Yazan. Derya Güçdemir, Hacettepe Üniversitesi SBe, KLM Yüksek Lisansı
Ömrümün en güzel yılları metrobüste Candy Crush oynayarak geçti.[1]
Yeni medya ortamlarının gündelik yaşam pratiklerine ve alanlarına nasıl dâhil edildiğini cevaplamak için öncesinde yer alan bir tartışmaya, yeni medyanın yeniliğine ve yeni medya ortamlarına değinerek başlamak gerekmektedir.
“Yeni medya teknik açıdan bilgisayar ve enformasyon teknolojileri ile özdeşleşmiş bilginin dijital formda taşınıp iletildiği bir medyadır” (Aslan 106). Yeni medyanın yeni olarak nitelenen ayırıcı özellikleri “bilgisayar teknolojilerinde, teknolojinin kullanıldığı kültürel formlar ve bağlamlarda ve kültürel konseptlerde” aranmalıdır (Dewdney ve Ride 8). Moderniteden post modern topluma geçiş, küreselleşmenin artması, endüstri toplumundan enformasyon toplumuna doğru değişim, kurulu ve merkezi jeopolitik düzenlerin yetkilerinin dağıtılması gibi yeni medya ile birlikte yaşanan sosyal, ekonomik ve kültürel değişimler bunlardan bazılarıdır (Lister, Dovey ve Giddings 11-12).
O halde yeni medyanın karakteristik özellikleri nelerdir? Yeni medyanın karakteristik özellikleri dijitallik, etkileşimsellik (interactivity), hipermetinsellik (hypertextuality), sanallık ve yayılım olarak belirtilmektedir (a.g.e.). Bunlara multimedya, asenkronik olması, çoktan-çoğa (many-to-many) iletişim, dar yayınlılık (narrowcasting), yöndeşme/yakınsama (convergence) da eklenebilir. Dijitallik, bilginin dijital formlarda oluşturulması veya iletilmesi anlamına gelmektedir. Etkileşimsellik, bu bilgiye herhangi bir kullanıcının erişebilmesini, birçok kişiyle etkileşime geçebilmesini ve içerik üretiminde bulunabilmesini sağlar. Hipermetinsellik, dijital ortamda var olan metnin içerisine başka bir metnin eklenmesi, metinlerin birbiriyle konuşması, etiket ve linklerle sonsuz metinler üretebilmesi ve okuyucunun sıçrama yaparak başka bir metne geçebilmesidir. Sanallık, kullanıcıya orada olma hissini veren, kullanıcının ara yüz ile kurduğu iletişimdir. Bu iletişim makine yani yapay zekâ ve insan arasında olabileceği gibi diğer insanlarla da olabilir (Binark). Yayılım, internetteki bir verinin sonsuza kadar yayılmasını ifade etmektedir. “Multimedya biçemselliğiyse, telekomünikasyon, veri iletimi, kitle iletişimi gibi iletişimin farklı boyutları ile imge, ses, metin ve sayısal veri gibi farklı veri türlerinin bir arada bulunmasıdır” (Binark 22). Yeni medya ortamında iletilen içerik aynı anda tüm alıcılara iletilmek durumunda değildir, farklı zamanlarda iletilebilmesi veya depolanabilmesi asenkronik olma özelliğine işaret etmektedir. Yeni medya ortamındaki iletişimin “birden fazla kaynaktan birden fazla alıcıya” karşılıklı olarak gerçekleşmesi, çoktan çoğa özelliğidir (Aslan 106). Dar yayıncılık özelliği ise, “hiyerarşik olmayan, herkesin kaynak olduğu gibi alıcı aktör de olabileceği bu ortamın, daha dar alıcı gruplarına hitap etmesidir” (a.g.e.). Gündelik yaşam pratiklerinde en çok kullanılan bir özellik ise yöndeşmedir. Yöndeşme, “telefon, radyo, televizyon ve bilgisayar dünyalarının entegrasyonu, tüm dijital medyanın tek bir ortamda içe içe geçmesi” olarak tanımlanmaktadır (Dijk 314). Yeni medyanın karakteristik özelliklerinin bu denli detaylı anlatılması yeni medyayla ilgili bir özcülük yaratmak için değil, gündelik yaşamın içine gömülü olan, gündelik yaşam pratiklerini köklü bir şekilde değiştiren yeni medya ortamlarının bunu hangi özelliklerle, nasıl gerçekleştirdiğini anlayabilmek içindir.
