Sosyal Medyanın Nefret Söylemi için Kullanılması İfade Özgürlüğü değildir!

Sosyal Medyanın Nefret Söylemi için Kullanılması İfade Özgürlüğü değildir!*

[Click here for Englsih / İngilizcesi için tıklayınız]

Mutlu Binark
Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi
Tuğrul Çomu
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

unutmamalı
cehennemde yürüyoruz
çiçeklere bakarak…
kuruyoruz
soluyoruz ve ölüyoruz
sevgisizlikten ve erdemsizlikten
sadece cehennemde yürüyoruz
çiçekleri kurutuyoruz,
sevgisizlikten, vicdansızlıktan
ve sadece cehennemde yürüyoruz
güvercinleri vuruyoruz…
ve sadece ve sadece cehennemde yürüyoruz…
bunu unutmamalı…

2009 yılından bu yana Alternatif Bilişim üyeleri olarak, İnternet ortamında yaygınlaşan, dolaşıma girerek sıradanlaşan ve bir noktadan sonra popülerleşen nefret söylemi üzerine çalışıyoruz. Özellikle Türkiye’de yeni medya ortamındaki farklı mecralarda giderek artan nefret söylemine dikkat çekerek, Yeni Medyada Nefret Söylemi (2010, Kalkedon Yayınları) adlı çalışmamızda, nefret söyleminin nefret suçlarına zemin hazırladığını belirttik.

Bugün Türkiye’de sosyal medya ortamlarından Facebook’ta ve Twitter’da kullanıcıların ürettiği ve yaygınlaştırdığı nefret söylemine baktığımızda[1], Facebook Türkiye yönetiminin 19 Ocak 2007’de nefret suçunun kurbanı olan Hrant Dink’in katillerini öven ve bu nefret suçunu destekleyen “hayran” sayfalarına yönelik şikayeti “ifade özgürlüğüdür” diyerek kapatmayı red ettiğini öğrendiğimizde, hem toplum(umuz)daki hem de İnternet alanında işleyen ve bu ortamdan gelir elde eden şirketlerin ikiyüzlülüğü, daha ağır bir deyişle riyakârlığı ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz[2]. Aslında bu riyakârlık, toplum(umuz)da siyasi iradeden, yargıdan, yasamaya ve temel eğitim kurumlarına değin her kuruma sinmiş durumda. Siyasi iradenin, muhalefetin ve basının her haktan-özgürlükten yana ifadesini “terör eylemi” olarak etiketlediği, “sınıfta Alevi olan var mı?” diye soran öğretmenin[3] olduğu bir eğitim sisteminde, bir yargı mensubunun örgütlü ve planlı bir nefret suçunu “karar beni de tatmin etmedi”[4] şeklinde bu suçu görmeyerek, karar alması bu riyakârlığın nerelere nasıl temellendiğini göstermekte.[5]

Nefret söylemi bilindiği üzere, her türlü hoşgörüsüzlükten kaynaklanan ve önyargılardan beslenen nefreti yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı çıkaran ifade biçimleri için kullanmaktadır. Nefret söyleminin uluslararası düzeyde kabul görmüş tanımı 1997 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin nefret söylemiyle ilgili aldığı Tavsiye Kararı’nda yer almaktadır. Bu Karar’da nefret söylemi şu şekilde tanımlanmaktadır: ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, anti-Semitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi.”

Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik ve etnik merkeziyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir (www.nefretsoylemi.org). Nefret söyleminin ortaya çıkmasında, kendinden/biz olarak kurulan aidiyetten farklı olana yönelik üretilen veya kurgulanan olumsuz etiketlemeler, stereotipler, önyargılar ve ayrımcılık uygulamaları rol oynar. Genel olarak bakıldığında nefret söylemi, altı ana başlık altında incelenebilir. Bunlar;

