Çokluğun Ahenkli Sesleri: Sosyal Medya

Aralık 30, 2018

Yazan: Uğur Çetin-Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Ar.Gör.

Alfred Hermida. (2017). Herkese Söyle Sosyal Medya’da Neden Paylaşımda Bulunuruz. (Ahmet A. Sabancı, Çev.). İstanbul: Kafka. 215 sayfa. ISBN: 978-605-4820-54-2.

Yeni iletişim teknolojileri insanlara düşüncelerini, duygularını, bir olay ya da durum karşısında tutum alma biçimlerini aktarmanın etkili bir yolu olarak anaakım medyaya alternatif bir medya sunmaktadır. Sosyal medya olarak adlandırılan bu alternatif medya bireylerin biricikliğini ortaya koymasını, ortaklıkların ön plana çıkmasını, kitlelerin bir araya gelmesini aynı anda sağlayabilmektedir. Bu yeni medya, geleneksel medyanın bağlı olduğu şirketler ya da iktidarlara karşı bireylerin, yurttaşların, sıradan insanların medyası olmak bakımından daha demokratik ve çoğulcu bir medya biçimidir. Kitap eleştirisi olarak hazırlanan bu yazı, yeni medyanın yapıp etmeler üzerindeki etkisini somut örneklerle gösteren, konuya ilgi duyan herkesçe okunması gereken, Alfred Hermida’nın Herkese Söyle Sosyal Medya’da Neden Paylaşımda Bulunuruz adlı çalışması üzerinedir.

Hermida, “bu bizim hikâyemiz” (Hermina, 2014, s., 9) diyerek başlangıç yaptığı metninde “biz”i kendi hikâyemizi anlatmak için çıktığımız “sahne”nin önünden seyretmektedir. Karl Marx’ın Kapital’in önsözünde “Ama eğer Alman okur, İngiliz sanayi ve tarım işçilerinin durumuna omuz silker, ya da iyimser bir biçimde Almanya’da işlerin bu kadar kötü olmadığı düşüncesiyle kendini avutursa, ona açıkça şunu söylemeliyim: ‘De te fabula narratur!’” (Marx, s., 16.) derken anlatan ve anlatanı dinleyenleri ayırmaktadır. Bu ayrım Marx’ın tarih ve sınıf mücadelesi ilişkisini açıklamak için yapılmış kasıtlı bir ayrımdır. Bu ayrım Marx için üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvanın tarih anlatısını da elinde bulundurmasını işaret etmektedir. Sosyal medyanın kendisini alternatif bir medya olarak ortaya koymasından önce anaakım medyanın anlatısı da benzer bir yarılmayı sürekli canlı tutarak bilginin gücünü elinde tutmayı amaçlamıştır. Sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte anlatıdaki yarılma ortadan kalkmış ve Hermida’nın belirttiği gibi hikâye bizden bize doğru akışkan ve geçişken bir hal almıştır.

Hermina sosyal medyanın keşfi ve kullanımının yaygınlaşmasının insan doğasında ve toplumsallığında bir anomiye neden olmayacağının altını çizmektedir. İnsan doğasına içkin gördüğü ve Aristoteles’ten alıntılayarak “insanlar doğası gereği politik hayanlardır” (Hermina, 2014, s., 37) vurguladığı üzere sosyal medyada paylaşım yapıyor olmak, tanık olduğu haberleri başkalarına iletmek, gördüğünü bildiğini aktarma isteği insanın bilinir bir özelliğinin yani sosyal olmasının çağın araç gereçleriyle yaşatılmasından fazlası değildir. Gerçekten de yeni çağın yeni haberleşme ve sosyalleşme aracı olarak sosyal medyanın herkes tarafından kullanılabiliyor olmasının ardında yatan teknik de nesiller arası bilgi paylaşımı ve aktarımının bir ürünüdür.