Yeni medya ortamları ve yeni medya dolayımlı iletişim denildiğinde ise aşağıdakilerle sınırlı olmayarak akla bilgisayar oyunları, internet ortamı, cep telefonları, sanal gerçeklik ortamları, multimedya, yazılımlar, uygulamalar, web siteleri, sosyal medya, elektronik posta, interaktif televizyon ve ipodlar gelmektedir. Yeni medya ortamları gündelik rutinlerimizi değiştirmiştir, bu ortamlar bizler için hem araçsal teknolojiler hem tüketim ortamları hem de eğlence ve haz araçları haline gelmiştir (Binark). Bu ortamlar zaman ve uzam anlayışımızı değiştirerek geçişken / hibrit alanlar oluşturmaktadır. Yeni toplumsallaşma ve sosyalleşme biçimleri ortaya çıkmakta, yeni medya ortamları kamusal ve özel alan ayrımı deneyimimize eklemlenmektedir. Bu yeni ortamlar aracılığıyla benliklerimizi ve kimliklerimizi farklı şekillerde performe ve temsil etmekteyiz.
İnternet ortamı, yukarıda bahsetmiş olduğum değişim ve farklılıkların hemen hemen hepsini kapsadığı ve örnek konusunda çeşitlilik sunduğu için gündelik yaşamın içine yeni medya ortamlarının nasıl dâhil edildiğini bu noktadan anlatacağım.
Gözlerime inanamadım. Tüm davetliler ışıklar içindeki sessiz pistte dans etmekteydi[2]
Sessizce kulaklıklarla dans eden insanların hikâyesi ne kadar garip gelse de, gündelik yaşam pratiklerimizin içine gömülü olan, yeni medya ortamlarının dönüştürdüğü ve artık fark etmediğimiz birçok etkinlikte bulunuyoruz. Gündelik yaşamımızda, ticaret, sağlık, ulaşım, oyun, e-posta, e-alışveriş ve kişilerarası iletişim gibi birçok pratiği internet ortamında veya internet aracılığıyla cep telefonlarımızda, sosyal medya platformlarında gerçekleştirmekteyiz. Birlikte düşünelim. Sabah otobüsümüz geç kalıyor, uygulamayı açıp otobüsün nerede olduğuna bakıyoruz. Doktordan randevuyu internet aracılığıyla alıyoruz, hatta e-nabız sistemiyle şimdiye kadar kaç defa hastaneye gittiğimizden hangi tedavileri gördüğümüze kadar öğrenebiliyoruz. Faturalarımızı internet bankacılığıyla bankaya gitmeden ödüyoruz. Dekontu mailimize yönlendiriyoruz, o arada gelen başka bir maili birçok kişinin görebileceği şekilde cevaplıyoruz. Öğlen, yemek siparişi veriyoruz, yine oturduğumuz yerden. O sırada, internetten alışveriş yapıyoruz. Yemek yerken haberleri okuyoruz, bildirimlere bakıyoruz. Dönüşte metroda akıllı telefonda oyun oynayabiliyoruz. Akşamki buluşmaya gelemeyeceğimizi WhatsApp uygulamasındaki grubumuza yazabiliyoruz. Akşam, kütüphaneye gitmemize gerek kalmadan, elektronik kaynaklara bilgisayar aracılığıyla ulaşabiliyoruz. Bir ay sonraki uçağa bilet alırken, telefon çalıyor. Bu telefon numarası ve bu telefon artık bedenimizin bir uzantısı oluyor, onunla tamamlanıyoruz. Yatmadan önce, uykumuzdan feragat edip sosyal medyadaki gelişmelere, paylaşımlara ve üretilen içeriklere baktıktan sonra telefonumuzun alarmını kurup uyuyoruz… Sonuç olarak, bir akış ve süreklilik içerisindeyiz. Bu akışa uygun, bir insan öznesinin yapım aşamasında olduğunu ve sosyal medya platformlarının insan uykusunu metalaştırmaya çalıştığını düşünürsek, gündelik yaşamda önemli bir değişim yaşadığımızı görebiliriz (Crary 15). Bir yandan bireyselleşirken, bir yandan da internet ortamında farklı bir şekilde toplumsallaşmaktayız. Maria Bakardjieva bu toplumsallaşmayı hareketsiz toplumsallaşma (immobile socialization) olarak adlandırmakta ve internet ortamında yaşadığımız birliktelikleri sanal birliktelikler (virtual togetherness) olarak tanımlamaktadır (Bakardjieva 291-292). Yani artık oturduğumuz yerden sosyalleşmek ve sanal karşılaşmalar yaşamak mümkün hale gelmektedir.