  • Siyasal Nefret Söylemi:
    Siyasal bir düşünceyi ve bu düşüncenin takipçilerini hedef alan nefret söylemidir. Bazen bir ideolojinin tamamını, bazen yalnızca bir veya birkaç siyasi partiyi, bazen ise çok daha küçük grupları hedef alabilmektedir.
  • Kadınlara Yönelik Nefret Söylemi:
    Temelde cinsiyetçi ifadelerin kullanılmasıdır. Aşağılama amaçlı bu ifadelerde kadının konumunun ikincilleştirildiği bir söylem oluşturulmaktadır.
  • Yabancılara ve Göçmenlere Yönelik Nefret Söylemi:
    Yabancıları, göçmenleri ve/veya etnik grupları hedef alabilmektedir. Türkiye’de ve dünyada ekonomik nedenlerle üretilmiş örnekleri sıklıkla görülmektedir. Ayrıca bu nefret söylemi ırkçılıktan da beslenmektedir. Farklı etnik grupları toplumda korku, kaygı kaynağı olarak konumlandırmakta ve “düşman” olarak işaretlemektedir.
  • Cinsel Kimlik Temelli Nefret Söylemi:
    Heteroseksüel cinsel kimlik dışındaki cinsel kimliklere sahip kişileri hedef alan nefret söylemidir. Temel olarak geyleri, lezbiyenleri, biseksüelleri, travesti ve transseksüelleri hedef alarak, bu cinsel kimlikleri ”sapkın”, ”iğrenç” olarak etiketler.
  • İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi:
    Farklı dinlere ve mezhep aidiyetlerine yönelik üretilmektedir. Türkiye’de ve dünyada farklı örnekleri sıklıkla görülmektedir. Türkiye’de Müslümanlık dışındaki dinlerin yanı sıra, hakim konumlanan/konumlandırılmış Sünni mezhebi dışındaki tüm mezheplere, başta Aleviliğe yönelik üretilmektedir.
  • Engellilere ve çeşitli Hastalıklara yönelik Nefret Söylemi:
    Fiziksel veya zihinsel engellilere ya da bazı hastalıklara sahip kişilere yönelik üretilmektedir. Türkiye’de görülme sıklığı giderek artmaktadır. Kaynağı, sosyal ve/veya ekonomik olabildiği gibi bunlardan tamamen bağımsız da olabilmektedir.

Görüldüğü üzere, nefret söyleminde dilsel pratiklerin kullanımı ve bu pratiklerin yaygınlaştırılma ortamları önem taşmaktadır. Günümüzde nefret söyleminin yayılma biçimleri, İnternet ve sosyal medya ortamlarının gündelik yaşamda giderek artan yeri ile yakından ilişkilidir. Çevrimiçi haber sitelerinin okur yorumlarında üretilen nefret söylemi üzerine çalışan, İlden Dirini’nin de dikkat çektiği üzere, yeni medya ortamları etkileşimli kamusal alanlar yaratarak nefret söyleminin yaşam bulabildiği, kolaylıkla yeniden üretilip dolaşıma sokulabildiği ortamlardır (Dirini, 2010). Türkiye’de de özellikle Facebook duvarı ve Twitter gönderileri kullanıcılar tarafından yukarıda altı başlık altında sınıflandırdığımız nefret söylemini yaymak için yoğun olarak kullanılmaktadır.

Nefret söylemleri, farklı yeni medya mecralarında farklı biçimlerde yer alırlar. Örneğin çevrimiçi haber sitelerinde ve sosyal paylaşım ağlarında üretilen nefret söylemi, gündemle ilişki içinde olabilmektedir. Özellikle Kürtlere yönelik toplumda yaratılan “En İyi Kürt Ölü Olandır!” vb. saldırgan ve suça teşvik edici nefret söylemi, gerek geleneksel medya metinlerinde gerekse Facebook duvarlarında Temmuz 2011’den bu yana yaygın ve doğal kılınmaktadır. Diğer yandan video paylaşım ağlarında üretilen nefret söylemi, üretimi bakımından gündemle ilişki içinde olabilse de dolaşımda bulunması bakımından gündemden bağımsızdır. Video paylaşım ağlarında dolaşıma sokulan nefret söylemi, klon kopyalarla kürel ağın farklı yerlerinde hep bulunmaya ve nefreti saçmaya devam etmektedir. Dijital oyunlar ve oyun ortamlarında üretilen nefret söylemi ise tamamıyla, “ötekilere” (ki bu ötekiler Araplar, Müslümanlar, Çinliler, kadınlar, eşcinseller vb. kimliklere sahiptir) yönelik genellemelere ve önyargılara dayanmaktadır ve çoğunlukla gündemle ilişki içinde değildir.