Günümüzde sosyal medyada içerik oluşturmak, kişinin bildiğini başkalarına aktarması daha az emek isteyen bir süreçtir. İnsanlar saniyeler içinde yüzlerce haberi, görseli, videoyu paylaşabilmekte ve sesini kitlelere duyurabilmektedir. Bilgi, düşünce ya da deneyimin bu denli hızlı yayılıyor olması sosyal medya sitelerine erişimin hükümetler tarafından kısıtlanıyor ya da engelleniyor olmasının nedenini ortaya koymaktadır. Bilginin tek taraflı aktığı geleneksel medyanın aksine sosyal medyanın birçok taraftan fışkırıyor olması güç sahiplerini endişelendirmeye yetmiştir. Ancak Hermida’nın tespitine göre her ne kadar bilginin aşırı paylaşımından rahatsız olmuşsa da geleneksel medya (çoğunlukla iktidarlarca yönetilen) sosyal medyanın kuralları yeniden yazmasını seyretmekle yetinmemiş, 2005 yılında Londra metrosunda meydana gelen bombalı saldırıda haberler halktan gelen fotoğraf ve videolar eşliğinde yeniden halka iletilmiştir. “O akşam, TV haber bültenleri profesyonel gazeteciler yerine sıradan insanların çektiği videoları kullandılar ve ertesi gün gazeteler yolcuların çektiği fotoğraflarla doluydu.” (Hermida, 2014, s., 24)

Kitabın ikinci bölümünde Hermida paylaşmakla ilgili temel motivasyonlarımıza dikkat çekmektedir. Ona göre sosyal medyada paylaşım yapmamızın altında insan olmanın özüne ilişkin bir neden yatmaktadır. Yapılan her paylaşımı bir tür “haber” olarak nitelendirdiği bu bölümde Hermida enformasyon sağlamının yaşamı sürdürmekle ilgili faydasına dikkat çekmektedir. “Haberleri ortaya çıkaran bizlerin doğuştan gelen enformasyon sahibi olma ve bir yaşam biçimini etkileyecek şeyler hakkında enformasyon edinme istediğidir.” (Hermida, 2014,s., 37.) Paylaşım yapıyor olmakla ilgili bir diğer nedense Fransız sosyolog Bourdieu’yu referans gösterdiği “sosyal kapital” kavramıdır. İçeriklendirmeden ivedilikle geçtiği bu kavramdan sonra yazar bir diğer paylaşma nedeni olarak kişinin sesini duyurma isteğini gösterir. “İnternet de bizlere açık bir mikrofon sunar, kimisi bunu forumlarda sohbetlere katılmak için kullanır kimisi de sosyal medyada bir link paylaşmak için.” Yazarın burada seçmiş olduğu “herkese açık mikrofon” benzetmesi yeni medyanın demokratik yönünü bir kez daha işaret etmektedir. Doğrudan demokrasinin uygulandığı Antik Yunan’da isegoria mecliste tüm yurttaşların konuşma hakkı bakımından eşit olmaları anlamına gelmekteydi. (Dinçkol, 2006, s., 52) Siyaset konuşma arenası olarak tasarlanan agoraların daire olmasının nedeni herkesin merkeze eşit mesafede olmasını sağlamaktı. Toplantı gündemi 4 gün önceden Atinalılara duyurularak, bir anlamda kanaatlerin oluşumu için ortam sağlanmaktadır. (Uygun, 2003, s., 30) Antik Yunan uygarlığının doğrudan demokrasi uygulamalarıyla karşılaştırıldığında “herkese açık mikrofon” olmak bakımından bir tür isegoria olarak düşünülebilir olan sosyal medyada hashtagler ise toplantı gündemi olarak düşünülmeye yatkın görünmektedir.

Hermida kitabın üçüncü bölümünde paylaşmakla duygular arasındaki ilişkiye bir cevap aramaktadır. Aristoteles mutluluğu “kendisi için istenen şey, tam erdeme uygun tam bir yaşama etkinliği” (Aristoteles, 2015, s., 35) tanımlar. Ona göre insanın bütün gayesi mutluluğa ulaşmaktır. Bütün bir amacı mutlu olmak olan insanlar için sosyal medyada paylaşım yapmanın mutlulukla ilgisinin olması elbette kaçınılmazdır. Hermida mutluluğun paylaşmakla ilgisini Obama’nın seçimleri ikinci kez kazandıktan sonra paylaştığı aile fotoğrafını örnek göstererek somutlaştırmış ve eklemiştir “mutluluk paylaşmayı getiren en etkili duygulardan birisidir.” (Hermida, 2014, s., 58) Mutluluğun dışında kalan duygular –Hermida kalan örnek duygularını negatif duygulardan seçiyor- da yazar tarafından hoşlanmadığımız halde paylaştığımız, dışımızda kalanların da bilmesini, bizimle birlikte sinirlenmesini, tiksinmesini beklediğimiz paylaşımlar olarak aktarılıyor.