Trenin içine baktığımda, her yolcunun kucağında bir maymun olduğunu gördüm. Ve bir gün alüminyum duvarda tüylü yansımamla karşılaştım. Maymuna dönüşmüştüm.[3]
Yeni medya ortamları, kamusal ve özel alanın deneyimlenmesinde geleneksel kamusal alan tartışmalarının boyutunu ve kapsamını değiştirmektedir. Bu farklılıkları açıklamadan önce, geleneksel anlamda kullanılan kamusal alanın tanımına bakmak gereklidir. Kamusal alan, “farklı bireylerin, farklı toplumsal kesimlerin, farklı fikirlerin medeni ve demokratik biçimde bir arada bulunmalarına ve yarışmalarına imkân veren bir alandır, özgürlüklerin ve hakların hayata geçirildiği, yaşandığı alandır; özgürlüklerin yok edildiği bir alan değildir” (Ercins 311). Kamusal alan devlete ait bir alan olarak değerlendirilmemektedir, farklı seslerin kendisini duyurabildiği bir alandır. Bir anlamda, kamusal alan herkese açık anlamını taşımaktadır ve bu da özel alanın ayrımının nasıl yapılacağını düşündürmektedir. Kamusal alan aslında özel olan konuları tartışmak için oluşmaktadır ve bu ayrım kamusal alanın ne olmadığı üzerinden düşünülmelidir. Kamusal alan tartışmalarına iletişim teknolojilerini de katan Sennett ise “kamusal alan çözüldükçe ifade araçları öznelleşir” demektedir (Çalışkan 52). Bloglar, Youtube kanalları ve yeni medya dolayımıyla insanların kendilerini ifade ettikleri ortamlar düşünüldüğünde, kamusal alanın çözülmesinin, ifade araçlarını öznelleştirdiği söylenebilir. Van Dijk’a göre, kamusal mekân kavramının üç koşulu yeni medya ortamlarında kaybolmaktadır, bu üç koşul “belirli bir yer veya yöreyle kamusal mekânın bağı, kamusal mekânın varsayılan üniter karakteri ve nispeten keskin özel-kamu ayrımı” olarak açıklanmaktadır (Dijk 264-265). İlk koşula bakıldığında kamusal mekân artık çevrimdışıyla sınırlı değildir, çevrimiçi alanlar da kamusal mekândır ve insanlar birbiriyle etkileşime geçmek için belirli bir yere ait mekâna ihtiyaç duymamaktadır. İkinci olarak, insanları birbirine bağlayan kültürel, siyasi, sosyal görüşler ve alışkanlıklar mevcut değildir. Daha çok birbirine eklemlenen ve birlikle bir çeşitlilik oluşturan bir yapı söz konusudur. Üçüncü olarak ise, kamusal ve özel alan ayrımı arasındaki sınırlar silikleşmiştir, sosyal medya ortamlarında siyasetin kişiselleştirilmesi veya halkı ilgilendiren haberlerin evlerde bireysel bir şekilde internet ile öğrenilmesi kamusal olanı özel hale getirmektedir.
