Adamı Katil Eden Yeni Medya

Ekim 30, 2010

Hamza Aktan

(Radikal Kitap Eki, 30 Ekim 2010, Sayfa:50-52)

Başbakan Erdoğan, geçen Haziran ayında bazı internet haber sitelerinin yöneticileriyle yaptığı görüşmede haber sitelerindeki okur yorumlarının kendisinde nasıl bir tepkiye yol açtığını şöyle anlatmıştı: “Geçen gün arkadaşlar bazı internet sitelerinden çıkışları getirdiler. Hakaret bile diyemem. Öyle küfürler vardı ki, bunlar insanı katil bile yapar. Ama bunlar yenilir, yutulur, tahammül edilir şeyler değil.”

“Yeni medya” olarak tabir edilen internet dünyasının -Erdoğan’ı da kaygılandırdığı üzere- giderek daha fazla ciddiye alınması, üzerinde durulması ve ‘insanı katil bile yapan’ kötücül özelliklerinden arındırılması gerekiyor gerçekten. Ülkenin başbakanı ve cumhurbaşkanının (Gül de bir internet sitesinde kendisine hakaret edildiği iddiasıyla bir okuru mahkemeye vermişti) bu konuda kendilerini mağdur hissetmeleri eğer Youtube örneğinde olduğu gibi toptan kapatılma yöntemlerine başvurulmayacaksa, veya Gül örneğinde olduğu gibi haber sitelerine yönelik davalara dönüşmeyecekse şans kabul edebileceğimiz durumlar. Ancak yine de ne hükümetin ne de cumhurbaşkanının bu konuda yapıcı bir çözüm arayışında olduklarını gösteren işaretler yok henüz.

8 akademisyenin internet dünyasının farklı alanlarını inceleyen makalelerinden oluşan “Yeni Medyada Nefret Söylemi” isimli çalışmaları bu konuda yol gösterici olabilecek nitelikteki örneklerden. Ankara Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini sürdüren Tuğrul Çomu’nun yayına hazırladığı kitap, “İnternet Toplum Kültür”  ve “Eleştirel Medya Okur Yazarlığı” gibi benzer alanlarda çalışmalar yapan Prof. Mutlu Binark’ın da bulunduğu, İlden Dirini, Günseli Bayraktutan Sütçü, Burak Doğu, Eser Aygül, Altuğ Akın ve Ayşe Kaymak gibi akademisyenlerin inelemeleriyle  internetteki nefret söyleminin geniş bir tasvirini yaptıktak sonra bu sorunun üstesinden gelmenin yollarını arıyor.

Ana akım medya kanallarından Facebook gibi popüler sosyal ağlara internette genel olarak varolan editoryal denetim eksikliği, bu medyanın halen hem yayıncıları hem de tüketicileri tarafından gerçek bir medya kanalı gibi ciddiye alınmaması, burada ırkçılıktan seksizme, küfür ve hakaretten şiddet teşvikine kadar vandal bir manzarayla karşılaşmamıza yol açıyor. Mutlu Binark kitaptaki makalesinde, internet üzerinden işlenen nefret suçlarına yönelik Avrupa Birliği çatısı altında uzun süredir bir farkındalığın olduğuna dikkat çekiyor, örneğin internet üzerinden ırkçılığın engellenmesinde ne tür önlemlerin alınabileceğine yoğunlaşan çalışmalar hakkında geniş bir bilgi veriyor. Binark’ın yazısı, Türkiye’nin internetin ciddiyeti ve önemini anlamaktan hâlâ ne derece uzakta kaldığını gösteriyor. Binark, sorunun çok boyutlu olduğunu, bu nedenle yalnızca yasal yollarla bir çözüm bulunmasının imkânsız olduğunu vurguluyor, bu nefret söylemini doğuran sosyal-siyasal arkaplanlar üzerinde çalışılması gerektiğini öneriyor.

Türkiye’de gerçekten de Hürriyet, Milliyet gibi ana akımı temsil eden gazetelerin web sayfalarındaki okur yorumlarında dile gelen kimi zaman ırkçı-ayrımcı, kimi zaman seksist veya şiddet yanlısı ifadeleri ortadan kaldırmak elbette öncelikle editoryal bir sorumluluk gerektiriyor ancak sonra da bu yorumları yapan insanların içinde bulunduğu siyasi, kültürel iklime bakılmasını şart kılıyor.

