Mustafa Akgül’le ’22 Ağustos sonrası ve İnternette sansür’ üzerine söyleşi

Ağustos 29, 2011

Teknopolitika olarak Internet Teknolojileri Derneği Başkanı Doç Dr. Mustafa Akgül ile bir söyleşi yaptık. Mustafa Akgül ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve Internette Sansür uygulamaları hakkında konuştuk. Sendika.Org

Sayın Akgül Derneğinizinden bahseder misiniz bize?

Internet Teknolojileri Derneği ülkemizin 1990 da kurulan TRUUG – Türkiye Unix Kullanıcıları Derneğinin devamıdır. TRUUG daha sonra Açık Sistem Kullanıcıları Derneği adını aldı. 2000 yılında ise en büyük açık sistem İnternet’dir düşüncesiyle, İnternet Teknolojileri Derneğini haline geldi. Dernek başından beri yeni teknolojileri ve uygulamaların tartışıldığı Konferans ve Fuarlar örgütlemiştir. Şimdi ise Türkiye’de İnternet Konferansı, inet-tr, Akademik Bilişim Konferansını gerçekleştirmektedir. Ayrıca İnternet Haftası etkinliklerine öncülük etmekte, LKD ile birlikte Linux Kampı yapmaya başlamıştır. İnternet Teknolojilerin tanıtılması, yayılması, Ulusal İnternet Politikaların oluşturulması, tartışılmasına, İnternet’den toplumsal yarar sağlanmasına yönelik çabalara ağırlık vermektedir. Özgür Yazılım ve açık sistemler ilgi kaynağı olmaya devam etmektedir. Son yıllardaki çabaların içinde, interneti savunmak, her türlü yasak/sansür/filtre’ye karşı çıkmak ana çabamız olmuştur. INETD, Youtube yasağını AİHM taşımıştır; yanlış bulduğu uygulamalar konusunda pek çok suç duyurusunda bulunmuştur.

BTK’nın 22 Ağustosta planladığı ne idi? Kamuoyu baskısı sonucunda neyi değiştirdi?

BTK saydam, katılımcı ve bilimsel çalışmadığı için tam neyi amaçladığını bilemiyoruz. BTK çok sık kamuoyunu yanıltmıştır (Youtube konusu); yetki aşımına yeltenmiştir (kendi belirlediği yasaklı kelimeleri içeren alan adlarını yasaklamaya kalkmıştır, bunları ev sahipliği yapan Türk şirketlerine “ev sahipliğini sonlandır” demiştir). Internet Servis sağlayıcılara yerleştirdiği çeşitli kara kutu cihazlarla, VoIP (Internet Üzerinden Telefon Konuşmalarının) dinlediği endişesini taşıyoruz. INETD bu konuda bir suç duyurusunda bulunmuştur. Dolayısıyla, kamuoyu BTK’ya şüphe ile yaklaşmakta haklıdır. Kamuoyu, önerilen filtre sisteminin tüm internete uygulanacak bir filtre altyapısının oluşturma endişesiyle 15 mayısta meydanlara döküldü: 30 küsur ilde “İnternetime Dokunma!” etkinlikleri yapıldı.

BTK kamuoyu etkileşimi olmayan kötü yazılmış bir yönetmelikle mevcut durum (standart), aile, çocuk ve yurt içi profillerini duyurdu. İsteyen yurttaş bu 3 profilden birini seçebilecek ve bunun sonucunda o profilin izin verdiği adreslere erişebilecekti.

Kamuoyu baskısıyla yapılan değişiklik, yönetmeliğin dilinin gözden geçirilmesi dışında, i) yurtiçi profili kalktı, ii) beyaz ve kara listelerin oluşmasında kriterleri belirleyecek, Güvenli İnternet Çalışma Grubu’nun kurulmasıdır. Kamuoyunun önerileri tamamen göz ardı edilmiş; her zamanki gibi bildiklerini okumuşlardır. Böylece filtreleme ile ilgili sadece çocuk ve aile profili kaldı. Aile profiline, oyun, sohbet ve sosyal ağ gruplarını bütün olarak filtreye ekleme seçeneği eklendi.
Bunlara ek, kamuoyunda DNS ayarlarını değiştirmeyi suç haline getirecek izlenimi veren, Internet Servis Sağlayıcılara filtreyi aşma çabasını engelleme görevi veren madde kaldırılmış.

Tekrar etmekte yarar var: Çalışma Grubu sadece ilkeleri belirleyecek, listeyi BTK yapacaktır. Çalışma grubu “İnternet Muzır Kurulu” olacak potansiyele sahiptir. Henüz yönetmeliği belli değildir; ama kamunun geçmiş uygulamalarına bakarak, bu kurulun katılımcı, saydam ve bilimsel çalışmasını beklemek biraz fazla iyimserlik olacak. Çalışma Grubu büyük ölçüde kamunun atadığı ve kamunun önerip BTK’nın seçtiği uzmanlardan oluşmaktadır. Bağımsız STK’ların katkısı yok denecek kadar azdır.

Kaldı ki mevcut 460 Milyon web arasında beyaz ve kara listeleri belirlemek 5-10 kişinin yapabileceği bir iş değildir. Webin çok dilli, ve dinamik yapısını göz önüne alınca bunun ne kadar zor bir iş olduğu ortaya çıkar.

BTK’nın kamuoyunu yanıltması konusunu biraz açarmısınız?

Bilindiği gibi youtube 2.5 yıl kadar yasaklı idi. Yasak Atatürk hakkında 10 video nedeniyle verildi. Youtube bunlardan 5’ini ilk fırsatta kaldırdı. Diğer 5’i için ise Türkiye’den erişimi engelledi. Yani, ülkemizdeki bir internet kullanıcısı için bu videolara doğrudan erişmek, yasak kalksa bile mümkün değildi. Mahkeme, bu videoların tüm dünya için yasaklanmasını istedi. Youtube bazı videoların, ABD için ifade özgürlüğü içinde değerlendirildiği için kaldırılamayacağını belirtti. Ulaştırma Bakanlığı/BTK ile Youtube arasında defalarca görüşme yapıldı. BTK, Youtube’dan Türkiyede ofis açmasını, BTK’nın isteklerine uymasını istedi. Bu arada vergi uyuşmazlığı gündeme geldi. Youtube yasağının çok uzun sürmesi dünyanın ilgisini çekmeye başladı. BTK, Ulaştırma ve Maliye Bakanlıkları Youtube yasağının vergi itilafı nedeniyle olduğu ilan ettiler. Hatta, Cumhurbaşkanını yanıltarak, onun dünya medyasına bu yönde açıklama yapmasını sağladılar. Halbuki, mevzuatımızda vergi itilafı ile yasaklama arasında bir ilişki yoktur. Youtube’un vergi nedeniyle yasaklanması konusunda verilmiş, adli ya da idari bir karar yoktur.

Youtube’un açılması ise asıl kamuoyunu yanıltmanın, “kamusal hülle” yapmanın ilginç bir örneğidir. İlgili Yönetmelik ya da yasayı değiştirmek, yani sorunu kaynağında çözmek yerine, gecekondu bir çözüm bulundu. İnternet Kurulu, yasağa neden olan Atatürk’le ilgili 5 videonun fikri haklarının kendisine ait olduğuna karar vererek, onların fikri haklarını Almanya’daki bir Türk firmasına devretti. Firma, Youtube’a “bu videoların fikri hakkı bende, youtube’dan kaldırıyorum” dedi. Youtube sorgulamadan bu videoları kaldırdı. Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Savcılığı bir bilirkişi yoluyla bu 5 videonun youtube’tan kalktığını tespit etti. Ve hemen ilgili yasaklama kararını kaldırdı. Sonra Youtube, Türk firmasına, “senin bu videolar üzerinde fikri hakkın yok, videoları yerine koyuyorum” dedi. Sonuç olarak, Youtube yasağının uzun sürmesine neden olan videolar halen duruyor. İlgili mevzuat da olduğu gibi duruyor.

BTK bilindiği gibi aralarında “hikaye, baldız, sarışın, haydar, adrian” gibi kelimelerin olduğu 130 kusur kelimeyi içeren alan adlarına yer sağlanmaması için yer sağlayıcılara bir elektronik tebligatta bulundu. BTK’nın, Türkiye’de bulunan webler için herhangi bir nedenle re’sen yasaklama yetkisi yok. Sakıncalı içerik varsa, mahkemeden karar alması gerekir. Bu çok açık bir yetki gaspı denemesidir. Yine aynı günlerde, bazı weblerin host edilmemesi için elektronik talimat gönderdi. Bu ikinci talimatını geri aldı. İlkini ise, biz uyarı olarak gönderdik diye bir başka yetki aşımı yapmaya çalıştı.