İnternet ortamında kamusal alan / özel alan tartışmalarını kimlik ve toplumsal hareketler üzerinden düşünmek, yeni medya ortamlarının, kamusal ve özel alan ayrımlarına nasıl dâhil edildiğini anlamak için iyi bir çıkış noktası olabilir. Castells’in deyimiyle kitlesel -öz iletişim ortamları olan webblogları, Twitter, Facebook, Youtube ve sosyal paylaşım sitelerindeki profilleri örnek olarak alabiliriz. Herhangi bir kullanıcı Youtube’da kendisiyle ilgili bir videoyu kendisini izleyen hedef kitleyle paylaştığında, bunu sonsuz yayılıma açmış olur. Ya da blogları düşündüğümüzde, kişinin bloğunda paylaştığı yazı farklı ortamlarda paylaşılabilir. Blog yazan ya da Vlogger (video blogger) olan kişilerin paylaşımları hedef kitlesine yönelik olsa da, kendi yaşamlarıyla ilgili bu özel anlatı kamusal hale gelir, yani kamuya açık bir durumdur. Bir diğer örnek ise, kişilerin sosyal paylaşım platformlarındaki profilleridir. Bu profiller, kendilerini takip etmeyen veya arkadaş olmadığı kişilere açık ya da kapalı olabilir. Kapalı olması kişinin, sosyal medyada kamusal – özel alan ayrımı gözettiğini gösterebilir. Kişinin profilinin diğer kişilere açık olması, kişinin profilini özel alan olarak görmediğini ve sosyal medyayı ve interneti kamusal alan olarak değerlendirdiğini gösterebilir. Bu durum, kişinin kendisini anlatmasına gerek kalmayan bir kendilik sunumu sağlamaktadır. Bir anlamda, sosyal medyadaki kamuya açık hesaplar, bireylerin bir uzantısı, tamamlayıcısı ve avatarıdır.
Toplumsal hareketleri ve internetin demokratikleştirici özelliğini düşündüğümüzde de, aslında internet merkezsiz yapısı ve kullanıcıların içerik ürütebilmesine olanak sağlayan mimarisi (web 2.0) sayesinde farklı seslerin kendilerine yer bulabildiği, konuların tartışılabildiği ve insanların etkileşime geçebildiği bir kamusal alandır. Fakat Türkiye’de internete ve sosyal medya paylaşım sitelerine uygulanan sansür, internetteki denetim ve gözetim, fişleme ve verilerin silinmesi düşünüldüğünde demokratik bir kamusal alandan söz edilemeyeceği açıkça ortadadır. Çünkü “bir alanın kamu adına kamusal olabilmesi için sansür ve herhangi bir otoriteden uzak, demokratik temelde bireylerin hak ve özgürlüklerini gözetmesi” gerekir (Yegen 134). Böylece, kişiler kendilerini denetim ve gözetimden korumak için internette ve sosyal medyada yazdıklarına dikkat etmekte ve hesaplarını dış kullanıcılara kapatmaktadırlar. Bu oto sansür ise kişileri kendi özel alanlarında kalmaya zorlayan farklı bir kamu – özel ayrımı yaratmaktadır.
Sonuç olarak, yeni medya ortamlarıyla kamusal ve özel alan ayrımında değişimler söz konusudur, bu durum modern kamusal mekânın üç özelliğinin tamamen ortadan kalkacağı anlamına gelmemektedir, sadece “farklı ebatlarda ve üst üste binen ve birbirine bağlı kamusal mekânlardan oluşan karmaşık bir mozaik” oluşacağı anlamına gelmektedir (Dijk 265-266). Sosyal katılım türleri de kurumsaldan bireysele, fizikselden dolayımlanmış katılıma doğru değişmektedir. Kamusal mekân özelleşmiş olsa da, aynı zamanda katılımcı kültür ve içerik üretimi sayesinde hiç olmadığı kadar zenginleşmiştir (Dijk 266).
