İnternet Sansürü Derinleşiyor….

Ocak 7, 2014

PDF olarak indir: http://www.alternatifbilisim.org/w/images/Internet_sansuru_derinlesiyor_ocak2014.pdf

İngilizcesi için tıklayınız / Click here for English.

AKP’li vekillerin imzasıyla Meclis Başkanlığına sunulan “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Gerekçesi” birçok konuda endişe verici bir metindir. Torba değişiklikle son derece özensiz bir şekilde yasalaşması beklenen teklif, mevcut sorunları çözmek bir tarafa, problemleri katmerleştirecek öneriler içermektedir.

Öncelikle, önergenin gerekçe bölümünde AİHM’nin 5651 ile ilgili Türkiye aleyhine aldığı karara hiçbir gönderme yapılmamıştır. Alternatif Bilişim Derneği’nin AİHM’e taşıyıp kazandığı Ahmet Yıldırım davası sonucunda verdiği karar, bu yasanın ifade özgürlüğüne aykırılığını tescillemiştir. Türkiye’deki internet kullanıcılarının ihtiyacı olan, bu yasanın hak ve özgürlükler açısından reforme edilmesi ve erişim engellemelerinin mevzuattan tamamen çıkarılmasıdır. Ancak önerge tam aksini yaparak erişim engellemelerini yasanın merkezine koyuyor ve güçlendiriyor.

Önerge ayrıca konunun önemli bir tarafı olan STK’ların görüşlerini hiçe saymaktadır. Türkiye’de bilişim alanında faaliyet gösteren hemen her STK, bu yasayı şiddetle eleştirmekte, önergenin aksine erişim engellemelerini bir çözüm olarak görmemektedir. Hatta sadece ilgili STK’lar değil, bugüne kadar sayısız toplantıda konuşan sayısız hukukçu, bürokrat, siyasetçi, internet yayıncısı yasayı aksi yönde eleştirmiştir. Bu önerge tüm bu görüşleri hiçe saymaktadır.

Önergede engellemelere gerekçe olarak ayrımcılığın gösterilmesiyse oldukça üzücüdür. Irkçılığa, nefret söylemine ve cinsiyetçiliğe sansürün çözüm olamayacağı ortadadır. Üstelik bu tarz yasaların ülkemizde ne şekilde yorumlanıp ve kullanıldığına dair birçok örneği görmüş olmamız, bu gerekçenin daha tehlikeli uygulamalara neden olacağı kaygısını yaratmaktadır.

Önerge şu anda yapılmakta olan alan adı temelli engellemenin yanı sıra IP ve URL temelli engellemelerin getirilmesini teklif etmektedir. Bununla birlikte “ve benzeri” gibi açık bir tanımlama kullanarak daha farklı ve tehlikeli yöntemlerin kullanılmasına da kapı aralamaktadır. Sadece IP ve URL temelli engelleme yöntemleri bile oldukça tedirgin edici ve tehlikelidir. URL temelli engellemenin aktif olarak kullanılması, internetimizin birkaç sene içerisinde Çin’den farkının kalmamasına neden olacaktır. Bunların gerçekleştirilmesi için İSS’lerin yapacağı kurulumlar ve değişiklikler biz kullanıcılara daha yavaş, daha fazla denetlenen ve gözetlenen bir internet olarak geri dönecektir.

Teklif edilen İSS Birliği ise hem ağ tarafsızlığını tehdit edecek, hem de büyük şirketlerin pazarı tamamen domine etmesine neden olacaktır. Bu birliğe sadece öngörülen engelleme ve denetleme altyapılarına sahip firmalar üye olabilecek ve birliğe üye olmayanlar internet servisi veremeyecek. Bu da irili ufaklı birçok şirketin kapanmasına, pazarın sadece büyük oyunculara kalmasına neden olacaktır. Piyasadaki aktör sayısının azalması, devletin kontrol ve denetimi daha kolay bir şekilde gerçekleştirmesini sağlayacaktır. Rekabet ortamının zayıflaması, daha fazla denetim ve gözetim ile başta ağ tarafsızlığı olmak üzere birçok hak ve özgürlüğümüzü tehdit edecektir.

İnternet servis sağlayıcıların log (erişim kaydı) tutma süresi 1-2 yıl arası olarak öngörülmüştür. Bu süre oldukça uzundur. Kayıtların bu kadar geniş zamana yayılması faydasızdır. Ayrıca çeşitli amaçlarla profilleme ve daha kötüsü fişleme amaçlı kullanılması ihtimalini akla getirmektedir.

Tüm bunlara bakıldığında, düzenlemenin durumu daha da kötüye götürmekten başka bir sonucunun olmadığı ortadadır. 5651 nolu yasanın bu şekilde değiştirilmesi yasanın eleştirilen tüm yanlarının daha da güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.

Türkiye’de İnternetin Durumu 2013 [1] raporumuzda da dikkat çektiğimiz üzere yapılması gereken yasak ve sansür politikalarını yaygınlaştırmak değil, sayısal uçuru daraltmak, kullanımı yaygınlaştırmak, yeni medya okuryazarlığını geliştirmektir.

Alternatif Bilişim Derneği olarak ifade özgürlüğünün ve ağ tarafsızlığının korunmasından; daha özgür, denetimin minimum olduğu, gözetimin hiç olmadığı, herkesin kendisini dilediğince ifade edip istediği bilgiye ulaşabildiği bir internetten yanayız. Bu düzenleme ise ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını kolaylaştırmakta, ağ tarafsızlığını hiçe saymakta, bir tekel oluşturarak denetimin ve gözetimin internetimizde daha kolay bir şekilde gerçekleştirilmesine imkan tanımaktadır. Önergenin bu hâliyle kabul edilmesi, Türkiye’de internetin geri dönülemeyecek bir karanlığa gömülmesine neden olacaktır.

İnternet kullanıcıları adına yasa yapan vekillerin, kullanıcıları ve onları temsil eden STK’ları, konunun uzmanlarını, AİHM’in örnek kararını dikkate almaya çağırıyoruz.

Tüm yurttaşlarımızı da İnternet’e sahip çıkmaya, sansür, denetim ve gözetim çabalarına karşı yapılacak etkinliklere etkin şekilde destek olmaya çağırıyoruz.

6 Ocak 2014 Alternatif Bilişim Derneği

İngilizcesi için tıklayınız / Click here for English.


