Yazarlar: Zeynep Özarslan, Yrd. Doç. Dr., Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Yeni Medya Bölümü ve Gülüm Şener, Yrd. Doç. Dr., Hasan Kalyoncu Üniversitesi, GSMF Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Alternatif Bilişim Derneği, Kadir Has Üniversitesi ve TÜBİTAK’ın katkılarıyla düzenlenen ve “yeni medya okuryazarlığı” kavramına odaklanan, Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre, 26-27 Şubat 2015 tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Kongrede 51 sunum ve 6 atölye yapıldı. Twitter’da #YeniMedya2015 etiketini kullanan kongreye 480 kişi katıldı ve kongre sırasındaki canlı yayın 884 kişi tarafından izlendi. Yine Alternatif Bilişim Derneği ve TÜBİTAK’ın destek olduğu ilk kongre 7-8 Mayıs 2013’te “Yeni Medya Çalışmaları I. Ulusal Kongre: Kuram, Yöntem, Uygulama ve Siyasa” adıyla Kocaeli Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilmişti[1]. Türkiye’de düzenlenen tek ulusal yeni medya kongresine destek olan Alternatif Bilişim Derneği, İnternet ve diğer bilgi ve iletişim teknolojileri ile bu teknolojilerin kullanımı, sosyal, siyasal etkileri ve ortaya çıkardığı sonuçlar hakkında alternatif, sıra dışı, egemen erk karşıtı fikirler ve çözümler üretmeye çalışan, hem teknolojilerin kullanımına hem de sosyal ve siyasal anlamına, içeriğine dair araştırmalar yapan bir dernektir (https://www.alternatifbilisim.org/wiki/Nedir). Derneğin wiki sayfasında açıklandığı gibi derneğin amaçları şunlardır: “İnternet ve diğer tüm bilimsel, teknolojik gelişmelerin insanlığın ortak birikimi olduğunu savunmak, İnternete konulan engellemelerin ve sınırlandırmaların, güvenceye alınmış temel hak ve hürriyetlerin kullanımını olumsuz etkilemesine karşı mücadele etmek, Yeni Medya’nın olanakları, sosyal etkileri ve sorunları üzerine çalışmalar yapmak, farkındalık yaratmaya çabalamak, Yeni Medya Endüstrisi’ni incelemek, yeni medya uzamları üzerine farklı disiplinlerden buluşmalar sağlamak, Sosyal Medyalar’ın salt bir tüketim ve teşhir aracı olarak görülmesine ve kullanılmasına karşı, yepyeni bir iletişim kültürünün gelişmesi için çabalamak, Dijital Oyunlar hakkında araştırmalar yapmak, dijital oyun mecrasının gelişimi için çalışmak, oyun geliştirme ortamlarının kurulması için çabalamak, örnek dijital oyunlar yapmak, Hayatımızı hızla saran teknolojilerin temel hak ve özgürlüklerimizi sınırlandırmasına, gözetim / denetim toplumu yaratma çabalarına karşı çıkmak, teknolojinin insanı ve toplumu daha fazla özgürleştirmesi amacıyla kullanılması için mücadele etmek, Küresel ve yerel ölçekte, ülkeler, bölgeler, kentler, kent merkezleri ve çevreleri arasında, sosyal sınıflar ve tabakalar arasında bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim açısından oluşan uçurumlara karşı mücadele etmek, teknolojik zenginliklerin sadece belirli merkezlerde birikmesine karşı çıkmak, Teknoloji kullanımı ve erişimi konusunda toplusal cinsiyet rol ve örüntülerine bağlı eşitsizliklerin giderilmesi için mücadele etmek. Düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünün kullanılmasında internet aracının en etkin kullanımını sağlamak için çalışmalar yapmak, çeşitli kişi ve kurumlar tarafından yapılan çalışmalara destek sunmak, İnternet üzerinden gerçekleştirilen her türlü iletişimin, paylaşımın ve özel bilgilerin istenmeyen kişiler tarafından izlenmesine, kayıt altına alınmasına karşı güvenli iletişim hakkını savunmak, bunun için çalışmalar yapmak. Bilimsel ve teknolojik birikimin, kişisel veya özel mülk olmasına karşı çıkmak, Bu ortak birikimler üzerinde toplum yararına olmayan bir tahakküm kuran patent ve lisanslara karşı, paylaşımcı üretim modellerini ve lisanslarını savunmak, Güncel ihtiyaca yanıt vermeyen fikri haklar konusunda çalışmalar yapmak, paylaşım modelleri geliştirmek, Bilgi teknolojileri alanında ulusal ve uluslar arası tekellerin oluşmasına engel olmaya çalışmak Adli Bilişim alanında uzman hukukçu ve bilişimcileri bir araya getirmek, çalışmalar için gerekli ortamı sağlamak, Bilişim sistemleriyle ilgilenen ve bu alanla ilgilenen çeşitli mesleklerden kişileri ve kuruluş temsilcilerini dernek çatısı altında toplayarak üyeler arasında etkin bir iletişim ve çalışma ortamı sağlamak, Özgür Yazılım (ÖY) felsefesinin tanıtılmasını ve yaygınlaştırılmasını sağlamak, Özgür Yazılım’ı destekleyen çalışmalar yapmak. İnternet kullanımı alanlarında her türlü araştırma ve çalışmaya destek vermek, bu tür çalışmalara ön ayak olmak, bu alanla ilgili eğitimler vermek. İnternet kullanımı ve ÖY alanlarında yaşanan ulusal ve genel sorunlara çözüm aramak Ulusal ve uluslar arası kongre, konferans vb. etkinlikler düzenlemek, yapılan etkinliklere aktif katılım sağlamaktır.” (https://www.alternatifbilisim.org/wiki/Ama%C3%A7lar) Yeni medya okuryazarlığını temel alan Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre çağrı metninde kongrenin amaçları şöyle ifade edilmiştir (http://yenimedya.org.tr/content/kongre-%C3%A7a%C4%9Frisi): Yeni Medya, özellikle de İnternet 21. Yüzyılda daha fazla demokrasi, tartışma ve paylaşım; daha eşitlikçi, adil ve katılımcı bir dünya için olanaklar sunan bir alan olarak karşımızda duruyor. Bununla birlikte, yeni medya, Julian Assange’ın deyişiyle, totaliterliğin bugüne dek görülmedik düzeyde tehlikeli bir yöntemi haline gelme ve insan uygarlığı için tehdit olma riskini de içerisinde barındırıyor. Yeni medyanın farklı veçheleriyle, bir yandan kitlesel eylemlerin itici güçlerinden biri olduğuna; diğer yandan da devletler tarafından sürekli olarak kontrol altına alınmaya çalışıldığına Tunus, Mısır, İzlanda, İspanya ve Amerika’da, en son olarak da Gezi hareketinde tanık olduk. Yaşananlar ve yaşanmakta olanlar, önemli bir kavramın da vurgulanmasını ve tartışılmasını zorunlu kıldı: daha fazla demokrasi ile daha fazla otoriterlik; daha fazla özgürleşim ile daha fazla gözetim; daha fazla yurttaş katılımı ile daha fazla ticarileşme ve tekelleşme arasındaki salınımında yeni medyanın ve yurttaşların kaderini tayin edecek kilit kavramlardan biri olarak “Yeni Medya Okuryazarlığı”. Neoliberal yönetişim mantığının daraltılmış yurttaşlık kavrayışı, yurttaşların siyasete ve siyasi karar alma süreçlerine katılımını sınırlama ilkesine dayanmaktadır. “Alışveriş yapıyorum öyleyse varım!” mottosuyla özetlenen; “kendi kaderini tayin” hak ve mekanizmalarından yoksun; mevcut olandan başkasını, alternatif bir dünya tahayyülünü boş bir hayale dönüştüren bu mantık, yurttaşlık kavramının içini boşaltmaktadır. Yeni medya teknolojileri tam da bu noktada aktif, katılımcı bir yurttaşlık modelinin hayata geçirilmesi için önemli olanaklar sunmaktadır. Günümüzde birçok ulusüstü ve uluslararası kuruluş (Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler vd.) İnterneti bir insan hakkı olarak tanımakta, yeni medyayı ve yeni medya okuryazarlığını “aktif yurttaşlığın” önemli bir unsuru olarak görmektedir. Bununla birlikte, yeni medya ortamlarına özsel bir demokratiklik atfetmek çok da anlamlı olmayacaktır. Son yıllarda sızıntılarla gündeme gelen skandallar, devletler ve şirketlerin yurttaşların iletişim trafiklerini ve kişisel bilgilerini yasal ve yasal olmayan yöntemlerle sürekli olarak gözetlediklerini ve kaydettiklerini göstermiştir. Bütün bu denetim, gözetim ve fişleme mekanizmasına yurttaşların da “gönüllü” katkıları, “rıza”ları düşünüldüğünde yeni medya okuryazarlığı daha da büyük bir önem kazanmaktadır. 26 ŞUBAT 2015 AÇILIŞ KONUŞMASI 26 Şubat 2015 tarihinde, kongre Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş’un, Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş’in ve İnternet Teknolojileri Derneği kurucusu Doç. Dr. Mustafa Akgül’ün açılış konuşmalarıyla başladı. Alankuş, konuşmasında yeni medyanın iktidar ve muhalefet etme biçimlerini, arkadaşlık ve toplumsal ilişkileri etkilediğini, etkilerinin radikal ve küresel olduğunu belirtti. Artık yeni medyaya değmeyen bir konu olmadığını, siyaset ve gündelik hayatın da yeni medyasız düşünülemediğini ve iletişim alanının, bir süredir araştırmacıları heyecanlandıracak bir paradigmadan yoksun olduğunu, ama yeni medyadan beri yeni bir heyecan kazandığını ifade etti. Kongrenin hem akademik hem de atölye çalışmaları nedeniyle aktivistleri de buluşturan bir platform olma özelliğine vurgu yaptı. Türkiye’nin, yeni medyanın sansüre gelemeyecek yapısını fark ettiğini ve yeni medyanın iletişim çalışmalarının önemli bir alanı haline geldiğini, dolayısıyla bu kongrenin herkese önemli bir esin kazandıracağına inandığını belirtti. Kongrenin düzenlenmesinde 25 kişilik bir ekibin görev aldığını ifade eden Alankuş, yeni medyanın bütün öznelerinin bu kongrede buluşmasını sağladığı için Alternatif Bilişim Derneği’ne ve verdiği imkanlar için Kadir Has Üniversitesi’ne teşekkür etti. Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş, ifade özgürlüğü ve dijital gözetim gibi konular üzerine çalışan derneklerinde, yeni medyanın olanaklarını daha iyi kullanmak için neler yapabiliriz sorusuna yanıtlar aradıklarını, akademik çalışmaların yanı sıra eğitimler ve farkındalık çalışmaları yürüttüklerini, sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalıştıklarını belirtti. Yeni Medya Çalışmaları I. Ulusal Kongre’den bu yana Türkiye’de oldukça ilginç gelişmeler yaşandığına değinen Keleş, yeni medya etrafında yoğunlaşmış bu yeni gelişmelerde, ifade özgürlüğünün en temel problemlerden biri haline geldiğini ve yeni medyada okuryazar yurttaşlar olunması gerektiğine inandıklarını vurguladı. Kongrenin düzenleme kuruluna ve bilim kuruluna, kongreye bildiri gönderen ve atölye yapan tüm araştırmacı ve akademisyenlere, ve sponsorlara ve canlı yayın yapan kuruluşa ve de ev sahipliği için Kadir Has Üniversitesi’ne teşekkür etti. Davetli konuşmacı, İnternet Teknolojileri Derneği kurucusu Doç. Dr. Mustafa Akgül, dünyada ve Türkiye’de İnternetin tarihini kısaca anlatarak sunumuna başladı. Bilgi toplumunda bireylerin çoğunluktan ayrılmayı bilen bireyler olması gerektiğini ve soru sormayan bireylerin bir şeyler icat etmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Türkiye’de her yurttaşın bilgisayar ve İnternet teknolojilerinin kullanımını bilmesinin ötesinde, bu teknolojilerin olanaklarının, risklerinin ve etik kurallarının da öğretilmesi gerektiğine inandığını belirtti. Türkiye’de bu teknolojilerin kullanım yaygınlığı açısından dünyada ortalamanın üzerinde olduğumuzu ancak Avrupa’daki ortalamanın altında olduğumuzu ifade eden Akgül, inovasyonda ise Türkiye’de bu alana ciddi bütçe ayrılmasına karşın algılamada bir sorun olduğunu ve 130 ülke arasında 120’nin altına inemediğimizi belirtti. Türkiye’de paydaşları kapsayan bir yapı olmadığını, oysa ülke bazında bir koordinasyon merkezine ve kamuya hizmet veren bir İnternet Enstitüsü’ne ihtiyaç olduğunu ifade etti. I: OTURUM: KATILIMCI YURTTAŞLIK, PARADİGMALAR VE UYGULAMALAR Akdeniz Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Burak Özçetin, yeni medya okuryazarlığının teknik ya da pedagojik olmaktan çok, politik bir mesele olduğuna vurgu yaptı ve Richard Sennett’in “Zanaatkâr” (2009) adlı kitabında anlattığı şekliyle, bir sanat ve zanaat olarak yeni medya okuryazarlığını inceledi. Özçetin, “yapısöküm sanatı”, “savunma sanatı”, “taarruz sanatı” ve “özgürleşme sanatı” olarak yeni medya okuryazarlığını 4 başlıkta ele aldı. Yeni medya okuryazarlığının politik ve eleştirel bir savunma ve taarruz sanatı olduğunu ve özgürleşmeyi hedeflediğini vurguladı[2]. Kadir Has Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Eylem Yanardağoğlu, Türkiye’de özellikle Gezi Parkı eylemlerinden sonra öne çıkan “yurttaş gazeteciliği” kavramına odaklandı. Bu, alternatif dijital platformların, üyeleriyle ve yeni medya kullanım pratikleriyle oluşan “sorumlu yurttaşlık” kavramını Dokuz8haber, Kamera Sokak, Park Gazetesi, Ötekilerin Postası gibi platformlar üzerinden inceledi. Merve Apsar Güzelkokar, sunumunda, Türkiye’de spor denildiğinde futbolun anlaşıldığını ve yeni medya ortamlarında futbol etrafındaki nefret söyleminin oluşma ve bununla mücadele etme biçimlerini tartıştı. Cep telefonları sayesinde taraftarların stadyumda mobil olarak İnternete bağlanabildiğini ve hızlı yayılım özelliğiyle içeriklerin diğer kullanılıcılarla paylaşılabildiğini belirtti. Nefret söylemi ile mücadelede yasaklayıcı bir zihniyetin savunulmaması gerektiğini vurgulayan Güzelkokar, medya profesyonellerine bu konuda eğitim verilmesi ve hukuki destek verilmesi gerektiğini, futbolculara yeni medya ortamlarını kullanma konusunda eğitim verilmesi gerektiğini ve taraftarlara eleştirel yeni medya okuryazarlığı eğitimi verilmesi gerektiğini ifade etti. Kadir Has Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Suncem Koçer, kitlesel fonlama (crowdfunding) üzerine odaklanan sunumunda kitlesel fonlamanın genellikle ekonomi, pazarlama ve işletme ağırlıklı incelendiğini, kültürel, toplumsal, siyasi ve tarihsel bağlamlarının da incelenmesi gerektiğini vurguladı. Toplumsal sorunlardan yola çıkılarak kitlesel fonlama yapıldığına dikkat çeken Koçer, Türkiye’de Benim Çocuğum adlı film, Gezi Park eylemleri döneminde verilen What’s Happening in Turkey gazete ilanı, T24’ün okur fonu kampanyası gibi örnekler olduğunu belirtti. II. OTURUM: KUŞAKLAR VE KİMLİKLER Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Kerem Rızvanoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen ikinci oturumda farklı kuşakların yeni medya kullanım pratiklerine ilişkin bilgiler sunuldu. Ege Üniversitesi’nden Doç. Dr. E. Pelin Baytekin, Ayşe Narin ve Gizem Ergülşen farklı kuşakların (X, Y, Z) yeni medya okuryazarlık düzeylerini belirledikleri araştırmalarının sonuçlarını paylaştılar. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan Mesude Yüsra Arslan, kadınların yeni medya okuryazarlığı düzeylerini ölçümlediği araştırmasının bulgularını sundu. İstanbul ve Ankara’da 50 kadınla gerçekleştirilen anket çalışmasında kadınların yeni medyadaki riskler ve olanaklara ilişkin düzeyleri ile kullanım alışkanlıkları tespit edildi. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Sinem Vatanartıran ve Nurseli Tamer; “teknolojik zorbalık” kavramını ele alarak sanal ortamda özellikle gençler arasında yeni bir zorbalık türünün doğduğuna ve teknolojik araç kullanılarak gerçekleştirilen bu zorbalıkların kişilerin hak ve özgürlüklerini kısıtladığına dikkat çektiler. Teknolojik zorbalığa maruz kalan ergenler üzerine saha çalışması gerçekleştiren araştırmacılar, teknolojik zorbalığa ilişkin farkındalığın artırılması için müdahale tekniğini uygulamışlardır. Gazi Üniversitesi’nden Ozan Kocabaş ve Selçuk Çetin ise sunumlarında Y Kuşağı’nın yeni medyayı toplumsal hareketler bağlamında nasıl kullandığını Ankara Tuzluçayır Örneği üzerinden açıkladılar. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Tuğba Asrak Hasdemir, Türkiye’de 2000’lerin başında eğitim müfredatında yer verilmeye başlanan yeni medya okuryazarlığı derslerine ilişkin yaşanan sıkıntıları dile getirdi. “Çocuğu iletişim araçlarının ve internetin zararlı etkilerinden koruma” anlayışı yerine çocukların medya okuryazarı olarak aktif birer özne olarak bilinçlendirilmelerini ve kendi medya ürünlerini ortaya çıkarmalarını sağlayan bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini belirten Hasdemir, bir diğer sorunun da “yeni medya” konusunun medya okuryazarlığı derslerinde yeterince ele alınmamasından kaynaklandığını söyledi. III. OTURUM: SİYASAL İLETİŞİM Prof. Dr. Bülent Çaplı’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen üçüncü oturumda yeni medya siyasal iletişim bağlamında ele alınarak toplumsal hareketlerden siyasi partilere ve yurttaşlara siyasal iletişimin farklı aktörlerinin yeni medya kullanımına ilişkin sunumlar gerçekleştirildi. Oturumda ilk söz alan, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Alev Aslan, toplumsal hareketler ile yeni medya üzerine geliştirilen kuramsal yaklaşımlardan yeni medyanın toplumsal hareketler için fırsatlarına ve sınırlılıklarına değindi. Yeni toplumsal hareketlerin ağlar üzerinden örgütlendiğini, melez kamusallıklar doğurduğunu, çevrimiçi ve çevrimdışı kamusallıkların içi içe geçtiğini söyleyen Aslan, toplumsal hareketler için en büyük riskleri ise manipüle edilebilme, hızlı ve kontrolsüz haber yayılımı ve gözetim toplumu olarak sıraladı. Türkiye’de 2014 Yerel Seçimleri’nde AKP, CHP ve MHP’nin İstanbul, Ankara ve İzmir’de Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarının resmi sosyal medya hesaplarını inceleyen Yaşar Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ferah Onat ve Cudi Kaan Okmeydan, Türkiye’de siyasetçilerin sosyal medyada yurttaşlarla ‘diyalog’ kurmadığı, sosyal medyayı tek yönlü ve propaganda amaçlı kullandıklarını, siyasetçilerin paylaşımlarının genel içeriğinin duyuru ve bilgilendirmeden ibaret olduğunu ve yazılan yorumlara ise hiç cevap vermediklerini belirttiler. Türkiye’de 2011 genel seçimlerinde adayların sosyal medyayı daha aktif kullanmaya başlasalar da çift yönlü iletişimin gerçekleştiğini ileri sürmenin hala zor olduğunu dile getiren araştırmacılar; siyasetçilerin ve onların sosyal medya danışmanlarının yurttaşların sorularını, şikayetlerini yanıtlaması ve onlarla etkileşime girmesi gerektiğine işaret ettiler. “Türkiye’de Sosyal Medyanın Siyasi Katılıma Etkileri” başlıklı araştırmanın bulgularını paylaşan Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Gülüm Şener ve Kadir Has Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Perrin Öğün Emre; 11 ilde 600 katılımcıyla gerçekleştirdikleri anket çalışmasının sonucunda sosyal medyanın siyasi paylaşımı ve katılımı göreceli olarak etkilediğini, demografik faktörlerin, sosyal medya kullanımının ve siyasete ilginin sosyal medya üzerinden siyasi paylaşımda etkili olduğunu, Gezi Parkı eylemlerinin sosyal medyanın siyasi kullanımının etkilemekle birlikte etkisinin abartıldığını söylediler. Oturumun bir diğer katılımcısı olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan Mesude Yüsra Arsan, sunumunda sosyal medya fenomenlerinin kanaat önderi olarak rollerini sorguladı. Sosyal medyanın sıradan insanlar ile tanınmış isimleri başka bir platformda eşitlediğini savunan Arsan’a göre paylaştıkları konularla takipçi sayısını artıran sosyal medya ünlülerinin yeni medyanın ‘okur’ ile ‘yazar’ arasındaki mesafeyi nispeten azalttığını ve bazı ‘okur’ların gündem hakkındaki yorumlarıyla ‘yazarlaşabildiğini’ söyledi. IV.OTURUM: YENİ OKURYAZARLIKLAR İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Burak Doğu, Yrd. Doç. Dr. Altuğ Akın ve Ege Üniversitesi’nden Oral Gerek’in birlikte hazırladıkları bildirileri akademide üzerinde çok da fazla inceleme yapılmamış bir alanı ele aldı. Araştırmacılar, Alternatif Bilişim Derneği, Linux Kullanıcıları Derneği, İnternet ve Hukuk Platformu, Telekomcular Derneği, Erişim Sağlayıcıları Birliği, İnternet Teknolojileri Derneği, Açık Kaynak Kod Platformu, Bilişim ve İletişim Çalışanları Dayanışma Ağı gibi İnternet ya da bilişim alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları ve platformların eylem ve faaliyet türleri, organizasyon biçimleri, ulusal ve uluslararası işbirliklerine odaklanan devam eden bir projenin o ana dek elde edilen bulgularını paylaştılar. Buna göre, İnternet ortamındaki hak ve özgürlükler üzerine faaliyet yürüten bu STK’lar, sansür ve gözetim meselesini büyük bir sorun olarak görmektedir. Araştırmacılar, bu kuruluşların, IT alanında oldukları için diğer STK’lara göre işgücü açısından daha hızlı hareket edebildiğini, devlet desteği almadıklarını ya da almayı reddettiklerini ve para kazanma hedeflerinin de olmadığını vurguladılar. Genel olarak hepsinin ortak noktasının refleksif hareket etmek olduğunu belirttiler. Örgütlenme ve kurumsal yapılanmanın gönüllülük usulü yapıldığını, e-posta üzerinden haberleşmenin operasyonel masrafları düşürdüğünü ifade ettiler. İnceledikleri bu kuruluşların tabandan gelen kurumlar olması nedeniyle gelecekteki başarıları açısından olumlu olacağına inandıklarını, ancak faaliyetlerinin devlet tarafından pek dikkate alınmadığını belirttiler. İncelenen bu kuruluşlara önerilerde de bulunan araştırmacılar, bu kuruluşların faaliyetleri hakkında rapor yazması gerektiğini, özdenetim için bunun zorunlu olduğunu vurguladılar. Mersin Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Aslıhan Ardıç Çobaner ve Ankara Üniversitesi’nden Beste Gürgün, sosyal medyada eleştirel sağlık okuryazarlığı üzerine odaklanan çalışmalarında, Türkiye’de en sık görülen kronik hastalıklar olan kalp hastalığı, KOAH, kanser ve diyabet ile ilgili Facebook’da açılmış ve en çok üyeye sahip olan 4 grup sayfasını inceledikleri araştırmalarında, Nutbeam’ın (2000) eleştirel sağlık okuryazarlığı düzeyinin bu sayfalarda nasıl olduğunu bulmayı hedeflediler. 1-31 Haziran 2014 tarihlerindeki paylaşımları gözlemleyen araştırmacılar, en fazla paylaşımın ve görsel kullanımın “kanserle dans” grubunda olduğunu, genel olarak bütün gruplarda anı, deneyim ve duygu durum paylaşımı yapıldığını, paylaşımlara beğeni ve yorum yapıldığını, kadınların tüm gruplarda etkin olduğunu belirttiler. Ancak bu sayfalarda eleştirel sağlık okuryazarlığı konusunda içerik eksiği olduğunu ve medyanın insanların sağlıkla ilgili bilinçlendirmelere destek olması gerektiğine inandıklarını ifade ettiler. Erdem Alper Turan, LGBTİ STK’ların yeni medya kullanımlarını incelediği çalışmasında, T-Der, Kaos GL, Lambda İstanbul ve Pembe Hayat adlı STK’ların Twitter paylaşımlarını ele aldı. Turan, sosyal medya ortamlarının LGBTİ bireyler için ne ifade ettiğini bulmak amacıyla toplamda 1200 tweet’i “şiddet, ayrımcı ve nefret söylemi”, “cinsel yönelim”, “etkinlikler”, “hak odaklı içerikler”, “günlük haberler” olarak 5 farklı kategoride inceledi. Günümüzde LGBTİ STK’ların görünür olmak ve hak aramak için yeni medya ortamlarını artık daha fazla kullanmaya başladığını ifade etti. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Nalan Sınay, Muhteşem Yüzyıl adlı dizinin Youtube’da yayınlanan bölümlerine yapılan yorumları kullanımlar ve doyumlar kuramı çerçevesinde inceledi. Mecranın kısıtları nedeniyle, yorum yapan kişilerin yaşını ve cinsiyetini inceleyemediğini belirten Sınay, kişilerin duygusal ve bilişsel ihtiyaçlarla dizi izlediği, dizinin tekrar izlenmesinin toplumsallaşma ihtiyacının göstergesi olduğunu belirtti. Kocaeli Üniversitesi’nden Zeynep Benan Dondurucu, halkla ilişkiler pratikleri ekseninde STK’ların geleneksel ve yeni medya araçlarını kullanma biçimlerini incelediği çalışmasında, STK kavramının farklı tanımları olan bir kavram olduğuna dikkat çekti. Çalışmasında hayvan hakları konusunda çatı kuruluş olan HAYTAP’ı örnek olarak ele alan Dondurucu, HAYTAP’ın tweetlerini biçimsel, içeriksel ve fonksiyonel olarak çözümledi. Bu kuruluşun, kurumsal kimliğinin oluşturulması konusunda Twitter ve Facebook sayfalarında bazı eksiklikler olduğunu belirtti. Her iki mecradaki paylaşımlarda duygusal çağrışımların fazla olduğunu, olumlu ve olumsuz iletilerin benzer olduğunu, Facebook’da STK’nın kendisinin ileti ürettiğini, Twitter’da ise gönüllülerin ileti ürettiğini belirtti. Küfüre varan olumsuz içeriklerde STK’nın herhangi bir müdahale yapmadığını ifade eden Dondurucu, bu kuruluşun halkla ilişkiler stratejisini değiştirdiğinde daha başarılı olacağına inandığını vurguladı. V. OTURUM: KENT VE YAŞAM Oturumun ilk sunumunu gerçekleştiren Kadir Has Üniversitesi’nden Ayça Bayrak, teknolojik değişimlerle yeniden yapılanan “Yeni Müzecilik” kavramı üzerinde durarak İstanbul Modern örneği üzerinden müze-teknoloji ilişkisine eleştirel bir bakış açısı getirdi. Yeni medyayı teknolojik determinist bir bakış açısından ziyade tarihsel, kültürel, ekonomik ve sosyolojik boyutlarıyla ele alma gerekliliğini vurgulayan Bayrak, yeni medyanın vaat ettiği etkileşim ve demokrasi kavramlarına şüpheyle yaklaşılmasını önerdi. ‘Yeni’ kavramındaki güç ilişkilerini görmezden gelmenin tehlikeli olduğunu belirten Bayrak, teknolojik fetişizme hizmet etmek üzere kamusal alanlara yeni medyayı yerleştirmenin demokrasiye katkıda bulunmadığını söyledi. Dijital oyun endüstrisinde güvencesiz çalışma üzerine bir sunum yapan Koç Üniversitesinde Yrd.Doç.Dr. Ergin Bulut, ‘gayri maddi emek’ ve ‘prekaryalaşma’ kavramlarını açıkladıktan sonra oyun sektöründeki güvencesiz çalışma koşullarını ele aldı. Güvencesizliğin kısa dönem iş sözleşmesinin de ötesinde yeni öznellikler üreten varoluşsal bir durum, “bir hayat biçimi”, “duygulanımsal bir atmosfer” olduğunu dile getiren Bulut, güvencesizliğin birçok türü olduğunu belirtti: Şehir ve evle dolayımlanan güvencesizlik, imtiyazlı bir güvencesizlik, dönemsel olarak dalgalanan güvencesizlik, departmana ve çalışana göre değişen güvencesizlik vb. Oyunun iş haline gelmesi nedeniyle arzu ekonomisinin merkezinde yer alan hazzın da azaldığını ileri süren Bulut, demokratik üretim koşullarının yaratılması gerektiğine vurgu yaptı. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. İdil Sayımer ile Tülay Yazıcı, konuşmasında “akıllı kent” kavramına ve uygulamalarına yer verdiler. Avrupa’da 23 kenti içeren akıllı kent projesinin (CitySDK) yürütüldüğünü ve akıllı kentlerde kentin, binaların, altyapının vs. tıpkı sinir ağı gibi elektro-sistemlerle kaplı olduğunu ve kent boyunca bilgi akışının sağlandığını söylediler. Akıllı kentin yurttaşların yerel yönetime katılımları için bir fırsat olduğunu ifade eden akademisyenler; ilginç örneklere değindiler: akıllı kentlerde yurttaşlar her sokakta radyasyonu ölçebiliyorlar, park sulamadan aydınlatma sistemlerine dahil oluyorlar, gürültü haritaları çıkarıyorlar, polen sayımı yapıyorlar, hatta otobüs durakları tweet atabiliyor! Avrupa’nın en iyi ikinci akıllı kenti olan Amsterdam örneği üzerinde duran araştırmacılar kentin üç sloganı olduğunu sözlerine eklediler: işbirliği (collaboration), bağlanma (connection), kahve (coffee). Ankara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Tezcan Durna, Gazi Üniversitesinden Nehir Durna’yla birlikte taşrada sosyal medya kullanımı üzerine gerçekleştirdikleri bir saha araştırmasının sonuçlarını paylaştı. Türkiye’de sosyal medya çalışmalarında üzerine pek de çalışılmayan bir alan olan taşra kavramını açıklayan Durna, sosyal medyanın taşrada kentteki işlevlerinden farklı işlevlere sahip olabileceğini, Twitter’ın daha ‘kentli’ bir haberleşme aracı olarak görülürken Facebook’un taşrada cemaatin yeniden üretimine katkıda bulunduğunu ileri sürdü. Antalya’nın bir köyünde gerçekleştirdikleri saha çalışmasının sonunda köylülerin Facebook’ta içerik üretiminde zayıf olduklarını, Facebook’u daha ziyade vakit geçirilecek bir alan olarak gördüklerini belirten Durna, merkez-taşra mesafesinin sosyal ağlarla ortadan kalkmadığına da dikkat çekti. Ankara Üniversitesi’nden Yeliz Özdemir, gündelik yaşamımızda akıllı telefonların özgürleştirici ve sınırlandırıcı işlevlerinden söz ederek akıllı telefonlar üzerine yapılan çalışmalarda iktidar ilişkilerinin göz önüne alınması gerektiğini, akıllı telefonların iktidar ilişkilerini meşrulaştırabileceğini ya da yeniden üretebileceğini söyledi. Özdemir, eleştirel medya okuryazarlığının akıllı telefonların politik ve sosyo-kültürel bağlamda değerlendirilmelerinde önemli olduğunu vurguladı. VI. OTURUM: DİJİTAL GÖZETİM Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Melih Kırlıdoğ’un başkanlığı ile yapılan oturumda, Kırlıdoğ, E. Snowden’a atıflar yaptığı oturum açılış konuşmasında, İnternet ortamındaki gözetim ve sansüre dikkat çekti. Örneğin Facebook’un Prism programı dahilinde bizleri gözetlediğini, yani casusluk yaptığını belirtti. Ancak bunların alternatifinin özgür yazılım olduğunu vurguladı. Kapalı kodlarla çalışan Windows gibi işletim sistemlerinin ne yaptığını bilemeyeceğimizi, ancak açık kod sisteminde “arka kapı” olup olmadığını bilebileceğimizi ifade etti. Şu an itibarı ile 3,5 milyar insanın hareketlerini bilgisayarlarda saklayan bu casusluk programlarının, ileride bu verilerden nasıl yararlanacaklarını bilemediğimize dikkat çekti. Bunlara ek olarak, gözetim ve sansürü birbirinden ayırmamız gerektiğini vurgulayan Kırlıdoğ, gelişmiş ülkelerde gözetimin, gelişmekte olan ülkelerde ise sansürün daha yoğun kullanıldığını, çünkü kamunun baskısı nedeniyle gelişmiş ülkelerde sansürün kullanılamadığını ifade etti. “Benim saklayacak bir şeyim yok” argümanının çok yanlış olduğunu, sürekli gözetlendiğimizin farkında olmamız ve buna karşı çıkmamız gerektiğini belirtti. Ahmet Alphan Sabancı, yeni medya ortamlarındaki “göz”, “görme” ve “görünmezlik” olgularını felsefi bir bakışla incelediği çalışmasında, görmenin geçirdiği değişimleri ele aldı. Sabancı, göz ve görme kavramlarının robot için ne anlama geldiğini araştırdığı çalışmasında, robotun gördüğü herşeyin veriden ibaret olduğunu, en basitinin “arttırılmış gerçeklik” olduğunu belirtti. Artık robotlarla birlikte yaşadığımız bir dünya olduğunu, sorunun, görmeyi bizim için daha insanüstü bir hale getirmeye çalışmak olduğunu belirtti. Robotların da anlayabileceği bir dünya tasarlama peşinde olduğumuzu ve bunun da estetik sorunları beraberinde getirdiğini, arttırılmış gerçeklikle birlikte robotun gözünden dünyaya bakmayı başaracağımızı ifade etti. Robotların bazen alakasız bir nesneyi tehlikeli olarak algılayabileceğine ve bu nedenle de bazı olumsuz durumlar yaşanması ihtimali olduğuna dikkat çekti. Robotun, neyin kamusal ya da neyin özel olduğunu ayırt edemeyeceğini, robotların zeki olarak nitelenmesine rağmen “zeka” ve “bilinç” kavramlarının birbirinden çok farklı olduğunu, robotların sadece her veriyi toplamaya çalıştığını ve bir insan hakkı olarak “görünmezlik” hakkımızı tartışmaya açmamız gerektiğini belirtti. Robotun gözünden İnternette görmek kavramından bahsederken, bunun teknik bir hataymış gibi yansıtıldığını, oysa bunun siyasi bir hata olduğunu, teknik kadar teoriye, mühendislik kadar felsefeye ihtiyacımız olduğunu vurguladı. Atatürk Üniversitesi’nden Doç. Dr. Derya Tellan, “büyük veri”ye odaklanan çalışmasında, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin enformasyonu kontrol ettiğine, verinin enformasyona, enformasyonun da değerli bilgiye dönüştürüldüğüne dikkat çekti. Kısaca veri madenciliği olarak adlandırılan bu işlemlerde artık geleneksel veri analizi tekniklerinin yeterli olmadığını, büyük verinin, çeşitlilik, hız, doğrulama gibi unsurları içinde barındırdığını belirtti. Veri epistomolojisi ile ilgilenmemiz gerektiğini vurgulayan Tellan, yeni bilme yolları keşfetmemiz gerektiğini, sosyal bilimler açısından bir soyağacı çıkarmak için büyük veri çalışmalarında yeni olanın ne olduğunu araştırmak gerektiğini ifade etti. Veri metodolojisinde artık karışık (mixed) metodlar kullanıldığına dikkat çeken Tellan, “veri ekonomisi”nin de üzerinde durulması gereken bir kavram olduğunu belirtti. Konunun sadece niceliksel değil, niteliksel boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini, veri politikasının araştırılması gerektiğini ifade etti. İnternette ayak izlerimizi bıraktığımıza ve bu verilerin başka hangi verilerle ilişkilendirileceğini bilemediğimize dikkat çekti. Büyük veri analiz yöntemlerinde, öncelikle verinin yapısal ve yapısal olmayan olarak ikiye ayrıldığını ve sonra bunların eşleştirildiğini ileri sürdü. Örneğin yapısal olan kredi kartı verilerimiz ile, Facebook, e-mail, bloglar vb.den elde edilen yapısal olmayan verilerin makineden makineye (machine to machine) olarak eşleştirildiğini belirtti. Ya da örneğin cep telefonlarımızdaki konumlandırma özelliğini GSM operatörlerinin bir hizmet gibi sunduğunu, ancak bu konum bilgilerinin şirketlere satıldığını ve bizler bir dükkanın önünden geçerken örneğin bu dükkana dair bildirimler geldiğini ve bizlerin bunları “tesadüf” zannettiğini, oysa verilerle çok farklı eşleştirmeler yapılabileceği yani bunun “yeni reklamcılık” olduğunu ifade etti. Sonuç olarak büyük verinin masum olmadığını ve hayatımızın bir gerçeği olduğunu ve ticaret dünyasının bunu çok kullandığını belirtti. Ankara Barosu’ndan avukat Faruk Çayır, insan hakları açısından gözetim, izleme ve kişisel verilerin korunmasına odaklandığı çalışmasında, kişisel verilerin korunmamasının maddi olduğu kadar manevi zararlar da verdiğine dikkat çekti. Foucault’nun panoptikon kuramından yola çıkarak, özne, kimlik ve bedenlerimiz üzerinde iktidar kurulduğunu, David Lyon’un gözetleme kuramı üzerinden de devlet-iktidar-gözetim arasındaki ilişkinin tarihsel çerçevesini tartıştı. Kadir Has Üniversitesi’nden Yrd.Doç.Dr. İrem İnceoğlu, ulusal güvenlikten bireysel haklara tarihsel süreçte dönüşen hegemonik İnternet söylemlerine odaklandı. İnternetin siyasal iletişim alanında yeni kanallar açtığını savunanlarla birlikte küresel kapitalizmin bir uzantısı haline geldiğini savunanların olduğunu, diğer yandan da İnternetteki kontrolü zor alanlarda yasadışı eylemler için faaliyet yürütüldüğünü ve bu nedenle de dikkatli olmamız gerektiğini savunanların da olduğunu belirtti. Ancak, İnternetin tarihsel gelişimi üzerinden, bugün tehlikeli olarak nitelenen durumların zaten bu teknolojilerin çıkış noktası olduğuna vurgu yaptı. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mutlu Binark ve Başkent Üniversitesi’nden Mustafa Altıntaş, veri ikizlerine odaklanan çalışmalarında, “akışkan gözetim”, “gözetim asamblajı”, “veri gözetimi” gibi dijital gözetimin çeşitli boyutlarına dikkat çektiler. Çalışma için yapılan saha araştırmasında, kişilerin data gözetimine dahil olmayı nasıl algıladıklarını incelediklerini belirttiler. Gözetim teknolojilerinin hayatımızın her alanında olduğuna, ağdaki güçlü bağlarımızın, zayıf bağlarımızın, yoğunluğumuzun dijital profilimizi oluşturduğunu ve bunu veri ikizi olarak adlandırdıklarını belirttiler. Panoptik gözetimin günümüzde akışkan ve geçici olduğunu, özellikle tüketim alanında yoğunlaştığını ifade ettiler. Deleuze’un gözetimi anlatmak için sarmaşık metaforunu kullandığını, Ankara’daki veri gözetiminden örnekler üzerinden, bizlerin de günümüzde sarmaşık gibi bireyden bireye, bireyden kitleye giden bir gözetim içinde yaşadığımızı vurguladılar. İletişim Fakültesi öğrencileri ile gerçekleştirdikleri odak grup görüşmeleri sonucunda; görüşülen kişilerin hepsinin Facebook ve Twitter kullandığını, tüm öğrencilerin en az 6 yıldır bu mecralarda olduklarını, ancak fakındalık ile ilgili bir sorun olduğunu belirttiler. Öğrencilerin, iktidarın ve ebeveynlerinin onları gözetlediğinin fakında olmasına rağmen, bu gözetimin E. Snowden’ın vurguları bağlamından kopartıldığını, yani öğrencilerin “olağan şüpheli” olma durumunun küresel boyutunun ve DPI (deep packet inspection/deri veri analizi) olgusunun da farkında olmadıklarını ifade ettiler. Kontrollü paylaşım ve kendilerine ait olmayan içerikleri paylaşmama gibi önlemlerle dijital izler konusunda önlem almaya çalıştıklarını belirten öğrenciler, crypto kavramını duymalarına rağmen cep telefonlarını şifrelemediklerini de belirtmişlerdir. Sonuç olarak, öğrencilerin Türkiye’de hükümetin gözetleme faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olmalarına rağmen, büyük veri konusunda bir stratejileri olmadığını bulan araştırmacılar, yeni medya okuryazarlığı eğitimin de devlet tarafından değil, STK’lar tarafından verilmesi gerektiğini belirttiler. İstanbul Üniversitesi’nden Nursel Bolat ve Esennur Sirer ve de Ayşegül Akaydın, Panoptikon’dan gözetim teknolojilerine devletin kontrol kurma sürecini MOBESE kameraları üzerinden inceledikleri çalışmalarında, 18-23 yaş aralığındaki 100 üniversite öğrencisine, kapalı uçlu sorularla anket yapmışlardır. MOBESE gerekli midir, teknoloji ile toplumsal kontrol sağlamak doğru mudur, okullarda güvenlik kameraları gerekli midir, okullarda güvenlik kameralarının bulunması öğrencileri rahatsız ediyor mu, MOBESE gözetim sistemleri doğal davranışı etkiliyor mu, MOBESE kontrol sistemleri suç oranlarını düşürür mü, MOBESE kontrol sistemleri trafik suçlarını azaltır mı gibi sorulara öğrencilerin verdikleri yanıtlardan bazı bulgulara ulaşan araştırmacılar, örneklemdeki tüm öğrencilerin gözetimin gerekli olduğuna inandıklarını belirttiler. 27 ŞUBAT 2015 AÇIK TARTIŞMA: YENİ MEDYA OKURYAZARLIĞINA FARKLI PAYDAŞLARIN BAKIŞ AÇILARI İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nilüfer Timisi başkanlığında gerçekleştirilen açık tartışmanın katılımcıları şöyledir; Ali Öztunç (RTÜK), Ali Rıza Keleş (Alternatif Bilişim), Aslı Telli Aydemir (Alternatif Bilişim), Ayşe Beyazova (İstanbul Bilgi Üniversitesi – ÇOÇA), Melda Akbaş (İstanbul Bilgi Üniversitesi – ÇOÇA), Mutlu Binark (Alternatif Bilişim), Özgür Alican (TRT), Özgür Kurtuluş (Dijital Düşün Derneği), Renay Onur (Adım Adım Oluşumu), Ulaş Yılmaz (Kadıköy Belediyesi), Yonca Yıldırım (UNICEF) Özgür Kurtuluş, medya okuryazarlığı kavramını, dijital kapsama, dijital okuryazarlık, dijital empowerment (güçlendirme) üzerinden tartışmamız gerektiğini vurguladı. Okuryazarlık kavramının, temelde, derdini anlatabilme ve karşısındakini anlama ve okuma yazma olduğunu belirten Kurtuluş, görsel okuryazarlık kavramının, imajları anlayabilme olduğunu, bilgisayar okuryazarlığı kavramının ise bunları etkin kullanabilme olduğunu, sosyal medya okuryazarlığının, İnternet okuryazarlığı yani mesaj üretebilme ve anlama olduğunu belirtti. Artık derdimizi anlatırken kağıt kalem yerine farklı araçlar kullandığımızı ifade eden Kurtuluş, bu nedenle de kapsayıcı bir bakış açısının gerekli olduğunu vurguladı. Türkiye’de halen temel okuryazarlık sorunumuz olduğuna, gazeteyi bile sadece başlık ve spotlar üzerinden okuduğumuza, günümüzde dijital uçurumdan bahsetmemize rağmen, bu olgunun geleneksel okuryazarlıkta da yaşandığına dikkat çekti. Bir metni eleştirel okuma ya da bir hipermetni okuma ve üretmeden önce okuma anlama ve bunların çeşitli teknolojiler üzerinden yapılabilmesi gibi temel meselelerin önümüzde durduğunu belirtti. 20 yıldır Türkiye’de İnternetin olduğunu, ancak İnternet okuryazarlığıyla ilgili henüz etkili bir şeyler yapılmadığını ifade etti. Bu çalışmanın nasıl olması gerektiğini yurtdışındaki örnekler üzerinden açıkladı. Yurtdışında merkezde devletin olduğunu, STK’ların ve üniversitelerin destek olduğunu, çocuklar ve gençler üzerine birlikte projeler üretildiğini belirtti. Türkiye’de de benzer stratejiler olmasına rağmen, bunların hep kağıt üzerinde kaldığını, temsilcisi olduğu derneğin de bazı projeler ürettiğini ve yeni medya okuryazarlığının paydaşlarından biri olmak için çalıştıklarını belirtti. İnternet’e herkesin erişim sağlamasına öncelik tanınması gerektiğine dikkat çeken Yonca Yıldırım, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne (http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23b.html) göre çocukların bilgi edinme özgürlüğünde devletlerin kadar anne babaların da sorumlu olduğunu vurguladı. Çocukların ifade özgürlüklerini kullanacakları gelecekteki yeni teknolojiler de dikkate alınarak sözleşmelerin hazırlanması gerektiğini belirtti. Türkiye’de çocukların yeni medya teknolojileri kullanım pratiklerine dair bazı verileri paylaşan Yıldırım, erişimde az gelişmiş bölgeler, kırsal kesim ve kız çocukların erişim konusunda dezavantajlı olduğunu belirtti. Dijital yurttaşlığın bir hak olduğunu, sosyal normlar ve hukuki mevzuatın dikkate alınması gerektiğini, şeffaflığın önemli olduğunu belirtti. Bu konuda etkili politikalar oluşturmak için, eğitimcilerin, kamu kuruluşlarının, ebeveynlerin, STK’ların ve özel sektörün birlikte çalışması gerektiğine işaret etti. UNICEF’in Türkiye’nin Dijital Durumu’na dair araştırmasını paylaşan Yıldırım, öğrenmenin orta öncelikli bulunduğunu, sivil ve siyasi taahhüt ile ifade özgürlüğü ve çevrimiçi hakların ise düşük öncelikli bulunduğunu ifade etti. Bu alanda etkileşimli eğitim materyali geliştirilmesi, saha çalışmalarının arttırılması ve medyanın araştırma, veri toplama ve izleme süreçlerine dahil olması gerektiğini belirtti. Ali Öztunç, RTÜK’ün yeni medyadan çok geleneksel medyayı denetleyen bir kurum olduğunu belirtti. Günümüzde yeni iletişim teknolojileri sayesinde bilgilerin çok çabuk yayılabildiğini, yalan haberlerin de etkili olabildiğini, yeni medya ortamlarında bazı olumsuz durumları bizzat RTÜK üyelerinin de yaşadığını (Twitter üzerinden RTÜK üyelerine karşı hakeretvari içerikler paylaşılması gibi) belirten Öztunç, 6112 sayılı yasaya dair bazı açıklamalar yaptıktan sonra, RTÜK’ün medya okuryazarlığı konusunda bazı materyaller hazırladığını belirtti. Medya okuryazarlığı dersinin iletişim fakültesi mezunları tarafından verilmesine gerektiğine dikkat çekti. Renay Onur, Adım Adım Oluşumu’nun tüzel kişilik olmadığını bu yüzden de oluşum olarak adlandırdıklarını, oluşumun gönüllülük esasına göre yapılandığını belirtti. Oluşumdaki kişilerin koştuklarını ve koşarak topladıkları mil sayısı kadar bağış topladıklarını, bununla engellilere tekerlekli sandalye sağladıklarını ifade etti. Sosyal iyi niyet paydasında birleşen, çekirdek kadrosunun 25 kişi olduğu oluşumun oldukça şeffaf bir yapısı olduğunu da ekledi. Ulaş Yılmaz, Türkiye’e bizlerin geleneksel olarak tek yanlı propagandaya meyilli olduğumuzu, oysa sosyal medya ile birlikte bunun değiştiğini ifade etti. Yerel yönetimlerin sosyal medyayı en etkili kullanabilecek yerler olduğuna dikkat çeken Yılmaz, Kadıköy Belediyesi’nin uzun süredir sosyal medyayı etkili kullandığını, ve artık diğer yerel yönetimlerin de benzer mecraları kullanmaya başladığını işaret etti. Kadıköy Belediyesi’nin paylaştığı son videolardan birinin 1 milyon kişi tarafından izlendiğini, bu nedenle de artık sadece Kadıköy’e değil, tüm İstanbul’a hatta Türkiye’ye hitap ettiklerini