Sosyal medyanın insan hayatını çepeçevre sardığı günümüzde insanların haberleşme alışkanlıklarının yanı sıra haber takip alışkanlıklarının da değiştiğini dördüncü bölüm göstermekte. Bu bölümde temel iddia yeni medya öncesi dönemde olduğu gibi belirli bir saatte yayınlanan TV haberlerini beklemeyi, bir konu sınırlaması olan gazeteleri satın alarak okumayı gerektirmeyen bir haber tüketme alışkanlığı başlamıştır. Bu dönemde bireyler haberlerin kendisine bir şekilde ulaşacağını bilmektedir. Hermida’ya göre uzak bağlantılar olarak tarif ettiği, insanların yakın çevrelerinden olmayan, yüz yüze hiç gelinmeyen, sadece bir kere görüşülmüş olan, eski yerlerden ve zamanlardan tanışılan insanlar, kişiye ulaşan enformasyonun niteliğini yönlendirmektedir. Dolayısıyla sosyal medyadan alınan enformasyon sanıldığı gibi benzerlik gösterilen kişilerden, ortak kültürlerden insanlardan değil, farklı arka planlardan gelmektedir.

Yazar beşinci bölümde Arap Baharı döneminde Mısır’da sosyal medya platformlarının nasıl kullanıldığı ve fikir önderlerinin nasıl ortaya çıktığını işlemektedir. Arap baharı ilk olarak 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta başlamıştır. Üniversite mezunu seyyar satıcı bir gencin tezgâhına el koyulması sonucu kendisini ateşe vermesi Arap ülkelerinde gelir adaletsizliği, hükümetlerin tiranlığa varan uygulamaları, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğünün engellenmesi gibi nedenlerle başlatılan zincirleme eylemlerin ilk ateşleyicisi olmuştur. İsyanın Tunus’tan Mısır’ a sıçramasının akabinde sosyal medya üzerinden örgütlenmeye başlayan halkı durdurmak için Mısır hükümeti Twitter erişimi engellemiş ayrıca Facebook, Yahoo ve Google’a da erişimi önemli ölçüde azaltmıştır.  28 Ocak 2011 de Mısır hükümeti internet erişimi ve cep telefonu şebekelerinin kapatılmasını emretmiştir. Hükümetin sosyal medyaya karşı yürüttüğü operasyonlar nihayetinde başarısızlıkla sonuçlanmış ve 11 Şubat 2011 tarihinde Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek istifa etmiştir. Tüm bu zamanda hükümetin sosyal medyaya koyduğu engeller göz önünde bulundurulduğunda bu yeni medya tarzının kudreti daha da net görülmektedir. Mısır’daki eylemlerde “gürültünün içinde yükselen ses” 24 yaşındaki Gihan İbrahim olmuştur. Gigi lakabıyla bilinen aktivist, halk mücadelesinin tüm dünyada gündem olmasını ve bu demokrasi talebinin tüm dünya tarafından desteklenmesini sosyal medya kanallarıyla sağlamayı ummuş ve başarılı da olmuştur.

Diğer yandan milyonlarca video paylaşılmış, binlerce başka Mısırlı aktivist sosyal ağlara fotoğraflar, yorumlar eklemiş ancak Gigi’nin yakaladığı etkileyiciliği yakalayamamıştır. Politik bir figür olarak Gigi’nin ya da pazarlamadaki etkileyicilerin hangi kriterlere göre önce çıktığı hakkında yazarın birtakım yargıları vardır. “Gigi doğru zamanda uygun bilgiye sahipti ve kitle bu bilgiye açtı.” (Hermina, 2014, s., 102.) Geleneksel medyanın kurallarını altüst eden sosyal medya içerik üretmek bakımından zaman ve mekan kategorilerden bağımsız davranabilen bireyselliklere kapı açmakla birlikte, bu içeriklerin kitlelere ulaşması için bu kategorilere zorunlu olarak ihtiyaç duymaktadır.