‘Filtre internet sansürünü sistematik hale getiriyor’ Özgür Uçkan ile görüşme…

Haziran 19, 2011

İnternet, sansür ve sosyal medya üzerine Türkiye’de internet denilince akla gelen başlıca isimlerden birisi olan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Özgür Uçkan ile görüşmeden:

 İnternete yönelik sansürün filtre meselesiyle sınırlı olmadığını ifade eden Uçkan, sansürün bir devlet refleksi olduğunu ve şu anda 16-17 bini aşkın sitenin zaten yasaklı olduğunu belirtti. Uçkan, İnternette sansüre karşı verilen mücadelenin yüzlerce yıldır devam eden özgürlük mücadelesinin bir devamı olduğunun da altını çizdi. Hükümetin ve BTK’nın (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) 22 Ağustos’ta yürürlüğe girecek olan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar” yönetmeliği kamuoyunda ve sosyal medya dünyasında haklı olarak “İnternete Sansür”, “İnternetin Ölümü” olarak algılandı ve büyük bir tepki dalgasına sebep oldu. Her ne kadar hükümet çevreleri ve yandaş medya meselenin sansür meselesi olmadığı ve yapılmak istenenin “güvenli internet” ortamı sağlamak için tedbirler almak olduğun iddia etmiş olsa da geniş bir kamuoyu bu açıklamalara itibar etmeyerek 15 Mayıs’ta on binler halinde sokaklara çıktı. Facebook üzerinden örgütlenmesine ve örgütlü çevrelerin kayda değer bir katkısı olmamasına rağmen özellikle İstanbul’da 50.000’in üzerinde insanın sokaklara çıkması meselenin çok daha yoğun bir tartışma konusu olmasını sağladı. Sansürün daha da sistematik hale gelmesi olarak nitelendirilen 22 Ağustos tarihine kadar eylemlerin artarak devam edeceğini vurgulayan İnternette sansür karşıtı aktivistlerden Özgür Uçkan’la “İnternet, sansür ve sosyal medya” üzerine bir söyleşiyi EMEK.NET gerçekleştirdi.

 Güncel olandan başlayalım isterseniz. BTK 22 Ağustos’ta yürürlüğe sokacağı düzenlemeyle İnternet bağlantısını filtreler üzerinden düzenleme kararı aldı ve bu karar “İnternet Sansürü” veya “İnternetin Ölümü” gibi sloganlarla büyük tepki çekti ve 15 Mayıs’ta çağrı yapanların beklentilerini çok çok aşan bir kitlenin sokaklara çıkmasıyla sonuçlandı. İnsanlar neye karşı sokağa çıktılar, bu sürecin hikâyesi nedir?

İnternet sansürü zaten eskiden beri olan bir uygulama. Şu andaki resmi olmayan rakamlara bakılırsa sansürlü site sayısı 16-17 bini geçti. Geçen sene de temmuz ayında özgür internet için bir eylem yapmıştık. Ancak hükümetin son adımları; filtre ve alan adlarında yasaklı sözcükler listesi meselesi insanlar tarafından haklı olarak internete yönelik sansürün ağırlaşması olarak algılandı. Bir kısım medya diyelim, olayı sadece filtre meselesi olarak ele alıyor ve buna indirgemeye çalışıyor. Ama mesele sadece filtre meselesi değil, insanlar genel olarak internette sansüre karşı yürüdüler. Filtre ve alan adları meselesi bunun bir parçası sadece. Sistematik olarak sansür genişletiliyor. Filtre üzerinden ele alırsak, tamamen keyfi olarak oluşturulan kara listelerle bir milyondan fazla sitenin engellenmesi söz konusu. Kim veya kimler, hangi hukuka ve yetkiye dayanarak böylesi listeler hazırlıyor. Bu gelişmeler, zihinsel olarak, kafa yapısı olarak tamamen sansürcü bir noktaya doğru gittiğimizin göstergesiydi ve insanlar buna tepki gösterdiler. Bu kadar geniş katılımlı bir yürüyüş olmasının sebebi buydu.

“İSTANBUL’DA YAPILAN İNTERNET TARİHİNİN EN KİTLESEL SOKAK EYLEMİYDİ” Yürüyüşün bir özelliği internetin görece kısa olan tarihinde dünyada gerçekleşmiş olan en kitlesel sokak eylemi olmasıydı. Bu da tabi bayağı ürküttü bir takım çevreleri. O yüzden sistematik olarak bir dezenformasyon kampanyası yürütülüyor şu anda. Bunun en komiği şu ki “Filtre satan şirketlerin lobisi varmış da biz de o lobilerin adamları olarak insanları örgütlüyormuşuz.” Talat Atilla diye garip bir STK’nın başkanı olan birisinden çıkmış bu ve tabi BTK’da hemen bunun üzerine atlamış ve durmadan basına bunu servis etti. Haliyle STV, Kanal 7, Zaman, TGRT gibi TV ve gazeteler hemen atladılar ve haberlerini yaptılar ama daha sonra ellerinde patladı bu balon. CNN, Talat Atilla’yı biraz sıkıştırınca hemen çark etti ve “Yok ben öyle demek istemedim, tabiî ki kanıt falan yok” demek durumunda kalmış. Zaten internet filtresi şirketlerinin Türkiye’deki pazarı o kadar küçük kü, bunun üzerinden lobi örgütlenmesi absürd birşey olur. Tabi yapılan propaganda sadece bunlarla sınırlı değil, özellikle “Bunlar pornocu, bunlar ahlaksız” gibi söylemleri çok kullanıyorlar.

“Pornoma dokunma” gibi bir iki pankart vardı, sanırım bunu öne çıkartıyorlar?

Tabi ki “Pornoma dokunma” gibi bir iki pankart vardı ama onlar daha çok ironik çıkışlardı. Dışarıdan da bu meseleyi dalga geçmek için üretilmiş ironik bir söylem olarak öne çıkartanlar var. Mesela bu temelde Kağan Sezyum meselenin üzerine gitmiştir. Ancak o eylemde açılan yüzlerce pankart içinde sadece bunu görmek ve bunu öne çıkarmak iyi niyetle açıklanabilir bir durum değil. Sonuçta böyle bir eylem yapıldı ve bunun arkası gelecek. Eğer geri adım atmazlarsa ki geri adım atacaklarına dair bir takım işaretler var, bu sürecin devamı gelecek. Ancak ben stratejik olarak bu geri adımların mehter adımları olduğunu düşünüyorum. İki adım ileri bir adım geri atıyorlar ve sonuçta bir adım kazançlı çıkıyorlar. Bundan sonra çıkarsın ve demokratik hakkını kullanıp “Hayır” dersin, “Haddini bil” dersin, benim en çok inandığım olay budur. Bunu yeterince güçlü yaparsan geri adım atmak zorunda kalırlar, bu oturulup anlaşılacak bir şey değildir, ancak güçler arasında anlaşma olabilir. Ben bu anlamda hiç oturalım konuyu salimen ele alalım, derdimizi anlatalım söylemine inanmıyorum. Yeterince anlattık, biliyorlar ve bizde onların derdini biliyoruz.

Derdimizi biliyorlar, yeterince anlattık diyorsunuz. Bu süreci biraz özetleyebilirmisiniz? Çünkü sizi bir yandan da diyaloga kapalı olmakla ve diyalog kanallarını zorlamadan hemen sokağa çıkmakla suçluyorlar.

Yeni değil, on yıldır görüşmeler yapılıyor. AKP iktidarından önce bu görüşmeler yapılmaya başlandı. Ancak çok ilgilenmiyorlardır. Ne zamanki internet kullanım oranı belli bir seviyenin üzerine çıktı, o zaman uyandılar, konu devletin ilgisini çekti.

