Türkiye’de İnternet’in 18.yılını kutlarken…Sorunların Saptanması ve Bazı Sorular…

Nisan 6, 2010

Mutlu Binark-Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi

Bu kısa yazıda  Türkiye’de İnternet’in ne bölgelere, ne yaşlara ne de cinsiyetlere göre kullanım oranları ile çeşiti ve farklı kullanım pratiklerine ilişkin bir döküm yapılmayacaktır. Onun yerine, burada Türkiye’de İnternet’in kullanımının 18.yılında, bazı sorunların altı çizilerek yeni araştırmaların ve tekno-toplumsal politikaların geliştirilmesi için bazı sorular ortaya atılacaktır. Türkiye’de  İnternet’in kullanımı konusunda erişim eşitliği vardır ve  bu dijital eşitsizlik hem ekonomik, hem kültürel politikalardan hem de verili egemen toplumsal cinsiyet rolleri ve örüntülerinden kaynaklanmaktadır. İnternet’e erişen/erişebilen şanslı kadın ve erkeklerin de İnternet’i ne yapmak için kullandıkları noktasında ise ikinci bir sorun haıl olmakta: içerik üretmek için mi kullanılıyor yoksa sanal uzamın çok cazip çağrısına “göz” vererek, çok kolay tüketimciliğinde konumlanan tüketici olmakta mı? Bu sorunla ilişkili olarak ortaya çıkan bir diğer sorun ise, sanal uzama “göz vererek” konumlanan kadınların ve erkeklerin, buradaki yeni varoluşlarının mahremiyet  algısını/mahrem alanın kavranışını değiştirdiği, gerek sanal uzamdaki diğer bireyler tarafından “toplumsal merak” nedeniyle gerekse çeşitli yasal güçler tarafından “güvenlik” nedenleriyle gözetlenmekten behis duymamaları durumudur. Dördüncü sorun ise, ulus devletin öne sürdüğü güvenlik nedenleri ile sanal uzamı denetleme ve  yurttaşlarının etkinliklerini kontrol etme arzusudur. Bu soruna koşut bir diğer sorun ise, enformasyonel ve promosyonel kapitalizm tarafınan sanal uzamın sınırsız bir pazar olarak görülmesi durumudur. Sanal uzamın küresel yeni bir pazar mantığı içinde tanımlanması da kullanıcıyı kendindenliği olmayan bir konumlanışa itmekte, kullanıcı-ister kadın ister erkek-ister çocuk ister genç isterse yaşlı olsun- şeyselleşmektedir. Altıncı sorun ise, Türkiye’de yurttaşa yönelik olarak   farkındalık bilinciyle ve sorumluluk etiğiyle İnternet kullanımını teşvik edecek bir tekno-toplumsal bir politikanın yokluğudur. Bu noktada, ulus-devletin İnternet ortamınında işlenecek suçları “katalog suçlar” olarak sayarak düzenleyen 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen ve 23 Mayıs 2007 tarihli 26530 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’nun 10. maddesinin 4/d ve e bendleri ile; “d) İnternet ortamındaki yayınların izlenmesi suretiyle bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçların işlenmesini önlemek için izleme ve bilgi ihbar merkezi dahil, gerekli her türlü teknik altyapıyı kurmak veya kurdurmak, bu altyapıyı işletmek veya işletilmesini sağlamak; e) İnternet ortamında herkese açık çeşitli servislerde yapılacak filtreleme, perdeleme ve izleme esaslarına göre donanım üretilmesi veya yazılım yapılmasına ilişkin asgari kriterleri belirlemek” öngörülmektedir. Bu noktada Türkiye’de sanal uzamı düzenleyen kurumlardan -ekonomi politiğin terimleriyle dersek- “yapısallaşmalarından” bahsetmek gerekli. Bu yasayı temel alarak, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (eski adıyla Telekomünikasyon Kurumu) içinde faaliyet gösteren Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın 5651 sayılı yasada belirtilen İnternet’e ilişkin görevleri yapması öngörüldü. Bu doğrultuda İnternet Daire Başkanlığı oluşturuldu  ve 1 Kasım 2007 tarihli ve 26687 sayılı Resmi Gazete’de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (Telekomünikasyon Kurumu) Tarafından İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik yayımlandı ve yürürlüğe girdi. 23 Kasım 2007 tarihinde ise Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Bilgi İhbar Merkezi faaliyete başladı; http://www.ihbarweb.org.tr adlı web sitesi ile  ”ihbar@ihbarweb.org.tr” adlı e posta adresi işlemeye başladı. 23 Mart 2008 tarihinde ise ailelere ve çocuklara yönelik olarak “çocukların zararlı içeriklerden korunması amacıyla” www.guvenliweb.org.tr  adlı web sitesi hizmete açıldı. İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ise 05 Ağustos 2009 tarihli ve 27310 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik de 07 Ağustos 2009 tarihli ve 27312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. (http://www.tib.gov.tr/kat/tarihce, Erişim tarihi: 6.4.2010). Kurumsal yapısallaşma anlatısını kısaca aktardığımız kısa adıyla TİB’in  bugün Türkiye’de sanal uzamı hem içerik hem erişim konusunda giderek daha fazla “regüle” ettiği aşikardır. Bu noktada Türkiye’de İnternet ortamında yaygınlaşan nefret söylemine yönelik bir düzenlememenin olmaması da ortaya çıkan bir diğer sorundur. Aslında nefret söylemi yeni medya ortamında birden bire ortaya çıkmamakta, kökleri sanal uzamın dışında yaşanan ve doğallaştırılan homofobik, ırkçı, yabancı düşmanı, etnik ve kökten milliyetçi söylemlerde ve pratiklerdedir. Dolayısıyla, gerçekte yasa koyucunun sanl uzamda nefret söylemini düzenlemesi yeterli değildir. Bu sorun, sekizinci bir sorunu da ortaya sermektedir: Türkiye’de kamusal aktörler tarafından bireyin sanal uzamdaki varoluşu öyle kendinden menkul, gerçek yaşamdaki varlığından kopuk bir şekilde tahayyül edilmektedir. Oysa, sanal uzamdaki birey burada istediği kimliği egzersiz ederse etsin, son kertede gerçek yaşamdaki habitus’undan beslenmektedir.