Eskiden yasaklı siteler nasıl engelleniyordu ? Bu yeni değişiklikle Internet Servis Sağlayıcılar aracılığı ile farklı bir filtre teknolojisine mi geçiliyor?

5651 yönetmelikleri ile bir webi sadece bütün olarak yasaklamak mümkündü. Bu ise ya Alan Adı (DNS) bozulması yoluyla ya da IP yasaklaması yoluyla oluyordu. Alan adı bozulmasında, yasaklanmak istenen alan adı webi için Servis sağlayıcısı DNS sunucusunda sahte bir kayıt eklenerek, ilgili web “bu site yasaklanmıştır” türü bir sayfaya yönlendiriliyordu. IP temelli yasaklamakta ise ilgili webin IP’sine giden istekler çöpe yönlendiriliyordu. Bir IP üzerinde milyonlarca başka webin olması mümkün. Örneğin wordpress.com da 20 milyon blog vardır. Blogger.com da ise çok daha fazlası vardır. Adnan Hoca’nın WordPress ve Digitürk’ün Blogger yasaklatmalarında bunu yaşadık. Bu açıkça orantısız bir cezalandırma ile, kurunun yanında “pek çok yaş”ın da yanmasına neden olmaktadır.

Türkiye’de bugüne kadar uygulanmayan, ama dünyada bazı ülkelerde uygulanan URL temelli yasaklamak bir diğer yöntem. Bu sadece sakıncalı bulunan nesneleri engellemeyi sağlıyor. BTK, bizim yıllardır, bu yöntemle tüm web yerine ilgili nesneleri URL temelli yasaklamayı uygulasın önerimize hiçbir bilimsel gerekçe göstermeden göz ardı etti.

Yeni yönetmelikle filtreleme beyaz ve kara liste listeler yoluyla olacaktır. Çocuk profilinde beyaz liste geçerli olacak, aile listesinde ise kara liste geçerli liste olacaktır. Bu listeler alan adı, IP, port ve alan adı bilgisini içerebilecektir. Kamuoyundan gizli bu bu listeler yoluyla abonenin gitmek istediği URL listede aranacak, beyaz listede var ise izin verilecek, kara listede var ise engellenecektir. BTK bu yolla URL filtrelemeyi servis sağlayıcılar üzerinden uygulamaya başlıyor gözüküyor.

Aile profilinde aboneye grup olarak oyun, sohbet ve sosyal ağları toptan yasaklama seçeneğinin sunulması, BTK’nın bu grupları istediği anda devre dışı bırakmanın altyapısını mı oluşturuyor sorusunu akla getiriyor. Bilindiği gibi, Mısır’da tüm İnternet kesildi. İngiltere’de bir olay anında tüm sosyal ağları ve sohbet/anında haberleşme kanallarını kapatma gündeme geldi. Yeni yönetmeliğe eklenen sohbet kanallarını ve sosyal ağları toptan yasaklama seçeneği, sicili kabarık olan BTK’nın sansürün altyapısını oluşturulduğu endişesini besliyor. Arap baharı, Internetin muhalefet hareketinde kullanılmasından korkan hükümetlerin, olası muhalefet hareketlenmelerine karşı önlem için almaya çalıştığı yaygın bir olgu. Aynı endişe Türkiye için de geçerli.

Yeni yapıda ne olacak?

“Ancak halihazırda onbinlerce sitenin çocuk pornosu, fuhuş gibi anlaşılır nedenlerin ötesinde ‘müstehcenlik’ gibi muğlak tanımlar veya ‘Atatürk aleyhine işlenen suçlar’ gibi nedenlerle BTK tarafından sansürlendiğini söyleyen internet uzmanlarına göre burada bir sorun oluşacak. Eskiden bu sitelere tüneller ve DNS ayarlarıyla ulaşmak mümkünken; 23 Ağustos’tan sonra yönetmelik hükümleri gereği buna imkan veren hizmet sağlayıcı şirketler suç işlemiş sayılacak. İddiaya göre ‘sansür’ servis sağlayıcılar eliyle işletilecek.” Bu görüş konusunda ne düşünüyorsunuz?

Yeni yönetmelikte tünel ve DNS ayarlarını değiştirmeyi yasaklamayı hedefleyen madde kaldırıldı. Ama, BTK’nın Servis Sağlayıcılar eliyle sansür altyapısı kurduğu endişesi hala geçerli. BTK saydam, katılımcı ve bilimsel olmayı reddettiği sürece bu endişe kuvvetlenecek.

5651 katalog suçlar kapsamında değerlendirilen yurtdışı webler için BTK yargısız infaz uyguluyor;
BTK hem savcı, hemde hakim. Bir savunma alınmadan karar alınıyor. Mahkemeye gitmek mümkün. Yasaklamanın kim tarafından yapıldığını biliyorsan. Benzeri durum pek çok mahkeme kararı içinde geçerli. Hiçbir tebligat yapmadan, savunma almadan, tedbir kararı olarak webler yasaklanıyor. Bir ceza ya da tazminat davası açmadan, bir yargılama yapmadan, savunma almadan karar tebliğ edilmeden, uygulanıyor. BTK üzerinde bir denetim yok. Bugün Türkiye’de kaç tane webin yasaklandığı hiç kimse tam olarak bilmiyor. BTK kaç tane webi yasakladığını Bilgi Edinme Kanununa rağmen devlet sırrı gibi saklıyor. Mahkemelerin fikri ve sinai haklar nedeniyle ve Medeni Kanun yoluyla yasakladığı weblerin sayısını hiç kimse bilmiyor. Güncel yasaklamanın 15 bin civarında olduğunu engelliweb.com belirtiyor.

Oluşan komisyonun yapısı nasıl? Örneğin muhalif siteler de bu sansür filtresine katılabilir mi? İtiraz mekanizmaları tanımlanmış durumda mıdır?

Çalışma Grubu 11 üyeden oluşuyor: 3 Aile Bakanlığı, 2 BTK, 2 İnternet Kurulu temsilcisi. Geri kalan 4 uzman ise Aile Bakanlığının belirlediği, sosyoloji, psikoloji, eğitim gibi alanlardan 8 uzman arasından BTK tarafından seçileçek. Kurulun çalışma ilkeleri belli değil. Kurul sadece ilkeleri belirleyecek. Bu ilkelere göre beyaz ve kara listeyi BTK kendi başına karar verecek. Web sahipleri, kendi weblerini beyaz listeye eklenmesi için veya kara listeden çıkması için BTK’ye başvurabilecek. İdari mahkemeye başvuru yolu doğal olarak açık. Benim, “İnternet Muzır Kurulu”na dönmesi endişesini taşıdığım bu çalışma grubuna daha aktif bir görev verilmemiş. BTK, isterse danışabilecek.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

BTK bütün bunları çocuk ve aileri korumak adına yapıyor. 5651 de çocuk ve gençleri korumak, onları “kirli bilgi”den korumak için çıkarıldı. Tabii ki, çocukları korumak hepimizin görevidir. Bunun yolu devlet eliyle tek tip filtre uygulamak değildir.

Bireylerin istemedikleri nesnelerin görünmesini engellemesi bir yurttaşlık hakkıdır. Ama, Devletin vatandaşlarının neyi görüp/göremiyeceği belirlemesi, beyaz ve kara liste hazırlaması, bunu bürokratik bir kadronun yapması, sansürdür. Demokratik hukuk devletinde kabul edilemez. Buna uygun mevzuatın olması, devlet filtresinin hukuk dışı olması gerçeğini değiştirmez. Devletin, bir bürokratik kadro yoluyla, yargılama ve mahkeme kararı olmadan, internet web sitelerini yasaklaması, ülkemizin taraf olduğu uluslarası hukuk kurallarına aykırıdır. BTK, ticari kurallar koyduğunun farkında değildir.

Çocuk profili, çocukların girebileceği web adresleri listesidir. Ülkedeki, değişik sosyo-kültürel grupları farklı gelişme seviyesindekilere nasıl hitap edecek? Hangi dilleri esas alacak ? BTK bu konuda bir şeyler yapacaksa, MEB ile işbirliği yapıp, Türkçe içeriğin artmasına katkıda bulunsun, portallar oluşmasına yardımcı olsunlar. Kişisel bilgisayarlarda kullanılabilecek filtre yazılımları açık kaynak olarak üretsin, yarışmalar yapsın, ortaya çıkan iyi seçenekleri ücretsiz dağıtsın, eğitimlerini versin. Annne-babaların bu konudaki eğitimine katkıda bulunsun.