Türkiye’de kamuoyunda nefret söylemi konusunda duyarlılık son bir kaç yıldır artmıştır. Bu konuda özel olarak çalışan kurumlar (çeşitli STÖ’ler)[6] hükümeti nefret suçları konusunda bir an evvel düzenleme yapmaya davet etmektedir. Ancak yapılan çalışmaların bir çoğu geleneksel medyaya yöneliktir. Oysa bugün milyonlarca kişinin kullandığı Twitter gibi bir mikroblog uygulamasında, Facebook ve benzeri toplumsal paylaşım ağlarındaki ya da YouTube, dijital oyunlar, çevrimiçi haber siteleri, haberlere yapılan yorumlar, nefret siteleri, IRC’ler gibi yeni medya ortamlarındaki nefret söylemi, nefret suçları bakımından titizlikle incelenmesi ve üzerinde durulması gereken alanlardır (Toprak vd., 2009 ve Çomu, 2010).

Bilindiği üzere, Facebook’ta, Twitter’da ve/veya dijital oyunlarda kullanıcılar arkadaşlarının ürettikleri nefret söylemine ortak olmakta, nefret söylemini doğal görmekte ve kanıksamaktadır. Kanıksanan nefret söylemi nefret suçlarını örgütleyebilmektedir. Birbiri ardına gerçekleşen yukarıda -girişte- saydığımız tüm bu nefret söylemleri ve nefret suçları İnternet’in nefret söyleminin yayılmasındaki etkisini ve gücünü göstermektedir. Nefret söyleminin sokağa taşınması, “nefret suçuna” dönüşmeye teşvik edilmesi ve bu söylemin pervasızlığı karşısında ne yapılmalı sorusunu bu noktada sormalıyız. Sosyal medya ortamlarının nefret söylemini doğal bir zihn örüntüsü-yapısı kılmak ve nefret suçlarını övmek için kullanılması ifade özgürlüğü değildir. Pekiyi, kullanıcıların, yani Türkiye’de İnternet erişimine sahip bu “seçkin ve şanslı” yurttaşların zihin yapılarına sinmiş/içselleşmiş, doğal bir şekilde gönderilere taşınan nefret söylemine karşı ne yapılmalıdır?

Her şeyden önce İnternet’te yayılan, dolaşıma giren nefret söylemine karşı kullanıcıların farkındalık bilincini geliştirmek ve yeni medya ortamlarını karşı örgütlenmeler ile barış dili için kullanmak gereklidir. Nefret söylemi yayan, farklı olanı hedef gösteren ve nefret suçunu teşvik eden haber sitelerini, okur yorumlarını, web sitelerini, Facebook gruplarını, Twitter mesajlarını “şikayet et kaldır” yolu ile yeni medya ortamından belki “yok edebiliriz”. Hatta filtreler ile erişime engel kılabiliriz! Burada devletin bir riyakârlığına daha dikkat çekelim. Twitter’da 19 Ocak 2012 tarihinde gün boyu akan, nefret söylemi yayan Tweet gönderileri hiçbir şekilde BTK, TİB ya da bilişim konusunda görevli hiçbir Cumhuriyet Savcısı tarafından uyarılmadı, kaldırılmadı… Bu da gösteriyor ki, BTK ve TİB’in “Güvenli İnternet Filtresi” uygulaması aileyi, çocukları nefret söyleminden korumayı amaçlamıyor, hatta tam tersine toplum(umuz)da farklı olan yurttaşlara yönelik saldırgan, küçümseyici, öfke dolu ve hedef gösteren sözcüklerin dolaşımda olmasını hoş ve makul görüyor; siyasi iradenin “ideal /yeğlenen aile ve çocuk tasarımı” projesi çerçevesinde (Binark, 2011)…

