Mutlu Binark-Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi
Tuğrul Çomu-Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Önce, 14 Temmuz 2011 tarihinde Silvan’da meydana gelen saldırıyı takiben, Türkiye’li Twitter kullanıcılarının 140 sözcük ile Kürt kökenli yurttaşlara karşı sanal uzamda başlattıkları linç rejimi, yine İKSV’nın düzenlediği Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamında konser veren Aynur Doğan’ın Kürtçe türkü söylediği için konsere gelen çoğu orta üst ve üst sınıfa mensup seyirciler tarafından yuhalanması ve kadın sanatçının sahneyi terke zorlanması; ardından İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde yaşayan Türklerin Kürt kökenli ilçe sakinlerine yönelen, onları “tehdit ve düşman olarak” somutlaştıran, bir tür öç alma edimi olarak Kürt kökenli ilçe sakinlerinin iş yerlerine saldırılması; Facebook üzerinde örgütlenilerek Zeytinburnu ilçesinde yaşayan Kürt kökenli yurttaşların “evin önünün temizlenmesi” metaforu ile hedef gösterilmesi (1); en son olarak da 23 Temmuz 2011 tarihinde Norveç’te Oslo’daki Başbakanlık Binası önünde bombalı eylem yapan, Ütöya Adası’nda İşçi Partisi Gençlik Kampına baskın düzenleyerek toplam 76 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik’in bu suçunun Avrupa’da Müslümanlara ve yabancılara, ve çokkültürlülük politikasını destekleyen sosyalistlere karşı duyduğu nefret ile işlemiş olması, Youtube’da nefret söylemi içerikli video paylaşması, İnternet’te nefret söyleminin “ötekileri yok etmeye/imha etmeye” yönelik Manifestosunu yayınlanması bu yazının yazılmasına neden oldu. 2009 yılından bu yana Alternatif Bilişim üyeleri olarak, İnternet ortamında yaygınlaşan, dolaşıma girerek sıradanlaşan ve bir noktada popülerleşen nefret söyemi üzerine çalışıyoruz. Özellikle Türkiye’de yeni medya ortamında farklı mecralarda giderek artan nefret söylemine dikkat çekerek, Yeni Medyada Nefret Söylemi (2010, Kalkedon Yayınları) adlı çalışmamızda, nefret söyleminin nefret suçlarına zemin hazırladığını belirttik. Bilindiği üzere, nefret söylemi, her türlü hoşgörüsüzlükten kaynaklanan ve önyargılardan beslenen nefreti yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı çıkaran ifade biçimleri için kullanmaktadır. Nefret söyleminin uluslararası düzeyde kabul görmüş tanımı 1997 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin nefret söylemiyle ilgili aldığı Tavsiye Kararı’nda yer almaktadır. Bu Karar’da nefret söylemi şu şekilde tanımlanmaktadır: “ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, anti-Semitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi.” Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik ve etnik merkeziyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir (www.nefretsöylemi.org). Nefret söyleminin ortaya çıkmasında, kendinden/biz olarak kurulan aidiyetten farklı olana yönelik üretilen veya kurgulanan olumsuz etiketlemeler, stereotipler, önyargılar ve ayrımcılık uygulamaları rol oynar. Nefret söylemi, bu araçların yalnızca birinin kullanılmasıyla gerçekleşebileceği gibi, birden çoğunun aynı anda kullanılması ile de ortaya çıkabilir. Norveç’teki katliamın sorumlusu Anders Behring Breivik’in YouTuba’a yüklediği “2083 – A European Declaration of Independence” başlıklı video, nefret söylemi üretiminde birden çok aracın kullanıldığı örneklerden biri olarak ele alınabilir. Genel olarak bakıldığında nefret söylemi, beş ana başlık altında incelenebilir.
Bunlar;
• Siyasal Nefret Söylemi: Siyasal bir düşünceyi ve bu düşüncenin takipçilerini hedef alan nefret söylemidir. Bazen bir ideolojinin tamamını, bazen yalnızca bir veya birkaç siyasi partiyi, bazen ise çok daha küçük grupları hedef alabilmektedir.