Türkiye’nin geleneksel alışkanlıklarla, sorunlara yol açan nedenleri yasaklayarak çözme yönteminin bu konuda da geçerli olmadığını Tuğrul Çomu’nun incelemesinden öğreniyoruz. Çomu, Türkiye’de yasaklı olan Youtube’un bu yasağa rağmen halen en çok ziyaret edilen 8. site olduğuna dikkat çekiyor.

YA ESKİ MEDYA?

Yeni medyadaki hastalıkları konuşurken eski medyanın halen bu hastalıklardan uzak olmadığını, çoğu zaman yeni medyadakine öncülük ettiğini de unutmamak gerekiyor. Gazeteci İlden Dirini, kitaptaki çalışmasında yeni medyayla-geleneksel medyanın nefret söyleminin oluşması ve yerleşmesindeki ortaklığı gösteren çok sayıda örnek veriyor. Dirini “Haberde kullanılan dil ve kodlarla ideolojik söylemin etkisinde kalan okur, kendisi gibi okuyucu olan çoğunluğun fikirlerinden de etkilenmektedir. Kendisi gibi okuyucu olanların fikrine kendi fikirlerini katan okuyucu, rıza üretiminde nihai noktayı böylece gerçekleştirmektedir” tespiti yapıyor.

Kitap, birbirinden farklı internet alanlarındaki kendine özgü atmosferi öğrenmek isteyen ilgililer için kapsamlı bir kaynak çalışma niteliğinde. Ayşe Kaymak’ın sorunun yasal boyutlarını incelediği analizi, Tuğrul Çomu’nun video paylaşım siteleri araştırması, Günseli Bayraktutan Sütçü’nün dijital oyunlardaki cinsiyetçiliğe odaklanan yazısı, Altuğ Akın’ın spor sitelerindeki taraftarlık halini anlatan makalesi, Eser Aygül’ün Facebook incelemesi  ile Burak Doğu’nun internetteki nefret söylemine karşı ortaya çıkan örgütlenmeleri anlattığı çalışması sorunun boyutları ve değişik özellikleri hakkında birbirinden farklı perspektifler sunuyor.

“Yeni medya”da nefret söyleminin büyümesi, dolayısıyla nefret suçlarının işlenmesinin önüne geçilmesi bir yandan bu medyanın geleneksel medyaya oranla çeşitliliği bir yandan da uğraşılması gereken alanın genişliği dikkate alındığında oldukça zor görünüyor. Çünkü artık haber portalları kadar Twitter, Facebook, Youtube, bloglar ve bunların benzeri başka binlerce kanal da yeni birer medya organı durumunda. Bu medya organlarına dahil olan, buralara içerik üreten milyonlarca insan da bu medyaların hücrelere bölünmüş haber merkezleri. Hal böyle olunca, meseleye bazı belli kanallara yönelik tekil çözümlerin yanında (örneğin editoryal denetimin artırılması) toplumsal bir değişimi hedefleyen kapsayıcı projelerle yanıt bulmak şart oluyor.

Çalışmanın yazarları bu nedenle kitabın sonunda “öneriler” başlığıyla bu çetrefil konudaki çözüm yolları için ortak önerilerini sıralıyor. Başlıklar halinde öne çıkanlar şunlar: “İhbar hatları, filtreleme, erişim yasakları ve medya okuryazarlığı.” Yazarlar herbirinin olumlu ve eksik yönlerini sıraladıktan sonra daha yapısal olan bir seçenek olarak medya-okur yazarlığına özel bir vurgu yapıyor: “Böylece, nefret söylemi içeren yeni medya metinlerine yönelik olarak bireylerin farkındalığı artırılabilir.” Yazarlar, onca eleştiriye rağmen bazı ideolojik-ekonomik nedenlerle hâlâ editoryal denetim uygulamayan eski medya için de meslek içi eğitimi öneriyor: “Meslek etiği eğitimi, sadece lisans düzeyinde kalmadan meslek içerisinde de periyodik eğitimlerle devam ettirilmelidir.”

“Yeni Medyada Nefret Söylemi”, dikkatli ve emek verilerek hazırlanan dosyalarıyla, internete bir şekilde dahil olan herkesin çok şey öğreneceği faydalı bir çalışma. Buna, hergün Facebook hesabından başka bir etnik-toplumsal grup ya da cinsiyet grubunu aşağılayan ifadeler kullananlar, Youtube’da insanın muhayyilesini zorlayan küfürler edenler, gazete ve haber portallarının her haberine nefret içeren yorumlar yetiştirenler de dahil.