düşündüklerini belirtti. Sosyal medya üzerinden insanların dertlerini dinlediklerini, yani “sosyal dinleme” yaptıklarını ifade eden Yılmaz, sosyal medyadaki troller, sahte hesaplar, nefret söylemi gibi olumsuzlukların varlığına da işaret etti. Bu mecraları çökertmeye çalışan kişilerin demokrasiye zarar verdiğini belirtti. Melda Akbaş, çocukların etrafındaki yetişkinlerin ne kadar yeni medya okuryazarlığına ihtiyacı olduğuna odaklandı. Çocukların yeni medya ortamları içine doğduğunu, oysa yetişkinlerin bundan uzak bir ortamda yetiştiği için, çocukların düşe kalka kendi başlarına öğrenmemeleri için, çocukların etrafındaki bu yetişkinlerin de eğitilmesi gerektiğine inandıklarını belirtti. Katılım hakkının hayata geçirilmesinin önemli olduğuna vurgu yapan Akbaş, “her gün sizin eşyalarınızın karıştırıldığını düşünün” dediğimizde yetişkinlerin çocuklarının dijital hesaplarını karıştırmaları konusunda empati yapabildiklerini ifade etti. Siber zorbalığın çocuklarda da karşılaşılan bir durum olduğunu, ancak çocukların kesinlikle şiddet içeren içeriklerle karşılaşmaması gerektiğine inandıklarını belirtti. Toplumun bazı kesimlerinin İnternet özgürlükleri konusunda konuşurken, çocuk pornosu ya da çevrimiçi çocuk istismarı gibi argümanları kullandıklarını, ancak bu argümanların çok dikkatli kullanılması gerektiğini belirtti ve bu konuda Alternatif Bilişim Derneği ile birlikte gerçekleştirdikleri “Alet Etme” kampanyasına (https://www.aletetme.org/) dikkati çekti. Özgür Alican, TRT’de yeni medya çalışmaları hakkında bilgi verdi. İçeriğin İnternete aktarılması konusunda çalışmalar yapıldığını, mobil mecralarda içeriğe erişim, TRTNETTR adlı ağ, TRT’nin 7 milyon sosyal medya takipçisi olduğunu, sosyal medya klavuzu ve medyalar sözlüğü hazırlandığını, EngelsizTRT.TV üzerinden görme engelliler için sesli betimleme, işitme engelliler için elle betimleme gibi çalışmalar yapıldığını, içeriklerin video paylaşım sitelerinde de paylaşıldığını, altyapı ile ilgili bazı çalışmalar da yapıldığını belirtti. Mutlu Binark, yeni medya okuryazarlığı konusunun politik bir süreç olduğuna dikkat çekti. Bankacı eğitim modeliyle sadece dersliklerde kazanılacak bir olgu olmadığını, aktarmacı bir yaklaşımla değil, uygulama ve içerik üretimi ile ve de ürettiğimiz içeriği de paylaşmak yönteminin izlenmesi gerektiğini vurguladı. Alternatif Bilişim Derneği olarak da, yeni medya okuryazarlığının toplumdaki her türlü haklarla, ifade özgürlüğü, sağlık hakkı, eğitim hakkı vb. birlikte düşünülmesi gerektiğine inandıklarını belirtti. Aslı Telli Aydemir, bilişimciliğin interdisipliner bir alan olması gerektiğine inandıklarını, çocukların İnterneti “dünyaya söyleyebilme” olarak tanımladığı ve bu tanımın bir çok konuyu açıklayan yeterli bir tanım olduğuna inandığını belirtti. Ali Rıza Keleş, esas problemin üretici mi yoksa tüketici mi olmak istediğimize karar vermek olduğunu belirtti. Üretici olmanın tüketim ilişkisini aşmaya çalışmakla mümkün olduğuna dikkat çeken Keleş, bazen akıllı telefonların karşısında akıllı olmayan durumlarda kalabildiğimizi, dernek eğitimlerinden elde ettikleri bulgulara dayanarak, insanların genellikle tüketici olma eğilimi içerisinde olduklarını, teknolojilerin ve araçların ardındaki gerçekleri göremediklerini belirtti. “Kendin yap” kültürünün gelişmiş ülkelerde yaygın olduğunu, ancak ülkemizde çok geride olduğunu belirten Keleş, en etkili çözümün özgür yazılım olduğuna vurgu yaptı. Dernek olarak bu kapalı kod sistemlerle mücadele ettiklerini belirtti. VII. OTURUM:YENİ MEDYA YAYINCILIĞI Bilkent Üniversitesi’nden Erdoğan Şekerci, performans kuramı üzerinden Gezi sürecindeki haberciliği yorumladığı çalışmasında, geleneksel ana akım medyada “tarafsız habercilik ilkesi”nin anlamını yitirmeye başladığına dikkat çekti. Gezi sürecindeki çevrimiçi habercilikte, habercinin seyirciyi izlemekle yetinmediğini, gerçekleşen performansa katılım göstererek, performans içinde özne olarak konumlandığını belirtti. Gezi sürecindeki alternatif çevrimiçi habercilik platformlarının eylemselliğini tartıştığı sunumunda, oluşan yeni söylemin de yeni medya okuryazarlığını etkilediğini vurguladı. Bu platformlardaki haberin hazırlıksız ve anlık gösteriminin, ana akım medyadanın otoriter diline karşıt bir noktada konumlandığına işaret etti. Akdeniz Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Murad Karaduman ve Betül Akbulutgiller, yeni medya ortamlarındaki nefret söylemi konusunu incelediler. Geleneksel medyada oldukça sık karşılaşılan ayrımcı ve nefret söylemi içeren ifadelerin, artık yeni iletişim teknolojileri sayesinde yeni medya ortamlarında da karşımıza çıktığına vurgu yapan araştırmacılar, yeni medyanın etkileşim, hız ve kolay ulaşılabilirlik özellikleri nedeniyle nefret söylemi içeren ifadelerin bu mecralarda kolaylıkla yaygınlaştığına dikkat çektiler. Araştırmalarında, Takvim, Yeni Akit, Milli Gazete ve Yeni Şafak gazetelerinin resmi Twitter hesapları üzerinden paylaştıkları içeriklerin nefret söylemi ve ayrımcı dil içerdiğini gözlemlediler. Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ruhdan Uzun, Türkiye’de basılı gazetelerin web sitelerinde yeni medya teknolojilerinin kullanımını incelediği çalışmasında, literatürde çevrimiçi gazetecilik konusunda genellikle teknolojik yenilik söyleminin kullanıldığına, oysa etkileşimlilik, çoklumedya ve hipermetin kavramlarına odaklanan araştırmalar da yapılması gerektiğine dikkat çekti. Çevrimiçi gazetecilikte, yeni medyanın teknolojik özelliklerinin, geleneksel gazetecilikten farklı bir haber evreni sunup sunmadığını incelediği çalışmasında Türkiye’de ulusal çapta yayın yapan 36 gazetenin web sitelerini örneklem olarak almıştır. Uzun, içerik analizi yöntemi ile eriştiği bulguları yeni medya okuryazarlığı açısından tartıştı. Akdeniz Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Sibel Karaduman, yeni medya teknolojileri ile birlikte televizyon izleme alışkanlıklarının değiştiğine vurgu yaptı. Yeni medya teknolojileri sayesinde geleneksel televizyondaki yayın akışı mantığının değiştiğini, artık kişilerin diledikleri zaman ve mekanda televizyon izleyebildiklerini tartıştığı çalışmada, örneklem olarak Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerini alan Karaduman, anket yöntemiyle yaptığı araştırmada yeni medyanın televizyon izleme alışkanlıklarımızı değiştirdiği sonucuna ulaşmıştır. Galatasaray Üniversitesi’nden Tirşe Erbaysal Filibeli, barış gazeteciliği kavramına odaklanan çalışmasında Gezi Parkı protestoları sürecinde yeni medyanın gazeteciler tarafından kullanımını inceledi. Gezi Park eylemlerini, yeni toplumsal hareketlerden biri olarak konumlandıran Filibeli, sosyal medya sayesinde özel alanda yaşananları paylaşabilmemiz nedeniyle, bu süreçte kamusal alan ve özel alan kavramlarında da bir değişim yaşandığını belirtti. Sosyal medyanın sıradan insan kadar, gazeteciler için de olanak yarattığına dikkat çeken Filibeli, o dönemde sosyal medyanın hem haberin kaynağı hem de yayılma mecrası olarak kullanıldığını ifade etti. Bu süreçte sosyal medyada yaşanan bilgi kirliliği nedeniyle gazetecilerin sosyal medyayı haberin kaynağı olarak kullandıkları durumlarda “barış” ortamını bozmayacak şekilde etik kurallara uyarak dikkatli olması gerektiğine vurgu yapan Filibeli, o dönemde çalışan gazetecilerle yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniği kullanarak ulaştığı bulgular sonucunda yeni medya okuryazarı olarak gazetecilere önemli görevler düştüğünü ifade etti. Nişantaşı Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Zeynep Özarslan, eleştirel yeni medya okuryazarlığının geliştirilememesinde ana akım medyanın rolünü sorguladığı çalışmasında, öncelikle yeni medya okuryazarlığı kavramının muhafazakar ve eleştirel olarak iki farklı yaklaşımla ele alındığına vurgu yaptı. Yeni medya okuryazarlığının ideolojik ve kültürel bir süreç olduğunu belirten Özarslan, iki aşamalı olarak tasarladığı araştırmasındaki bulguları paylaştı. İstabul ilinde 1119 alt sosyo-ekonomik statü grubuna mensup bireyle yapılandırılmış anket sorularının yüz yüze sorulduğu saha araştırmasında, bahsi geçen bireylerin genellikle geleneksel medyayı takip ettiğini, yeni medya ortamlarını kullanma konusunda kısıtlar yaşadıklarını, yeni medyayı daha çok sosyal medya olarak algıladıklarını, en çok