• Kadınlara Yönelik Nefret Söylemi: Temelde cinsiyetçi ifadelerin kullanılmasıdır. Aşağılama amaçlı bu ifadelerde kadının konumunun ikincilleştirildiği bir söylem oluşturulmaktadır.
• Yabancılara ve Göçmenlere Yönelik Nefret Söylemi: Yabancıları, göçmenleri ve/veya etnik grupları hedef alabilmektedir. Türkiye’de ve dünyada ekonomik nedenlerle üretilmiş örnekleri sıklıkla görülmektedir. Ayrıca bu nefret söylemi ırkçılıktan da beslenmektedir. Farklı etnik grupları toplumda korku, kaygı kaynağı olarak konumlandırmakta ve “düşman” olarak işaretlemektedir.
• Cinsel Kimlik Temelli Nefret Söylemi: Heteroseksüel cinsel kimlik dışındaki cinsel kimliklere sahip kişileri hedef alan nefret söylemidir. Temel olarak geyleri, lezbiyenleri, biseksüelleri, travesti ve transseksüelleri hedef alarak, bu cinsel kimlikleri ”sapkın”, ”iğrenç” olarak etiketler.
• İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi: Farklı dinlere ve mezhep aidiyetlerine yönelik üretilmektedir. Türkiye’de ve dünyada farklı örnekleri sıklıkla görülmektedir. Türkiye’de Müslümanlık dışındaki dinlerin yanı sıra, hakim konumlanan/konumlandırılmış Sünni mezhebi dışındaki tüm mezheplere, başta Aleviliğe yönelik üretilmektedir.
Örnek olarak ele aldığımız videoda, siyasal nefret söylemi, yabancı ve göçmenlere yönelik nefret söylemi, inanç ve mezhep temelli nefret söylemi açık bir biçimde, kadınlara yönelik ve cinsel kimlik temelli nefret söylemi ise kullanılan bazı imgeler ve/veya ifadeler üzerinden örtülü biçimde ortaya çıkmaktadır. Görüldüğü üzere, nefret söyleminde dilsel pratiklerin kullanımı ve bu pratiklerin yaygınlaştırılma ortamları önem taşmaktadır. Günümüzde nefret söyleminin yayılma biçimleri, İnternet ve sosyal medya ortamlarının gündelik yaşamda giderek artan yeri ile yakından ilişkilidir. Çevrimiçi haber sitelerinin okur yorumlarında üretilen nefret söylemi üzerine çalışan, İlden Dirini’nin de dikkat çektiği üzere, yeni medya ortamları etkileşimli kamusal alanlar yaratarak nefret söyleminin yaşam bulabildiği, kolaylıkla yeniden üretilip dolaşıma sokulabildiği ortamlardır. Yukarıda değindiğimiz örneğe dönecek olursak, söz konusu video (ve hatta video içeriğinin daha geniş versiyonu olan 1518 sayfalık pdf dosyası), katliamın ardından Breivik’in yüklediği ortamlardan kaldırılmış olmasına karşın, aynı ve/veya farklı ortamlara, farklı İnternet kullanıcıların yeniden yüklemesi sonucunda dolaşımda kalmaya devam edebilmektedir. Nefret söylemleri, farklı yeni medya mecralarında farklı biçimlerde yer alırlar. Örneğin çevrimiçi haber sitelerinde ve sosyal paylaşım ağlarında üretilen nefret söylemi, gündemle ilişki içinde olabilmektedir. Zeytinburnu ilçesinde Facebook üzerindeki çeşitli sayfalarda örgütlenen ve sokaklara taşınan ırkçı ve etnik milliyetçi nefret söylemi ve Kürt kökenli ilçe sakinlerine yönelik ayrımcı saldırgan pratikler gündem ile yakından ilgilidir. Belirtmek gerekir ki Zeytinburnu’ndaki olaylar ortadan kalkmış veya sıcaklığını yitirmiş olsa da bu gruplar birer “sosyal klüp” gibi