* http://hamzaaktan.blogspot.com/


Yeni Medyada Nefret Söylemi
Kalkedon Yayınları

Yazarlar: Altuğ Akın, Ayşe Kaymak, Burak Doğu, Eser Aygül, Günseli B. Sütçü, İlden Dirini, Mutlu Binark, Tuğrul Çomu.
298 Sayfa, 2010.

* “Bunlar insanı katil bile yapar” başlıklı haber için bakınız: http://www.haberturk.com/medya/haber/520966-bunlar-insani-katil-bile-yapar


Darısı diğerlerinin başına!

Ekim 30, 2010

‘Sakıncalı’ içeriklerin çıkarıldığı YouTube video paylaşım sitesine 2.5 yıldır uygulanan erişim yasağı, mahkeme tarafından kaldırıldı.

Türkiye’de 2.5 yıldır yasaklı bulunan, dünyanın en popüler video paylaşım ağı YouTube’a uygulanan erişim engeli kaldırıldı.

Atatürk’e hakaret içeren videoların bulunduğu gerekçesiyle 2.5 yıl önce erişim yasağı uygulanan site, sözkonusu videoların kaldırılması ertesinde Türkiye’de erişime açıldı.

Edinilen bilgiye göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Kürşat Kayral, Emniyet Genel Müdürlüğü Bilim Suçları Büro Amirliği’ne yazı yazarak YouTube’un kapatılmasına gerekçe olan ve Atatürk’e hakaret içeren dört videonun siteden kaldırılıp kaldırılmadığını sordu.

Emniyetten söz konusu videoların kaldırıldığına yönelik cevap alan Kayral, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 8. maddesinin 9. fıkrasına dayanarak YouTube’a erişimin engellenmesi kararının kaldırılmasına karar verdi.

Savcı, siteye erişimin serbest bırakılması için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na gerekli yazıyı yazdı. YouTube erişim, Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla 5 Mayıs 2008’den beri engelleniyordu.

Yasağın kaldırılma süreci, merkezi Almanya’da bulunan International Licencing Service adlı bir telif ajansının Atatürk’e hakaret içeren videoların haklarını satın aldığını açıklamasıyla başladı.

Firma telif hakları yasaları uyarınca YouTube’ta ‘izinsiz’ kullanılan videoların kaldırılmasını talep etti ve bu videoları kaldırttı. Firma CEO’larından Erdem Karahan, “Kendi çözümlerimizi kullanarak o videoları kaldırdık. Arşivden Atatürk’ün görsellerini koruma yetkisi aldığımız için bizim için bir problem olmadı” açıklamasını yaptı.

Yasağa neden olan videoların neden bugüne kadar silinemediğini, şirketin bir diğer CEO’su Yücel Yolcu, “Bu içeriklerin şimdiye kadar sahibi yoktu ve bir içerği silmek isityorsanız sahibini bulmanız gerekir. Görselleri kimse sahiplenmedi. Bu görseller bu şirkete hak olarak verildi” şeklinde açıklamıştı.

Konuyla ilgili bugün açıklama yapan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da, telif yönteminin uygulanması yoluyla yargı kararının yerine getirildiğini, mahkemeye müracaat edilip tamamen bu filtrelemenin ortadan kaldırılabileceğini söylemişti.

YouTube sansürünün ardından, gözler diğer yasaklı sitelere döndü. Türkiye’de halen 7 binden fazla internet sitesine erişim engeli uygulanıyor.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25146475/ (Erişim: 30 Ekim 2010)


Türkiye’deki İnternet Yasaklarına Karşı: Şeffaflık ve Dijital Okuryazarlık

Ekim 30, 2010

Mutlu Binark

Türkiye’de 7.000 i aşkın İnternet siteye 5651 sayılı yasanın madde 8 a ve b bendlerini temel alarak TİB tarafından erişimin engellendiği bilinmekte. Ancak bilinmeyen bir şey var: bu sitelere erişimin engellenmesinin gerekçeli kararları. TİB’den beklenen bu kararları web sitesinde yayınlaması…Youtube, Daily motion, vimeo vb. popüler video paylaşım sitelerine erişim engeli bulunmasına rağmen kullanıcı, başka ara/yan mekanizmalara başvurarak bu erişim engli bulunan sitelere erişebilir.