kullanılan sosyal medya ortamlarının Facebook ve Twitter olduğunu gözlemlediğini belirtti. Buradan hareketle, Türkiye’de ulusal yayın yapan 3 büyük gazetenin (Radikal, Zaman, Hürriyet) 2013 yılı boyunca yaptığı haberlerde “sosyal medya” “Facebook” ve “Twitter” anahtar kelimeleri ile içerik analizini yaparak bu gazetelerde sosyal medyanın nasıl sunulduğunu tespit etmeyi hedeflediğini ifade etti. Araştırmasında 2013 yılının Gezi hareketi nedeniyle sosyal medyanın bu gazetelerdeki sunumunda bir değişiklik olabileceği varsayımına dayandırdığını belirten Özarslan, Radikal gazetesinin sosyal medyaya ifade özgürlüğü açısından yaklaştığını, Zaman gazetesinin muhafazakar bir bakış sergilediğini ve Hürriyet gazetesinin tamamen magazin odaklı içerikler yayınladığını gözlemlediğini belirtti. Bu ana akım gazetelerin, yeni medya okuryazarlığı konusunda okuyucularında farkındalık yaratmak anlamında önemli bir katkı sunmadığı sonucuna ulaştığını vurguladı. VIII. OTURUM: DİJİTAL AKTİVİZM Prof. Dr. Aslı Tunç kolaylaştırıcılığında geçen sekizinci oturum, “dijital aktivizm” konusunda yapılan çalışmaları bir araya getirdi. Oturumda ilk söz alan Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Aslı Telli Aydemir, yeni medya okuryazarlığının demokratik kapasite geliştirme olanağı üzerine bir sunum gerçekleştirdi. 70’li yıllardan bugüne uluslararası ölçekte akademik ve eğitim odaklı çalışmalara değinen ve yeni medya okuryazarlığının özelliklerini açıklayan Telli Aydemir, öğretmen eğitiminin dijital okuryazarlıktaki önemine dikkat çekti. Konuşmacı, yeni medyada gönüllülük paydasını vurguladı ve kişiselleştirilmiş geri bildirimin empati kurabildiğimizin göstergesi olduğunu dile getirdi. Dr. Gamze Göker yeni toplumsal hareketler bağlamında yeni medya okuryazarlığının olanaklarına ve sınırlılıklarına değindiği konuşmasında ilk olarak konuya ilişkin üç temel yaklaşımı açıkladı: teknolojiyi mitleştirme yaklaşımı, teknoloji emperyalizmi yaklaşımı ve teknolojik mücadele yaklaşımı. Anti-militarist, LGBTT ve kentsel dönüşüm hareketlerini örneğinden hareket eden Göker, yeni medyanın erişim engelleri, nefret söylemi, sermaye kontrolü gibi olumsuz yanlarına karşın toplumsal hareketler açısından birçok yönden olumlu yanları bulunduğunu dile getirdi. Göker’in ardından söz alan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Sercan Şengün ise video oyunlarının toplumsal ve politik değişim imkanları üzerinde durdu. Video oyunlarının sosyal çözüm güçlerine dönüşme potansiyeli bulunduğunu söyleyen Şengün, toplumdaki aktörlerin (kurum, devlet, şirket, birey) bu oyunlar içerisinde kendi amaçlarına uygun şekilde aksiyon aldığını ve kendi ideolojilerinin propagandasını yaptıklarını ifade etti. Konuşmacı, video oyunlarının üretici ve tüketicilerini beş başlıkta sınıflandırdı: markalar ve hayırsever/duyarlı tüketiciler, kurumlar ve birinci dünya, kurumlar ve üçüncü dünya, devletler ve vatandaşlar, bireyler ve bireyler. Bilkent Üniversitesi’nden Yasemin Başaran Doğan ise farklı bir konuya değinerek sosyal medyanın hümanitarizm hareketleri üzerindeki etkisini ele aldı. Hümanizm felsefesinden yola çıkarak yeni medyanın ve özellikle sosyal medyanın bireyleri daha ‘insancıl’ kılıp kılmadığı sorusunu ortaya atan Doğan, internet sonrası dönemde bireyin artık her yerde ve gönüllü olarak dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan olayların parçasına dönüştüğünü ve insanların birbirine karşı farkındalık geliştirdiğini söyledi. İnternet üzerinde sosyal yardımlaşma ve farkındalık kampanyalarının öneminden bahseden konuşmacı, sosyal medyada gönüllülük esasıyla bireylerin hümaniteryen aktivitelerin kolayca bir parçası olabildiğine dikkat çekti. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nden Zeynep Zelan da farklı örnekler üzerinden giderek yeni medya okuryazarlığını yeni toplumsal hareketler bağlamında değerlendirdi. Manuel Castells’in “Ağ toplumu” kavramından hareketle sistem karşıtı grupların yeni medya aracılığıyla seslerini duyurduğunu, eski hareketlerden farklı olarak küresel çapta etkileşime girdiklerini söyledi. Son olarak, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Zuhal Akmeşe ve Kemal Deniz Redhack Belgeselleri üzerine bir sunum gerçekleştirdiler. Son yıllarda küresel çapta ses getiren toplumsal hareketlere değinen araştırmacılar, Redhack’in İnternet eylemlerinin toplumsal alanda meydana getirdiği etkiler üzerinde durdular. IX.OTURUM: KULLANICI TÜREVLİ İÇERİK İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Ali Yıldırım, yeni medyanın okuryazar kitlesi olarak blogger’ları incelediği çalışmasında, yeni medya teknolojilerinin olanakları sayesinde gelişen bloglarla birlikte bireylerin birer yayıncı durumuna geldiğini ve bu mecraların bireylerin yeni medya kullanım pratiklerini geliştirdiğini ifade etti. Bloglarda, blogger ve takipçiler arasındaki etkileşimin bloggerları daha nitelikli içerik üretmeye de yönlendirdiğini belirten Yıldırım, blogların yatay iletişime de teşvik ettiğine dikkat çekti. Mediacatonline, Facebook, Twitter, Google Plus, Alexa, Pinterest ve LinkedIn’deki paylaşım oranları dikkate alınarak, “Türkiye’nin en etkili 100 blogger’ı” ile çevrimiçi anket yöntemi kullanarak elde ettiği verileri ve bloggerların takipçileri ile etkileşimini yorumladı. Gazi Üniversitesi’nden Arda Umut Saygın, Vine’ı bir yurttaş gazeteciliği alanı olarak ele aldığı çalışmasında, mobil erişim sayesinde geleneksel medyanın uzun süredir göz ardı ettiği kamu yararı kavramının tekrar tartışılması gerektiğini belirtti. Yurttaş gazeteciliğinin geleceği hakkında fikir yürütebilmek amacıyla maximum 6 saniyelik içerik paylaşımına izin veren Vine uygulamasını kendisine örneklem olarak seçen araştırmacı, Vine’ın Twitter’a eklemlenmiş yapısının ve 6 saniyelik videoların günümüzün hızlı tüketim yapısı ile bağdaştığına inandığını belirtti. Vine’ın profesyonel gazeteciler için uygun olmadığını ancak anındalık özelliği ve mobil karakteri nedeniyle yurttaş gazeteciliği yapanlar için uygun bir mecra olabildiğini, özellikle toplumsal eylem haberlerinde etkili olabileceğini ifade etti. Kocaeli Üniversitesi’nden Banu Küçüksaraç, yeni medya okuryazarlığı bağlamında muhafazakar ve modern yaşam tarzı bloglarını incelediği çalışmasında, blog yazarlarının ve takipçilerinin yeni medya kullanım bilgi ve becerisini, eleştirel yeni medya okuryazarlığı bağlamında tartıştı. Muhafazakar ve modern yaşam tarzı bloglarında paylaşılan içeriklerin gündelik yaşamın doğallığından uzak bir biçimde kurgulandığını, daha ziyade tüketim kültürü ile bağdaştığına dikkat çeken araştırmacı, bu blog yazar ve takipçilerinin yeni medya okuryazarlığından uzak bir şekilde konumlandığı sonucuna ulaştığını ifade etti. Dilara Tekrin, İnternet meme’lerini incelediği çalışmasında, meme’lerin, içeriğin ilk paylaşıldığı bağlamdan ve kültürden öteye taşındığını, pazarlama amacı olmadığını, içeriğin İnternet kültürü ile alakalı olması gibi özelliklerine değindi. Meme’lerdeki görsel ve metinlerin, çevrimiçi araçlar yardımıyla kolayca üretildiğine ve paylaşım sürecinde bireylerin meme’lerde değişiklik yaptığına ve bu durumun da meme’lerin anonimleşmesine neden olduğuna değindi. Bu bağlamda kolektif içerik üretimi olarak konumlandırdığı meme’lerdeki içerikleri, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı toplumlarda, kişilerin iktidardakilere karşı hislerini ortaya koyduğu politik bir araç olarak yorumlanabileceğini belirtti. Farklı bir yaklaşımla ise, meme’lerin kolektif bir kahkaha olarak konumlandırılabileceğini ifade etti. Meme’lerin ilk ortaya çıktığı platformlardan biri olan 4Chan üzerinden örneklerle inceleyen araştırmacı, kendine has oluşum, paylaşım ve tüketim kültürü ile birlikte meme’lerin yeni medya okuryazarlığının bir ürünü olarak görülebileceğini belirtti. Başkent Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman, geleneksel belgesel anlatısından yeni belgesellere gerçeğin izini sürdüğü çalışmasında, yeni medya teknolojilerinin bilinmeyen hikayeleri, duyulmayan sesleri kamusal alana taşıyabildiğini ve gerçeğin kaydı olan bu durumların da belgesel anlatılara yakın düştüğünü ifade etti. Belgesel anlatısında yönetmenin her zaman “gerçek”in peşinde olduğunu, bunun için tarih boyunca yeni anlatım teknikleri ve biçimleri geliştirildiğini