Devletin ne usulle olursa olsun, mahkeme kararı olmadan, beyaz ve kara liste oluşturması yanlıştır. Esas olan yurttaşın kendi listesini kendisinin belirlemesidir. Devlet, Sivil Toplum Kuruluşları, Üniversiteler öneriler oluşturabilir. Yurttaşın özgür iradesiyle kendi filtresini belirlemesi esastır. Demokratik, hukuk devletinde işin doğrusu budur. Devletin, yurttaşı eğitmesi, ona alternatif yazılımlar dağıtması anlamlıdır. Ama, kendi belirlediği tek tip listeleri dayatması demokratik ve hukuki değildir; hukukun evrensel ilkeleri ve ülkemizin imza attığı uluslararası anlaşmalara karşıdır.

Sorunun çözümü insanı temel alıp, diyalog, öğrenme ve kendini geliştirmekten geçiyor. Devletin yasakçı refleksinden kurtulup, insana güvenen, fikir ve ifade özgürlüğünü temel alan, farklı ve aykırı düşünceleri yeşerten, bir toplum yaratmaya çalışmalıyız. Merakı, bağımsız davranmayı, sorumluluk almayı, sorgulamayı, girişimciliği teşvik etmeliyiz. Bilgi Toplumunun bireyleri böyle bireyler olacaktır. BTK’nin temsil ettiği sansürcü bakış açısı, Türkiyenin AB projesiyle, dünya ile bütünleşme çabalarına, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtecek kadar ters düşmektedir.

Bilgiye erişim ve İnternete erişim artık anayasalara giren temel bir yurttaşlık hakkı haline gelmekte. Bütün dünyada geniş kitleler, bilgiye erişim, saydamlık, katılım ve refahtan pay istemektedir. İnternet bunun ortamını sağlamaktadır. Gelişmiş demokrasi için sansürsüz internet bir ön koşuldur. Ülkemiz, dünya Bilgi Toplumu yarışında geriye düşmektedir. Uygulanan yasaklar ve getirilmeye çalışılan filtreleme sistemi, demokrasimizin gelişme düzeyi ve ülkemizin Bilgi Toplumu düzeyini belirleyecektir.

Gelin, İnterneti kendimizi geliştirmek, birbirimizi anlamak, daha katılımcı, saydam bir toplum oluşturmak, toplumsal denetimi artırmak, demokrasimizi geliştirmek, ülkemizi geliştirmek için kullanalım! İnternet Yaşamdır, Sansürlenemez!

Kaynak: sendika.org (Erişim: 27.08.2011, 23:44)


T24 de bir söyleşi: Sivil toplum yeni medyayı nasıl kullanmalı ve nelere dikkat etmeli?

Ağustos 26, 2011

Söyleşi: IŞIL ÖZ / T24

Prof. Dr. Mutlu Binark ve Koray Löker, örgütlere bilişim teknolojilerini kullanırken az da olsa rehberlik edebilmek, ilk elden ihtiyaç duydukları teknik bilgiyi sunabilmek amacıyla  kapsamlı bir çalışmaya imza attılar: Sivil Toplum Örgütleri İçin Bilişim Rehberi

Kitapta yeni medya ortamının özelliklerinden, bunun STÖ’ler ile toplumsal ve   siyasal hareketler tarafından kullanılmasının önemine, bilgisayar ve internet mecrası için gereken teknik bilgilerden, sosyal ağ kullanımına kadar birçok konu ele alınıyor. Kitap ayrıca internet üzerinden yürütülen bazı başarı örneklerine de yer veriyor.

Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mutlu Binark’ı çoğunuz  iletişim sosyolojisi, eleştirel medya okuryazarlığı ile yeni iletişim teknolojileri/yeni medya alanında çalışmalarından tanıyorsunuzdur sanıyorum.

Koray Löker ise Pardus projesi ve Linux Kullanıcıları Derneği gibi çeşitli platformlarda özgür yazılım ve özgür kültür (copyleft) alanında yürüttüğü çalışmaların yanında Express dergisinde Radyo Brecht başlığıyla İnternet kültürüne ait tartışmaları derleyen sosyal medya sayesinde yakından takip ettiğim bir isim.

Kendileri ile yayımladıkları rehber kitap üzerinden T24 için söyleşi yapma şansı yakaladım; STGM’nin yıllardır Türkiye çapında sivil toplum örgütlerini fikren ve lojistik olarak desteklemeye çalıştığını, yaptıkları çalışmaları yürütürken, örgütlerin bilgisayar ve İnternet okur yazarlığındaki eksikliği gözlemlediklerini ve rehber niteliğinde oluşan kitaplarının bu fikirle ortaya çıktığını öğrendim.

Mutlu Binark, dünyada ve Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin yeni medya ortamlarını ne şekilde  kullandıklarına ilişkin bir şablon çıkarıp, yeni medyanın özelliklerine göre değerlendirme yaptıklarını, bu değerlendirmelerin yaklaşık iki ay sürdüğünü söyledi. Koray Löker ekledi: “Büyük olasılıkla en çok zamanı nasıl olur da kısa ve derli toplu bir çerçeveyi çizebiliriz sorusuna yanıt aramakla geçirdik aslında. Bu tür çalışmalar ancak doğru bir külliyatın, birikimin parçası olduğunda anlamlı. Bu alanda çok fikir geliştirmek, kullanım deneyimlerini artırmak ve paylaşmak gerekli.”

Çalışma sırasında, Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin yeni medyanın kendine özgü özeliklerini ve olanaklarını çok etkin bir şekilde kullanmadıklarını saptamışlar. Özellikle hedef kitlelerine veya yeni takipçi/destekçi yaratma konusunda oldukça faydalı olabilecek etkileşimsellik özelliği ile, kullanıcının katılımını sağlayan kullanıcı türevli içerik üretimi özelliklerinden Türkiye’deki STÖ’ler faydanmıyormuş.

Mutlu Binark, Türkiye’de STÖ’lerin sosyal medyayı, özellikle Facebook’u kendilerini ve etkinliklerini veya kampanyalarını tanıtmak için kullandıklarını gördüklerini; ancak, sosyal medyanın yoğun kullanımının gerçekte siber uzam dışında o sivil toplum örgütü amacına uygun bir şekilde kitleleri aktive ediyor mu ya da bunu hangi koşullarda başarıyor; diye sormak gerekliliğinin altını çizdi ve uyardı: “Burada sosyal medyanın yoğun kullanımının mutlaka gündelik yaşamda bire bir benzeri etki yaratacağı gibi bir yanılsamaya da kapılmamak gerekli. STÖ’ler yeni medya ortamı ile hedef kitlenin genişletilmesini, yeni destekçi kazanmayı ve yurttaşları “politika” yapmaya çağırmayı ve dahil etmeyi daha etkili bir şekilde yapabilirler. Ancak, politika yapma çağrısı sadece siber uzamda kalmamalı, yaşama geçirilmeli. Bu da sosyal medya kullanımındaki “püf” noktası…
”

Alternatif söz/söylem alanları yaratmalıyız…
Önceleri Sivil Toplum Örgütleri, topluma ulaşan yolda medyayı da etkilemek, kendilerini dinletmek ihtiyacındaydılar. Yeni medya ortamı ile ihtiyaçlar da değişti kuşkusuz, sizce en belirgin ihtiyaçlar nelerdir?



 Koray Löker:  Yeni medya sadece biçimi değiştirmedi, merkezden herkese yerine herkesten herkese bir yapı inşa etmeyi mümkün kıldı. Sivil toplum örgütleri, hangi alanda çalışıyor olurlarsa olsunlar her zaman tabandan bahsetmeyi, yatay olmayı över. Eğer yeni medyayı sadece iletişim boyutuyla ele almaya kalkarsanız, bu gerçek dönüşümü ıskalıyorsunuz. Yeni medya araçlarını doğrudan birer kaynak, değer olarak kullanınca örgütlenme yapınız da değişiyor ve gerçekten demokratik, yatay bir yapı kurmak kolaylaşıyor. Türkiye’de özgür yazılım konusunda kurulan ilk dernek, Linux Kullanıcıları Derneği, üyeleri arasında coğrafi avantaj/dezavantajları ortadan kaldırabilmek, çalışmaları yürütme biçimini mesai engellerine takılmayacak bir yapıya evriltmek için adresini İnternet olarak gösterdi. Dernek çalışmalarına katılmak için gereken tek şey İnternet bağlantısı. Böylece dünyanın her yerinden ve saatinde işleyişe katılmak mümkün. Aksi durumları nice örgütte görüyoruz, daha çok zaman ayırabilen, dernek merkezine daha yakın yaşayanlar çalışmalarda yoğun olarak bulundukları için kendiliğinden iktidarlar meydana geliyor. İnternet üzerinde bunlarla aranıza mesafe koymak mümkün, ama buna alışmak gerekiyor.