Gözlerimi açtığımda yataktaydım. Ancak bu benim yatağım değildi. Büyük bir mağazanın orta yerinde, teşhir amaçlı sergilenen yatakların üzerinde…[4]
Yeni medya ortamlarıyla, yaşamda geçişken / hibrit alanların oluşması yeni medyanın etkileşimsellik, asenkronik olması, çoktan çoğa iletişim modeli, multimedya ve yöndeşme özellikleriyle mümkün olmaktadır. Yaşamın bulanıklaşan alanlarını değişen zaman ve mekân kavramlarında, sosyal medya ve internet ile dolayımlanan iletişim şekillerinde görmekteyiz.
Castells, “ağ toplumunda uzamın zamanı organize ettiğini” ortaya atmaktadır (Castells 506). İnsanlar, ağ toplumunda belirli bir zamana ve mekâna bağlı kalmadan hareket edebilmektedir, örneğin çalışma saatleri ve çalışma mekânları esnekleşmiştir. Öğrenme şekillerinde, tele çalışma, uzaktan öğrenim gibi genişlemeler yaşanmaktadır. Artık içinde bulunduğumuz uzam, yani ağ toplumu, zamanı da yönetir hale gelmektedir. Castells, biraz daha ileriye giderek “ağ toplumunun ayırıcı niteliğinin, biyolojik ya da sosyal olsun, hayat döngüsü kavramıyla ilişkili ritimleri parçaladığı varsayımını ileri” sürmektedir (Castells 590). Uzaktan çalışan ve öğrenim gören insanlar zamanda ve mekânda bir esnekliğe kavuşmuş olsalar da aslında sosyal yaşamdan, birlikte öğrenme, birlikte çalışma ve iletişim ortamlarından tecrit edilmiş durumdalardır.
Van Dijk, ağ toplumunun en önemli özeliklerinden birinin “sosyal hayatın makro, mezo ve mikro seviyelerinin, kamusal ve özel alanların, yaşam, çalışma, eğitim, eğlence ve seyahat alanları arasındaki sınırların giderek yok olması” şeklinde açıklamaktadır (Dijk 246). İletişim teknolojileri sayesinde ev, araba, iş, toplu taşıma ve eğlence arasındaki sınırlar ortadan kalkarak mekân ve zaman çok işlevli hale gelmektedir, yani aynı anda birden fazla görev yapılabilmektedir. Fakat Van Dijk bu sınırların ortadan kalkmasının nedeni olarak “ bu teknolojilerin esasen geriye kalan ve belirli amaçlar için kullanılan mekânları da birbirine bağlamasını” göstermektedir (Dijk 247). Diğer bir deyişle, birçok işi tek bir araca (mobil ortama) toplayan iletişim teknolojileri, yaşamın farklı alanları arasında geçişkenlik sağlamaktadır.
Yaşam alanlarını muğlaklaştıran, diğer bir yeni medya ortamı ise sosyal medya ve internet ortamlarıdır. Van Dijk, “sosyal medyanın hem bireysel hem de sosyal dünyaları birbirine bağladığını, kişilerarası ve kitlesel iletişimin bir bileşimini sunduğunu” söylemektedir (Dijk 251). Örneğin, bir bloğu ya da sosyal medya hesabını düşündüğümüzde, buradaki iletişimin kişilerarası mı yoksa kitlesel bir iletişim mi olduğu bulanıklaşmaktadır. Bu durum aynı zamanda sosyal medyadaki kamusal – özel alan ayrımını da geçişken hale getirmekte ama tamamen ortadan kaldırmamaktadır.
Bunun dışında, internet ortamında yeni iletişim teknolojileriyle “gönderici ile alıcı kesin çizgilerle ayrılmadan ziyade, alıcının gönderici, göndericinin alıcı olduğu bir durum ortaya çıkmaktadır. Mesajın alıcısı edilgen alıcıdan ziyade, mesajı okurken yeniden üreterek gönderici haline gelmektedir” (Atlı ve Yücel 796). Yeni medyanın çoktan çoğa özelliği iletişimde hibritleşmeyi sağlamaktadır. Aynı zamanda internet ortamı ya da sosyal medya, dönüp geçmişe bakabileceğimiz birer bellek ya da “kayıt defteri” olarak da değerlendirilebilir (Durna ve Durna 107). Bu anlamıyla, internetteki zaman geçmişi çağırabilen bir zamandır.
