ve yoğun katılımlı bir imza kampanyası gerçekleştirilmiştir. İmza kampanyası ve katılımcı listesi için bakınız: http://bit.ly/yEafsr

7.Erişimi engellenen web siteleri güncel bilgisi ve sosyal medya kullanlara bazı somut cezalar

Engelli.web sitesini baz alarak halihazırda 20.690 web sayfasına erişimin engellediğini belirtebiliriz. Bu sitelerin erişim yasağı şu şekilde kategorize edilebilir (http://engelliweb.com/kategoriler/):

TİB Tarafından Engellenenler (17471)

Mahkeme/Savcılık Kararı Yazanlar (982)

Mahkeme Kararı Yazmayanlar (1219)

Erişim Engeli Kaldırılanlar (113)

Engellenen IP Adresleri (69)

Engellenen WordPress Blogları (26)

Engellenen Blogger/Blogspot Blogları (52)

Son olarak da, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Müslümanların Masumiyeti adlı filmin video içeriğinin bulunduğu URL adreslerine erişimin engellenmesi için yasal süreç başlattığını belirtelim. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan yazılı açıklamada: ”Ayrıca tüm internet servis sağlayıcılarıyla irtibat kurularak, video paylaşım sitelerinin tamamına erişim engelleme uygulanmadan, yalnızca söz konusu videoların bulunduğu URL adreslerine erişimi engelleme hususunda yapılacak çalışma konusunda da bilgi verilmiştir. Söz konusu videolara erişim, internet sağlayıcılar vasıtasıyla büyük ölçüde engellenmiştir. Uyar-kaldır yöntemi işletilerek, söz konusu URL adreslerinden video içeriğinin çıkarılması için Youtube & Google Inc. adlı şirketin Türkiye’de bulunan avukatlık bürosuna, konunun hassasiyeti izah edilerek yazılı ve sözlü bildirimde bulunulmuştur. Buna karşın Innocence of Muslims isimli filmi yayınlamaya devam eden sitelerde, video içeriğinin bulunduğu URL adreslerine mahkeme kararıyla erişimin engellenmesi için yasal süreç başlatılmıştır.”denmiştir. (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1101599&CategoryID=77).

Bu tür içerik erişimi ve/veya site erişimi engellemeleri “tek bir/yekpare genel ve ortak bir ahlak” algısından hareketle yapılmaktadır; çoğu zaman siyasi ve keyfi bir şekilde erişim yasakları uygulanmakta; ve/veya siyasallaştırılmış yargı eliyle sosyal medya ortamlarında bireyin ifade özgürlüğü ve iletişim özgürlüğü hakkı ihlal edilerek, egemen değerlere karşı bu ifadelerin sahipleri  Türk Ceza Kanunu, hatta Terörle Mücadele Kanunu aracılığı ile “tutuklama” ve “hapsetme şeklinde” cezalandırılmakta, toplum böylelikle disipline edilmektedir. Bu konuya özellikle EkşiSözlük yazarlarına İslam  dinine hakaret, Twitter da “Allahcc” adlı hesap sahibi hakkında yine İslam dinine hakaret, Facebook’daki bazı hesap sahiplerine ise Cumhurbaşkanı, Başbakan’a hakaretten TCK’ya göre Cumhuriyet savcılarında suç duyurusunda bulunulup, yargı süreci sonunda ceza verilmesi örnekleri verilebilir.

Örneğin:

  1. Bu alanda yakın tarihli bir örnek olay ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’ın Twitter’da yazdığı gönderiler üzerine ortaya çıkmıştır. 1 Haziran 2012’de Say’ın gönderileriyle ilgili hazırlanan iddianamede “Say’ın davaya konu tweetlerini, ifade özgürlüğü çerçevesinde bir eleştiriden ziyade insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir katkıda bulunmayan ve üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere inciterek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandıracak şekilde dini değerleri aşağılamak kastıyla yazdığı kanaatine varıldığı” belirtilmektedir. Söz konusu dava, Türk Ceza Kanunu’nun 216/3 ve 218/1 maddelerine göre “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçundan açılmıştır. Bu davada, Say 9 aydan 1,5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmaktadır (http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/138802-saya-dini-degerler-davasi,Erişim: 19.06.2012).
  2. Zonguldak’ta oturan emekli 52 yaşındaki Ali C. A., sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hakaret ettiği iddiasıyla tutuksuz yargılandığı davada 1 yl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. Bakınız: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21551640.asp
  3. TV yapımcısı ve sunucusu Serdar Tuncer, Twitter’daki @allah (cc) adlı kullanıcı ve 200 bine yakın takipçisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Tuncer, @allah (cc) kullanıcısının ve takipçilerinin İslam’la ve diğer kutsal dinlerle alay ettiğini ve inananları aşağıladığını öne sürdü. Suç duyurusunda şu ifadeler yer verilmiştir: “@allah (cc) adlı kişi ve takipçileri tarafından İslam dinine ve Müslümanlara yönelik hakaret ve aşağılama nitelikleri olan yazışmalar yapılmaktadır. İslam dinine, Müslümanlara ve semavi dinlere inanan kişiler hakarete ve aşağılamaya maruz bırakıldığı için, şüphelilerin bu eylemlerinden dolayı toplumda infiali uyandıracak bir tepki de meydana geliyor. Bu sebeplerle TCK 216/3. maddedeki “Dini Değerleri Aşağılama” suçu uyarınca cezalandırılmaları için kamu davası açılmasını vekaleten talep ederim.” Bakınız: http://bianet.org/bianet/din/135986-allah-cc-ne-yapacak
  4. Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu Ekşisözlük’e yönelik olarak İslam dinine hakaretten kapatma kampanyası başlatmıştır. Bakınız: http://bianet.org/bianet/diger/134185-mehmet-baransunun-eksi-sozluk-kampanyasi
  5. Facebook’ta arkadaşlarıyla sohbet ederken Başbakan  Erdoğan  ve bakanlara hakaret  ettiği  gerekçesiyle H.Y.’ye “Sesli, yazılı  veya görünrolü  bir ileti ile hakaret” suçlamasıyla 2 yıla kadar  hapis cezası  istenmiştir.
  6. Zonguldak  PTT Müdürlüğü’nde memur  olarak  çalışan  İ. D. hakkında,  Başbakan Recep Tayyip  Erdoğan  ve hükümet aleyhinde  basında  yer alan haber  ve karikatürleri Facebook’taki sayfasında paylaştığı  için devlet büyüklerine  hakarette bulunduğu ve küçük düşürdüğü gerekçesiyle idari soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma  sonunda İ.D.  ‘maaş kesintisi’ ve ‘kademe ilerlememe’ cezasına  çarptınlarak Ordu’ya tayin edilmişti.  İdari soruşturmanın yanı sıra İ.D. hakkında, ‘devlet büyüklerine hakaret’ suçlamasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na da suç duyurusunda bulunulmuştur.