 Mutlu Binark:  Yeni medya ortamlarının enformasyonel kapitalizmin ideal meta ortamları/ürünleri olduğunu ve yeni ekonominin  önemli alanları olduğunu göz önünde tutarak, STÖ’ler yeni medya ortamına önem vermeli. Görüyoruz ki Türkiye’de ana akım geleneksel medya muhafazakar ve yeni sağ ideolojinin hegemonya tesisindeki ideolojik aygıtı olarak hareket ediyor. Ana akım geleneksel medyanın çeşitli hak örgütlerine ve barış dili üretmeye çalışan sivil toplum örgütlerine ne kadar kapalı olduğunu, ayrıca ana akım geleneksel medyanın mülkiyet yapısını ve sahiplik ilişkisini de biliyoruz. Bu koşullar altında, söylemlerini duyurmak, kamuoyunu bilgilendirmek ve siyasalarına destek bulmak için yeni medya ortamlarının sağladığı olanaklardan yararlanmak gerekli. Özellikle, maliyet düşüklüğü, hız, yaygınlık, etkileşimsellik ve hiper metinsellik gibi özellikleri yeni medya ortamındaki içeriğin/sözün ve imgenin hızla dağılmasını ve paylaşılmasını sağlıyor. Bu özellikler STÖ’ler için ana akım geleneksel medyada yer bulamama, hatta eksik ve yanlış temsile karşı avantaj olarak ortaya çıkmakta. Bu nedenle yeni medya ortamı önemli. Özellikle  yeni sağ ve muhafazakar ideolojinin hegemonik söylemine karşı farklı ve alternatif söz/söylem alanları yaratmak gerekli. Bir de yeni medya ortamlarının, özellikle sosyal medyanın ve video paylaşım ağlarının ırkçı, cinsiyetçi ve yabancı düşmanı toplumsal örgütlenmeler tarafından başarılı bir şekilde kullanıldığını da görüyoruz. O zaman neden toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan, hak savunuculuğu yapan sivil toplum kuruluşları da etkin bir şekilde yenimedya ortamlarını kullanmasın?

 STÖ’lerin yeni medya kullanım pratiklerinde dikkat etmesi gereken en önemli husus nedir?

 Mutlu Binark:  STÖ’lerin dikkat etmesi gereken, web ortamının giderek tecimselleşmesi ve tekelleşmesi, dijital uçurum, elektronik gözetim ve dijital denetim ile kolektif eylemin zayıflaması olgularıdır. Leah A. Lievrouw, yeni medya ortamlarında varolan bu sorunlara dikkat çekiyor: “Yeni Medya ekolojisi, toplumsal eşitlik, dayanışma, mahremiyet ve güvenlik, siyasal ve ekonomik katılım, özgürlük ve denetim, uzmanlık bilgisi, popüler bilgi konularında çelişkili durumlara sahiptir.”

Siber uzamın sadece kendisinde varolmak ve STÖ’nün eylem ve etkinliklerini yalnızca siber uzamda sınırlı tutmak, yurttaşın kolektif eyleminin ve kamusal alandaki katılım pratiklerinin zayıflamasına yol açacaktır. STÖ’ler İnterneti web ortamında halihazırda mevcut bu sorunların ve olumsuzlukların farkında olarak kullanmalıdır. Bu farkındalık için de STÖ çalışanlarının yeni medya okuryazarları olması gerekir. Yeni medya ancak bu sayede toplumsal yaşamın her alanının demokratikleşmesinde bir kanal rolü oynayabilir.


Koray Löker:
 Reklamcılardan uzak durmayı öğrenmek gerektiğine inanıyorum. Kitapta incelediğimiz pratiklere içerik yönünden yaklaşmak çerçevenin dışında kalacağı için mesafeli durduk, ama örneğin Greenpeace’in “seninki kaç cm” kampanyası kadar saçma bir kampanya görmedim. Maço espri anlayışına sığınmanın mazareti “çok tutuyor” ise kadın bedenini metalaştıralım, o da tutuyor? Çizgiyi bir yerde çekmek gerekiyor ve bunun en doğru yöntemi kendini geliştirerek, örgüt içinde uzmanlaşmak. Siyaset kurumunun çıkmazları arasında da aynı durum yok mu? Reklam ajansıyla çalışan parti kadar saçma bir başka şey olabilir mi? Bir siyasi partinin en özgün sermayesi fikir ve iletişimi değil mi? Onu birinden kiralıyorsa ne anladım ben o partinin siyasetinden? Beyin fırtınasıyla mı ülke yönetecekler? Aynı şekilde toplumsal örgüt de yönetilmez. Bu kurumlarla işbirliği yapılabilir elbette, ama yönetim bu kurumlara bırakılmamalı. Teknik beceri ve hizmet almak başka şey, kampanya konusunda masaya birlikte oturmak başka şey.

 Dijitallik, yeni medyayı geleneksel medyadan nasıl farklı kılar?
 Koray Löker:  Yeni medyanın en önemli özelliği dijitallik değil büyük olasılıkla. Dijital devrimi ve sonuçlarını yaşamaya CD-ROM’lar ile başladık ve aslında alıştık. Yeni medyanın asıl ayırt edici yanı ağlı-bağlı olması. Bunun ön şartı dijital olması denebilir belki, ama kütüphanelerde süreli yayın ciltlerinin bir optik disk ile değişmesindeki devrimden daha büyüğünü ancak koca bir ağın düğümlerine dönüşerek yaşadık. Geleneksel medyayı dönüşmek zorunda bırakan da zaten temel olarak bu oldu. Yani yeni medyayı başlıklara ayırmadan kendi özgün yanlarıyla koyarsak neleri değiştirdi diye sorabiliriz. Bir kere karşılıklılık çok önemli. Brecht’in radyo tezinde hayalini kurduğu şey bu. Herkes kendisi de yayıncı olabiliyor. Dahası anlık, anında gibi sözcük ve kavramlarla ilişkimiz dönüşüyor. Derrida’nın Bernard Stiegler ile televizyon üzerine uzun bir mülakatı var, orada canlı yayın gerçekten anında mı diye tartışmalarını hatırlayarak İnternet’in birçok açıdan televizyonu çok geride bıraktığını düşünüyorum. Dünya çapında anındalığı paylaşmaksa yepyeni felsefi çelişkiler, organizasyonel sorunlar getiriyor. Mesela İnternet üzerinde inşa edilen bir sivil toplum örgütü yeni dinamiklere açık dedik, bunu dünya çapında yaptığınızda asla değiştiremeyeceğiniz kadim bir coğrafi engel ortaya çıkıyor: saat farkı. Teknoloji ve doğanın sınırları üzerine sanal ama gerçek bir sorun.

Kamuoyu sessiz ve sözsüz!

 Dijital aktivizm, denilince Türkiye nerede?

  

 Koray Löker:  Türkiye’de hak mücadeleleri temsiliyetle içiçe gelişmiş diye düşünüyorum. Doğrudan eylem, bireysel mücadeleler batı toplumlarındaki kadar yaygın ve etkin olmamış gibi görünüyor. Geçmişte de büyük örgütler daha ön planda, bugün de bu çok yıkılmış değil. Dijital aktivizmse daha çok bireyin eylem içindeki etkinliğini artıran bir yapı sunuyor. Dolayısıyla bu alanda hakim olan batı literatürüyle kıyaslamak çok anlamlı değil. Etkisine bakacak olursak, tersinden işleyerek bireyin eylemliliğini, eylemci kimliğini tanımlayan, güçlendiren bir deneyim olarak hayatımıza girdiğini söylemek abartı olmayacaktır diye tahmin ediyorum. 

 Mutlu Binark:  Türkiye’de hangi konularda ve koşullarda siber uzamdaki toplumsal-siyasal ve ekonomik taleplerle ortaya çıkan örgütlenmelerin katılımcılarını gerçekten siyasal yapmaya/müdahil olmaya dahil ettiği önemli bir sorun. Aniden gündeme gelen bir sorun, hegemonik söylem tarafından çok çabuk sorun kaynaklarının içi boşaltılarak, eksik-aşırı ve yanlış temsil pratikleri ile sorun odağı yer değiştirilerek, gündemden düşürülmekte. Bu dijital aktivizmin de bir dezavantajı. Çünkü siber uzamın örgütlenmesini gündelik yaşama taşımaya çalışırken, sorun odağı kaymış olabiliyor.

 Örnek verebilir misiniz? 