Yazının bundan sonraki kısmında yeni medya çalışmaları alanında yeni araştırmalar ve tekno-toplumsal politikaların geliştirilebilmesi için bazı sorular öncelikli olarak ortaya atılacaktır: Türkiye’de İnternet’i kullanan farklı yaşlardaki kadınlar, erkekler bu  ortamı gündelik yaşamları içerisine ne şekilde dahil etmektedir? İçerik üretimi hangi konularda ve hangi gerekliliklerle gerçekleşmektedir? Yurttaşın siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik kurumlara ve söylemlere müdahil olmasında İnternet’in olanaklarından yararlanması nasıl desteklenebilir? İnternet dolayımlı iletişim pratikleri “İnternet bağımlılığı” vb. etiketlemelerin dışında yeni sözdağarcıklarına başvurarak nasıl kavranmalıdır? Yurttaşın yeni medya okuryazarlığı ne şekilde geliştirilebilir? İnternet ortamının olanaklarının ve risklerinin eşanlı farkına varılması için, yurttaş katılımı temelli platformlar kimlerin desteği ile nasıl oluşturulmalıdır?  Yasa koyucunun “gözü”nün sınırları nerede ve niçin bitmelidir? İnternet ortamının ve kullanıcının “şeyşelleşmesinin” önüne ne şekilde geçilmelidir? Özgür ve açık kaynak yazılımlar, copy left hareketi nasıl desteklenmeli ve kullanımı nasıl yaygınlaştırılmalıdır?

Türkiye’de İnternet’in kullanımının 18.yılı olduğunu anımsarken, yukarıda sayılan sorun saptamaları temelinde olguyu yeni bir bakış açısı ile  ele almanın gereği ortaya çıkmaktadır.


FACEBOOK VE TOPLUMSAL PAYLAŞIM AĞLARI ÜZERİNE İLK KAPSAMLI ÇALIŞMA YAYINLANDI…

Eylül 25, 2009

facebook kitabıtoplumsal paylaşım ağı facebook: “görülüyorum öyleyse varım!”
 
hazırlayan: kolektif üretim
ali toprak, ayşenur yıldırım, eser aygül,
mutlu binark,senem börekçi, tuğrul çomu

kapak tasarım: senem gökçe
yayınevi: kalkedon yayınları-2009

içindekiler
 
önsöz
1.bölüm: toplumsal paylaşım ağlarında iletişimin yeni yüzü
1.1. toplumsal paylaşım ağları
            1.1.1. toplumsal paylaşım ağlarının tanımı ve kapsamı
1.2. bir toplumsal paylaşım ağı olarak facebook
            1.2.1. dünyada ve türkiye’de facebook kullanım örüntüleri         
1.2.1.1. facebook’ta türkiye’den kullanıcılara özgü uygulama örnekleri
1.3. facebook üzerine mevcut alanyazın ve değerlendirmesi
 