 

Türkiye’de 2012 itibari ile İnternet’in ve sosyal medyanın yukarıda çerçevelediğimiz ve örneklediğimiz somut durumlara bakarak, hazırladığımız  “ilerleme raporunu” bilginize sunarız. Bu “ilerleme raporu” ile, İnternet veya sosyal medya ortamlarının kullanımve kullanıcı sayısının artmasından/çoğalmasından ziyade; niteliğinin, farkında ve bilinçli kullanımının, katılımcı demokrasinin gelişmesi doğrultusunda  temel hak ve özgürlükler çerçevesinde İnternet ve sosya medyada “ilerleme”nin önemli ve gerekli olduğunun altını çizmek isteriz.

 

İletişim:

http://www.alternatifbilisim.org

bilgi@alternatifbilisim.org, @altbilisim


[3]  İslamofobi, inanç ve mezhep temelli nefret söylemleri arasında yer almaktadır. Ancak Başbakan’ın yaptığı tanımlama, İslam dışındaki inançlara nefret söylemini görmezden gelmek, sadece İslamofobi’yi ise düzenlemek yönündedir.


E-Devlet, Yeni medya ve Siber Vatandaş Panelinden…

Eylül 30, 2012

Yazan: İlden Dirini/Alternatif Bilişim Derneği

Sosyal Demokrasi Derneği tarafından düzenlenen E-Devlet, Yeni medya ve Siber Vatandaş panelinde, güvenlik ve özgürlük ekseninde yurttaşlar, e-devlet uygulaması masaya yatırıldı

Prof. Dr. Nilüfer Timisi moderatörlüğünde yapılan panelde Prof.Dr Mustafa Akgül, Doç.Dr Atilla Sandıklı, Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş ve bilişim hukuk uzmanı av. Gökhan Ahi konuşmacı oldu. Yapılan konuşmalarda devletlerin güvenlik adına vatandaşlarını sürekli izleyip, fişlediğine dikkat çekildi.

Sosyal Demokrasi Derneği tarafından düzenlenen, Alternatif Bilişim Derneği’nin de katkı sunduğu “E-Devlet, Yeni medya ve Siber Vatandaş” paneli dün Taxim Hill Otel’de gerçekleşti. Panelin açılış konuşmasını yapan SDD Başkanı Nihat Boztepe “Bugün hepimizi çok ilgilendiren bir konuyu konuşacağız. Katılım sağlayan herkese teşekkürler” dedi, hayvan hakları için bugün yapılan yürüyüşe davette bulundu.

Panel Moderatörü Prof. Dr. Nilüfer Timisi ise “Teknolojide meydana gelen radikal değişimlerle birlikte enformasyon hayatımızın temeli haline geldi. Teknoloji devriminin ortaya çıkardığı olanakların sonuçları tek tek bireyler olarak bizlerinde hem özel alanını hem de kamusal alanını dönüştürdü” dedi. ‘70’lerden sonra gelişen sürecin teknoloji devrimi olarak nitelendiğini belirten Timisi, “Kamuyu temsil eden otoritenin sorgulanmaya başladığı bir sürece tanıklık ettik. Gelişen teknoloji ile birlikte vatandaş ile devlet arasındaki ilişkileri dönüştürmeye başladı. Artık yurttaş sadece beş yıl içerisinde oy veren yurttaş olmaktan çıktı. Teknoloji özgürlüklerin önünü açıyor, ancak siyasi ve ekonomi otoriteleri baskı aracı kurmaya çalışıyor. Bugün bunları tartışacağız” dedi.

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İnet-D başkanı Prof. Dr Mustafa Akgül, internetin gelişimi üzerine bilgi verdi. İnternetin ABD ordusunun isteği üzerine geliştirildiği bilgisinin tam doğru olmadığını belirten Akgül, “Çıkış noktalarından biridir,  ancak ağ teknolojisine kara vermenin çıkışı başkadır. Çıkışı üniversiteler arasında bağ kurulmasıyla olmuştur” dedi.

İnternetin son yıllarda hızla geliştiğini, kullanıcılarının hızla artığını belirten Akgül, Türkiye’de devreye konulan ‘Güvenli İnternet’ uygulamasını da eleştirdi; “2,4 milyar insan internete bağlı, kaç tane video var kimse bilmiyor, trilyonu aşan sayfa var. Bizdeyse birileri kara liste beyaz liste oluşturmaya kalkıyor. Hangi insan gücü ve neye dayanarak yapıyorlar bilmiyoruz” dedi.

Türkiye’de İnternete sansür politikalarına dikkat çeken Akgül, çocuk pornosu korkusuyla 5651 sayılı yasanın geçirildiğini belirtti. “Bu yasaya dayanarak şikâyetçi olan Adnan Oktar’ın yaptığı şikayet üzerine 20 milyon bloğun olduğu WordPress’e biz 3 ay ulaşamadık. 20 milyon bloğun içindeki bir bloğun bir paragrafında geçen sözler yüzünden” şeklinde konuştu.