 Mutlu Binark:  Bunu Türkiye’de İnternet sansürü uygulaması olacak 22 Ağustos’daki test süreci ve 22 Kasım’daki genel uygulamaya ilişkin tartışmalarda görmek mümkün. 22 Şubat’ta BTK’nın sessiz sedasız kamuoyunu bilgilendirmeden yürürlüğe koyduğu 22 Ağustos’ta uygulanacağını duyurduğu “İnternet’in Güvenli Kullanımı Usul ve Esaslar” adlı kurul kararı, Türkiye’de hem yeni medya ortamlarında üretilen söz edimleriyle hem kamusal alanlarda yapılan protesto gösterileri ile oldukça yoğun bir tepki almıştı. Ancak, biliyorsunuz yazın, yine bu kurul 4 Ağustos’ta aynı konuda yeni bir kurul kararı taslağı hazırlayarak, bu sefer 22  Kasım tarihi ile Türkiye’de aile ve çocukların korunması adı altında/saikiyle “filtre uygulamasını” yürürlüğe sokacak. Buradaki söz oyununa özellikle dikkat çekeyim: “filtre” sözcüğü “liste” ile değişince, acaba BTK’nın hangi yetkinliğe sahip olduğu sorgulanır uzmanlarının yapacağı aileye uygun görülen erişim engelleri veya çocuklara uygun görülen erişilebilir yerler  acaba “sansür” ortadan mı kalkıyor? Bu noktada tam da “eksiltilmiş temsil” pratiğinden söz etmek mümkün. Buradaki bir diğer sorun da kamuoyunun sessiz ve sözsüz kalması.
 Peki, ne yapmalı?

 Koray Löker:  Filtre uygulaması çok hızıl tepki gördü. Çünkü uzun zamandır akıl dışı biçimde dayatılan sansür uygulamalarına karşı zaten örgütlenilmişti. Temel muhalefeti bu örgütlenme üzerinden okumak mümkün, ancak bu yapıda gördüğüm ciddi bir tehlike var. Devletin bu alanda düzenleme yapmasına karşı çıkılırken, sanki bir şirketin bunu hizmet olarak sunması daha kabul edilebilirmiş gibi bir algı doğuyor. Karşı duruş, her şart altında filtrenin kabul edilemez olduğunu vurgulamak olmalı. Aile tipi İntenet diye bir şey olamaz. Aile tipi sokak diye bir şey var mı? Karşılık olarak televizyon, gazete gibi örnekleri vermek de elma ile armutu toplamak. İnternet erişimi sınırsız olur, canı isteyen kendi bilgisayarını çocuğuna belirli sınırlarla kullandırır. Bugün filtre seçimli olsun, onu da şirket koysun dendiğinde tekel durumundaki servis sağlayıcı “kullanıcı bunu istiyor” yanıltmasıyla tüm İnternet’i yine sansürlü verdiğinde nasıl itiraz edeceğiz? Bilgisayarına program kurup, kendi çocuğuna veremediği eğitimin yerini sansürün almasına izin veren ebeveynleri kendi haline bırakalım, İnternet sınırsız olmalıdır sloganından vazgeçmeyelim.

 Mutlu Binark:  Kamuoyunun sürekli zihnini açık tutması gerekli. Bunun için yeni medya ortamındaki tepkiler, yaşama dahil edilmeli. Ara yüzeyde bu uygulamann sansür olduğunu söyleyen hak örgütlerinin, işçi sendiklarının, kamuoyunu yüzyüze de bu uygulama neden sansür, neden otokratik, neden toplumdaki farklı aile tiplerini ve çocuk tiplerini tektip kılmak isteyen yeni toplum tasarımının bir parçası/aracı olduğunu anlatmaları gerekli. Toplumsal-siyasal-kültürel ve ekonomik mücadelenin  sürekli her alanda verilmesi gerektiğini ve hegemonik söylemin o eksiltilmiş/aşırılaştırılmış ve yanlış temsil pratiklerini ters yüz etmeye karşı uyanık olmak zorunda olduğumuzu hep bilmemiz lazım.  İnternet’in güvenli kullanımı ancak eğitim yolu ile mümkün olacak

 Filtreler aracılığı ile sansürlenen İnternet, “Güvenli” olarak sunuluyor ama…

 Mutlu Binark:  Öncelikle şunu net olarak belirtmeliyim:  22 Kasım’da tüm Türkiye’de BTK’nın yetki aşımı ile hukuk dışı bir şekilde  uygulayacağı “Güvenli İnternet Hizmetine İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı”nda söz oyunları ile kamuoyu yanıltılmaktadır. Anakım  medyanında desteği ile ailenin ve çocukların korunması şeklinde kurulan ahlaki paniğini besleyen siyasi irade ve onun uygulayıcı aktörü BTK bürokratları “Güvenli İnternet Hizmeti” adı altında Türkiye’deki kullanıcılara sansür uygulamasını meşrulaştırmaktadır.

Kamuoyuna sunulan aslında bir tektipleştirme kararıdır. Filtreler devlet adına BTK tarafından, göstermelik bir kurula –adı Güvenli İnternet Hizmeti Çalışma Kurulu olarak tanımlanan-danışılarak hazırlanması öngörülmektedir. 4 Ağustos’taki yeni düzenlemede Madde 10’da “Güvenli İnternet Hizmeti Çalışma Kurulu” oluşturulmuş durumdadır. Ancak bu kurul göstermelik bir kuruldur. Aileler için sakıncalı, çocuklar için uygun İnternet sitelerinin neler olacağına son kertede sadece BTK karar vermiş olacak. Güvenli İnternet Hizmeti Çalışma Kurulu’nun göstermelik olduğu madde 4/3.fıkrasında açıkça ortaya konmuştur. “Güvenli İnternet Hizmeti çalışma Kurulu’nun tespit ettiği ilkeler çerçevesinde, Güvenli İnternet Hizmetinin sunumu kapsamında kullanılacak listeler Kurum –yani BTK-tarafından belirlenir” denilmektedir. BTK, burada ailelere erişimin yasaklanacağı ve çocuklara erişimin uygun olacağı filtreleri belirlemekte tek ve muktedir kurumdur yine! Çalışma Kurulunun danışma rolü aynı maddenin 5.fıkrası ç bendinde açıkça ortaya konmuştur. Kurum isterse Kurula danışacaktır.

 

 İnternet’in güvenli kullanımını nasıl sağlarız?

 Mutlu Binark:  İletişim bilimci olarak, İnternet’in güvenli kullanımının ancak eğitim yolu ile mümkün olacağının altını çizmek isterim. Avrupa Konseyi de çocukların ve gençlerin İnternet ortamını güvenli kullanmasının ancak dijital okuryazarlık becerilerinin arttırılması ile olanaklı olduğunun altını çizmektedir. Türkiye’de farklı bölgelere, cinsiyete, sınıfsal konuma ve yaş gruplarına göre İnternet kullanımı eşitsizliğinin ve sayısal uçurumun olduğu aşikardır. DPT Bilgi Toplumu Raporu-2010 ve TUİK 2011 verilerine bakıldığında dijital uçurum ve erişim eşitsizlikleri iyice ortaya çıkar.  Türkiye’de İnternet’te yaşanan sorunlar dijital okuryazarlık, beceri ve nitelikli kullanım eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Temmuz 2011’de yayınlanan İnternette İfade özgürlüğü adlı kapsamlı raporunda Türkiye’ye de özel yer vermiş, hiçbir şekilde devlet eliyle filtreyi önermemektedir. Ailelerin bireysel seçişleriyle pazarda mevcut gönüllü filtre uygulamalarının kullanılmasını önermektedir,-ki bu tür yazılımlar da halen Türkiye’de yazılım endüstrisinde mevcuttur. Hatta ironik bir durumdan bahsedeyim: Pazarda hakim paya sahip TTNET’in ailelere yönelik koruma paketi ücretsizdir ve TTNET 22 Ağustos’ta başlayan İHS lere yönelik BTK’nun vereceği listeleri –pardon filtreleri!- yaşama geçirme işlemi için uygun görülen 3 aylık test süreci için açıklama yaparak,  uygulamaya verdiği desteği göstermiştir. Aslında bu da yeni medya endüstrisinin siyasi erkle her zaman kolaylıkla eklemlenme ve işbirliği/güç birliği yapma konumuna işaret etmektedir. Bu ironik durum, STÖ’lerin ve aktivistlerin yeni medya ortamını kullanırken bu küresel ağın tarafsız, ekonomi politik ve siyasi güç ilişkilerinden yalıtık olmadığını hep zihinlerinde tutmaları gerektiğine işaret eder.

 

 Peki, İnternet ortamının giderek büyük medya şirketlerinin denetimi altına alınması bizleri nasıl etkileyecek?