Demek ki asıl ve gerçek sorun: bu ayrımcı ve tahammülsüz zihinlerin hep burada oladuğu ve olacağıdır. O zaman burada ve şimdi ayrımcılıkla mücadele edilmelidir. Türkiye’deki tüm yurttaşların da dünyadakilerin de “ötekileştirdikleri” ile daha fazla bir arada olmaya, tanımaya, kavramaya, anlamaya ve barış diline gereksinimi daha çok vardır. Bir de İnternet’in bireyleri özgürleştiren, toplumları demokratikleştiren, bir arada yaşama kültürünü çoğaltan olumlu kullanım pratiklerini çoğaltmaya, yaygınlaştırmaya…

 “Bu noktada biz neler yapabiliriz?” diye soracak olursak,

  • Kullanıcı sözleşmelerinde nefret söylemine karşı müdahil olma talebinin geliştirilmesi
  • Yeni medya editörlerine yönelik nefret söylemine karşı farkındalık geliştirecek eğitimin verilmesi
  • Yeni medya ortamında nefret söylemi izleme ve raporlama mekanizmalarının geliştirilmesi
  • Yeni medya ortamlarını kullananlara bu konuda farkındalık kazandıran eğitimlerin verilmesi ve bu izlek içerisinde Eleştirel Yeni Medya Okur Yazarlığının geliştirilmesi
  • Nefret söylemi içeren içeriklerin, grupların “şikayet et” mekanizması ile kaldırılmasını sağlamak
  • Pozitif Örneklerin Yaratılması ve Teşviki
  • Nitelikli İçerik Üretiminin Teşviki
  • 1543 sayılı Siber Uzamda Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Üzerine Tavsiye kararında (2001) “ırkçılığın bir kanaat olmadığını, suç olduğunu” izleyerek, oluşturulan Avrupa Siber Suç Sözleşmesi Ek Protokolü’nün imzalanması için kamuoyu baskısının oluşturulması
  • Çevrim içi habercilik için etik ilkeler geliştirilmesi
  • Nefret söyleminin nedenleri ve koşullarının anlaşılması. Yeni medya ortamında dolaşıma sokulan nefret söyleminin gerçek yaşamdaki kökleri/kökenleri/kaynakları ve nedenleri siyasal, kültürel ve toplumsal politikalar temelinde araştırılması

Rakel Dink’in de dediği gibi, “masum bir bebeği katile dönüştüren zihniyet” bu dünyada örülmekte, işlemektedir; siber uzam da onun ideolojik mücadele araçlarından birisidir. İşte bu nedenle, siber uzamda yayılan, popüler kültür gibi veya “sözde ifade özgürlüğü” algılanan ve öyle alımlanmaya başlayan nefret söylemine karşı birlikte burada ve şimdi/hep mücadele etmek gereklidir.

Binark, M. (2011), “Türkiye’de Sağ Politikaların Üç Takıntısı üzerinden İnternet Sansürünü Okumak”, Evrensel Kültür, Sayı: 236, Ağustos, 68-73. ISSN: 1302-1478-9-7

Dirini, İ. (2010), Yeni Medyada Nefret Söylemi, (yayına hazırlayan) T. Çomu, İstanbul: Kalkedon Yayınları

Toprak, A., A. Yıldırım, E. Aygül, M. Binark, S. Börekçi ve T. Çomu (2009), Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: “görülüyorum öyleyse varım!”, İstanbul: Kalkedon Yayınları”


* “Nefret Söyleminin Nefret Suçuna Evrilmesi” (http://bianet.org/bianet/biamag/131930-nefret-soyleminin-nefret-sucuna-evrilmesi) başlıklı yazıdan güncellenerek, 19 Ocak 2012 tarihindeki sosyal medya gönderi akışı dikkate alındığında görülen lüzum hazırlanmıştır.