Siteye erişimin engellenmesi yerine sakıncalı veya zararı sayılan içeriğin  yerinden kaldırılması gibi bir uygulamanın da yaşama geçirilmediğini belirtelim.  5651 sayılı yasanın yeniden düzenlemesinin gündeme daha fazla geleceğini bugünlerde özellikle, katalog suçu sıralama mantığından vazgeçilmesi gerektiğinin altın çizelim. Ayrıca bu vb. (mevcut sıralama dahil) sıralamaların yeni medya ortamındaki en önemli sorunu nefret söylemi üretimini, türetimini ve yaygınlaştırılmasına karşı müdahil olmadığını da belirtelim. O zaman suç unsurunun gerçekleşmesi halinde mevcut hukuki düzenlemelere başvurulması gibi daha geniş ve genel bir ifade ile düzenlemeye gidilebilir. Ayrıca Siber Suç Sözleşmesi ve Ek Protokol de onaylanmalı ve 5651 bu protokollerle de uyumlu hale getirilmelidir.

İnternet ortamında kullanıcının erişiminin engellenmesi gibi koruyucu ve kollayıcı  bir yaklaşım/uygulamalar yerine, yurttaşın her düzeyde (kadın, erkek, çocuk, genç, erişkin, yaşlı) dijital okuryazarlığının/İnternet okuryazarlığının geliştirilmesine, bölgeler, cinsiyetler ve kuşaklar arasında yaşanan dijital uçurumun aşılması için eğitim politikalarının yaşama geçirilmesine ağırlık verilmelidir.  Yurttaşın yeni medya ortamında edilgen, kollanan veya ispiyoncu/ihbarcı  konumda var kılınması yerine, etkin, bilinçli bir şekilde kullanan, eleştiren, sorumluluk alan  bir özne olmasının yolu açılmalıdır. Tabii bu yurttaşın bu konumu sadece yeni medya ortamındaki “sanal özne” konumu ile gerçekleşmez. Yurttaş, çevrimdışında, sokakta “özne” de olabilmeli: eyleyebilmelidir. Temel hak ve hürriyetlerini kullanabilmelidir/talep etmelidir.


Ünlü paylaşım programı kapatıldı

Ekim 29, 2010

Selim ÖZTÜRK / hurriyet.com.tr

Popüler paylaşım programı LimeWire, telif haklarını çiğnediği gerekçesiyle hakkında açılan sayısız davalardan birini kaybetti, kepenkleri indirdi.

Ünlü p2p (peer-to-peer) paylaşım programı LimeWire ile kullanıcılar aradıkları hemen her içeriğe kolayca ulaşabiliyordu. Filmlerden müziklere, fotoğraflardan telif hakkı olan diğer videolara kadar birçok içerik, milyonlarca kişi tarafından indirilebiliyordu. Ancak RIAA (Recording Industry Association of America) tarafından New York mahkemesine açılan davayı kaybeden LimeWire, tamamen kapatıldı.

Şirketlerin ve müzik üreticilerilerinin haklarını korumak amacıyla kurulan ve Amerikan müzik endüstrisini temsil eden RIAA’in açtığı davayı kaybeden LimeWire’in sitesine girmeye çalışan kullanıcılar artık programı indiremediği gibi, site içine de girebilmeleri mümkün olmuyor.

LimeWire’in davayı kaybetmesiyle birlikte, benzer durumun diğer paylaşım platformlarının (uTorrent, BitTorrent gibi) başına gelip gelmeyeceği ise merak konusu…

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/16147939.asp?gid=373 (Erişim: 29 Ekim 2010)


Türkiye bilişim teknolojileri kullanım istatistikleri

Ekim 26, 2010

T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu’nca hazırlanan, Türkiye’de bilişim teknolojilerinin kullanımına ilişkin araştırma raporları.

Raporları okumak için lütfen üzerine tıklayınız.

Kaynak: ntvmsnbc.com – Erişim tarihi: 26 Ekim 2010


‘Facebook’ta başbakana hakaret edersin, ha!’

Ekim 24, 2010

Tayyip Erdoğan hakkında kötü yazan öğretmen görevden alındı.

Sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki sayfasında 12 Eylül’de yapılan referandumla ilgili olarak, “Referandum’da oyum hayır” diyen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler yazan öğretmen B.Y. görevinden alındı.

Çorum’da sözleşmeli olarak görev yapan, öğretmen B. Y., internette kişisel facebook sayfasında; referandumda ‘hayır’ oyu vereceğini ifade ederek, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren fiadelere yer vererek, “Madem 12 Eylül’le ilgili derdiniz vardı, 7 yıldır neredeydiniz” yönelik ifadeleri nedeniyle hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturma sonunda, Çorum Valiliği’nce öğretmen görevden uzaklaştırıldı.