 Koray Löker:  Büyük medya şirketlerinin bir şey denetleyebileceği yok, ama dev şirketlerin İnternet’i tarif eder hale gelmesi gibi bir sıkıntı var bana göre. Birçok insan İnternet’ten Facebook’u anlıyor ve bu ona yetiyor. Bu birkaç yıl önce kullandığı servis sağlayıcının ya da tercih ettiği e-posta hizmeti sağlayıcısının sayfası, portalıydı, Facebook hepsini bastırdı. İçeriğe erişim tamamen aramaya dönüştü ve Google bu alanda tek hale geldi. Eskiden Yahoo! Gibi, kataloglama yapan arama motorları vardı. İnternet için çok iyi bir yöntem değildi, ama Google’ın yaptığını da rekabet içinde yapmak güç. Sonuç yeni tekeller yaratmaya vardı. Bugün bu kadar büyük bir araç ve kültürü bir avuç ulusötesi şirketin belirlemesi ihtimali elbette korkunç, ama marjinalize olmadan ne yapılabilir diye düşündüğümde çok iyimser de olamıyorum.

Sorunun bir ayağı da İnternet’e erişim… Servis sağlayıcı firmalar da gitgide tekelleşiyor. Rekabet artıyor gibi görünmekle birlikte uygulama ve düzenlemeler çeşitliliğe yönelik olmuyor. Bu konuda dünyanın epey gerisindeyiz ve kültürel olarak dezavantajlı durumdayız. Türkiye’de radyo kültürü de yok. Amerika kıtasının hem kuzeyinde, hem güneyinde topluluk radyoları kavramı çok yaygın ve bunun uzantısı olarak İnternet erişimine yönelik de alternatif yöntemler deneniyor. Komşuluk esaslı küçük ağlar oluşturup, bunları bir araya getirerek ticari olmayan bir İnternet inşa etmeye çalışanlar var. Epey de kalabalıklar. Türkiye’de fiilen tek bir şirket var. Diğerleri bile ondan hizmet alıyor.

Kamuoyuna sunulan aslında bir tektipleştirme kararıdır…

Son olarak,Türkiye gözetim altında yorumlarını nasıl değerlendirdiğinizi merak ediyorum…
Mutlu Binark:  Türkiye’de dijital gözetimin boyutlarının giderek artacağına ilişkin gözlemlerimi ve kaygılarımı paylaşmak isterim. Gerek e- devlet uygulaması, gerek e-kimlik uygulaması, gerekse İnternet’te içerik takibini olanaklı kılan DPI uygulaması özel yaşamın gizliliği, kişisel verilerin güvenliği gibi yeni sorunların gündeme gelmesine ve STÖ’lerin bu konuda siyasal geliştirmesini zorunlu kılacak. Kafka’nın Dava’sında, Zamyatin’in Biz’inde, Orwell’in 1984’ünde, ya da The Conversation, Minority Report, The Enemy of the State, Gattaca gibi filmlerde anlatılan kahramanların başına gelen/örülen kötülüklerin hiçte uzak olmayan gelecekte-çok yakın zamanlarda- tüm dünyada insanların başlarına gelme olasılığı çok yüksek…Türkiye’de de özellikle DPI konusunda siyasi iradenin uygulayıcı aktörlerinin sessiz sedasız yaptığı çalışmaları açığa çıkartmak ve yurttaşları “doğru” bir şekilde bilgilendirmek gerekli.

Kaynak: http://www.t24.com.tr/prof-binark-guvenli-internet-adiyla-kamuoyu-yani/haber/165071.aspx


EU KIDS ONLINE KONFERANSI: 22-23 EYLÜL 2011 Londra

Ağustos 26, 2011

The EU Kids Online conference in London 22-23 September 2011 will be addressed by:

  • Pat Manson, Head of the Safer Internet Programme, European Commission
  • Professor David Finkelhor, Crimes against Children Research Center, University of New Hampshire, USA
  • Professors Sonia Livingstone and Uwe Hasebrink – presenting the EU Kids Online findings and conclusions
  • Professor Peter Smith, Goldsmiths, University of London and COST Action on Cyberbullying
  • Plus keynotes on coping and vulnerability, European comparisons, policy implications and more
  • Parallel paper sessions will present the latest research findings from researchers from over 20 countries

Registration is about to close, on 31st August, so make sure to visit www.eukidsonline.net to be sure of your place.

EU Kids Online publishes two new reports this week:

Patterns of risk and safety online: In-depth analyses from the EU Kids Online survey of 9- to 16-year-olds and their parents in 25 European countries reports that –

  • 11-16 year olds who are higher in self-efficacy, sensation-seeking and psychological difficulties are more likely to encounter sexual content (images, messages, etc) on the internet.
  • Those who experience more risks are more likely to experience sexual content, especially sexual messages, online.
  • Those children who bullying others online often themselves being bullied online by others.
  • Online bullying is the online risk that most upsets young people, with 85% of the victims saying they were upset to some degree by what happened.
  • Most children who saw sexual content online were not upset, however, and nor were most who went to an offline meeting with an online contact.
  • Children and parents cope with these and other risks in different ways, depending on their circumstances – for details, read the full report.

Cross-national comparison of risks and safety on the internet: Initial analysis from the EU Kids Online survey of European children

  • In countries where children have more mobile and/or private access to the internet, average time spent online is generally higher. However, in some countries, although mobile/private access is high, usage remains lower.
  • When children are categorised according to their online activities, then the percentage of users in each country classified as ‘advanced or creative users’ ranges from 14% in Romania to 50% in Sweden. At the other end of this ‘ladder of opportunities’ are children whose internet use is mostly confined to relatively simple activities – highest in Turkey and Ireland.
  • Self-reported digital literacy and safety skills are positively related to children’s diversity of online activities.
  • In general, countries with high levels of internet use also have the highest percentage of children who have encountered risks on the internet.
  • High internet use in a country is rarely associated with low risk in that country, and high risk is rarely associated with low use. Rather, the more use, the more risk. For a classification of all 25 countries, read the full report.

Next to come will be our report on policy recommendations, one on inequalities in safety resources, and then the final report of the project – all in September, so watch this space!

Please note that all our questionnaires, cross-tabulations and project materials are already on the website, and the raw data will be made publicly accessible very soon.

Sonia Livingstone, Project Director, EU Kids Online

www.eukidsonline.net


VI. Uluslararası Kültür Araştırmaları Sempozyumu

Ağustos 25, 2011

Mutlu Binark ve Günseli Bayraktutan, “Türkiye’de Gençliğin Siberuzamı Kullanmasına Yönelik Tekno-Toplumsal Politikalar ve Uygulamaları: Eleştirel Bir Değerlendirme”, VI. Uluslararası Kültür Araştırmaları Sempozyumu: MEKÂN VE KÜLTÜR 8-10 Eylül 2011, Kültür Araştırmaları Derneği ve Kadir Has Üniversitesi.

Sunum: 8 Eylül 2011, Saat: 14:15 – 16:15, Yer: Kadir Has Üniversitesi-Cibali, İstanbul


İnternet filtresi Penguen’in kapağında

Ağustos 25, 2011

(Kaynak: http://www.t24.com.tr/content/fotohaber.aspx?newscode=164511, Erişim: 24.08.2011, 17:04)


Büyük Gün 22 Ağustos!

Ağustos 22, 2011

Tuğrul Çomu

Bugün itibariyle, adı “Güvenli İnternet” olan, ancak gerçek anlamda İnternet’in güvenli kullanımını içermeyen sistem denenmeye başlanıyor. BTK’nın bu hizmeti tanıtmak için gerçekleştirdiği faaliyetler de oldukça başarılı bir biçimde devam ediyor. Özellikle Tayfun Acarer’in NTV’de yayınlanan röportajı son derece ikna edici. Ancak ne kadar doğruları yansıttığı tartışılabilir. Söz konusu röportajın videosuna http://video.ntvmsnbc.com/internet-filtresi-basliyor.html adresinden ulaşılabilir.

Yazının esas konusuna geçmeden önce, yukarıdaki röportajda yanlış verilen bir bilgiyi belirtmekte yarar var: İnternet Servis Sağlayıcıların, benzer filtreleme hizmetlerini az da olsa bir ücret karşılığı verdikleri genellemesi gerçekleri yansıtmamaktadır. Servis Sağlayıcılar üzerinden bakıldığında pek çoğu az bir ücretle bu hizmeti veriyor olsa da, en çok aboneye sahip TTNET, benzer bir hizmeti (Aile Koruma Şifresi[1]) abonelerine ücretsiz olarak sunmaktadır. Diğer taraftan sektörel rekabeti düzenleme görevi olan BTK’nın, tüm servis sağlayıcıların benzer filtreleme hizmetlerini isteğe bağlı olarak ücretsiz sunmasını sağlaması iddia edilen amaca çok daha uygun bir çözüm olabilirdi. Ancak BTK, profiller üzerinden filtrelemeyi, yetkin olmadığı halde, “yetkin kurum” sıfatıyla yapmak konusunda oldukça ısrarcı davranmaktadır.