İNTERNET KULLANIMI YAYGINLAŞINCA DEVLET UYANDI

İlk internet düzenlemesi DSP-ANAP-MHP hükümeti döneminde, 2000-2001 yılında RTÜK kanunuyla geldi. Yani konu AKP konusu değil sadece, bu tam bir devlet refleksi, Türkiye’de zaten sansür her zaman devlet refleksi olmuştur. Bu Abdülhamit’e kadar, hatta daha öncesine kadar giden bir kafa yapısıdır. Ama biz onlara artık diyoruz ki, “Bitti, değişti, artık koşullar öyle değil. Ya o kafa yapısını değiştirirsin ya da iktidardan gidersin”. Bu kadar basit. Dolayısıyla ilk görüşmeler o zaman yapıldı ki bayağı üst düzeyde görüşmelerdi bunlar. Başbakan’ından Ulaştırma Bakanına kadar görüşmeler yapıldı, bu görüşmelerde bize “Haklısınız” diyorlardı.

Kim yapıyordu görüşmeleri?

Ben de vardım, o dönemde Türkiye Bilişim Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı etkindi. İnternet Teknolojileri Derneğinden (İnet-Der) Mustafa Akgül vardı ekipte. Biz o zaman “İnternet ve Hukuk Platformu”nu kurduk. Bu platformda hukukçular vardı ve internetin demokratik bir temelde gelişmesi için bir takım önemli belgeler ürettik, birçok belge çevirdik, ciddi bir yayın faaliyetimiz oldu. Yaman Akdeniz de vardı aramızda, kırmızı kitap yayınladık. İki tane bilişim şurası yapıldı. Bu şuraların hepsinin hukuk raporları var ve bu raporların hepsini alıp altına rahatlıkla imza atabilirim. Bilişim şurası dediğimiz devletin topladığı bir şuraydı. Biz öyle kendi kendimize toplanıp, konuşuyor falan değiliz yani. Bunların altına devlet de imza atıyor.

Şura’lar AKP öncesinde yapıldı sanırım?

Evet, iki şura da AKP öncesinde yapıldı. Sonra AKP döneminde iktisat kongresi toplandı. İktisat Kongresinde bilgi toplumuna dönüşüm grubunun başkanı bendim ve orada da bunlar çok net açıklandı. Üstelik Erdoğan’da bunu sonuç bildirgesi olarak çıktı okudu. Bu sonuç metninde bir paragrafta internetin hangi ilkeler çerçevesinde gelişmesi gerektiği anlatılıyordu. Bütün bunlar yaşandı. RTÜK kanunu ilk AKP öncesinde denendi ama olmadı, yürümedi tabi. Orada İnternet’e basın muamelesi yapıyorlardı. İnternetle ilgili yayınlanan her şeyin iki kopyasını götürüp çıktı haliyle basın savcısına verme şartı getirdiler. Basın savcısını tanıyordum, “Bunlar delirmiş” diyordu, “Ne yapacaklar, ben internette her gün yayınlanan şeylerin iki kopyasını ne yaparım, nereye depolarım” diyordu. Bırak kim okuyacak, basılı, imzalı, mühürlü olacaktı. Kafa buydu iste, internet nere bu kafa nere? Sonra AKP ilk dönemlerinde fazla düzenleme yapmadı. Bu ikili bir konu aslında. Hükümetin bir görevi var, bir yandan bilgi toplumunu ilerletecek, bilginin önündeki engelleri kaldıracak, ekonominin entegrasyonunu sağlayacak, yeni teknolojilerin iktisadının ilerlemesini sağlayacak. Bunun e-dönüşüm Türkiye diye bir icra kurulu kuruldu, 2004’de başlandı, yani 2005 de faal hale geldi, hala var ama kadük oldu, unutuldu gitti. Biz STK’lar olarak katılımcısıydık, ama karar alma yetkimiz yoktu, o da komedi tabi. Gözlemci statüsünde katılıp görüşlerini iletebiliyorsun, fakat karar alırken bunlar kendi aralarında imzalaşıyor. Bunu çok eleştirdik ama orası en azından bir platformdu, “şöyle olmaz, böyle olursa şöyle olur” falan diyebiliyorduk. O tarihlerde Genelkurmayın bir bilgi güvenliği tasarısı vardı. Felaket bir tasarıydı. Bütün bilgi bana ait, sende vatandaşsın sende bana aitsin, istediğimi izler, istediğimi dinlerim anlayışıyla hazırlanmıştı. O dönemde yabancı şirketleri kışkırttık, öne sürdük, onlar çıkıp, “Bu kanun çıkarsa tası tarağı toplayıp gideriz, bilgilerimizi ancak mahkeme kararıyla alabilirsiniz” diye tutum alınca, kanun çöpe atıldı. Böyle kazanımlar da oldu.

DIŞARDAN BAKAN BİRİ TÜRKİYE’Yİ ÇOCUK PORNOSU CENNETİ ZANNEDERDİ

İşler yavaş yavaş ilerlerken, ADSL patladı, bir anda internet nüfusu patladı. O tarihte isler değişmeye başladı, ilginç basın operasyonlarıyla karşılaşıldı. Dışarıdan bakan biri Türkiye’yi çocuk pornosu cenneti zannederdi, sanki herkes çocuk pornosuyla uğraşıyordu. Bir sürü insanı tutukladılar, teşhir ettiler, tutukladıklarının hepsi serbest kaldı sonra.

Hatta sosyalist basına yönelik kimi operasyonlarda dahi böylesi komplolar kurmaya çalıştılar.

 Çok klasik bir şeydir bu. Birini karalamak istiyorsan yaparsın bunları. Böyle bir hava estirdiler. Onun hemen öncesinde satanizm hikâyesi çıktı. Yok, kedi kesiyorlar, yok bilmem ne yapıyorlar. Bunların hepsi internet yüzünden dediler. İnterneti kötüleme kampanyası başladı. “Bomba imalinden, terörizme, satanizmden, çocuk pornografisine kadar internet bütün bunların yuvası, korkunç bir yer olarak yansıtıldı, bu amaçla müthiş bir medya operasyonu yapıldı. Bu kampanya öyle yandaş medya tarafından, bir kısım medya tarafından yapılmadı sadece, Doğan Medya basta olmak üzere, hepsi gayet büyük bir sevkle bunun üzerine atladı.

 Bu kampanya bilinçli miydi sizce?

Evet hem gayet bilinçliydi hem de çok akıllıcaydı.

Toplumun İnternet’e karşı baştan bir mesafe koymasını sağlamayı hedefliyorlardı sanırım?