İnsanların sosyal medyada hangi neden ve koşullarda paylaşımda bulunduğuyla ilgili tespitlerini aktarmasının ardından yazar, altıncı ve yedinci bölümlerde olağanüstü dönemlerde sosyal medyanın nasıl kullanımlarına dair örneklerle ele almıştır.

Siyasi krizler, toplumsal hareketler, büyük kayıplara sebebiyet veren doğal afetler Hermida için olağanüstü hal olarak düşünülebilecek hallerdir. Sosyal medya bu olağanüstü halde sivillerin, halkların, mağdurların, yaralıların, yakınlarını kaybedenlerin sesi olma işlevi görmektedir. Diğer tüm medya araçlarından daha hızlı biçimde ihtiyaçların, taleplerin, haberlerin kendisinden yayılıyor olması sosyal medyayı benzersiz kılan bir güç olarak düşünmeyi gerektirmektedir. Hermida, olağanüstü hallerde sosyal medyanın işlevini 2011’de Japonya’yı vuran büyük depremi örnek göstererek somutlaştırmaktadır. Doğanın gücü karşısında insanın çaresizliğinin azalmasında sosyal medyanın yardımlaşma, dayanışma hatları kurulmasındaki büyük işlevi Japonya depremi örneğinde bir kez daha gözler önüne serilmektedir.           “Teknoloji, yirmi birinci yüzyılda kriz iletişiminin doğasını değiştirdi.” (Hermida, 2014, s., 106.) Olağan üstü anlarda sosyal medyanın yönlendirici işlevi kişilerin güvenli bölgelere ulaşmasına, sevdikleri ya da tanıdıklarının bulundukları konuma ilişkin bilgilere bakarak onların güvende oluşlarına dair bir fikir edinmelerine yardımcı olmakta ve Hermida’nın benzetmesiyle gezegenin sinir sistemi olarak işlev görmektedir. Diğer yandan bu olağan dışı hallerde aşırı enformasyondan kaynaklanan bilginin kirlenmesi, doğru bilginin yanlış bilgiden ayrılması için bir metot olmaması sosyal medyanın neliğine ilişkin bir problemi açıkça göstermektedir. Nesnel gerçeklikten uzak bildirim ve paylaşımlar denetlenemediğinden, herhangi bir süzgeçten geçmediğinden özellikle olağan dışı hallerde insanların yanlış yönlendirilmesine neden olabilmektedir.

Kitabın son üç bölümünde Hermida, yeni olana karşı hissedilen yabancılık hissinin aşılmasına yönelik önerilerini paylaşmaktadır. Sosyal medya hem alışık olmadığımız yöntemler bakımından hem de ilişki kurma tarzlarımızı ve bütün bir “öteki” tanımımızı yeniden şekillendiren sosyalliği bakımından tuhaftır. Sosyal medya hayatımıza bir anda girmedi elbette. Her şeyin değişip dönüştüğü varoluş zincirinde medya da kaçınılmaz olarak evrilmiştir. İlişki kurmanın herkesle bunca mümkün olmadığı büyük kırılım öncesinde de insanlar çeşitli bağlamlarda ilişkiler kurmuşlardır ve sosyal medya bu ilişki kurma tarzlarının aktarımlarının bütünüdür.