işlemeye devam etmekte ve bazı üyeleri tarafından düzenli bir biçimde yeni gönderilerle nefret söylemi üretmeye devam etmektedir. Diğer yandan video paylaşım ağlarında üretilen nefret söylemi, üretimi bakımından gündemle ilişki içinde olabilse de dolaşımda bulunması bakımından gündemden bağımsızdır. Örneğin, Norveç’teki katliamı gerçekleştiren Breivik’in YouTube’a yüklediği kendini ve misyonunu tanıtan videosu aslında Avrupa’daki aşırı sağ ve ırkçı (Neo-Nazi) partilerin yıllara yayılan ideolojisi ile ilişkilidir. Dijital oyunlar ve oyun ortamlarında üretilen nefret söylemi ise tamamıyla, “ötekilere” (ki bu ötekiler Araplar, Müslümanlar, Çinliler, kadınlar, eşcinseller vb. kimliklere sahiptir) yönelik genellemelere ve önyargılara dayanmaktadır ve çoğunlukla gündemle ilişki içinde değildir.
Türkiye’de kamuoyunda nefret söylemi konusunda duyarlılık son bir kaç yıldır artmıştır. Bu konuda özel olarak çalışan kurumlar (çeşitli STÖ’ler) (2) hükümeti nefret suçları konusunda biran evvel düzenleme yapmaya davet etmektedir. Ancak yapılan çalışmaların bir çoğu geleneksel medyayayöneliktir. Oysa bugün milyonlarca kişinin kullandığı Twitter mikroblog uygulamasında, Facebook ve benzeri toplumsal paylaşım ağlarındaki ya da YouTube, dijital oyunlar, çevrimiçi haber siteleri, haberlere yapılan yorumlar, nefret siteleri, IRC’ler gibi yeni medya ortamlarındaki nefret söylemi, nefret suçları bakımından titizlikle incelenmesi ve üzerinde durulması gereken alanlardır (Toprak, 2009 ve Çomu 2010). Bilindiği üzere, Facebook, Twitter, dijital oyunlarda kullanıcılar arkadaşlarının ürettikleri nefret söylemine ortak olmakta, nefret söylemini doğal görmekte ve kanıksamaktadır. Kanıksanan nefret söylemi nefret suçlarını örgütleyebilmektedir. Birbiri ardına gerçekleşen yukarıda girişte saydığımız tüm bu nefret söylemleri ve nefret suçları İnternet’in nefret söyleminin yayılmasındaki etkisini ve gücünü göstermektedir. Nefret söyleminin sokağa taşınması, “nefret suçuna” dönüşmeye teşvik edilmesi ve bu söylemin pervasızlığı karşısında ne yapılmalı sorusunu bu noktada sormalıyız. İnternet’te yayılan, dolaşıma giren nefret söylemine karşı kullanıcıların farkındalık bilincini geliştirmek ve yeni medya ortamarını karşı örgütlenmeler ile barış dili için kullanmak. Nefret söylemi yayan, farklı olanı hedef gösteren ve nefret suçunu teşvik eden haber sitelerini, okur yorumlarını, web sitelerini, Facebook gruplarını, Twitter mesajlarını “şikayet et kaldır” yolu ile yeni medya ortamından belki “yok edebiliriz”. Hatta filtreler ile erişime engel kılabiliriz! Ama asıl ve gerçek sorun: bu ayrımcı ve tahammülsüz zihinlerin hep burada oladuğu ve olacağıdır. Nitekim Breivik’in videosunun YouTube’a yeniden yüklenen bir kopyası bir gün içinde 500’ün üzerinde izlenmiş(3), 9 kişi tarafından beğenilmiş(4), 8 kişi tarafından beğenilmemiştir. Bu rakamlar yalnızca bir kopyayı kapsamaktadır; farklı video paylaşım ağlarına yüklenen (veya aynı video paylaşım ağına farklı kullanıcılar tarafından yüklenen) kopyalar