İNTERNET SANAYİ DEVRİMİ KADAR ÖNEMLİ

İnternetin en az sanayi devrimi kadar önemli bir gelişme olduğunu belirten Akgül, “ Hiyerarşik yapılar yıkılıyor, birey öne çıkıyor, ağ ekonomisi ağ toplumu üzerine hala çalışılıyor. İnternet bir katılım ve saydamlık ortamıdır” dedi. “Sanayi devriminde kol gücü vardı şimdi olan ise bilginin çoklanması”diyen Akgül, “Bu yeni yapıyı anlamayanlar, başta müzik ve film endüstrisi yasaklardan medet umuyorlar.  Kendileri internetin olanaklarını kullanırken bunları yasaklamaya çalışıyor” vurgusunu yaptı.

İNTERNET VE DEMOKRASİ

İnternetin geniş kitlelere ulaşmak ve örgütlenmek için önemli bir rolü olduğunu vurgulayan Akgül, 4 ülkede internete erişimin anayasaya girdiğini belirtti. Akgül, Bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu olmanın öneminin altını çizdi.

KENDİ AYAĞIMIZA KURŞUN SIKIYORUZ

Akgül, e-devlet hakkında ise “Devlet öncelikle içteki mekanizmalarını yenilemeli, demokrasi gelişmeli. E devlet bu biçimde tanımlanmalı. Bilgi toplumu artık bir tercih meselesi değil, zorunluluk. Çok ciddi bir devrim söz konusu ancak biz ‘aya değil de ayı gösteren parmağa’ bakan durumdayız. Genel potansiyele değil küçük zararlara odaklanan bir anlayış var kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz”

SANDIKLI: SİBER SAVAŞ TEHDİDİ

BİLGESAM Başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı ise siber güvenlik üzerine konuştu. Siber uzayda gelişmelerin çok hızlı yaşandığına dikkat çeken Sandıklı, “Hükümetler bu gelişmeye kayıtsız kalamıyor” dedi.

Siber suçlar hakkında bilgi veren Sandıklı, gizliliğinin ihlali, sahtekarlık ve dolandırıcılık, çocuk pornografisi ve telif konularında suçlar işlendiğini belirtti. Bunların tanımını yaptı. Devlet destekli siber saldırıların ve siber savaşların yaşandığını hatırlatan Sandıklı, Estonya, Gürcistan ve İran örneklerini hatırlattı. Devletlerin ve bireylerin teknolojiye daha bağımlı hale geldiğini ve bu hizmetlerin merkezileştiğine dikkat çeken Sandıklı, “Olası saldırılar temel sistemleri, güvenlik ağlarını tek bir hamleyle çökertebilir hale gelmiştir” dedi.

Siber savaş kavramının artık devletlerin güvenlik stratejilerinde yer aldığını vurgulayan Sandıklı, siber uzayın devletler bakımından önemli bir harekat alanı haline geldiğini belirtti. Sandıklı, “Bizim için çok daha vahim bir durum var. Bu teknolojilere bu kadar bağımlı bir ülkede bilinçsiz kullanım  çok büyük tehlikeleri beraberinde getirir” uyarısında bulundu.

Sandıklı, Türkiye’de de son yıllarda siber güvenlik saldırıları yapıldığını hatırlatarak, “MGSB siber terörizm eklenmiştir. Ulusal siber güvenlik strateji belgesi ve otorite yoktur. Siber komutanlık kurulmalı” önerisinde bulundu.

İNTERNET BİR HAK OLARAK TANIMLANMALI

Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş ise konuya yurttaşlar cephesinden baktıklarını vurguladı. İnternete erişimin temel bir hak olarak tanımlanması gerektiğini düşündüklerini belirten Keleş, “İnternet kamusal bir alan, yeni bir agora. İnternet gayri merkezi, tarafsız, ulus ötesi ve etkileşimli bir ağ. Böyle bir ağda kendi fikirlerinizi ifade etmeniz, bilgi edinme ve haber almanın asli parçası. İnternetin temel bir hak olarak tanınması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Yeni medyayı internetin ruhu olarak tanımlayan Keleş, sorunlara dikkat çekti. İnternete ve bilgi teknolojilerine erişimde kır-kent, kadın-erkek ve engelli yurttaşlar bakımından ciddi bir sayısal uçurum olduğunu vurgulayan Keleş, birçok e-devlet uygulamasının sadece Microsoft şirketinin ürünlerinde çalışmasının ise kabul edilemez olduğunu söyledi.

Yurttaşların kişisel verilerinin doğumdan ölüme kadar her anda devlet tarafından kaydedildiğini belirten Keleş, “Merkezileşen ve birbirleri ile ilişkilendirilen bilgiler bireyi sayısal birer beden gibi tanımlıyor. Hakkımızdaki her türlü ayrıntının yer aldığı bu bilgilere erişimin kimler tarafından ve hangi yetkilerle yapıldığı, bunların tutulduğu sistemlerin güvenli olup olmadığı ise bir başka tartışma konusu” dedi. Bu tartışmaları “Türkiye’de Dijital Gözetim: T.C. Kimlik Numarasından E-kimlik Kartlarına Yurttaşın Sayısal Bedenlenişi” kitabında topladıklarını, kitaba ekitap.alternatifbilisim.org adresinden ulaşılabileceğini ekledi.

Devletler tarafından güvenlik bahanesiyle vatandaşların her anının gözetlendiğine dikkat çeken Keleş, “Gözetim olgusu gelişiyor, devlet ve ticari kuruluşlar bilgi topluyor, bu bilgileri istedikleri gibi kullanıyor” dedi. Bireylerin kendi haklarındaki bilgilerin geleceğini belirleme ve unutulma hakkı olması gerektiğini vurguladı.