Kişilerin sosyal medyaya bu kadar ilgi duymasının arkasında yatan psikolojik bir neden de insanın kendisini daha görünür, tanınır ve diğerlerince kabul edilmiş hissetme arzusudur. Sosyal medyada kişinin kendisi için oluşturduğu kimliğin gündelik hayatından çeşitli bakımlardan ve derecelerde farklı olmasının gerekçeleri de yine bu arzuyla açıklanabilir. Sosyal medyada “takipçi”lere hitap etmekle yakın çevreden yüz yüze görüşülen çevreye hitap etmek arasında bazı bakımlardan farklılıklar bulunmaktadır. “Herhangi bir verili durumda, insanların aktörler gibi “sahne önü” ve “sahne arkası” alanlarında gidip gelirler; işyerlerinin ofis alanları ve toplantı odaları sahne önü olabilir buna karşın daha samimi sohbetler sahne arkasında iş sonrası buluşma saatlerinde gerçekleşir.” (Hülür ve Yaşın, 2016, s., 121) Sosyal medya dilediğimizi yazabildiğimiz, kendimiz ya da başkaları hakkında hürce konuşup paylaşabileceğimiz bir alan olmasının yanı sıra psişik süreçleri de içermektedir.

Hermida kitabın dokuzuncu bölümünde sosyal medyayla politik eylemler arasındaki ilişkiyi gözlemler. Sosyal medyanın halk hareketleriyle ilişkisinin neden sonuç ilişkisi olarak algılanmasındaki yanlışlığa dikkat çeker. “Sosyal medyanın Arap Baharı’na sebep olup olmadığını ya da Occupy Wall Street’in ABD’deki gelir adaletsizliğini düzeltip düzeltmediğini tartışmak asıl noktayı gözden kaçırmaktır. Tweetler hükümet devirmezler.” (Hermida, 2014, s., 156.) İktidarların adaletsizliğinin, bozuk yönetimlerin yönetilenleri isyana sevk etmesi kaçınılmaz olmakla birlikte bu isyanın kolektif bir zemine yayılmasını sağlayan çağlar boyunca etkili iletişim yöntemleri olagelmiştir. Her çağın kendine özgü iletişim araçları insanları cesaretlendirmeye, bir araya getirmeye önayak olmuştur. Günümüz iletişim araçlarının kapsayıcı adı olarak sosyal medya da yozlaşan yönetimler karşısında bir araya gelmeyi sağlayan organizasyonlar için birleştirici güçtür. Kültür, inanç, yönetim şekli, ekonomik düzeyi birbirinden tamamen farklı olan toplumlarda bile sosyal medyanın politik eylemler bakımından aynı doğrultuda kullanılması sosyal medyanın evrensel kimliğini gözler önüne sermektedir.

Sosyal medya enformasyonun büyük bir hızla dolaşımda olduğu bir akıştır. Bu anlamda Herakleitos’un “her şey akar (panta rei)” olarak ifade ettiği anlam zeminine oturtulabilir görünmektedir. Yeni medyada gündem çok hızlı değişmekte, düşüncelerin, pozların, haberlerin modası çok çabuk geçmektedir. Tüm bu hızlı akış içinde sabit kalan şeyse sosyal medyadaki tüm yapıp etmelerin bir iz olarak kalıyor olmasıdır. Dijital hafıza silinen, geçmişte yazılıp geçilen ve hatta medya kullanıcı tarafından paylaştığı çoktan unutulmuş olan her şeyi kaydetmektedir. Yeni medya yeni bir toplumsal hafızayı da kaçınılmaz olarak içinde barındırmaktadır. Farklı kültürel dönemlerde, hafıza iletimi farklı tekniklerle meydana gelmektedir. Örneğin sözlü kültür, yaşayan hafızaya mekân sağlayan bir zaman dilimidir. Sözlü kültürün akabinde yazılı kültürün aktarılması matbaa, tarih yazımı ile iletilmiştir. Toplumsal hafıza sosyal medyada kişilerin dijital ayak izlerini bırakmasıyla aktarılacak gibi görünmektedir.

Sosyal medya halkla ilişkiler, siyaset, aktivizm, olağandışı hallerde iletişim, pazarlama, eğlence sektörü diye çoğaltabileceğimiz birçok alana nüfuz edebilmektedir. Hermida, tüm bu alanlara popüler denilebilecek örnekler vermekte ve bu örnekler çerçevesinde yeni medyanın insanlar üzerindeki etkisini incelemektedir. Çeviride zaman zaman akıcılıktan uzaklaşıldığı görülmektedir. Nedeniyse sosyal medya dilinde kullanılan birçok ifadenin Türkçe karşılığının olmaması gibi görünmektedir.