Filtreleme sansür müdür?

Sayın Acarer’in lügatında böyle olmasa da Türk Dil Kurumu’na göre sansür sözcüğünün anlamına bakalım: TDK Güncel Türkçe Sözlük’e göre sansür,Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükümetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim” veya “Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim” olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada 22 Şubat 2011’de yayınlanan 22 Ağustos 2011’de fiilen uygulanacağı duyurulan ancak daha sonra değiştirilen kurul kararında, herhangi bir seçim olmaksızın tüm kullanıcıları profillere indirgeyen düzenlemenin “sansür” olduğu konusunda Sayın Acarer’in de bizimle hemfikir olduğunu söylemek yanlış olmaz. Öyle ki, Sayın Acarer de yapılan yeni düzenlemenin “sansür” olarak tanımlanamayacağını “kullanıcıların seçimine bağlı olması” nedeniyle savunabilmektedir. Peki, yukarıdaki tanıma göre yeni düzenleme, yani 4 Ağustos 2011’de yayınlanan ve 22 Kasım 2011’de yürürlüğe girmesi planlanan düzenleme sansür müdür?

Eski düzenleme gibi topyekün olmasa da, kullanıcıların dışında kalma imkanları olsa da sansür olarak tanımlanabilir. Bu noktada, hangi kullanıcıların bu sansür/filtreleme dışında kalabileceği tartışmaya açılmalıdır. Bağlantı sahibi, yani abone, tüm hanenin İnternet erişimini düzenleyebilecek bir yetkinliğe ulaşmaktadır. Acarer’in de belirttiği gibi, yaklaşık 45 milyon İnternet kullanıcısı (çocukların yanı sıra, hanelerdeki diğer yetişkin kişiler), 11 milyon abonenin kararı üzerinden İnternet’e bağlanabilecektir. Kararı abone verecek, İnternet ortamındaki yayının denetimini ise devletin kurumu merkezi olarak yapacaktır. Dolayısıyla örtülü ve kısmi bir sansürden bahsetmek olanaklıdır.

Diğer taraftan BTK’nın “isterse” danışabileceği “Güvenli İnternet Hizmeti Çalışma Grubu” da -bu kurulun yapısıyla ilgili süren tüm tartışmalar bir yana-, test/deneme sürecinin başladığı gün itibariyle ortada yoktur ya da varsa bile kamuoyu ile paylaşılmamış durumdadır. Mevcut durumda 5651 sayılı yasa kapsamında erişimi engellenen sitelerin hangileri ve Sayın Acarer’in belirttiği Türkiye’de yılda 330 bin sayısına ulaşan şikayetlerin neler olduğunun bilinmediği bir ortamda, gerçekleştirilecek yeni filtrelemenin kriterlerinin de belirlenmemiş olduğu hatırlanarak, İnternet Servis Sağlayıcıların ve kullanıcıların neyi test edeceğini merak etmemek elde değildir.

Son olarak, BTK 4 Ağustos 2011’de yayınladığı kurul kararını 10 gün süre ile kamuoyunun tartışmasına açmıştır. Sayın Acarer’in 18 Ağustos 2011’de, kuruma bildirilen görüşleri dikkate almaksızın “olacak”ları sayabilmesi de enteresandır. BTK’ya bildirilen görüşlerin dikkate alınmadığını anlamak güç değildir. “O zaman, kimin görüşü ne için alınmıştır? Bunlar değerlendirilmiş midir? Yapılacak her şey belli ise, 10 günlük süre ne için verilmiştir?” diye sormak gerekir.



Sivil Toplum Örgütleri İçin Bilişim Rehberi…çıktı…

Ağustos 20, 2011

Sivil Toplum Örgütleri İçin Bilişim Rehberiçıktı…

Yazar: Mutlu Binark, Koray Löker

YayınTarihi: Temmuz 2011

Mutlu Binark ve Koray Löker tarafından hazırlanan Sivil Toplum Örgütleri İçin Bilişim Rehberi örgütlere bilişim teknolojilerini kullanırken az da olsa rehberlik edebilmek, ilk elden ihtiyaç duydukları teknik bilgiyi sunabilmek amacıyla hazırlandı. Kitapta yeni medya ortamının özelliklerinden, bunun STÖ’ler ile toplumsal ve siyasal hareketler tarafından kullanılmasının önemine, bilgisayar ve internet mecrası için gereken teknik bilgilerden, sosyal ağ kullanımına kadar birçok konu ele alınıyor. Kitap ayrıca internet üzerinden yürütülen bazı başarı örneklerine de yer veriyor.

Sivil Toplum Örgütleri İçin Bilişim Rehberi [31.69 MB]

bilisimkitapweb.pdf erişimi için tıklayın


Guvenli İnternet Hakkında INETD Görüşü

Ağustos 13, 2011

BTK  ve  İnternet Kurulu Katilimci, Saydam, Bilimsel olmalı ve İnterneti Savunmalıdır!

Bilindiği gibi 22 ağustosta uygulanması planlanan  “Güvenli İnternet” yönetmeliği kozmetik değişikliklerle 3 aylık bir deneme süresi sonrasında uygulanmaya başlayacaktır.
Uygulamayı “Sansür” olarak niteleyen ve 15 mayısta bütün Türkiye’de protesto yürüyüşü yapan binlerce yurttaşın görüşleri her zamanki gibi göz  ardı edilmiştir.
Ana görevinin  İnternetin önünü açmak olması gereken BTK ve  İnternet Kuruluna, sansürü değil, interneti savunmaları gerektiğini hatırlatıyor, ve onları saydam, katılımcı ve bilimsel çalışmaya davet ediyoruz.

5651 nolu yasanın getirdiği  BTK’nın katalog suçlar kapsamında değerlendirdiği webler için uyguladığı  yargısız infaz’ın mevcut anayasamıza bile aykırı bir hukuk faciası olduğu
belirtir;  getirilen yeni yönetmelik bunu  genişletecek ve muhtemelen bir “İnternet Muzır Kurulu”nun ortaya  çıkmasını sağlayacaktır.

“Güvenli İnternet” yönetmeliği, böyle  bir uygulamanın etki ve sonuçlarını inceleyen bir yapılabilirlik raporu hazırlayarak, bu raporun açık ortamlarda bütün tarafların katılımı ile  tartıştıktan sonra katılımcı bir şekilde yapılması  gerekirdi.
Daha önce  5651 hakkında 2 kere  geniş katılımlı çalıştaylar yapıldı; ortaya çıkan sonuçların hiç biri  uygulanmadı.
Bu seferde, bu yönetmeliğin yapılmasına müdahale etmiş olması gereken İnternet Kurulu, Bakanın önerisi  üzerine bir çalıştay toplamış, ama İnterneti savunmak yerine BTK’nın halkla ilişkiler ekibi olarak çalışmayı seçmiştir.
Ortaya çıkan yönetmelik, zaten interneti anlamayan bir felsefenin ürünü olan, “yurt içi” profilin kalkması, ve BTK’ye olur veren “İnternet Muzır Kurulu” olması endişesini barındırdığımız, “Güvenli İnternet Hizmeti Çalışma Grubu” dışında bir yenilik getirmemektedir. Çalışma Kurulu, ilkeleri belirleyecek, listeleri  BTK oluşturacaktır.

Çalışma  Grubu yönetmeliği belli değildir, ve ilkeleri belirtilmemiştir. Bürokratik ağırlıklıdır, üyelerin nitelikleri yeterli detayda belirtilmemiştir.
Sansür uygulamasına  eleştirisel bakacak unsurlar dahil edilmemiştir. İnternet Servis Sağlayıcıları, Girişimcileri ve  yurttaşı/tüketicileri temsil eden örgütler Çalışma Grubuna dahil edilmelidir.
İnternetin gelişen boyutlarını bilen ve temsil eden, iletişim, oyun, sosyal medya gibi alanların uzmanların dahil edilmesi gerekirdi. Sosyolog, psikolog ve pedagoji uzmanlarını, bu konularda önde gelen  sivil toplum örgütleri eliyle seçilmesi,  doktoralı ve konularda araştırma yapıyor olması, ve öz geçmişlerinin kamuoyu denetiminden geçmesi, internetin temsil ettiği, AB Standardı yönetişim ilkeleri gereğidir.
Bu Çalışma Grubu, saydam bir şekilde çalışmalı ve kamuoyuna açık ortamlarda bilgi vermelidir.