YENİ MEDYA ve E-DEVLET

Ali Rıza Keleş yeni medya ve e-devleti de karşılaştırdı. Şu tespitlerde bulundu:

Yurttaş yeni medya ortamlarında güçlü olmadan, e-devlet karşısında güçsüzdür. Sosyal sorunların çözümü ve politikaya yurttaş katılımı için yeni medyanın etkin kullanılması şarttır. Genel olarak internette ve yeni medya ortamlarında ifade özgürlüğünün sınırlandırılması, yurttaşı otosansüre zorlayan yasal / yasadışı yaptırımlar ve psikolojik baskılar, otorite karşısında eleştiri/itiraz hakkının elinden alınmasıdır. E-devlet konusundaki sorunlarının azaltılması ve yurttaşlar için faydalı hale gelmesi ancak İnternet ve yeni medyanın sağladığı olanakların maksimum düzeyde kullanılmasıyla mümkündür.

Keleş, “Şeffaflaşmak istemeyen, istifa geleneği olmayan bir devletle karşı karşıyaysanız e-devlet ne işe yarayabilir ki? diye sordu. Öğretmenlere imzalatılan taahhütnameden bahseden Keleş, “Bu taahhütnamede “devlet büyüklerine hakaret etmem ve gazete, forum ve benzeri sitelerde KURUMU KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ve KAMUOYUNU YANILTMAYA YÖNELİK YORUMLAR YAPMAM” ifadesi var. Yani eleştiri hakları ellerinden alınıyor” dedi.

Keleş bildirge.org’da bulunan Kullanıcı Hakları bildirgesini de hatırlattı.

E BE DEVLET!

Bilişim Hukuku uzmanı avukat Gökhan Ahi ise e-devlet olarak başlanan sürecin e be devlete ulaştığını söyledi. Ahi, “Elektronik devleti tartışacağız ama elektroniği geçtim devletin kendisini tartışmak gerek. Devlet vatandaşının işini kolaylaştıran bir arada yaşama gereksinimlerden doğan bir cihazdır. Devletin vatandaşlar arasında yeniden tanımlanmaya ihtiyacı var” dedi.

Devletin her vatandaşına eşit uzaklıkta olması gerektiğini vurgulayan Ahi,  ayrımcılığa dikkat çekti.

“E-devlet denilince 7/24 erişilebilir de olmalı” diyen Ahi ilginç bir örnek verdi. Ahi, “Devletin bankası olan Ziraat Bankası’nın internet sitesi 22-02 arasında hizmet vermiyor. Bu nasıl açıklanabilir” diye sordu.

E-DEVLET HİZMETLERİ ÜCRETSİZ VE GÜVENİLİR OLMALI

Hepimizin her adımda onlarca lira vergi ödediğini de belirten Ahi, “Böyle bir durumda bir de bizden e-devlet şifresi için para istenmesi anlamsız” dedi.

E-devlette her türlü kritik bilginin depolandığını belirten Ahi, “Böylesi bir durumda güven  ve güvenirlik önemlidir. Her sınavı skandala dönüşen ÖSYM’ye dahi güvenemezken bu mümkün mü?” diye sordu.

KİMLİK FOTOKOPİNİZİ VERMEYİN

“bütün bunların yanı sıra ben bir kuruma gittiğimde hala benden kimlik fotosu isteniyorsa kapı kapı geziyorsam e devlet var denilebilir mi?” sorusunu soran avukat Gökhan Ahi bir de uyarıda bulundu:

Her gittiğiniz yerde sizden kimlik bırakmanız isteniyor. Bunu yapmayın, bilgilerinizi kötüye kullanmayacaklarını nereden biliyorsunuz? Üstelik bu 5188 sayılı kanuna da aykırı. Kimliğinizi vermeyin hakkınızı arayın kimliğinizi hiçbir yerde bırakmayın

UYAP MAĞDURLARI

Yargının kullandığı UYAP sisteminin birçok ödül almasına rağmen çalışmayan bir sistem olduğu belirten Ahi, “Sırf bir memur belgeyi UYAP sistemine işlemedi diye o belgeye ulaşamıyorsunuz. UYAP diğer devlet kuruluşları ile bütünleşmiş değil. İsim soyisim benzerliği nedeniyle yanlış insanlar hakkında işlem yapılıyor” dedi.

HUKUKA GELEN YENİ YAPTIRIMLAR

Gökhan Ahi, İnternete erişimin yeni bir hak olarak 4 ülke anayasasına eklendiğine dikkat çekti. Bunun bilgiye erişim hakkı ve bir insan hakkı olarak tanımlandığını belirten Ahi, bu nedenle yeni Anayasada bu hakkın tanımlanmasını istediklerini belirtti.

UNUTULMA HAKKI

Unutulma Hakkı’nın da uluslararası hukukta tartışıldığını söyleyen Ahi, “Bu önemli bir hak. Hepimiz sosyal ağlarda paylaştıklarıyla verilerini birikmesini sağlıyor. Veriler ilgisiz insanların eline geçince profilim çıkartılabilir. Kötü niyetle kullanılabilir. Eğer bir kişi sosyal ağlardan ayrılmak istiyorsa bunun bir hak olarak tanımlanması ve yüklediğim her türlü verinin silinmesi gerekir” dedi.

Kamu kayıtlarının da silinebilir olması gerektiğini belirten Ahi, “Örneğin sağlık bilgileriniz sadece hekimizin ulaşabildiği şekilde saklanmalı. Ama bakıyoruz bütün secereniz sigorta şirketlerine servis ediliyor” dedi. Yine adli sicil kayıtlarının saklanmasının ve paylaşılmasının da bir sınırı olması gerektiğine dikkat çekti.

ANONİMLİK HAKKI

Anonimlik Hakkı’ndan da bahseden Ahi, Türkiye ve AB hukukunda henüz bunun tanımlandığını belirtti. Ancak Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi’nin 2003’de yayınladığı deklerasyonda, anonimliğin hak olarak tanımlandığını belirtti. “Eğer demokrasisi gelişmemiş, fikir özgürlüğünün olmadığı bir ülkedeyseniz, fikirleriniz nedeniyle size nefret yönelecekse o insanlara anonim olarak yazma üretme hakkı tanındı” dedi. Deklarasyonda anonimliğin hiçbir zaman zaman suç işleme hakkı vermediğinin de altığını çizdi.