Evet kesinlikle. Ben o yüzden 5651 sayılı sansür yasasını sadece AKP’ye mal etmiyorum. Buna hepsi destek verdi, bütün siyasiler. O zaman siyasi hakaret meselesi falan çok konuşuluyordu, siyasiler kendilerine yönelik eleştirileri hakaret kabul ettiği için bunların yasaklanmasına yönelik girişimler hep oldu ve bunların çoğu da hep CHP’den geldi onu söyleyeyim. Çocuk pornosu meselesiyle ilgili oturduk tamam dedik, “Dünyanın her yanında çocuk pornosuyla ilgili yasalar var ama bizde yok” dedik ve bir yasa taslağı hazırlayıp sunduk, Adalet Bakanlığıyla komisyon kuruldu, bende o komisyonun üyesiydim. Komisyonda çalışırken Adalet Bakanlığı komisyonu çiğneyerek, önümüze bir taslak attı. Biz tabi “olmaz” dedik. Bütün bunlar yok sayıldı ve Ulaştırma Bakanlığı birden pat diye bir taslak çıkardı, yani bu 5651’i koydu önümüze. O taslak apar topar başbakanın da ittirmeleriyle geçti. 2007’de çıktı bu kanun, 2006’nin sonuna doğru, biz 2006’nin ikinci yarısında bütün bunlarla uğraşırken, hatta biz çocuk pornografisinin yani sıra nefret suçlarını da sokmaya çalışırken yasa bunları dikkate almaksızın çıkartıldı. Çocuk pornosu falan bahaneydi.

ÇOCUK PORNOSU BAHANE!

 Dünyada engellenmesi gereken iki tane içerik vardır. Kimsenin itiraz etmediği ve sansür sayılmayacak. Bunlardan bir tanesi çocuk pornografisidir, çocuk istismarı çok net, hayvan istismarını da buna koyabilirsiniz. Öteki de nefret suçudur, ırkçılıktır, şiddete övgüdür, işin o tarafı biraz karışıktır gerçi. Biz bunlarla uğraşırken kanunu gündeme aldılar, hem de tam bir onayla, hatta kendi meclis komisyonlarında CHP falan bu yasanın içeriğini genişletti, Atatürk meselesi CHP’nin soktuğu bir iştir oraya. Atatürk’e karsı işlenen suçlar, AKP’nin değil CHP’nin soktuğu düzenlemedir. Onlar hatta devletin bölünmez bütünlüğüne sövmeyi falan da sokmaya çalışıyorlardı. Büyük bir şevkle bütün partiler 2007’nin başında bu yasayı apar topar oylayıp çıkardılar. Cumhurbaşkanı o sırada Sezer’di. Biz Sezer’i o sırada bayağı bir övüyorduk, çünkü RTÜK yasa taslağını 2001’de veto eden Sezer’di. O tarihte hukukçuydu. O tarihte de Cumhurbaşkanı olmuştu, onayladı ve yasa geçti. İnternet tarihinde bilinen en berbat yasalardan biridir bu katalog suçlar hikâyesi.

20.000’E YAKIN SİTE BU KANUNLA YASAKLANDI…

O tarihten itibaren kafalarına göre uygulamaya başladılar. Onun sonunda şu anda işte 17.000-20.000 site yasaklı. Gerçek rakamı da açıklamıyorlar, saydamlıkta yok bu konuda. 20.000’e kadar site o kanunla yasaklanmıştır ve bunlar devam ediyor. Bütün bu BTK ve TİB falan öyle kuruldu. BTK eskiden telekomünikasyon kurumuydu ve işi bambaşkaydı. Telekomünikasyon sektöründeki serbestleşmeyi sağlamak ve adil rekabet koşullarını tesis etmekle ilgiliydi. Binali Yıldırım bütün o konularda beceriksiz oldu, fiili tekel var hala biliyorsunuz, T.Telekom hala tekel. Bu alanda yaptığı hiçbir şey başarılı olmadı. Şu anda fiili tekel yasıyoruz. Dolayısıyla o kurumun o işlevlerini soydu ve internet-bilgi teknolojileri, bu alandaki bakanlığa bağlı, bağımsız olmaktan çıkmış bir kurum haline getirdi.

“CHP’NİN ÇIKIP AKP’YE SANSÜRCÜ DEMESİNİ İKİ YÜZLÜ BULUYORUM” .

Onun içerisinde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını kurdu, ona da ben “Muzır Kurulu” diyorum, bir tür sansür kurulu, sansür aparatı. O aparat bu kanunla kuruldu. O tarihte internet kurulu diye ne işe yaradığı belirsiz bir kurul kuruldu. TBD, TBV gibi kurumlar vardı. Bu da STK’lara soruyoruz demek için imaj operasyonuydu. TÜSİAD Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği, bu tip dernekler içinde. Biz o tarihte internet kurulundan çıktık. Reddettik içinde yer almayı, “sizin imaj operasyonunuza malzeme olmayız” dedik. Zaten işlerde o tarihten itibaren sertleşmeye başladı. İşte Youtube yasaklandı, bir sürü yasaklama oldu. Buna karşı kendi başına çeşitli inisiyatifler çıktı. Sansürsüz İnternet talebi üzerinden kuruldular ve çok da başarılı oldular. Özellikle uluslararası camianın olaya uyanmasını sağlayan başarılı işlere imza attılar. İnsanlar kendi bloglarını kapattılar mesela, “bu blog kendi isteğiyle erişimini engellemiştir”, nedeni de şudur falan diye. Bir sürü küçük video ortalığa dağıldı. O tarihten itibaren uluslararası toplumun da tepkisi yoğunlaşmaya başladı. Yine Avrupa Konseyi ilk raporlarını açıkladı ve bugünkü duruma geldik. Şimdi çıkıp herhangi bir siyasi partinin özellikle CHP’nin “bunlar sansürcü” demesini ikiyüzlü buluyorum, çünkü o tarihte yaptıklarını gayet iyi biliyorum. Hepsi de meclis tutanaklarında kayıtlı, o yüzden boşuna konuşmasınlar. Şunu diyebilirler: “Hata yaptık, iktidara gelirsek daha demokratik bir yasa yapmaya söz veriyoruz” diyebilirler.

‘Eski CHP’, ‘Yeni CHP’ ayrımı yapılıyor, Kemal Kılıçdaroğlu mesela Baykal döneminin pek çok icraatına sahip çıkmıyor…

Ben faaliyete bakarım. Gelir bu yasanın düzeltilmesi için çaba sarf eder ve bunu başarırsa o zaman saygı duyarım. Güven vermiyor bu konuda bana. Böylece internet sansürünü kısa tarihini anlatmış olduk. TİB ve BTK gibi kurumlarda, filtre, alan adı yasakları gibi sansür uygulamaları da 5651 No’lu yasayla hayata geçtiği için o yasayı kaldırdığın anda mesele çözülür.

Burada anlaşıldığı kadarıyla mesele filtre meselesinin çok ötesinde, yasalarla ve anlayışla ilgili bir mesele?

Çok net bir şekilde İnternet’e sansürcü bir kafayla bakılıyor. Aslında bir taraftan da acıyorum onlara. Çünkü interneti tümüyle sansürlemek teknik olarak imkânsızdır. Şu konuda akıllılar tabi, yasağı sonuçta işi bilenler aşabiliyor sadece. Ancak bu konuda da Türkiye’de insanlar epey ilerlediler. Annem bile ‘tünel’ nedir biliyor, İP bazlı yasaklamayla, DNS bazlı yasaklamaların ayrımını biliyor. Dolayısıyla Türkiye toplumu bunlar sayesinde bilgi toplumuna geçti. Bu sansürcü kafa, bu anlamda toplumu ilerletti .