Multimedya biçemselliğinin dâhil olduğu dijital oyunlar da zaman ve mekânın geçişken olduğu veya bulanıklaştığı bir alandır. Oyunun içinde, oyuncular diğer katılımcılarla farklı bir uzamı ve zamanı paylaşmaktadır. Uzam ve zaman algılayışındaki bu farklılık, oyunun içine dalma hissini yaratmaktadır. Sonuç olarak, ağ toplumunda zaman, “döngüsel değil rastlantısal, tekrarlanmayan, aniden olan ve sonsuz bir evren yaratmak için birbirine karışan bir zamandır” (Karadaş 335). Kamusal ve özel alan muğlaklaşmakta, zaman ve mekân hem fiziksel dünyada hem de internet ortamında bulanıklaşmakta ve geçişken / hibrit ortamlar ortaya çıkmaktadır.
Siz dünyanın en çok yanlışlıkla fotoğrafı çekilen insanlardansınız. Paulo artık hayatını üzerindeki tişörtten kazanıyordu[5]
Yeni medya ortamlarındaki teknolojik gelişmeler kullanıcıların içerik üreterek internet ortamına katılımlarını artırmaktadır. Bunu yeni medyanın, bireylerin içerik üretebilmelerini destekleyen etkileşimsellik ve birçok dijital medyanın tek bir ortamda içe içe geçmesini sağlayan yöndeşme özellikleriyle birlikte düşünebiliriz. İnternet ortamındaki gideren artan kullanıcı türevli içerik, katılımcı kültürünü oluşturmaktadır. Jenkins katılımcı kültürü,
“ sanatsal ifade ve sivil katılıma karşı engellerin görece az olması, yaratım ve yaratımları diğerleriyle paylaşmak için güçlü bir desteğin varlığı, en tecrübelilerin bilinen konuyu tecrübesizlere aktardığı enformel mentörlük, katılımlarının önemli olduğuna inanan üyeler, birbirleriyle aralarında bir derece sosyal bağ hisseden (ya da en azından başkalarının kendi yaratımları için ne düşündüğünü önemseyen) üyeler” olarak tanımlamaktadır (Jenkins 5-6).
Bu noktada sosyal katılımın ve etkileşimin önemli olduğunu görmekteyiz. Jenkins, katılımcı kültürü dört kategoriye ayırmıştır. Uygulamaların, sosyal paylaşım sitelerinin dâhil olduğu bağlantılar (affiliations); fan üretimleri gibi yeni yaratıcı formların olduğu anlatımlar (expressions); wikileaks, sözlükler ve kitle kaynak yönetimi gibi bir bilgiyi geliştirmek için birlikte çalışmanın olduğu katılımcı problem çözme (collaborative problem solving) ve bloglar, video bloglar, podcastler gibi medya ve bilgi akışını şekillendiren dolaşımlar (circulations) (Larabie 68-69). Hayatımızı kolaylaştıran, bilgiye erişim sağladığımız ve daha birçok alanda gündelik yaşamda kullandığımız uygulamalar, siteler, videolar aslında katılımcı kültürün bir ürünüdür.
Günümüzde, katılımcı kültürün yeni bir boyutu da TV yayıncılığına akıllı telefonlar dolayımıyla izleyici katılımının sağlanmasıdır. İnsanlar, bir TV ekranı bir de telefonlarının ekranı olmak üzere iki ekran (two screen) kullanmaktadırlar. Bir yandan dizi izlerken, bir yandan da telefonlarla dizinin sosyal medya hesabına içerik üretmektedirler.