YÖNETİŞİM

Artık dünyanın birçok yerinde vatandaşların yönetimin doğrudan parçası haline geldiğini söyleyen Ahi, “internet aracılığıyla öneri sunuyor, harekete geçiyorlar. Devlet yasalaşması gerektiği dönemde devreye giriyor. Başka işlerle uğraşmıyor” dedi.

Devletlerin şeffaf olmaması nedeniyle sızıntıların yaşandığı belirten Ahi “Devlet bilgi gizliyor, vatandaşını aldatıyorsa, yaptığı hatayı kabul etmeyip vatandaşa atıyorsa hacktivistler bu bilgiye ulaşır” dedi.

Dijital gözetimin hızla sıkılaştığını belirten Ahi, Kişisel Verilerin Korunmasına Dair Kanunu’n yıllardır yasalaştırılmadığını belirterek, “Demek ki istihbarat örgütlerinin ya da ticari kuruluşlar faydalanabiliyor” vurgusunda bulundu.

 

 


Nette Özgürlük 2012 Raporu yayınlandı…

Eylül 27, 2012

Freedom House tarafından hazırlanan Freedom on the Net Raporu yayınlandı. Türkiye’nin İnternet’te ifade ve iletişim özgürlüğü göstergeleri 2011 yılına göre bir derece daha geriledi. Raporun tümü için bakınız:

FOTN%202012%20FINAL.pdf erişimi için tıklayın


İran’da Google’a erişim yasaklandı….

Eylül 25, 2012
İran hükümetinin arama motoru Google ve onun e-posta hizmeti Gmail’e koyduğu erişim yasağı uygulanmaya başladı.
Yetkililer “halkın ısrarlı talepleri üzerine” başlattıkları yasağın ikinci bir karara dek süreceğini söylüyor.

Yasağın sebebi konusunda resmi açıklama yapılmadı ancak İran medyası, kararın İslam’a hakaret eden Müslümanların Masumiyeti filmine yanıt olduğunu söylüyor.

Filmden parçaların yayınlandığı video paylaşım servisi YouTube, Google’a ait.

YouTube sert tepkilere rağmen videoyu siteden çıkarmayı reddetmişti.

Ancak ülkedeki bazı çevreler de bu yasağın filme verilen geçici bir tepkiden ibaret olmadığı endişesini taşıyor.

Onlara göre İran’ın bir intranet, yani ulusal elektronik iletişim ağı kurma çabalarının parçası olarak gördükleri bu yasak kalıcı olabilir.

SİBER TEHDİTLER YÜZÜNDEN Mİ?
İran zaten dünyanın en kapsamlı internet filtrelerinden birini kullanıyor ve pek çok siteye erişimi yasaklıyor.

Buna karşılık pek çok kişi, Sanal Özel Ağ (VPN) programları kullanarak bilgisayarlarını yurtdışındaki bir adresten bağlanıyormuş gibi gösteriyor.

Ancak bu da her zaman başarılı olan, hızlı bir yöntem değil.

İran İslam Cumhuriyeti, nükleer programına 2010 yılında yapılan Stuxnet saldırısı ardından siber güvenlik çabalarını artırmıştı.

Bunu başka dış kaynaklı saldırılar da izlemiş, son olarak İran İletişim ve Teknoloji Bakanı Rıza Takipur “İnternetin kontrolü bir ya da iki ülkenin elinde olmamalı. Özellikle önemli konularda ve kriz döneminde bu ağa hiç güven olmuyor.” diyerek kendi iletişim ağlarını geliştirmeye mecbur olduklarını söylemişti.

Reuters ajansına göre İran İntraneti’nin gelecek yıl tam kapasite hizmete girmesi bekleniyor. Ancak bunun ardından küresel internete erişimin kesileceği yönünde bir açıklama henüz gelmedi.

İranlı Mehr haber ajansına göre İletişim ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Ali Hekim-Cevadi, tüm resmi kuruluşların “ulusal enformasyon ağına” bağlandığını söyledi.

Hekim-Cevadi bir sonraki hedefin vatandaşların da buraya bağlanması olacağını söyledi.

GOOGLE İLE ANLAŞMAZLIK
İran ile Google daha önce de karşı karşıya gelmişti.

Tahran yönetimi geçen Mayıs’ta Google Harita hizmetinde “İran Körfezi” tanımını silip, İran ile Arap yarımadası arasındaki suları adsız bırakan şirkete tepki göstermişti.

Yetkililer Mart ayındaki meclis seçimleri öncesinde de Google ve Gmail’e erişimi engelledi.

AFP ajansı, İran’da pek çok şirketin diğer ülkelerdeki ortaklarıyla yazışmalarında Gmail’i kullandığını bildiriyor.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/planet/21542959.asp Erişim tarihi 25.09.2012


Turkey’s hackers – Robin Hoods or thugs?

Eylül 19, 2012

Local hacking groups have popped up all over the world in the wake of the rise of WikiLeaks and Anonymous. Turkey’s hacker scene has caught the government’s attention.

A narrow stairway leads to a small room, crowded with dozens of wooden cubicles, quiet and well-lit – it’s not hard to find an Internet café in Istanbul. Just turn off the main thoroughfare and down any of the smaller side streets and look up. Red neon signs flash “Internet” or “Chat” – the “A” cleverly turned into an @.

The cafés have increasingly become a focus in Turkey’s Internet war as the Turkish government grapples with mounting attacks from hacker groups. Now, government agents go to Internet cafés like this one to recruit Internet-savvy kids.

Recently a group of young people were swapping stories in an Internet café, when the police appeared and showed one of them names and passwords, says Baris Isik, co-founder of Alternative Information, a pro-hacking and free speech organization in Istanbul. “They asked him, ‘do you want to be a hacker?'” Isik told Deutsche Welle.