Eylemden sonra hükümet açıklamalar yaptı, ‘Yanlış anlaşılıyor, sansür yok, filtre zorunlu değil, değişen bir şey yok’ dediler. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Değişmeyecek dedikleri halde internet zaten sansürlü. Bütün sansürleri kaldırdıkları falan yok. Sansür zaten vardı ama anlaşılan bunu sistematik hale getirmek istiyorlar.

 İNTERNET KAFELERDE FİLTRE 2008’DEN İTİBAREN UYGULANIYOR!

Filtreleme çabası dünyanın her tarafında aslında var. Ancak hangi sitenin kimin tarafından, nasıl filtre edileceğine dair net kurallar var. Bunlar ise bir kurul ve kafalarına göre takılıyorlar. Filtre hakkında da bir şey söyleyeyim, bu listeleri kimin hazırladığı önemli, internet kafelerde hali hazırda epeydir, 2008’den beri, filtre uygulanıyor, filtre listesini de BTK, TİB hazırlıyor. Orada mesela firatnews’a giremezsin, bianet’e giremezsin. Bunu vatandaş yapmıyor, genel olarak hazırlanıyor ve dayatılıyor. Bu süreçte herhangi bir şeffaflık var mı? Takip edilmesi ve denetlenmesi mümkün mü? Hayır, hiçbir şekilde şeffaf bir süreç yok. Biz sorduk, bize yasaklı, filtreli site listesini verin diye, vermediler. Ancak İnternet sansürünün toplumun gündemine girmesi son dönem gerçekleşti. Evet, internet sorunu özellikle 2007’den beri aşama aşama toplumun gündemi oldu. Özellikle Youtube’un yasaklanması ve benzer gelişmeler öne çıkardı meseleyi. Tabi o dönemde bizi youtube’ci olarak algıladı insanlar, ‘Bunlar youtube’çı, google bunlara para veriyor’ diye anladılar. Hâlbuki youtube dünya çapında yankı uyandırdığı için gündem oldu. Ben bir öğretim üyesinin ve youtube’u derslerimde kullanıyorum. Öğrencilerime, ‘Gidin youtube’dan, Amerikadaki MIT Üniversitesinden şu veya bu videoyu izleyin’ diyorum. Bunu yasaklarsan gündem olur tabi.

İNTERNETTE SANSÜR BİR DEVLET ALGISININ ÜRÜNÜ.

Bunlar ne zamanki tek tek siteleri değil de platformları yasaklamaya başladılar, youtube gibi, wordpress gibi, mesele o zaman toplumsal ölçekte gündem oldu. WordPress’i yasakladın mı yüz binlerce blogu yasaklıyorsun. Adnan Hoca meselesi üzerinden yasaklandı bu. Blogger’i birkaç defa yasakladılar ve onu da Atatürçü Düşünce Derneği’nin başvurusuyla yaptılar. Bu iktidar meselesi falan değil, bir devlet meselesi, devlet algısı ve refleksi meselesi. Hâkime, mahkemeye, savcıya götürdüğün zaman ilk refleksleri tedbiren yasaklamak oluyor. Bir bak bakalım nedir ne değildir. Bu kafa yapısının ürünü bunlar. Filtre de öyle, işte internet kafelere sen hangi hakla bu filtreyi dayatıyorsun. Amerika’da da böyle yapıldı. Halka açık kütüphanelerde internete bedava erişim var. Bu aslında 1995’den beri böyle, internetin başından beri tartışılan bir konu. Onlar sürekli filtre dayatmaya çalışıyor ve STK’lar bunu anayasa mahkemesine götürüp iptal ettiriyor. En son yeniden denediler.

Yasakçı zihniyet Türkiye’ye özgü değil yani?

Evet değil, ama en azından oralarda bir şeffaflık var, şu şu siteler yasaklanmıştır falan diyor. Açık açık söyler bunu. Orada tartışılır ve konu olur.

Kaynak: http://www.emekdunyasi.net/ed/teknoloji/13004-internete-sansur-yeni-degil

Erişim 19 Haziran 2011


Türkiye’de yeni bir sansür pratiği: Google dolaylı sansür! TİB sansürde sınır tanımıyor!

Haziran 7, 2010

İnternet sansüründe sınır tanımayan Türkiye yeni bir skandala imza attı. Google dolaylı sansür uyguladı. TİB yaptığının doğru olduğunu iddia ederken konunun uzmanları bunun sansürden başka bir anlamı olmadığını belirtiyor. İnternet özgürlüğünü savunan kişi ve kurumlar ise sokağı işaret ediyor.

İlden Dirini

TİB sansürde sınır tanımıyor

YouTube sansürü nedeniyle adı dünyanın sansürcü ülkeleri arasına giren Türkiye, Google’a ait bazı IP’lere de erişimi engelledi. YouTube, Ankara  1. Sulh Mahkemesi’nin 2008/402 nolu adı koruma kendi yasaklama kararı nedeniyle 5 Mayıs 2008 tarihinden beri Türkiye sınırları içerisinde erişime kapalı. Ancak aralarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu kullanıcılar bu yasak kararını DNS ayarlarını değiştirerek aşabiliyorlar. Yasak kararının uygulanamıyor olması Telekomünikasyon İletişim Daire Başkanlığı’nı bir başka akıl almaz uygulamayı yürürlüğe sokmasına neden oldu. TİB bu kez IP tabanlı engellemiyi yürürlüğe koydu ki bu da başta google ve google servisleri olmak üzere google’ın IP havuzunu kullanan onlarca web sitesini, milyonlarca kullanıcıyı mağdur etti.

Yasaklanan şirketler sorunu kendileri çözecekmiş!

TİB ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu erişim engelleme gibi bir durumun olmadığını belirtti. BTK yaptığının erişimi engelli olan, http://www.youtube.com İnternet adresine ilişkin IP adreslerinin güncellemesinden ibaret olduğunu savundu. “Güncellenen IP adreslerinin arkasında farklı şirketlere ait alan adı veya çeşitli hizmetlerin barındırılması bu şirketlerin kendi tercihleri ve sorumluluklarındadır” denildi. Ve sorunu bu şirketlerin kendilerinin çözmesi istendi. Konu hakkında daha kapsamlı bir açıklama almak için aradığımız TİB’de ise bahsi geçen açıklamanın yeterli olduğu söylendi.

 Gül: Bu tip yasaklar Türkiye için geçerli olmamalı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yozgat Bozok Üniversitesi’nde, gündemdeki Youtube ve Google’a erişim sorunu üzerine açıklama yaptı. Gül, Türkiye’nin Youtube’u yasaklayan, Google’a erişilemeyen ülke kategorisinde gözükmesini istemediğini belirtti. Yasal problemleri aşmanın yolunu bulmak gerektiğini belirten Gül, “Türkiye dünyayı çok iyi takip etmesi gereken bir ülke. Bu tip sorunlar sizin dünyayı takip etmenizi ve dünyanın da sizi takip etmesini engeller. Zaten insanları tecrit etmek de mümkün değil” dedi. Bu tip yasaklar nedeniyle defakto durumların ortaya çıktığını belirten Gül, “Bu tip yasaklar Türkiye için geçerli olmamalı” dedi. Ancak Cumhurbaşkanı olarak bu yasağın kalkması için ne yapacağına dair tek bir cümle kurmadı.