[1] Örneğin, yurttaşların/Hrant’ın Arkadaşlarının 19 Ocak 2012 de Hrant Dink’in katlinin 5.yılını anmalarına ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18 Ocak’ta adaleti ve vicdanları yaralayacak bir şekilde verdiği kararı protesto etmek isteyenlere yönelik olarak Twitter ortamında yaptığımız taramada nefret söylemini açıkça görebiliriz.

https://twitter.com/#!/search/hrant ve https://twitter.com/#!/search/ermeni (Twitter aramaları, aramanın yapıldığı zamana bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Seçilmiş birkaç örnek için tıklayabilirsiniz.)

Bu taramalarda özellikle Dink’in katillerini ve suç ortaklarını öven sözcüklerin, görsellerin kullanıldığı, böylece toplumda farklı etnik kimliklere, mezheplere ve cinsel yönelime sahip olanlara yönelik nefret suçu işlenmesini doğal kılmaya yönelik zihin yapısının ve algısının oluşturulduğu gözlenmiştir.

[2] Belirtmek gerekir ki nefret söylemi üreten içeriğin siteye yüklenmesi ve/veya site üzerinden paylaşıma/dolaşıma sokulması Facebook kullanım koşullarına aykırıdır. Bkz. https://www.facebook.com/legal/terms?ref=pf (Madde 3.7) ve https://developers.facebook.com/policy/ (Madde 3.B.5)

[3] Bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=308584

[4] Bkz. http://www.imc-tv.com/haber-karari-veren-hakim-de-tatmin-olmamis-1748.html

[5] Dink davasının düşündürdükleri adlı Hatice Bakanlar’ın yazının okunmasını rica ederiz:

http://www.bianet.org/bianet/siyaset/135550-dink-davasinin-dusundurdukleri

[6] Örneğin, Uluslar arası Hrant Dink Vakfı, Sosyal Değişim Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği vb.

7 Responses to Sosyal Medyanın Nefret Söylemi için Kullanılması İfade Özgürlüğü değildir!

  1. emre dedi ki:

    nefret söylemi sosyal medyada tehlikeli boyutlarda. Mücadele edilmesi gerektiğini ben de düşünüyorum. Yalnız ‘siyasal nefret söylemi’ne dair kuşkularım var. Bununla gündelik siyasal çekişmelerin kastedildiğini sanmıyorum ama nerede sınır çizilebilir? aslında siyasetin özü dilsel, söylemsel mücadeledir; hasmını geri püskürtmek, geriletmek, küçük düşürmektir. tabii hakaret veya küfürü kastetmiyorum (zaten onların müeyyidesi farklıdır). söylemek istediğim, bu alt kategoriyi biraz işin doğasına aykırı buluyorum. siyaseten doğruculuğu fazla abartmamak lazım. örneğin faşizmle mücadele elbette onları yerin dibine sokarak da yapılabilir. şimdi eğer onlardan biri kalkıp sizi bu argümanla şikayet ederse ne olacak?

    Bilemiyorum, belki de ben yeterince bilgili değilim bu konuda ama şüphelerim var

    • trl dedi ki:

      Yeni Medyada Nefret Söylemi adlı çalışmayı (Kalkedon yayınları, 2010) okuyarak tartışmaya devam edelim

  2. GÜLÇİN ERŞEN dedi ki:

    Yazınızdaki genel bilgi ve iletiye katılıyorum. Ancak, daha önceki bazı yazılarda da dikkatimi çeken yanlı anlatımı eleştirmek isterim: Toplumumuzda öncelikle kendini Kürt sayanlara ya da Ermenileri karşı bir bölücü, ırkçı, nefret içeren tavır ve söylem varmış gibi örnekler veriyorsunuz. Ben yaşamımın son 10 yılında salt medya ortamında değil; günlük yaşamda Kürt kaynaklı o denli bölücü, ırkçı, önyargılı, nefret, kin, öfke dolu, düşmanca yazı, tavır, sözle karşılaştım ki, uygun karşılık vermemek, benzer metinler üretmemek için kendimi tutmakta zorlandığın zamanlar oldu. Her ne kadar “Doğru, makbul” sayılmasa da insanları bu yönde tepki vermeye, kasıtlı (bilinçli ve artniyetli) ya da doğal tavırlarıyla kışkırtan, bunları propaganda malzemesi olarak kullanan kişi ve kesimler azımsanmayacak ölçüde. Ülkemizdeki şu süreçte, sizin de çalışmalarınız ve söyleminizle, bilim insanlığına yakışır nesnellikte, demokrasi, toplumsal barış, hakkaniyet yolunda ilerlemenizi diliyorum.