Lamers and hacktivists

He calls hackers who work for the government “lamers.”

On the other side are the hacktivists, Isik says: groups of political hackers.

The main hacktivist group in Turkey is Red Hack, a left-leaning collection of affiliated hackers who leak information about the Turkish government.

There is very little information about the group. It’s not known how many members it has, or whether someone is in charge, or where exactly the group is located. Some people describe Red Hack as a digital Robin Hood, some as an Internet thug.

“We think that they are some good old friends, doing their job somewhere, but we don’t know,” Isik says. But people do know what Red Hack has done.

When hundreds of children were poisoned by spoiled milk handed out at school, Red Hack hacked the milk companies’ websites. In response to threats the government would ban abortion, they hacked the Ministry of Family and Social Policy. They hacked the Foreign Ministry website and put up pictures of Turkish President Recep Tayyip Erdogan shaking hands with the late Libyan strongman Moammar Gadhafi and Syrian President Bashar Assad. They hacked the website of the Ankara police and posted information about police informants. They hacked the website of the Interior Ministry and supposedly stole files. And the list goes on.

Hacker groups such as Anonymous embarrass governments

‘Hacker Space’

Istanbul hackers like to gather at Hacker Space. At the end of a short alleyway, a few little girls ride around on their bikes. “HS” is spray-painted in neon orange on a broken concrete wall. The front of the office is glass, and through it, you can see two men typing away on computers. The office is clean, furnished with a few tables and some bookshelves. There is pile of mineral water bottles waiting to be recycled.

Furkan Mustafa, a young man with kind, brown eyes and a bushy beard, helped start Hacker Space because he wanted to teach people to use technology and meet fellow hackers. Furkan says he had been messing around with computers since he was a kid. He once rewired a USB port on his laptop to be a bluetooth device, he said: “When you hack something, it’s really exciting. It feels like you need to show it to everybody.”

Hacker Space doesn’t do political hacks. Most of them are programmers or website designers who regard hacking as a legitimate way of improving existing systems.

“If you pour oil on your pants, you have to put salt on the stain; then you have hacked that stain,” says Murat Yilmaz, another founder of Alternative Information. “If your mother uses ice cream containers to store food, your mother is a hacker too, because she hacked the system.”

Spiders versus starfish

Hacker groups such as Anonymous embarrass governments

Murat says that much of the information that Red Hack publishes is already half-known or guessed at in Turkey. Publishing the information publicly keeps Red Hack in the newspapers.

The Turkish government has tried to put a stop to the leaks. They reported the arrest of seven Red Hack members. But on Twitter, Red Hack responded that the people arrested were innocent.

Ozgur Uckan, a professor of economics and political science at Istanbul’s Bilgi University, explains that snuffing out hackers is much more difficult than stopping a political organization. Hacker groups, Uckan explains, are not like spiders – they are like starfish.

“The spider is kind of a central animal, there is a head and legs. If you cut the head, the spider is dead,” Uckan says. “But if you take a starfish, there is no head at all. Every vital organ is repeated in every arm. If you cut a starfish, you have two starfish, you can have five starfish.”

Hackers, it seems, are here to stay.

And according to Uckan, their contribution to society is not to be underestimated. “Without hackers there is no progress at all, there is not technology at all,” the professor says. “Because curiosity is imagination, and imagination is free.”


E-devlet Yeni Medya ve Yurttaş Paneli: 29 Eylül 2012

Eylül 18, 2012

Alternatif Bilişim Derneği Sosyal Demokrasi Derneği ile birlikte 29 Eylül 2012 Cumartesi günü e-devlet, yeni medya ve yurttaş ilişkisini ele alacak. Etkinlik ücretsiz ve herkesin katılımına açıktır.
Konuşmacılar:

  • Atilla Sandıklı, Bilgesam
  • Mustafa Akgül, Internet Teknolojileri Derneği
  • Gökhan Ahi, Bilişim Hukuku Uzmanı
  • Ali Rıza Keleş, Alternatif Bilişim Derneği

Moderatör: Prf. Dr. Nilüfer Timisi
Tarih: 29 Eylül 2012 Cumartesi

Saat: 14.00 – 17.00

Yer: Taksim Hill Otel, İstanbul


ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ’NDEN UYARI:PHORM TÜRKİYE’DE…BİZİ İZLİYOR!

Eylül 6, 2012

Alternatif Bilişim Derneği’nden Uyarı/Çağrı: İnternet kullanıcıları ve tüm yurttaşların dikkatine!..

Kişisel verilerin ve iletişimin gizliliğini ihlal ettiği, temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı davrandığı gerekçesiyle, yurttaşların tepki gösterdiği, Avrupa Parlementosu’nun Türkiye’yi de içeren[1] bir kararıyla  da AB sınırlarında faaliyetleri yasadışı hale gelen Phorm, Türkiye’de faaliyetlerine başladığını duyurdu. [2]Şirket, Türkiye’nin fiili tekel durumundaki servis sağlayıcısı TTNET ile anlaştı. Aynı tarihlerde TTNET, GEZİNTİ adlı servisini başlattı. Bütün dünyada büyük tepkiler gören ve yasal yaptırımlarla faaliyetleri engellenen Phorm konusunda Türkiye’de İnternet kullancılarını kişisel verilerinin gizliliğine sahip çıkmaya ve tepki göstermeye çağırıyoruz.

TTNET’in yeni hizmeti GEZİNTİ adlı servisin “gezinti.com” adresindeki sitesinde Phorm ile ilgili herhangi bir ifade yok. Fakat hizmetin Phorm teknolojileri ile sunulduğunu tahmin etmek çok da zor değil.

Phorm nedir, ne yapar?

Phorm kendi ifadesiyle kullanıcıların internet deneyimlerini daha fazla kişiselleştirmeyi amaçlıyor. Bu tam olarak şu demek: Sizi gezdiğiniz siteler, tıkladığınız reklamlar, izlediğiniz videolar, doldurduğunuz formlar vb. aracılığı ile profilliyor. Elde edilen profile göre ticari olan/olmayan içerikler sunuyor. Yani İnternette neler yaptığınızı/davranışlarınızı izleyip ona uygun reklamlar ve içerikler sunuyor.