Hermida’nın eseri iletişim ve medya konusunda ilgi duyan ancak akademik bir okuma çizelgesi oluşturamamış kimselerin başlangıç yapması için uygun bir metin niteliğindedir. Her ne kadar akademik referansları olsa da yalın ve popüler bir dil kullanıldığından herkes tarafından rahatlıkla okunabilecek bir kitap. Toplumsal hafıza gibi medyayla iç içe geçmiş kavramların üstünkörü geçildiği açıkça görülse de sosyal medyada paylaşım yapmak, sosyal medyanın tüm bir medya tarihinde nereye denk geldiği gibi konuları merak edenler için iyi bir başlangıç kılavuzu.

KAYNAKÇA

Aristoteles, (2015).  Eudemos’a Etik, (Saffet Babür, Çev.). Ankara: BilgeSu.

Dinçkol B., (2006). Yönetilenlerin Öz Yönetimi-Kamuoyu. Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 5., Sayı: 10.

Hermida A., (2014). Herkese Söyle Sosyal Medya’da Neden Paylaşımda Bulunuruz, (Ahmet A. Sabancı, Çev.). Ankara: Kafka.

Hülür H. ve Yaşın C. (Der.) (2016). Yeni Medya Kullanıcının Yükselişi. Ankara: Ütopya.

Marx K., (2003). Kapital. Ankara: Eriş.

Uygun O., (2003).  Demokrasinin Tarihsel, Felsefî ve Ahlakî Boyutları. İstanbul: İnkılap.

 

 

 

 

 

 


GSÜ Teknoloji ve İletişim Günü (TEKİL13)

Aralık 21, 2018
Geleneksel “GSÜ Teknoloji ve İletişim Günü (TEKİL13)” etkinliğimizin on üçüncüsünü 25 Aralık Salı günü Aydın Doğan Salonu’nda gerçekleştirilecektir.
TEKİL13 etkinliğinin başlığı “Televizyon Yayıncılığında Dijital Dönüşüm”. Tüm gün sürecek etkinliğe her yıl olduğu gibi bu yıl da sosyal bilimler alanında konu üzerine çalışan önemli akademisyenler, ilgili kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve medya profesyonelleri katılıyor.
Dışarıdan etkinliğe katılmak isteyenlerin aşağıdaki adresten kayıt olması gerekiyor. Etkinliğe katılım ücretsiz olup sınırlı sayıda katılım alınacaktır.
TEKIL13 afis

AI Raporu: Kamuyu Korumak İçin Yüz Tanıma Düzenlenmeli

Aralık 14, 2018

Yazar: Will Knight

Türkçe Özetleyen: Derya Güçdemir, Hacettepe Üniversitesi SBE KLM Y.Lisans Programı 

Araştırma enstitüsü AI Now, toplum ve politika yapıcılar için yüz tanımayı temel bir zorluk olarak belirledi – fakat her şey için çok mu geç?

Yapay zeka son birkaç yılda önemli aşamalar kaydetti, fakat bu hızlı gelişmeler şimdi büyük etik ikilemlere sebep oluyor.

Bunlardan en önde geleni ise makine öğreniminin resim ve videolarda insanların yüzlerini büyük bir doğrulukla tespit edebilmesi. Yüz tanıma, telefonunuzu gülümseyerek açmanıza olanak sağlasa da, bu durum aynı zamanda hükümetlere ve büyük şirketlere yeni ve güçlü bir gözetim aracının verilmesi anlamınına da geliyor.

New York merkezli bir araştırma enstitüsü olan AI Now Enstitüsü’nün yeni raporuna göre, yüz tanıma hem toplum hem de politika yapıcılar için temel bir zorluk oluşturuyor.

Yüz tanımanın büyüme hızı, bir tür makine öğrenimi olan derin öğrenmenin hızlı gelişimine bağlıdır. Derin öğrenme, verideki örüntüleri tanımlamak için -beyindeki bağlantılara benzer olarak- büyük hesaplama kümeleri kullanır. Bugün ise ağız açık bırakacak bir kesinlikte örüntü tanıma gerçekleştirebiliyor.