Konuya ilişkin bir açıklama yapan, Eğitim-Sen Çorum Şube Başkanı Halil Özbent, “öğretmenin görevden uzaklaştırılması, iktidarın eleştiriye tahammülü olmadığını göstermekte” olduğunu savundu.

“Soruşturma işleminin henüz başında, konunun ne olduğu bile anlaşılmadan, öğretmenin açığa alınması, şikayetin hangi amaçla ve niçin yapıldığını, iktidar yanlılarının kendisi düşünmeyenlere de nasıl baktığını gösteren somut bir örnek olmuştur” diye konuşan Özbent, “Eğer o ifadeler başka birine yazılsaydı, öğretmen aynı şekilde görevinden uzaklaştırılır mıydı” diye sordu.

Öğretmenin kişisel sayfasındaki sözlerinin, eleştiri sınırlarını aşan ifadeler olarak görülebileceği ve inceleme konusu yapılabileceğini dile getiren Özbent, “Ancak, toplamda 10-15 kişi dışında kimsenin ulaşma imkanı olmayan; okul ve mesleki yaşamın dışındaki bir dönemde; kişisel bilgilerden yola çıkarak; cezalandırma işlemine gitmesi ve öğretmeni açığa almak tam bir yargısız infazdır” dedi.

Görevden uzaklaştırma işleminin, kamu görevlileri hakkında Türk Ceza Yasası’na ve disiplin hükümlerine göre soruşturmanın sağlıklı biçimde yürütülmesi için başvurulan geçici bir yöntem olduğuna vurgu yapan Özbent, “Görevden uzaklaştırma delillerin karartılmasını engelleme amaçlıdır” dedi.

Devamı İçin: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1025320&Date=24.10.2010&CategoryID=77


Nancy Baym Müzik Endüstrisi-Fanlar ve Web 2.0

Ekim 23, 2010

AOIR IR 11 de Nacy Baym web 2.0 ın müzik endüstrisi ve fan kültürü/katılımı üzerine etkisini İsveç pop müziği üzerinden tartıştı.

Özellikle swedishmodel.org, labrador.se web sitelerinden örnekler veren, Baym web 2.0 ın olanakları ile katılımcı izleyici olanağının doğduğuna dikkat çekti ve müzik endüstrisinin web 2.0 ın sağladığı olanaklardan “endüstriyel” anlamda zarar gördüğüne dikkat çekti.Eğer müzik kamusal ve toplumsal bir ürün ise yeni bir üretim ve gelir elde etme modelinin tartışılması gerektiğini vurguladı.


Dünyada erişim engelleri…

Ekim 22, 2010

Dünyada erişim engellerini kuramsal olarak ve ülke örneklerini  ele alan ACCESS CONTROLLED: The Shaping of Power, Rights and Rule in Cyberspace kitabında (Der. Ronald Deibert vd. ) (The MIT Press, 2010) Türkiye bölümü de yer almakta…

Bilgi için bakınız: www.access-controlled.net


DPT Bilgi Toplumu İstatistikleri 2010 Raporundaki saptamalar

Ekim 13, 2010

Devlet Planlama Teşkilatı “Bilgi Toplumu İstatistikleri 2010” raporundan derlenilen bilgilere göre, tüm internet kullanıcıları içerisinde kadınların yüzde 68,2’si internete evden girerken, erkeklerde bu oran yüzde 51,6 olarak gerçekleşti. İşyerinde ise erkekler yüzde 38 ile ilk sırada yer alırken kadınlar yüzde 22,7 oranına ulaştı. Eğitim alınan yerlerde kadınlar yüzde 11,8 ile yine ilk sırada yer alırken erkeklerin yüzde 7,4’ü söz konusu mekanlardan internete girdi. Raporda her üç erkekten birinin de internete, internet kafelerden ulaştığı belirtildi.

Raporda öne çıkan bazı satır başları şöyle:

Yaş grupları itibarıyla internet kullanımında 16-24 yaş grubu yüzde 59,4 ile ilk sırada yer alırken, 25-34 yaş grubu yüzde 45,1 ile ikinci sırada, 35-44 yaş grubu 30,2 ile üçüncü sırada, 45-54 yaş grubu yüzde 18,6 ile dördünce sırada, 55-64 yaş grubu yüzde 6,2 ile beşinci sırada ve 65-74 yaş grubu da yüzde 2 ile son sırada yer aldı.

Kullanıcılarının yüzde 59,3’ü her gün, yüzde 29’u haftada en az bir kez, yüzde 9,7’si ayda bir kez ve yüzde 2’si iki-üç ayda bir internete giriyor.