Güvenli İnternet İstenmeyen içeriği yasaklamakla sağlanamaz !

Güvenli İnterneti, internetdeki sakıncalı bulunan içeriklere erişimi engellemekle eşdeğer gören bir anlayış, interneti kavrayamayan bir bakış açısının yansımasıdır. İnternet devrimsel bir değişmedir; sürekli gelişen, değişen uluslararası bir olgudur. İnternetde zararlı bulunan içerikle mücadelenin yanında,  internetin gelişmesini engellemek endişesi gözününe alınmalıdır. İnternet güvenliği, karmaşık, ciddiye alınması gereken, ulusal strateji gerektiren bir konudur. Güvenli internet,  tüm yurttaşları, tüm firmaları ve kurumları ilgilendiren, sürekli eğitilmesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi gereken bir konudur.

Ülkemizin, internet ve bilişim  eğitimi konusunda tutarlı ve kapsamlı bir planı, politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. İlkokullarda verilen bilgisayar eğitimi azaltılmakta, seçmeli hale getirilmekte, Fatih Projesiyle Bilgisayar laboratuvarları kapatılmaktadır. Bizim temel bilişim ve internet kültürünü tüm topluma vermenin çok ötesinde, her gence Bilgisayar biliminin temellerini, değişen seviyelerde  tüm öğrencilere vermemiz gerekir. Türkiye iyi bir kullanıcı olmanın çok ötesini,  Bilgi Toplumu olmayı hedeflemelidir.

Filtre Bir Haktır, Devlet Yaparsa Sansürdür

Bireylerin istemedikleri  nesnelerin görünmesini engellemesi bir yurttaşlık hakkıdır. Ama, Devletin vatandaşlarının neyi görüp/göremiyeceği belirlemesi, beyaz ve kara liste hazırlaması, bunu bürokratik bir kadronun yapması, sansürdür. Demokratik hukuk  devletinde kabul edilemez. Buna uygun mevzuatın olması, devlet filtresinin  hukuk dışı olması gerçeğini  değiştirmez.  Devletin, bir bürokratik kadro yoluyla,  yargılama ve mahkeme kararı olmadan, internet web sitelerini yasaklaması,  ülkemizin taraf olduğu uluslarası hukuk kurallarına aykırıdır. BTK, ticari kurallar koyduğunun farkında değildir.

Bugün dünya üzerinde  460 Milyon web  vardır. BTK  hangi insan gücüyle,  hangi bilimsel  yetkinlikle, hangi demokratik yetkiyle bu  460 milyon web arasında  beyaz ve kara liste oluşturacaktır. Ortaya  çıkacak haksızlıkları nasıl telefi edilecektir?

Çocuk profili,  çocukların girebileceği  web adresleri listesidir.    Ülkedeki, değişik sosyo-kültürel  grupları  farklı gelişme seviyesindekilere nasıl hitap edecek? Hangi dilleri  esas alacak ? Çocuk profilinin  pedofiller için bir av ortamı olması tehlikesinin sorumluluğunu alacak mı ? Gençler, bilgisayar konusunda ana babalardan daha yeteneklidir. Şifreleri  kırıp, ana babalarını atlattıklarında, BTK ana babalara ne diyecektir. BTK  bu konuda bir şeyler yapacaksa, MEB ile işbirliği yapıp, Türkçe içeriğin artmasına katkıda bulunsun, portallar oluşmasına yardımcı olsunlar. Kişisel bilgisayarlarda kullanılabilecek filtre yazılımları açık kaynak olarak üretsin, yarışmalar yapsın, ortaya çıkan iyi seçenekleri  ücretsiz dağıtsın, eğitimlerini versin. Ana Babaları bu konuda eğitimine katkıda bulunsun.

Devletin ne usulle olursa olsun, mahkeme kararı olmadan, beyaz ve kara liste oluşturması yanlıştır. Esas olan yurttaşın kendi  listesini kendisinin belirlemesidir.  Devlet,  Sivil Toplum Kuruluşları, Üniversiteler  öneriler oluşturabilir. Yurttaşın  özgür iradesiyle kendi  filtresini belirlemesi esastır. Demokratik, hukuk  devletinde işin doğrusu budur.

Özel sektör ücreti karşılığında  filtre seçenekleri  sürebilir. BTK’nın görevi bunu teşvik etmektir. Deli dumrul  felsefesiyle bu hizmeti  ücretsiz verilmesini emretmesi, liberal ekonomi ilkelerine  terstir. Devletin, yurttaşı eğitmesi, ona alternatif yazılımlar dağıtması anlamlıdır. Ama,  kendi belirlediği tek tip listeleri dayatması demokratik ve hukuki değildir; hukukun evrensel ilkeleri ve ülkemizin imza attığı uluslararası anlaşmalara karşıdır.

Filtreleme Dünyanın Terk Ettiği bir Uygulamadır!

Filtreleme ile istenmeyen içeriği engelleme arzusu çok eskidir. Ama, bugün BTK’nın önerdiği yöntemi uygulayan hiçbir gelişmiş demokrasi yoktur. Son yayınlanan AGİT raporu bunu  belgeliyor. Türkiye 5651 ile  dünyaya örnek olmaya soyunmuştu. 5651 ile başlayan Türkiye’nin İnternetle savaşı, “DonKişot, Devekuşu ve Harakiri” metaforları ile anlattığımız  trajikomik bir hale dönüşmüştür. En trajik olanın ise, 2.5 yıl süren  Youtube yasağının, bir devlete yakışmayan, “hülle” ile çözülmesidir.  Yıllardır yasağa neden olan videolar, hala duruyor; mevzuatta aynen duruyor; ama biz hukuk mevzuatını kandırmanın yolunu bulduk.
Bu filtreleme de benzeri trajedilere gebedir.

Sorunun çözümü insanı temel alıp, diyalog, öğrenme ve  kendini geliştirmekten geçiyor. Devletin yasakçı refleksinden kurtulup, insana güvenen, fikir ve ifade
özgürlüğünü temel alan, farklı ve aykırı düşünceleri yeşerten, bir toplum
yaratmaya çalışmalıyız. Merakı, bağımsız davranmayı, sorumluluk almayı,
sorgulamayı, girişimciliği teşvik etmeliyiz. Bilgi Toplumunun bireyleri böyle
bireyler olacaktır.  BTK’nin temsil ettiği sansürcü bakış açısı, Türkiyenin AB
projesiyle, dünya ile bütünleşme çabalarına, “bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu” dedirtecek kadar  ters düşmektedir.

BTK’nın  bu  sansürcü  refleksi sürdürmesinin en büyük zararı,  İnternet gündemimizi bu tür göreceli marjinal konular almasıdır.  BTK’nın ana işi olan, telekom ve internet sektöründe adil rekabetin olmayışını artık tartışmıyoruz bile.  Ülkemizin Bilgi Toplumu Stratejisi, uygulamaları, Bilişim İnsan gücü eksiği, temel bilişim eğitimi gibi konuları, e-devlet uygulamalarını, bilişimin stratejik önemini, özgür yazılımı, internet ve demokrasiyi tartışmamızı engelliyor.

Bilgiye erişim ve İnternete  erişim artık anayasalara giren temel bir yurttaşlık  hakkı haline gelmekte. Bütün dünyada  geniş kitleler, bilgiye erişim, saydamlık,  katılım ve refahtan pay istemektedir. İnternet bunun  ortamını sağlamaktadır. Gelişmiş demokrasi için sansürsüz internet bir ön koşuldur. Ülkemiz,  dünya Bilgi Toplumu yarışında geriye düşmektedir.

Gelin, İnterneti kendimizi geliştirmek, birbirimizi anlamak,   daha katılımcı, saydam bir toplum oluşturmak, toplumsal denetimi artırmak, demokrasimizi geliştirmek, ülkemizi geliştirmek için kullanalım! Uygulanan yasaklar ve getirilmeye çalışılan filtreleme sistemi, demokrasimizin gelişme düzeyi ve ülkemizin Bilgi Toplumu  düzeyini belirleyecektir.

İnternet Yaşamdır, Sansürlenemez!

İnternet Teknolojileri Dernegi


Türkiye’de erişim engelleri:engelliweb’de…

Ağustos 10, 2011

Türkiye’de İnternet’te nelere erişilemiyor: Engelliweb.com da yer almaktadır.


BTK’ya görüş iletmek için:

Ağustos 9, 2011
Güvenli İnternet Hizmetine İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı’na ilişkin görüşler

guvenli_internet@btk.gov.tr e-posta adresine gönderilebilir.