Derin öğrenmenin başarılı olduğu görevler, nesneleri ve düşük kaliteli resim ve videolarda bile bireylerin yüzlerini tespit etmeyi içermektedir. Şirketler bu araçları kullanmak için acele etti.

Rapor, ABD Hükümeti’ne, gizlilik uygulamaları hakkındaki tartışmalar ile çevrili bu hızla gelişen teknolojinin düzenlenmesini geliştirmeye yönelik genel adımlar atma çağrısında bulunuyor. Rapora göre, “yapay zeka sistemlerinin uygulanması, yeterli yönetim, gözetim ya da yükümlülük/hesap verebilirlik rejimleri olmaksızın hızla genişliyor”.

Rapor, yüz tanıma da dahil olmak üzere, yapay zeka ile ilgili sorunları düzenlemek için var olan hükümet organlarının gücünün genişletilmesini önermekte: “Sağlık, eğitim, ceza adaleti ve refah gibi alanların hepsinin kendi tarihleri, düzenleyici çerçeveleri ve riskleri var”.

Rapor ayrıca yapay zeka ile ilgili yanıltıcı iddialara karşı daha güçlü bir tüketici koruması çağrısında bulunmakta; yapay zeka sistemlerinin yükümlülüğü/hesap verilebilirliği söz konusu olduğunda (örneğin, önemli kararlar almak için algoritmalar kullanıldığında) şirketleri ticari sır taleplerinden vazgeçmeye sevk etmekte; yapay zekanın kullanımı söz konusu olduğunda, şirketlerin kendilerini daha sorumlu bir şekilde yönetmelerini istemektedir.

Rapor, yüz tanıma sistemleri kamuyu takip etmek için kullanıldığında kamunun uyarılması gerektiğini ve kamunun bu tarz bir teknolojinin kullanımını reddetme hakkına sahip olması gerektiğini önermekte.

Bu önerileri uygulamak zor olabilir, fakat atı alan Üsküdar’ı geçti. Yüz tanıma, inanılmaz derecede hızlı bir şekilde benimseniyor ve kullanılıyor. Yüz tanıma, Apple’ın en son çıkan iPhone’larının kilidini açmak ve ödeme yapmak için kullanılmakta, Facebook ise belirli kullanıcıları tespit etmek için her gün milyonlarca fotoğrafı tarıyor. Bu hafta ise Delta Airlines, Atlanta havaalanındaki yeni bir yüz tarama check-in sistemini duyurdu. UCLA’nın değindiği bir rapora göre, Birleşik Devletler gizli servisi de Beyaz Saray için bir yüz tanıma güvenlik sistemi geliştiriyor. Rapora göre,  “yapay zekanın yaygın gözetimdeki rolü ABD’de, Çin’de ve dünya çapında diğer birçok ülkede yoğun bir şekilde genişledi”.

Aslında, teknoloji Çin’de çok daha büyük bir ölçekte benimsenmekte. Bu durum, genellikle özel yapay zeka şirketleri ve resmi kurumlar arasındaki işbirliklerini kapsamakta. Emniyet güçleri, suçluları tespit etmek için yapay zeka kullandı ve birçok rapor yapay zekanın, muhalifleri takip etmek için kullanıldığını ileri sürmektedir.

Etik açıdan şüpheli şekillerde kullanılmasa bile, teknoloji, halihazırda içinde var olan sorunlarla birlikte gelmektedir. Örneğin, bazı yüz tanıma sistemlerinin yanlılık/önyargı kodladığı gösterilmiştir. ACLU’daki araştırmacılar, Amazon’un bulut programı aracılığı ile önerilen bir aracın azınlıkları suçlu olarak yanlış tanımlamasının daha olası olduğunu gösterdi.

Rapor ayrıca yüz tarama ve ses tanıma sistemlerindeki duygu takibinin kullanımı hakkında da uyarmakta. Bu şekilde gerçekleştirilen duygu takibi görece kanıtlanmamıştır, fakat muhtemelen ayrımcı şekillerde kullanılmaktadır – örneğin, öğrencilerin dikkatini takip etmek için.