DPT’nin 2009 yılı sonu verilerine göre geçtiğimiz yıl tüm internet kullanıcılarının yüzde 72,4’ü e-mail alıp gönderme, yüzde 70’i çevrimiçi haber, gazete ya da dergi okuma veya haber indirme, yüzde 57’si sohbet/chat/gerçek zamanlı yazışma ve yüzde 56,3’ü oyun, müzik, film, görüntü indirme/oynatma yaptı.

Bunları sırasıyla yüzde 52,9 ile mal ve hizmet hakkında bilgi alma, yüzde 49,8 ile internet üzerinden telefonla ya da video görüşmesi yapma, yüzde 45,1 ile sağlıkla ilgili bilgi alma, yüzde 43,3 ile internet üzerinden radyo ya da televizyon takip etme, yüzde 31,7 ile öğrenme amacıyla internete başvurma, yüzde 25,7 ile okul, üniversite, mesleki kurslar ile ilgili faaliyetler için bilgi arama, yüzde 24 ile kendi oluşturduğu metin, görüntü, fotoğraf, video, müzik vb içeriği internet ortamına taşıma, yüzde 22,5 ile seyahat konaklama ilgili hizmetlerin kullanımı, yüzde 15,2 ile yazılım indirme, yüzde 14 ile internet bankacılığı, yüzde 13,2 ile iş arama ya da iş başvurusunda bulunma, yüzde 5,8 ile herhangi bir konuda çevrimiçi eğitim alma ve yüzde 2 ile mal veya hizmet satışı takip etti.

İnternet kullanıcıları içerisinde online alışveriş yapanların yüzde 32,2’si elektronik eşya siparişi verirken sadece yüzde 1,1’i hisse senedi, finansal hizmetler ya da sigorta alımı için bütçe ayırdı.
Rapora göre internet alışverişlerinde oranın düşük olmasının en önemli nedeni; yanlış yada hasarlı ürün teslimi. Buna göre internet üzerinden alışverişte yaşanan sorunların yüzde 52,3’ü yanlış ya da hasarlı ürün tesliminden kaynaklanırken, yüzde 30’u teslim süresinin uzun olması ve yüzde 25’2 si sipariş verme veya ödeme esnasında internet sayfasında sorun yaşanması. Hile, dolandırıcılık ve sahtekarlıkla karşılaşma ile ilgili sorunlar, tüm şikayetlerin yüzde 5’ini oluşturuyor.

GÜVENLİK SORUNLARI
DTP’nin raporunda internet kullanıcılarının karşılaştıkları güvenlik sorunlarının başında zaman ya da bilgi kaybına neden olan bilgisayar virüsleri yüzde 64,5 ile ilk sırada yer alıyor. Kullanıcıların yüzde 58,7’si istenmeyen posta/spam, yüzde 3,2’si kişisel bilgilerin internet üzerinden başkalarının eline geçmesi ve yüzde 0,9’u kredi kartı kullanımında usulsüzlük ile karşılaşmış durumda.
-Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye’de geçtiğimiz yıl internete bağlanan bilgisayarların yüzde 28’ini koruyacak ne bir anti-virüs yazılımı ya da güvenlik duvarı bulunuyor. Ancak bu oran 2007’de yüzde 65,2 ve 2008’de 46,4 olarak gerçekleşmişti.
Kullanıcıların yüzde 57,1’i virüs tarama ya da koruma yazılımı kullanırken, yüzde 32,4’ü yazılım veya donanım olarak güvenlik duvarı kullanıyor, daha önemlisi yüzde 13,9’u alınabilecek güvenlik önlemleri ile ilgili hiç bir şey bilmiyor.

BAĞLANTI YÖNTEMLERİ
-Hanelerde internet bant genişliği her geçen yıl artıyor. Buna göre geçtiğimiz yıl bilgisayarların yüzde 32,5’i geniş bant internet erişimine sahip oldu. Bu oran 2 yıl önce yüzde 20 civarındaydı.
Yine 2009’da bilgisayarların yüzde 85,6’sı ADSL/SDSL, yüzde 5,8’i çevirmeli bağlantı, yüzde 2’si KabloNET ve yüzde 10’u cep telefonları üzerinden dijital aleme ulaştı.
-Geçtiğimiz yıl evlerin yüzde 61,9’unda sabit telefon hattı, yüzde 87,6’sında cep telefonu, yüzde 30’7’sinde masaüstü bilgisayar, yüzde 11,2’sinde taşınabilir bilgisayar, yüzde 0,6’sında el bilgisayarı ve yüzde 3,7’sinde oyun konsolu yer aldı.