Bir anlamda, katılımcı kültürün bireylerin kültürel sermayesini geliştirdiği için bireyleri güçlendirdiğini düşünebiliriz. Fakat aynı zamanda bireyleri iktidar, kontrol ve zorbalık mekanizmalarına açık hale getirdiğini de. Katılımcı kültüre bir diğer eleştiri ise katılımcıların ürettikleri içeriğin artı değeri üzerinden emeğin sömürülmesidir. Tiziana Terranova’ya göre “kullanıcılar bu katılımdan keyif almalarına ve istekli olmalarına rağmen bir yandan da karşılıksız olarak emek harcamaktadırlar. İletişim kurma keyfi karşılığında verilen emek olmasından dolayı da zevkli ve empoze edilmemiş bir emektir” (Terranova 73-74, akt. Ateşalp ve Başlar 165). Christian Fuchs ise “ Facebook, Youtube ve Twitter gibi sosyal mecraları tüketim zamanının tümünün aynı zamanda meta üretim zamanı olduğunu savunur” (Ateşalp ve Başlar 165). Fuchs’a göre bir anlamda kurulan iletişim metalaşmakta ve üre-tüketici (prosumer) ise ancak gayri maddi emek gücü üzerinden düşünülebilmektedir. Fuchs’a göre “sosyal medya ve web 2.0, ekonomi ve kültürün demokratikleşmesini sağlamak yerine, yeni sermaye birikimi modellerini destekleyen ideolojileri besler. İnternetteki üreten tüketici metasının sömürüsü de kapitalizmin oyun, eğlence ve emek arasındaki sınırların bulanıklaştığı yeni bir aşamasının göstergesidir” (Fuchs 130-133, akt. Ateşalp ve Başlar 166). Fuchs, internet ortamındaki üretimlerin yani emeğin, sömürüye açık olduğunu göstermesi, ücretsiz emek konusuna ve sermaye ilişkilerine dikkat çektiği için önemlidir.
Sonuç olarak, bir konuda yazmak, fikirlerini beyan etmek, araştırmak belirli bir kültürel sermaye ve okuryazarlık gerektirmektedir. Bu bağlamda, katılımcı kültüre dâhil olan insanların medya okuryazarlığı becerilerini geliştirdiğini düşünebiliriz. Katılımcı kültür bireylerin seslerini duyurabilmesi, düşüncelerini aktarabilmesi açısından bireyleri güçlendirse de, aynı zamanda bu paylaşımlar bireyleri güç, iktidar, zorbalık ve emek sömürüsüne açık hale getirmektedir. Bu yüzden, internetteki bu güçlere yenilmemek ve pazar yönelimli bir ekonomide sadece tüketici değil, aynı zamanda bilinçli birer üretici olabilmek, nitelikli enformasyon kaynaklarına nasıl ulaşılabileceğini bilmek için belki de eleştirel yeni medya okuryazarlığı konusunu daha fazla düşünür hale gelmeliyiz.
KAYNAKÇA
Aslan, M. Gökhan. «Yeni Medya’nın “Yeni”liği Üzerine.» I. Ulusal Yeni Medya Kongresi. Kocaeli: İzmit KOUİF ve Alternatif Bilişim Derneği, 2013. 102-110.
Ateşalp, Selin Tüzün ve Gülşah Başlar. «Katılımcı Kültür Ekseninde Sosyal Medyada Diziler: Kardeş Payı Örneği.» E-Journal of Intermedia 2.1 (2015): 158-180.
Atlı, Yavuz ve Nurcan Yücel. «Hibrit İletişim Teknolojileri.» Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi 21.3 (2016): 785-796.
Bakardjieva, Maria. «Virtual togetherness: an everyday-life perspective.» 2003. 20 Aralık 2016. <http://normfriesen.info/irm/Bakardjieva_Togetherness.pdf>.
Bıçakçı, Hakan. Hikayede Büyük Boşluklar var. İstanbul: İletişim, 2015.
Binark, Mutlu. Yeni Medya Çalışmalarında Yeni Sorular ve Yöntem Sorunu. Dü. Mutlu Binark. Ankara: Dipnot Yayınları, 2007.