 TİB kendi yasasına bile uymuyor

Yasak kararı Mayıs 2007’de yürürlüğe giren 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a dayanıyor. İşin trajikomik yanı TİB’in YouTube’u yasaklamasına neden olan 10 videoya artık Türkiye’den ulaşmak mümkün değil. Bu haliyle de TİB yasaları da ihlal etmiş oluyor.

Ölçülülük ilkesi ihlal edildi

Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve üniversite Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama Ve Araştırma Merkezi Danışma Kurulu üyesi Dr. Özgür Uçkan yasağı ve götürdüklerini şöyle anlattı: “ Bu son google servisleri ile ilgili probelem Telekomünikasyon Daire Başkanlığı’nın engelleme politikasını değiştirmesi nedeniyle çıktı. Şimdiye kadar DNS üzerinden engelleme yapıyorlardı. Bu sefer DNS değiştirmelerle Youtube girilmesin diye IP bazlı engellemeyi denemeye başladılar. Fakat google’ın IP havuzundan kullandığı için Youtube diğer google servisleri de etkilendi bundan. Bu şu anlama geliyor. Bir çok web sitesi tek bir IP üzerinden host edilir. Bir IP sitesini engellemek isterken, 99 web sitesini de engelleyebilirsiniz. Bu da ölçüsüz bir tablo. Biz buna ölçülülük ilkesi deriz ki bu karar bu ilkeyi tamamen ihlal etmiş görünüyor. Üstelik ortada hukuki bir şey de yok. Youtube hakkında bir mahkeme kararı var ve TİB’de bunu uygulamakla sorumlu. Ama burda IP bazlı engelleme TIB’in tercihi. Ve interetten anladıklarına göre bunun yaratacağı kaosunda farkında olmaları gerekirdi. Bu konuda oldukça duyarsız davrandılar ve şu anda olduğumuz yerdeyiz.

 Uçkan: Artık sokağa çıkılmalı

Dr. Özgür Uçkan, bu konunun iktidarla, bürokrasi ile pazarlık edilerek çözülebilecek bir konu olmadığını belirtti. 5651 sayılı yasa çıkarken sadece 3 milletvekilinin buna itiraz ettiğini söyledi. Uçkan, “Hukuk devleti olmaya çalışabiliriz” ama “Protestoların artık sokağa inmesi gerekiyor” dedi: “Elimizde hukuki bazı imkanlar var bunları kullanabiliriz. Örneğin bizim üniversiteden Yaman Akdeniz, Ankara’dan Kerem Altıparmakla birlikte bir takım davalar açıyor. İnet-d AHİM’e götürdü. AB ilerleme raporlarında kınandı. En son Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü raporunda da internet sansürcüsü ülkeler liginde yer aldık. Dolayısıyla buna karşı demokratik zor, hukuki zor kullanarak mücadele etmemiz gerek. 5651 zaten Anayasa’ya aykırı. Anayasa değişikliği paketi geçer geçmez ben birey olarak bu konuda başvuru yapmayı düşünüyorum. Benim gibi düşünen çok sayıda da insan var. Demokratik ülkelerde insanlar toplu olarak davalar açabiliyorlar. Ancak ne yazık ki bizim ülkemizde böylesi bir hak yok. Ama tüm bunların dışında biraz ses çıkarmak gerekiyor. Protesto etmesi gerekiyor, bunun artık sokağa inmesi gerekiyor. Medyanın bu konudan haberdar edimesi gerekiyor. Yani hem dışardan hem içerden hükümetin karşısında dur demek gerekiyor. Bu son yapılan çok sayıda insanı etkiliyor, şirketleri de etkiliyor. Bunun yaratacağı ciddi bir maddi külfet var. Bir çok şirket bu servisleri kullanıyor. Akademik çalışmalar için kullandığımız google servislerine ulaşamıyoruz. Bu şekilde ölçüsüz bir şekilde, hukuksuz bir şekilde kimsenin bunu yapmaya hakkı yok.”

 Akdeniz: Bu ölçüsüz ve tutarsız bir yaklaşım

Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve cyber-rights.org.tr sitesinin hazırlayıcısı olan Doç. Dr. Yaman Akdeniz ise uygulamanın demokratik toplumlarda kabul edilemez olduğunu belirtti. Akdeniz, “Youtube yapılan baskıyı, google üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Youtube kullanılamaz hale geldi. TİB’in açıklamasında bahsedilen kararda yazan 10 videonun 6’sı yayından kalkmış durumda, diğerlerine de Türkiye’den zaten ulaşılamıyor. O bakımdan çok trajikomik bir durumla karşı karşıyayız” dedi. Akdeniz sözlerini şöyle sürdürdü: Suçu işleyenleri yakalamaktan ziyade Türkiye’deki kullanıcıları cezalandırmaya devam ediyor TİB. Kullanıcıları çileden çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Youtube’u engellerken diğer siteleri engelleyemezsiniz. Başka bir şirket de aynı IP’leri kullanıyor diyerek bunu izah edemezler. Topu Google’a, Youtube’a atmanın anlamı yok. Ne yapsın bu şirketler bütün ülkelerin yasalarına kendilerini uydurmaya çalışırlarsa iş yapamazlar. Bu kabul edilemez ve bu amacını aşan bir uygulama. Bu da benim için sansür olarak tanımlanır.

Akgül: Pire için ev yakılıyor

İnternet Teknolojileri Derneği Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Akgül ise yasağı pire için evi yakmak olarak niteledi. TİB’in kamuoyunu haberdar etmeden uyguladığı IP temelli yasaklama ile çok büyük bir haksızlığa ve karışıklığa sebeb olduğuna dikkat çekti. Yasakların bu şekilde uygulamasının interneti anlamayan bir bakış açısının, hukukun temel ilkelerini çiğneyerek, Türkiyeye zarar vermesiyle sonuçlanacağını vurguladı. ”Bilindiği gibi, bir IP numarası bir apartman ve iş merkezi gibi pek çok evi yada dükkanı barındırır. Alan adı bir iş merkezindeki tek tek dükkanlara erişime imkan verir. Bir URL ise tek tek dükkanlardaki nesnelere erişimi sağlar” diyen Akgül, “5 video’yu yasaklamak için pek çok alış merkezini yasaklamak, pire için yorgan yakmanın çok ötesiden pire için ev yakmaktır” dedi . Akgül değerlendirmesinde şunları söyledi; “Bu ifade özgürlüğüne, eğitim özgürlüğüne, iş yapma özgürlüğüne verilmiş bir zarardır. Bu yurttaşa güvenmeyen bir bakışın yansımasıdır.