EĞİTİM ŞART AMA BİLGİSAYAR YOK
İlköğretimde geçtiğimiz yıl Tunceli’de bilgisayar başına 10,8 öğrenci düşerken, bu ili sırasıyla 12,3 öğrenci ile Artvin, 13,1 öğrenci ile Bayburt, 14 öğrenci ile Burdur, 15 öğrenci ile Gümüşhane izledi. Tüm iller arasında Gaziantep 50,7 öğrenci ile sonuncu sırada yer alırken onu 49,5 öğrenci ile Bursa, 42,6 öğrenci ile Şanlıurfa, 41 öğrenci ile Antalya ve 40,9 öğrenci ile İstanbul izledi.

Ortaöğretimde ise bilgisayar başına 8,7 öğrenci ile Sinop lider olurken bu ili 8,8 ile Tunceli, 9,5 ile Gümüşhane, 9,6 ile Bilecik ve 10 öğrenci ile Artvin izledi. İstanbul’un 59,6 öğrenci ile son sırada yer aldığı bu kategoride bu ili 49,9 ile Batman, 46,2 ile Gaziantep, 43 ile Diyarbakır ve 40,3 ile Şanlıurfa takip etti.

Bilgi Teknolojileri (BT) sınıfı kurulması için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okulun en az 8 dersliğe ve 150 öğrenciye sahip olması şartı arandığına işaret edilen raporda, tüm okullarda bilgi teknolojileri laboratuvarı kurulması yerine kurulum için okul bazında belirli bir kapasitenin varlığının arandığı bu sebeple iller bazında okul veya öğrenci sayısı ile bilgi teknolojileri laboratuvarı sayısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığına dikkat çekildi. Buna göre İstanbul’daki resmi 2 bin 202 ilk ve ortaöğretim okulunda 3 bin 115 BT sınıfı/laboratuvarı yer alırken bu ili 1392 okul ve 1465 BT sınıfı ile Ankara ve 1318 okul ve 1137 BT sınıfı ile İzmir izledi. Bu alanda Kilis 135 okul ve 67 sınıf ile sonuncu, Bayburt 129 okul ve 70 sınıf ile sondan ikinci ve Ardahan 201 okul ve 75 sınıf ile sondan üçüncü sırada yer aldı.

AVRUPA’YA YETİŞEMİYORUZ
Rapora göre bilgi teknolojileri alanında Türkiye önemli gelişmeler sağlasa da AB ile fark kapanmıyor. Buna göre geçtiğimiz yıl Türkiye’de tüm nüfus içerisinde internet kullanım oranı yüzde 34’de kalırken, AB’de bu oran 2 kat fazla olarak ortalama yüzde 67 olarak gerçekleşti. Rapora göre düzenli internet kullanımı, hanelerde internet erişimi ve genişbant internet sahipliği konularında da AB, Türkiye’ye 2 kat fark atmış durumda ve bu fark da geçen zaman karşın kapanmıyor.(aa)

Kaynak:http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1022428&Date=13.10.2010&CategoryID=117


Facebook’da zaman geçirmek üzerine…

Ekim 13, 2010

Tüm dünyada 500 milyonu aşkın kişi gününün önemli bir kısmını Facebook’ta geçirmeye başlayınca, bu sosyal paylaşım platformu sosyolog ve psikologların da araştırmalarının ilgi odağı oldu.

Sağlık problemlerine yol açmasından, gelecekteki iş fırsatlarının kaçmasına neden olmasına, kullanıcılarının kıskançlık duygusunu derinleştirip ‘canavar’a dönüştürmesinden, narsistleştirmesine kadar birçok bilimsel iddianın hedefindeki Facebook kullanımı hakkında son aylarda yapılmış bilimsel araştırmalar, ilginç sonuçlara ulaştı.

YA NARSİST YA DA ÖZGÜVEN YOKSUNUSUNUZ
Kanada York Üniversitesi’nden uzmanların yaptığı araştırmalara göre, Facebook’taki sayfalarını sık sık güncelleyenlerin çoğu ya narsist eğilime sahip ya da özgüven sorunu yaşayan kişiler. Georgia Üniversitesi psikologlarının 2008 yılına ait araştırması da, Facebook’a çok fazla güncelleme yapanların narsist eğilimde olduğu sonucuna varmıştı. Narsizmin sadece ilgi çekme ve sevilme isteği olmadığına dikkat çeken psikologlar, bu eğilimin, uzun süreli sağlıklı ilişki yeteneksizliğini beslediğine dikkat çekiyor. York Üniversitesi araştırması, kızların çekici fotoğraf koymaya yoğunlaşmalarına karşın erkeklerin ise, “About me” kısmında kendilerini methetmeye yoğunlaştıklarına dikkat çekiyor.