da dikkate alındığında yeni medya ve özellikle İnternet’te dolaşıma giren bir içeriği ortadan kaldırmanın büyük ölçüde imkansız olduğu rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Nefretin yalnızca söylemsel pratiklerde kalmayıp suça/katliama evrildiğinde bile, söz konusu içeriği beğenen 9 kişi üzerine düşünülmesi gereken temel noktalardan birini oluşturmaktadır. O zaman burada ve şimdi ayrımcılıkla mücadele edilmelidir. Türkiye’deki tüm yurttaşların da dünyadakilerin de “ötekileştirdikleri” ile daha fazla bir arada olmaya, tanımaya, kavramaya, anlamaya ve barış diline gereksinimi daha çok vardır. Bir de İnternet’in bireyleri özgürleştiren, toplumları demokratikleştiren, bir arada yaşama kültürünü çoğaltan olumlu kullanım pratiklerini çoğaltmaya, yaygınlaştırmaya…
“Bu noktada biz neler yapabiliriz?” diye soracak olursak,
• Kullanıcı sözleşmelerinde nefret söylemine karşı müdahil olma talebinin geliştirilmesi
• Yeni medya editörlerine yönelik nefret söylemine karşı farkındalık geliştirecek eğitimin verilmesi
• Yeni medya ortamında nefret söylemi izleme ve raporlama mekanizmalarının geliştirilmesi
• Yeni medya ortamlarını kullananlara bu konuda farkındalık kazandıran eğitimlerin verilmesi ve bu izlek içerisinde Eleştirel Yeni Medya Okur Yazarlığının geliştirilmesi Nefret söylemi içeren içeriklerin, grupların “şikayet et” mekanizması ile kaldırılmasını sağlamak
• Pozitif Örneklerin Yaratılması ve Teşviki
• Nitelikli İçerik Üretiminin Teşviki
• 1543 sayılı Siber Uzamda Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Üzerine Tavsiye kararında (2001) “ırkçılığın bir kanaat olmadığını, suç olduğunu” izleyerek, oluşturulan Avrupa Siber Suç Sözleşmesi Ek Protokolü’nün imzalanması için kamuoyu baskısının oluşturulması
• Çevrim içi habercilik için etik ilkeler geliştirilmeli
• Nefret söyleminin nedenleri ve koşulları anlaşılmalı
. Yeni medya ortamında dolaşıma sokulan nefret söyleminin gerçek yaşamdaki kökleri/kökenleri/kaynakları ve nedenleri siyasal, kültürel ve toplumsal politikalar temelinde araştırılmalı.
Rakel Dink’in de dediği gibi, “masum bir bebeği katile dönüştüren zihniyet” bu dünyada örülmekte, işlemektedir; siber uzam da onun ideolojik mücadele araçlarından birisidir. İşte bu nedenle, siber uzamda yayılan, popüler kültür gibi algılan ve öyle alımlanmaya başlayan nefret söylemine karşı birlikte burada ve şimdi/hep mücadele etmek gereklidir.
Dipnotlar:
1) Örneğin, “58 bulvar zeytinburnu” (http://www.facebook.com/zbbulvar?sk=wall) ve “Zeytinburnu MEHMETÇİKLERİ” (http://www.facebook.com/vatanseverle?sk=wall) isimli sayfalar.
2) Örneğin, Uluslar arası Hrant Dink Vakfı, Sosyal Değişim Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği vb.
3) http://www.youtube.com/watch?v=JQeX3OPeRc4 (Erişim tarihi: 27 Temmuz 2011)
4) Bu rakam yalnızca kayıtlı YouTube kullanıcılarını kapsamakta, kayıtlı olmayan kullanıcıların söz konusu videoyu, kullandıkları sosyal paylaşım ağları, vb. üzerinden paylaşıp paylaşmadıklarıyla ilgili veri içermemektedir.