  3. binark dedi ki:

    Bilim insanı/kadını taraf olur; adaletten, özgürlükten, barıştan yana…

  4. emre dedi ki:

    derleme kitabı okudum, özellikle Ayşe Kaymak’ın hukuki boyutu ele aldığı yazı oldukça yararlı idi. Yine de önceden belirttiğim husustaki görüşüm değişmedi. Siyasal nefret söyleminin kapsama dahil edilmesi, etnisite, inanç, toplumsal cinsiyet, vb, gibi daha açık olan ve bir an önce düzenleme yapılması gereken konuları deyim yerinde olursa ‘sulandırır’. Bu alanda örnekler aklıma geliyor, mesela ‘a partisi veya ideolojisi taraftarları yumuşaktır’ denildiğini varsayalım. Çoğu vaka bu kadar bariz olmayacak ve bence aslında çoğu da siyasal mücadelenin sınırları içinde kalacak. Son olarak yapılacak bu yönde düzenlemenin bizdeki kullanımının, iktidarı veya egemen söylemi eleştiren her türlü görüşü kriminalize etmekte kullanılacağına şimdiden garanti verebilirim. Sonuçta hukuki olanak ve kaynaklara erişimde avantajlı olanlar daha da baskın ve agresif konuma gelecekler (kerinçsiz vs. örneğini hatırlayın).

    Sonuç olarak bir an önce bizde de nefret suçlarını düzenleyen bir hukuki yapı oluşturulmalı -yalnız ilk kategorinize dair kuşkularımı koruyorum

    • trl dedi ki:

      İlginize teşekkür ederiz. Bu noktada birkaç hususu iyi saptamak gerekli. Öncelikle nefret söylemi ile nefret suçu arasındaki farkı ve ilişkiyi doğru tanımlamalıyız. Nefret suçlarına yönelik olarak bir yasa kampanyası halihazırda Sosyal Değişim Derneği tarafından yürütülmekte. Altını çizmek isterim ki, bu kampanya nefret suçlarına yönelik olarak yürütülüyor ve nefret söylemini kapsamıyor. Okuduğunuz kitabın konusu ise nefret söylemi.

      Nefret söylemine karşı yasal bir düzenlemeyi bizler de önermiyoruz. Kitapta da farkettiğiniz gibi eğitim ve farkındalık faaliyetleri, nefret söylemi ve özellikle yeni medya ortamındaki nefret söyleminin önüne geçilebilmesinde kilit rol oynamaktadır. Bu alanda yapılacak yasal düzenlemeler, yalnızca politik nefret söylemi için değil, tüm söylemler için, sansür uygulamalarını da beraberinde getirecek olmaları nedeniyle çok tehlikelidir.

      Verdiğiniz örneğe gelecek olursak, belirttiğiniz gibi, örneğiniz son derece açık ve hatta iki alanda nefret söylemi barındırmaktadır: bir taraftan politik nefret söylemi, diğer taraftan da homofobik nefret söylemi. Söylemsel olarak incelendiğinde, gerçekle hiç ilgisi olmadığı halde, “yumuşak” sözcüğü eşcinselliği imlemek için kullanılmaktadır.

      Olması beklenen ve kanımca hepimiz tarafından arzu edilen politik/ideolojik mücadelenin tez savunma/tez çürütme bağlamında olmasıdır. Herhangi bir siyasi partiyi ya da ideolojinin takipçilerini hedef alan hakaret, aşağılama, nefret haykırma (nefret söylemi), şiddet eylemine (nefret suçuna) çağrı ya da teşvik (nefret söylemi) politik mücadelenin bir parçası olmamalıdır. Öte yandan “bir duygu olarak nefret” ile “nefret söylemi” arasındaki fark da göz önünde bulundurulmalıdır.

Yorum bırakın