AINow’un kurucu ortağı ve raporun baş yazarlarından birisi olan Kate Crawford, “yüz tanımayı ve affect recognition düzenlemenin zamanı geldi” diyor. “İnsanların içsel durumlarını ‘görmeyi’ talep etmek ne bilimsel ne de etik”.

Yapay zeka ile ilgilenen araştırmacılar ve okuyucular için, raporda yapay zeka ile ilgili 10 tavsiye, 2018 yılında getirilen çözümler ve bir sonraki adımda nelerin çalışılması ve yapılması gerektiğine dair detaylı ve oldukça keyifli bir tartışma yer almaktadır.

*Bu yazının orjinal içeriği 6 Aralık 2018 tarihinde MIT Technology Review dergisinde yayınlanmıştır.


Yeni Bir Japon TV Draması “Fake News”

Aralık 11, 2018

Derya Güçdemir, Hacettepe Üniv. SBE KLM Y.Lisans Programı

İnternette ve sosyal ağlarda okuduğumuz haberlerin gerçekliğini sorguladığımız, bilginin doğruluğundan şüphe ettiğimiz, enformasyonun ekonomiye perçinlendiği, siyasetçilerin ve şirketlerin de enformasyon toplumunda güç sahibi olmaya çalıştığı bir dönemde tam da bu ikilemleri konu alan Fake News[1] isimli yeni bir Japon TV Draması 20-27 Ekim 2018 tarihinde gösterime girdi.

Yönetmenliğini Kentaro Horikirizono ve Yoshiharu Sasaki ve senaristliğini ise Akiko Nogi’nin yaptığı dramanın henüz iki bölümü yayınlandı. Oyuncu kadrosunda ise Keiko Kitagawa (Itsuki Shinonome), Ken Mitsuishi (esrarengiz adam), Kento Nagayama (Tsuyoshi Nishi), Yuma Yamoto (Fumito Amishima), Daichi Kaneko (Üniversite Öğrencisi), Hirofumi Arai (Kanji Usami), Ryo Iwamatsu (Kohei Yatsumine), Tetta Sugimoto (Keiichi Mogami) isimleri yer alıyor[2].

Gazeteci Itsuki  Shinonome (Keiko Kitagawa) büyük bir gazeteden East Post adındaki İnternet medya şirketine gönderilir ve baş editör tarafından Kanji Usami (Hirofumi Arai) hazır yemekte ortaya çıktığı iddia edilen tırtıl hakkında bir hikaye yazması istenir. Yemeğinde tırtıl çıktığına dair sosyal medya hesabında paylaşımlarda bulunan bir adam bulur ve iletişime geçmeye çalışır. Fakat olaylar hiç beklemediği bir şekilde gelişmeye başlar. Itsuki, gerçek ve doğruyu ayırt etmenin güç olduğu bir dünyada, sosyal medyada yayılmaya devam eden sahte haberlerin kaynağı ve doğruluğu peşinde yalnız bir mücadele vermektedir[3]. Kendisini şirketlerin ve siyasetçilerin kavgasıyla dolu bir dünyada bulur[4]. Olayların Itsuki ile bağlantısı nedir? Sahte haberi yayan kişiler neyi amaçlamaktadır? Itsuki gerçeği bulabilecek  ?

Dizi, bugün içinde yaşadığımız toplumların yapısı, gerçekliği, sorunları ve bilginin toplumdaki işlevi hakkında sorular sormakta. Aynı zamanda, araştırma yaparak ve sorgulayarak bilgiye ulaşmanın değeri ile sahte haberlerle ilgili şüpheli durumları Google’da arama yaparak doğrulamaya çalışmanın değerini ve gazetecilik pratiklerini sorguluyor. Ağ tabanlı ve hiper-bağlantılı bir dünyada yanlış bilginin hem gazeteciler hem de okurlar, şirketler, bireyler ve ağı kullanan herkes tarafından bilinçli yada bilinçsiz olarak nasıl yayılabileceğini gösteren keyifli bir yapım.

[1] Resmi web sitesi: https://www.nhk.or.jp/dodra/fakenews/

[2] http://asianwiki.com/Fake_News

[3] https://jdramas.wordpress.com/2018/10/22/nhk-drama-special-2018-fake-news/

[4] https://mydramalist.com/30551-fake-news