CUMA SABAHI EN İYİ ZAMAN
Özellikle arkadaş sayısı fazla olanlar için Facebook’ta güncelleme yapmak, ya popülariteyi daha da artırmaya ya da birçok güncelleme içinde sizinkinin kaybolup gitmesine neden oluyor. Sosyal medya pazarlama şirketi Virtrue uzmanları, güncellemelerinizin en iyi dikkati çekeceği zamanın Cuma sabahı öğle vaktine kadar olan zaman olduğunu şöyle açıklıyor:

“Facebook’ta fotoğraflar videolardan yüzde 22, sadece yazıdan oluşan girdilerden yüzde 54 daha fazla tıklanıyor. Öğleden önce yapılan güncellemelerin tamamı, öğleden sonrakilerden yüzde 65 daha fazla tıklanıyor. İstatistiklere göre dikkat çekmek için en iyi gün Cuma. Haftasonları ise en kötü zaman.”

FACEBOOK ARKADAŞLIĞI POLİTİK TARTIŞMAYA KADAR
Sosyal araştırmalar, insanların ‘kendilerine benzeyen’ insanlarla aynı yerde çalışmayı, yaşamayı ya da eğlenmeyi tercih ettiğini gösteriyor. Cornell Üniversitesi uzmanları, Facebook kullanıcılarının, bütün arkadaşlarının kendileriyle aynı düşüncede olduğunu varsayma eğiliminde olduğunu tespit etti. Araştırma sırasında Facebook kullanıcılarına kamplaştırıcı politik konularda tercihlerini belirlemeleri istendi. Ardından, arkadaş listelerindekilerin bu konularda ne düşündüklerini tahmin etmeleri istendi. Ancak, sonuç hiç de düşündükleri gibi çıkmadı. Araştırma, ‘insanlar, arkadaşlarının da kendileriyle hemfikir olduğu konusunda çok yanılıyor’ diyor.

FAZLA ONLINE OLANIN DERS NOTLARI AYNI ORANDA DÜŞÜYOR
Hollandalı psikolog Paul Kirschner, ders çalışırken bir yandan da ara ara Facebook sayfasını kontrol eden öğrencilerin oldukça başarısız olduğunu tespit etti. 219 Amerikan üniversite öğrencisi üzerinde çalışma yapan Kirschner, Facebook kullanıcılarının not ortalamasının 5 üzerinden 3.06 olmasına rağmen Facebook kullanmayanların ortalamasının 3.82 olduğunu tespit etti. Ohio Üniversitesince 2009 yılında yapılan psikolojik araştırmalar da Facebook kullanımının öğrenim başarısını ciddi şekilde etkilediğini belirlemişti. Buna göre, “Facebook’tan eski sevgilinizi gözleyip durmak sınıfta kalmanıza yol açıyor” sonucu ortaya çıktı.

SABAHLARI ÖNCE FACEBOOK’A SONRA TUVALETE GİRİYORLAR
Oxygen Media ile Lightspeed Araştırma Merkezinin, sosyal medya kullanıcısı 18–34 yaş arası kızlar üzerinde yaptığı araştırma çarpıcı sonuçlara ulaştı. Yüzde 34’ü sabahları uyandıklarında tuvalete gitmeden önce Facebook’a girdiklerini itiraf ederken, yüzde 39’u kendilerini Facebook bağımlısı olarak tanımladı. Yüzde 49’u erkek arkadaşının hesabını hackleyerek kontrol etmeyi normal bir davranış olarak görüyor.

“HER ŞEYE RAĞMEN BELKİ DE FACEBOOK SİZİ DAHA MUTLU YAPAR”
İngiliz Bilgisayar Topluluğu(BCS), sosyal ağlarda çok fazla zaman geçirmenin insanları izole ederek gerçek hayattan kopardığı mitine karşı çıkıyor. BCS araştırmasına göre, Facebook gibi sosyal ağların kullanımı da hayattan tatmin olma yolunda istatistiki olarak kayda değer bir pozitif etki yapıyor. Kadınlar, düşük gelirliler ve düşük eğitim seviyesindekiler de online yaşamın bu pozitif etkisi daha yüksek.(anka)

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1023188&Date=13.10.2010&CategoryID=117