Özgürlükçü bir bakış açısıyla, yurttaşa güvenen, onunla diyalog içinde bir toplumsal yapı için İnternet sonsuz olanaklar sunmaktadır. Ülkemiz ise yasakçı refleksten kendini hiç kurtaramıyor. Ülkemiz, kendi ifade özgürlüğü normunu defacto olarak dünyaya kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Ülkemizin İnterneti demokrasimizi geliştirmek, dünya ile bütünleşmek, rekabetçi yapıya ulaşmak, kendimizi ifade etmek ve geliştirmek için kullanmalıyız.

Keleş: Kullanıcılar internetine sahip çıkmalı

Alternatif Bilişim’den Ali Rıza Keleş ise TİB’in ya ne yaptığının, ya da internetin ne olduğunun farkında olmadığı görüşünde. “TİB kendi kafasına göre Internet’e şunu diyor: her alan adına, hatta her alt alan adına ayrı bir IP adresi atayın. TİB uzmanlarının bunun mümkün olmadığını bilmemesine imkan yok. Çünkü İnternet sınırsız, IP adresleri ise sınırlıdır. Yani bu teknik olarak hem imkansız, hem de gereksizdir.” dedi

Bu uygulama ne gitrecek peki? Sorusunu soran Keleş, “Sadece sansüre uğrayan sitelere değil, onlar ile aynı IP adresi üzerinde bulunan sitelere de erişemeyeceğiz. Zaten düğüm olmuş bu sorunun içinden artık hiç çıkılmaz. Çünkü TİB, sorunu çözmek yerine sansürü katmerliyor.” şeklinde konuştu. Ali Rıza Keleş sözlerini şöyle sürdürdü: Sadece Türkiyeli İnternet kullanıcıları değil tüm dünya bu kurumdan derhal kurtulmalıdır. TİB artık sadece Türkiyeli kullanıcıların internetine değil, küresel ölçekte servisler sunan sağlayıcılara da yaptırımlar getiriyor. Diyorki her servisiniz için ayrı IP atayın. TİB ve 5651 nolu sansür yasası tüm sonuçları ile birlikte derhal iptal edilmelidir. Bütün kullanıcılar, temel bir insan hakkı haline gelen “İnternet haklarına” sahip çıkmalı, sansürün kaldırılması için verdiğimiz mücadeleye destek olmalılar. Çünkü çözüm bu hakkı kullanan ve kesinlikle daha özgür ve daha güvenli bir internet isteyen kullanıcılar sayesinde mümkün olacak. Önümüzdeki günlerde hem sanalda, hem de sokakta eylem planlarımız olacak. Bunları en kısa zamanda tüm kullanıcılar ile paylaşacağız. Herkesi bu eylemlere aktif olarak katılmaya davet ediyorum.

Konunun uzmanların görüşleri böyle. Bunun yanı sıra twitter, friendfeed ve facebook gibi sosyal ağların temel konusu bu uygulama. Kullanıcılar yasakların artık kaldırılması gerektiğini, bu konuda artık daha görünür olmanın gerekliliğini tartışıyor. Yürütülen tartışmalarda sokağa çıkmak fikri öne çıkan fikirlerden.

Teknik Bilgiler:

*IP, internet üzerindeki erişim noktalarının adresleridir. Bu adresler sayesinde dilediğimiz sitelere girebiliyor, servislerden faydalanabiliyoruz. Fakat IP adresleri 74.125.39.106 gibi akılda tutulması çok zor adreslerdir. Örnekteki adres Google’a aittir. İşte burada DNS dediğimiz sistem devreye giriyor. Bu adresleri ezberlemek yerine, IP adresi ile google.com gibi bir alan adını eşleştiren servislerden faydalanıyoruz. Böylece internet tarayıcımıza google.com yazdığımızda, ilk iş kullandığımız DNS servisine bağlanıp hangi IP adresine gideceğimizi öğreniyoruz. DNS servisi bize 74.125.39.106 adresini gönderiyor ve böylece biz dilediğimiz servise kolayca bağlanabiliyoruz.

Kaynak: http://www.etha.com.tr/Haber/2010/06/05/guncel/uzmanlar-google-sansurune-tepkili/


Türkiye’de İnternet’in 18.yılını kutlarken…Sorunların Saptanması ve Bazı Sorular…