Bunun ne zararı var?

Öncelikle izleniyorsunuz. Fakat bu izleme DPI[3] olarak bilinen teknolojilerle yapılıyor. Bu teknoloji sadece sizin bilgisayarınız ya da tarayıcınızla ilgilenmiyor. İnternet hattınızı izleyip, gelen giden tüm verilerinizi analiz ediyor. Bu durumun siz İnternette dolaşırken başınızda durup monitörünüzü izleyen bir çift gözden farkı yok.

İkinci büyük problem İnternet’in geleceğini tehdit etmesidir. İnternet gayri-merkezi, kendi dinamikleri ile gelişen, tarafsız küresel bir ağdır. Ağ teknolojileri “net tarafsızlığı” ilkesine göre çalışır. İnternetteki trafiğiniz, üzerinde gönderici/alıcı bilgileri bulunan paketler halinde akar. Paketler gönderir, paketler alırsınız. Ağ üzerindeki herhangi bir düğüm (paketinizi ulaşacağı hedefe doğru yönlendiren noktalar) sadece kaynak ve hedef adresleri okur, paketi ilgili yere teslim eder. Paketin içeriği, yani sizin erişmek veya iletmek istediğiniz bilgilerle ilgilenmez. Tüm paketlere eşit davranılır. Kimsenin paketi diğerlerinden değerli değildir. Tıpkı tarafsız çalışan bir postane gibi. DPI teknolojileri ve Phorm gibi DPI kullanarak profilleme/analiz yapan firmalar bu tarafsızlığı bozmakta, içeriklere göre paketleri tasnif etmekte, kişisel verilerimizi bilemediğimiz/kontrol edemediğimiz süreçlerden geçirmektedir. Bu da net tarafsızlığını bozmakta ve ağın yapısını ‘ticari önceliklere’ göre şekillendirme tehlikesiyle karşı karşıya getirmektedir.

Toplanan profillerin, elde edilen bilgilerin başka ne amaçla kullanıldığını bilememekte, denetleyememekteyiz. Bu hizmet ve altyapılar şeffaf, hesap verebilir değildir.

Kişisel verilerimizin ve iletişimimizin gizliliğini ihlal eden, İnternetin dağıtık, demokratik, tarafız yapısını bozan, merkezi, karanlık teknolojileri İnternet’te istemiyoruz. TTNET ve Phorm, Türkiye’deki faaliyetleri hakkında bilgi vermeli, yapılan bu işbirliğine derhal son vermelidir.

Yurttaşları gezinti.com ve Phorm konusunda tepki göstermeye, İnternete sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Dernek olarak, yukarıda yer alan taleplerimiz çerçevesinde imza kampanyası başlattık.

Kampanyaya http://enphormasyon.org/index.php#contact adresinden erişebilirsiniz.


[1]  REGULATION (EU) No 1232/2011 OF THE EUROPEAN PARLIAMENT AND OF THE COUNCIL of 16 November 2011, L 326/37, Part3 1.1.d

[3]  Detaylar sayfasına bakınız. http://www.enphormasyon.org/detay.html


Sosyal medya ortamlarına teknik çözüm, çözüm değildir: sansürün bizzatihi kendisidir!

Eylül 4, 2012
Sansürün bahanesi bu kez nefret söylemi….

Yaygın medyayı çeşitli yollarla baskı altında tutan Hükümet, halkın tepkisini en rahat dile getirebildiği sosyal medyayı sansürleme derdinde. Bu kez sansüre gerekçe son dönemde artan nefret söylemi. Kamuoyunun bildiği gibi 20 bini aşkın sitenin engellenmesinin bahanesi çocuk ve aileyi korumaktı. Çıkarılan 5651 sayılı yasa ile youtube, wordpress, blogspot, googlesites gibi sitelerinde içerisinde olduğu binlerce siteye erişim engellendi. Şimdi de nefret söylemi bahanesiyle sosyal medyanın kontrol altına alınmasını girişimi ile karşı karşıyayız.

Kamuoyuna yansıyan haberlere göre Ulaştırma Bakanlığı başta Twitter ve Facebook olmak üzere sosyal medyaya, ‘kamu güvenliğinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı’ durumlarda anlık ya da saatlik olarak erişimi kısıtlamayı öngörüyor.

Nefret Söylemi teknik bir sorun değildir

Yakın zamanlarda sosyal medya ortamlarında artan ayrımcı, saldırgan ve nefret söylemi içeren kullanıcı türevli içeriklerin asıl nedeni veya kökeni, bizatihi gündelik yaşamdaki siyasetin ve kültürün hoşgörüsüz ve ayrımcı dilidir. Gündelik yaşamda sorunlar çözülmediği sürece, bu sorunların sosyal medya ortamlarına yansısının ve oradan yeniden dolaşıma sokulmasının önünün “erişim engeli”, tabir-i caizse “sosyal medyanın fişinin çekilmesi” ile çözülmesi girişimi, gerçeklere perde çekmektir ve toplumsal-siyasal-kültürel ve ekonomik düzlemde “gerçek” sorun çözücülüğü yoktur.

Toplumumuzda ayrımcılığın, nefret söyleminin ve nefret linçlerinin çözümü için “barış” kültürünün tesisi gereklidir. Bunun yolu da her yaşta her düzeyde eğitimdir. Sosyal medya kullanımında farkındalık, bilinç ve “nefret söylemi”, ani parlama üretmenin nelere yola açacağının kullanıcı düzeyinde öğrenilmesi ve öğretilmesi gereklidir. Teknik çözümler ile topluma ne “barış” ne de “birlik, dirlik ve kardeşlik” gelmez. Gerçekleri örtülmüş, gizlenmiş kamusal alanda “sanal barış ve birlik-dirlik” olduğu yanılgısı içinde, Godot’u bekleriz.