2.bölüm: facebook’a dalmak
2.1. facebook hesabı açmak-araştırmanın yöntemi ve araştırmanın temel soruları
2.2. facebook’da kimlik temsilleri:profiller ve performanslar
2.2.1. sorarak facebook
2.2.2. görerek facebook
2.3. mahremin kamusallaşmasından röntgencilik, gözetim ve teşhirciliğe facebook
2.3.1. bireylik ve mahrem
2.3.2. mahremiyetin ihlali: gözetim     
2.3.3. toplumsal paylaşım ağlarında ilişkilenme halleri
2.3.4. toplumsal paylaşım ağlarında anonimlikten bilinirliğe
2.3.5. toplumsal paylaşım ağlarında açıktan gözetleme, bile isteye ya da öyle ya  da böyle gözetlenme pratiği
2.3.6.   toplumsal paylaşım ağlarında iktidarın gözü
 
3. bölüm: facebook’da toplumsal örgütlenmeler: çevrimiçinden çevrim dışına kolektif eylemin olasılıkları ve dinamikleri
3.1. facebook’daki toplumsal örgütlenme türleri
3.1.1.siyasal örgütlenmeler
3.1.2. facebook’da ırkçılık ve nefret söylemini yayan örgütlenmeler
3.1.3. dini örgütlenmeler
3.1.4. sendikal örgütlenmeler
3.1.5. çeşitli nedenler ile facebook hesaplarını hacklemek için kurulan örgütlenmeler
3.1.6. sivil toplum örgütlenmeleri
3.1.7. kampanya içerikli örgütlenmeler
3.2. facebook’da çevrimiçinden çevrim dışına kolektif eylemin olasılıkları ve dinamikleri: iki örnek olay
3.2.1. facebook’da “münevver karabulut” hesabı ve “münevver’in katili bulunsun” kampanyası
 3.2.2. “ankara’da her ilçeye bir kadın sığınmaevi açılsın” kampanyası
 
4.bölüm: anaakım geleneksel medyada facebook’un temsil pratikleri
4.1. araştırmanın kapsamı
4.2. araştırmanın bulgularının değerlendirilmesi
genel değerlendirme

——

Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: “Görülüyorum Öyleyse Varım!” adlı çalışmada,  Facebook kullanımına ve Facebook ortamına ilişkin iki farklı çerçeve çizdik. Facebook kullananların mahrem algısının değişmesi, kamusal alanda gözetim ve denetimi nasıl kavrayarak, uyum sağladıkları ile, Facebook vb. toplumsal paylaşım ağlarında gelişen iki yeni olgu: teşhircilik ve muhbircilik. Bu iki olgu, yeni medyanın gündelik yaşam rutini içerisindeki önemli rolünün de yansılarıdır, denilebilir. Yeni medya döneminde dolaşıma sokulan popüler kültür anlatılarında bireye haz veren artık görüntünün egemenliğidir. Görsel olanın egemenliği, beri yandan da sürekli görmeyi ve görülmeyi de doğal ve meşru hale getirmekte, bu iki edimin de birey tarafından kanıksanmasını sağlamaktadır. Görmek isteyen birey mikro iktidar düzleminde toplumsal paylaşım ağlarında eski ve/veya yeni arkadaşlarını gözetlemekte, makro iktidar düzleminde ise bu bireyin sanal uzamda bıraktığı tüm elektronik ayak izleri başta ulus-devletin emniyet güçleri olmak üzere tüm kapitalist örgütlenmeler tarafından da takip edilmektedir. Toplumsal paylaşım ağlarında tıklanan reklamlar, ziyaret edilen arkadaş hesapları sürekli ve düzenli olarak reklamcılık ve pazarlama şirketleri tarafından ayrıntılı olarak kayıtlanmakta ve kişiselleş(tiril)miş reklam kampanyası veya ürün tanıtımı için bu veri bankası kullanılmaktadır. Buradaki iz sürme edimi, Andrei Tarkovski’nin izsürücü (Stalker) metaforunda imlediği gibi, bireyin kendini tanımasını ve özgürleşmesini sağlayacak gizemli ve mistik bir yolculuk değildir. Tam da tersine, bireyin kendini tanıma ve geliştirme adına yapıp-ettiklerinin tüm elektronik kayıtlarını ya ulus-devletin denetimine sunmakta ya da bu kayıtları, tecimsel bir değere dönüştürmekte ve pazarda dolaşıma sokmaktadır: kullanıcı hesapları, profilleri, ilgileri, ilişkileri. Üstelik Facebook ve Twitter toplumsal ilişkilerimizi kurma ve devam ettirmenin giderek daha fazla temel alanı haline geldikçe, bu alanların mikro ve makro iktidar yapıları tarafından düzenlenmesi ve yönetilmesi konusundaki özen de artmaktadır.” (Kolektif Üretim, 2009)

 

Kitap ile ilgili bilgi için:

Hakan Tanıttıran

kalkedonyayinlari@gmail.com

veya

Tuğrul Çomu

tugrul.comu@gmail.com