Nisan 6, 2010

Mutlu Binark-Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi

Bu kısa yazıda  Türkiye’de İnternet’in ne bölgelere, ne yaşlara ne de cinsiyetlere göre kullanım oranları ile çeşiti ve farklı kullanım pratiklerine ilişkin bir döküm yapılmayacaktır. Onun yerine, burada Türkiye’de İnternet’in kullanımının 18.yılında, bazı sorunların altı çizilerek yeni araştırmaların ve tekno-toplumsal politikaların geliştirilmesi için bazı sorular ortaya atılacaktır. Türkiye’de  İnternet’in kullanımı konusunda erişim eşitliği vardır ve  bu dijital eşitsizlik hem ekonomik, hem kültürel politikalardan hem de verili egemen toplumsal cinsiyet rolleri ve örüntülerinden kaynaklanmaktadır. İnternet’e erişen/erişebilen şanslı kadın ve erkeklerin de İnternet’i ne yapmak için kullandıkları noktasında ise ikinci bir sorun haıl olmakta: içerik üretmek için mi kullanılıyor yoksa sanal uzamın çok cazip çağrısına “göz” vererek, çok kolay tüketimciliğinde konumlanan tüketici olmakta mı? Bu sorunla ilişkili olarak ortaya çıkan bir diğer sorun ise, sanal uzama “göz vererek” konumlanan kadınların ve erkeklerin, buradaki yeni varoluşlarının mahremiyet  algısını/mahrem alanın kavranışını değiştirdiği, gerek sanal uzamdaki diğer bireyler tarafından “toplumsal merak” nedeniyle gerekse çeşitli yasal güçler tarafından “güvenlik” nedenleriyle gözetlenmekten behis duymamaları durumudur. Dördüncü sorun ise, ulus devletin öne sürdüğü güvenlik nedenleri ile sanal uzamı denetleme ve  yurttaşlarının etkinliklerini kontrol etme arzusudur. Bu soruna koşut bir diğer sorun ise, enformasyonel ve promosyonel kapitalizm tarafınan sanal uzamın sınırsız bir pazar olarak görülmesi durumudur. Sanal uzamın küresel yeni bir pazar mantığı içinde tanımlanması da kullanıcıyı kendindenliği olmayan bir konumlanışa itmekte, kullanıcı-ister kadın ister erkek-ister çocuk ister genç isterse yaşlı olsun- şeyselleşmektedir. Altıncı sorun ise, Türkiye’de yurttaşa yönelik olarak   farkındalık bilinciyle ve sorumluluk etiğiyle İnternet kullanımını teşvik edecek bir tekno-toplumsal bir politikanın yokluğudur. Bu noktada, ulus-devletin İnternet ortamınında işlenecek suçları “katalog suçlar” olarak sayarak düzenleyen 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen ve 23 Mayıs 2007 tarihli 26530 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’nun 10. maddesinin 4/d ve e bendleri ile; “d) İnternet ortamındaki yayınların izlenmesi suretiyle bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçların işlenmesini önlemek için izleme ve bilgi ihbar merkezi dahil, gerekli her türlü teknik altyapıyı kurmak veya kurdurmak, bu altyapıyı işletmek veya işletilmesini sağlamak; e) İnternet ortamında herkese açık çeşitli servislerde yapılacak filtreleme, perdeleme ve izleme esaslarına göre donanım üretilmesi veya yazılım yapılmasına ilişkin asgari kriterleri belirlemek” öngörülmektedir. Bu noktada Türkiye’de sanal uzamı düzenleyen kurumlardan -ekonomi politiğin terimleriyle dersek- “yapısallaşmalarından” bahsetmek gerekli. Bu yasayı temel alarak, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (eski adıyla Telekomünikasyon Kurumu) içinde faaliyet gösteren Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın 5651 sayılı yasada belirtilen İnternet’e ilişkin görevleri yapması öngörüldü. Bu doğrultuda İnternet Daire Başkanlığı oluşturuldu  ve 1 Kasım 2007 tarihli ve 26687 sayılı Resmi Gazete’de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (Telekomünikasyon Kurumu) Tarafından İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelik yayımlandı ve yürürlüğe girdi. 23 Kasım 2007 tarihinde ise Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Bilgi İhbar Merkezi faaliyete başladı; http://www.ihbarweb.org.tr adlı web sitesi ile  ”ihbar@ihbarweb.org.tr” adlı e posta adresi işlemeye başladı. 23 Mart 2008 tarihinde ise ailelere ve çocuklara yönelik olarak “çocukların zararlı içeriklerden korunması amacıyla” www.guvenliweb.org.tr  adlı web sitesi hizmete açıldı. İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ise 05 Ağustos 2009 tarihli ve 27310 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik de 07 Ağustos 2009 tarihli ve 27312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. (http://www.tib.gov.tr/kat/tarihce, Erişim tarihi: 6.4.2010). Kurumsal yapısallaşma anlatısını kısaca aktardığımız kısa adıyla TİB’in  bugün Türkiye’de sanal uzamı hem içerik hem erişim konusunda giderek daha fazla “regüle” ettiği aşikardır. Bu noktada Türkiye’de İnternet ortamında yaygınlaşan nefret söylemine yönelik bir düzenlememenin olmaması da ortaya çıkan bir diğer sorundur. Aslında nefret söylemi yeni medya ortamında birden bire ortaya çıkmamakta, kökleri sanal uzamın dışında yaşanan ve doğallaştırılan homofobik, ırkçı, yabancı düşmanı, etnik ve kökten milliyetçi söylemlerde ve pratiklerdedir. Dolayısıyla, gerçekte yasa koyucunun sanl uzamda nefret söylemini düzenlemesi yeterli değildir. Bu sorun, sekizinci bir sorunu da ortaya sermektedir: Türkiye’de kamusal aktörler tarafından bireyin sanal uzamdaki varoluşu öyle kendinden menkul, gerçek yaşamdaki varlığından kopuk bir şekilde tahayyül edilmektedir. Oysa, sanal uzamdaki birey burada istediği kimliği egzersiz ederse etsin, son kertede gerçek yaşamdaki habitus’undan beslenmektedir.

Yazının bundan sonraki kısmında yeni medya çalışmaları alanında yeni araştırmalar ve tekno-toplumsal politikaların geliştirilebilmesi için bazı sorular öncelikli olarak ortaya atılacaktır: Türkiye’de İnternet’i kullanan farklı yaşlardaki kadınlar, erkekler bu  ortamı gündelik yaşamları içerisine ne şekilde dahil etmektedir? İçerik üretimi hangi konularda ve hangi gerekliliklerle gerçekleşmektedir? Yurttaşın siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik kurumlara ve söylemlere müdahil olmasında İnternet’in olanaklarından yararlanması nasıl desteklenebilir? İnternet dolayımlı iletişim pratikleri “İnternet bağımlılığı” vb. etiketlemelerin dışında yeni sözdağarcıklarına başvurarak nasıl kavranmalıdır? Yurttaşın yeni medya okuryazarlığı ne şekilde geliştirilebilir? İnternet ortamının olanaklarının ve risklerinin eşanlı farkına varılması için, yurttaş katılımı temelli platformlar kimlerin desteği ile nasıl oluşturulmalıdır?  Yasa koyucunun “gözü”nün sınırları nerede ve niçin bitmelidir? İnternet ortamının ve kullanıcının “şeyşelleşmesinin” önüne ne şekilde geçilmelidir? Özgür ve açık kaynak yazılımlar, copy left hareketi nasıl desteklenmeli ve kullanımı nasıl yaygınlaştırılmalıdır?

Türkiye’de İnternet’in kullanımının 18.yılı olduğunu anımsarken, yukarıda sayılan sorun saptamaları temelinde olguyu yeni bir bakış açısı ile  ele almanın gereği ortaya çıkmaktadır.


AGİT’den Türkiye’de İnternet Yasaklarına Eleştiri!

Ocak 18, 2010

AGİT medya özgürlüğü temsilcisi, Türkiye’deki internet yasasının ifade özgürlüğünü engellemekten başka işe yaramadığı eleştirisinde bulundu.

 

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25045569/

Erişim:18.01.2010

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Miklos Haraszti, Türkiye’de uygulanan 5651 numaralı internet yasasını topa tuttu. Haraszti, yasanın yasakçı ve bilgiye erişim ilkelerine aykırı olduğunu savundu.

Türkiye ziyareti ertesinde Viyana’da basın açıklaması yapan diplomat Miklos Haraszti, Türk yetkililere seslenerek internete uygulanan yasaların acilen AGİT standartlarına getirilmesini istedi.

Aralarında YouTube, GeoCities ve bazı Google servislerinin de bulunduğu binlerce sitenin Türkiye’de engellenmiş olduğunu hatırlatan Haraszti, “çocuk pornografisi gibi zararlı içeriği engellemek gerekir, ama Türkiye’deki mevcut yasa bunun yerine topyekün engelleme getirerek en kıymetli bilgiye erişimi de engelliyor” şeklinde konuştu. AGİT temsilcisi Miklos Haraszti, yurtiçinde sitelere uygulanan erişim yasaklarının önemli kısmının keyfi ve siyasi olduğunun altını çizdi ve bunun Türkiye’nin de taraf olduğu AGİT’in ifade özgürlüğü şartlarına aykırı olduğu uyarısında bulundu.

Türkiye’de medyanın durumunu da değerlendiren Haraszti, “ülkede yasal çerçeve hala ifade özgürlüğünü güvence altına almaktan uzak. Ceza Yasası da hala medya çalışanlarının işini yapmasını engelliyor” yorumunda bulundu.

Haraszti’nin talebi doğrultusunda Istanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Doç. Dr. Yaman Akdeniz tarafından hazırlanan AGİT Türkiye’de Internet sansürü raporunun tamamına www.osce.org/fom adresinden ulaşılabilir.