Sosyal medya hükümeti rahatsız ediyor

Geleneksel medyayı siyasi ve ekonomik zorla baskı altına almayı başaran hükümet, sosyal medyanın özgürlük ortamından oldukça rahatsız. Çünkü sosyal medyada gerçekler, geleneksel medyanın yanıltıcı prizmasından kırılarak değil, doğrudan kaynağından, yurttaşların twitlerinden ulaşıyor bizlere.

Ne nefret söyleminin ne çocuk pornosunun ne de diğer risklerin çözümü sansür değildir. İnternet toplumun aynasıdır. Nefreti önlemek istiyorsak barış için çaba göstermeliyiz. İnsanların dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet vb. aidiyetleri nedeniyle ayrımcılığa uğramayacakları bir toplum yaratmak için çabalamalıyız. Ancak o zaman İnternet’e başka görüntüler yansıyabilir.

Bu girişim tek kelimeyle devlet sansürüdür. Sorunları çözmeyecek aksine katmerleştirecektir. Tüm yurttaşları kendi medyalarına; bilgiye ve habere dolaysız ulaşma hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Altenatif Bilişim Derneği
4 Eylül 2012

Güney Kore Yüksek Mahkemesi, İnternete Gerçek Kimlikle Girme Zorlamasının Anayasaya Aykırı Olduğuna Hükmetti

Eylül 3, 2012

Güney Kore’de internet üzerindeki baskılar ve sansür politikaları son dönemde giderek artış gösterirken, ülkedeki yüksek mahkeme geçtiğimiz hafta kullanıcılar açısından sevindirici bir karar açıkladı. Ülkede bir süredir uygulanması tartışılan “gerçek kimliğinle internete girme”1  kanunu, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi. Günlük 100.000 tekil ziyaretçiden fazla trafiği olan sitelerde kullanıcıların mecburi olarak gerçek isimleriyle giriş yapmalarını düzenleyen kanun anayasaya aykırı bulundu. Güney Kore’de internet üzerindeki baskılar ve sansür politikaları son dönemde giderek artış gösterirken, ülkedeki yüksek mahkeme geçtiğimiz hafta kullanıcılar açısından sevindirici bir karar açıkladı. Ülkede bir süredir uygulanması tartışılan “gerçek kimliğinle internete girme” kanunu, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi. Günlük 100.000 tekil ziyaretçiden fazla trafiği olan sitelerde kullanıcıların mecburi olarak gerçek isimleriyle giriş yapmalarını düzenleyen kanun anayasaya aykırı bulundu. Güney Kore, bilişim ve teknoloji anlamında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi. 10 milyon nüfuslu bu yarımada ülkesi, Samsung ve LG gibi teknoloji firmalarının yanı sıra Hyundai gibi bir otomotiv devinin de ana vatanı durumunda. Özellikle 1990’lı yıllarda ciddi bir atılım içine giren bu ülke, şu anda toplam gayri safi milli hasıla bakımından dünyada 12. ve kişi başına gayri safi milli hasıla bakımından ise 26. durumda (kıyas açısından vermek gerekirse Türkiye aynı listelerde 16 ve 64. sıralarda). Güney Kore’yi Asya’nın parlayan yıldızlarından birisi yapan ise kuşkusuz internet ve mobil teknolojileri. Güney Kore, yayınlanan çeşitli raporlarda dünyanın en hızlı geniş bant networküne sahip ülke olarak dikkat çekmekte. Buna karşın, Güney Kore’deki bazı uygulamalar son dereec gelişmiş ve modern bir ülke görüntüsündeki bu Asya ülkesi hakkında soru işaretlerinin oluşmasına yol açmakta. Güney Kore sınır komşusu Kuzey Kore ile hala savaş durumunda olduğu için (1953’te bir ateşkes yapıldı ancak Güney Kore bu anlaşmayı hiçbir zaman imzalamadı) ciddi bir sansür ve takip politikası izlenmekte. Hatırlarsanız, Güney Koreli bir genç Kuzey Kore hükümetinin “Çok yaşa Kim Jong-Il” şeklindeki tweet’ini, yeniden gönderince (retweet edince) 7 yıl hapis cezası ile karşı karşıya kalmıştı [1]. Güney Kore, ülkede yaşayan kişilere dünyanın en hızlı internet bağlantısını sunmasına karşın, ciddi bir internet sansürü de uygulamakta ve başta Kuzey Kore ile ilgili siteler olmak üzere pek çok web sitesine erişim yasaklanmış durumda. Bununla da yetinmeyen Güney Kore yönetimi bir süre önce tartışmalı bir kanun çıkarttı ve günlük tekil ziyaretçi sayısı 100.000’in üzerinde olan web sitelerine ancak ve ancak gerçek kimlik bilgileriyle erişilebilmesine karar verdi. Ancak bu karar geçtiğimiz hafta Güney Kore’deki en yetkili mahkeme tarafından anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Son dönemde Türkiye’nin izlediği politikalar ile Güney Kore’deki uygulamalar arasında şaşırtıcı benzerlikler gözlenmesi ise oldukça enteresan. Örneğin Türkiye, Güney Kore’nin birkaç yıl önce başlattığı eğitim projesine benzer bir biçimde Fatih Projesi’ni geliştirdi. Böyle bir konuda, Güney Kore’yi örnek almak oldukça normal sayılabilir. Ancak bundan bir süre önce hesabı hacklenen bir milletvekilimizin akıllara zarar bir açıklama yaparak internete gerçek kimlikle çıkılmasını talep etmesi, iyisiyle kötüsüyle Güney Kore’nin izinden gittiğimizi göstermekte.

[1]- Güney Kore’li Genç, Kuzey Kore Mesajını Retweet Ettiği için 7 Yıl Hapisle Karşıkarşıya

Kaynak: http://turk.internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=38725 Erişim tarihi: 3/9/2012