belirtti. Işıkman, Gezi sürecindeki belgeseller üzerinden yeni medya teknolojilerinin belgeselcilere ne gibi yapım, yayın ve finansman olanakları sunduğunu ve geleneksel medyaya alternatif olma özelliğini inceledi. X. OTURUM: SÜREÇ VE MEKANİZMALAR Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Dr. Ali Karatay ve Dumlupınar Üniversitesi’nden Ayşe Karatay, “yaşam boyu öğrenme” kavramı kapsamında yer alan “Kitlesel Açık Çevrimiçi Dersler”i inceledikleri çalışmalarında, bu derslerin sanat eğitimindeki rolü ve önemi üzerinde durdu. Bir uzaktan eğitim modeli olarak bu dersleri alan öğreniciler ve dersin eğitmenleri ile görüşmeler yaptıkları araştırmalarında, görüşmelerinin yorumlarını paylaştılar. Araştırmacılar, sanat eğitiminde yeni medyanın kullanılması gerektiği ve ülkemize özgü sanat eğitim modelinin Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders sistemine entegre edilmesi gerektiğini savundular. Kadir Has Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Bozdağ, Avrupa Birliği tarafından Avrupa okullar ağı olarak kurulan eTwinning örneği üzerinden uluslararası okul ağlarının katılımcılarının medya okuryazarlığına katkısını incelediği çalışmasında, yeni medyanın kültürlerarası eğitim ve kültürlerarası iletişim açısından önemine vurgu yaptı. Bozdağ, bu ağlar üzerinde geliştirilen projeler sayesinde öğrencilerin ve eğitmenlerin medya kullanım becerilerinin “kendi kendine yaparak öğrenme” ve “akranlarla öğrenme” yöntemleriyle geliştiğini öne sürdü. Atatürk Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. H. Buluthan Çetintaş, sayısal uçurumun aşılmasında yeni medya okuryazarlığının rolünü sorguladı. Günümüzde bireylerin yeni medya araç ve ortamlarını etkin kullanmalarının, sayısıl uçurumun aşılmasına da yardımcı olabileceğini ileri sürdü. Kocaeli Üniversitesi’nden Doç. Dr. İdil Sayımer ve Fatma Nur Şen, okullarda siber zorbalığın önlenmesinde yeni medya okuryazarlığı eğitiminin önemini vurguladıkları araştırmalarında, medya okuryazarlığı müfredatı için de bazı öneriler yaptılar. Siber zorbalığın, okullarda, akranlar arasında gerçekleştiğine dikkat çeken akademisyenler, TÜBİTAK destekli bu araştırmanın şimdiye kadar elde edilmiş olan bulgularını paylaştılar. YENİ MEDYA ÇALIŞMALARI İKİNCİ ULUSAL KONGRE SONUÇ BİLDİRGESİ İnternet’in siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarda gitgide artan yaygınlığı ve önemi ile birlikte ‘yeni medya okuryazarlığı’ kilit kavramlardan biri haline gelmiştir. Günümüzde göz önüne alınması gereken bir olgu da İnternet ve yeni medya ortamlarına erişmenin ve bu ortamlarda var olmanın yurttaşın temel haklarından biri olduğudur. Yeni medya okuryazarlığı; yeni medya kullanımına ilişkin bilgi ve beceri sahibi olmayı, yeni medyanın potansiyelleri ile olası tehditlerine karşı farkındalık kazanmayı, yeni medyayı etik ve hak temelli kullanmak üzere tutum ve davranış geliştirmeyi içerir. Yeni medya okuryazarlığı teknik ya da salt pedagojik bir mesele değildir. Daha ziyade aktif ve katılımcı yurttaşlık, demokratik ve çoğulcu bir toplumsal ve siyasal düzen ile önyargılar ve nefretten arındırılmış bir iletişim zemininin kurulmasını hedefleyen politik bir duruştur. Bu anlamda yeni medya okuryazarlığı çok farklı disiplinlerin, çok farklı kaygıların, bireylerin, kurum ve kuruluşların kesişim noktasında yer alan çok boyutlu ve çok ortaklı bir süreçtir. Bu kavramın öznesi medya metinlerini “tüketen” pasif tüketiciler değil, medya metinleri ile eleştirel bir ilişki kurabilen ve kendi içeriği ile medyasını üretme yeteneklerine sahip aktif ve katılımcı yurttaşlardır. Yeni medya okuryazarı; kendi dilini, söylemini üreten ve dolaşıma sokan, aktif ve üretken bir medya okurudur. Yeni medya okuru, kendisine sunulan kodlar ve uzlaşımların ötesini arkasını sorgulayabilme becerisine sahiptir. Bu okuryazarlık biçimi sayısal ortamlarda bireylerin mahremiyetlerinin ve gönüllü olarak sunduğu bilgilerin siyasi ve ticari çıkarlara karşı korunması konusunda farkındalık kazanma çabasıdır. Aynı zamanda baskı, sansür, denetim ve gözetim mekanizmalarından uzak, özgür bir iletişim ortamının oluşturulması ve sürdürülmesinde temel bir rol oynamaktadır. Bununla kalmayıp, her türlü teknoloji, özellikle de yeni iletişim teknolojileri ile girilen yabancılaşmış ilişkiyi sorgular, bu ilişkinin yerine merak, yaratıcılık, üretim ve eleştiriyi koymaya gayret eder. Yeni medya okuryazarlığı makro ve mikro politikalarla hayata geçirilebilir ve yurttaşların başta gündelik hayatları olmak üzere siyasi kararlar hakkında söz sahibi olmasına katkıda bulunur. Alternatif iletişim kurma biçimlerini ve mekanlarını yaratan ve özgür yazılım uygulamalarını teşvik ederek bireyleri özgürleştiren pratiklerden oluşur. Kendin yap ve hack kültürünün de bu temelde geliştirilmesi önemlidir. Bağlamsal olarak, denetleyici politikalara karşı tutumlarda ortaklaşacı bir düzenlemeyi içerir. Yasaklarla özellikle çocukları terbiye etmekten uzak, onları nesneleştirmeden özne olarak yaklaşan bir anlayışla bu okuryazarlık yürütülmelidir. Çocukların yeni medya ortamlarını özgür ifadeye açık ve hak savunuculuğu yapabilecekleri birer mecra olarak kullanmalarını savunmak gereklidir. Bu kavramın ve ait olduğu alan yazınının genel eğitim politikalarının bir parçası olarak düşünülerek eğitimin her aşamasına dahil edilmesi, her yaş düzeyinde ve ülke çapında yaygınlaştırılması gerekir. Yeni medyanın sunduğu olanaklar yine yeni medyanın yarattığı tehditlere karşı; daha insancıl, dayanışmacı ve paylaşımcı bir dil için, nefret söylemi ve siber zorbalıkla mücadelede kullanılmalıdır. Teknolojinin kendi başına politik bir akla sahip olmadığı, politik çıkarların hegemonik bir mücadele alanı olduğu bilgisinden hareketle yeni medya okuryazarlığı, her türlü bilgi uçurumuyla mücadele etmenin bir politik aracı olarak konumlanır. Kuşaklararası, bölgeler arası, kültürlerarası, kimlikler, topluluklar ve sınıflararası olduğu kadar toplumsal cinsiyete dayalı sayısal uçurumla da mücadele etmenin bir politik aracı olmalıdır. Yeni medya okuryazarlığı toplumsal cinsiyet ayrımcılığına duyarlı bir zihniyet dönüşümünü içerir. Cinsiyete dayalı sayısal uçurumla mücadele etmek aynı zamanda toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele için de bir politik yöntem olarak kullanılabilir. Her türlü medya okuryazarlığına ilişkin veri oluşturmak üzere nicel ve nitel araştırmaların yapılmasını özendirmek gereklidir, bu konuda araştırma desteklerini arttırmak üzere konuya tarafların ve ortakların katılımıyla bilim politikası geliştirilmelidir. Akademinin bilgi üretimindeki rolü bu bağlamda önemlidir. KAYNAKÇA Alet Etme. (bt.) https://www.aletetme.org/ (erişim tarihi:14.03.2015) Alternatif Bilişim Derneği. (bt.) https://www.alternatifbilisim.org/wiki/Nedir (erişim tarihi: 14.03.2015) Alternatif Bilişim Derneği. (bt.) “Derneğin Amacı” https://www.alternatifbilisim.org/wiki/Ama%C3%A7lar (erişim tarihi: 14.03.2015) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme-UNICEF. (bt.) http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23b.html (erişim tarihi: 14.03.2015) Nutbeam, D. (2000) Health literacy as a public health goal: a challenge for contemporary health education and com”munication strategies into the 21st century.” Health Promotion International, 15, 259–267. Özçetin, B. (2015). “Burak Özçetin; Yeni Medya Okuryazarlığı Politik, Eleştirel bir Savunma ve Taarruz Sanatıdır; Özgürleşmeyi Hedefler.” http://www.turk-internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=49226 (erişim tarihi: 14.03.2015) Sennett, R. (2009). Zanaatkâr. İstanbul:Ayrıntı. Yeni Medya Çalışmaları I. Ulusal Kongresi-Kongre Kitabı. (bt.) http://ekitap.alternatifbilisim.org/yeni_medya_calismalari-1_kongre_kitabi.html. (erişim tarihi: 10.03.2015). Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre.(bt.) “Kongre Çağrısı”. http://yenimedya.org.tr/content/kongre-%C3%A7a%C4%9Frisi. (erişim tarihi: 10.03.2015) Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre. (bt.) “Sonuç Bildirgesi”. http://yenimedya.org.tr/ (erişim tarihi: 10.03.2015) [1] Kongre kitabına erişim için bakınız: http://ekitap.alternatifbilisim.org/yeni_medya_calismalari-1_kongre_kitabi.html [2] Sunumun tamamı için bkz. http://www.turk-internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=49226)