—. Yeni Medya Dolayımlı İletişim Ortamında Olanakların ve Ol(a)mayanların Farkında Olmalı…. 3 Ocak 2010. 20 Aralık 2016. <https://yenimedya.wordpress.com/2010/01/03/yeni-medya-dolayimli-iletisim-ortaminda-olanaklarin-ve-olamayanlarin-farkinda-olmali/>.
Castells, Manuel. Ağ Toplumunun Yükselişi. Çev. Ebru Kılıç. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005.
Crary, Jonathan. 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu. Çev. Nedim Çatlı. İstanbul: Metis, 2015.
Çalışkan, Osman. «Kamusal Alan Bağlamında Ağ Toplumu ve Yeni Kamusal Alan Arayışı.» 2014. 20 Aralık 2016. <http://maltepe.dergipark.gov.tr/download/article-file/172376>.
Dewdney, Andrew ve Peter Ride. The New Media Handbook. New York: Routledge, 2006.
Dijk, Jan Van. Ağ Toplumu. Çev. Özlem Sakin. İstanbul: Kafka, 2016.
Durna, Tezcan ve Nehir Durna. «Taşranın Facebook ile İmtihanı Bir Akdeniz Köyünde Etnografik Keşif Çalışması.» Folklor Edebiyat 21.83 (2015): 99-123.
Ercins, Gülay. «Demokrasinin Bir Önkoşulu Olarak Kamusal Alan.» 2013. 20 Aralık 2016. <http://kutuphane.dogus.edu.tr/mvt/pdf.php>.
Jenkins, Henry. Confronting the Challenges of Participatory Culture. Massachusetts: The MIT Press, 2009.
Karadaş, Nergiz. «Zaman Kavramına Kuramsal Yaklaşımlar ve İnternet’te Şimdiki Zaman Olgusu.» Folklor Edebiyat 21.83 (2015): 325-341.
Larabie, Christine. «Participatory Culture and the Hidden Costs of Sharing.» The McMaster Journal of Communication 7.1 (2011): 66-88.
Lister, Martin, et al. New Media: A Critical Introduction. New York: Routledge, 2009.
Yegen, Ceren. «Demokratik ve Yeni Bir Kamusal Alan Olarak Sosyal Medya.» Muş Alparslan Üni̇versi̇tesi̇ Sosyal Bi̇li̇mler Dergisi 1.2 (2013): 119-135.
Son Notlar:
[1] Hakan, Bıçakçı. Hikâyede Büyük Boşluklar Var. İletişim. Ankara 2015, s.21. Metrobüste Candy Crush isimli öykü, hayatın çatlaklarından sızan anlatıya ve gündelik yaşama yeni medya ortamının nasıl eklemlendiğine yönelik güzel bir örnek olabilir.
[2] Hakan Bıçakçı, a.g.e., s.142. Sessiz Dans adlı öyküde belediye on buçuktan sonra müzik yayınına izin vermediği için müziği kulaklıklarla dinleyerek dans eden insanların hikâyesi anlatılır.
[3] Hakan Bıçakçı, a.g.e., s.86-88. On Üç Maymun isimli öyküde herkesin kendisiyle bütünleştiği kamusal bir maymunu vardır. Kendilerine bağlı olan bir avatar. Hikâyeyi anlatan kişi bir süre sonra kendisi de maymuna, avatara dönüşmekte ve bütünleşeceği bir insan arayışına çıkmaktadır.
[4] Hakan Bıçakçı, a.g.e., s.133. Yatay Geçiş adlı öyküde kişi için zaman ve mekân kavramı bulanıklaşmakta ve her gün farklı bir alışveriş merkezinin teşhir amaçlı sergilenen yataklarında uyanmaktadır.
[5] Hakan Bıçakçı, a.g.e., s.101-102. Paulo, Eiffel Kulesi’ni en güzel açıyla gören bir işte çalışmakta, her gün kendisinden habersizce, tesadüfen fotoğrafları çekilmekte ve paylaşılmaktadır. Reklamcılar, Paulo’ya kendi markalarını taşıyan tişörtleri giymesi karşılığında, sosyal medyada üretilen artı değerin Paulo’ya dönmesini sağlar, böylece kendileri de tanınırlık kazanır.